• Sonuç bulunamadı

Moğol Şehzadesi Geyhatu’nun Anadolu’ya Gelişi ve Türkmenlerin Sindirilmesi

C. II MES’UD’UN İKTİDARA YÜRÜYÜŞÜ

2. Moğol Şehzadesi Geyhatu’nun Anadolu’ya Gelişi ve Türkmenlerin Sindirilmesi

II. Mes’ud iktidarının ilk yıllarına ilişkin muasır kayıtlardaki bilgilerin genel bir değerlendirilmesini yaptığımızda dikkatimizi çeken ilk hususiyet, onun hâdiselerin seyrinde fazla bir etkinliğe sahip olamamasıdır. Bu hususiyet ilerleyen yıllarda kendisini daha çok hissettirecektir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin son zamanlarında iş başına gelerek yıkılış sürecinin bütün acı detaylarını tadan II. Mes’ud için dile getirdiğimiz bu keyfiyetin sadece kendisine münhasır olmadığı da başka bir gerçektir. Meselâ, Moğol ve Memlûk kuvvetlerini karşı karşıya getirecek bir politika geliştirerek mevcut Selçuklu hükümdarına rağmen kendi hükmünü icra etmek isteyen; fakat bu durum anlaşılınca İlhanlı hükümdarı Abaka Han tarafından ölümle cezalandırılan Muîneddin Pervâne döneminde iktidarda bulunan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’de de aynı hususiyet göze çarpmaktadır. Zaten II. Mes’ud da Moğolların istekleri doğrultusunda, III. Gıyaseddin’i müteakip iktidara gelmiş ve daha sonra da onların istediklerini yapmak zorunda bırakılmıştır. Ancak daha geniş bir çerçevede meseleye bakacak olursak birbirini takip eden iki örnekte açıklamaya çalıştığımız bu keyfiyetin, 1243 Kösedağ mağlubiyetinden sonra artan Moğol baskısı karşısında yerel idarecilerin yabancı mütegallibelere karşı tavizkâr bir tutum geliştirmeleri

64

ile başlayan yıkılış sürecinde iktidara gelen Selçuklu hükümdarlarının ortak özelliği olduğunu söylememiz gerekecektir.

II. Mes’ud’un iktidara gelmesinde son derece etkili olan iki şahsiyet; Fahreddin Ali ile Mücîreddin Emîr Şah ikilisinden birincisi sâhib-i divân, diğeri ise nâibü’s-saltana olarak yeni iktidarın iki önemli rüknünü oluştururken Muîneddin Pervâne’nin yeğeni İzzeddin Muhammed beylerbeyliği ve faaliyetleri hakkında ileride ayrı bir başlık altında bilgi vereceğimiz Nasîreddîn Mahmud da istifa makamını işgal ediyorlardı 117. Bir takım geçici başarılar müstesna artık bir gölgeden ibaret kalmış Selçuklu idaresindeki bu yeni yapılanmanın temsilcileri de gün geçtikçe artan malî tazyikler sebebiyle devleti içine düştüğü sıkıntılı durumdan kurtaracak bir etkinliğe sahip olamayacaklardır.

II. Mes’ud, 1284 yılında Argun Han’dan aldığı izinle iktidarın tek sahibi olarak İlhanlı başkentinden Anadolu’ya gelirken Erzincan’dan giriş yaparak önce Kayseri’ye uğramış ve burada kendisini karşılayan Fahreddin Ali ile birlikte Konya’ya gelerek tahta oturmuştur. Onun, Konya-Karaman-Denizli üçgenini içine alan ve öteden beri Türkmen zümrelerin Moğol tahakkümüne ve Moğol yanlısı yerli ümerâya karşı muhalif faaliyetlerine sahne olan bir bölgede tutunması oldukça zordu. Zira Türkmenlerin hedefi haline gelen bir takım selefleri gibi II. Mes’ud da Moğolların desteği ile iktidara gelmişti ve ancak İlhanlıların emirleri istikametinde hükmünü icra edebilirdi. Bu çerçevede babasının aksine hareket eden yeni Selçuklu sultanının, Moğol tahakkümünün daha fazla hissedildiği ve buna paralel olarak Türkmen muhalefetinin daha az görüldüğü bir bölge olması hasebiyle Kayseri havalisine yerleşmeyi tercih ettiğini görmekteyiz. Onun bu şekilde davranmasının altında yatan sebep ve saikleri daha gerçekçi bir platforma oturtma adına öncelikle ve özellikle iktidarının ilk yıllarında Konya ve çevresinde konuşlanan Türkmenlerin muhalif faaliyetlerini nazar-ı dikkate arz etmemiz gerekmektedir.

