• Sonuç bulunamadı

Doğal afet zararlarının azaltılmasında afet ve risk yönetiminin önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Doğal afet zararlarının azaltılmasında afet ve risk yönetiminin önemi"

Copied!
76
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

HKMO Ýstanbul Þubesi Adýna Sahibi M. Tevfik Özlüdemir

Yazý Ýþleri Sorumlusu M. Uður Giriþken Yayýn Editörü Kerem Halýcýoðlu Adres

19 Mayýs Mahallesi Samanyolu Sok. Onur Apt. No:106 Kat:2

34360 Þiþli - Ýstanbul

Tel:+90 212 2328989 / Faks: +90 212 2329428 e-posta:istanbul@hkmo.org.tr web: www.hkmo.org.tr Tasarým

Yayýn Kurulu Basým

Ezgi Matbaacýlýk

Sanayi Cad. Altay Sok. No:14 Çobançeþme/Ýstanbul Tlf: 0212 452 23 02

Bültene Yazý Gönderenlerin Dikkatine

Yayýn Kuruluna göndermek istediðiniz yazýlarýnýzý istanbul@hkmo.org.tr adresine gönderebilirsiniz. Gönderilen yazýlarýn hukuki sorumluluðu yazarýna aittir. Gönderilen yazýlar baský tekniðine uygun olmalý, resimler net olmalýdýr. Yayýnlanan yazýlar kaynak gösterilmek koþuluyla baþka yayýn organlarýnda yayýnlanabilir. Yazýlar yayýnlansýn ya da yayýnlanmasýn yazarýna iade edilmez.

Þubemiz 22. Çalýþma Dönemine girerken, geride býraktýðýmýz dönem içerisinde sizlere gerek e-bültenler gerekse þube bültenlerimiz aracýlýðýyla haberler ve görüþler aktardýk. 21. ve 22. Çalýþma döneminin bir bileþimi olan elinizdeki son bültenimizde ise yine bir dosya konusu ile dergimizi hazýrladýk.

Ekim ayýnda meydana gelen büyük Van depremi ülke gündemimizde gerek bölgede yaþayan insanlarýmýzýn karþý karþýya kaldýklarý zorlu koþullarý gerekse böylesi bir afet ortamýnda çözülmesi gereken koordinasyon sorunlarýný gündemimize taþýdý. Deprem ayrýca 1999 Ýzmit depreminden günümüze kadar geçen zamanda devletin yetkili kurumlarýnýn böylesi afet durumlarýna ne kadar hazýrlýksýz yakalandýðýný bizlere gösterdi. Büyük Ýzmit depreminin ardýndan geçici vergi olarak toplanan deprem vergilerinin mevcut hükümet tarafýndan kalýcý hale getirilerek afet çalýþmalarý dýþýnda alanlara aktarýldýðýný bizzat maliye bakanýndan öðrendik. Gerçekleþen son depremlerle büyük bir bölümü birinci derece deprem bölgesi olarak nitelendirilen ülkemizde afet politikalarýnýn siyasette belirgin bir alan kaplamadýðýný acý bir þekilde bir kez daha görmüþ olduk. Van ve çevresinde halen hayat normale dönmüþ deðil. Depremin ardýndan üç aydan fazla bir zaman geçmiþ olmasýna raðmen bölge insanýnýn büyük bir bölümü zorlu kýþ koþullarýný çadýrlarda geçirmek zorunda kalýyor. Deprem sonrasý kent merkezleri ve köylerde bulunan pek çok yapýda ise hasar tespit çalýþmalarý ve yardýmlar konusunda hala bölge halkýnýn sorunlarý çözüm bekliyor. Deprem zararlarýnýn azaltýlmasý, kentlerimizdeki yapý stoklarýnýn belirlenerek olasý depremlere karþý yapýsal ve yapýsal olmayan önlemlerin örgütlenmesi, deprem öncesi, aný ve sonrasý çalýþmalarý kapsayacak bütüncül bir planýn oluþturulmasý gerekliliði tartýþmasýz bir þekilde yeniden ortaya çýktý. Meslek alanýmýzda afetler konusunda gerçekleþtirilen baðýmsýz bilimsel çalýþmalarýn ortaklaþtýrýlmasýnýn yöntemlerinin de belirlenmesi gerekiyor. Tüm bunlarýn yanýnda Ýstanbul baþta olmak üzere pek çok kent merkezinde yoksul halkýn yaþam alanlarý deprem tehlikesi ileri sürülerek kentsel dönüþüm adý altýnda varlýklý insanlara transfer ediliyor. Afete yönelik politikalar kentlerimizdeki toplumsal dinamikler de düþünülerek ele alýnmalý ve yerinde kentsel dönüþüm uygulamalarý gerçekleþtirilmelidir.

Ülke gündemimize paralel olarak biz de bu sayýmýzýn dosya konusunu deprem olarak belirledik. Dosya konumuz içerisinde afet kavramý ve terminolojisi, afetler söz konusu olduðunda mesleðimizin sürece katkýlarý, afet ve risk yönetimi konularýnda görüþler yayýnlýyoruz. Bültenimizde ayrýca HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi kapsamýnda Sayýn Prof. Dr. Ahmet Yaþayan ve Sayýn Prof. Dr. Onur Gürkan ile üyelerimiz bir araya gelme fýrsatý buldu. Bu söyleþilerin metinlerini bültenimiz içerisinde bulabilirsiniz. 28-29 Ocak 2012 tarihlerinde gerçekleþtirilen olaðan Genel Kurul ve seçimlerin mesleðimiz ve ülkemiz açýsýndan sonuçlarýnýn olumlu olmasýný diler ve tüm meslektaþlarýmýzý bu demokratik sürecin bir parçasý olmaya çaðýrdýðýmýzý bir kez daha ifade ederiz.

Yeni çalýþma döneminde bültenimizde dosya konusu olarak tartýþmaya açmak istediðiniz konularý þubemize e-posta aracýlýðýyla bildirebilirsiniz. Beraber üretmek ve paylaþmak dileðiyle.

Kerem Halýcýoðlu Ýstanbul Þubesi Yayýnýdýr.

Ýki Ayda bir yayýnlanýr. Süreli Yerel Yayýndýr.Ücretsizdir.

(4)

3

Baþyazý

4

Deniz Baþ

Benimle Eðlenir mi Dersim?

Ya da hiç özür diler mi adamsýz hava taþýtlarý?

6

Erol Köktürk

Topraklarýn Sömürülmemesi Umudu

9

Doða Demirtaþ

Küreselleþmenin Etkisindeki istanbul ve

“Çýlgýn Proje”

11

TMMOB Ýstanbul ÝKK

12

HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar

Prof. Dr. Onur Gürkan ile Söyleþi (12 Nisan 2011)

Dosya: Deprem

26

Fatih Poyraz

GPS Tekniði Ýle Tektonik Hareketlerin

Belirlenmesi

28

Levent Uzunçýbuk

Afet ve Risk Yönetimi Ýle Ýlgili

Kavramlar ve Terimler

37

Kemal Özgür Hastaoðlu

Heyelanlarýn Jeodezik Yöntemler Ýle Ýzlenmesi

39

Tarýk Türk

Doðal Afet Sürecinde

Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri

Mühendisliði ve CBS’nin Önemi

40

Orhan Tatar

Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planý

(UDSEP 2012-2023)

Geomatik/Harita/Jeodezi ve Fotogrametri

Mühendislerine Hangi Görevleri Yüklüyor?

42

Levent Uzunçýbuk

Doðal Afet Zaralarýnýn Azaltýlmasýnda

Afet ve Risk Yönetiminin Önemi

44

HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar

Prof. Dr. Ahmet Yaþayan ile Söyleþi

(12 Aralýk 2011)

50

Onur Gürkan

Araþtýrmalarda Amaç Bilinci Üzerine

54

Kerem Halýcýoðlu

Taþýnmaz Deðerlemesi

55

Kemal Akbulut

“Kaybetmek” Kulubü

57

H.Ali Kanýtürk

Resim Sergisi

58

Basýn Açýklamalarý

67

Þube Güncesi

68

Tarihi ve Güncel Haritalarýmýz Sergisi

YTܒnün Türk Haritacýlýðýna Katkýlarý

Paneli

69

Temsilciler Toplantýsý

(5)

Çalýþma dönemimizi tamamlamak olduðumuz evrede bültenimizin yeni sayýsýyla sizlerle birlikteyiz. Son bültenimizin yayýnlanmasýndan bu yana ülkemizde ve dünyadaki geliþmeler sýcaklýðýný korudu. Ekonomik açýdan kriz belirtilerinin dünya ölçeðinde artacaðýna iliþkin deðerlendirmelerin giderek daha yüksek sesle dile getirilmeye baþlandýðý bir dönemde 2012 yýlýna baþladýk. Var olan tablo Þubemizin 22. Çalýþma Döneminde yeni seçilecek yönetim kurulumuzu daha zorlu görevlerin beklediðini gözler önüne seriyor. Bir önceki bültenimizin dosya konusu olarak ulaþtýrma baþlýðýný ele almýþtýk. Bu baþlýkta, kulaklarýný bilim insanlarýnýn sesine kapayan siyasi iktidarýn ýsrarla yapmayý planladýðý Ýstanbul’a üçüncü köprü konusunu da iþlemiþtik. Bültenimizin hazýrlýk aþamasýnda üçüncü köprü projesinin ihalesi, hukuku ve yargý kararlarýný hiçe sayan AKP hükümeti tarafýndan yapýldý. Siyasi iktidarýn ihaleye yoðum bir ilgi olduðu yönündeki açýklamalara karþýn ihaleye hiçbir firma katýlmadý. Üçüncü köprüye karþý yaþamý savunan, Ýstanbul’un geleceðine sahip çýkan onurlu insanlar yaptýklarý açýklamalarla, ihale günü düzenledikleri eylemle kararlýlýklarýný sergilediler ve mücadeleye devam edeceklerini kamuoyu ile paylaþtýlar.

