• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerim’de Kıyametin Kopuşu

Belgede Kur'an ve sünnette dirilme (sayfa 44-55)

B. KUR’ANI KERİM’DE DİRİLMENİN MEYDANA GELİŞİ(VUKUU)

2- Kur’an-ı Kerim’de Kıyametin Kopuşu

Kıyamet kelimesi “kalkmak, dikilip ayakta durmak” manasındaki kıyam kökünden isim veya mastar olup “dirilip mezarından kalkma, Allah’ın huzurunda durma” yahut “bu olayın başlangıcını teşkil eden kozmik değişikliğin vuku bulması” anlamına gelir.131 Alâmetleri gerçekleştikten sonra, kıyametin zamanı gelince, İsrafil isimli meleğin sur’a üflemesiyle kıyamet kopacaktır.

Kıyametin kopuşu ile ilgili pek çok ayet vardır. Bunlarda kıyamet Rabbimiz tarafından dehşet, heyecan ve korku verici tablolar halimde insanlığın idrakine sunulmaktadır.132 Bu ayetlerden bir bölümünün meali şöyledir:

“Yer başka bir yer, gökler de (başka gökler) haline getirildiği, (insanlar) bir ve gücüne karşı durulamaz olan Allah'ın huzuruna çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerin cezasını verecektir).”133

Ayet-i kerimede geçen yerler ve göklerin değiştirilmesi hadisesi şu iki şekilde izah edilmiştir:

a) Cevherinin (esas maddesinin) bırakılıp, özelliklerinin değiştirilmesi...

129

Razî, a.g.e., trc.,c.XXII,s.421

130Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.545-546 131 Topaloğlu, “Kıyamet”, DİA, C:25/517 132 Gölcük - Toprak, a.g.e., s.465

133

b) İlk cevherinin yok edilip, yerine yeni bir cevher (esas madde) yaratılması...

Birinci Görüş: Maksat, zâtı değil, sıfatı değiştirmektir... İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: “O, bu yeryüzüdür; ancak ne var ki onun sıfat ve halleri değişmiştir. Binâenaleyh, dağları yeryüzünden kayıp yürüyecek, denizleri fışkırıp dümdüz olacak, onda ne bir eğrilik ne de bir tepe görülecek!” Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Allah, arzı başka bir arz haline getirir de, onu yayar ve de bağlanan derinin uzatılması gibi uzatır. Artık sen orada ne bir eğrilik, ne de bir pürüz göremezsin.” Göklerin dönüştürülmesi, yıldızlarının saçılıp yayılması; güneşinin örülmesi, ayının tutulması ve kapı kapı olması ile meydana gelecektir... O bazen erimiş madenlere dönecek, bazen de kıpkırmızı deri haline gelecektir. İkinci Görüş: Bundan murat, zâtını değiştirmektir. İbn Mes'ûd şöyle demiştir: “Bu yeryüzü, üzerinde hiç kan akıtılmamış ve hiç günah işlenmemiş, tertemiz ve beyaz bir gümüş gibi olan bir yeryüzü haline getirilecektir”.134

Bazı âlimler, yeryüzünün gümüş gibi beyaz bir hale dönüşeceğini söylemişlerdir. Bu hususta bir Hadis-i Şerifte şöyle buyrulmaktadır: “İnsanlar, kıyamet gününde beyaz undan yapılmış bir ekmeğin rengine benzer şekilde, kırmızımsı beyaz bir yer üzerinde toplanacaklar. O yeryüzünde hiçbir kimseye ait bir eser görülmeyecektir.” Diğer bazı âlimler de yeryüzünün, kıyamet gününde ateşe dönüşeceği, oradan da cennetin görüneceğini söylemişlerdir. Bazıları da, yeryüzünün, âhirette başka bir şekildeki yere çevrileceğini söylemişlerdir. Bu hususta Taberi şöyle diyor: Kıyamet gününde yeryüzü ve gökler, bu dünyadaki yer ve gökten başka bir yer ve göğe çevrilecektir. Ancak çevrilecek şeklin nasıl bir şekil olduğu hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir.135

134 Razî, a.g.e., trc.,c.XIV,s.43 135

“(Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz (vaat ettiğimizi) yaparız.”136

