• Sonuç bulunamadı

II. Gıyasü'd-din Mes'ud dönemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "II. Gıyasü'd-din Mes'ud dönemi"

Copied!
176
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI ORTA ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

II. GIYASÜ’D-DİN MES’UD

DÖNEMİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. MİKÂİL BAYRAM

HAZIRLAYAN

RAUF KAHRAMAN ÜRKMEZ

(2)

II İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ……… ÖNSÖZ ………...…………..… KISALTMALAR ………. GİRİŞ KAYNAKLAR A. YERLİ KAYNAKLAR ……….. B. YABANCI KAYNAKLAR ………..………... C. ARAŞTIRMA ve İNCELEMELER ……….. I. BÖLÜM

II. İZZEDDİN KEYKÂVUS’UN HAYATI VE ÇOCUKLARI

A. SELÇUKLU İDARESİNİ ELE GEÇİRME ÇABALARI ……….. 1. Üçlü Müşterek Saltanat: II. İzzeddin-IV. Rükneddin-II. Alâeddin ………. 2. II. İzzeddin’in Tahta Tek Başına Oturması ………. 3. II. İzzeddin’in Moğol Aleyhtarlığı ve IV. Rükneddin ile Olan Mücadeleleri ………. 4. Ülke Topraklarının Taksimi ……… B. GURBET YILLARI ………... 1. II. İzzeddin İstanbul’da ……… 2. II. İzzeddin Kırım’da ………... C. ÇOCUKLARI ……….

II. BÖLÜM

II. GIYASEDDİN MES’UD’UN İKTİDARA GELİŞİ

A. II. MES’UD ÖNCESİ DÖNEMDE ANADOLU ……….. 1. Ana Hatlarıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nin Yıkılış Süreci ……….…. 2. Anadolu’da Meydana Gelen Siyasî ve Sosyal Değişim ……….. 3. Türkmenlerin Durumu ………. a. Ağaçeriler ………....………... b. Çepniler ……….. c. Germiyanlılar ……….. d. Denizli Ucu Türkmenleri ……… e. Karamanlılar ………... 4. Cimri Hâdisesi: Melîk Alâeddin Siyâvuş ve Karamanoğulları ….…..………….. …. 5. Türkmen Faaliyetlerinin Genel Bir Değerlendirmesi ……….…….

II VI IX 1 5 6 8 9 14 15 18 21 21 22 25 27 27 28 29 30 30 31 32 33 34 36

(3)

III

B. II. MES’UD’UN ANADOLU’YA GELİŞİ ………... 1. Muzaffereddin Yavlak Arslan’ın Siyasî Faaliyetleri ………... a. Çobanoğulları ve Yavlak Arslan ………...……. b. Yavlak Arslan-Kutbeddin-i Şirazî Münasebeti ……….…. c. Yavlak Arslan-II. Mes’ud Münasebeti ………... 2. II. Mes’ud’un Hareket Tarzının Analizi ……….…. C. II. MES’UD’UN İKTİDARA YÜRÜYÜŞÜ ………. 1. III. Gıyaseddin Keyhüsrev’den II. Gıyaseddin Mes’ud’a Türkiye Selçuklu Devleti .. 2. II. Mes’ud’un İlhanlıların Yüksek Katına Gidişi ……….…... a. II. Mes’ud’un Devlet Yönetimde Görev Almaya Başlaması ………..… b. Anadolu ve Orta Doğu’daki Gelişmeler ………. c. Ülke Topraklarının Taksimi ………...….... 3. II. Mes’ud’un İktidara Gelişi ………... a. İlhanlılardaki Taht Kavgaları III. Gıyaseddin’in Faaliyetleri ………. b. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Yeni Hükümdarı: II. Gıyaseddin Mes’ud ……...

III. BÖLÜM

II. GIYASEDDİN MES’UD SALTANATI

A. II. MES’UD’UN İLK SALTANATI VE SİYASETİ ………... 1. Yeni Saltanat Değişikliğinin Yankıları ………... a. Mevlevîlik Müessisi Sultan Veled’in Tavrı ………

(1) Tarihî Arka Plan: Siyaset-Sûfîlik Problematiği ve Mevlevîler …..…... (2) Sultan Veled Hakkında Birkaç Mühim Nokta ……….……. (3) Sultan Veled’in II. Mes’ud İktidarına Bakışı ve Değerlendirmeler ….. (4) Sultan Veled’in Türkmen Faaliyetlerini Değerlendirişi ………...….... b. Muhammed bin Mahmud el-Hatîb’in Düşündürdükleri ………. 2. Moğol Şehzadesi Geyhatu’nun Anadolu’ya Gelişi ve Türkmenlerin Sindirilmesi .… a. II. Mes’ud İktidarının İlk Yılları ………...……….. b. II. Mes’ud İktidarına Hanedan İçerisinden Yeni Tepkiler ………...…….. c. Geyhatu’nun Birinci Anadolu Harekâtı ………... (1) Selçuklu İdarecileri Arasında Üstünlük Mücadelesi ………...…. (2) Geyhatu’nun Aksaray’a Gelişi ……….. (3) Türkmenlerle Moğol-Selçuklu Kuvvetleri Arasındaki Mücadeleler … (4) Türkmenlerin Sindirilmesi ………...…………. 38 38 38 39 41 42 45 45 45 46 47 48 50 50 51 53 53 53 53 55 56 58 61 63 63 65 67 67 69 70 73

(4)

IV

3. II. Mes’ud Dönemi Sosyal Hayatı’ndan Bir Kesit: Ahî-Mevlevî Yumuşaması …….. a. Ön Bilgiler ……….………. b. Hüsâmeddin Çelebi Dönemindeki Durum ………. c. Sultan Veled’in Kaynaştırıcı Siyaseti ………. d. Ahî Ahmed Şah ……….….…… 4. İlhanlı Tahakkümünün Artan Boyutları ve Buna Tepkiler ………..

a. Emektâr Sâhib-i Divân Fahreddin Ali’nin Ölümü ………..… b. Yeni Sâhib-i Divân Fahreddin-i Kazvinî’nin Faaliyetleri ………..……..…….. c. Malî Mükellefiyetler Karşılığı Ülkenin Taksimi ……… 5. Geçici Huzur Dönemi: Müstevfî Nasîreddin Mahmud’un Faaliyetleri …………... a. Devlet Kademelerinde Yapılan Değişiklikler ………. b. Nasîreddin Mahmud’un Faaliyetleri ……….………... 6. Geyhatu Han’ın İkinci Anadolu Harekâtı ………..……….. a. Türkmenlerin Artan Muhalif Faaliyetleri ………..………... b. Geyhatu’nun İleri Harekâtı ve Sonuçları ………..…….. 7. Uç Türkmenleri Arasında Moğol Aleyhtarlığının Kalkması ………... a. Ön Bilgiler ………...…... b. Ulu Arif Çelebi’nin Faaliyetleri ………... (1) Moğol İleri Gelenleri ile Olan Münasebetleri ……….……. (2) Türkmen Beylikleri ile Olan Münasebetleri ……….……

(a) Menteşeoğulları ………..………... (b) İnançoğulları ………..……... (c) Germiyanoğulları ………..…… (d) Aydınoğulları ………..….. (e) Sahip Ata Oğulları ………..…….. (f) Eşrefoğulları ………..…… (g) Karamanoğulları ………...…..….. (h) Durum Değerlendirmesi ………... c. Ulu Arif Çelebi’nin Halifeleri ve Mevlevîhânelerin Yaygınlaşması …...……...

(a) Karaman Mevlevîhânesi ………..…... (b) Bayburt Mevlevîhânesi ………..…... (c) Sivas Mevlevîhânesi ……….… (d) Akşehir Mevlevîhânesi ………... 74 74 74 77 80 83 83 85 87 90 90 91 94 94 96 98 98 99 100 104 104 105 106 106 107 108 109 111 111 112 113 114 114

(5)

V

(e) Denizli Mevlevîhânesi ……….………. (f) Amasya Mevlevîhânesi ……….……… (g) Sultaniye Mevlevîhânesi ………..………... (h) Diğer Halifeler ……….………. (ı) Durum Değerlendirmesi ………..……….. 8. Kastamonu Merkezli Şehzade İsyanları ………...…... a. İsyan Öncesi Durum ………..………... b. İsyanın Analizi ………..…………... c. II. Mes’ud’un İleri Harekâtı ……….... d. İsyan Sonrası Durum ………...………... 9. Baltu Noyan İsyanı ve II. Mes’ud’un Tahttan İndirilmesi ………..…… a. Yeni İdarî ve İktisadî Yapılanma ……… b. Baltu Noyan İsyanı ………... c. İsyan Sonrası Durum: II. Mes’ud’un Tahttan İndirilişi ………... 10. II. Mes’ud Sonrası Türkiye Selçuklu Devleti ……… a. Yeni İdarî ve İktisadî Yapılanma ……… b. Türkiye Selçuklu Devleti’nin Yeni Hükümdarı: III. Alâeddin Keykubad …... c. Sülemiş Noyan İsyanı ve Sonrası ………... d. Artan Malî Soygunlar ve III. Alâeddin’in Tutumu ………..…….. B. II. MES’UD’UN İKİNCİ SALTANATI VE ÖLÜMÜ………..