Önceki bültenimizin yayýnlanmasýndan sonra ülkemizde gerçekleþen en önemli olay, kuþkusuz Van depremleri oldu. 23 Ekim 2011 tarihinde Erciþ merkezli gerçekleþen deprem sonucunda, toplum olarak deprem konusunda ne derece eksikli olduðumuz gerçeðiyle bir kere daha yüzleþtik. Kurtarma çalýþmalarýnda gerçekleþtirilen eþgüdüm eksikliði, ilk müdahalenin yapýlmasýndaki gecikme ve deprem sonrasý çalýþmalarýn örgütlenmesinde yaþanan eksiklikler bu konuda alýnacak uzun bir yolumuz olduðunu gözler önüne seriyor. Bu konudaki eksiklik, meslek örgütlerimiz de dahil olmak üzere toplumun bütününün sorumlu olduðu bir eksikliktir. Kamucu bir bakýþ açýsýyla, toplumumuzun bilinçlendirilmesi, kaynaklarýn depreme yönelik alýnacak önlemler için akýlcý kullanýmý, depreme yönelik çalýþmalarýn eþgüdümünün ve birbirleriyle iliþkisinin saðlanmasý acil bir gereksinimdir. Toplum olarak yaþanan acýlardan sorumluyuz. Ancak bu tablonun asýl sorumlusu, 1999 Doðu Marmara depremlerinden ders çýkarmayan, deprem konusunda somut adýmlar atmayan, deprem konusunda kamusal olarak alýnmasý gereken önlemleri vatandaþa havale eden, deprem vergilerini siyasi çýkarlarýna uygun olarak baþka amaçlarla kullanan, depremde dahi piyasacýlýktan vazgeçmeyen siyasi iktidarlardýr. Deprem gerçeðinden hareketle bu sayýmýzýn dosya konusunu “deprem” olarak belirledik. Konuyu mesleðimiz ve toplumsal yönleriyle ele aldýðýmýz bu baþlýkta farklý disiplinlerden dostlarýmýz da yazýlarýyla bu içeriði zenginleþtirdiler. Deprem öncesinde Hakkari’de gerçekleþen çatýþmalarda çok sayýda güvenlik görevlisi yaþamýný yitirmiþti. Bu olayýn ardýndan geliþen ýrkçý ve düþmanca söylemler ne yazýk ki Van depremleri sürecinde de devam etti. Ülkemizde farklý etnik ve kültürel topluluklarýn barýþ içinde kardeþçe bir arada yaþamalarýný ýsrarla savunanlarý, her türlü düþmanlýða karþý insanlýðýn evrensel deðerlerini savunanlarý bu anlayýþla mücadele etme görevi bekliyor. Kürt sorununun çözümünde þiddet seçeneðinin tercih edilmesinin yaþanan trajediyi daha da boyutlandýracaðý ise muhakkak. Þiddet seçeneðinin en acý sonuçlarýndan birini geçtiðimiz yýlýn son günlerinde Uludere’de yaþamlarýný idame ettirebilmek uðruna sýnýr kaçakçýlýðý yapan 40’a yakýn yoksul köylülerimizin öldürülmesiyle yaþadýk. Olayýn ardýndan hükümetin uzun süre sessiz kalmasý ve konunun “operasyon kazasý” olarak nitelenmesi toplumun vicdanýný rahatlatmadý. Beklentimiz sorunun þiddet yoluyla deðil, demokratik yöntemlere dayanan barýþçýl bir yaklaþýmla çözüme kavuþturulmasýdýr.

Bütün bu geliþmeler yaþanýrken iktisadi alanda yaþanan geliþmeler de dikkat çekici oldu. Türk Lirasýnýn ABD Dolarý ve Avro karþýsýnda önemli oranda deðer kaybetmesi Merkez Bankasýnýn müdahalelerine karþýn devam etti. Türkiye’nin uluslararasý ölçekte büyüme kaydeden ülkeler arasýnda ilk sýralarda yer almasý bir övgü kaynaðý olarak kamuoyuna yansýtýlýrken, cari açýðýn rekor düzeyde seyretmesi büyüme argümanýna sarýlan iktidar tarafýndan paylaþým konusu edilmedi. Oysa cari açýðýn yükselmesi, Türk Lirasýnýn deðer kaybetmesi sonucu ortaya çýkacak enflasyon ve uluslararasý ölçekte yaþanan durgunluk 2012 yýlýnda Türkiye ekonomisinin de bir krize sürüklenebileceðini gösteriyor. Ýktisadi alanda bu geliþmeler yaþanýrken, Türkiye’ye biçilen bölgesel rol kapsamýnda da geliþmeler yaþanýyor. NATO eliyle dayatýlan füze kalkaný projesi Ýran’la ülkemiz arasýnda bir gerilim baþlýðý olurken, emperyalizmin Kuzey Afrika’dan sonra Ortadoðu’da müdahale ettiði Suriye’de yaþananlara karþý Türkiye’nin öne sürülmek istenmesi kaygý yaratýyor. Ülkemizin emperyalist ülkelerin taþeronluðunu üstlenmesi deðil, halklar ve ülkeler arasýnda barýþ ve kardeþliðin tesis edilmesi konusunda öncülük üstlenmesi dileðimizdir.

Ülkemizde muhalif seslerin zorla ve baskýyla sindirilme süreci devam ediyor. Hopa’da emekli öðretmen Metin Lokumcu’nun polisin ölçüsüzce kullandýðý gazdan etkilenerek yaþamýný yitirmesinin ardýndan yüzlerce kiþinin gözaltýna alýnmasý ve tutuklanmalarý yaratýlan

baský zincirinin son halkasýydý. Ýddianamede yer verilen suçlamalar ve suç unsurlarý toplumda adalet ve vicdan duygularýný derinden sarstý. Hopa davasýnda haklarýnda dava açýlanlar tahliye edilirken benzer bir süreç, Oda TV iddianamesinde de, KCK soruþturmasý kapsamýnda yüzlerce aktivist ve aydýnýn tutuklanmasýnda da yaþanýyor. Baský rejimi her geçen gün kurumsallaþýrken, 12 Eylül’den önce devreye sokulan ve darbe rejiminin ürünü olan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yerini ayný iþlevle çalýþan Özel Yetkili Mahkemeler almýþ görünüyor. Ülkemizde anýlan türden “ileri demokrasi” örneklerinin sayýsý günden güne artýyor. Bu örneklerden biri Ýzmir’de yaþandý ve 22 Kasým 2011 tarihinde Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’ne yönelik olarak baþlatýlan operasyon sonucunda aralarýnda TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý Ýzmir Þubesi Yönetim Kurulu Baþkanýmýz Selçuk SAVCI ve TMMOB Üyesi mimar ve mühendislerin de aralarýnda bulunduðu kiþiler gözaltýna alýndý. Tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýlan arkadaþlarýmýz, Özel Yetkili Savcýlarýn yaptýðý itirazýn sonucunda tutuklanarak Buca Cezaevine gönderildiler. Tutuklanmalarýnýn gerekçesi ise “delilleri karartma ve kaçma ihtimali” olarak gösterildi. Yaþamý boyunca toplum ve insanlýk için çalýþan, mütevazý ve örnek kiþiliði ile tanýnan HKMO Ýzmir Þube Baþkanýmýz Selçuk Savcý baþta olmak üzere TMMOB üyesi mimar ve mühendislerin bu gerekçe ile tutuklu olarak yargýlanmasýnýn tamamen hukuka aykýrý ve keyfi olduðunu vurguluyoruz ve kendilerine dayanýþma duygularýmýzý iletiyoruz.

Bu geliþmeler yaþanýrken Odamýzýn ve Þubemizin etkinlikleri de devam ediyor. TMMOB adýna Odamýz tarafýndan yürütücülüðü yapýlan Coðrafi Bilgi Sistemleri Kongrelerinin üçüncüsü Kasým ayýnda Antalya’da gerçekleþtirildi. Türkiye Ulusal Jeodezi Komisyonunun yýllýk bilimsel toplantýsý “Sabit GNSS Ýstasyonlarý Aðý ve Analizi” baþlýðýyla yine Kasým ayýnda Boðaziçi Üniversitesinin ev sahipliðinde Ýstanbul’da gerçekleþtirildi. Bu etkinlikte düzenlenen özel bir oturumla deðerli Hocamýz Prof. Dr. Onur Gürkan’ýn jeodeziye katkýlarý ele alýndý. Ülkemizde sivil Harita Mühendisliði eðitiminin baþladýðý ve iki yýl önce 60’ýncý kuruluþ yýldönümünü bir dizi etkinlikle kutlayan Yýldýz Teknik Üniversitesi, 100’üncükuruluþ yýlý olan 2011’i bir dizi etkinlikle kutladý. Bizler de Harita Mühendisliði Bölümümüzün etkinliklerinde akademisyen meslektaþlarýmýzla bir aradaydýk. HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar baþlýklý söyleþilerimize, deðerli Hocamýz Prof. Dr. Ahmet Yaþayan’ýn katýldýðý ve meslek yaþantýsýna, akademik çalýþmalarýna ve Odamýzýn çalýþmalarýna sunduðu katkýlara iliþkin düzenlediðimiz söyleþi ile devam ettik. Üyelerimizle buluþma ve paylaþma ilkemizin gereði olarak Ataþehir Belediyesi Teknik Baþkan Yardýmcýsý, Ýmar Müdürü ve kurumda çalýþan meslektaþlarýmýzla buluþtuðumuz bir ziyaret gerçekleþtirdik. Benzer bir ziyarette Kaðýthane Ýmar Müdürlüðünü ve kurumda çalýþan meslektaþlarýmýzla bir araya geldik. Her yýl olduðu gibi Dünya CBS Günü etkinliðimizi Mekansal Biliþim ve CBS Komisyonumuzun öncülüðünde ÝTÜ Geomatik Mühendisliði Bölümümüz ile birlikte gerçekleþtirdik. Nitelikli sunumlarýn yapýldýðý ve sunumlar sonrasýnda yapýlan katkýlarla zenginleþen etkinliðimizin ardýndan meslektaþlarýmýz ve öðrenci kardeþlerimizle bir araya geldiðimiz bir kokteyl organizasyonu gerçekleþtirdik. Genç meslektaþlarýmýzýn sorunlarýnýn çözümüne odaklanan ve kendileriyle buluþtuðumuz piknik etkinliði ile baþlayan etkinliklerimiz Þubemizde düzenlenen bir forumla devam etti. Yeni yýlý, meslektaþlarýmýzýn katýlýmýyla Þubemizde gerçekleþtirdiðimiz bir kokteyl etkinliði ile karþýladýk. ÝTÜ ve YTܒdeki bölümlerimizde öðrenim gören öðrenci kardeþlerimizle düzenlenen tanýþma çayý etkinliklerinde bir araya geldik. Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulunun düzenlediði ve dahil olduðu birçok etkinlikte yer aldýk. Televizyon kanallarýnda ve gazetelerde çeþitli mesleki ve toplumsal baþlýklara iliþkin güncel deðerlendirmelerimizi kamuoyu ile paylaþtýk.

Þubemiz yeni bir yönetim kurulu ile 22. Çalýþma Dönemine girecek. Çalýþma dönemimizde birlikte çalýþtýðýmýz arkadaþlarýmýzýn bir bölümü yeni çalýþma döneminde de birlikte üretme ve paylaþma ilkemize göre aday olmuþlardýr. Yönetim Kurulu üyelerimizin ve birlikte adaylýklarýný açýkladýklarý arkadaþlarýmýzýn, seçilmeleri durumunda Çaðdaþ Demokrat Harita Mühendislerinin bugüne dek yarattýklarý geleneðin verdiði özgüvenle görevlerini layýkýyla yerine getireceklerine iliþkin hiçbir þüphemiz yoktur.

Yeni dönemde birlikte üreterek, birlikte paylaþarak, birlikte yöneterek yapýlacak çalýþmalarýn mesleðimizin ilerlemesi için, eþit, özgür ve adil bir dünya özlemimiz için önemli katkýlar saðlayacaðýna olan yürekten inancýmýzla, çalýþma dönemimiz boyunca bizlere destek olan tüm meslektaþlarýmýza ve dostlarýmýza içtenlikle teþekkür ediyor, aydýnlýk yarýnlar diliyoruz.

HKMO Ýstanbul Þubesi 21.Dönem Yönetim Kurulu

(6)

Bana ne verirseniz onu alýrým. Ne verdinizse onu aldým. Bu iþin Türkçesi böyle.

