• Sonuç bulunamadı

İlhanlı Tahakkümünün Artan Boyutları ve Buna Tepkiler

C. II MES’UD’UN İKTİDARA YÜRÜYÜŞÜ

4. İlhanlı Tahakkümünün Artan Boyutları ve Buna Tepkiler

Geyhatu’nun, kardeşi Hülâgû ile birlikte Argun Han tarafından Türkmenleri tenkil ve teskin etmek maksadıyla gönderildikleri Anadolu’daki ilk durakları Erzincan’da, Moğol şehzadeleri ve ordusunun iaşe ve ihtiyaçlarını temin konusunda Selçuklu idarecileri arasında baş gösteren üstünlük mücadelesine sebepleri ile birlikte yukarıda temas etmiştik. 1285 yılını Erzincan’da geçiren Moğol ordusu, şehzade Hülâgû’nun İran’a dönmesini müteakip, 1286 yılında Geyhatu’nun idaresinde Sivas, Kayseri, Aksaray güzergâhını kullanarak Konya’ya gelmişti. Bu ileri harekât aynı zamanda, Selçuklu hanedanı içerisinden II. Mes’ud’un iktidarına yönelik bir takım teşebbüslere karışan Türkmen zümrelerini tedip maksadını da taşıyordu ve yapılan çetin mücadeleler ancak 1288 yılında Karaman, Eşref ve Germiyan Türklerinin Konya’ya gelerek itaatlerini arz etmeleri ile sona ermişti.

84

Bütün bu dâhilî seferler ve istilalar Anadolu’daki düzeni temelinden sarsmış ve asayişi bütünüyle bozmuştur. Gerek II. Mes’ud’un Moğol desteği ile iktidara gelerek, onların istedikleri doğrultuda hareket etmek zorunda bırakılması gerekse başlarında mutlaka İlhanlı yetkilileri bulunan yerel ümerâ arasındaki anlamsız rekabet ülkedeki Moğol devlet adamları sayısının hem keyfiyet hem de kemiyet olarak artmasıyla sonuçlanmıştır. Söz konusu artış İlhanlı masraflarını karşılamakla mükellef tutulan yerli ümerânın vergi temini adına zulüm ve baskıyı arttırmalarını da beraberinde getiriyordu. Bu çerçevede meseleye baktığımızda İlhanlı malî tazyikleri, II. Mes’ud iktidarının iki önemli rüknü; İlhanlı tahribatını asgariye indirmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Sâhib-i divân Fahreddin Ali ile öteden beri İlhanlıların malî işlerinde istihdam edilen Nâibü’s- saltana Mücîreddin Emîr Şah’ın arasının daha da açılmasına sebebiyet verecektir. Zira ikincisinin maiyetinde hizmet veren maliyecimiz ve tarihçimiz Aksarayî, Geyhatu’nun Aksaray’daki faaliyetleri hakkında verdiği bilgilerden sonra “İleri görüşlü bir iş” 153 şeklinde tavsif ettiği bir hâdisenin gerçekleştiğini nakletmektedir. Bu, Emîr Şah’ın içlerinde Aksarayî’nin de bulunduğu kalabalık bir maiyetle Argun Han’ın katına çıkmasıdır.

Zengin vergi kaynaklarına sahip Anadolu’daki malî durumun değerlendirilmeye tâbi tutulduğu ve Fahreddin Ali’nin de hazır bulunduğu Tebriz’deki muhakeme neticesinde İlhanlıların aşırı vergi talepleri ile karşılaşan ihtiyar vezir Ali, bunları temin için başvurulması kaçınılmaz olan zulüm ve baskının verdiği ızdırapla Konya’ya hasta olarak dönmüş ve çok geçmeden de Akşehir yakınlarındaki Nadir Köyü’nde vefat etmiştir (25 Şevval 687/22 Kasım 1288) 154. Anadolu’da yaptırdığı hayır müesseseleriyle haklı olarak

153 Aksarayî, s. 116.

154 Aksarayî, s. 118. Anonim (s. 49): “Sahib Fahreddin, Moğolların elinden ne yapacağını

şaşırıp kaldı. Gamdan, kederden ishale tutuldu. Çünkü kendisinden çok mal istemişlerdi.

