• Sonuç bulunamadı

TURKLERIN KUR' AN TEFSIRINE HIZMETLERI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TURKLERIN KUR' AN TEFSIRINE HIZMETLERI"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BAŞLANGlÇTAN GÜNÜMÜZE

•• • • •

TURKLERIN KUR' AN TEFSIRINE

o

HIZMETLERI

-Tebliğler

ve Müzakere ler-

Tarhşmalı İlmi Toplanh

21-22 Ekim 2011

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Nuri Sevil Salonu - Üsküdar 1 İstanbul

İstanbul 2012

(2)

Ord. Prof. ZEKİ VELİDİ TOGAN

l. Türkler arasında İslamiyet'in yayılması, VIII/X. yüzyıllarda, hiç zorlama olmaksızın, fakat onların Şark halifeleri ordusuna gönüllü

girişleri yoluyla olmuştur. Maveraünnehir' deki budhist Karlukların,

Talas ve Orta Sırderya havzası Argu ve Oğuzlarının, Şaş ve İlaq yöresi- nin maniheist Türklerinin İslamiyet' e karşı tutumlan hemen hemen

tarafsız idi. Budhizm Karluklar arasında birçok yüzyıllar onların aristok- lar tabakası arasında yayılmışh. Halk ise, Hiüen-Tsang'ın zikrettiği gibi

"dinsiz" yani Şamani kalmışh. Muhammed ibn Haaf al-Kaşgari'nin bize anlatlığına göre İslam dinini ilk kabul edenler, aralarında maniheizmin hayli yaygın olduğu Şaş (Taşkent) Türkleri olmuştur. Bu Müslüman Türkler ve Fargane Türkleri, İslamiyet için "kafu Türkler" denilen hıris­

tiyan Türklere karşı savaştılar ki, bu sonuncular Kereyitler, Yabaku · (Nayman)lar ve bir kısım Çigil Türkleri idi. Ahmed ibn İbrahim el- İstahri'ye göre onların ileri karakolu "Fergane"nin "Yedikent kafir Türk- leri" idi. Halife el-Muktedir Şamani Oğuzların ordu kumandanı, Bubaşı

ile samimi bir şekilde mektuplaşıyordu. Henüz gayr-i Müslim olan

Yağma ve Çigil Türklerinin başı, Buğra Han, Şamanilere müttefik olarak 921 yılında, Horasan'daki İranlı isyancılara karşı öldürücü bir darbe

indirmiştir. Hatta Emevi halifesi Hişfun ibn Abdülmelik, Belli'in budhist

Bu makale Zeki Vetidi Togan'ın, 8-12 Şubat 1968 tarihinde Pakistan Rawalpindi'de toplanan Kur'an Kongresine sunduğu "The Qur'an and the Tı.rrks" başlıklı tebliğinin Kıır'aıı ve Türkler (İstanbul, Kayı Yayınlan, 1971) adıyla neşredilen nüshasından iktihas

edilmiştir (ed.).

(3)

16 ZEKİ VELİDİ TOGAN

reisi B ermek kendisini Şam' da ziyaret ettiği vakit, kendi eski dininde

kalmasına müsaade etmiştir.

2. Emevi ve Abbasi ordusunda hizmet gören Türk askerlerine, kendi şamani (putperest) adetleri, hatta İslamiyet'ten önceki kutsal kitaplarını muhafaza etme imtiyazlan tanınmışh. Nitekim ataları Budhist-Karluk asillerinden olan Afşin hadisesinde bunun bir örneğini görüyoruz.

Emevi ve Abbasi ordularındaki Türkler, Hz. Peygamber'in kendilerini

"Allah'ın ordusu" olarak üstünlüklerini tavsif eden hadislerini büyük bir zevkle benimsediler: Bunun meali şöyleydi: "Benim doğuda Türk adını verdiğim bir orduro vardır." Kabil menşeli olan büyük fakili Ebu Hanife, Horasan ve Maveraünnehr'in Türk ve İranlı sakinlerinin menfaatine bazı

meşru hususlan tesbit etti. O Türk aristokrasisi arasında yaygın bazı

yiyecekler (mesela at eti gibi) ve içecekler (mesela kısrak sütü ve baldan içkiler)i "helal" veya "mübah" olarak ilan etti. Ebu Hanife'nin arkadaşla­

n İmam Muhammed ve Yusuf da, bir kimsenin Arapça bilmemesi halin- de, ibadet sırasında Kur'an'ı Farsça da okumasını caiz görmüşlerdi; Ebu Hanife kendisi de bir kimse Arapça bilse dahi, ibadette Farsçaya müsaa- de etti. İmam Ömerü'l-Nesefi bu üç imarnın içtihadını Arapça beliğ

·şekilde ifade etmiştir. Bu içtihada uygun olarak ilk defa bazı küçük sfueler Farsçaya çevrildi.