Ýþimiz çok zor. Televizyon programlarýnda neþe ile hüzün, kahkaha ile gözyaþý  yan yana. Bir kanalda buz tutmuþ çadýr halatlarý, diðer kanalda evlenme hayalleri ile programa çýkanlar… Halimiz ahvalimiz budur diyelim. Bizimle dalga geçenler özür dilesin benden.

Benzin bugün iki kuruþ ucuzlamýþ. Önceki gün 5 kuruþ zamlanmýþtýmýþ. Ucuzlamýþ iþte sonuçta. Önceki günden bana ne. Yok yine artýyor, yanýltýrtýldýrmýyorsam… Özüre ne gerek.

Dolar bir fýrladý. Sonra nasýl frenlendi ama. Frenlenmiþ iþte sonuçta. Fýrladýðýndan bana ne. Yok yine fýrlýyor, yanýltýrlatýldýrmýyorsam…  Özür dilemesi kolay, hele bir teðetin içine geçsin...

Deprem olduydu ya geçenlerde, nerde olduydu yahu? Benim hatýrladýklarým ölümlerin çok olduklarý. Erzincan, Adana, Simav, Gölcük, Adapazarý, Van. Diðerlerini bir çýrpýda hatýrlamadýðým için çok üzgünüm. Ve iþte böyle böyle unutuyor insan, ve üstelik Van’ý bile unutacaðýz gün gelecek…  Ýnanmayan var mý buna? Özür dilerim þimdiden. Deprem sonrasý hayat devam etti. Televizyonlardaki programlara alýþtýk, alýþtýk ve unuttuk gittik. Ama görmek isterseniz gidin Zübeyde Haným Öðretmenevi’ne, Vanlý kardeþlerimizle tanýþýn. Eðer isterseniz hep beraber gidelim, geçmiþ olsun diyelim. Üzülürsünüz. Özür dilersiniz sadece, seyrettiðiniz için belki de. Ben diledim bile.

Depremleri unuttuk. Deprem olunca þehitleri unutmuþtuk. Þehitler olunca ekonomik krizi unuttuyduk. Ekonomik kriz olunca siyanürlü suyu unuttukduydu. Sanýrým sanýrsam. Siyanürlü su olunca hesleri mi gündemin dýþýna atmýþtýktýydý ne? Yani neleri unutmuyor ki insan. Ben öyleyim

en azýndan. Unuttum Sivas’ý hiç gitmediðim için.Adana’ya gitmemiþtim deprem sonrasý, unuttum bak sahi kaç büyüklüðündeydi Erzincan depremi?... Özür? Dilerim tabi. Sonra çok geçmeden Dersim çýktý meydane. Özürler diledimler, sen önce þunu dile, yok ben size gelmemler, yok fenermiþ, yokmuþ fener, gittim aman, geldim aman, caným anam…Kim özür dilemiþtiydi ki önceden? Kenan Paþa özür diledi mi 12’den vurmasýna karþýn Eylül’ü?  “Sülüyman hep baþbakan” dedi diye Fikret Baba özür diledi mi milletden? Ya Leman’a ne demeli? Çizdikleri için özür dilemiþ miydi bizlerin seçtikleri insanlarý komik durumu düþürürken? Devlet özür diler mi hiç be yahu? Bana devlet özür diledi dedirtemezsiniz…Ama ben? Dilerim. Bölmeden ama. Hem ve üstelik satýlacak bir þey kalmadý memlekette. Telekomünükasyon’un çoðu ellerinmiþ, özür dilendi mi? Doðalgazda dýþa baðýmlýyýz diye, özür mü dilenmiþ bizlerden? Rüþveti yiyenler özür dilemiþ mi ki, ve affedecek miyiz verenleri?  Sevgili kýzýmdan özür diledim dün akþam. Dersim’i unuttuk diye, 12 Eylül kýyýmlarýný yaþamadýk mý? 12 Eylül yaþandýðý için Sivas’ta yanmadýk mý? Kim özür diledi Sivas için, yanan yüreklerimizden? Sen diledin mi mesela?

Dersimiz Dersim ama bu sefer. Bu konuda da ne olur ulu orta konuþmasýn kimse. Ortada bir matem havasý var ve kimse sen suçlusun, sen yaptýn demesin. Yok efendim sen þunu da yaptýydýn da demesin.Hatamýzý da sevabýmýzý da biliyoruz en gerçeðinden… Ama bir tarihçi çýkýyor var var diyor, diðeri çýkýyor yok efendim o þöyle diyor. Kim kime inansýn? Resmi tarih var iþte, açýldý önümüze yeni bir sayfa… Dersimiz Dersim olsun. Yok yok diyen de var var diyen de öðrensin bütün gerçekleri. Acýyý hissetsin. Bu büyük bir adým olsun. Halklarýn kardeþliði için öðrenmeli memleketim

Benimle Eðlenir mi Dersim?

Ya da hiç özür diler mi adamsýz hava taþýtlarý?

Deniz Baþ

(7)

bu gerçekleri... Bir kiþi bile ölmüþse o meydanlarda ama, bunun azýnýn çoðunun olmadýðýný bilmeliyiz en basitinden. Ýlk aðýtý ben yakýyorum, ölen herkes için. Ýlk zýlgýtý kýzým çekiyor, kayýp bütün kýzlarý için... En öncesinden. Tarih neden yazmamýþ bütün bu olanlarý, biz hangi tarihi öðrenmiþiz yýllarca, eðer gerçekse, ben nasýl bakacaðým Hüseyin’in gözlerine? Nihat senin de gözlerine tamam. Ýsterseniz hiç bakmam, istediðiniz buysa.

Sahi bizi siz ne zaman affetmiþtiniz iki gözlüm? Özür mü dilemiþtik sizden...

Sonra tabi adam da yoktu uçakta, vuruldunuz ... Oy dere Kýzýldere diye yakýyorduk türkümüzü. Oy dere Uludere diyoruz þimdilik...  Doðum lekesi gibi alnýnýzda kaçakçýlýk, teröristlik… Kara kaþýn çatýk kaþýn ne çektiðini ben de bilirim elbet. Ah o uçakta olsaydým, size çiçekler atardým. Ama biliyorsunuz adam yoktu o uçakta, çiçek atacak adam yoktu. Adam olsa zati havadan deðil, karadan girerdi belki de. Özür dilerim.

Havadan deðil karadan deyince, Noel Baba geldi aklýma. Adam olsaydý bacadan deðil, kapýdan girerdi demiþ

müftüm. Bizim evde zaten baca yok. Oysa misafir dediðin, kapýdan da bacadan da… Özrüm kabahatimden çokken, bunun için özre gerek yok tabi.

Ölüm ile yaþam. Siyah ile beyaz.  Bu yazýnýn konusu bu muydu yahu? Sadece unuttum bak yine hayatýn gerçeklerini…Çadýrlar tutuþtu öldü güzel ve çaresiz insanlar. Bu ölümlere çare bulamadý bütün bir yetmiþ milyon. Demek ki yetmemiþ milyon. Özürler ne çare acýlara? Elendi bak tuttuðum þarkýcý.  Piyangolar boþa çýktý. Ahh Behzat ah… Cumartesi cumartesi.

Üzülmesin þu çýlgýn ülkemin, yalnýz insanlarý… Daha ben kendimi affettim mi bilmezken, sahi siz bizi ne zaman affettinizdi iki gözüm? Özür dilemiþ miydik sahiden? Yeni yýl gelmiþ ülkeme. Barýþ da mý gelmiþ yani? Jeodezi ve Fotogrametri Yük. Müh.

(8)

Topraklarýn Sömürülmemesi Umudu

Erol Köktürk

KARAMSAR TABLO

Öyle bir noktaya geliyoruz ki, kentlerin içinde kaçacak yerlerin sayýsý azalýyor. Ciddi bir kuþatma altýndayýz. Ve bu kuþatma öyle kolay kýrýlacak bir kuþatmaya benzemiyor. Atmosfer bütün kirliliðiyle üzerimize abanýyor. Kaldýrma gücümüz ise tersine azalýyor. Dayanmanýn sýnýrlarýnda dolaþýlýyor artýk.

Ciðerlerimiz, gözlerimiz, ruhumuz, kirlenme yorgunu. Soluk almadan yaþamayý özler olduk.

Kentte kaçacak yerler azalýnca, kentten kaçma duygusu kabarýyor. Sanki çözümmüþ gibi… Çünkü kirlenme, ne yazýktýr ki, adým adým tüm mekanlarýmýza, ormanlarýmýza, kýyýlarýmýza yayýlýyor.

Kentte kalmada direnme durumundaysa, bu yapýsýyla kent, bizi hýzlý biçimde yoruyor, geriyor, psikolojimizi bozuyor.

Yani iki ucu kirli deðnek...

Ve her þey gözümüzün, gözlerin önünde oluyor. Yani göz göre göre köþeye sýkýþtýrýlmýþýz... Kirlenme tarafýndan... Býrakýn bizleri rahatlatacak yeni alternatiflerin yaratýlmasýný, var olan olanaklar, bir mirasyedi hovardalýðýyla tüketiliyor. Bu tükeniþin çok daha trajik boyutlara ulaþmasý varsayýmlarýný önemsememek akýl karý deðil... Yani bu evrenin 30-35 yýl sonra çölleþebileceðini söyleyen, küresel ýsýnmanýn insanlýðý tehdit eden en büyük tehlike olduðunu dile getiren uzmanlarýn seslerine nasýl kayýtsýz kalýnabilir? Kalýnabilir kuþkusuz... Nasýl mý? Deðiþik nedenleri olabilecek bireysel bencilliðin azmasý sonucu gerçekler göz ardý edilirse...

Ve ediliyor…

Sonuçta “tükenmez” dediðimiz þeyler, tükenmeye baþlýyor...

Toprak tükenmezdi... Þimdi tükeniyor… Daha doðrusu tüketiliyor… Geri dönüþü olmayan kararlarla… Tarým topraklarýna saldýrýlýyor… Kent topraklarý kapýþýlýyor… Yatay ve dikey sömürüden pay alma duygusu vahþileþiyor… Yeþil alanlar, ormanlar, kamusal alanlar, daðlar-tepeler rant odaðýna yatýrýlýyor...

EN AÐIR BEDEL…

Topraða mirasyedi hovardalýðýyla bakmanýn en aðýr bedeli, onunla kurulan yanlýþ iliþkilerin insanýn yaþamýna mal olmasý… Bu da somut olarak yaþadýðýmýz depremlerde karþýmýza çýkýyor…

Anadolu topraklarý 5 milyon yýldýr sallanýyor… 5 milyon yýldýr bu toprak üzerinde var olan bir gerçeðe gözlerimizi kapayýnca, sonuç, her depremde yitirdiðimiz canlar… Kayýplar… Maddi zararlar… Yürek burkan görüntüler… Ýlkellikler…

Toprakla bilgiye dayalý bir iliþki kuramayýnca, kafamýzýn estiði yere yapý yapmakta, yapýlarý da bilim ve fen kurallarýna göre yapamamakta ýsrar edince; karar vericiler de, denetleyiciler de konulmuþ kurallarý uygulamaya gözlerini kapamayý sürdürdükçe (þu ya da bu nedenle), sonuç, yaþamýný yitiren insanlarýmýz oluyor… DEÐÝÞEN YAÞAM TARZI

Ýnsan, diðer yaratýklardan farklý olarak, içgüdüleriyle deðil, bilinciyle hareket eder. Bu harekette bilincin oluþma ve kullanýlma yönü farklý sonuçlar doðurabilir. Örneðin, insan eylemleriyle doðal dengeyi güçlendirebileceði gibi, bozabilir de. Yani bilincin yapýsýna göre, insan “istese” saðlýklý bir çevrede, güvenli yapýlarda yaþamayý olanaklý kýlabilir… Bunun anlamý, depremin yýkýma dönüþmesinin, çevre sorunlarýnýn yaþamýmýzý tehdit etmesinin kaçýnýlamaz bir yazgý olmadýðýdýr.

