T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANA BİLİM DALI
ORTAÇAĞ BİLİM DALI
TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA BİR DEVLET
ADAMI: HOCA CİHAN VE HOCA CİHAN KÖYÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
MUHAMMET ALİ ORAK
Danışman
PROF. DR. MEHMET ALİ HACIGÖKMEN
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Bilimsel Etik Sayfası
Öğ
renci
ni
n
Adı Soyadı Muhammet Ali Orak
Numarası 144202021010
Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih/ Ortaçağ Tarihi
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tezin Adı Türkiye Selçuklularında Bir Devlet Adamı: Hoca Cihan ve Hoca Cihan Köyü.
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu
Öğ
renci
ni
n
Adı Soyadı Muhammet Ali Orak
Numarası 144202021010
Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih/ Ortaçağ Tarihi
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Hacıgökmen
Tezin Adı Türkiye Selçuklularında Bir Devlet Adamı: Hoca Cihan ve Hoca Cihan Köyü.
Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan “Türkiye Selçuklularında Bir Devlet Adamı: Hoca Cihan ve Hoca Cihan Köyü.” başlıklı bu çalışma 15/05/2019 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
ÖN SÖZ
Türkiye Selçuklu Devleti zamanında Anadolu’nun Türkleşmesi tam anlamıyla sağlanmış, ardından gelen iktisadi, sosyal ve kültürel yükseliş hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. Daha kuruluş döneminde bir taraftan batıdan gelen Haçlılarla mücadele edilirken, diğer taraftan da Anadolu birliği kurulmaya çalışılmıştır. Devletin yükseliş ve ikbal devrinin hızlı bir şekilde gerçekleştiği I. Alâeddin Keykûbâd döneminin ardından, doğudan gelen Moğol istilası ve Keykûbâd sonrası yanlış devlet politikalarıyla her anlamda zirvede olan devlet çöküşe geçmiştir.
İşte bu iki buçuk asra yakın süreç içerisinde, Türkiye Selçuklu Devleti’nde yetişmiş birçok büyük ilim ve devlet adamından biri de Hâce-i Cihân’dır. Hâce-i Cihân hakkında günümüze kadar olan bilgiler halk efsanelerinin ötesine gidememiş, bunun yanında bazı kaynaklarda geçen bilgiler haricinde net bir biyografi ortaya konulamamıştır. Bunun yanında Hâce-i Cihân’a nispetle anılan Hocacihan Karyesi hakkında da derli toplu bir çalışma meydana getirilmemiştir.
Bu tez iki bölümden müteşekkil bir çalışmadır. Çalışmanın ilk bölümünde Hâce-i Cihân’ın hayatı ve şahsiyeti ele alınmıştır. Hâce-i Cihân’ın Selçuklu ve sonraki dönem kaynaklarında nasıl ve ne şekilde geçtiği ortaya koymaya çalışılmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki konumundan hareketle görevleri, ilmi, sosyal ve iktisadi yönden hem devlete hem de Selçuklu Konya’sına katkıları üzerinde durulmuştur. Hâce-i Cihân’ın isminin, yaşadığı tarihlerin ve unvanlarının tespiti, Türkiye Selçuklu Devleti’nde aldığı görevler ve bu görevlerin neler olduğu, ölüm tarihinin tespiti gibi konular bu bölümde ele alınmıştır.
Çalışmanın diğer bölümünde ise, Hâce-i Cihân’a nispetle isimlendirilmiş olan Hocacihan Karyesi’nin, Türkiye Selçuklu Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi’ne kadar tarihi üzerinde durulmuştur. Selçuklu sonrasında Karamanoğulları ve Osmanlılar dönemlerinde sınırları gittikçe genişlemeye başlayan Hocacihan, Konya’nın batı tarafında yakın zamana kadar çok büyük bir araziyi kapsamaktaydı. Selçuklu asırlarından günümüze kadar gelebilen ve ismini muhafaza edebilen az sayıdaki mahallerden olan Hocacihan, aynı zamanda Konya çevresindeki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Hocacihan Karyesi’nin ilk olarak Türkiye Selçuklu Devleti’nde itibaren ne şekilde anıldığının tespiti yapılmaya çalışılmıştır. Selçuklu sonrasından
itibaren Hocacihan Karyesi’nin Karamanoğulları ve Osmanlı Dönemi’ndeki sınırları ve işlevi, her dönemin kendine ait belgeleriyle bu bölümde ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın tespit edilmesi ve hazırlanmasında her zaman yardım ve desteğini gördüğüm değerli hocam ve aynı zamanda danışmanım Prof. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN’e sonsuz teşekkürlerimi sunmayı öncelikli bir borç olarak görmekteyim. Tarih bölümünde gerek ders aşamasında gerekse tez aşamasında yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ ve Dr. Öğr. Üyesi Zehra ODABAŞI’na da müteşekkirim. Ayrıca gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemleri kaynaklarının temininde yardımlarını gördüğüm, Prof. Dr. İzzet SAK, Dr. Öğr. Üyesi M. Sait TÜRKHAN, Osman ÖZTÜRK, Eşref TEMEL ve Başkanlık Osmanlı Arşivleri ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi personeline teşekkür ederim.
