• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerim’de Kabirden Kalkış ve Haşir

Belgede Kur'an ve sünnette dirilme (sayfa 55-67)

B. KUR’ANI KERİM’DE DİRİLMENİN MEYDANA GELİŞİ(VUKUU)

3- Kur’an-ı Kerim’de Kabirden Kalkış ve Haşir

Ba’s lügatte gönderme, elçi seçme, diriltme gibi anlamlara gelmektedir.166 Istılahta ise, öldükten sonra diriltmek ve Allah Teâlâ’nın ölüleri tekrar diriltmesi manasınadır.167 Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın bütün ölüleri dirilteceği, çürüyüp toprağa karışsalar da parmak uçlarına varıncaya kadar bir araya getirip huzurunda toplayacağı haber verilir.

163

Razî, a.g.e., trc.,c.XXIII,s.359-360

164 Razî, a.g.e., trc.,c.XXIII,s.362 165 Taberî, a.g.e ., trc., c.IX, s.206 166 Mutçalı, a.g.e., s.61

167

“Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz). İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister. “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar. İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya getirildiği zaman! O gün insan, “Kaçacak yer neresi!” diyecektir. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.”168

Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerimede dirilişin muhakkak gerçekleşeceğini beyan ediyor. Kemiklerinin bir araya toplanamayacağını zanneden insanı parmak uçlarına varıncaya kadar eski haline döndürmeye kadir olduğunu söylüyor.

Ayetteki, “Parmak uçlarını bile dileyip iade etmeye...” ifadesiyle ilgili olarak şu izahlar yapılabilir:

1) Cenâb-ı Hak burada, parmak uçları kelimesiyle diğer azaların da bir araya getirileceğine dikkat çekmiş olup, buna göre kelamın takdiri, “Biz, o insan toprak olduktan sonra, onun parmaklarını, başlangıçtaki gibi yapmaya kadiriz.” demektir ki, bu da, bir şeye en başında (ibtidâen) kadir olan kimsenin, sonunda ve yeniden yaratmada da buna kadir olmasını gerektirir. Cenâb-ı Hak burada, özellikle “parmak uçları” kelimesini getirmiştir. Çünkü parmak uçları, insanın yaratılışının en son, en çok detaylı olan kısmıdır. Buna göre, adeta, “Biz, küçük ve ince, hassas olmalarına rağmen, parmak uçlarını (parmaktaki kemikleri) birbirine eklemek suretiyle, ta başlangıçtaki gibi noksansız, herhangi bir farklılık olmaksızın bir araya getirmeye kadiriz. Hal böyle iken, ya büyük kemikler hakkında ne söyleyebilirsiniz ki?” denilmiştir.

2) Bu, “Evet Biz, parmak uçlarını bir araya getirmeye kadiriz. Yani, (bu dünyada) o parmak uçlarını, el ayasıyla beraber, tıpkı devenin ayağı gibi kendisinde hiçbir yarığın bulunmadığı halde, dümdüz, tek parçadan ibaret bir satıh haline

168

getirmeye kadiriz. Böylece de, yazı yazma, terzilik ve parmaklar yardımıyla yapılan diğer ince işler gibi, güzel şeyler yapma imkânını bulamaz” demektir. Birinci görüş doğruya daha yakındır.169

Kur’an-ı Kerim’de diriliş hadisesini haşir takip etmektedir. Sözlükte “bir topluluğu bulunduğu yerden zor kullanarak çıkarmak ve bir meydanda toplamak” manasına gelen haşir kelimesi, kıyamet gününde yeniden diriltilen bütün varlıkların hesaba çekilmek üzere bir meydana sevk edilip, toplanmasını ifade eder.170İlk insan Âdem’den kıyamet gününün son anında doğan çocuğa dek bütün insanlar mahşerde toplanır. Hatta doğduktan sonra bir kez nefes alan bir çocuk bile o gün mahşerde toplananlar arasında olacaktır.171 Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle anlatılır:

“(Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız. Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size vaat edilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?”172