1. İlhanlı Emîrlerinin Zulüm ve Haksızlıkları ……….……… a. Devlet Kademelerinde Yapılan Değişiklikler ………. b. İrencin Noyan’ın Zulmü ………...……….. 2. II. Mes’ud’un Ölümü ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin Sonu ……….……… SONUÇ ……….… KRONOLOJİ ...……… BİBLİYOGRAFYA ………. EKLER ……….. 115 115 116 117 118 119 119 120 123 126 127 127 129 132 133 133 134 135 137 141 142 142 143 146 150 152 155 162

(6)

VI ÖNSÖZ

Türk ve Dünya tarihinde son derece mühim bir mevki işgal eden Türkiye Selçuklu Devleti, 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından Türkistan’dan (Orta Asya) türlü sebeplerle kitleler hâlinde Anadolu’ya gelen Türkmenlerin, Kutalmışoğlu Süleyman Şah başta olmak üzere Selçuklu ailesine mensup komutanlar idaresinde teşkilatlanmasıyla tarih sahnesine çıkarılmıştır. Bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyayı ve sahibi bulunduğumuz devletin temellerini kendilerine borçlu olduğumuz Türkiye Selçukluları hakkındaki bilgi eksikliğimizin, ortaya koyulan yeni bilgi ve belgelerle tamamlanmaya çalışıldığını ifade etmeliyiz. Bununla beraber istenilen seviyeye ulaşmanın zorluğu da ortadır. Bu çerçevede Türk Tarih Kurumu tarafından bir dizi hâlinde yayımlanan Ali Sevim, Tuncer Baykara, Işın Demirkent, Salim Koca, Emine Uyumaz, Muharrem Kesik ve Abdülhaluk Çay’ın Türkiye Selçuklu hükümdarlarına hasrettikleri biyografik eserlerin yanı sıra özellikle düşünce tarihine yeni açılımlar kazandıran araştırmalar dikkatimizi çekmektedir. Biz de bu monografimizle II. Gıyaseddin Mes’ud Dönemi siyasî ve sosyal hâdiselerini bir tarih muhakemesi içerisinde ele almaya çalıştık. Zira Türkiye Selçuklu Devleti’ni yıkılışa götüren unsurlar tam manasıyla anlaşılmadıkça kendisinden sonraki oluşumların alt yapısını anlamamız mümkün değildir.

II. Gıyaseddin Mes’ud Dönemi, XIII. yüzyılın son çeyreği ile XIV yüzyılın ilk çeyreği arasında oldukça hareketli geçen bir devrede, Türkiye Selçuklu Devleti’nin tarihî misyonunu tamamlayarak sahneden çekilişini konu edinmekte olduğundan sadece bir hükümdar biyografisi değildir. Monografimizde, her ne kadar hâdiselerin seyrinde fazla bir etkinliğe sahip olamasa da Türkiye Selçuklu Devleti’nin son hükümdarı olarak kabul edilen II. Gıyaseddin Mes’ud’u merkeze alarak, yıkılış sürecinin son zamanlarında vuku bulan siyasî ve sosyal gelişmeleri, dönem tarihlerinde olduğu gibi, konu bütünlüğü içerisinde değerlendirmeye tâbi tuttuk ve onları bir sonraki döneme rapt etmeye çalıştık.

(7)

VII

Kaynaklardaki çelişkili bilgiler sebebiyle oldukça karmaşık bir yapı arz eden yıkılış sürecini, konuyu saptırmamak şartıyla, geniş ölçekli bir platformda ele almanın daha istifadeli olduğunu düşünmekteyiz.

Çalışmamız kaynakların tanıtıldığı giriş bölümüyle başlamakta ve tarihî arka plan oluşturmaya çalıştığımız birinci bölümle devam etmektedir. Bu bölümü, II. Mes’ud’un selefleri gibi davrandığını nazara vermek ve hâdiselere biraz daha yukarıdan bakabilmek amacıyla uzun tuttuk. İkinci bölümde II. Mes’ud’un Kırım’dan Anadolu’ya uzanarak babasının vasiyetini yerine getirme sürecini ele aldık. Üçüncü ve son bölümümüzde ise yıkılış sürecinin bütün acı detaylarını tadan sultanın doğrudan veya dolaylı olarak karıştığı siyasî faaliyetler söz konusu edilmektedir ki, bunlar arasında mühim bir yer tutan Türkmen zümrelerin tutum ve davranışları ayrı başlıklar hâlinde incelenmiştir. Bu arada dönemin bazı sosyal meselelerini de genel gelişim süreçleri ile birlikte ortaya koymaya çalıştık.

Monografimizde ayrıntıya kaçan mevzular ve tartışmalı hususlarla ilgili yoğunluk dipnotlara aktarılarak anlatımdaki insicam muhafaza edilmeye çalışılmıştır. Tezlerimizi temel kaynaklara ve onları baz alan modern araştırmalara dayandırmaya çalıştık ve bütün bunları yer yer tenkit süzgecinden geçirdik. Sosyal meseleleri tarihî arka planlarıyla birlikte bir bütün hâlinde ele almamızın gerekliliği ise izahtan varestedir.

Bu bölümü noktalamadan önce konunun seçilmesi ve hazırlanmasında kendilerinden büyük destek gördüğüm muhterem hocalarım Prof. Dr. Mikâil Bayram, Dr. Sefer Solmaz ve Dr. Mehmet Ali Hacıgökmen Beyefendilere teşekkürlerimi takdim ederim. Ayrıca kaynak sıkıntılarını aşmam hususunda yardımlarını esirgemeyen değerli dostum İhsan Öztunç ile mesai arkadaşım Zehra Atalay’a; teknik işlerle ilgili hususlarda müracaat ettiğim Halit Akarca’ya çok şey borçlu olduğumu ifade etmeliyim. Değerli âmirlerimin benden esirgemedikleri idarî müsamaha da asla unutulacak cinsten değildir.

(8)

VIII

Kendilerine minnettârım. Gösterdiği sabır ve fedakarlıklara karşılık muhterem refikamın hakkını kesinlikle ödeyemeyeceğimi de özellikle belirtmek isterim.

30.05.2006/Devrek Rauf K. ÜRKMEZ

(9)

IX KISALTMALAR a a.g.e. a.g.m. AÜDTCF b. b BEEK DGBİT DİA haz. İA İÜEF Ktp. MEB msl. nr. nşr. s. S. TDAV THİTM TKAE trc. TSMK TTK vd. vb. vr. yay.

: El yazması eserlerde sayfanın birinci yüzü : Adı geçen eser

: Adı geçen makale

: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi : Bin

: El yazması eserlerde sayfanın ikinci yüzü : Bursa Eski Eserler Kütüphanesi

: Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi : Diyanet İslâm Ansiklopedisi

: Hazırlayan

: İslâm Ansiklopedisi

: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi : Kütüphane

: Milli Eğitim Bakanlığı : Meselâ : Numara : Neşreden : Sayfa : Sayı : Selçuk Üniversitesi

: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı : Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası : Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü : Tercüme eden

: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi : Türk Tarih Kurumu

: Ve devamı : Ve benzeri : Varak : Yayınları

(10)

1 GİRİŞ KAYNAKLAR A. YERLİ KAYNAKLAR

İbn Bibi (Emîr Nâsıreddîn Hüseyin bin Muhammed bin Ali bin el-Câferî)

Müneccime olan annesi dolayısıyla daha ziyade İbn Bibi diye anılan Fars asıllı müellifimiz, I. Alâeddin Keykubad zamanında Konya’ya gelerek Türkiye Selçuklu Devleti’nin hizmetine giren yönetici zümreye mensup bir ailenin çocuğudur. Selçuklu sarayında münşîlik görevini ifâ eden İbn Bibi, II. Mes’ud’un tahta çıktığı 1284 yılında vefat etmiştir. Onun 1192’den 1280 yılına kadar olan hâdiseleri ihtiva eden

el-Evâmirü’l-Alâ’iyye fi’l Umûri’l-el-Evâmirü’l-Alâ’iyye adlı yarı vakayinâme niteliğindeki eseri, zikredilen dönemin

mühim kaynaklarının başında gelir 1. II. İzzeddin Keykâvus dönemine ilişkin bilgilerin yanı sıra oğlu ve halefi II. Gıyaseddin Mes’ud’un babasıyla birlikte İstanbul ve Kırım’da geçirdiği maceralı gurbet hayatı ve bu arada Muzaffereddin Yavlak Arslan ile II. Mes’ud arasındaki münasebetleri anlatan ve aydınlatan en mühim çalışmadır. Bu çerçevede II. Mes’ud’un tahta geçişi öncesindeki faaliyetleri hakkındaki bilgileri büyük oranda İbn Bibi’ye borçluyuz.

Aksarayî (Kerîmüddîn Mahmûd bin Muhammed)

Türkiye Selçuklu Devleti’nin özellikle malî işlerinde mühim hizmetlerde bulunan müellif, İbn Bibi’nin mezkur eserinden sonra dönemin ikinci mühim kaynağı olarak kabul edilen Müsâmeretü’l-Ahbâr ve Müsâyeretü’l-Ahyâr adlı eserini 1323 yılında İlhanlıların Anadolu valisi Timurtaş’a ithaf etmiştir 2. XIII. yüzyılın ikinci yarısından XIV. yüzyılın

1 Bkz. I-II, trc. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1993. Müellif ve eser hakkında geniş

bilgi için bkz. a.g.e., I, “Giriş”; Fuad Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27 (1943), s. 388-89.

2 Bkz. trc. Mürsel Öztürk, TTK yay., Ankara 2000. Müellif ve eser hakkında geniş bilgi için bkz. a.g.e., “Giriş”; Köprülü, a.g.m., s. 389-391; İsmail Aka, “Aksarâyî”, DİA, II, s. 293.

(11)

2

ikinci yarısında kadar geçen yaklaşık bir asırlık devrede meydana gelen hâdiseleri kendi müşahedesine istinaden kaleme alan müellifçe, ekseriyetle tenkide tâbi tutulan İlhanlıların Anadolu’daki faaliyetlerine ve onlar tarafından istihdam edilen yerli ve yabancı ümerânın nitelik ve niceliğine dâir düzgün bir üslupla aktarılan muasır kayıtlar, bir yandan Moğol tahakkümünün kanlı boyutlarını gözler önüne sererken diğer yandan da II. Mes’ud’un Kırım’dan Anadolu’ya geçişinden itibaren Moğol idarecileriyle kurduğu temasları yakından takip etmemizi sağlamaktadır. Ayrıca onun diğer kaynakların aksine Kastamonu merkezli şehzade isyanlarını ayrıntılı olarak naklettiğini de ifade edelim. Özellikle malî mevzulara ilişkin zengin bilgileri muhtevi eseriyle iyi bir tahsil gördüğü, İslâmî ilimlerle Arap ve Fars edebiyatına vâkıf olduğu anlaşılan Aksarayî, 733/1332–1333 yılında vefat etmiştir.