Bu Âyet-i Kerime'nin izahında Abdullah b.Abbas diyor ki: “Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) hutbe okudu ve şöyle dedi: “Şüphesiz ki sizler Allah'ın huzuruna yalınayak, çırılçıplak ve sünnet olmamış şekilde toplanacaksınız.” Sonra şu âyeti okudu: “Varlıkları ilk defa nasıl yarattıysak sonra da öylece dirilteceğiz. Bu, bizim bir vaadimizdir. Biz, vaadimizi mutlaka yerine getirenleriz.” Rasûlullah sonra şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde ilk önce elbise giydirilecek olan İbrahim'dir. İyi bilin ki ümmetimden bazı kişiler getirilecek ve onlar sol tarafa alınacaklardır. Ben “Ey Rabbim, bunlar benim ashabımdır.” diyeceğim. Bana şöyle denecektir. “Sen onların, senden sonra neler icat etliklerini bilmiyorsun.” O zaman ben de salih kul'un (İsa'nın) söylediği şu sözü söyleyeceğim. “...Ben aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim. Sen beni aralarından alınca onları sen gözlüyordun. Sen, herşeye şahitsin.” Bunun üzerine bana şöyle denecektir: “Sen onlardan ayrıldıktan sonra onlar dönüp mürted olmaya devam ettiler.”137

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir!”138

Allah Teâlâ bu âyet-i kerimelerde, kıyamet gününün dehşetini kullarına bildiriyor ve onların kıyamet gününe hazır olmaları için rablerinden korkmalarını, emirlerine itaat edip yasaklarından kaçınmalarını emrediyor.139

Âlimler, bu zelzele'nin ne zaman olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, Alkame ve Şa'bi'den, bu zelzelenin dünyada olacağı rivayet

136 Enbiya, 21/104

137 Taberî, a.g.e ., trc., c.V, s.489 138 Hac, 22/1–2

139

edilmiştir ki, bu zelzele olurken güneşte batıdan doğar. Yine, bu zelzelenin kıyametin kopmasıyla birlikte gerçekleşecek olan zelzele olduğu da ileri sürülmüştür. Hz. Peygamber (S.A.V.)'den sûrla ilgili hadiste şunlar rivayet edilmiştir: “Sûr, kendisine üç defa üflenen büyük bir boynuzdur. Bunlar, korku ve dehşet uyandıran üfleyiş, baygınlık veren (öldüren) üfleyiş ve Rabbû'l-âleminin huzurunda durmak için olan üfleyiş. Dehşete düşüren üfleyişte, Allah dağlan yürütür, sarsacak olanı sarsar, ardından gelecek olan da ardından gelir. O gün kalpler titrer. Yeryüzü, ya dalgaların kendisine çarptığı bir gemi yahutta, kendisini rüzgârın salladığı asılı bir lamba gibi olur” Mukâtil ve İbn Zeyd: “Bu, ahiret günlerinin ilk gününde meydana gelir” demişlerdir. Ayetin lafzında, hadiste bahsedilen bu kısımlardan herhangi birine dair bir delâlet yoktur. Çünkü zelzele her ne kadar bundan önce olsa bile, (kıyamete) böyle bir nispette bulunma geçerli olur. Ve bu zelzele o kıyametin emarelerinden ve ipuçlarından olmuş olur. Yine bütün bunları zelzelenin o kıyametle birlikte olması durumunda da ona nispet edilebilir... Bu, meselâ bizim “kıyametin alametleri ve emareleri” dememiz gibidir.140

“Kıyamet vakti de gelecektir; bunda şüphe yoktur. Ve Allah kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır.”141

“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.”142

Allah Teâlâ bu ayette kullarına kimsenin kimseye fayda vermeyeceği bir günden sakınmalarını söylemektedir. Cenâb-ı Hak, en aşağısı ile en üstününe istidlal edilsin diye, son derece şefkatli ve muhabbetli olan iki şahıstan bahsetmiştir ki, bu da baba ile evlâttır. Burada, evlâdın ve babanın bir arada zikredilmesinde şöyle bir incelik vardır: Babanın, mal verme ve elemlere katlanma gibi, çocuğu namına birtakım sıkıntılara hemencecik katlanacağı haller vardır. Hâlbuki çocuk ise, babası