Allah Teâlâ bu Âyet-i Kerimede, kıyamet gününün dehşetli hallerinden bazılarını zikrediyor. O gün dağların yürütülüp vadilerin dolacağını, yeryüzünün, her taraftan görülebilecek bir hal alacağını, yerin içinde hiçbir kimsenin bırakılmayıp diriltileceğini beyan ediyor. O gün, yaratılanlar saf saf olup Allah’ın huzuruna çıkarılacaklardır. O anda kendilerine şöyle denecektir: “Ey insanlar, sizleri ilk yarattığımız şeklinizle şimdi diri olarak bize geldiniz. Hâlbuki içinizden âhirete iman etmeyenler, sizi diriltmek için bir yer ve zaman yaratmayacağımızı sanıyorlardı.”173

Başka bir ayette şöyle buyrulur:

169

Razî, a.g.e., trc.,c.XXII,s.287

170 Toprak Süleyman, “haşir”,DİA, İstanbul, 1987, C:16/416 171 Mevdudî, a.g.e.,trc.,c.III, s.159

172 Kehf, 18/47–48 173

“O günde Sûr'a üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız. Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: “Dünyada sadece on gün kaldınız.” Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman: “Bir günden fazla kalmadınız” der. (Resûlüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır. Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin. O gün insanlar, davetçiye (İsrafil’e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin”174

Âlimler ayette geçen “masmavi”likle ne kastedildiği hususunda, şu değişik izahları yapmışlardır:

a) Dahhâk ve mukâtil, “Bu, “Gözleri masmavi, yüzleri simsiyah oldukları halde onları toplarız” demektir” demişlerdir ki bu, insanların yaratılışlarının (şekillerinin) çirkinleştiği bir maviliktir. Araplar böyle maviliği uğursuzluk sayar. Buna göre eğer, “Allah Teâlâ, o günahkârların kıyamet günü kör olarak haşrolunacaklarını haber vermemiş midir?” Binâenaleyh onlar hem kör, hem mavi gözlü nasıl olurlar?” denilirse, biz deriz ki: Belki de onlar, bir durumda kördürler, bir durumda mavi gözlüdürler.

b) Buradaki mavilikle, körlük kastedilmiştir. Nitekim Kelbi, “zurkâ” kelimesinin, “kör olarak” manasına geldiğini söylemiştir. Zeccâc da: “Onlar başlangıçta görür oldukları halde kabirlerinden çıkarılırlar. Ama mahşerde kör olurlar. Gözün siyahlığı bolluğunda göz mavileşir” demiştir.

c) Ebu Müslim şöyle demiştir: Ayette bahsedilen mavilikten murat, onların gözlerinin belermesidir. Mavi gözler belerir. Çünkü böyle insanların gözlerinin görme gücü zayıf olduğu için, baktığı şeyi iyice görebilmek maksadı ile ona gözünü iyice dikip bakar. Böyle bir durum ise, başına hoşlanmadığı bir şeyin gelmesinden korkan kimsenin halidir.

174

d) Bu kelime, “susamış olarak” manasınadır. Bu görüşü, Sa'leb, İbnu'l- A’râbi’den rivayet etmiştir. İbnü'l-A’râbi şöyle demiştir: Mücrimlerin mahşerde alabildiğine susamış olmalarından ötürü, gözlerinin siyahı değişir ve masmavi hale gelir.

e) Sa’leb, yine İbnu’l-A’rabi’nin buna “onlar, elde edemeyecekleri bir şeyin arzusu (beklentisi) içinde oldukları halde” manasını verdiğini nakletmiştir.175

Âyet-i Kerimeler, kıyamet gününde kâfirlerin şaşkına döneceklerini ve dünyada yaşamış oldukları zevkli hayatlarının sadece on günden ibaret olduğunu sanacaklarını, hatta en akıllılarının bile dünya hayatının tek bir günden ibaret olduğunu söyleyeceğini beyan etmektedir.176

Yine Kur’an-ı Kerim’de günahkârların nasıl diriltilecekleri şöyle haber verilir; “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”177

“Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız.”178

Kıyamet gününde onlar, kendilerine zevk verecek şeyleri görmekten kör, sevindirecek şeyleri işitmekten sağır ve delil getirmekten dilsiz olacaklardır. Buna mukabil onlar, cehennemliklerin nasıl yandıkların görecekler, onun uğultusunu işitecekler ve: “Keşke dünyada iken toprak olsaydık” diye konuşacaklardır.179Çünkü onlar bu dünyada iken hakkı görmediler, hakkı duymadılar, hakkı konuşmadılar.