Anonim Selçuknâme

Eserin Türkiye Selçuklu Devleti sultanlarına tahsis edilen ikinci bölümünde adı meçhul müellif, özellikle II. Mes’ud dönemi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Her ne kadar zaman zaman hâdiseler ve şahıslar birbirine karıştırılsa da II. Mes’ud’un kardeşleri hakkındaki kayıtlar son derece mühimdir. Kronolojiye büyük yer veren, Türkmenlerin muhalif faaliyetlerine özellikle değinen kaynağımız, Moğol-Türkmen ve Selçuklu-Türkmen münasebetlerindeki detayları bünyesinde barındırır ve hâdiseleri 1363 yılına kadar getirir 3.

Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus)

Süryani asıllı müellifin üç kısımdan müteşekkil olan Tarih’inin birinci kısmı Hz. Âdem’den başlayarak 1285 yılına kadar gelen tarihî hâdiseleri muhtevidir. Ancak Bar

3 Bkz. Tarih-i Âl-i Selçuk (Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, III), nşr. ve trc. Feridun Nâfiz

Uzluk, Ankara 1952. Monografimizde kısaca “Anonim” olarak kullanacağımız eserin tanıtım ve tenkidi için bkz. Mükrimin Halil Yinanç, “Anonim Tarihi Âli Selçuk”, İÜEF Tarih Semineri

(12)

3

Sauma ve bazı müellifler esere 1297 yılına kadar gelen bir zeyl yazmışlardır 4. Çok geniş bir yelpazede muhtelif bilgiler veren müellifin ve muakkiplerinin Türkiye Selçukluları ve İlhanlı Moğolları hakkında verdikleri bilgiler ile Orta Doğu’da meydana gelen diğer siyasî gelişmeleri dile getirdikleri satırlar büyük ehemmiyeti haizdir. Ayrıca biz söz konusu hâdiselerin kronolojisini tayin ve tespitte de kendilerinden istifade ettik. Bu mühim tarihçi mezkur eserini Tarihi Muhtasarüddüvel adı altında Arapça olarak özetlemiştir ki, onu da monografimizin başvuru kaynakları arasında zikretmemiz gerekmektedir 5.

Müneccimbaşı (Ahmed bin Lütfullah)

Câmiu’d-Düvel 6 adı altında kaleme alınan muahhar devre ait mühim bir tarihin müellifi olan Müneccimbaşı, pek çok kaynaktan istifade ederek eserini kaleme aldığı için değişik rivayetleri bir araya getirmiştir. Eserine kısmen bazı yorumlar da ekleyen müelliften özellikle hâdiseleri çözümleme hususunda istifade ettik. Eserin tenkitli metnini hazırlayan ve tercümesini gerçekleştiren Öngül’ün dipnotlara yerleştirdiği Arap ve Fars kaynaklarının konumuzla alakalı rivayetlerini de dikkate aldık; onları söz konusu eserin hemen akabinde parantez içinde belirtmeye çalıştık.

Sultan Veled (Muhammed Bahâeddîn)

II. Mes’ud’un tahta çıkışıyla eş zamanlı olarak Mevlevî postuna oturan ve eserlerinde yer yer dile getirdiği telkin ve tavsiyelerle onun İlhanlılar karşısındaki konumunun şekillenmesinde son derece müessir olan Sultan Veled’in tarihî olaylara ve

4 Bkz. Abû’l-Farac Tarihi, I-II, trc. Ömer Rıza Doğrul, TTK yay., Ankara 19993 (Kısaltma: Tarih). Müellif hakkındaki gerekli bilgiler için bkz. a.g.e., I, s. 9-34.

5 Ebülferec-İbnülibri, Tarihi Muhtasarüddüvel, trc. Şerafeddin Yaltkaya, Maarif Matbaası,

İstanbul 1941. (Her ne kadar baskıda adı farklı yazılsa da Abû’l-Farac’ın kaleminden çıkan bu eser bundan sonra Muhtasar şeklinde kısaltılacaktır).

6 Bkz. II, haz. ve trc. Ali Öngül, Akademi yay., İzmir 2001. Müellif ve eseri hakkında geniş bilgi

(13)

4

şahsiyetlere temas ettiği manzûm Divân’ı 7 ve mensûr Maârif’i 8 ile ilk mesnevîsi olan

İbtidâ-nâmesi’ni 9 monografimizin mühim kaynakları arasında zikretmemiz

gerekmektedir. Sultan Veled’in, II. Mes’ud dönemi sosyal hayatından bir kesit olarak tahlile tâbi tuttuğumuz Ahî-Mevlevî yumuşamasına katkı sağlayan söz ve fiillerini bu eserler sayesinde okuyucuların dikkatine sunma imkanı elde ettik. Bu vesileyle Mevlânâ’nın Mesnevî’sini ve siyasî şahsiyetlerle kurduğu münasebetlerin izini sürmemize katkı sağlayan bazı mektuplarını da kullandığımız kaynaklar arasında zikredebiliriz. Eflâkî Dede (Şemseddîn Ahmed) ve Sipehsâlâr (Feridun bin Ahmed)

Ele aldığımız mevzunun eş zamanlı olarak Mevlevîlik’in teşekkül ve intişar dönemine tesadüf etmesi sebebiyle, bu mektebin Hüsâmeddin Çelebi, Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi gibi mühim şahsiyetlerinin hayat hikayelerini ve faaliyetlerini derleyen Eflâkî Dede 10 ile Sipehsâlâr 11 ikilisinden özellikle birincisindeki kayıtları muasır ve modern eserlerle birlikte tenkide tâbi tuttuk.

7 Bkz. Divanı Sultan Veled, nşr. F. Nafiz Uzluk, Ankara 1941. Nâşir, devlet adamları ve üst düzey

şahsiyetler hakkındaki bazı manzûmeleri tercüme etmiştir. Konumuzla alakalı şahsiyetler hakkındaki yorumlarımızda kullanacağımız bu hususiyet “tercüme” şeklinde belirtilecektir. Sultan Veled’in hayatı ve fikriyâtı hakkında geniş bilgi için bkz. Abdülbâki Gölpınarlı,

Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İnkılâp ve Aka yay., İstanbul 1983, s. 29-64; Tahsin Yazıcı,

“Sultan Veled”, İA, XI, s. 28-32.

8 Bkz. trc. Meliha Anbarcıoğlu, MEB yay., İstanbul 1993. 9 Bkz. trc. Abdülbâki Gölpınarlı, Güven Matbaası, Ankara 1976.

10 Ariflerin Menkıbeleri (Mevlânâ ve Etrafındakiler), I-II, trc. Tahsin Yazıcı, Remzi Kitabevi,

İstanbul 19864–19874. Müellif ve eseri hakkında bkz. a.g.e., I, s. 9-14; Köprülü, a.g.m., s.

422-423; Aydın Taneri, “Türkiye Selçukluları’nın Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Âriflerin Menkıbeleri”, İran Şehinşahlığı’nın 2500. Kuruluş Yıldönümüne Armağan, MEB yay., İstanbul 1971, s. 413-464.

11 Terceme-i Risâle-i Sipehsâlâr be Menâkıb-ı Hazret-i Hudâvendgar, trc. Midhat Bahârî-i

Hüsâmî, Selanik Matbaası, Dersaâdet 1331. Müellif ve eser hakkında bkz. Abdülbâki Gölpınarlı,

(14)

5

Ahî Evren (Hâce Nasîreddîn Mahmud bin Ahmed el-Hoyî)

Devrin aksiyon ve nazariye insanı Ahî Evren’in siyasî şahsiyetine ve Ahî-Mevlevî, Ahî-Türkmen münasebetlerine temel teşkil eden fikirlerine temas eden hususlar için onu tarihin karanlıklarından kurtarmayı başaran Mikâil Bayram’ın mühim çalışmalarına müracaat ettik. Bu çerçevede Ahî Evren’den istifade edilen eserler arasında Letâif-i

Hikmet 12 ve Ağaz u Encâm 13 başta gelmektedir.

Bütün bu eserlerin yanı sıra XIII. yüzyıl gazi-dervişlerinden Sarı Saltuk’un kahramanlıklarının Ebu’l-Hayr-ı Rûmî tarafından bir araya getirilmesiyle oluşan

Saltuk-nâme ile yine muahhar döneme ait Yazıcızâde Ali’nin Târih-i Âl-i Selçuk’u; özellikle II.

İzzeddin Keykâvus’un İstanbul ve Kırım’daki maceralarını anlatan pasajlarıyla monografimize katkıda bulunmuşlardır. Kadı Ahmed’in kaleme aldığı el-Veledü’ş-şefîk’in, söz konusu döneme ilişkin birinci elden bilgiler içerdiğini ve bunlar arasında kronolojiyi tayin edici olanlarının daha bir ehemmiyet kazandığını belirtmeliyiz.

B. YABANCI KAYNAKLAR

Bu kaynaklar arasında Türkiye Selçuklu Devleti hakkında en kapsamlı bilgiyi veren tarihçi, Ikdü’l-cumân fî târih-i ehli’z-zaman adlı eseriyle Bedreddîn Mahmud el-Aynî’dir. Onun Türk kökenli olması ve Memlûkler tarafından Karamanoğulları’na diplomat olarak gönderilmesi göz önüne alındığında zaman zaman şahsî müşahedelerine de yer verdiği eseri daha bir anlam kazanmaktadır. Bu çerçevede el-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer adlı eseriyle Ebu’l-Fidâ’yı; el-Aylemü’z-zâhir fî ahbâri’l-evâil ve’l-evâhir adlı eseriyle Cenâbî’yi ve Târihu’l-İslâm adlı eseriyle de Zehebî’yi zikretmeliyiz. Hemen ifade edelim ki, mezkur Arap kaynaklarına, onları kullanan modern çalışmalar dolayısıyla ulaşabildik. İbn Şeddâd

12 Paris Bibliothique Nationale, nr. 2880. Geniş bilgi için bkz. Mikâil Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu, Konya 1991, s. 88, 136, 138-39.