85

“Ebu’l-Hayrat” şeklinde adlandırılan Fahreddin Ali’nin bu şekilde ölümüyle rakibinden kurtulan ve herhangi bir makam değişikliğine maruz kalmayan Emîr Şah, yanında yeni vezir Fahreddin-i Kazvinî de olduğu halde çok geçmeden Anadolu’ya dönmüştür (Aralık 1288) 155.

b. Yeni Sâhib-i Divân Fahreddin-i Kazvinî’nin Faaliyetleri

Tebriz’deki muhakemede aşırı vergi talepleri ile karşılaşan ve bu sebeple görevi bırakmak zorunda kalan eski vezir Fahreddin Ali’nin makamına geçen yeni vezir Fahreddin-i Kazvinî’nin, İlhanlıların talep ettikleri ve kendisinin iltizama aldığı vergileri tedarik etme taahhüdüyle Anadolu’ya geldiğini tahmin etmek zor değildir. Bu gelişme zaten bir isimden ibaret kalmış olan devletin daha fazla kan kaybetmesini intaç ederken ilerleyen yıllarda İlhanlıların vergi taleplerini tatmin etmek amacıyla Anadolu halkının daha da baskı altına alınması gibi olumsuz bir durum zuhur edecektir. Nitekim Kazvinî, Anadolu’ya hemşerileri olan İranlılardan mürekkep kalabalık bir maiyetle gelmişti 156. Kendi menfaatlerini teminle birlikte İlhanlı maliyesi için büyük ehemmiyeti haiz olan vergilerin toplanması vazifesini deruhte edecek olan bu kalabalık memurlar topluluğunun Anadolu’daki faaliyetleri, Türkmen zümreleri tedip ve teskin etmek amacıyla hareket eden Moğol askerlerinin faaliyetleriyle birleşince karşımıza İlhanlı hâkimiyetinin iyice arttığı bir Anadolu çıkmaktadır. Nitekim merhum Turan bu yeni gelişme sonucunda “Selçuklu Türkiyesi artık tâbiiyet durumundan da düşmüş; Moğollar askerî, siyasî, idarî, malî

konusu olmaması dikkat çekicidir. Ölüm tarihi olarak Anonim (s. 49), 5 Şevval 687/23 Kasım 1288 tarihini vermekte ve her iki kaynağın da Şevval/Kasım ayında birleştikleri görülmektedir. Müneccimbaşı (II, s. 127), Aksarayî’nin verdiği tarihi kabul etmektedir. Mezar kitabesindeki tarihten kaynaklanan ölüm tarihi hakkındaki tartışmalar için bkz. Turan, Türkiye, s. 591, dipnot 64.

155 Aksarayî, s. 117; Anonim, s. 49; Müneccimbaşı, II, s. 127; Turan, Türkiye, s. 592; Sümer,

“Anadolu’da Moğollar”, s. 61. Mevlevîlerin onun hakkındaki takdirkâr beyanâtları hakkında bkz. yukarıda dipnot 127.

86

hemen bütün devlet işlerine el koymuş; sultan ve saray erkânından başka yüksek bir yerli devlet adamı kalmamıştı” 157 derken söz konusu gerçeği daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca Kazvinî, Cemâleddîn ismindeki kardeşini müstevfî, ismi tasrih edilmeyen bir başka kardeşini de pervâne olarak tayin etmiştir 158.

Fahreddin-i Kazvinî’nin toplamayı taahhüt ettiği vergiyi temin maksadıyla Anadolu’yu iltizama alması, daha önceki soygunlar sebebiyle zaten zor günler yaşayan halkın şiddetli tepkisiyle karşılaşmıştı. Zira Kazvinî’nin bir mültezim olarak, muayyen vergileri tür ve miktar olarak ciddi değişikliklere uğratması kaçınılmazdı. Ayrıca onun, kalabalık maiyetini de doyurmak zorunda olması bu hatalı ve haksız tutumların içinden çıkılmaz bir hâl almasına sebep olacaktır 159. Nitekim bu devrede Kazvinî’ye ve tabiî ki onun hatalı uygulamalarına duydukları rahatsızlık sonucu uç Türkmenlerinin ayaklandıklarını müşahede etmekteyiz. Bunlardan Germiyanoğulları Haziran 1289’da,

157 Bkz. Türkiye, s. 592.

158 Aksarayî, s. 118. Müellifin kitabına aldığı bir şiirde ismi tasrih edilmeyen şair vezâret

değişikliğinin farklılığını ve sonrasını açıkça ifade etmektedir: “Ben Sâhib Fahreddin’in

zamanında her zaman ‘belki ondan sonra ülkenin veziri daha değerli olur’ diyordum / Bu tarz ve şekilde Fahr-i Kazvinî sâhib olunca, ‘Gelen gideni aratır’ sözünü hatırladım”. Bu

ve benzeri gelişmeler meydana gelirken mevcut Selçuklu sultanı II. Mes’ud’un görüşünün bile sorulmaması onun devlet işlerindeki mevcudiyetinin ve müessiriyetinin derecesi hakkında üzücü ipuçları vermektedir.