140 Razî, a.g.e., trc.,c.XVI,s.256 141 Hac, 22/7

142

namına, babasının çocuğu için hemen katlandığı sıkıntılara hemen katlanamaz. Küçük düşmekten kurtarmak gibi, çocuğun da, babası namına hemencecik sıkıntılara katlanacağı, fakat babanın çocuğu namına hemencecik sıkıntılara katlanamayacağı durumlar vardır. Çünkü bir kimse, birisinin babasını, bir idarecinin veya bir hâkimin huzuruna çıkarmak istese, bu durumda, babasının bundan dolayı hissedeceği aşağılanmayı giderip de, kendisinin onun yerini alması, çocuğa kolay ve basit gelir. Ama iş, elem verme noktasına varıp dayanınca, bu sefer de, çocuğunun duyacağı o elemi def edip savuşturması ve onu bizzat kendisinin üstlenmesi babaya kolay gelir. O halde Cenâb-ı Hakk'ın, bu ifadeleri, elemleri savuşturma hususunda, “(o gün) baba evlâdına fayda veremez”; aşağılanmayı giderme hususunda da, “çocuk babasına hiçbir surette fayda veremez” manasındadır.143

“Tûr'a, andolsun ki, satır satır yazılmış Kitab'a, Yayılmış ince deri üzerine, Beyt-i Ma'mûr'a, yükseltilmiş tavana (göğe), kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki), Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır. Ona engel olacak hiçbir şey yoktur. O gün gök sallanıp çalkalanır. Dağlar yürüdükçe yürür. Yalanlayanların vay haline o gün!”144

Ayette geçen göğün çalkalanmasının ve dağların yürümesinin sebebi, Allah'ın kudretidir. Bunun hikmetine gelince, bu da artık bir daha dünyaya dönüşün olamayacağını bildirip, anlatmadır. Çünkü yer, dağ, gök ve yıldızların hepsi, dünyanın mamur olması ve insanların bunlardan istifade etmesi içindir. Binâenaleyh artık İnsanların dünyaya yeniden dönüşleri söz konusu olamayacağına göre, bunlarda herhangi bir fayda kalmamıştır, dolayısıyla Allah Teâlâ bunları yok etmiştir.145

“Kıyamet koptuğu zaman ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur; O, alçaltıcı, yükselticidir. Yer şiddetle sarsıldığı, Dağlar parçalandığı, Dağılıp toz duman haline geldiği Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman”146

143 Razî, a.g.e., trc.,c.XVIII,s.182 144 Tur, 52/1–11

145 Razî, a.g.e., trc.,c.XX,s.416 146

Sur’a üflendiği zaman kıyamet kopunca artık onu geri çevirecek hiçbir kimse yoktur. Onu gören herkes onun meydana geldiğine inanmak zorunda kalacak ve onu yalanlama imkânı bulamayacaktır. Kıyametin kopması, dünyada üstünlük taslayanlara boyun eğdirip cehennem ateşine sevk edecek ve orada ezilenleri ise yükseltip Allahın rahmetine ve cennetine sevk edecektir. Bu Âyet-i Kerimeyi şu şekilde izah edenler de olmuştur: “Kıyametin kopması sesini alçaltacak ve koptuğunu yakında bulunanlara duyuracak, sesini yükseltecek ve koptuğunu uzakta olanlara duyuracaktır. Böylece kıyametin kopmasını duyma bakımından yakında ve uzakta olanlar arasında fark kalmayacaktır. Devamında gelen âyet-i kerimeler ise, kıyametin ahvalini bildirmekte ve dağların adeta un haline getirilip savrulacaklarını haber vermektedir. Âyet-i kerimede “Tozlar” diye tercüme edilen kelimeden maksat, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr ve Mücahid'e göre “Bir delikten oda içine giren güneş ışınlan içerisinde görülen zerreciklerdir.” Hz. Ali'ye göre bu, hayvanların yürürken çıkardıkları toz demektir. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu, “Kıvılcım” demektir. Katade'ye göre ise “Çer çöp” demektir. Bu izahlara göre kıyamet gününde dağlar, güneş ışınlan içindeki zerreler veya yükselen tozlar yahut çıkan kıvılcımlar ya da rüzgârın sağa sola savurduğu çer çöp gibi olacaklardır. Allah Teâlâ, insanların kıyamette üç sınıfa ayrılacaklarını beyan etmektedir. Gelecek ayetlerde de belirtileceği gibi bunlardan birincisi, amel defterleri sağlarından verilenlerdir. Bunlar cennetliklerdir. İkincisi ise amel defterleri sollarından verilenlerdir. Bunlar da cehennemliklerdir. Üçüncü sınıf ise Allah’ın en öne geçirdiği bir guruptur. Bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerden daha üstündürler. Bunların içinde peygamberler, sıddîklar ve şehitler bulunacaktır.147