(15)

6

İbn Şeddâd’ın Memlûk sultanlarından Baybars adına hazırladığı mühim vakayinâmesini İlhanlıların Orta Doğu’daki faaliyetleri ile Memlûklerin Türkiye Selçuklu Devleti ve Türkmen zümreleriyle olan münasebetlerini tahlil etmekte kullandık 14. İbn Battûta (Ebû Abdullah Muhammed et-Tancî)

XIV. yüzyıl seyyahlarından olan ve 28 yıl süren seyahatleri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Orta Asya ve Anadolu başta olmak üzere dönemin belli başlı merkezlerini dolaşan müellifimizin, Batı Anadolu’da yeni yeni filizlenen beylikler hakkındaki rivayetlerini değerlendirdik 15.

C. ARAŞTIRMA ve İNCELEMELER

Ansiklopedi maddeleri ve genel tarih kitapları içindeki ilgili bölümler ile muhtelif dergilerdeki makaleler dışında II. Gıyaseddin Mes’ud adına hazırlanan müstakil bir çalışma söz konusu değildir. Üzerinde durduğumuz dönem Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış sürecinin son zamanlarını kapsadığından meseleyi geniş bir platformda ele almaya çalıştık. Bu da modern başvuru çalışmalarımızın renkli bir manzara arz etmesini sağlamıştır. Türkiye Selçuklu Devleti hakkında kaleme aldıkları muhtevalı eserlerle Osman Turan ve Claude Cahen’in ayrı bir yerinin olduğu malumdur. Fuad Köprülü, Ahmet Ateş, Feridun Nafiz Uzluk, Abdülbâki Gölpınarlı, Tahsin Yazıcı, Mikâil Bayram, Ahmet Yaşar Ocak özellikle sûfî ve sosyal mevzulara ilişkin açılımlarımızda istifade ettiğimiz telif ve tercümeleriyle; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Paul Wittek, Faruk Sümer, Yaşar Yücel Anadolu beyliklerine ilişkin konulardaki çalışmalarıyla; Reşîdeddîn ve Hamdullah Müstevfî gibi Moğol kaynaklarına ulaşmamızı sağlayan Bertold Spuler, Zeki Velidi Togan, Abdülkadir Yuvalı üçlüsü de ortaya koydukları kitap ve makaleleriyle İlhanlılarla alakalı hususlardaki

14 Baypars Tarihi (al-Melik-al-Zahir Hakkındaki Tarihin İkinci Cildi), trc. Şerefüddin Yaltkaya,

TTK yay., Ankara 20002.

15 İbn Battûta Seyahatnâmesi, I-II, trc. A. Sait Aykut, Yapı Kredi yay, İstanbul 2000. Seyyah

(16)

7

bilgi ihtiyaçlarımızı gidermişlerdir. Ele aldığımız döneme ilişkin sikkeler hususunda Halit Erkiletlioğlu ile Oğuz Güler’in müşterek çalışmalarına müracaat ettik. Kaynakların genellikle hicrî olarak verdiği tarihlerin miladî karşılılarını hesaplama konusunda da Türk Tarih Kurumu sitesindeki http://www.ttk.gov.tr./takvim.asp. programını kullandık.

Makale bazında II. Mes’ud hakkında bazı fikirler ileri süren modern araştırmacılardan Zerrin Günal Öden’in, Latin kaynaklarının bazen kendi içinde bile kopukluk arz eden rivayetlerini kullanırken biraz aceleci davrandığını görmekteyiz. II. Gıyaseddin Mes’ud biyografisi olmaktan ziyade dönem tarihi olarak tavsif edebileceğimiz monografimizde, Nejat Kaymaz’ın vaktiyle Pervâne Muîneddin hakkında yaptığı analizde başarıyla ortaya koyduğu çözümleyici metodu dikkate aldığımızı belirtelim. Dolayısıyla hâdiselerin perde arkasını araştırma konusunda daha dikkatli davranırken oldukça karmaşık bir yapı arz eden yıkılış sürecine, sıkıntıyı gidermek adına, daha geniş bir pencereden bakmaya gayret gösterdik.

(17)

8 I. BÖLÜM

II. İZZEDDİN KEYKÂVUS’UN HAYATI VE ÇOCUKLARI

II. Gıyaseddin Mes’ud döneminin tarihî arka planını anlamak, kronolojik sırayı esas tutarak söz konusu dönemin daha önceki dönemlere benzeyen ve onlardan ayrılan bir takım özelliklerini daha geniş bir muhtevada açıklamak amacıyla babası II. İzzeddin Keykâvus dönemini en azından ana hatlarıyla ortaya koymamız ve bu arada çocukları hakkında da bilgi vermemiz gerekmektedir.

A. SELÇUKLU İDARESİNİ ELE GEÇİRME ÇABALARI

Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılış sürecinin başlangıcı olarak ifade edilebilecek hâdiseler zincirinin ilk halkasını teşkil eden 1240 Babaîler İsyanı’nı müteakip zayıflama emareleri gösteren devlet, 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollar karşısında ağır bir yenilgiye uğramıştı 16. Bu sırada mevcut hükümdar II. Gıyaseddin’in acz içinde bulunmasından da

16 II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237–1246), Ahîlik’in teşkilâtlanmasında ve yaygınlaşmasında

mühim hizmetlerde bulunan babası I. Alâeddin Keykubad’ı (1220–1237) bir suikast sonucu öldürterek iktidara geldiği için Ahî zümrelerin nefretini üzerine çekmişti. Bu sebeple yeni sultanın, başta Ahî Evren Hâce Nasîreddin (ö. 1261) ve Baba İlyas-ı Horasanî (ö. 1240) olmak üzere iktidarı açısından potansiyel tehlike olarak kabul ettiği Ahî ve Türkmen ileri gelenlerini tasfiye hareketine giriştiğini müşahede etmekteyiz. Neticede Türkiye Selçuklu Devleti’nin temel unsurlarından olan Ahî ve Türkmen zümreler, II. Gıyaseddin’in mezkur faaliyetlerine karşı siyasî-dinî bir reaksiyon gösterecekler ve bu hâdise Babaîler İsyanı olarak tarihe geçecektir. Söz konusu keyfiyet, tezimizde zaman zaman masaya yatıracağımız Ahîlerin ve onların örgütlediği Türkmen zümrelerin muhalif faaliyetlerinde önemli bir hareket noktası teşkil etmektedir. Türkiye siyasî ve sosyal tarihinin en mühim hâdiselerinden biri olan söz konusu isyanın en derli toplu analizi için doktora tezi olarak hazırlanan şu çalışmaya bakılabilir: Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, Dergah yay., İstanbul 19962, s. 37-51, 55-61.

Bu çalışmada yukarıda temas ettiğimiz keyfiyete yönelik serdedilen mütalaaları ilmî hayatının büyük bir kısmını Ahîlik merkezli Selçuklu sahası düşünce tarihine ayıran Mikâil Bayram’ın kaleme aldığı şu makaleler ile mutlaka mukayese etmek gerekmektedir: “Baba İshak Harekâtının Gerçek Sebebi ve Ahî Evren ile İlgisi”, Destursuz Bağdan Üzüm Yiyenler, Kömen yay., Konya 2004 s. 33-46; “Babaîler İsyanı Üzerine”, aynı eser, s. 47-66.

(18)

9

istifade eden Moğollar, Anadolu topraklarını işgal etmeye ve burada kendi kanlı hâkimiyetlerini tesis etmeye başlamışlardı.

1. Üçlü Müşterek Saltanat: II. İzzeddin-IV. Rükneddin-II. Alâeddin

Türkiye Selçuklu Devleti’ne en parlak devrini yaşatan ve muhtemel Moğol istilasına karşı ileriye dönük tedbirler alan; kendisinden sonra vuku bulan hâdiseleri bir bütün hâlinde değerlendirdiğimizde tarihe bağımsız olarak ölen son Türkiye Selçuklu sultanı olarak geçen I. Alâeddin gibi dirayetli bir hükümdardan hemen sonra iş başına gelmesine rağmen hiç de iyi bir şöhrete sahip olmayan II. Gıyaseddin, 1246 yılında öldüğü zaman arkasında üç şehzade bırakmıştı: Annesi Bizans imparatorluk ailesine yakın bir rahibin kızı olan on bir yaşındaki II. İzzeddin Keykâvus, bir Türk kızından olma dokuz yaşındaki IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve nihayet bir Gürcü cariyeden olma yedi yaşındaki II. Alâeddin Keykubad. Mezkur şehzadelerin henüz çocuk yaşta olmaları Türkiye Selçuklu Devleti’nin daha hızlı yıpranmasına ve yıkılmasına zemin hazırlamıştır. Zira devletin yıkılış sürecine damgasını vuran saltanat mücadeleleri bu üç şehzadeden özellikle ilk ikisi ve tabiî ki onların oğulları arasında vuku bulmuştur. Monografimizde merkez şahsiyet olarak masaya yatıracağımız II. Gıyaseddin Mes’ud, II. İzzeddin Keykâvus’un veliahtıdır ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı giriştiği saltanat mücadelesi sonucunda tahta çıkacaktır 17.

II. Gıyaseddin, kendisinden sonra zaten rahat yüzü görmeyecek olan devletin yıpranmasını ve yıkılmasını hızlandıracak bir iş daha yapmış ve en büyük şehzadesi II. İzzeddin dururken, annesine duyduğu aşırı sevgi sebebiyle en küçük şehzadesi II.

17 İbn Bibi, II, s. 88-89; Aksarayî, s. 27-28. Kardeşlerin kendi aralarındaki eski husumetleri terk

ederek birlik olduklarına dair farklı bir yorum için bkz. Anonim, s. 33. Ayrıca bkz. Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 545; Müneccimbaşı, II, s. 92-93; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce

Anadolu’da Türkler, E yay., trc. Yıldız Moran, İstanbul 19943, s. 265 (Kısaltma: Anadolu’da

Türkler); Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 19986, s.