Tarihte insan olmanýn üstünlüðünün, egemenlik düþüncesine dönüþmesi örneklerine sýkça rastlanýr. Egemenlik ideolojisi, bir ülkeye egemen olma, kiþilere egemen olma, topluma egemen olma v.b. biçimlerinde olabilmektedir. Bu düþünce “doðaya ve çevreye egemen olmak”, bunun bir baþka biçimi olarak topraðýn, mekanýn gerçeklerini, çevreyi göz ardý etmek gibi bir egoizme de dönüþebilmektedir. Yaþadýðýmýz felaketlerin çoðu, bu eðilimin sonucudur…

Oysa bugünün temel yaklaþýmý “uyumlu iliþki”, “barýþ içinde yaþama” politikasýdýr. Sürekli sanýlan geçici egemenlikler dönemi, yerini, “karþýlýklýlýk” ilkesinin geçerli olduðu bir sürece býrakmaktadýr. Doðayla iliþki de bu genelin içinde bir anlam taþýmaktadýr? Ondan aldýðýmýz kadar, vermeliyiz de...

Bu nedenle doðaya egemen olma deðil, onunla dostça geçinmedir temel olan. Ve insanlýk bu dostluðu yeniden kurabildiði, ya da kurduðunu sandýðý dostluðu sömürmediði, kendi bencil amaçlarýna bulaþtýrmadýðý zaman doðal olaylar sonucu doðal olarak gelmeyen felaketlerin, çevre sorunlarýnýn ana kaynaðý kurumaya baþlayacaktýr.

(9)

Bunu söylemek kuþkusuz kolay... Çünkü sürekli bir devingenlik içinde olan toplumsal süreçlerde, beðeniler ve beklentiler de deðiþime uðramaktadýr. Deðiþen yaþam tarzlarý, üzerinde insanýn yalnýzca belli bir zaman yaþayabildiði dünyada, bu sýnýrlýlýktan ötürü daha yoðun yaþama özlemlerini doðurmaktadýr. Bu da ister istemez kiþinin kendisini daha çok düþünmesi gibi, aslýnda bencillik görünümü veren, ama belli koþullarda anlaþýlýr bir yansýmaya neden olmaktadýr. Asýl olan, insanýn bir birey olarak özlemleriyle ve istemleriyle, kendi soyunun geleceðine karþý sorumluluklarý arasýnda kurulacak dengedir. Yoksa “doðayla kaynaþmaya EVET, ama bu benim topraðým üzerinde 20 kat daha keyifli oluyor,” biçimindeki bencillikle, ya da “mikroskopik düzeydeki iyelikten”, “benim çevreme, çimenime, aðacýma, hektarlarýma, metreküplerime” doðru yayýlan yaþam tarzý anlayýþýyla sözü edilen dengeleri kurmak olanaklý deðildir.

Burada vurgulanmasý gereken bir diðer nokta da þudur; insanlar doðayla tek tek iliþki kuruyormuþ gibi görünseler de, aslýnda iliþki örgütlü bir iliþkidir. Bunun sonucu, doðada yaratýlan yýkým, ürkütücü olabilmiþtir. Buradaki örgütlenmeyi yalnýzca fiziki bir örgütlenme olarak düþünmemek gerekir. Çünkü fiziki örgütlenme bir sonuçtur. Bunu yaratan düþünsel örgütlülük daha fazla önem taþýmaktadýr.

Ýþte deðiþen yaþam tarzý derken, bunun bu düzeyde yarattýðý ve bakýþ açýlarýný belirleyen tehlikeli yabancýlaþmadýr, vurgulanmak istenen, insanýn çevresine yabancýlaþmasý ise, insanýn kendisine, bir toplumsal yaratýk olarak özüne yabancýlaþmasýndan ayrýlabilir mi? ÇEVRE VE TOPRAK

Bilindiði gibi çevreyi oluþturan faktörlerin en önemlilerinden biri, topraktýr. Yaþamýmýzýn ve ölümlülüðümüzün taþýyýcýsý, insansal etkinliklerin büyük bölümünün üzerinde gerçekleþtiði toprak, çevre sorunlarý kümesinin içinde yer alýyorsa, bunun nedeni, topraðýn kötü kullanýmýdýr. Toprak plansýz kullanýlýrsa; ya da planlanmasýna karþýn buna aykýrý kullanýlýrsa, yani toprak sömürülürse, o da üretkenlik ve verimlilik yerine sorun doðuracaktýr... Baþta kolay kazanç, havadan gelir, taþ atýp kol aðrýtmadan zengin olma arenasýna dönüþen kent topraklarýndaki rant paylaþýmý dikkati çekmektedir. Bu pasta, Ýstanbul megapolünde bugün hesaplanmasý çok zor deðerlere ulaþmaktadýr. Bu nedenle en vahþi saldýrýlar Ýstanbul’a yapýlmaktadýr. Ýstanbul’daki rantýn boyutlarýna bakýnca, çevre sorunlarýný konuþmak abes olmuyor mu? Haydi siz de saldýrýn... Ne kadar kapýlýrsa kardýr… Evet, ne yazýktýr ki, rant olgusu, insanlarý yöneten ciddi ve tehlikeli bir otorite olmuþtur. Bunun sonucu kent, “paylaþTIRILMAKta”dýr. Boþ görülen arsalar, daðlar-tepeler, yollar, kýyýlar v.s., v.s. Kent kapýþ-kapýþ giderken, karþý önlemler alýnamamakta, alýnanlar etkili olamamaktadýr. Oysa kentin, orada yaþayanlarca “paylaÞILMAsý” gerekir. Sorunlarýnýn da, güzelliklerinin de... Fakat neredeee... Bugün kent ekolojisini tehdit eden en büyük olgu, bu rant olgusudur. Sorunlarýn kaynaðý buradadýr. Bu olgu nedeniyle, kentin yaþanacak yer olarak kalitesi her gün düþmekte, kentin estetiði ve varsa kimliliði ortadan kalkmaktadýr. Kenti kent olmaktan çýkaran bu olgunun temelinde yatan özel iyeliðin sýnýrsýzlýðý anlayýþýdýr. Edinmek ve giderek bir nalýncý keserine dönüþmek, sonu olmayan bir istektir...

Bu istek rantýn diðer türevlerinin de temelinde bulunmaktadýr; yeþil alanlarýn ve kýyýlarýn yaðmalanmasý, o yerin gerçeklerine uymayan planlama kararlarýnýn verilmesi, sanayide yanlýþ yer seçimi, verimli tarým topraklarýnýn bilinçsizce yerleþime açýlmasý, tarým

topraklarýnýn aþýrý ve bilinçsizce gübrelenmesi ile yoðun iþlenmeleri, kamu ve devlet topraklarýnýn elmenlik (zilyetlik) yoluyla, mülkiyeti düzenleyen yasalardaki hükümlerin de desteðiyle kapýþýlmasý, ormanlarýn yaðmalanmasý ve yer açmak için yakýlmasý, tarihi ve zor yetiþen aðaçlarýn kolayca kesilmesi, erozyona karþý ciddi önlemlerin alýnmamasý, deprem karþýsýnda yalnýzca beklenmesi...

Yani çevre sorunlarý, felakete dönüþen doða olaylarý deyince ve bunun toprak öðesi üzerinde düþünmeye baþlayýnca, toprak-insan iliþkilerindeki sorunsalý doðru tanýlama gereði kendisini dayatmaktadýr. Fakat topraðýn bugün en önemli güvence unsurlarýndan biri olduðu göz önünde tutulduðunda, “toprak sömürülmemelidir,” demek biraz saf kalmaktadýr. “Toplum, baþka sosyal güvenlik düzenekleri yaratmalýdýr,” demek de öteleyici bir yaklaþým olmaktadýr. Yani hem bugünü hem de geleceði kurtarýcý bir yaklaþým gereklidir. “Bilinçlenme” ve “doðaya sevgiyle yaklaþma” deyince de uzunluðu tam tanýmlanamayan bir süreç dile getirilmiþ olunmaktadýr...

Ama insan-toprak iliþkilerinde, kullaným hakkýný elde bulundurmayý sýnýrlayan, buna yükümlülükler getiren bir yaklaþým zaman içinde egemen kýlýnabilirse, umutsuzluk umuda dönüþebilecektir.

Böyle bir yaklaþýmýn ölçütü, bir anayasa maddesi olarak varlýðýný, yýllardan beri sessiz-sedasýz sürdürmektedir. 1961’den bu yana deðiþmeyen ender anayasal hükümlerden biri olarak kalan, ama kaðýt üzerinde kalan, uygulamada kendisine yaþam bulamayan “toplum yararý” ilkesi, topraðý kullanýmla ilgili bir umut hükmü durumundadýr. Demek ki, böyle bir anayasal dayanaðýn varlýðý da yetmiyor. Bununla ilgili yasal düzenlemelerle, daha önemlisi uygulayýcýlar, bazý baskýlara boyun eðmeyecek uygulayýcýlar elinde açabilir bu hükmün yediveren gülleri... Gerçi yeni baþlayan anayasa tartýþmalarý içinde, bu hükmün varlýðýný korumasý olasýlýðý da zayýf görünmektedir. Uygulanmasa da, diðer hukuk metinlerine yansýmasa da, varlýðý bazý kesimleri rahatsýz etmektedir…

Toprak kullanýmý konusunda, özellikle büyük kentlerde bir týkanma noktasýna gelindiði bir gerçektir. Ülkemizde kentler bugün bile politikanýn çýkarcý yanýnýn baskýsýndan kurtulabilmiþ alanlar deðil. O nedenle de çevre sorunlarýnýn, deprem gibi doða olaylarýnýn sonucu ortaya çýkan yýkým tablolarýnýn düðüm noktalarýný oluþturan büyük kentlerde, bugüne dönük yaþam ve karar süreçleri ön plana çýkmaktadýr. Bu kuralý bozan fazla örnek göze çarpmamaktadýr.