159 Aksarayî, söz konusu kadronun vergi toplama işinden fazla anlamadığını naklederken bir takım

mübalağalarda bulunmaktadır. Meselâ; Kazvinî “arş” ile “aşr”ın farkını bilmemekteyken (s. 119), âveneleri cizye vergisinden bîhaberdir (s. 121-122). Müellifin bu mübalağalarını, İlhanlıların vergi taleplerini yerine getirmeyi taahhüt eden ve bu sebeple yersiz ve yanlış teşebbüslere girişmesi muhtemel olan Kazvinî’ye ve tabiî ki onun maiyetine karşı duyulan hoşnutsuzluğun çağdaş ama çaresiz bir tepkisi olarak değerlendirmek daha akıllıca bir düşünce olsa gerektir. Nitekim hem devrin maliyecilerinden Aksarayî (s. 119) hem de vezirin amcazâdesi olup İlhanlıların meşhur müstevfîlerinden kabul edilen Hamdullah Kazvinî, özellikle malî işlerde onun hakkında takdirkâr beyanâtlarda bulunmaktadırlar. Bkz. Tarih-i

Güzîde, Tahran 1339, s. 479’dan naklen Turan, Türkiye, s. 593, dipnot 68. Krş. Togan,

87

Denizli yöresinde Beylerbeyi İzzeddin’in kumandasındaki Selçuklu kuvvetleriyle mağlup olacakları bir savaşa tutuşmalarına rağmen iki taraf arasındaki mücadeleler zaman zaman şiddetlenerek devam etmiş ve sonuçta muhalifler sindirilmiştir. Bu arada Fahreddin Ali’nin kızından olma torunlarının küçüğü de Lâdik (Denizli) Beyliği’nin başına getirilmiştir.

Kazvinî’nin işe başlamasından sonraki yıllarda vuku bulan diğer bir gelişme de II. Mes’ud’un ayaklanan Eşrefoğulları üzerine bir tedip seferi düzenlemek amacıyla Konya’dan ayrılmasını fırsat bilen ayak takımının çıkardığı kargaşadır ve Mart 1290’de meydana gelen bu hâdise vali tarafından yatıştırılmıştır 160.

Anonim müellifinin muhteris vezir Kazvinî’nin gelmesinin halk üzerinde husule getirdiği hoşnutsuzluğu dile getirmek için Erzincan’da vuku bulan depremi, Amasya’yı istila eden sel felaketini ve Niksar’da şimşekler eşliğinde kopan fırtınayı onun uğursuzluğuna mal etmesi rahatsızlığın boyutları hakkında ilginç ipuçları vermektedir. Üstelik Kazvinî Konya’ya geldiğinde de dolu afeti meydana gelmiştir 161. Ayrıca şair Fergânî de yeni kanunlar ve nizamlar koyacağım diye memlekette haksızlık yapan bir veziri “Ey ülkede adalet kanunu koyuyorum diyen, ey buyrukları bütün kanun dışı olan, zulüm yaptın. Hırs ve tamah hastası olan bu emîrler, sağlık hastalıktan en kadar uzaksa, adalet kanunundan öyle uzaktırlar” şeklinde tenkit ederken muhtemelen Kazvinî’yi kastetmekte ve “Zulmün uğursuz baykuşu meydana çıktığından, adaletin uğurlu kuşu anka gibi ortadan kayboldu” 162 ifadesiyle de halkın ümitsizliğine tercüman olmaktadır.

c. Malî Mükellefiyetler Karşılığı Ülkenin Taksimi

Fahreddin-i Kazvinî kanalıyla vergi toplama adına Türkiye Selçuklu Devleti’ne tamamıyla el koyan İlhanlılar, onun haksız tasarrufları sebebiyle ülkede baş gösteren

160 Anonim, s. 49-50; Turan, Türkiye, s. 595; Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 40, 55-56. 161 Anonim, s. 51.

88

kıpırdanmaları engellemek amacıyla Anadolu’yu iki ayrı idarî bölgeye taksim etme ihtiyacı hissetmişlerdir. Ancak bu taksimat daha önceki yıllarda taht kavgalarına mâni olmak gayesiyle Selçuklu sultanları veya şehzadeleri arasında gerçekleştirilenlerden biraz farklıdır. Şu aşamada kendilerine ayrılan bölgelerde sultanlar değil de biri yerli diğeri yabancı iki devlet yetkilisi görev alacaktır. Bu çerçevede Kazvinî, bir başka İlhanlı emîri Tutgavul yanında olduğu hâlde Kayseri’den uçlara kadar uzayan batı vilayetlerinin; yargu hâkimi Toladay’ın refakatindeki Mücîreddin Emîr Şah da Sivas, Tokat, Kastamonu, Sinop’u içine alan bölgenin idaresini yahut daha doğru bir tabirle vergi işlerini ele almışlardır 163. Bu taksim gereği yeni görev yeri Konya’ya gelen Kazvinî, gerek sultan gerekse ahîler ve halk tarafından uygun şekilde karşılanmasına rağmen hem şahsî tasarruflarda bulunarak hem de alışılmamış vergi usûlleri ve yeni âdetler ihdas ederek onların nefretini üzerine çekmiştir. Bu kötüye gidiş karşısında yerini yurdunu terk ederek, Moğol tahakkümünün henüz tam manasıyla hissedilmediği uç bölgelerine kaçan halkın, buralardaki nüfus kesafetini beylikler lehine arttırdıklarını söyleyebiliriz.