(19)

10

Alâeddin’i kendisine veliaht tayin etmiştir 18. Söz konusu yanlışlığı düzeltmek ve bu yüzden ortaya çıkan sıkıntıyı gidermek amacıyla hareket edenlerin başında gelen muhtedî kökenli dirayetli vezir Celâleddin Karatay’ın, büyük evlat dururken küçüğünün tahta çıkarılmasının dinî ve örfî açıdan doğru olmayacağı şeklinde özetlenebilecek görüşü gereğince, merkezde II. İzzeddin olmak üzere üç şehzadenin birlikte tahta oturmasına, hutbede üçünün adının birlikte zikredilmesine ve sikkelerde üçünün adının birlikte basılmasına karar verilmişti ki bu çözüm, taht kavgaları sebebiyle ülkenin iç karışıklıklara düşme tehlikesine mani olma maksadını taşıyordu (1246) 19. Bu arada saltanat nâibi olan Karatay, taahhüt edilen yıllık vergiyi düzenli olarak ödemek suretiyle İlhanlıların devletin iç işlerine müdahale etmesini engellemeye çalışıyordu.

Büyük meblağlar tutan söz konusu vergilerin sağlıklı bir şekilde maliyelerine intikalini sağlamak amacıyla İlhanlıların da müşterek saltanat sistemini uygulayacaklarını hemen ifade edelim. Bu sebeple onların Türkiye Selçuklu Devleti’ni kendi insiyatifleri çerçevesinde müşterek idarî kısımlara taksim ederek yönetimleri altına almaları şeklinde açığa çıkan yeni örgütleme biçimi bundan sonraki süreçte de devam edecektir. II. Mes’ud’un önce ikili müşterek saltanat mümessili olarak tahta geçeceğini ancak diğer mümessil III. Gıyaseddin’in isteksiz tutumu karşısında çok geçmeden tek başına kalacağını aşağıdaki satırlarda ayrıntılarıyla ele alacağız.

Anadolu’da bu hâdiseler cereyan ederken Moğollarda saltanat değişikliği söz konusudur ve 1246 yılında Güyük Han’ın tahta çıkması için yapılacak büyük kurultayda

18 İbn Bibi, II, s. 27, 123; Aksarayî, s. 28; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 545; Müneccimbaşı, II, s. 92;

Turan, Türkiye, s. 458, 468; Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTK. yay., Ankara 1995, s. 475.

19 İbn Bibi, II, s. 89; Aksarayî, s. 28; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 549-550; Müneccimbaşı, II, s. 93;

Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 266; Turan, Türkiye, s. 459; Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, VIII, İstanbul 1994, s. 313; Faruk Sümer, “Keykâvus II”, DİA, XXV, s. 355.

(20)

11

hazır bulunmaları için bütün tâbi hükümdarlar ile diğer devletlerin mümessilleri Karakurum’a davet edilmiştir. Moğolların yeni tâbii Türkiye Selçuklu hükümdarı II. İzzeddin de metbûu Güyük Han için yapılacak cülus merasime davet edilenler arasındadır. Ancak Konya’ya gelen Moğol elçilerine bir takım mazeretler ileri süren sultan, yerine kardeşi IV. Rükneddin’i gönderip kendisinin daha müsait bir zamanda gelebileceğini bildiriyordu. Böylece ortanca kardeşin kendisine atabey tayin olunan Bahâeddin Tercüman ile birlikte Moğolistan’a gitmesi kararlaştırıldı 20.

Devrin üst düzey yöneticileri arasında saltanat sıkıntısının giderilerek devletin devam ve bekasının sağlanması konusunda müşterek kanaatlerin bulunduğunu söylemek zordur. Bunlardan bazıları, önce üçlü müşterek saltanat formülünün uyarlayıcısı ve uygulayıcısı Karatay yanlısı bir kısım devlet adamlarının görevlerine son vermişler ve daha sonra da Moğolistan seyahati sonrası doğu vilayetlerinin idaresi kendisine tevdi edilen IV. Rükneddin’i tek başına tahta çıkarmak için harekete geçmişlerdir. Tekrar filizlenen taht kavgaları ve teşekkül eden muhalefet karşısında Karatay, ağırlığını II. İzzeddin’den yana koyunca taraflar arasında savaş kaçınılmaz hâle gelmiş; Haziran 1249’da Konya yakınlarındaki Ruzbe ovasında vuku bulan dâhilî muharebede IV. Rükneddin ve taraftarları başarısızlığa uğramıştır. Neticede üçlü müşterek saltanatın aynen devamında mutabakat sağlanmıştır 21.

20 İbn Bibi, II, s. 90; Anonim, s. 33; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 546; aynı yazar, Muhtasar, s. 21;

Müneccimbaşı, II, s. 93; Bertold Spuler, İran Moğolları, TTK yay., Ankara 19872, s. 51;

Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 265; Turan, Türkiye, s. 459; Abdülkadir Yuvalı, İlhanlılar

Tarihi, I, Erciyes Üniversitesi yay., Kayseri 1994, s. 33-34 (Kısaltma: İlhanlılar);

Sevim-Merçil, s. 475-76.

21 İbn Bibi, II, s. 124; Aksarayî, s. 30; Anonim, s. 34; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 549; aynı yazar, Muhtasar, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 95; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 266; Turan, Türkiye,

(21)

12

IV. Rükneddin’in Güyük Han’ın katına çıkarak itaat arz etmesi onu II. İzzeddin karşısında bir adım öne çıkarmış ve o, ağabeyi ile mücadele edecek gücü kendisinde hissederek bunu fiiliyâta dökmüştür. Bu keyfiyet göstermektedir ki, Moğollar geleneksel anlayışları çerçevesinde, kendi katlarına bizzat gelerek itaat arz eden şehzadeleri, böyle bir teşebbüste bulunmayan diğer şehzadelerden üstün tutmaktadırlar. II. Mes’ud da Türkmen zümrelere istinaden muhalif faaliyetlere kalkışan kardeşlerinin aksine Moğollara itaat arz edecek ve onların sayesinde -sadece isimden de ibaret olsa- hüküm sürme hakkını elde edecektir. Hatta itaat çizgisinden az bir sapma gösterdiğinde tahttan bile indirilecektir. Meseleye bu çerçevede baktığımızda II. Mes’ud’un iktidara gelme sürecindeki faaliyetlerinin bazı selefleriyle benzer özellikler taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Karatay, hem Moğollarla olan münasebetlerde muvazeneyi muhafaza etmek hem de muhteris bazı üst düzey devlet yetkililerinin mevcut durumdan istifadeyle düzeni bozacak hareketlere kalkışmalarına mani olmak amacıyla büyük bir gayret sarf ediyordu. Ancak dirayetli vezirin devlet işlerini sevk ve idare ederken her şeye hâkim bir mevkide bulunması karşısında başta Sultan II. İzzeddin olmak üzere devlet erkanı arasında içten içe bir muhalefet teşekkül etmeye başlamıştı. Bu muhalefet bir süre sonra Şücâeddin Abdurrahman, Necîbeddin, Hatîreddin Zekeriya ve Bahâeddin-i Erzincanî gibi emîrlerin mevki ve iktidar hırsıyla Moğol hükümdarı Mengü Han’ın (1251–1259) katına çıkarak ondan yeni unvan ve yetkiler almaları gibi farklı bir şekilde kendisini gösterecektir. II. İzzeddin de ikinci defa, fakat farklı bir Moğol hanı; daha önce mezkur emîrlerin katına vardıkları Mengü tarafından, Karakurum’a çağırılacaktır. Emîrlerin yanlış bir tutum ve farklı bir niyetle Mengü Han’ın katına çıkmaları ve ardından bizzat sultanın da han tarafından siyasî bir manevra ile yanına davet edilmesi Türkiye Selçuklu Devleti’nin artık kesin olarak Moğollara tâbi bir devlet hâline geldiğini göstermektedir. Zira bu durum, II. İzzeddin’in Mengü Han’ın hâkimiyeti altında saltanat sürdüğünü kabul etmesi manasına

(22)

13

geleceğinden Karatay ve yandaşı emîrler, hakaret olarak telakki ettikleri daveti önceleri savsaklamak istedilerse de hanın ısrarları karşısında yapacak fazla bir şey de yoktu. Sonuçta her üç Selçuklu sultanının bazı devlet erkanı ile birlikte Mengü Han’ın katına çıkmasına karar verildi (1254) 22.

Karatay’ın kendi üzerindeki baskısından sıyrılmak isteyenlerin başında gelen on dokuz yaşındaki II. İzzeddin, yolculuğun Kayseri durağında, bazı tutum ve davranışlarıyla mezkur nâibi kendisinden soğutmuş ve böylece onun küçük şehzade II. Alâeddin ile birlikte adı geçen şehirde kalmasını sağlayarak yoluna devam etmiştir. Ancak Sivas’a geldiğinde Karatay’ın ölüm haberini alan II. İzzeddin, bu beklenmedik gelişme karşısında kendisinin aleyhine buna mukabil IV. Rükneddin’in lehine filizlenen bir takım fikirler sonucu durumun Moğol hanının yanına gitmek için müsait olmadığını düşündüğünden, Karakurum seyahatini başka vakte tehir etmiştir. Zira onun, Karatay’ın ölümünü mazeret göstererek en küçük kardeşi II. Alâeddin’i göndereceğini Moğol hanına İran’da vekalet eden Batu Han’a bildirdiğini müşahede etmekteyiz 23.

Karatay’ın faaliyette bulunduğu süre içerisinde devlet Moğollara tâbi durumda olsa bile nispeten bir düzen söz konusudur. Bu keyfiyet, onun ölümünden sonra yerini karışıklığa bırakacak ve artan kötü gidişat tezimizin temel konusunu teşkil eden II. Mes’ud dönemindeki muvakkat sükûnetler dışında Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılışına kadar devam edecektir.

22 İbn Bibi, II, s. 133; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 559; aynı yazar, Muhtasar, s. 26; Müneccimbaşı,

II, s. 95; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 267-68; Turan, Türkiye, s. 471; Sevim-Merçil, s. 476. Daha ziyade merkezîleştirme çalışmalarıyla temayüz eden Mengü Han hakkında bkz. Spuler, s. 56-58; Yuvalı, İlhanlılar, s. 39-43.