3. Kur'an tam olarak, Taberf Tefsiri esas olmak üzere Samani hüküm- dan Mansur ibn Nuh (961-977)'un kurduğu bir heyet tarafından Farsça- ya çevrilmiştir ki, bu somadan Türkçe tercümesine esas teşkil etmiştir.

Heyet azalan arasında bir de İsbicap (bugiinkü Sayram)lı bir Argu-Türk alimi de bulunmaktaydı. Argu Türklerinin lehçesi, İslam öncesi devirde Bah Türklerinin edebi dili, maniheist Türklerin Alhn Argu dedikleri dil derecesine yükselmişti. Bu tercümenin tamamlanmamış bir Argu nüsha-

Manchester' deki John Rylands Kütüphanesi'nde mahfuz bulunmakta-

dır. Tercümenin Oğuz lehçesinde ve tam olmayan diğer bir nüshası

British Museum (or. 9515)'da bulunuyor. Her iki nüsha, Türkçe yanında

heyetin yaphğı Farsça tercümeyi de ihtiva ediyor. Her iki nüsha da onbirinci yüzyıla tarihleniyor. Bağışlayanın haşiyeye yazdığı notlar,

doğu Türkçesindeki nüshanın Karahanlılar ile Selçukluların Xll. yüzyıl­

daki meşhur veziri Tagar-bek Kaşgari'ye ait olma ihtimalini kuvvetlen-

(4)

diriyor. Türkçe Kur'an'ın diğer bilinen nüshaları şunlardır: Birisi 1338'de İlhanlılar için Şiraz'da yazılmış (Türk-İslam Eserleri Müzesi, N. 73), diğeri 1362' de, Albnordu' da, Cengizli İmparatorluğu'nun batı kısmında yazılmış (Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesi, N. 957). Üçüncü nüsha tarihsizdir; lakin kağıd ve yazı hususiyetlerinden Orta-Asya'da, muhte- melen Çağatay ulusunda yazılmışa benziyor (Leningrad' daki Rusya İlimler Akademisi'nin Şarkiyat Enstitüsü'nün yazma eserlerinden). Bu nüshalar bize, X. yüzyıldaki Argu tercümesinin Moğol İmparatorluğu ülkelerindeki bütün Kur'an tercümelerine esas metin olduğunu gösteri- yor. Mahalli lehçelerin tesiri albnda yazılan bütün nüshalar, onuncu

yüzyıla mahsus eski Türkçe tabirler ile bazı arkaik kelimeleri muhafaza ediyor. Buna ilaveten Leningrad nüshası, yer yer bazı çok arkaik şekilleri

de saklamaktadır.

Kur' an, Türklere bir İslfunl edebi lisan meydana getirmeye yardım et- ti. Bu edebi lisan, mahalli lehçelerin baskısına rağmen, Çağatay Ulu- su'nun başkentinin Semerkant' dan Herat' a nakledilmesine kadar müşte­

rek bir orta Türkçe karakterini muhafaza etti. Herat' da ise bu dil, klasik İran edebiyatının ifade şekillerini almaya mecbur oldu ve bu sebeple Özbekler devrinde Kur'an'ı tekrar Orta Asya Türkçesine çevirmeye lüzum görüldü (Bir yazma nüshası Konya' daki Yusuf Ağa Kütüphane- si'ndedir). Ön Asya'da ise bu nevi Kur'an tercümeleri daha evvel mey- dana gelmeye başlamıştı.

4. Kur'an'ın Farsça ve Türkçe tercümeleri İslamiyet'in Orta Asya'da

geniş bir şekilde yayılmasıyla başlamıştır. "Allah'ın ordusu" (Türkler), İslamiyet'i kendi milli dinleri olarak benimsediler; Peygamber ve sahabe- ler milli kahraman olarak kabul edildi. Hz. Muhammed, Ali, Halid ibn Velid bozkır halk edebiyabnda, özellikle XIX. yüzyıl Kazak halk edebiya-

lında kendi adetleriyle Türk çadırlarında yaşayan Türkler olarak tasvir edildi. Budha'nın eski göğe çıkış an'anesi, daha sonradan Hz. Peygam- ber'in mi'racını aksettiren minyatürlerde yaşadı. Peygamber hakkındaki.