Oysa bu alanlarda, hiç olmazsa topraktan kaynaklanan çevre sorunlarýný minimize edecek, topraðý yanlýþ kullanmayý, yanlýþ yer seçimi kararlarý vermeyi azaltacak bir yaklaþým için, önce toprak dökümünün yapýlmasý gerekiyor. Var olan kaynaklar ortaya konduktan sonra, yeni alternatiflerin miktarýnýn ve yerinin tanýmlanmasý gerekiyor. Yani örneðin Ýstanbul yaþanabilir bir ortam olacaksa, kiþi baþýna yaklaþýk 2.4 m2’lik yeþil alanýn Zürih’teki 60, Stockholm’daki 80 m2’lik yeþil alanlar karþýsýnda komik deðil, trajik kaldýðýný görüp, davranmak gerekiyor. Çok söyleniyor, yazýlýyor-çiziliyor... Her yýl Ýstanbul’a bir Eskiþehir ekleniyorsa, hiç olmazsa Eskiþehir’deki kadar da yeþil alanýn eklenmesi gerekmiyor mu? Tersine bu saldýrýdan var olanlarý korumak bile olanaklý olamýyor ki... Yeni alternatifler derken, þimdiye kadar konuþulmayanlarý da konuþmak gerek... Týkanma noktasýna doðru gidiyorsak, buna teslimiyeti kabul edemeyiz... Örneðin Ýstanbul metropoliten alan sýnýrlarý içindeki askeri alanlar... Belki de Ýstanbul’daki kadar çok askeri alaný “metropoliten alan” sýnýrlarý içinde barýndýran baþka örnek biraz zor bulunur. Artýk devletin üst düzeylerinde ordunun modernizasyonundan, asker sayýsýnýn azaltýlmasýndan,

(10)

savunma anlayýþýnýn ve araçlarýnýn deðiþmesinden daha sýkça söz edilir oldu. O zaman yeni düzen içinde, þimdi kaplanýlan kadar büyük alanlara gerek kalmayacaktýr olasýlýkla. Bu demektir ki, bu alanlar þimdiki týkanmanýn açýlým noktalarýndan biri olarak düþünülebilir yakýn bir gelecekte... Askeri bölgelerin metropoliten alan sýnýrlarý dýþýna taþýnmasý, kentin demokrasisi ve sivil görünümü için de son derece yararlý olacaktýr. Bu alanlarýn sulama havzalarýna kaydýrýlmasý önemli bir alternatif olarak düþünülebilir. Hem su kaynaklarýnýn diðer yapýlaþmalarla kirlenme tehdidi altýna girmesi de önlenebilir. Yeni alternatifler ve kullaným alaný yaratma düþünceleri bazý kaygýlarý da yanýsýra getiriyor. Bu alanlarýn da þimdikiler gibi çar-çur kullanýlmasý ve kaçak yapýlaþmalarla doldurulmasý gibi… Ne yazýk ki, korkunun ecele bir yararý yok...

Kentsel toprak kullanýmýna getirilecek çözümlemelerde, tartýþmalarda dile getirilen “kentsel toprak düzeltimi (reformu)” gibi kavramlarýn özünde, “sahipliði sýnýrlama” gibi önlemler olmak zorundadýr. Kiþi ya da aile baþýna sýnýrlandýrma gibi. Bu ise, mülkiyet düzenini de yeniden ele almayý gerekli kýlýyor.

2981 sayýlý yasaya göre bir kiþinin ya da ailesinin ancak 1 tane hak sahipliði olabilirken, uygulamalarda ayný mahallelerde bile birçok sahiplikle karþýlaþýlmýþtýr… Þimdilerde 2B, kentsel dönüþüm gibi araçlar tartýþýlýrken, üzerinde en fazla durulmasý gereken kavramlardan birisi hak sahipliðidir… Toprak rantlarýný semirme alaný olarak görenleri frenleyecek, kent içi adaletin zedelenmesini azaltacak yol, kayýtlamayý ve denetlemeyi bilgisayar destekli olarak yürütmektir.

Örnekleri ve vurguyu artýrmak olasý… Söylenmek istenenin özü þudur: Topraðýn çevre sorunlarý ve deprem gibi doða olaylarýnda kendi baþýna ürettiði bir sorun yoktur… Sorunu yaratan onu yanlýþ kullanan insanýn niyetleridir. Bu nedenle, bilgiye, bilince ve eþitliðe dayalý yeni bir toprak-insan iliþkileri modelini ýsrarla savunmak gerekmektedir… Yeni bir yaklaþým, Aristoteles’in savunduðu anlamda yeni bir dostluk iliþkisi…

SONUÇ VE YÝNE DE UMUT

Sonuç mu? Bunu yazmak öyle kolay ki... Çok öneri yapýlýyor... Çok ciddi incelemeler yapýlýyor ve çözüm yollarý geliþtiriliyor.

Önemli olan çalýþmalardaki, bilimsel araþtýrmalardaki sonuçlarý, “kendi yazgýlarýyla baþ-baþa kalmaktan” kurtarmaktýr.

Bavyera’nýn baþkenti Münih… 2006 yýlý rakamlarýna göre nüfusu1 milyon 306 bin… Yani Ýstanbul’un 1/10’u… Bu kent, Avrupa Birliði’ni ayakta tutan geliþmiþ kapitalist ülke Almanya’nýn bir kent… Ama bu kentin belediye meclisi 23 Mart 1994’te bir karar alýyor: Münih’te sosyal adaletçi bir toprak kullanýmý politikasý izlenmesi…

Bizim Ýstanbul’da ve ülkemizde yapamadýðýmýz bu… O nedenle mekanlarýmýz sorunlu alanlara dönüþüyor… Yine de bir dilekle bu yazýyý noktalayalým: Topraðýn ardý-arkasý gelmez bir sömürü alaný olmaktan kurtulduðu günleri görmek dileðiyle... Bir umut... Umutsuzluðun kol gezdiði bir ortamda, umutlarý canlý tutmak ve yeþertmek zor olsa da...

Prof. Dr., Harita Müh.

(11)

2011 yýlý seçimleri öncesi AKP iktidarýnýn 2023’ü hedefleyen çalýþmalarýndan en garipsenenin, kamuoyunca “Çýlgýn Proje” olarak bilinen “KanalÝstanbul“ olduðu yadsýnamaz. Küresel sermayenin geleceðin finans kenti olarak lanse ettiði Ýstanbul’u yaþanabilir kýlan son varlýklarýndan da etme hedefinde olan projenin açýklanmasýyla birlikte, özellikle neoliberal politikalarýn egemen olmaya baþladýðý 1980 döneminden sonra hýzlanan mekânsal dönüþüm büyük bir hýzla ivme kazanmaya devam etmekte.

Kapitalizmin Yarattýðý Kent

Mekan, somut olarak üretilen, kullanýlan ve tüketilen bir nesnedir. Tarihin ilk zamanlarýndan günümüze deðin(…)mekanýn bir nesne olarak üretilmesi her toplumun temel uðraþlarýndan biri olmuþtur. (Yýrtýcý, 2005) Kapitalizm, mekaný yeniden üreterek kýrsal ile kent arasýndaki iliþkiyi tümden deðiþtirmiþve yeniden kendi kurallarýna göre belirlemiþtir. Burjuvazi, büyük kentler yaratarak ve nüfusun büyük kýsmýný kentlerde toplayarak kýrsal alaný kentlere baðlamýþtýr. (Marx ve Engels, 1848) Kent artýk eski feodal kimliðinden sýyrýlýp metanýn üretim ve daðýtým merkezi rolünü üstlenmiþtir. Devasa boyuttaki üretim merkezlerinin kentlere inþa edilmesi, buralarda çalýþacak iþgücünün çok büyük bir bölümünün kýrsal bölgelerden kentlere göçü ile kentlerin nüfus açýsýnda giderek kalabalýk ve yoðun bir yapýya kavuþmasýna neden olmuþtur. Sermayenin sürekli büyüyen bir ölçekte birikimi, hýzla ivme kazanan bir kentleþme içinde gerçekleþmiþtir. (Harvey, 1992) Sermaye sürekli büyürken beraberinde geliþtiði merkez olan kentleri de, çoðu zaman yaþanabilirlik sýnýrlarýný zorlayarak, büyütmüþtür.

Küresel Sermayenin Yerel Merkezi: Ýstanbul

Bu sürecin ülkemizde geç olsa da yaþandýðý söylenebilir. Fakat tam anlamýyla sürece olan entegrasyon 1980’li yýllardan sonra yaþanmýþtýr. 24 Ocak kararlarýnýn uygulamaya konulmasý ve ardýndan bu ekonomik deðiþimin siyasi ayaðýnýn 12 Eylül askeri darbesi ile devam etmesi çok manidardýr. Bu sayede neoliberal politikalarýn ülkemizde uygulanmasý da meþrulaþmýþ ve büyük bir hýzla dönüþüm baþlamýþtý. Bu dönüþümün merkezi olarak da Ýstanbul seçilmiþ ve bu deðiþim gerçekleþir gerçekleþmez meyvelerini vermiþti. Dýþ yatýrýmýn büyük bir bölümünü cezbeden ve ihracatýn çoðunu yapan, tek baþýna Ýstanbul’du. (Keyder, 2000).

1980 öncesi sermayedeki payý en fazla olan sanayi sektörünün yerini hizmet sektörünün almasý kent mekanýnda da köklü olmasa da hatýrý sayýlabilir düzeyde bir deðiþime yol açmýþtýr. Yerel sermayenin halihazýrda yürütmüþ olduðu birtakým iþleri, küresel þirketlerin kendi tekellerine almaya baþlamasýyla birlikte, kentin yaþanabilirliðinin tehlikeye girmesi söz konusu oldu. Daha önceden merkezi planlama ile kýsýtlý olarak geniþletilen kent alaný, küresel sermayenin talepleri doðrultusunda rantýn üretilebildiði her mekandan gerçekleþmeye baþladý. 1980 öncesindeki sermaye birikimi ile sonrasýndaki küresel þirketlerin birikimi arasýndaki büyük farkýn neticesinde, büyüme oranýný koruyabilmek adýna Ýstanbul’un yapýlaþma açýsýndan sakýncalý olan bölgelerinde yerleþim alanlarýnýn oluþturulmasý konusunda bir tavýr sergilerken, belirlenen neoliberal devlet politikasý bu talepleri seve seve yerine getirmekte bir beis görmüyordu. Uluslararasý bankalarýn ve ticaret þirketlerinin yaný baþýnda, Boðaziçi’ne bakan ayrýcalýklý noktalarda beþ yýldýzlý oteller yükseliyordu. 1980’li yýllarda Ýstanbul, kumarhane kapitalizminin ve yupi keyfinin kendine özgü bir versiyonunu yaþýyordu. (Keyder, 2000). 2000’li yýllara kadar Ýstanbul’daki bu büyüme hem nüfus bakýmýndan, hem de mekânsal açýdan devam etti.

Ýstanbul’un çevresinden dolaþmasý planlanan 2.Köprü ve TEM otoyolu kentin göbeðinde kaldý, ormanlýk alanlar imara açýldý, su havzalarý kalýcý zararlar gördü, fakat sonunda kent büyüdükçe büyüdü, resmi rakamlarla 13.285.685 kiþi, gayrý resmi rakamlarla yaklaþýk 20 milyon insanýn yaþamaya çalýþtýðý bir metropol haline geldi. Bununla beraber öyle bir noktaya gelindi ki, artýk yeni rant üretilebilecek bölgeler yok denecek kadar azaldý. Kentsel dönüþüm projeleri, mekanýn koþullarýný iyileþtirmek adý altýnda söz konusu bölgeyi soylulaþtýrmak ve artýk kentin merkezinde kalan orta-alt gelirli halkýn, kentin en dýþ bölgelerine yerleþtirmek amacýyla hayata geçirildi. Bununla beraber devletin halen elinde tuttuðu ve rantsal açýdan iþtah kabartan Galata Port, Haydarpaþa Port gibi bölgeler ile bazý saraylar hatta kentin göbeðinde kalmýþ okullarýn küresel sermayeye tasfiyesi gündeme geldi.