65

b. II. Mes’ud İktidarına Hanedan İçerisinden Yeni Tepkiler

III. Gıyaseddin, amcazâdesi II. Mes’ud’un iktidarı tek başına ele geçirmesi karşısında kendi iktidarını tekrar tesis ve temin etmek amacıyla bir takım faaliyetlere girişmesine rağmen başarılı olamamış ve bu uğurda hayatını kaybetmişti. Dolayısıyla onun ölümü II. Mes’ud’un iktidarını daha da sağlamlaştırmıştır. Ancak gerek yeni hükümdarın Kayseri’de oturması gerekse bundan istifadeyle sabık hükümdarın iki oğlunun, babaanneleri tarafından, Selçuklu tahtını elde etmeleri amacıyla devreye sokulması gibi sebeplerle Karamanoğulları ve Eşrefoğulları başta olmak üzere Türkmenler yeniden harekete geçmişlerdir.

III. Gıyaseddin’in annesi, ülkenin iki torunu ile yeni hükümdar II. Mes’ud arasında paylaştırılmasını istemekteydi. Ancak bu muhteris valide sultan Moğollara dayanan II. Mes’ud karşısında şansının azlığı sebebiyle, hedefine kısa yoldan ulaşmak için Karamanoğlu Güneri Bey ile Eşrefoğlu Halil Bey’e, merhum kocası IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın rikâbdârı Şecâ Eynesi’yi göndererek birincisine beylerbeylik diğerine de saltanat nâibliği vaat etmiş; onları askerleri ile birlikte Konya’ya çağırmıştır. II. Mes’ud iktidarının önemli rükünlerinden biri olan Sâhib-i divân Fahreddin Ali, hem kendi makamının hem de mensubu bulunduğu mevcut iktidarın aleyhine neticelenmesi mümkün ve muhtemel olan bu teşebbüsü ortadan kaldırmak amacıyla harekete geçerek valide sultanı ikna etmeye çalışmışsa da başarılı olamamış; hatta bu görüşmeden sonra iki taraf arasında, Konya ahîlerinin reisi Ahmed Şah ve şehrin kadısının araya girmesini gerekli kılacak çapta bir çatışma da vuku bulmuştur.

Kendilerine yapılan davete müspet cevap veren Güneri ve Halil Beyler çok geçmeden askerleri ile birlikte Konya’ya gelerek 8 Rebiü’l-evvel 684/14 Mayıs 1285’de

66

III. Gıyaseddin’in iki oğlunu tahta çıkardılar 118. Ancak bu gelişmenin en başından beri karşısında bulunan Fahreddin Ali’ye mensup Has Balaban, takriben bir ay sonra yanında II. Mes’ud’un da adamları olduğu halde ordusuyla birlikte Konya’ya gelince valide sultanın adamları şehirden kaçarak kendisini yalnız bırakmışlardı. Bu hâdiseden sonra III. Gıyaseddin’in anası tarafından saltanata ortak edilmek istenen iki şehzade, Emîr-i dâd Nizâmeddin ile birlikte Argun Han’a gönderilmiş; yapılan muhakemede onların sabık hükümdarın çocukları olmadığı veyahut da geleneksel tabiriyle düzmece olduğu anlaşılmıştır. İlginçtir ki, bütün bu olayların tertipleyicisi olan valide sultana, Sivrihisar ikta olarak verilmiştir 119.