23 İbn Bibi, II, s. 136; Aksarayî, s. 28; Anonim, s. 34; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 559; aynı yazar, Muhtasar, s. 26; Müneccimbaşı, II, s. 96; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 268; Turan, Türkiye,

(23)

14

II. İzzeddin tarafından kendi yerine Karakurum’a gönderilen kardeşi II. Alâeddin, yukarıda da belirtildiği gibi babasının veliahtı olduğundan, etrafındakilerin de telkiniyle buradan Selçuklu tahtının tek hükümdarı olma yetkisiyle dönebilir endişesiyle diğer kardeşleri tarafından lalası Muslih Hâdim’e servet vaat edilerek öldürtülmüştür (1254) 24. 2. II. İzzeddin’in Tahta Tek Başına Oturması

Üçlü müşterek saltanat mümessillerinden birinin bu şekilde aradan çıkarılmasıyla ters orantılı olarak taht kavgalarının artarak devam ettiğini görüyoruz. Nitekim gerek II. İzzeddin’in Müslüman bir hükümdara yakışmayan özel yaşantısı gerekse Hıristiyan dayılarının yeğenlerini mutlak manada iktidara getirmek için verdikleri mücadelede takındıkları uygunsuz tavırlar, başta Selçuklu emîrleri olmak üzere, kamuoyunu onun aleyhine döndürmeye yetmişti. IV. Rükneddin’e yönelik suikast teşebbüsü bardağı taşıran son damla olmuş olmalı ki, onun Kayseri’ye kaçarak taraftarları tarafından Selçuklu sultanı ilan edildiğini görüyoruz. II. İzzeddin bu gelişme karşısında devrin ünlü simalarından Sadreddin-i Konevî vasıtasıyla kardeşine barış teklifi yapmış ve ülkenin taksim edilmesine yönelik çalışmalar içerisine girmiştir. Ancak bütün bu gayretler müspet netice vermeyecek ve iki kardeş arasında Rükneddin’in başarısızlığa uğrayacağı bir savaş daha vuku bulacaktır. Şaşırtıcı olarak kardeşine iyi muamelede bulunan II. İzzeddin, onu önce Amasya’ya oradan da Moğol desteğinden uzak kalacağı batı bölgesindeki Borgulu’ya (Uluborlu) yerleştirmiş ve daha sonrada buradaki kaleye hapsettirmiştir. Son gelişmeler II.

24 Aksarayî, s. 30. İbn Bibi (II, s. 153-54), ölüm sebebinin anlaşılmadığı gibi katilin kim

olduğunun da bilinmediğini belirtirken Abû’l-Farac (Tarih, II, s. 560), şehzadenin yanındakilerin gadrine uğrayarak öldürüldüğünü ifade etmektedir. Ayrıca bkz. aynı yazar,

Muhtasar, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 102 (Aynî, Ikdu’l-cumân, nr. 2391, vr. 377’den naklen

dipnot 190: Ölüm tarihini 1257 olarak verir); Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 271; Turan,

(24)

15

İzzeddin’in tek başına Türkiye Selçuklu Devleti tahtında oturması sonucunu da beraberinde getirmiştir 25.

3. II. İzzeddin’in Moğol Aleyhtarlığı ve IV. Rükneddin ile Olan Mücadeleleri

Selçuklu tahtı için verilen mücadeleleri yakından takip eden Moğolların gerek müşterek saltanatın yürümemesi gerekse II. İzzeddin’in Karakurum’a bizzat gelip itaatini arz etmemesi karşısında Anadolu’yu işgale hazırlandıklarını görüyoruz. Zaten II. İzzeddin için açtığımız bu bahiste, tetkikimizle ilgili en dikkate değer nokta burasıdır. Çünkü onun bütün ahlakî zaaflarına ve dayılarından başlayarak haksız tavır ve tasarruflarda bulunan bir kısım Hıristiyan akrabalarının varlığına rağmen, Türkmen zümrelerin takdirini üzerine çekmesinde kendisindeki Moğol aleyhtarlığı son derecede etkilidir. Aksi takdirde mazbut yaşantısı ve annesinin Türklüğüne rağmen Türkmen zümrelerin IV. Rükneddin’e karşılık II. İzzeddin’i tercih etmelerini, ona taraftar olmalarını, onu ve ileride anlatılacağı gibi onun tarzını devam ettiren çocuklarını sonuna kadar desteklemelerini başka şekilde tefsir etmemiz mümkün değildir. Bu mesele münasebetiyle merhum Turan şunları ifade etmektedir: “İzzeddîn Keykâvüs ve yanındaki devlet adamları Anadolu Türklerinin ve Moğollar önünden kaçıp bu ülkeye gelen göçebe Türkmenlerin onlara

düşmanlığından faydalanarak her tarafa adamlar ve fermânlar göndererek halkı

cihâda dâvet ediyor(du)” 26. Aynı noktaya temas eden bir başka mütehassısımız: “Bütün Türk halkı ve bilhassa Türkmenler Keykâvus taraftarı idiler (...) Keykâvus her sınıf halk tarafından tutuluyordu. Bunun sebebi onun, kardeşinin aksine Moğollar’a karşı

elinden gelen direnmeyi göstermesi idi” 27 demektedir. Son olarak görüşlerine

25 İbn Bibi, II, s. 140-142; Aksarayî, s. 30; Anonim, s. 34; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 560; aynı

yazar, Muhtasar, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 96; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 268; Turan,

Türkiye, s. 475; Sevim-Merçil, s. 476; Sümer, “Keykâvus II”, s. 355. 26 Turan, Türkiye, s. 487.

(25)

16

başvuracağımız diğer bir otorite de “Bir bakıma İzzeddin, Moğolların karşısında

Türkmenlerin destekleyicisi durumundaydı” 28 şeklindeki ifadesiyle aynı noktaya vurgu yapmakta ve Türkmen faaliyetleri sonrası oluşan manzarayı şu şekilde özetlemektedir: “Türk-Moğol güçlerinin, Türkmenlerin ortaya koydukları tehlikeleri tamamen yok etmemekle beraber, hiç değilse devletin can alıcı yörelerinde uzak tutmayı başardıkları söylenebilir. Ayrıca Moğollar ancak sömürmekte bir yarar sağlayabilecekleri yöreler önem vermekteydiler” 29.

II. İzzeddin’de aksiyona dönüşen Moğol aleyhtarlığı, hükümdarlığının ilk yıllarında Moğol hanlarının itaat arz etme emirlerini bir takım mazeretlerle tehir etmesi; buna mecbur kalıp yola çıktığı zamanlarda da vuku bulan bir takım gelişmeleri kullanarak yerine diğer şehzadeleri göndermesi şeklinde tezahür ettiği gibi genellikle hüsranla neticelenen savaşlara kalkışması şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. Ama hemen ifade edelim ki, oğlu ve veliahdı II. Mes’ud’da, şartların zorlaması ile olsa gerek, babasının bu hususiyetini göremiyoruz.

Kaynaklar önce kışlak talebinde bulunan daha sonra da Erzurum’dan başlayan yağma faaliyetleriyle Aksaray’a kadar uzanan Baycu Noyan ile II. İzzeddin arasında Sultan Hanı yakınlarında bir mücadelenin vuku bulduğunu ve mağlup olan sultanın Alâiye’ye (Alanya) sığındığını nakletmektedir (Ekim 1256). Onun bu mağlubiyeti üzerine bazı emîrler, daha önce Uluborlu kalesine hapsedilmiş olan IV. Rükneddin’i buradan kurtararak, Baycu’nun da olurunu almak suretiyle Konya’da sultan ilan ettiler (Mart

28 Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 275. Yuvalı da aynı noktaya temas etmektedir. Bkz. İlhanlılar,

s. 111.

29 Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 276. Bu mesele münasebetiyle şuralara da bkz. s. 268, 269, 270,

(26)

17

1257)30. Baycu’nun şahsında Moğolların desteğini alan ve onların hâkimiyeti altında yaşamaya razı olarak tekrar tahta geçen IV. Rükneddin’e karşılık II. İzzeddin’in fırsat buldukça mücadeleye tutuşması, ondaki Moğol aleyhtarlığı olgusunun hâlen devam ettiğini göstermektedir. Bu fırsatlardan bir tanesi Hülâgû’nun Abbasî başkentini zapt etmek amacıyla yaptığı hazırlıklar çerçevesinde yanına çağırdığı Baycu’nun Anadolu’dan uzaklaşması şeklinde kendini gösterince II. İzzeddin, İznik Bizans İmparatorluğu’ndan aldığı destekle, Moğolların muavenetinden mahrum kalan kardeşi Rükneddin’in üzerine yürüyerek onu Tokat’a çekilmeğe mecbur bırakmıştır (Mayıs 1257) 31. Aynı yıllarda, Türkmenlerin Moğollara karşı örgütlenmesinde mühim roller oynayan Ahî Evren’in II. İzzeddin’e sunduğu Letâif-i Hikmet adlı eserinde, onu Anadolu’nun son ümidi olarak değerlendirip desteklemesi, ona taktik vermesi oldukça manidar ve onu sonuna kadar destekleyen Ahî ve Türkmen zümrelerin hislerini ortaya koyması noktasından da muasır

30 İbn Bibi, II, s. 146-149; Aksarayî, s. 31-32; Anonim, s. 35; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 562-63;

aynı yazar, Muhtasar, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 97-98; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 269-270; Turan, Türkiye, s. 480; Yuvalı, İlhanlılar, s. 67; Sevim-Merçil, s. 477-78; Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 28. Moğollara istinaden tahta geçen ve bu vesileyle Mevlevîlerce de desteklenen IV. Rükneddin, çıkardığı bir fermanla İzzeddin’i sonuna kadar destekleyen Ahî zümrelere ait medrese, zaviye ve iş yerlerinin onlardan alınarak Mevlevîlere devredilmesini sağlamıştır. Sadece makam münasebetiyle temas ettiğimiz ve ilerleyen satırlarda ayrıntıya indireceğimiz bu keyfiyet, Ahîlerin Moğollar ve Moğol yanlısı mahalli ümerâ ile ve bu meyanda Mevlevîlerle olan mücadelelerini daha da hızlandıracak ve yer yer sertleştirecektir. Şimdilik bkz. Bayram, Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu, s. 115. Mevlânâ halefi Sultan Veled’in, IV. Rükneddin’in bir oğlu olması dolayısıyla yedi bentlik bir terci’ kaleme aldığını görüyoruz. Bkz. Divan, s. 466-68; tercüme, s. 57-58. Krş. Gölpınarlı, Mevlevîlik, s. 37.