Son yýllarda ise sýra, neredeyse tüm bilim insanlarýnýn Ýstanbul’un akciðerleri ve hayat damarlarý dediði Ýstanbul’un 3. ve son 10 km’lik, en kuzeyde yer alan kuþaðýna geldi. Buna göre boðazýn kuzey bölgesine inþa edilecek 3.köprü ve her yakaya üçer milyon nüfusu barýndýrmasý planlanan iki yeni kent planlandýðý açýklandý. Bardaðý taþýran son damla ise, Ýstanbul boðazýna paralel Yalýköy – Silivri hattýna açýlmasý planlanan “Kanal Ýstanbul” oldu. Projenin milyarlarca dolarlýk maliyeti kamuoyunca bu projeye “Çýlgýn Proje” olarak anýlmasýnasebebiyet verdi.

Çýlgýn Bir Proje

Yaklaþýk 50km uzunluðunda, yüzeyde 150 metre, dipte 120metre geniþliðinde ve 25metre derinlikte yapýlmasý planlanan devasa kanalýn maliyetinin yaklaþýk 10 milyar Amerikan dolarý olacaðý açýklandý. Yetkililerin açýkladýklarýna göre amaçlar arasýnda boðazý geçmek için bekleyen gemilerin yýllýk maliyetinin (1.4 milyar usd) önüne geçilmesi ve boðazdaki gemi trafiðini rahatlatmak amacýyla bu kanal inþa edilecek. Projenin bitirilmesi için öngörülen tarih de cumhuriyetin 100. Yýlý olan 2023. Projenin yapýmý esnasýnda su havzalarý ve ekosisteme zarar verilmeyeceði hiçbir bilimsel veriye dayanmadan iddia edilmektedir. Bölgeden çýkarýlan topraðýn da havalimaný yapýmýnda kullanýlýp geriye kalan kýsmýnýn da madenlerde ve diðer inþa iþlerinde kullanýlacaðý açýklandý. Projenin neden gerekli olduðu argümanlarý aþaðý yukarý yukarýda bahsettiðimiz kadar. Proje eðer hayata geçerse Ýstanbul’a korkunç derecede çeþitli yönlerden zararý dokunacaðý hemen ilk bakýþta fark edilmekte.

Çýlgýn Proje Neden Hayata Geçmemeli?

Kanal Ýstanbul Projesi, Ýstanbul’u ve çevresini kentsel açýdan büyük bir tehdit altýnda býrakýyor. Öncelikle kuzey bölgesine kurulacak iki yeni kent ve 3.köprü projesi ile Ýstanbul’un dokunulmamasý gereken kuzey bölgesindeki ormanlýk alanlar ve havzalar büyük oranda tahrip edilecek. Daha önce inþa edilen 1. ve 2. Köprü’de inþa öncesi ve sonrasý hava fotoðraflarýna bakýlýrsa eðer, kentleþmenin köprü baðlantý yollarýnýn çevresinde nasýl hýzla arttýðý kolaylýkla gözlemlenebilir. Fakat kuzey bölgesinin de imara açýlmasýyla tahrip edilmemesi gereken hayati koridor da yitip gidecek ve yalnýzca Ýstanbul’u deðil, tüm Marmara Bölgesi’ni yaþanýlmaz bir yer haline getirecektir. Çünkü Ýstanbul, organlarý itibariyle Adapazarý’ndan Bursa’ya kadar bütün bölgeleri ve de Marmara Denizi’ni kapsar. Ýstanbul’un kalbi ve beyni þehrin içerisinde ama ciðerleri, sinirleri, kollarý ve bacaklarý bütün Marmara Denizi’nin çevresindedir. (Kaptan, 2011)

Kanalýn etkileyeceði bir diðer ve belki de bölgenin ekolojisi açýsýndan en önemli faktöre gelelim. Kanalýn 25 metre derinlikte inþa edilmesi halinde kanalýn yaratacaðý ek üretim

Küreselleþmenin Etkisindeki Ýstanbul ve “Çýlgýn Proje”

(12)

Marmara’nýn alt suyundaki oksijeni kýsa zamanda tüketecek, Boðaz’a yaklaþan ve Karadeniz’e geçmeye çalýþacak olan suyu birkaç ay içerisinde oksijensiz hale getirecektir. Bu da pek tabii Marmara Denizi ve Ýstanbul’un etrafýndaki sularda canlý hayatýnýn sona ermesine yol açacaktýr ve hatta özellikle Ýzmit Körfezi ve Haliç gibi kapalý olan bölgelerde biriken kimyasal maddeler, bir süre sonra bu bölgelerin çürük yumurta gibi kokmasýna da neden olacaktýr. (Saydam, 2011). Marmara Denizi’ne açýlacak olan bu ekstra kanal ile Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doðru su akýþý hatýrý sayýlýr derecede artacak ve bu da Çanakkale Boðazý’ndaki su seviyesinin hissedilir derecede birkaç santimetre artmasýna neden olacaktýr. Prof. Dr. A. Cemal Saydam’a göre (2011)Ýstanbul ve Marmara Bölgesi’nin tamamýna yakýn bir kýsmýnýn uzun vadede susuzluktan ve kokudan tamamen yaþanabilir bir bölge olmaktan çýkmasý sürpriz deðil!

Kanal Ýstanbul, þehircilik ilkelerine göre de tamamen aykýrý bir projedir. Proje, halihazýrda açýklanmýþ olan “Ýstanbul 1:100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planý”nda gösterilmemiþtir. Fakat bu proje, planlarda belirtilmemesine raðmen, 3.Köprü, kuzeyde yerleþime açýlacak iki ayrý kentsel alan ile beraber hayata geçirilmeye çalýþýyor. Projenin ilkelere uymamasý bir yana, projenin geçtiði hattýn yaklaþýk ¾’ü orman alanlarýndan geçmektedir. Kanalýn çevresinin de yapýlaþmaya açýlacaðý düþünüldüðünde yaratýlacak orman tahribatýnýn ve kanalýn hemen yakýnýnda bulunan ve Ýstanbul için hayati önem arz eden Terkos Gölü’nü besleyen yeraltý sularý ve su toplama havzalarýný da olumsuz yönde etkileyecektir. (Bayrakçý, 2011) Tarihi ve kültürel miras da tehdit altýndadýr. Sadece Silivri’de 1500 hektar alanda 10 adet kentsel ve arkeolojik sit alaný bulunmakta. Bu bölgelerde Koruma Amaçlý Nazým Ýmar Planý’da mevcut olmadýðýndan bu tarihi mirasýn da sessizce yok edilmesi iþten bile deðil. (Bayrakçý, 2011)

Kanal Ýstanbul Projesi’nin çevresine ve 3.köprü ile iki yeni üçer milyon kapasiteli kentlerin inþa edilmesiyle resmi nüfus 20 milyon, gayri resmi nüfus da 30 milyonun üzerine çýkmasý öngörülmektedir. Bu denli büyük çapta bir nüfus artýþýný Ýstanbul’un mevcut kapasitesiyle kaldýramayacaðý açýkça görülmelidir. Artmasý öngörülen nüfusa karþýn orman ve su alanlarýnýn azalmasý neticesinde kentin, yakýn zamanda bu yoðunluðu kaldýramayacak duruma gelmesi sürpriz olmaz.

Çýlgýn Proje’nin Ardýndaki Gerçekler

Þu ana kadar açýklanan tüm etkilerin, orta ve uzun vadede Ýstanbul ve Marmara Bölgesi’ni yaþanmaz bir bölgeye çevirecek olan bir projede bu kadar ýsrar edilmesinin anlamý nedir? 10 milyar dolar ve bazý uzmanlara göre 30 milyar dolara kadar çýkabilecek bir maliyeti olan projede, hem de yaný baþýnda zaten bir boðaz bulunmasýna raðmen, neden bu kadar ýsrar ediliyor? Mevcut bina stokunun en az 70%’inin depreme karþý güçlendirilmesinin aciliyeti, halihazýrda mevcut ulaþým sorunlarý vd. tüm kentsel sorunlarýn çözülebilmesi için kaynak gerekirken bu denli kente ve ekolojiye kalýcý zarar verileceði sayýsýz bilim insanýnca söylenen pahalý bir projenin amacý açýklandýðý gibi sadece boðaz trafiðini rahatlatmak olabilir mi?

Yazýmýzýn baþýna geri dönecek olursak, cevabýmýzýn o bölümde gizli olduðu ortaya çýkacaktýr. 1980’lerden itibaren benimsenen neoliberal politikalar sonucu Türkiye’de faaliyet göstermek amacýyla birçok küresel þirket faaliyete baþladý. Neoliberalizmin getirdikleri deðiþimlerden biri, belki de en önemlisi, yerelde yayýlmak için kullanacaðý merkez bir kent seçmesi idi. Türkiye için bu kent Ýstanbul olarak belirlendi. Bu aþamadan sonra Ýstanbul artýk bir “Finans Kenti” idi ve “FIRE” (Finance, Insurance, Real Estate)’ýn ekonomik alanda etkin olduðu bir kent meydana getirilmeli idi. Küresel þirketlerin sermaye birikimleri devasa olduðundan bu devasa boyuttaki sermayeyi beslemek için de bulunduðu bölgedeki ranttan maksimum derecede doðrudan ya da dolaylý olarak faydalanmasý gerekliydi.

Ýstanbul’da yayýlacak bölgeler son derece sýnýrlý kaldýðýndan kapitalizm yine en sýk baþvurduðu yola t ekrar baþvuruyor, mekaný yeniden üreterek buradan kendi payýna rantsaðlamanýn yoluna gitmek için fýrsat kolluyor. Yalnýzca 3.Köprünün yapýlmasý neticesinde ortaya çýkan deðer kaba bir hesapla 350 milyar dolar civarýndadýr. Böyle bir deðerin Kanal Ýstanbul düþünüldüðünde kat be kat fazlasýnýn çýkacaðý açýk. Bu yaratýlan rant öylesine büyük rakamlar vadediyor ki hiç kimse bir koyup on almaktan çekinmeyecektir. (Kahraman, 2011)

Sonuç

Küresel sermayenin ne denli bir tehdit olduðu, yalnýzca bu projeden bile rahatlýkla anlaþýlabilir. Proje gerçekleþtiði takdirde bilim insanlarýnýn açýkladýðý üzere, yakýn gelecekte kentin kendisini ve yakýn çevresini tümüyle imha edebileceðinden rahatlýkla bahsedilirken, sermayenin yalnýzca içinde bulunduðu aný, sadece cebine girecek olan paraya bakarak tayin etmesi korkunçtur. Doðduðu günden itibaren bir türlü ayaklarý üzerine basamayan, yüzyýllardýr krizlerle boðuþan ve bu krizlerin faturalarýný hep emekçi sýnýflara ödeten Kapitalizm, doðasý gereði mevcut durumunu deðiþtirmeyecek ve etkin bir toplumsal baský olmadýkça yalnýzca cebini düþünmeye devam edecektir.