II. İzzeddin Keykâvus’un oğlu Alâeddin Siyâvuş, onun Anonim müellifi tarafından şüphesiz bir anakronizm sonucu tekrar üretilen diğer bir versiyonu Melik Alâeddin derken bu defa da III. Gıyaseddin’in oğulları olmalarına rağmen isimleri hakkında kesin bilgilere sahip olamadığımız iki şehzade, alet oldukları faaliyetlerle Türkmen zümrelerin meşruîyet prensibine ne kadar ehemmiyet verdiğini gözler önüne sermektedir. Zira son örnekle daha net olarak anlaşılmaktadır ki, Türkmenler Moğollar aleyhine giriştikleri faaliyetlerde haklı

118 Anonim, s. 44-45. Müellif, mezkur şehzadelerin 17 Ramazan 683/27 Kasım 1284’de yani

henüz beyliklerin desteğini almadan önce Konya’da tahta çıkarıldığını nakletmesine rağmen 8 Rebiü’l-evvel 684/ 14 Mayıs 1285’de gerçekleşen ikinci cülusun bundan farklı olarak “tam bir

ihtişamla” gerçekleştiğini ifade etmektedir. Ayrıca bkz. Cahen, Anadolu’da Türkler, s. 328-

329; Turan, Türkiye, s. 589; Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 7, 58.

119 Anonim, s. 45: Müellif, iki şehzadeden birinin yargıdan hemen sonra orada; diğerinin de daha

sonra aynı yılın Ramazan bayramında Konya’da idam edildiğini nakletmektedir. Düzmece olarak ilan edilen iki şehzadenin bu şekilde farklı zaman ve zeminlerde ortadan kaldırılmasının altında yatan sebepleri kurcaladığımızda ilginç sonuçlara ulaşabiliriz. Zira söz konusu hâdiseyi ayrıntılarıyla nakleden Anonim müellifi, Konya’da öldürülecek olan şehzadenin muhtemelen düzmece olduğunun herkes tarafından bilinmesi amacıyla önce şehirde dolaştırıldığını, kale kapısında asıldıktan üç gün sonra cesedin indirilerek vücudundan ayrılan kafasının yine muhtemelen bundan böyle bu tür hareketlere teşebbüs edecek olanlara ibret olması amacıyla Türkmenler arasında dolaştırıldığını zikretmektedir. Bkz. s. 46. Krş. Cahen, Anadolu’da

67

olduklarını ifade etme adına Selçuklu hanedanının herhangi bir temsilcisine tâbi olma veya sadık kalma ihtiyacını hissetmişlerdir. Burada dikkatimizi çeken diğer bir husus da son iki şehzadenin, Moğolların kuklası haline gelen ve bu sebeple herhangi bir tesir icra edemeyen III. Gıyaseddin’in oğulları olmaları ve onların II. İzzeddin gibi Moğol aleyhtarlığı herkesçe malum ve müsellem bir şahsiyetin oğlu olmasına rağmen babasının siyasî çizgisinden bir hayli uzaklaşan II. Mes’ud’a karşı desteklenmesidir. Kısaca ifade edecek olursak Türkmenler, kendilerine liderlik ederek geleneksel faaliyetlerine meşruîyet kazandıracak hanedan mensubunun geçmişine bu manada pek de itibar etmemektedirler ki, sebebi de amaçlarının bu olmadığıdır.

c. Geyhatu’nun Birinci Anadolu Harekâtı

(1) Selçuklu İdarecileri Arasında Üstünlük Mücadelesi

İlhanlı ülkesinin en verimli vasallarından biri olan Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki gelişmeleri yakından takip eden Argun Han, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bir takım taht mücadelelerinin ve bu münasebetle muhalif Türkmen hareketlerinin yaşandığı söz konusu ülkeye kardeşleri Hülâgû ile Geyhatu’nun kumandasında 20.000 kişilik büyük bir Moğol birliğini göndermişti (1285) 120. Bu gelişme münasebetiyle şu hususu dile getirmemiz gerekmektedir ki, Anadolu’da asayiş ve huzurun kalmamasına paralel olarak Moğol şehzade ve askerleri kemiyet olarak artmakta; dahası bu durum halkın daha fazla mağdur edilmesine ve ezilmesine sebep olmaktadır.