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğ renci ni n
Adı Soyadı Muhammet Ali Orak
Numarası 144202021010
Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih/ Ortaçağ Tarihi
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Hacıgökmen
Tezin Adı Türkiye Selçuklularında Bir Devlet Adamı: Hoca Cihan ve Hoca Cihan Köyü.
ÖZET
Türkiye Selçuklu Devleti zamanında yetişmiş olmasına rağmen, kaynak eksikliği vb. sebeplerle haklarında çok fazla çalışma yapılmayan devlet adamlarından birisi de Hâce-i Cihân’dır. Onun hakkında bir takım menkıbevi bilgiler vardır. Burada onun hayatı, şahsiyeti ve kimliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Hâce-i Cihân’ın görev yaptığı yerlerin bir kısmı sonraki zamanlarda kendi ismiyle anılmaya başlamış ve Selçukluların tarih sahnesinden çekilmesi sonrasında ortaya çıkan Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlılar zamanında burası Hocacihan olarak adlandırılmıştır. Uzun asırlar boyunca dört ayrı devlet görmüş, bunun yanında ismi değişmeden bu güne kadar gelebilmiş nadir yerleşim yerlerinden olan Hocacihan Karyesi içerisindeki bağ, bahçe, akarsu ve dereler de çalışmaya konu edilmiş ve Selçuklu Dönemi’nden itibaren günümüze kadar gelebilen yörenin gelişimi ve değişimi incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hâce-i Cihân, Hocacihan, Türkiye Selçuklu Devleti,
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğ renci ni n
Adı Soyadı Muhammet Ali Orak
Numarası 144202021010
Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih/ Ortaçağ Tarihi
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Hacıgökmen
Tezin İngilizce Adı Hoca Cihan, A Statesman in Saljukids, and Hoca Cihan Villiage.
SUMMARY
There are lots of statesmen and scholars that don’t make investigation so much about them because of having insufficient reference book in the period. They were educated period of Turkey Seljuq Empire; but they have been forgotten in the pages of history. Hace-i Cihan is one of the statesmen and scholars that don’t know anything about them. There is not any studying that has introduced except on the order of anecdote information until today. This thesis study is involved in Hace-i Cihan’s places of duty. Some of them started to be called with their own name in later periods. After Seljuk Empire was withdrawn from the stage of history, here called as Hocacihan in the period of Karamanoğlu Seigniory and Ottomans. For long centuries, Hocacihan has undergone a period of four separate states. Beside this, It has protected it’s name without changing up until now. In Hocacihan Village vineyards and gardens, streams and runnels are mentioned to this studying. Also development of Hocacihan Village has been researched that can come until todays from Seljuq Period.