Küresel sermayenin çýkarlarý doðrultusunda yönetilen bir kent deðil, bilimsel verilerin ýþýðýnda, doðaya zarar vermeyecek yaþanabilir bir kent ve kent planlamasýnýn yapýlmasý toplum yararýna olacaktýr. Yalnýzca belirli zümrelerin çýkarý düþünülüp toplumun geri kalaný yadsýnýr ise içinde yaþadýðýmýz dünya, hakça yaþanýlan bir yer olmaktan çýkacaktýr. Sermaye birikimi adýna göz yumulan toplum içi adaletsizliðin yanýnda doðaya verilen zarar da yakýn gelecekte geri döndürülemez boyutta eriþecektir. Toplumcu ve çevreci politikalar güdülmedikçe elimizdeki yaþam alaný kaybolmaya mahkumdur. Geomatik Müh. Bölümü Öðrencisi, ÝTÜ

KAYNAKÇA

1) Bayrakçý, Bora, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)

2) Har vey, David, “Class StructureandTheTheory of ResidentalDifferantiation”, The Urban Experience, (Blackwell, 1992) 3) Kahraman, Tayfun, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)

4) Kaptan, Hüseyin, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)

5) Keyder, Çaðlar Ýstanbul Küresel ile Yerel Arasýnda,(Metis Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000)

6) Marx, Karl – Engels, Friedrich, KomünistManifesto ve Hakkýnda Yazýlar, (Yordam Kitap, Ýstanbul, 2008)

7) Saydam, A. Cemal, Doðayý, Ýnsaný, Bilimi Yok Sayan “Vahþi Proje!”, (Bilim ve Gelecek Dergisi 88.sayý, Haziran 2011)

8) Yýrtýcý, Hakký, “Sermayenin Yeni Yaþam Alanlarýný Yapýlandýrma Mantýðý”,

Çaðdaþ Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi, (Ýstanbul Bilgi Üniversitesi

Yayýnlarý, Ýstanbul, 2009)

9) Kanal Ýstanbul Projesi “Ne Zaman Baþlayacak? ”, (URL:http://www.kanalistanbulprojesi. gen.tr/ne-zaman-baslayacak.html#more-28)

10) TÜÝK Adrese Dayalý Nüfus Kayýt Sistemi – 2010 Dönemi, (URL:http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11)

(13)

· 19. Dünya Ýþ Saðlýðý ve Güvenliði Kongresi - Can Güvenliði, Ýþ Güvencesi Ýstiyoruz Basýn Açýklamasý, 12 Eylül

· 4.Ölüm Yýldönümünde Gülseren Yurttaþ Cinayeti ve Yaþanmaya Devam Eden Ýþ Cinayetleri Hakkýnda Basýn Açýklamasý, 28 Eylül

· Ýnsanca Yaþam Ýçin Eþit Özgür ve Demokratik Türkiye Mitingi, 8 Ekim

· Ýþçi Saðlýðý ve Ýþ Güvenliði Meclisi “Çalýþýrken Hastalanýyoruz” Çalýþtayý, 16 Ekim

· TMMOB 8. Enerji Sempozyumu, 17-19 Kasým

· Temel Haklarýmýzý Gasp Etmeye Çalýþan Politikalara Karþý 21 Aralýk’ta G(ö)revdeydik, 21 Aralýk · 3. Köprü Yerine Yaþam Platformu Basýn Açýklamasý, 9 Ocak

· TMMOB Ücretli Çalýþan Mühendis, Mimar ve Þehir Plancýlarý ve Ýþsizlik Kurultayý, 25-26 Þubat

Türk Mühendis ve Mimar Odalarý Birliði

Ýstanbul Ýl Koordinasyon Kurulu

(14)

HKMO Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþi Dizisi:

Prof. Dr. Onur Gürkan Ýle Söyleþi (12 Nisan 2011)

M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Deðerli hocalarým, sevgili meslektaþlarým; Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasý Tarihine Iþýk Tutanlar Söyleþiler Dizisi kapsamýnda altýncý kezdir sizlerle buluþuyoruz. Sevgili Onur hocamýz bizi kýrmadý bugün ve “Köy Enstitüleri Deneyimi ve Günümüzde Harita Kadastro Mühendisliði Eðitimi” baþlýklý bir söyleþiyle bu etkinlik dizimizde yer aldý.

Ben, öncelikle Onur hocamýzýn yaþam öyküsüne iliþkin bilgilendirmede bulunmak istiyorum. Odamýzýn 268 numaralý üyesi olan Prof. Dr. Onur Gürkan, 26 Haziran 1938 tarihinde Denizli’nin Çivril ilçesinde doðdu. Ýlköðrenimini 1945-48 yýllarý arasýnda Çivril 30 Aðustos Ýlkokulunda, 1948-50 tarihleri arasýnda da Isparta Gazi Ýlkokulunda okudu. 1950-53 yýllarý arasýnda Çivril Ortaokulunda ortaöðrenimini, 1953-56 tarihleri arasýnda Tapu Kadastro Meslek Lisesinde lise öðrenimini tamamladý. 1960 yýlýnda Yýldýz Teknik Üniversitesi Harita ve Kadastro Mühendisliði Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansýný Yýldýz Teknik Üniversitesinde 1961-62 tarihleri arasýnda, doktorasýný ise Bonn Üniversitesinde 1970-73 yýllarý arasýnda tamamladý.

1956 yýlýnda, Ankara’nýn Beypazarý ilçesinde Arazi Kadastrosu Müdürlüðünde kadastro teknisyenliði, 1960-61 yýllarý arasýnda Ýstanbul’un Kartal ilçesinde Arazi Kadastrosu Müdürlüðünde kontrol mühendisliði, 1961-62 yýllarý arasýnda Ýstanbul Teknik Okulu Fotogrametri Laboratuarýnda asistanlýk görevlerinde bulundu.

Askerlik hizmetini Sarýkamýþ’ta tamamladý. 1964-68 yýllarý arasýnda Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüðünde Elektronik Bilgi Ýþlem Merkezi Þube Müdürlüðü yaptý. 1968-70 yýllarý arasýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda öðretim görevlisi görevinde bulundu. 1970-1973 yýllarý arasýnda Almanya Bonn Üniversitesinde doktora öðrencisi ve araþtýrma görevlisi oldu. 1973-1975 yýllarýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda öðretim görevlisi görevini yürüttü. 1975-1976 yýllarý arasýnda Amerika Birleþik Devletleri Ohio State Üniversitesi Jeodezi Bölümünde doktora sonrasý araþtýrmalarda bulundu. 1976-1978 yýllarý arasýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda öðretim görevlisi oldu.

1978-1984, 1986-1987 yýllarý arasýnda Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeodezi Anabilim Dalýnda doçent ve öðretim üyesi olarak çalýþtý. 1977-2008 yýllarý arasýnda Milli Savunma Bakanlýðý Harita Yüksek Teknik Okulunda yarý zamanlý öðretim üyesi olarak görev yaptý. 1984-1986 yýllarý arasýnda doçent ve öðretim üyesi olarak Boðaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsünde görev yaptý. 1987’den emekli olduðu 2005 yýlýna dek profesör ve Anabilim Dalý Baþkaný olarak Boðaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsünde görev yaptý. Odamýzýn birçok çalýþmasýnda aktif görevlerde, aktif katkýlarda bulundu. Birlikte çalýþmaktan onur duyduðum 10. Harita Kurultayý baþkanlýðý görevi bunlardan biri. HKM, Jeodezi, Jeoinformasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi Hakem Kurulu üyeliði…

Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - O dönem, Ahmet Yaþayan, Kemal Özden ve ben, üçümüzün Harita Dergisinin ilk üç sayýsýný çýkardýðýmýz zaman. Yani o, son dergi deðil. M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - O, özgeçmiþinize iliþkin bilgileri toplarken bizim eksikliðimiz, siz de tamamlamýþ oldunuz. Teþekkür ederiz.

Odamýzýn sürekli teknik bilimsel komisyonlarýndan Jeodezi Komisyonu ve Afet Komisyonunda da baþkanlýk görevlerini yürüttü.

Bir kýz babasýdýr.

Kendisi, Köy Enstitüleri Deneyimini bizlerle paylaþacak bugün. Kendisinin özel ilgi alanlarýndan biri olduðunu biliyoruz ve özellikle bu baþlýkta bir sunuþ yapmasýný istedik.

Ben, Onur hocamýza söz vermeden önce köy enstitülerine iliþkin kýsaca bilgi vermek istiyorum. Köy enstitüleri bundan 71 yýl önce, 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Kuruluþ kararýnýn alýndýðý tarih 17 Nisan 1940. Çok kýsa bir süre sonra 71. yýldönümünü kutlayacaðýz. 1954 yýlýnda da kapatýldý.

Türkiye için olduðu kadar, uluslararasý ölçekte de eðitim-öðretim alanýnda oldukça özgün ve önemli bir deneyimdi. Açýk bulunduðu, faaliyet yürüttükleri 14 yýllýk zaman diliminde -ki sayýlarý 21’di köy enstitülerinin- 1308’i kadýn, 15943’ü erkek olmak üzere, toplam 17251 köy öðretmeni yetiþti köy enstitülerinden.

Prof. Dr. ONUR GÜRKAN - Burada bir düzeltme yapayým; hepsi öðretmen deðil onlarýn, 1700 küsuru saðlýk memuru.

M.TEVFÝK ÖZLÜDEMÝR - Öyle mi? Tamam. Hepimizin yakýndan tanýdýðý, öðretmenlikle yetinmeyip, ayný zamanda ýþýk saçan, bu ülkenin deðerleri konumundaki köy enstitülülerden birkaç isim: Fakir Baykurt, Ümit Kaftancýoðlu, Mehmet Baþaran, Mahmut Makal, Dursun Akçam. Sanýyorum Ruhi Su da köy enstitülerinin yetiþtirdiði deðerlerimiz arasýnda yer alýyor.

Dönemin Milli Eðitim Bakaný Hasan Âli Yücel ile dönemin Ýlköðretim Genel Müdürü olan eðitim bilimci Ýsmail Hakký Tonguç, köy enstitülerinin ilk kurucularý olarak yine belleklerimizde yer eden deðerlerimiz.

Önemli bir deneyimdi; ama bu ülkenin aydýnlanmacý giriþimlerinden birisi olan köy enstitüleri, ne yazýk ki, 1954 yýlýnda kapatýldýlar. 1950’li yýllar, ayný zamanda Türkiye'nin

(15)

NATO’ya üye olduðu, Türkiye'nin dýþ borç sarmalýna girdiði bir dönemdi. Türkiye'nin modernleþmesinin de kendiliðindenliðe terk edildiði dönemin belki de baþlangýç noktasýydý. Ne yazýk ki bu süreç devam etmedi. Devam etseydi, bu özgün deneyim, aydýnlanmacý bir geleneðin yaratýlmasý açýsýndan hem Türkiye için, hem dünya için önemli bir kaynak olacaktý.