31 İbn Bibi, II, s. 151-52; Aksarayî, s. 39; Anonim, s. 35; Müneccimbaşı, Tarih, II, s. 101; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 270; Turan, Türkiye, s. 485-86; Sevim-Merçil, s. 478. İki hükümdarın

da başka devletlerin desteği olmadan hareket edememesi Anadolu’daki yerel askerî yapılanmadaki çatlakların arttığına bir işarettir.

(27)

18

bir kayıttır 32. Neticede IV. Rükneddin, tahtı kaptırmak istemediği II. İzzeddin ile mücadele edebilmek için bir kere daha Baycu’dan yardım isteyecek; Moğol tümeniyle güçlendirdiği ordusuyla ağabeyinin karşısına tekrar çıkacaktır. Yıldızdağı mevkiindeki savaşta yenilen IV. Rükneddin, bu defa da Erzincan’a çekilmek zorunda kalmıştır. Devletin Moğollara istinaden ayakta durabileceğine inanan Muîneddin Süleyman’ı yardım istemek amacıyla onlara yollayan IV. Rükneddin, Alıncak Noyan komutasında gelen Moğol birliğiyle Niksar’ı ele geçirmeyi başarmış ve şehir halkının da desteğiyle tekrar tahta çıkmıştır 33. Hemen belirtelim ki, diğer taht namzetlerini Moğolların desteğiyle etkisiz hâle getirme, onlara dayanarak tahta çıkma ve çıktıktan sonra da Moğol emirlerine kayıtsız şartsız itaat etme anlayışı, tezimizin konusunu teşkil eden merkez şahsiyet II. Mes’ud’da da kendisini bütün açıklığıyla hissettirecektir.

4. Ülke Topraklarının Taksimi

Kardeşinin İlhanlılara istinaden saltanatını devam ettirmesine rağmen II. İzzeddin, giriştiği mücadeleler sayesinde Moğollara hiç de sempatiyle bakmayan Türkmenlerin desteğini almayı ve bu şekilde aleyhindeki kamuoyunu tersine çevirmeyi başarmıştı. Ancak Hülâgû Han’ın 1258 yılında Bağdat’ı ele geçirerek Orta Doğu’daki siyasî dengeleri İlhanlılar lehine değiştirmesi karşısında II. İzzeddin de taktik değiştirmek zorunda

32 Paris Bibliothique Nationale, nr. 2880, vr. 168b’den naklen Bayram, Ahi Teşkilatı’nın Kuruluşu, s. 88, 136, 138-39. Gerçekten de II. İzzeddin’den sonraki süreçte devlet

mekanizmasının başına geçecek veya geçirilecek üst düzey yetkililerin Moğolları Türkmenlere tercih ettikleri müşahede olunmaktadır. Bahse konu olan Ahî Evren, Moğolların kanlı tahakkümlerine ve onlardan destek alan Rükneddin’in şahsî tasarruflarına karşı yandaşları ile beraber 1261 yılında Kırşehir’de kalkıştığı bir isyan sırasında öldürülecektir. Aksarayî, s. 56; Bayram, a.g.e., s. 103-110. Mevlânâ da aynı yıllarda İzzeddin’in kendisine yazdığı mektuba verdiği cevapta ona “aziz oğul” şeklinde hitap etmekte; onun bir müddet tacından ve tahtından olmasının dünyanın vefasızlığını anlaması için bir imtihandan ibaret olduğunu izah etmektedir. Bkz. Mektuplar, trc. Abdülbâki Gölpınarlı, İnkılap yay., Ankara 1998, s. 1-3, 240.

33 İbn Bibi, II, s. 153-54; Müneccimbaşı, II, s. 102; Turan, Türkiye, s. 486-87; Yuvalı, İlhanlılar,

(28)

19

kalmıştır. Nitekim kardeşi IV. Rükneddin’in Hülâgû’ya itaatini arz etmek için 1259 yılında kıymetli hediyelerle Tebriz’e hareket etmesi karşısında onun da aynı yanı şeyi yaptığını görüyoruz. İlhanlı hükümdarı, katına gelen iki kardeş arasında bir takım malî mükellefiyetler karşılığında ülkeyi taksim etmiştir. Ağırlıklı olarak Türkmen zümrelerin muhalif faaliyetlerine sahne olan ve Sivas’tan Bizans hududuna kadar olan batı bölgesi İzzeddin’in payına düşerken aynı şehirden Erzurum’a kadar uzanan ve Moğol tahakkümünün daha fazla hissedildiği doğu bölgesi de Rükneddin’in payına bırakılmıştır. Bu şekilde onlar İlhanlı hâkimiyeti altında kendilerine ayrılan bölgelerde saltanatlarını devam ettireceklerdir 34. Bu taksimin gerçekleşmesinde IV. Rükneddin’in safında mücadele veren Muîneddin’in büyük rolü olduğunu görüyoruz 35. Ancak Selçuklu saltanatındaki bu yapılanma da uzun ömürlü olamamıştır. Zira öteden beri kendisini destekleyen Türkmenleri son bir kere daha Moğollara karşı mücadeleye çağıran II. İzzeddin, mükellef olduğu vergiyi verme konusunda oldukça gevşek davranmıştır. Bu sebeple onun Moğol sarayına davet edildiğini; ancak bu defa da gitmekte gevşeklik gösterince hızla gelişen olaylar karşısında Moğollarla savaşa tutuşmak zorunda kaldığını görüyoruz. Neticede II. İzzeddin kendisinin bizzat katılmayıp emîrlerini görevlendirdiği Şemseddin Altun-aba Hanı mevkiindeki savaşta Moğollar karşısında ağır bir yenilgiye

34 İbn Bibi, II, s. 155-58; Anonim, s. 35; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 573; aynı yazar, Muhtasar, s.

30; Müneccimbaşı, II, s. 102-103 (Cenâbî, el-Aylem, vr. 298b’den naklen dipnot 102); Cahen,

Anadolu’da Türkler, s. 271; Turan, Türkiye, s. 491; Alptekin, s. 319.

35 Süleyman bu tavassutundan sonra yönetim dizginlerini iyice eline alacak ve Türkiye Selçuklu

Devleti’nin belli bir dönemine damgasını vuracaktır. Geniş bilgi için doçentlik tezi olarak hazırlanan şu monografiye bkz. Nejat Kaymaz, Pervâne Mu’înü’d-dîn Süleyman, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1970, s. 56. Belirtilen birkaç yer istisna eski baskısını kullandığımız söz konusu çalışmanın 13. Yüzyılın İşbirlikçi Emîri Muînüddîn Süleyman, Kaynak yay., İstanbul 1999 şeklinde daha yakın bir zamanda çıkan baskısının da bulunduğunu belirtelim.

(29)

20

daha uğramıştır (1261) 36. Aynı yıl Konya’ya gelip tek başına tahta oturan IV. Rükneddin, II. İzzeddin’e mensup olan devlet yetkililerini, eski özelliklerini hâla devam ettirebilecekleri ihtimali ve kaygısıyla Pervâne Muîneddin aracılığıyla toplattırmış ve Alıncak Noyan’ın kanlı eliyle ortadan kaldırmıştır 37.

36 İbn Bibi, II, s. 160-61; Aksarayî, s. 49; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 582; Müneccimbaşı, II, s.

104-105; Turan, Türkiye, s. 495-96; Sevim-Meriç, s. 478; Sümer, “Keykâvus II”, s. 356.

37 İbn Bibi’nin (II, s. 164), haksız yere katlediklerini ifade ettiği bu kişiler arasında Müstevfî

Necîbeddin, Müşrif-i Mülk Kıvâmeddin, Kadıasker Celâleddin, Emîr-i Silah Bedreddin Gühertaş gibi önemli simalar yer almaktadır. Ayrıca bkz. Aksarayî, s. 54; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 582; Müneccimbaşı, II, s. 111 (Gaffârî, Cihân-ârâ, s. 115 ve Cenâbî, el-Aylem, vr. 298b’den naklen dipnot 205: Her iki müellif de herhangi bir tarih vermezler); Turan, Türkiye, s. 520; Kaymaz, s. 103-105. Sultan Veled (Divan, s. 226), kaleme aldığı bir manzûmede Müstevfî Necîbeddin’in belasını bulmuş olduğundan bahsederken muhtemelen burada bahsedilen kötü akıbetini değerlendirmektedir.

(30)

21 B. GURBET YILLARI

1. II. İzzeddin İstanbul’da

İlhanlılarla ve onlara istinat eden kardeşi IV. Rükneddin ile mücadeleye devam etmekte kararlı olan II. İzzeddin, Moğolların adeta inanç hâline gelen yenilmezliğine son vermeyi başaran Memlûklerle bir takım ittifak teşebbüslerinde bulunmuştur. Ancak zuhur eden gelişmeler karşısında artık Selçuklu tahtı için hiçbir ümidin kalmadığını görecektir. Zira o, başta oğulları Gıyaseddin Mes’ud ve Rükneddin Geyûmers olmak üzere aile fertlerini ve yakın adamlarını yanına alarak, toparlanıp tekrar dönme umuduyla, Bizans’a sığınmıştır (1262) 38. Böylece on bir yaşında tahta çıkan, üç yıl yalnız başına, dört yıl iki kardeşiyle, sonra iki yıl yine tek başına saltanat süren, iki kere de kardeşiyle ülkeyi paylaşmak suretiyle hükümdarlık yapan Selçuklu sultanı II. İzzeddin Keykâvus on altı yıl süren mücadeleli bir hayattan sonra, yirmi yedi yaşında olduğu halde gurbet hayatın atılmış oluyordu.