“Gerçekleşecek olan; (Evet) nedir o gerçekleşecek olan? Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?”148

Ayette zikredilen ve “Gerçekleşecek olan” diye tercüme edilen “el-Hakka” kelimesi, kıyametin isimlerinden biridir. Bunların ne anlama geldiklerini şöylece izah etmek mümkündür: Mutlaka gerçekleşecek olan veya içinde bir takım hadiselerin

147Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.180 148

mutlaka gerçekleşeceği yahut amellerin cezalarının mutlaka tahakkuk edeceği gün demektir. Dehşeti ve sıkıntısı insanların kalplerinin kapısını çalan gün demektir. Mutlaka meydana gelecek olan çığlık demektir. Her felaketi bastıran demektir. Çığlık koparan demektir. Abdullah b. Abbas diyor ki: “el-Hakka” kıyametin isimlerinden biridir. Allah, kıyamet gününün dehşetini bu şekilde beyan etmiş ve kullarını bundan sakındırmıştır. Katade diyor ki: Kıyamete el-Hâkka, denmesinin sebebi, o günün, her amel işleyenin amelini ortaya çıkarmasındandır.149

“Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, gök kubbe yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).”150

“Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde, gebe develer salıverildiğinde, vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında, ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde, diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda, “Hangi günah sebebiyle öldürüldü?” Diye. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında, gökyüzü sıyrılıp alındığında, cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında, kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”151

Übey b. Kâ'b bu surenin baş tarafındaki âyetleri izah ederken şöyle demiştir: “Kıyamet kopmadan önce altı alamet görülecektir. İnsanlar çarşı ve pazarlarında iken güneşin ışığı birden kaybolacak yine onlar bu haldeyken yıldızlar dökülüverecek, yine aynı durumda iken dağlar yıkılıp yeryüzüne düşecek, yeryüzün deprenecek, yanacak, cinler insanlara insanlar da cinlere sığınacak. Kanatsız hayvanlar, kuşlar ve yırtıcı hayvanlar birbirlerine karışacak, dalgalar halinde sağa sola koşuşacaklar.” Übey b. Kâ'b bu izahı yaparken : “Dağlar yerinden sökülüp götürüldüğü zaman.”

149Taberî, a.g.e ., trc., c.VIII, s.407-408 150 Mürselat, 77/8–11

151

“On aylık hamile develer dahi terk edildiği zaman.” “Denizler birbirine karışıp kaynaştığı zaman” âyetlerini okumuştur.152

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Kıyamet gününün dehşetli hadiseleri geldiği zaman, sahipleri on aylık hamile develeri bile ihmal eder, kendi haline salıverir. Hâlbuki araplar için, hamile develerden daha sevimli ve kıymetli başka bir şey yoktur. Araplara, gebe develer meselesiyle hitap edilmiştir. Çünkü onların mallarının ve geçimlerinin çoğu devedendir. Bundan maksat, malların gitmesi ve mülklerin boşa çıkması, insanların kendi canlarının derdine düşmesidir.”153

Yine Âyet-i Kerimelerde vahşi hayvanların bir araya toplanacağından bahsedilmektedir. Burada, bu hadisenin zikredilmesinin gayesiyle ilgili birkaç izah yapılmıştır:

1) Allah Teâlâ, kıyamet gününde, adaletini ortaya koymak için, bütün canlıları, hayvanları hasreder, bir araya getirir. Binâenaleyh, bu böyleyken, mükellef olan ins ve cinni haşretmemesi nasıl düşünülebilir?

2) Bu hayvanlar (canlılar), dünyada iken insanlardan alabildiklerine nefret etmelerine ve dağlara çöllere dağılıp yaşamalarına rağmen kıyamet gününde bir araya geleceklerdir. Binâenaleyh bu, onların insanlarla beraber o meydanda bulunmalarının o günün dehşetinden kaynaklandığına delalet eder.