175

Razî, a.g.e., trc.,c.XVI,s.43-44

176 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.489 177 Taha, 20/124

178 İsra, 17/97 179

Kör, sağır, dilsizler gibi davrandılar.180 Yine Kur’an-ı Kerim’de dirilme sahneleri şöyle anlatılır:

“Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder;” “Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır. Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.”181

Sur'a iki defa üflenecektir. Birinci üflenişinde dünya hayatı sona erecek ve her şey yok olacaktır. İkinci üflenişinde ise insanlar ve yükümlü olan diğer varlıklar dirilip kabirlerinden çıkacaklar ve Allah'ın huzuruna varıp hesap vereceklerdir. Bu âyet-i kerimede zikredilen “Üfleme”den maksadın birinci sur'a mı yoksa ikinci sur'a mı üflenme olduğu hakkında iki görüş zikredilmiştir.

Said b.Cübeyr, Süddî ve Abdullah b.Abbas'a göre buradaki sur'a üflemekten maksat, sur'a birinci defa üflenmesidir. Said b.Cübeyr diyor ki: “Bir adam Abdullah b.Abbas'a geldi ve ona: “Allah Teâlâ'nın, bir âyet-i kerimede “O gün aralarında soy bağı kalmaz ve birbirlerine de bir şey soramazlar.” buyurduğunu, başka bir âyette ise “Kullar birbirlerine yönelip sorarlar, buyurduğunu işittim.” dedi. (Yani, birinci âyette hiç kimsenin kimseyle ilgisinin olmayacağı, birbirlerine bir şey soramayacakları belirtiliyor, ikinci âyette ise insanların birbirlerine yönelip soru soracakları beyan ediliyor bundan maksat nedir?) Abdullah b.Abbas ise ona şöyle cevap verdi: “O gün onlar birbirlerine de bir şey soramazlar.” ifadesi, sur'a birinci defa üflendiğinde kimsenin kimseye bir şey sormayacağını beyan etmektedir. Zira yeryüzünde hiçbir şey kalmayacak ki, soy bağı bulunmuş olsun veya insanlar birbirlerine bir şey sorabilsinler.

“Kullar birbirlerine yönelip sorarlar.” ifadesinde ise, cennete girdikten sonra birbirlerine herhangi bir şey sorabileceklerini beyan eder.

180 Mevdudî, a.g.e.,trc.,c.III, s.127 181

Abdullah b.Mes'ud'a göre ise, bu âyetteki sûr’a üflemekten maksat, sûra ikinci defa üflenmesidir. İşte o zaman bütün insanlar birbirlerinden kaçacaklar ve kimse kimseyi tanımayacaktır. İnsan, en yakın dostundan ve akrabasından kaçacaktır.182

“Şehirlerin anası (olan Mekke’de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. (İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehennemdedir.”183

“Çağıranın görülmemiş bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir. Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde kabirlerden çıkarlar. Davetçiye koşarlarken o esnada kâfirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler.”184

Âyet-i Kerimede, kâfirlerin kabirden çıkarken gözlerinin baygın ve zelil olacaklarını bildirmektedir. Aslında onların bütün vücutları baygın ve zelildir. Fakat insanların zelil veya diri oldukları öncelikle gözlerinden belli olduğu için bu ifade kullanılmıştır.185

“O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edile geldikleri gündür!”186

Ayette haber verildiğine göre, vaat edildikleri o gün gelince kâfirler sanki dikilen bir sancağın altına veya putlara koşuyormuşçasına kabirlerinden hızlı bir şekilde çıkıp mahşer yerine gideceklerdir. O gün onların gözleri korkudan baygın

182

Taberî, a.g.e ., trc., c.VI, s.92-93

183 Şura, 42/7 184 Kamer, 54/6–8

185Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.69 186

hale gelmiş olacak, kendilerini zillet kaplayacaktır. İşte onların vaat edildikleri kıyamet günü böyle bir gündür.187

“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, kaçar. Annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün bir takım yüzler parıl parıl, güler ve sevinir. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.”188