Key Words: Hace-i Cihan, Hocacihan, Turkey Seljuq Empire, Karamanoğlu
KISALTMALAR
ABD : Anabilim dalı
AKDTYK : Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
b. : bin
BEO : Bâb-ı Âli Evrak Odası
Bkz. : Bakınız
BOA : Başkanlık Osmanlı Arşivi
C. : Cilt
çev. : çeviren
d. : defter
DAGM : Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi DN : Dâhiliye Nezâreti
doğ. : Doğumu
EV.d : Evkaf Defterleri
EV.MH : Evkaf Nezâreti Muhasebe Kalemi
EV.MKT : Mektubi Kalemi
EV.THR : Evkâf-Tahrirat
gös. yer. : gösterilen yer
h. : hicri
HAT : Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi
haz. : hazırlayan
İTÜFBE : İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
KBB : Konya Büyükşehir Belediyesi
KŞS : Konya Şer’iyye Sicili
m. : miladi
MD : Mülkiye Dairesi
NEÜSBE : Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
MVL : Meclis-i Vala
s. : sayfa
S. : Sayı
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
S.Ü. : Selçuk Üniversitesi
SÜSBE : Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
ŞD : Şûrâ-yı Devlet
TTK : Türk Tarih Kurumu
vd. : ve diğerleri
VGMA : Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi
yay. : yayını, yayınlayan
İÇİNDEKİLER
Bilimsel Etik Sayfası ... II Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu... III ÖN SÖZ ... IV Özet ... VI Summary ... VII Kısaltmalar ... VIII İçindekiler ... X Tablo, Grafik ve Harita Dizini ... XIV GİRİŞ ... XV
I. BÖLÜM
HÂCE-İ CİHAN’IN HAYATI VE ŞAHSİYETİ
I. HÂCE-İ CİHÂN’IN KAYNAKLARDA GEÇTİĞİ YERLER ... 1
A. Tevarih-i Âli Karaman ... 1
B. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin Mektubu ... 3
C. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin Diğer Eserlerindeki Atıflar ... 6
1. Mesnevî’deki Atıflar ... 6
2. Dîvan-ı Kebîr’deki Atıf ... 7
D. Sadreddin Konevî Menakıbnamesi ... 8
E. Hâce-i Cihân’ın Bir Kitap Bağışı ve Kitabın Üzerindeki Vakfiye Kaydı ... 9
F. “Tezkiretü’l-‘İberi ve’l-‘sâr fî Bahsi’l-Ümemi ve’l-Emsâr” İsimli Risale ... 11
II. HÂCE-İ CİHÂN’IN TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NDE ALDIĞI RESMİ GÖREVLER ... 11
A. Emir ... 11
B. Muhtesip ... 12
C. Melik, Kale Komutanı (Kûtvâl), Muhafız ... 12
III. HÂCE-İ CİHÂN’IN ÖLÜM TARİHİNİN TESPİTİ ... 14
IV. HÂCE-İ CİHÂN’IN ŞAHSİYETİ ... 14
A. Devlet Adamlığı ... 15
B. İlim Adamlığı ... 16
II. BÖLÜM
TÜRKİYE SELÇUKLULARINDAN GÜNÜMÜZE HOCACİHAN KARYESİ
I. HOCACİHAN KARYESİ’NİN COĞRAFİ VE FİZİKİ KONUMU ... 21
II. TÜRKİYE SELÇUKLULARI DÖNEMİ’NDE HOCACİHAN HAVALİSİ .... 22
A. Vakfiyeler ... 23
1. Altun Apa Vakfiyesi... 23
2. Diğer Vakfiyeler ... 25
B. Diğer XIII. Yüzyıl Kaynaklarına Göre Hocacihan Havalisi ... 25
1. Hocacihan Yöresinde Filobad ... 26
2. Hocacihan Havalisinde Bulunan Göl ... 27
3. Filobad Köşkü (Sarayı) ... 29
4. Selçuklular Dönemi’nde Bir Eğlence Yeri Olarak Hocacihan ve Havalisi ... 30