3) Bu canlıların bir kısmı, diğer bir kısmının yemidir. Ama onlar o gün bir araya gelecekler de hiç birbirlerine sataşmayacaklar. Bu ise, yine o günün dehşetinin şiddetinden ötürü böyle olacaktır. Bu ayet hakkında, İbn Abbas'tan gelen bir diğer görüş de şudur. “Vahşi hayvanların bir araya gelmesi demek, onların ölümleri demektir. Yani, “Vahşi hayvanlar öldüğünde...” demektir."154

152Taberî, a.g.e ., trc., c.IX, s.18 153 Razî, a.g.e., trc.,c.XXII,s.523 154

Übey b. Kâ'b sözlerine devamla şöyle demiştir; “Cinler insanlara: “Biz neler olduğunun haberini size getirelim.” derler. Koşup denizlere giderler. Bir de ne görsünler, o denizler tutuşturulmuş bir ateş olarak yanıyorlar. Yine insanlar bu durumda iken yeryüzü en üst tabakasından en alt tabakasına kadar yarılır. Yine onlar bu durumdayken bir rüzgâr gelir ve onları öldürür.155

“Gökyüzü yarıldığı zaman, yıldızlar döküldüğü zaman, denizler birbirine katıldığı zaman, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.”156

Âyette geçen “Denizler fışkırtılacaktır.” ifadesi Abdullah b. Abbas tarafından “Birbirlerine karışacaklardır.” Şeklinde, Katade tarafından “Suyu tatlı olan denizler suyu tuzlu olanlara karışacaktır.” şeklinde, Hasan-ı Basri tarafından “Birbirlerine karışıp suları yok olacaktır.” şeklinde, Kelbî tarafından ise “Fışkırıp dolacaklardır.” şeklinde izah edilmiştir. Âyette geçen “Her nefis neyi yaptığını neyi de ertelediğini bilecektir.” ifadesi Kurezi tarafından “Herkes kıyametin koptuğu günde o gün için kendisine fayda verecek ne gibi salih amelleri işlediğini ve ölümünden sonra ne gibi amellerin yapılmasına sebep olduğunu bilecektir.” şeklinde izah edilmiştir. Ta-beri de bu görüşü tercih etmiştir. İkrime, Abdullah b. Abbas, Katade ve İbn-i Zeyd ise bu âyeti şu şekilde izah etmişlerdir: “İnsan, kıyametin koptuğu gün, kendisine farz kılınan hangi amelleri işlediğini ve hangi amelleri de işlemeyip terk ettiğini bilmiş olacaktır.”157 Kabirler alt üst edildiği zaman..." ayetinin manası ise, “kabirler sürülüp, altı üstüne getirilip, içi-dışına çevrildiği zaman...” şeklinde olur. Bununla ilgili olarak şu iki izah yapılabilir:

a) Kabirlerin içindeki ölüler, diri olarak çıkartılmak suretiyle, altı-üstüne getirilir. Nitekim Hak Teâlâ, “Yeryüzü ağırlıklarını (ölülerini) çıkarıp ortaya attığı zaman...” buyurmuştur.

155Taberî, a.g.e ., trc., c.IX, s.18 156 İnfitar, 84/1–5

157

b) Kabirler, içinde mevcut olan altın ve gümüşlerin ortaya çıkartılması için, altı-üstüne çevrilir. Bu böyledir, zira yeryüzünün, içinde sakladığı altın ve gümüş madenlerini ortaya atması da kıyametin alametlerindendir. İşte bu alametin meydana gelmesinden sonra, ölüler çıkıp dirilecektir. Bu iki manadan birincisi, doğruya daha yakındır. Çünkü ayetteki “kabirler” kelimesi, birinci manaya daha fazla delalet etmektedir.158

“Gök yarıldığı, Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman, yer dümdüz edildiği, içinde bulunanları atıp boşaldığı ve Rabbi’ni dinleyip O’na hakkıyla itaate mecbur kılındığı vakit (insanoğlu yaptıkları ile karşılaşır). Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O’na varacaksın.”159

“Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan “Ne oluyor buna!” dediği vakit, işte o gün (yer) haberlerini anlatır, Rabbinin ona bildirmesiyle. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”160