“Dost, dostu sormaz. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını ve kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de tek kendini kurtarsın.”189

Ayette geçen “O gün onlar birbirlerine gösterilirler.” ifadesinde zikredilen insanlardan kimin kastedildiği hakkında farklı görüşler zikredilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Katade’ye göre, o gün birbirlerine gösterilecek olan insanlar, akrabalardır. Allah, herkese akrabasını gösterip tanıtacak sonra da herkes kendi derdine düşeceğinden en yakın akrabalarından bile kaçacaktır. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Zira bu âyet, dostların birbirlerinin hallerini soramayacaklarını beyan eden âyetten sonra gelmiştir. Bu sebeple zamirin onlara ait olması tercihe şayandır.

Mücahid ise burada, birbirlerine gösterilecek olanlardan maksadın cennetlik olan müminlerle cehennemlik olan kâfirler olduklarını söylemiştir.

İbn-i Zeyd ise âyette birbirlerine gösterilecekleri zikredilen insanların, önder olan kâfirlerle onlara uyan kâfirler olacaklarını söylemiştir. Zira bunlar birbirlerini tanımayacak ve karşılıklı olarak tartışmaya girişeceklerdir.

187Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.432 188 Abese, 80/33–42

189

Allah Teâlâ bu âyetlerde âhiretin ne kadar dehşetli olduğunu, o günün şiddetinden kurtulmak için insanın her şeyini feda etmek istediğini ancak bunun da kabul edilmeyeceğini beyan etmektedir.190

“Yer başka bir yer, gökler de (başka gökler) haline getirildiği, (insanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan Allah'ın huzuruna çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir). O gün, günahkârların zincire vurulmuş olduğunu görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir. Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir.) Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.”191

Kıyamet gününde yeryüzü ve gökler, bu dünyadaki yer ve gökten başka bir yer ve göğe çevrilecektir. Ancak çevrilecek şeklin nasıl bir şekil olduğu hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir.192 Yine Allah Teâlâ kendisini inkâr eden kâfirlerin ve ona çeşitli şeyleri ortak koşan müşriklerin, serbestçe yürüyemeyeceklerini, birbirlerine zincirlerle bağlı olarak veya elleri kollan bukağılarla boyunlarına bağlanmış olarak toplanacaklarını beyan ediyor. Müminleri ise böyle bir duruma düşmekten sakındırıyor.193

“O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”194

“Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar.”195

190 Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.425 191 İbrahim, 14/48–51 192 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.133 193 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.133 194 Nahl, 16/89 195 İsra, 17/71

Âyet-i Kerimede geçen "Önderler"in kimler ve neler oldukları hakkında şunlar zikredilmiştir: Burada zikredilen önderler, her ümmetin kendilerine gönderilmiş olan Peygamberleri veya her ümmetin Peygamberlerine verilen kitap yahut amel defterleri ya da her ümmetin, dünyada kendilerine önder kabul ettiği liderleridir. Taberi bu görüşü tercih etmektedir.196

“Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O'na varacaksın. Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kimin de kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek ve alevli ateşe girecektir. Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı.”197

Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bu ayetlerle, mahşerin dehşet verici tablosu gözlerimiz önünde canlanıyor. Öyle bir gün ki korku ve dehşetten bütün sesler kısılmış, ana-baba evladdan, evlad ana-babadan kaçıyor. Herkes kendi derdine düşmüş. Kişi kendi oğlunu, eşini, kardeşini, aşiretini, dünyadaki her şeyi fidye olarak verse de bir kurtulsa…

Sur’a üflendiği zaman bütün bağlar bütün ilgiler kesilmiştir. Dünyadaki geçerli değerleri şimdi geçersizdir. “O gün aralarında soy bağı kalmaz.” Korkudan dona kalmışlar, çıt çıkmıyor. Sessizce duruyorlar, bir tek laf etmiyorlar: “Ve birbirlerine hal-hatır sormazlar.”198