III. BEYLİKLER DÖNEMİ’NDE HOCACİHAN ... 32
IV. OSMANLILAR DÖNEMİ’NDE HOCACİHAN ... 35
A. XV ve XVI. Yüzyıllar... 35
1. Fatih ve II. Bayezid Dönemleri ... 35
2. Kanunî Dönemi ... 41
B. XVII ve XVIII. Yüzyıllar ... 46
1. XVII. Yüzyıl ... 46
2. XVIII. Yüzyıl ... 49
C. XIX ve XX. Yüzyıllar ... 53
1. XIX. Yüzyıl ... 53
a. XIX. Yüzyılda Hocacihan Nüfusu ... 57
2. XX. Yüzyıl ... 59
V. HOCACİHAN’DA DİNİ KURUMLAR ... 60
A. Mescid ve Camiler ... 61
1. Hızıroğlu Mescidi ... 61
2. Hüsniye Hatun Mescidi (Camii) ... 61
3. Selime Hatun Mescidi ... 62
5. Hocacihan Mescidi ... 62
6. Hocacihan Aşağı Mahalle Mescidi (Camii) ... 63
7. Hocacihan Camii ... 64
8. Hacı Mustafa Camii ... 66
9. Molla Ali Camii ... 67
B. Zaviye (Tekke) ... 67
1. Hüsam Ali Sultan Zaviyesi (Tekkesi) ... 68
C. Kilise ve Manastırlar ... 69
1. Deyri Eflatun Manastırı (Ak Manastır) ... 69
VI. HOCACİHAN’DA DİĞER YAPILAR ... 70
A. Sarnıçlar ... 70
1. Divler (Devler) Sarnıcı ... 71
2. Gürcü Hatun, Kır ve Yeni Sarnıçlar ... 72
3. Arap Sarnıcı ... 72
4. Kanlı Sarnıç ... 73
5. Hanaybaşı Sarnıcı ... 73
6. Takkeli Sarnıç ... 73
B. Hanlar ... 74
1. Hacı Muhtar/Dibidelik/Hocacihan Hanı ... 74
2. Sulutas Hanı ... 76
C. Türbe ve Mezarlıklar... 76
1. Hâce-i Cihân, Bedreddin Ahmed Türbesi ... 76
2. Hafakan Türbesi ... 78
3. Hocacihan Tekke Mezarlığı ... 78
4. XVIII. Yüzyılda Hocacihan’daki Mezaristan ... 79
VII. HOCACİHAN’DA BAĞ, BAHÇE, NEHİR VE DERELER ... 79
VIII. HOCACİHAN’DA MAHALLELER ... 86
A. Karagöz Evranı Mahallesi ... 86
B. Hocacihan Aşağı ve Yukarı Mahalleleri ... 87
1. Hocacihan Aşağı Mahallesi ... 88
2. Hocacihan Yukarı Mahallesi ... 88
D. Hocacihan Hacılar Mahallesi ... 90
SONUÇ ... 91 BİBLİYOGRAFYA ... 94
EKLER
Mevlâna’nın Hâce-i Cihan’a yazdığı mektubun orijinali ve Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilip neşredilen tam metni.
Menâgibü’r-Reğâyibü’l-Hazret-i eş-Şeyh Sadrü’d-dîn el- Konevî’de Hâce-i Cihân’ın geçtiği yerler.
Şerhu’t-ta‘arruf fî ma‘rifeti’t-tasavvuf isimli kitabın baş tarafında Hâce-i Cihân Bedreddin Ahmed adına yazılan vakfiye kaydı.
“Gedeglas” olarak zikredilen yerin, günümüzde “Dedegilas” olarak geçtiğini gösteren
tapu örneği.
XX. yüzyılın başlarında, sınırında Hocacihan’ın olduğu Konya’nın batı tarafını gösteren fotoğraflar.
Matrakçı Nasuh’un Konya Minyatürü. Hocacihan Camii kitabesi.
Hâce-i Cihân Bedreddin Ahmed Türbesi’nin güney bitişiğinde kazılan bir mezar sırasında çıkan çanak-çömlek türü malzemeler.
Hâce-i Cihân Bedreddin Ahmed Türbesi yanında çıkan Kur’an-ı Kerim ve kitaplar. Divler Sarnıcı.
Arap Sarnıcı. Kanlı Sarnıç. Hanaybaşı Sarnıcı. Takkeli Sarnıç.
Hacı Muhtar/Dibidelik/Hocacihan Hanı’nın eski ve yeni hallerinin iç ve dış fotoğrafları. Hâce-i Cihân Bedreddin Ahmed Türbesi’nin eski ve yeni fotoğrafları.