Türkmenleri teskin ederek, büyük meblağlar tutan vergilerin daha düzenli bir şekilde İlhanlı maliyesine intikalini gerçekleştirmek için gerekli altyapıyı sağlamak amacıyla hareket eden İlhanlı şehzadeleri, 1285 yılını Erzincan’da geçirmişlerdi. Gerek şehzadelerin gerekse İlhanlı ordusunun masrafları, daha önce benzer amaçlarla 1256

120 Aksarayî, s. 115. Müneccimbaşı (II, s. 126), hâdisenin 685/1286–1287 yılında vuku bulduğunu

68

yılında Anadolu’ya gelen bir başka Moğol kumandanı Baycu ile yapılan anlaşmanın bir gereği ve uzantısı olarak Selçuklu hazinesinden karşılanıyordu. Bu doğrultuda hareket eden Fahreddin Ali de Moğol ordusunun ve şehzadelerin ihtiyaçlarını temin etmekte zorluk çekiyordu. Bunun sebepleri arasında devlet hazinesinin yetersizliğinin yanı sıra Selçuklu ümerâsı arasında üstünlük mücadelesi olarak tabir ve tavsif edebileceğimiz bir takım dâhilî sıkıntıların da varlığı göze çarpmaktadır 121. Nitekim bu durumun sebepleri hakkındaki rivayetleri nakleden Aksarayî’ye kulak verdiğimizde, zaten son demlerini yaşayan ve İlhanlı valilerinin emri altındaki sıradan görevliler hüviyetine sûkut eden sultanlar arasındaki iktidar çekişmelerinin yanı sıra yerel ümerâ arasında da yersiz bir üstünlük mücadelesinin varlığına dair önemli bilgilere rastlarız.

Mücîreddin Emîr Şah ve İzzeddin Muhammed’in para vermeye yanaşmaması üzerine İlhanlı ordusunun masraflarını tedarik etme konusunda yalnız bırakılan Fahreddin Ali, davetsiz ve tavizsiz misafirlerinin bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Karahisar’da bulunan hususi hazinesinden çok miktarda mal ve parayı Erzincan’a taşımıştır. Bu durumu fark eden İlhanlı şehzadelerinin Erzincan’da yaptıkları muhakemede sorguya çektikleri Emîr Şah ile İzzeddin’e, Fahreddin Ali’ye bu şekilde davranmalarının sebebi sorulduğunda onların verdiği cevapta: “Yalnız yiyen, yalnız kusar. Çünkü ferman ve menşurlarda başkasının değil sadece onun adı vardır. Ordunun yükünün de yalnız onun üzerinde olması gerekir” 122 şeklinde ifade kullanmalarından hareketle yukarıda temas ettiğimiz üstünlük mücadelesinin izlerini sürmek zor olmasa gerektir. Anonim müellifi de “Moğollar ondan hadsiz, hesapsız mal aldılar (…) 50 yıl içerisinde hayrat adına ne yaptıysa burnundan geldi. Bundan sonra ne kendisi rahat etti, ne de halk,

121 “(Fahreddin Ali’nin çektiği sıkıntı karşısında) Nâibü’s-saltana Mücireddin Emir Şah ile Beğlerbeği Azizeddin onunla (Fahreddin Ali) anlaşamadılar”. Bkz. Aksarayî, s. 115. Krş.

Turan, Türkiye, s. 587; Yuvalı, “İlhanlıların Anadolu Politikası”, s. 586. 122 Aksarayî, s. 115.

69

rahat yüzü gördü” 123 şeklindeki rivayetiyle Fahreddin Ali’nin çektiği zorluklara tercümanlık yaparken, Moğolların doymak bilmeyen vergi taleplerinin boyutları hakkında da bir takım ipuçları vermektedir. Bütün bunlar devletin daha hızlı itibar kaybetmesine sebep olacaktır.