Ahî-Mevlevî yumuşamasının boyutları hakkında bilgi verirken üzerinde özellikle durduğumuz Ahî Ahmed Şah, maruz kaldıkları sıkıntıların giderilmesi ve huzursuzluğa sebep olan malî bid’atların kaldırılması amacıyla ileri gelen arkadaşlarıyla birlikte Kazvinî’ye gerekli uyarılarda bulunmuş, buna kızan vezir sultanın yanına dönerken bu defa

163 Aksarayî, s. 122; Müneccimbaşı, II, s. 127-128. Aksarayî, hâmisi Mücîreddin Emîr Şah’ın

idaresine bırakılan bölgede haksızlıkların sona erdiğini ve bölgenin imarına yönelik bir takım faaliyetlerin gerçekleştirildiğini zikrederken, Kazvinî’nin meydanı boş bularak, haksız tasarruflarına devam ettiğini belirtmektedir. Bu farklılığın altında yatan temel gerçek ise Emîr Şah’ın aksine mültezim Kazvinî’nin maiyetinde doyurmak zorunda olduğu kalabalık bir memurlar topluluğu bulunması olsa gerektir. Krş. Turan, Türkiye, s. 593; Yuvalı, “İlhanlıların Anadolu Politikası”, s. 588.

89

da aynı sertlikte bir tepkiyle karşılaşacağı Sultan Veled’e tesadüf etmiştir 164. Bu şekilde takriben bir ay kaldığı Konya’da, halkın nabzını tutan iki farklı zümrenin ortak tepkisini çeken Kazvinî’ye duyulan genel nefret artık son haddine gelmiş olmalı ki, çok geçmeden Argun Han’dan gelen elçiler onu Tebriz’e götürmüşlerdir 165. Kazvinî’nin buradaki muhakemede tek başına olmadığı; daha önce Sivas’ta sorgulanan Mücîreddin Emîr Şah’ın da hazır bulunmasından anlaşılmaktadır.

Kazvinî, gerek kendisini rakip addederek kısa yoldan tasfiye etmek için fırsat kollayan İlhanlıların Yahudi kökenli veziri Sadu’d-Devle’nin çalışmaları gerekse Argun Han’ın itimadını kazanmış Şemseddin-i Konevî adlı bir zatın onun Anadolu’daki icraâtlarını şikayet yollu hana anlatması karşısında hem makamını hem de hayatını kaybetmiştir (25 Şaban 690/23 Ağustos 1291) 166. Mücîreddin Emîr Şah ise hanın yanında itibarlı bir mevkiye sahip olan Kutbeddin Şirazî’nin şefaati ve tavassutuyla Sadu’d- Devle’nin hışmına uğramaktan kurtulmuştur 167. Bu arada Moğol emîrlerinden de pek çoğu azledilmiştir. Böylece Sâhib-i divân Fahreddin-i Kazvinî’nin 1289 yılında başladığı Anadolu macerası 1291 yılının girişine kadar takriben iki yıl sürmüştür.

164 Anonim, s. 52-53. Müellif, Mevlevî kaynaklarında geçmeyen bu rivayeti naklederek değerini

arttırmaktadır.

165 Aksarayî, s. 123; Anonim, s. 53; Turan, Türkiye, s. 594.

166 Aksarayî, s. 124, 130; Anonim, s. 53-54. Sadu’d-Devle’nin Kazvinî’ye karşı olan tutumu

mücerret bir çaba değil; iyi hesaplanmış bir politikanın uzantısıdır. Bkz. Abû’l-Farac, Tarih, II, s. 635 vd. Krş. Müneccimbaşı, II, s. 128; Spuler, s. 96-97; Turan, Türkiye, s. 596-99.

167 Reşîdeddîn, Tarih-i Mübârek-i Gazanî, nşr. Karl Jahn, Prag 1940, s. 76-77’den naklen Turan, Türkiye, s. 594, dipnot 71; Müneccimbaşı, II, s. 128.

90

5. Geçici Huzur Dönemi: Müstevfî Nasîreddin Mahmud’un Faaliyetleri