TABLO, GRAFİK VE HARİTA DİZİNİ
Tablo 1: Hocacihan ve Havalisinde Fatih Dönemindeki Vakıf Yerleri ... 39
Tablo 2: Hocacihan ve Havalisinde II. Bayezid Dönemindeki Vakıf Yerleri ... 40
Tablo 3: Hocacihan ve Havalisinde Kanunî Dönemindeki Vakıf Yerleri ... 42
Tablo 4: XVI. Yüzyıllarda Şer’iye Sicillerinde Hocacihan’daki Kişilere Ait Bazı Yerlerin Tasarrufuna Örnek ... 44
Tablo 5: XVII. Yüzyılın Başlarında Şer’iye Sicillerde Hocacihan’daki Bazı Vakıf Davaları... 47
Tablo 6: 16 Receb 1070 (28 Mart 1660) ile 18 Muharrem 1088 (23 Mart 1677) Arasında 7 Yıllık Sürede Şer’iye Sicilleri’nde Hocacihan’daki Yer Satışları ... 48
Tablo 7: XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Konya Şer’iye Sicilleri’nde Hocacihan’daki Yerler ... 51
Tablo 8: Hocacihan Camii’nde 7 Safer 1252 (24 Mayıs 1836)’den 7 Nisan 1334 (7 Nisan 1918) Tarihine Kadarki Görevliler ... 65
Tablo 9: Hocacihan’da XV. Yüzyılda Bağların Genel Bilgileri ... 80
Tablo 10: Hocacihan’da XVI. Yüzyılda bağ ve Bahçelerin Genel Bilgileri ... 81
Tablo 11: Hocacihan’da XVII. Yüzyılda Çiftlik, Bağ, Bahçe, Nehir ve Derelerin Genel Bilgileri ... 82
Tablo 12: Hocacihan’da XVIII. Yüzyılda Bağ, Bahçe, Nehir ve Derelerin Genel Bilgileri ... 83
Grafik 1: XIX. Yüzyılda Konya Merkeze Bağlı Yerleşimlerin Toplamı 2131 Olan Nüfusunun Yüzdelik Dağılımı ... 58
Grafik 2: XIX. Yüzyılda Konya Merkeze Bağlı Yerleşimlerdeki Toplam 844 Hanenin Yüzdelik Dağılımı ... 58
Harita 1: XIII. Yüzyılda Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 32
Harita 2: Fatih Döneminde Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 37
Harita 3: II. Bayezid Döneminde Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 38
Harita 4: Kanunî Döneminde Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 45
Harita 5: XVII. Yüzyılda Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 49
Harita 6: XVIII. Yüzyılda Hocacihan ve Havalisini Gösteren Harita ... 53
GİRİŞ
Bu tez, Türkiye Selçuklu Devlet adamlarından olan Hâce-i Cihân ve Selçuklu Dönemi ile birlikte ismi anılmaya başlayan ve ona izafeten isimlendirilen Hocacihan Karyesi hakkında iki bölümden müteşekkil bir çalışmadır. Birinci bölümde Türkiye Selçuklu Devlet Adamı Hâce-i Cihan’ın kimliğinin tespiti yapılmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde ise Hâce-i Cihân’a nispetle isimlendirilmiş olan Hocacihan Karyesi’nin Selçuklu Dönemi’nden itibaren Osmanlı ve Cumhuriyet’e kadar tarihi incelenecektir.
I. KONUNUN ÖNEMİ VE SINIRLANDIRILMASI
Bu çalışmanın ilk bölümü Türkiye Selçuklu Devlet Adamı Hâce-i Cihan’ın biyografisinden ibarettir. Türkiye Selçuklularının yaşadığı yüzyıllar boyunca birçok ilim, irfan, devlet adamı yetişmiş, bunlardan bilinenlerin yanında birçoğunun da ismi günümüze kadar gelememiştir. İsmi günümüze gelenlerin kimisinin mezarı bilinememiş, kimisinin de ismi, görevi, varsa eserleri hakkında tam bilgi sahibi olunamamıştır. Kaynakların yeterince olmaması sebep olarak gösterilmişse de kaynaklara yeterince inilmemesi de bir diğer sebeptir1. İşte bu devlet adamlarından olan
Hâce-i Cihân hakkında yaptığımız bu çalışmada elbette kaynakların çok sınırlı olmasının getirdiği zorluklar vardır. Ama az da olsa kaynakların iyi okunmasıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nde görev yapmış olan bu büyük devlet adamının varlığı gün yüzüne çıkartılmaya çalışılmıştır. Önce Hâce-i Cihân hakkında oluşturmaya çalıştığımız biyografi çalışmasında da elimizde sayısı az olan kaynaklar ve o kaynakların tahlili neticesinde bir sonuca varmaya çalıştık.
Daha sonra ise Hocacihan Karyesi incelenmiştir. Konya’nın batı tarafında Selçuklulardan itibaren Hâce-i Cihân’a izafeten isimlendirilen ve Selçuklu sonrasından itibaren sınırları genişlemeye başlayan Hocacihan yöresi hakkında da günümüze kadar bir çalışma vücuda getirilememiştir. Hocacihan yöresi, Türkiye Selçuklu Devleti’nden itibaren ismi belirginleşmeye başlayan ve adını yitirmeden günümüze getirebilen nadir sayıdaki yerleşim yerlerindendir. XIII. yüzyıldan itibaren Cumhuriyet Dönemi’ne kadar 700 yılı aşkın bir süre boyunca 4 ayrı devleti gören Hocacihan yöresi, bu asırlar boyunca birçok değişiklikle günümüze kadar gelebilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümü Hocacihan
Karyesi ile sınırlı olduğu için, zikredilen yüzyıllar boyunca yanlızca burası incelenmiştir.