(2) Geyhatu’nun Aksaray’a Gelişi

Şehzade Hülâgû’nun Argun Han tarafından İran’a geri çağrılmasından sonra 20.000 kişilik Moğol ordusu, Geyhatu’nun idaresinde bir sene konakladığı Erzincan’dan ileri harekâta girişerek Sivas ve Kayseri üzerinden Aksaray’a gelmişti (1286) 124. Daha önce ortaya koyduğumuz sebepler çerçevesinde Kayseri’de oturmaya başlayan II. Mes’ud’un Geyhatu’nun ileri harekâtına burada dâhil olduğuna ihtimal verebiliriz. Zira Moğol iktidarına dayanarak hükmünü icra eden yeni hükümdar, saltanatı için tehlike arz eden Türkmen zümrelerin aleyhtar faaliyetlerine tek başına karşı koyma gibi bir güce sahip değildi; Geyhatu’nun bu ileri harekâtına iştirak ederek tehlikeyi bertaraf etmesi ise mümkündü.

Daha birkaç sene öncesinde bir başka Moğol şehzadesi Kongurtay’ın yaptığı kanlı tahribatın tazeliğini koruduğu Anadolu’da, Geyhatu’nun bu ileri harekâtının büyük bir korku ve panik havası meydana getirdiğini tahmin etmek zor değildir. Ancak Aksaray’a gelindiğinde gerek Fahreddin Ali’nin tahribatı asgari seviyeye indirmek amacıyla Moğollara para tedarik etmesi gerekse mahalli esnafın Moğol emîr, hatun ve askerlerinin alış-verişleriyle para kazanması gibi sebep ve sâiklerle Aksaray herhangi bir yağma hareketine maruz kalmamış; hâsılı korkulan başa gelmemiştir 125.

123 Anonim, s. 46-47.

124 Aksarayî, s. 115; Turan, Türkiye, s. 587.

125 II. Kılıç Arslan tarafından kurulan Aksaray’ın söz konusu alış-verişlerle 200.000 dirhem olan

kararlaştırılmış vergisi (mukarrar-ı mâl) iki katına yani 400.000 dirheme yükseltilmiş ve bütün bu gelişmelerden sonra halk huzur bulmuştur! Bkz. Aksarayî, s. 116; Turan, Türkiye, s. 587;

70

Geyhatu daha sonra, iktidarını sağlamlaştırmak amacıyla hareket eden II. Mes’ud da yanında olduğu halde harekâtının asıl hedefi olan muhalif Türkmenlerin faaliyet merkezi konumundaki Konya’ya gelmiştir 126. II. Mes’ud, Geyhatu’nun da desteğiyle geldiği Konya’dan kaynaklara yansımayan bir takım sebeplerle Sivas’a hareket etmişti. Buradan verdiği emirlerle kendi iktidarına ortak olmak isteyen şehzadelerin ikincisini etkisiz hâle getirilmiştir. Ancak onları bu teşebbüslerinde yalnız bırakmayıp destekleyen Türkmenler itaat altına almadıkça Moğollara dayanan iktidarını sağlamlaştırması mümkün değildi.

(3) Türkmenlerle Moğol-Selçuklu Kuvvetleri Arasındaki Mücadeleler

II. Mes’ud, yanında iktidarının önemli unsurlarından nâib, beylerbeyi, pervâne ve müstevfî olduğu halde Sivas’tan hareketle Argun Han’ın katına gidiyordu ki, Konya’da bıraktığı İşrâf Nâzırı Fahreddin ve Emîr-i dâd Nizameddin, muhtemelen İlhanlı maliyesinin öngördüğü vergi miktarını karşılamak amacıyla bir takım zulümlere kalkışmak zorunda kalmışlardı. Kendilerinden istenilen vergi mükellefiyeti yerine getirememeleri ve gelen elçilerin çok miktarda mal talep etmeleri karşısında muaheze edilmekten korkan söz konusu devlet yetkililerinden Fahreddin, Eşrefoğulları’nın; Nizameddin ise Karamanoğulları’nın yanına kaçmışlardır (Mart 1286) 127.