İslfunl edebiyat İslam velilerinin menakıbı ve halifelerin tarihine dili eserler, Gazan Han ve Temür zamanında bizzat Peygamber'i peçesiz göstererek resimlendirildiler. İlhanlı ve Temürlü resim geleneği daha

(5)

18 ZEKİ VELİDİ TOGAN

sonra Osmanlı dini edebiyabnda da yaşar. Resim arbk İslfuniyet'e gir-

miştir.

S. Abbas! ve Samani ordulannda Türklere tanınmış olan imtiyazlar onlara kendi askeri an' anelerini ve siyasi maharetlerini muhafaza etmek

imkarn

verdi. Türkler, Yakındoğunun teokratik hükfımet düşüncesini

hiçbir zaman benimsemediler. Onlar sünni-hanefi toplumuna aykırı olan bütün itikadlann girmesine asla müsaade etmediler. Samani ordu ku- mandanı Tulun Üge'nin davranışı, Samani Nasr ibn Ahmed'in batiniliğe meyletmesine karşı idi. Özbek Şaybak Han, Safevi Şah İsmail' e "Sen dünyadan elini ayağını çekmiş bir dervişin oğlusun" diye yazmışh. XVTI.

yüzyılın Doğu Türkistan Çağatay hükümdarı Abdullah Han "Hz. Mu-

hamıned ve Ebu Hanife, bu ikisi müslümanlar için kafi olduğu gibi, hanlar da bütün ulus (keza müslümanlar ile gayr-i müslim Kalmuklar) için dahi yeterlidir" diyordu. O hocaların (ki aynı zamanda Peygamber nesli diye anılır) devlet işlerine karışmalanna müsamaha etmedi. Selçuk- lular "saltanat"ı "hilafet" den ayırrruşlardı. Karahanlı hükümdarlan Semerkant ve Buhara'nın ruhani ve alevilerine karşı daiınl bir mücadele içinde idiler. Onlar, daha sonralan Cengiz ve Temür'ün de kullandığı

kendi İslam öncesi devlet idaresi hakkındaki kitapları "Kutadgu Bilig"i İslamlaşhrmışlardı. İlhanlılarda ve Kıpçak ülkesindeki Coçı eviadında mücadele XIV. yüzyılda devam etti. İlhanlı Gazan Han için, Buharalı bir alim tarafından fıkha dair bir kitap yazılmış ve bu eserden umumi fıkıh kitaplarında bulunan iktisadi ve siyasi hayat ile ilgili bütün hükümler çıkarhlmışhr. Bu eserin bir nüshası Lahor'da, bir başka nüshası da İstan­

bul' da mahfuz bulunmaktadır.

Türkiye' de, XIV. yüzyılın ilk yarısında, sadece Cengiz Han yasasının Osmanlı varianh olan ve sonradan ulemanın tazyiki ile "Kanun-i Sul- tani" olarak isimlenen "Yasak-ı Osmani" yürürlükte idi. Bununla bera- ber şeriat kanuna tabi kalmışhr. Lakin mücadele asırlarca devam etti ve nihayet Kemalist refonnlara kadar "Mecelle" halinde birlikte bulunma yolu bulundu.

6. Bu, bütün İslam milletlerinin Türklerin yolunu takibe mecbur ol-

dukları manasında değildir. Türklerin davası bu zikredilen vakıanın

(6)

neticesidir ki, onlar bütün İslam öncesi devlet anlayışından vazgeçmeye asla zorlanmamışlardı. Ne Arap alfabesi yanında Uygur alfabesi kullan- malan, ne kadınların cenazelerde, sarayda ve umumi törenlerde yer

almaları yasaklandı; ne de şeriatın cevaz vermediği vergileri toplamak- tan ve figürlü resim sanatından vazgeçtiler. Onlar tahtta içmeye, ordu subaylan ile merasimler yapmaya, ticaret şirketlerine katılmaya vs.

devam ettiler. Çengiz'in yükselişi ve torunlarının İslfuniyet'e girmeleri,

Batıni ve Alevilerin teokratizme giden bütün ümidlerinin yıkılmasına

müncer oldu. Batı' da Anadolu ve Kırım' dan, Doğu' da Hanbalık (Pe- kin)'e kadar bütün ülkelerde tek bir hanefi-sünni İslfuniyet kesinlikle

yerleşti.