II. ARAŞTIRMADA TAKİP EDİLEN TEKNİK VE METOTLAR
Bu çalışmada ortaya koymaya çalıştığımız birbirleriyle bağlantılı iki farklı durum söz konusudur. Burada Türkiye Selçukluları zamanında yaşamış önemli bir devlet adamının kimliğinin tespiti ve onun ismiyle anılan bir yörenin Selçukludan Cumhuriyete gelişim, değişim ve tarihi ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu sebepten çalışmada hem Selçuklu Dönemi bilgi ve belgelerinden faydalanılmış hem de sonraki dönemlerde vakfiyeler, tahrirler, şeriye sicilleri gibi kaynaklar taranarak Hocacihan Karyesi’nin tarihi ortaya çıkartılma çalışılmıştır.
Hâce-i Cihân’ın kimliğinin tespitinde, elimizde sayısı az olan kaynaklarla bir biyografi çalışması yapılmıştır. Bu önemli Selçuklu devlet adamıyla ilgili, kiminin aslına ulaşamasak da, değişik kaynaklarda zikredilen bütün bilgileri bir araya getirmeye çalıştık. Hâce-i Cihân olarak ünlenen kişinin ismi neredeyse unutulmuş, sıfatı isminin önene geçmiştir. Bu sebepten dolayı Türkiye Selçuklu Dönemi’nde yazılmış olan kimi edebi eserler de dikkati bir şekilde taranarak, ona atfedildiğini düşündüğümüz bölümlerdeki bilgilerde çalışmamıza konu edilmiştir.
Çalışmanın diğer bölümünde, Türklerin Anadolu’yu fethettikleri dönemlerdeki gayrimüslim yerleşimlerinin isimlerinin tarihi seyir içerisinde nasıl şekil aldığı Hocacihan Karyesi özelinde incelenmiştir. Üzerinde yaşadığımız topraklarda Türkler öncesinde var olan milletlerin yaşadıkları yerlerin Türkler sonrasındaki aldığı şeklin tespiti şehir tarihi çalışmalarının önemli bir bölümünü ihtiva etmektedir2. İncelediğimiz
alan olan Hocacihan’ın özellikle batı tarafı da Türkler öncesinden kalan gayrimüslimlerin yoğun olduğu bir yer olmasının yanında, eski yer adlarını da koruyan mahallerdir. Bu bağlamda Hocacihan Karyesi’nin, daha Selçuklu Dönemi’nde ne şekilde anıldığının ve ne kadarlık bir yeri kapsadığının tespiti, dönemin vakfiyeleri ve kronikleri üzerinden yapılmaya çalışılmıştır. Selçuklu Devleti’nin sona ermesiyle Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlı Devleti ile birlikte farklı bir şekilde karşımıza çıkan Hocacihan Karyesi’nin sınırları tespit edilirken de yine zikrettiğimiz kaynaklar
2 Bahaeddin Yediyıldız, “Türkiye’de Yer Adı Verme Usulleri”, Türkiye Yer Adları Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1984, s. 37.
ışığında bir çalışma yapılmaya çalışılmıştır. İncelediğimiz dönem uzun yüzyılları içerdiğinden bütün dönemlerin kendisine has bilgi ve belgelerinden ziyadesiyle bu çalışmada istifade edilmiştir.
III. KAYNAKLAR, ARŞİV BELGELERİ VE ARAŞTIRMALAR A. Kaynaklar
1. Basılmamış Kaynaklar
a. Şerhu’t-Ta‘arruf fî Ma‘rifeti’t-Tasavvuf
Şerhu’t-Ta‘arruf, İslam Tasavvufunun temel kaynaklarından olan Ebu Tâcü’l-İslam Bekir Muhammed b. İbrahim el Buhâri el-Kalâbâdi’nin, “et-Ta‘arruf lî Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf” isimli eserinin3 şerhidir. Şarihi bilinmemektedir. Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi, 5467 numarada kayıtlı, “Şerhu’t-Ta‘arruf fî Ma‘rifeti’t-Tasavvuf” isimli Farsça kaleme alınmış, 212 varaktan müteşekkil, 255x172 ebadında bir eserdir4. Bu eseri
Hâce-i Cihân, Sadreddîn Konevî Zaviyesi’ne bağışlamıştır. Kitabın ilk sayfası Arapça olan vakıf kaydını içermektedir. Vakıf kaydının tarihi 24 Ramazan 660 (12 Ağustos 1262)’dir. Vakıf kaydında Hâce-i Cihân’ın Türkiye Selçuklu Devleti’nde aldığı görevler ikinci satırda yer almaktadır. Üçüncü satırda isminin tam künyesi, dördüncü satırda vakfettiği yer, beş ve altıncı satırda şartlar ve beddua, yedinci satırda kitabın bağışlandığı tarih yer almaktadır. Bu vakıf kaydı özellikle Hâce-i Cihân’ın kimliğini, yaşadığı yüzyıldaki tarihin tespiti için çalışmamızdaki ana kaynağı teşkil etmektedir. Kitabın, Sadreddîn Konevî Kütüphanesi kitaplar listesindeki tek cilt olarak gösterilen en erken kaydına 1483 (888) tarihli II. Bayezid dönemine ait Murat Çelebi Defteri’nde rastlıyoruz5.