Onur hocamýz bunu paylaþacak bizimle. Tabii, bir de günümüz harita mühendisliði eðitimine de deðinecek. O da üzerinde uzun uzun tartýþmamýz gereken baþlýklardan bir diðeri. Henüz öðrenci almayan, pasif olanlarla birlikte sayýsý 20’yi aþan bölümümüz var Türkiye'de. 1250’yi aþkýn öðrenci geçtiðimiz öðrenim döneminde harita mühendisliði, geomatik mühendisliði ve jeodezi-fotogrametri mühendisliði programlarýnda öðrenime baþladýlar. Yine planlamadan yoksun bir süreci birlikte yaþýyoruz. Eðitimin içeriði ve eðitime yönelik ne tür bir model ortaya atýlmasý gerektiði konusunu da aslýnda mesleki tartýþma baþlýklarýmýz arasýnda sayabiliriz. Onur hocamýz bu çerçevede de deðinmelerde bulunacak.

Ýsteðimizi kýrmayýp, bugün bizlerle deneyimlerini, birikimlerini paylaþacaðý için kendisine tekrar çok teþekkür ediyorum.

Þimdi sözü Onur hocama býrakýyorum. Buyurun hocam.

Prof. Dr. ONUR GÜRKAN- Deðerli meslektaþlar, deðerli konuklar; herkese hoþ geldiniz diyorum. Bu sohbet toplantýlarý dizisinde bana da bir yer verdikleri için Ýstanbul Þube Yönetim Kuruluna çok çok teþekkür ederim. Hüseyin arkadaþýmýz bana bir mesaj göndermiþti, konuyu benim seçtiðimi sanmýþ; halbuki konuyu ben seçmedim. Yönetim Kurulunda kim önerdi bilmiyorum; ama sanýyorum Köy Enstitüleri konusunda zýrt pýrt çýkýp bir þeyler söylemem sonucunda, “Gel hoca, eteðindekilerin hepsini dök” demek istediler herhalde. O yüzden tekrar tekrar teþekkür ederim.

Gerçi Tevfik hoca, harita mühendisliði eðitimi konusunda da bir þeyler söyleyeceðimi ifade etti; ama ben o konuda pek bir þey söyleyeceðimi sanmýyorum. Hep birlikte Köy Enstitülerini biraz konuþtuktan sonra birlikte düþünürüz diye düþündüm. Tabii, söyleyecek bazý þeylerim yok deðil. Her þeyden önce, iki üniversitenin de jeodezi eðitiminin baþlangýcýnda görev yapmýþ birisi olarak, günahýyla sevabýyla bu taþýn altýnda elimin olduðunu söyleyebilirim. Ýyi yönleri de var, kötü yönleri de olabilir.

Benim iki kiþiye daha teþekkür borcum var, onlarý da öncelikle belirtmek istiyorum. Diðer arkadaþlarýn hepsi meslektaþým, ama burada iki kiþi var ki meslektaþýmýz deðil, benim can dostlarým.

Önce bayandan baþlayayým; BERÝA TOPTAÞ öðretmen, hani denir ya, kara gün dostu diye, kendisi benim kara gün dostumdur. Hep kara günümde yanýmda olurdu. Bugün de herhalde, “Biraz da neþeli halini göreyim hocanýn” deyip geldi. Sað olsun.

Öteki konuðumuz, Emre Çapoðlu. Emre, iç mimar ve Yeni Kuþak Köy Enstitüleri Derneðinin Ýstanbul Þubesi Saymaný. Ama Köy Enstitüleriyle hiçbir ilgisi yokken, Köy Enstitülerine çok meraklý bir arkadaþýmýz. Burada konuþma yapacaðýmý kendisine haber vermiþtim, “Gelip dinlemek isterim hocam” dedi. Söyleyeceklerimin büyük bir çoðunluðunu Rotary Kulüp’teki bir konuþmamda söylemiþtim, sanýyorum kendisi de oradaydý, o yüzden bazý þeyler onun için tekrar olmuþ olacak.

Burada zamaný benimle paylaþacaklarý için her ikisine de çok çok teþekkür ediyorum.

Tevfik biraz sözünü etti Köy Enstitülerinin. Yakýn tarihe baktýðýmýzda bir þeyi açýklýkla görebiliyoruz, Türk

toplumu adýna istiklal Savaþýndan sonra bir devrim baþlatýlmýþ, bu devrimin sürekliliðinde, devrimi götürmekte olanlarýn karþýlarýna çýkan en büyük engellerden bir tanesi cehalet. Cehaletin yaný sýra üretim alýþkanlýðý olmayan bir toplumdan geliyoruz biz, göçebe toplumdan yani doðada var olaný tüketme alýþkanlýklarýmýz genlerimize iþlemiþ. O nedenle, salt bir eðitim kurumu olarak algýlanýrsa, Köy Enstitülerine haksýzlýk edilmiþ olunur diye düþünüyorum. Aslýnda Köy Enstitülerinin baþlangýcýna bakýlýrsa… Bu eðitim sistemine benzer eðitim sistemleri ta Tanzimat’tan beri önerilmiþ; ama gerçekleþtirilmesi dediðim kiþilere nasip olmuþ ve herhangi bir yerden kopya alma deðil, tümüyle kendi deneyimlerinin sonucu ortaya çýkmýþ. Kusura bakmasýn, biraz önce Tevfik hocayý düzelttim; köy enstitülerinden 17 bin civarýnda kiþi mezun oluyor, bunlarýn belli bir kýsmý, 1700 civarýnda olaný saðlýk memuru. Aslýnda program devam etseydi, baþka meslekler de olacaktý; ama kýrsal kesime dönük. Köy enstitülerinden 1700 civarýnda saðlýk memuru yetiþtirildi dedik ya; çok ilginçtir, 1940 yýlýnda Köy Enstitülerinde bu eðitim baþlayana kadar, Cumhuriyet döneminde yetiþmiþ olan saðlýk personeli 300 civarýnda. Doktor deðil, saðlýk personeli. Düþünün, Köy Enstitülerinde bu eðitim baþlayýncaya kadar, Cumhuriyet dönemi boyunca yetiþtirilen saðlýk personeli sayýsý 300 civarýnda, ama 14 yýllýk Köy Enstitüleri yaþamý boyunca yetiþtirilen saðlýk personeli sayýsý 1700 civarýnda.

Köy enstitüleri olayýný bugünün diliyle ifade etmek istersem, þöyle ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyetinin sürdürülebilir kýrsal kalkýnma projesinin baþlangýç noktasýdýr. Sürdürülebilir deyiminden de þunu anlýyorum: Kalkýnma projelerinin sürdürülebilir olmasý demek, kendi kaynaðýný kendisi üretecek demek. Baþka taraflardan pompa edilen kaynakla sürdürülebilir bir kalkýnma olmaz.

Hasan Âli Yücel, köy enstitülerinin mimarý olan Milli Eðitim Bakaný olarak bilinir; ama Köy Enstitüsü kavramýnýn tohumunu atan kiþi Saffet Arýkan ismindeki Milli Eðitim Bakanýdýr. Bu kiþi Ordudan emekli olmuþ, generallikten emekli olmuþ, tek parti döneminin Milli Eðitim Bakanlýðýný yaparken görüyor ki eðitime ihtiyaç var. Çünkü o dönem Türkiye'nin yüzde 80’i köyde, kýrsal kesimde yaþýyor. Bunlar saðlýksýz insanlar; belki abartýyorum ama yüzde 70-80’i veremli, yüzde 70-80’i sýtmalý, yüzde 20-30’u frengili. Dolayýsýyla, bu toplumu hareketlendirmek lazým geldiðini düþünüyor. O dönemki okuryazarlýk oranýný tam olarak bilmiyorum, ama yüzde 40-50’nin üzerinde olduðunu sanmýyorum. Kafadan atýyorum bu rakamý, belki de çok daha düþüktür o yýllarda. 1930’lu yýllarýn ortalarýndan bahsediyorum.

Saffet Arýkan þöyle bir öneride bulunuyor Hakký Tonguç’a; tabii, Hakký Tonguç’un beyninde baþka çok þeyler var, ama Bakanýn bu önerisi ona müthiþ güzel geliyor. Saffet Arýkan ona diyor ki, “Öðretmen okullarý falan devam etsin; ama bu arada eðitmen yetiþtirelim. Eðitmenleri ilkokulun birinci, ikinci, üçüncü sýnýfýnda görev yapmak üzere yetiþtirelim. Bunlarý köyden alalým, kýsa sayýlacak bir eðitim verelim, tarým nasýl yapýlýr, okuryazarlýk nasýl öðretilir, onlarý öðretelim. Bu þekilde bir eðitmen kursu düzenleyelim.” Böylelikle eðitmen kurslarýnýn düzenlenmesine baþlanýyor. Eðitmen kurslarýnýn ana karakteristiði þu, biraz önce gerekçesini söyledim: Köyden, askerliðini yapýp köye dönmüþ kiþilerin içerisinden çavuþ olanlardan seçim yapýlýyor ve bunlar 8’er, 10’ar kiþilik gruplar halinde eðitmen kurslarýna alýnýyor.

Pratik ve uygulama aðýrlýklý bir eðitim veriliyor. Okuma-yazma, hesap, yurt bilgisi konularýndaki teorik dersler dýþýndaki derslerin tümü tarlada ve bahçenin içerisinde. Kursun sonlarýna doðru bunlara deneme dersi yaptýrýyorlar. Her kursta yeterince eðitici olarak öðretmen

Şekil

Çizelge  1  Heyelan  hareketlerinin  ölçülmesinde  kullanýlan  bazý  yöntemler  ve  doðruluklarý  (Gili  v.d.,  2000)

Referanslar

Benzer Belgeler

Sheehan ve Hewitt (1969) bir doğa olayının doğal afet olarak nitelendirilebil- mesi için yüz ölü, yüz yaralı ya da bir milyon dolarlık zarara neden olması gerekti-

Daha sonra, Venedik Komisyonu raporuna (Bölüm 6), düşünce ve ifade özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesine ilişkin özel raportörün raporuna (Bölüm 7), 2019

Ağır Ceza Mahkemesi'nde, kendisinin de eskiden çalıştığı Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı'nda ("MİT") çalışan eski meslektaşları tarafından kaçırıldığını

Bundan dolayı, bu yılın Uluslararası Afet Zararlarının Azaltılması Gününün teması, “Kadınlar ve Kız Çocukları, Direncin Gizli Kuvvetleri”dir... WMO'nun

 Hizmet grubunun raporlama ve haberleşme usullerinin tespiti: Afetin ilk anından itibaren söz konusu hizmetle ilgili talep edilecek raporların formatlarının belirlenmesi,

İnsanların doğal afet bilinci: Doğa olaylarının doğal afete dönüşmesinde insanların doğal afetler.. karşısındaki farkındalığı ve davranışları önemli ölçüde

Gönlümde var bir yeni sevda Aklım aldı o gözleri elâ Sinemde ateş sönmüyor hâlâ Yoktur ilâcı bu derdin asla Dolunan bulamaz bir çare hayfa-.. 16 —

Ülke sınırlaması yapılmayan, farklı uluslardan öğrencilerin yer aldığı çalışmalara bakıldığında ise Özer, Duran, Hızlı ve Çınar (2014), Erasmus programıyla