Yuvalı, “İlhanlıların Anadolu Politikası”, s. 586. Bu durum bir kere daha göstermektedir ki, Moğol ileri harekâtının esas amacı vergilerin düzenli olarak hatta mümkünse arttırılarak İlhanlı maliyesine intikalini sağlamaktır. Esasen, Türkmenlerin tenkil edilmesi şeklinde kaynaklara geçen Geyhatu’nun Anadolu hareketi de sadece muhalif faaliyetleriyle düzeni bozan ve bu sebeple vergi intikalini sekteye uğratan kısma yöneliktir. Tabîi ki, bu vesileyle II. Mes’ud iktidarı için varit olan tehlike de bertaraf edilecektir.

126 Geyhatu’nun Konya’daki faaliyetleri hakkında bkz. III. Bölüm / II. Mes’ud Dönemi Sosyal Hayatı’ndan Bir Kesit: Ahî-Mevlevî Yumuşaması / Ahî Ahmed Şah, s. 80.

127 Aksarayî, s. 116; Anonim, s. 46. Turan (Türkiye, s. 589), söz konusu rivayeti nakleden Anonim

müellifinin ifadesinden zulümleri yapan kişilerin bunu kendi menfaatleri icabı işlediklerini çıkarmaktadır. Ancak rivayetin devamında müşrif ve emîr-i dâdın bu olumsuz faaliyetlerinden

71

II. Mes’ud, Argun Han’ın yanından ayrılarak muhtemelen 1286 Haziran başlarında Konya’ya dönmüştür. Onun Konya’ya gelmesinden sonra Karamanoğulları’nın sakin kaldıklarını ancak bu defa Germiyanoğulları’nın Gorgorum (Beyşehir) üzerine akınlarda bulunduklarını görmekteyiz 128. II. Mes’ud bu gelişme karşısında Napşı Noyan kumandasındaki Moğol ve Müslüman askerleri ile birlikte onlara karşı mücadeleye girişmişti. Temmuz başlarında Konya’ya avdet eden Fahreddin Ali de vakit kaybetmeden bu harekete iştirak edecektir. Bu tarihten hareketle Germiyan Türkmenlerinin hurûcunun muhtemelen 1286 yılının Haziran ile Temmuz ayları arasında başladığını istihraç

sonra gelen elçilerin onlardan anlaşılmaz derecede mal talep etmeleri ve bunun üzerine onların Türkmen beyliklerinin yanına sığınmalarının nakledilmesi; söz konusu vergi tedarikinin İlhanlı maliyesi için olduğu intibahını doğurmaktadır. İşin ilginç tarafı rivayetin devamında Moğolların bu defa da yanlarında bulunan Fahreddin Ali’den hesapsız mal aldıkları ve bunun sonucunda onun ne zulüm etmeye gücünün ne de İlhanlılara verecek parasının kaldığı ifade edilmektedir. Bütün bunlardan çıkarabileceğimiz sonuç, Selçuklu idarecilerin İlhanlı Devleti yetkilerinin doymak bilmeyen isteklerini yerine getirmek amacıyla çeşitli zulümler irtikap etmekle suçlandıklarıdır. Nitekim Mevlevî kaynağı Eflâkî Dede, bahsi geçen Fahreddin Ali hakkındaki rivayetleri naklederken onun için “Ebü’l-Hayrât” tavsifini kullanmaktadır. Bkz. I, s. 153, 347. Yine aynı muhitin temsilcisi olarak Sultan Veled de: “dünya ve dinin fahri

olarak” tavsif ettiği Sâhib Ata Fahreddin Ali için “kadın erkek, genç ihtiyar bütün halk onun yaratılışını ve ahlâkını şerh etmekten acizdir” demektedir. Bkz. Divan, s. 466-68;

tercüme, s. 57-58.