3 Süleyman Uludağ, “Kelâbâzî, Muhammed b. İbrahim”, DİA, C. 25, İstanbul 2002, s. 193. 4 Şerhu’t-Ta‘arruf fî Ma‘rifeti’t-Tasavvuf, Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi, nr. 5467, 1 a.
5 M. Akif Erdoğru, “Murat Çelebi Defteri: 1483 Yılında Karaman Vilâyetinde Vakıflar I”, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. XVIII, S. 1, İzmir 2003, s. 139.; Fatih dönemine ait defterde de (Feridun Nafiz
Uzluk, Fatih Devrinde Karaman Eyâleti Vakıfları Fihristi, Ankara, 1958, s. 12.) Sadreddin Konevî Kütüphanesi’ndeki kitapların listesi yer almaktadır. Lakin burada “Şerh-i Ta’arruf” ismi geçmemekle birlikte, “Şerh-i mua’rrif” isimli bir kitaptan bahsedilmektedir. İstinsah veya transkripsiyon hatasından kaynaklandığını düşündüğümüz bu yazımlardaki her iki kitap da aynı olmalıdır.
b. Musa Sadri, Menâgibü’r-Reğâyibü’l-Hazret-i eş-Şeyh Sadrü’d-dîn el- Konevî
Sadreddîn Konevî’nin menkıbelerini içeren kitap, 1006 (1598)’da Emin Dede tarafından kalem alınmıştır6. “Bedr-i Nida-i ya Musa Sadri eyle bendesini müşerref ve
mesrûr ve Rağayib-i menakıblerini tahrir etmek emrine memur eyledi…”7 ifadesinden
anlaşılan Musa Sadri isminde biri tarafından 1052 (1642)’de istinsah edilmiştir. Mevlâna, İbnü’l Arabî, Evhadüddin Kirmânî, Alâeddin Keykûbad, Muineddin Süleyman Pervâne, gibi Konevî’nin çağdaşı olan zatların da ismine sıklıkla rastladığımız kitap, içerisinde Sipehsâlar ve Eflâkî’den alıntıların olduğu bir yazmadır. Bu yazmada Hâce-i Cihân’ın, Konevî ile dostluğunun yanında, karısı ve oğlunun isimleri gibi birçok bilgiyi elde ettik. İstanbul Topkapı Müzesi Hazine Kitaplığı, 1288 numarada kayıtlı 43 varaktan oluşun 210x150 mm ebadındaki bu yazma eser Hâce-i Cihân ile ilgili bilgileri içermektedir.
2. Basılmış Kaynaklar
a. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih
İbnü’l-Esîr, 4 Cemaziyülevvel 555 (12 Mayıs 1160)’de Cizre’de dünyaya gelmiştir. İslam tarihi müelliflerinin en önemlilerinden ve el-Kâmil fi’t-Tarih isimli eseri sebebiyle büyük bir üne kavuşan İbnü’l-Esîr, bunun yanı sıra hadis, siyer, edebiyat, ensâb ve eyyâmü’l-Arab’da üstad sayılmıştır8. Ortaçağ’ın en büyük ve en güvenilir
tarihçilerinden sayılmasını sağlayan, özellikle Selçuklular, Haçlı Seferleri, Abbasiler ve Moğol İstilası ile ilgili bilgilere birinci elden kaynak teşkil eden el-Kâmil isimli eseridir. 12 cilt halinde Türkçe’ye çevrilmiş olan el-Kâmil’in, özellikle yararlandığımız Türkiye Selçuklu Devleti’nin XII ve XIII. yüzyıllarını içeren siyasi olayları hakkında verdiği malumatların yer aldığı son cildinin tercümesini Ahmet Ağırakça ve Abdülkerim Özaydın yapmıştır9. el-Kâmil fi’t-Tarih, Hâce-i Cihân’ın yaşadığı yüzyıllardaki siyasi
olayların bilgilerinde başvurduğumuz kaynaktır. Bunun yanı sıra Hâce-i Cihân, aşağıda verdiğimiz Karaman tarihindeki Türkiye Selçuklularla ilgili bölümde, II. Kılıçarslan dönemindeki siyasi olaylar içerisinde ilk kez zikredilmektedir. II. Kılıçarslan dönemi