Kıyametin kopmasından dolayı yeryüzü şiddetli depremiyle sarsıldığı zaman, yeryüzü, içinde bulunan ölüleri, diri olarak dışarı attığı zaman, insanların dehşete kapılarak: “Ne oluyor bu yeryüzüne?” dedikleri zaman, işte o gün yeryüzü, haberlerini anlatacaktır. Ayetlerde bahsedilen yeryüzünün konuşması Allah’ın, kendisine emretmesiyle olacaktır. Resulullah “O gün o, haberini anlatacaktır.” Âyetini okudu ve buyurdu ki: “Biliyor musunuz yeryüzünün anlatacağı haberler, her erkek ve kadının, üzerinde işledikleri amellere şahitlik etmesidir. Yeryüzü: “Filan gün şu ve şu ameli işledi.” diyecektir. İşte onun haberi budur.” buyurdu. Bir kısım âlimler bu âyetleri şöyle izah etmişlerdir: “İşte o gün yeryüzü sarsılacak ve içinde bulunan ölüleri dışarı atarak haberlerini bildirecek ve bunları Allah kendisine emrettiği ve izin verdiği için yapacaktır.” Yani yeryüzünün haberlerini anlatması

158 Razî, a.g.e., trc.,c.XXII,s.543 159 İnşikak, 84/1–6

160

demek, içinde bulunanları dışarı atması demektir. Abdullah b. Mes'ud Mücahid ve Said b. Cübeyr bu âyetleri bu şekilde izah etmişlerdir.161

“Kapı çalan! Nedir o kapı çalan? O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin? İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olur, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)”162

Âlimler, “Karia”nın, kıyametin isimlerinden biri olduğunda ittifak etmişlerdir. Ama kıyamete bu adın niçin verildiğinde şu değişik izahları yapmışlardır:

1) Bunun sebebi, kendisinden dolayı, mahlûkatın can verdiği o sayhadır. Çünkü ilk sayhada akıllar zail olur. Nitekim Hak Teâlâ “Gökte ve yerde bulunanlar, (o zaman) düşüp kendisinden geçer” buyurmuştur. İkinci sayhada (sûra üflenişte) ise, İsrafil (a.s) hariç, bütün mahlûkat ölür. Allah Teâlâ daha sonra onu da öldürür. Sonra diriltir. O, sûra üçüncü defa üfler. Böylece herkes dirilip kalkar. Bu sûrun, kendisinde bütün ölüler sayısınca delikler bulunan ve herkese ait bir deliğin yer aldığı; Allah Teâlâ'nın her bedeni, o belli delikten, kendisine ulaşan o nefha sayesinde dirilttiği rivayet edilmiştir.

2) Ulvî süflî kütleler, âlem tahrib edilirken, birbirlerine alabildiğine çarparlar. İşte bu çarpma (karia) sebebiyle kıyamete “kâria” denilmiştir.

3) Kâria, dehşetiyle, çılgınlığı ile insanların kalplerini hoplatıp, çarptıran (kâria) olandır. Bu, göklerde, göklerin çatlayıp varılmasıyla; güneş ve ayda, onların söndürülmeleriyle; yıldızlarda, onların saçılmalarıyla; dağlarda, onların unufak edilip atılmalarıyla; yeryüzünde, onun dürülüp değiştirilmesiyle olur. Bu, Kelbî’nin görüşüdür.

4) Kıyamet, Allah düşmanlarını, ilahi azab, hizy ve ibretâmiz cezalarla korkutur, kalplerini hoplatır ve döver. Bu, Mukâtil’in görüşüdür.163

161Taberî, a.g.e ., trc., c.IX, s.195-196 162

Yine sure-i celilede insanların pervanelere benzetilmesine gelince, bu, pervanelerin uçmak için kalktıkları zaman aynı yöne yönelmeyip de, tam aksine her birinin başka başka cihet ve istikametlere yönelişlerinden dolayıdır. İşte bu durum, insanların öldükten sonra diriltilmeleri durumunda, böylesine dehşet ve korku içinde kalacaklarına delalet eder. Ama maksat ve gaye açısından, belli olmayan, gelişigüzel yönlere doğru hareket edeceklerini gösterir.164

Yine bu dehşetli günde dağlar yeryüzünde atılmış yünler gibi uçup giderler.165

Bütün kâinatı yoktan var eden ve bu nizamı kuran Allah Teâlâ günü geldiğinde onu mahvetmeye ve yerine yeni bir nizam kurmaya elbette kadirdir. Kıyametin dehşet verici sahneleri anlatılarak insana bu dünyanın faniliği mesajı verilmekte ve esas yurt olan ahiret için hazırlanması istenmektedir. Göklerin yarılacağı dağların yürütülüp ufalanacağı, emzikli kadınların çocuklarını unutacağı,

Belgede Kur'an ve sünnette dirilme (sayfa 44-55)

Benzer Belgeler