128 Germiyanoğulları’nın bu yeni hurûcunun altında muhtemelen Moğol tazyikinden kaynaklanan

iç göçler şeklindeki yatay hareketlenmelerle bölgelerine çok sayıda Türkmenin gelmesi etkili olmuştur. Bkz. Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, s. 60. Bu yıllarda Germiyan Türklerinin başında bulunan kişi Hüsâmeddin bin Alişir’dir. Bkz. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 40. Bu konudaki muasır kaynağımız Anonim müellifi (s. 47), III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in düzmece olduğuna hükmedilen çocuğun kale kapısında 7 Rebiü’l-âhir 685/2 Haziran 1286 tarihinde tekrar asıldığını zikrederek sadece hâdiseleri birbirine karıştırmışsa da ele aldığımız zaman dilimini anlamak adına, verdiği kronolojinin doğruluğundan asla şüphe edilmemelidir. Gorgorum’un Beyşehir olduğunu tespit eden bir çalışma vaktiyle merhum Turan tarafından yapılmıştır. Bkz. “Selçuk Devri Vakfiyeleri II: Mübârizeddin Er-Tokuş ve Vakfiyesi”,

72

edebiliriz. Kasım 1286’de iki taraf arasında çok çetin mücadeleler yaşanmaktaydı. Sultanın askerleri toparlanıncaya kadar Germiyanlılar karşı tarafa zor anlar yaşatırken bir süre sonra toparlanan Moğol ve Müslüman müttefik kuvvetleri onlara üstünlük sağlayarak vilayetlerini yağmalamaya girişmişlerdi. II. Mes’ud bu muvaffakiyetten sonra elde ettiği ganimetlerle birlikte Kayseri’ye çekilmiştir. Ancak toparlanarak tekrar harekete geçen Germiyanoğulları bu defa Karahisar’da (Afyon) bulunan Fahreddin Ali’nin kızından olma torununun üzerine yürüyerek onun hayatına son verdiler. Bunun üzerine Sultan, 1287 yılında Geyhatu ve Fahreddin Ali ile birlikte tekrar Germiyanoğulları üzerine yürümek zorunda kaldı. Bu seferle daha önce Fahreddin Ali’nin torununu öldüren Bozkuş Bahadır ağır bir yenilgiye uğratıldı ve Germiyan ülkesi yağmalandı. Kasım 1287 yılında galibiyetle döndüğü Konya’da fazla durmayan II. Mes’ud, daha önce de olduğu gibi yine Kayseri’ye çekilmiştir. Selçuklu ve İlhanlı kuvvetlerinin Germiyanoğulları ile mücadele hâlinde bulunmasından istifadeyle Karamanoğulları’nın Tarsus başta olmak üzere güney bölgesinde istilalara girişmesi Ermeni kralının İlhanlılar’dan yardım istemesine sebep olmuştu. Anadolu’daki İlhanlı kuvvetlerinin başında bulunan Geyhatu, Argun Han’dan aldığı emirle yanında II. Mes’ud ve Fahreddin Ali de bulunduğu halde müttefikleri Ermeni Krallığı’na karşı istila hareketine kalkışan Karamanoğulları üzerine yürümüşlerdir 129. Türkmenlerin sarp yerlere kaçarak gerilla savaşı vermeleri İlhanlı ve Selçuklu ortak kuvvetlerinin kesin netice almalarına engel olma amacına yönelikti ki bu, onların öteden beri uygulaya geldikleri bir savaş taktiğidir. Karaman ülkesinde gerçekleştirilen tedip ve tahrip faaliyetleri Ocak 1288 tarihinde sona ermiştir. Bu arada Beyşehir’den hareketle Ilgın’a hücum eden Eşrefoğulları, Balabanoğlu isimli yerel idarecinin ordusunu hile ile bozguna uğratarak pek çok insanı öldürmüşlerdi (Mart 1288).

129 Anonim, s. 47-48; Cahen, Anadolu’da Moğollar, s. 288-89; Turan, Türkiye, s. 590; Sevim-

73 (4) Türkmenlerin Sindirilmesi

Moğol kuvvetlerinin yoğunlukta bulunması sebebiyle İlhanlı tahakkümünün fazlasıyla hissedildiği Orta Anadolu’nun doğu bölgelerinde sükûnet hâkim iken Karaman, Eşref ve Germiyan Türklerinin Moğol ve Moğol yanlısı Selçuklu idaresine karşı önü alınmaz ve sonu gelmez muhalif faaliyetlerine sahne olan Orta Anadolu’nun batı