II. İzzeddin’in maceralı gurbet hayatının Bizans ayağında, imparator VIII. Mikhail Palaiologos’un (1259–1282) yanında rahat bir yaşam sürdüğü nakledilmektedir. Hatta Bizans imparatoruna şehir hayatından sıkıldıklarını ve konar-göçer hayata alışkın olduklarını ifade eden hükümdar ve adamları ondan kendilerine söz konusu alışkanlıklarını ve ihtiyaçlarını karşılayacak çapta arazi tahsis edilmesini istemişlerdir. Bu şekilde gayri meskun Dobruca arazisi kendilerine tahsis edilmiş ve buraya Anadolu’dan Sarı Saltık adlı bir aşiret şeyhinin liderliğinde muhtemelen Çepni boyuna mensup Türkmenler

38 İbn Bibi, II, s. 160; Aksarayî, s. 32; Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, TSMK, Revan

Köşkü, nr. 1391, vr. 375a vd.’dan naklen Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltık, TTK yay., Ankara 2002, s. 25, dipnot 20; Müneccimbaşı, II, s. 105; Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 272; Turan,

(31)

22

yerleştirilmiştir ki, onların II. İzzeddin’e tâbi zümreler olduklarında şüphe yoktur 39. Son gelişme Selçuklu tahtını ele geçirmek amacıyla Bizans’dan yardım vaadi alan II. İzzeddin’in, ihtiyaç duyduğu yerli kuvveti temin etme adına mühim bir adım attığını da göstermektedir. Ancak II. İzzeddin, görünüşte Bizans tahtına oturmak amacıyla karıştığı siyasî olaylar sebebiyle; ama hakikatte Altın Orda-Memlûk ittifakı karşısında Bizans’ın İlhanlılara yakınlaşmak ve yaranmak zorunda kalması neticesinde Meriç nehri ağzındaki Enez (Ainos) kalesine hapsedilmiştir. Çünkü onun birinci ittifaka iltihak etmesi mümkün ve muhtemeldir 40. Bu arada Bizans’ın varlığını devam ettirebilmek amacıyla çoğu zaman kendi menfaatini ön plana çıkaran siyasî ilişkiler içerisine girdiği gerçeğini de unutmamak lazımdır.

2. II. İzzeddin Kırım’da

Dostane münasebetlerle başlayan İstanbul’daki gurbet yılları esaretle neticelen II. İzzeddin, kaynaklarda geçen farklı kurtuluş senaryolarının ortak sonucu olarak aralarında sıhriyet bağları bulunan Altın Orda hükümdarı Berke Han (1256–1266) tarafından kurtarılacaktır. Onun bundan sonraki durağı, daha önce Dobruca’ya yerleşmelerine ön ayak olduğu Türkmenler de yanında olduğu hâlde Altın Orda ülkesi Deşt-i Kıpçak’tır. O yıllarda takriben yirmi dokuz yaşlarında olan II. İzzeddin, Berke Han’ın kızı ile evlenecek; kendisine Kırım’daki Sulhad ile Suğdak şehirleri ikta olarak verilecek ve 1278–79 yılında

39 İbn Bibi, II, s. 160; Aksarayî, s. 53; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 585; Yazıcızâde, vr. 375b’den

naklen Ocak, Sarı Saltık, s. 27, dipnot 27 ve s. 31; Müneccimbaşı, II, s. 105-106. Başta Pachymere olmak üzere Bizans kaynaklarının konu ile alakalı kayıtlarının analize dair bkz. Turan, Türkiye, s. 497-98. Ayrıca şu makaleye de müracaat edilebilir: Erdoğan Merçil, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan

Bildiriler, II, TTK yay., Ankara 1994, s. 717.

40 İbn Bibi, II, s. 161; Aksarayî, s. 56; Müneccimbaşı, II, s. 106-107 (Ebu’l-Fidâ, el-Muhtasar, IV,

s. 127 ve Cenâbî, el-Aylem, vr. 298b’den naklen bkz. dipnot 196); Turan, Türkiye, s. 499; Merçil, a.g.m., s. 718-19.

(32)

23

ölünceye kadar burada kalacaktır 41. Sultan Veled, II. Mes’ud’un Türkiye Selçuklu Devleti iktidarında söz sahibi olmaya başladığı yıllarda onun için kaleme aldığı bir manzûmesinde gurbette vefat eden babası II. İzzeddin hakkında gayet saygılı ifadeler kullanmakta ve: “Herkesin buna imanı vardır ki Sultan İzzetin (Keykâvüs II) nin makamı cennet

olmuştur. Tanrı onu öğmüştür. O cihanın mülkünü de ondan gizlememiştir. Çünki

hali, maziyi ve atiyi ona birer birer göstermiştir” 42 demektedir.

II. İzzeddin, Kırım’daki gurbet hayatında da Selçuklu tahtını tekrar elde etme ümidini kaybetmemişti. Hatta çocuklarının babalarının ölümünü müteakip vakit kaybetmeden Anadolu’ya dönmeleri ve iktidarı ele geçirmek amacıyla muhtelif faaliyetlerde bulunmaları onların da bu ümitle yetiştirildiği kanaatini uyandırmaktadır.

II. İzzeddin’in ile birlikte Altın Orda ülkesine gelen Türkmenler, onun ölümünden sonra yine Sarı Saltık liderliğinde Dobruca bölgesine döneceklerdir. Onların, liderlerinin vefatını müteakip Balkanlar’da meydana gelen bir takım siyasî gelişmeler ve son ana kadar destekledikleri Selçuklu sultanı II. İzzeddin’in oğlu II. Mes’ud’un tahta çıkması karşısında

41 İbn Bibi, s. 161-62; Aksarayî, s. 56-57; Anonim, s. 35; Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 585; İbn

Şeddâd, s. 32-33; Müneccimbaşı, II, s. 107-108 (Cenâbî, el-Aylem, vr. 298b ve Aynî,

Ikdü’l-cumân, nr. 2391, vr. 640-641’den naklen dipnot 198, 199); Ebu’l-Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme,

I, haz. Şükrü Hâluk Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı yay., Ankara 1988, s. 186-187; Turan,

Türkiye, s. 500-501; Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, I, Enderun yay.,

İstanbul 19813, s. 264, 266, 269; Merçil, a.g.m., s. 719. II. İzzeddin’in Berke Han tarafından

kurtarılması yukarıda ifade edilen hakiki sebebi yani Altın Orda-Memlûk ittifakına dâhil edilmek istenmesini tasdik ve teyit edici mahiyettedir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Turan, Türkiye, s. 497-503; Yuvalı, İlhanlılar, 97-101; Kâzım Yaşar Kopraman, “Memlûkler”,

DGBİT, VI, İstanbul 1989, s. 457-460; Mehmet Suat Bal, “Türkiye Selçukluları, Mısır

Memlükleri ve Altın Orda Devleti’nin İlhanlılara Karşı Kurduğu İttifak”, SÜ Türkiyat

Araştırmaları Dergisi, S. 17 (2005), s. 295-310. Tarihe ilk Müslüman Altın Orda hükümdarı

olarak geçen Berke Han hakkında bkz. A. Y. Yakubovskıy, Altın Ordu ve İnhitatı, trc. Hasan Eren, Maarif yay., İstanbul 1955, s. 57-67; Yuvalı, İlhanlılar, s. 95-101; Enver Konukçu, “Berke Han”, DİA, V, s. 506-507.

(33)

24

eski vatanlarına dönerek özellikle Karesi mıntıkasına yerleştiklerini görüyoruz. Hatta Sarı Saltık’ın ünlü halifelerinden biri olan ve bazı kaynaklarda el-Kırımî şeklinde tavsif edildiği için onunla birlikte Kırım’da bulunması muhtemel olan Barak Baba, Sultaniye’ye kadar uzanacak; İlhanlıların kudretli hükümdarlarından Gâzân Han ve ardından da halefi Olcaytu Han’ın maiyetinde mühim hizmetlerde bulunacaktır. Az da olsa Dobruca kalanların mukadder bir gelişme olarak Hıristiyanlığı kabul etmek zorunda kalacaklarını ve bugün Moldava’da yaşayan Hıristiyan Gagauz Türklerinin kökenlerinden birini teşkil edeceklerini belirtelim 43.

43 Yazıcızâde, vr. 415b’den naklen Ocak, Sarı Saltık, s. 37, dipnot 57; Müneccimbaşı, II, s. 110;

Fuad Köprülü, “Anadolu’ da İslâmiyet”, haz. Mehmet Kanar, İnsan yay., İstanbul 2000, s. 52, dipnot 55. Bazı araştırmacıların “Keykâvus’un adamları” şeklinde nitelendirdikleri Gagauz kelimesi ile Keykâvus arasında bağlantı kurmaları oldukça manidardır. Bkz. Ocak, a.g.e., s. 37; Müstecip Ülküsal, Dobruca ve Türkler, TKAE yay., Ankara 19872, s. 72-79; Kemal H. Karpat,

“Gagauzlar”, DİA, XIII, s. 288-289. Barak Baba hakkında ise bkz. A. Y. Ocak, “Barak Baba”,

Referanslar

Benzer Belgeler

Milletleri birbirinden farklılaştıran asıl unsurlardan biri de dildir. Ancak dillerin ve gramerlerin farklı olması ortak bir paydanın oluşmasına engel

M açka Mezat A.Ş.’nin Hyatt Regency Oteli Bi­ zans Efes Salonu’nda gerçekleştirdiği ve 229 parçanın satışa sunulduğu müzayedede, Osman Hamdi Bey’in eşi “Naile

a) ülkemizdeki mevcut bina stoğunu belirli ölçüde temsil eden söz konusu yapı sistemlerinin olası bir deprem etkisi altındaki performans ve güvenliklerinin

Türk müziğinde ud eğitimine katkı sağlayan ve gerek amatör gerekse akademik ortamlarda kaynak olarak kabul gören bazı ud metotları şunlardır: Ali Salahi Bey,

8. Aşağıdakilerden hangisi cemaatle namaz kılmanın faydalarından biri değildir?. A) Birlik ve beraberliğin oluşmasına katkı sağlar B) İnsanların sosyalleşmesine

Ancak Tesis Yöneticileri Federasyonu Denetleme Kurulunun veya Tesis Yöneticileri Fede- rasyonu Genel Kuruluna katılma hakkı bulunan delegelerin en az beşte birinin yazılı istemine

Poz, beyaz dengesi, ISO hizi, LCD parlakligi veya dijital zoom ayarlari hakkinda daha fazla bilgi için, Kayit menüsünde ilgili açiklamalara basvurun. Kayittan yü rü

Night (Gece) önayarı, çekim sırasında daha fazla ışık almak için kameranızın deklanşör hızını otomatik olarak ayarlar.. Bu mod loş veya karanlık sahneler için