Herkesin yanında biri ameline şahitlik etmek, diğeri de onu mahşere götürmekle görevli iki melek bulunacaktır. İlahi buyruklara isyan etmekten sakınan müttakiler, Rahman’ın huzuruna süvari elçiler ve konuklar gibi yüzleri parlak ve sevinçli durumda haşredilirken, kâfirler, zalimler ve Kur’an’dan yüz çeviren mücrimler gözleri korkudan göğermiş, zincire vurulup katrandan gömlek giydirilmiş, kederli ve kara yüzlerini ateş bürümüş olarak kör, sağır ve yüzükoyun bir şekilde

196Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.302 197 İnşikak, 84/6–13

198

cehennem yoluna sevk edilecekler, hesap vermeleri için cehennemin etrafında diz çöktürülmüş bir halde bekletilecekler, sonunda da cehenneme atılacaklardır.199

Kur'an-ı Kerim'de pek çok yerde, Allah’ın haşir meydanında bütün insanları kendi huzurunda toplayıp her kavmin peygamberini şahit olarak çağıracağı ve Allah’ın mesajının insanlara ulaşıp ulaşmadığına şahadet ettireceği beyan edilmiştir. Sapık ve suçlu olanların karşısında Allah ilk olarak peygamberleri şahit gösterecek ve en büyük hücceti bu olacaktır. Böylece, sapıklığa düşmelerinin nedeninin kendileri olduğu açığa çıkacaktır. Allah’ın onlara bunu haber verdiği de ispatlanacaktır.200

Kur’an-ı Kerim’de öldükten sonra dirilme ve ahiret hayatı ile ilgili pek çok Âyet-i Kerime bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda Kur’an-ı Kerim’de dirilmenin delillerini ve dirilmenin nasıl meydana geleceğini anlatmaya çalıştık. Konu ile ilgili tespit ettiğimiz ayetleri tefsirlerine yer vererek açıklamaya gayret ettik. Kur’an-ı Kerim’de dirilme ile ilgili zikrettiğimiz ayetleri şimdilik yeterli görüyoruz ve bu bölümü noktalamak istiyoruz. Şimdi de hadislerde dirilme konusuna geçelim.

199 Toprak, a.g.md.,DİA, C:16/417 200

İKİNCİ BÖLÜM

HADİSLERDE DİRİLME

Hadis literatüründe de öldükten sonra dirilme hadisesi konusu çok geniş bir biçimde yer almaktadır. Peygamber Efendimizin, ölümün mahiyeti, kabir ahvali, kıyamet alametleri, sûr’a üflenmesi, dirilmenin ne şekilde vuku bulacağı, haşr, hesap, mizan, sırat, havz, cennet, cehennem gibi konularda pek çok hadisi şerifleri bulunmaktadır. Ebedi hayatın başlangıcı olan öldükten sonra dirilme hadisesi muhakkak iman edilmesi gereken hususlardandır. Bu durum ayetlerde olduğu gibi hadislerle de sabittir.

Ömür sermayemiz bize geçici bir müddet için emanet edilmiştir. Bu emaneti en ideal biçimde değerlendirmeli, yanlışlarla israf etmemeliyiz. Dünyanın şiddetli soğuk ve sıcakları için bütün imkânlarımızla hazırlandığımız halde cehennemin hararet ve zemherisine karşı gerekli tedbirimizi almazsak bedeli ağır olacaktır. O gün öyle bir gündür ki herkes ne hazırladığını bilir. Takdim ve te’hir ettiğini anlar. O gün diller tutulur, fakat azalar konuşur.201 Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

“Dilediğini sev, neticede ayrılacaksın. İstediğin kadar yaşa sonunda öleceksin. Dilediğin şekilde amel et, sonunda karşılaşacaksın buyurur.”202

Bu dünya hayatı geçici ve fanidir. Sonunda lezzetleri bitiren ölüm gelip kapıyı çalacaktır. Bizler de bu gerçeğin farkında olarak esas yurdumuz olan ahiret âlemini tanımalı ve oraya hazırlanmalıyız. Bu gaye ile başladığımız çalışmamızda birinci bölümde Kur’an’da dirilme hadisesini anlattıktan sonra bu bölümde de hadislerde diriliş gerçeğini anlatmaya çalışacağız.

201 Güven, Ali, İslam İnanç Rehberi, Dizgi Ofset Matbaacılık, Konya, trz.,s.534 202

Belgede Kur'an ve sünnette dirilme (sayfa 55-67)

Benzer Belgeler