7. İslam birliğinin kurulması hususunda, hac farlzasının Türkler tara-

fından kabulü çok faydalı olmuştur. Haccın gelişmesinde Türklerin

iştirakinin önemi, daha IX-X. yüzyıllarda, şimdilerde Dublin' de Chester Beaty kitaplığında gördüğümüz, İbrahim ibn Muhammedü'l-Istahri'nin belli başlı kaynağı, "Suvarü'l-Eqfilim" müellifi Ahmed ibn İbrahirnü'l­

Istahri tarafından tasrili edilmiştir. O diyor ki: "Gerçi onların (Türklerin) ülkeleri İslam merkezlerinden uzak düşer; fakat onlar hacca gelmekte bütün diğer milletlerden önde gelirler. Öyle ki, diğer milletlerden hiç kimse onlardan önce çöllere giremez ve yine diğer milletlerden kimse onlardan sonra bu çöllerden çıkamaz. Onların tamamiyle bozkıra alışık

bir kavim olmalarına rağmen onlar teşkilat, disiplin, reisierine kendileri- nin ve halkın da onlara saygılan itibariyle milletierin en iyisidir. Bu sebepden halifelerin dikkatini çektiler. Onlar ordulanın Maveraünnehr Türklerinden teşkil ettiler. Zira (Türkler) kahramanlık ve dünyevi işlerde

öbür dünya ırklarından üstün gelmektedirler".

Onyedinci yüzyılda, Hindistan' da Şah-Cihan, Türkistan' da Nadir Muhammed devrinde, Orta Asya Türklerinin en büyük merakı, Daybul (Karaçi) yoluyla Mekke'yi ziyaret etmek olmuştur. Bu gerçeği bu iki imparator ile Semerkant emiri Yalantuş'un mektuplarındaki kayıtlardan

öğrenmiş oluyoruz. Ümid ediyorum ki hac, gelecekte müslümanlar ara-

sındaki münasebetleri geliştirmekte aynı büyük hizmeti görebilir.

(7)

20 ZEKİ VELİDİ TOGAN

8. Kur'an Türklere, kendi askeri ve devlet idaresi sistemlerini değiş­

tirrneksizin, tecrübelerini kullanarak hakimiyetlerini Asya' mn geniş bozkır

ve dağlık ınınlıkasında kurmalarına ve böylece İslamiyet'in Sa-sani, Bizans ve Hazar ülkelerine yaylimasına yardırncı olmalarına imkan ver-

miştir. Kur'an, Türklere tek bir düşünce sistemi ve tek bir edebi dil ka- zandırnuşhr. Türklerin başlıca kültürel mirası, İslfurıi devre aittir. Türk- ler bazı İslam kavimlerini, çoğunlukla müfrit İslam öncesi kültürlerin hasretini çekme hastalığından kurtardılar. Türkler Kur'an'a kendi milli mukaddes kitapları olarak bakarlar ve onun hakkında hiçbir şika.yette bu- lunmazlar.l

Metnin tercümesinde yardırrum esirgemeyen aziz arkadaşlanm U1viye Doğan ile Dr. N.

Ahmed Asrar' a teşekkür ederim.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yüksek frekanslı vakumlu (HF+V) kurutma yönteminin ağaç malzemenin hava kurusu ve tam kuru yoğunluklar üzerine önemli bir etkisinin olmadığı gözlenmiştir.. Yani HF+V

Ancak sosyal medya, var olan mesleklere yeni bakış açısı getirme, yapılan işlerde çeşitli kolaylıklar sağlama ve yeni meslekler oluşumlarına neden olma gibi makro

In Chapter 4, three case studies representing the surface water quality in Southern Kazakhstan region are presented with reference to Syr Darya River, Aral Sea and

Müzakere takımında karar verme aşamasında eşit ağırlığa sahip olmak ve müzakerede sözlü anlaşmalar yapmak cinsiyet açısından, müzakerede yaratıcı olmak

Algısal ve bilişsel etkinlikleri yapılandırma ve bütünleştirme, öğrenmenin merkezinde olan bireyde eş zamanlı olarak varolan iki farklı mantık yürütme ve bilgi (bilimsel

doğrultusuda yaptığı çalışmalar sonucunda Türkiye’ye kazandırdığı kurumlarla, yazdığı eserlerle, ismen davet edilerek katıldığı uluslararası kongrelere

SAS 107 (AICPA 2006) ve SAS 109 yaşanan şirket skandallarının bir sonucu olarak SAS 47’nin (AICPA 1983) yerine çıkarılmış olup, birçok başka uluslararası düzenlemeye

Ahlakın temel kaynakları arasında yer alan din, insan davranışlarını düzenleyen etkin bir kurum olarak diğer alanlarda olduğu gibi iktisadi hayatta da her za- man