6 Mevlânâ, Mektuplar, s. 236.
7 Musa Sadri, Menâgibü’r-Reğâyibü’l-Hazret-i eş-Şeyh Sadrü’d-dîn el-Konevî, Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı, nr. 1288, 4 a.
8 Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l-Esîr, İzzeddin”, DİA, C. 21, İstanbul 2000, s. 26. 9 Abdülkerim Özaydın, “el-Kâmil”, DİA, C. 24, İstanbul 2001, s. 281.
siyasi bu olaylar hakkındaki bilgiler için de el-Kâmil, en fazla başvurduğumuz kaynaktır.
b. İbn Bibi (Nasıreddin Hüseyin b. Muhammed b. Ali el-Ca’feri Er-Rugadi),
el Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye
İlhanlı Devlet Adamı ve Tarihçisi Alaaddin Ata Melik b. Muhammed Cüveynî’nin teşvikiyle kaleme alınmış olan eser yine ona ithaf edilmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’den itibaren 1192-1280 yılları arasındaki Türkiye Selçuklu Devleti tarihinin temel kaynağı olan bir eserdir10. İbn Bibi eserin başında Cüveynî’nin kendisine Rum
ülkesinin fethinden itibaren Türkiye Selçuklularının tarihini yazmasını istediğini ama öncesini araştıramadığından I. Gıyaseddin’den itibaren başladığını söylemektedir11. İbn
Bibi, I. Alâeddin ve sonrası dönemlerdeki bilgiler için çalışmamızda çoğunlukla başvurulan kaynak olmuştur.
c. Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr
İbn Bibi’nin eserinin bir anlamda tamamlayıcısı olarak niteleyebileceğimiz Türkiye Selçuklu Devleti’nin özellikle Moğol idaresi altındaki tarihini geniş bir şekilde hikâye eden Müsâmeretü’l-Ahbâr, dönem hakkındaki en önemli ikinci eserdir. Bunun yanında İbn Bibi’nin verdiği bilgilerin kıyasını da yapabildiğimiz Kerîmüddin Mahmud-i Aksarayî eserini 716 (1316)’da Moğol İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın tahta oturmasıyla Anadolu hükümdarlığına tayin ettiği Emir Çoban’ın oğlu Emir Timurtaş adına yazmıştır12. Müsâmeretü’l-Ahbâr, özellikle Moğol vassalı olan Türkiye Selçuklu
Devleti’nin tarihi ayrıntılarını anlatması bakımından II. Gıyaseddin sonrası bilgiler için başvurduğumuz kaynak olmuştur. Müsâmeretü’l-Ahbâr, Hâce-i Cihân’ın, Mevlâna ve Sadreddin Konevî ile münasebetlerinin tarihlendirilmesinde, ayrıca Hocacihan Karyesi bölümünde Filobad olarak zikredilen yerin tespitinde en fazla başvurduğumuz bir diğer kaynaktır.
10 İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye, C. I (haz. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, s. 4. 11 İbn Bibi, el-Evamir, C. I, s. 11.
d. Greogory Abû’l-Farac, Abû’l Farac Tarihi
Malatyalı Greogory Abû’l-Farac, Yahudi oğlu olarak anılan XIII. yüzyıl müellifidir. Abû’l-Farac Tarihi 1286 yılına kadar siyasi tarihi kronolojik bir şekilde anlatan ansiklopedik bir eserdir. Eserin dili Süryanicedir, müellif bu eserin bir kısmını Arapçaya çevirmiştir13. Ömer Rıza Doğrul, İngilizce çevirisinden “Abu’l-Farac Tarihi” ismiyle
Türkçeye tercüme etmiştir14. Eser XII. yüzyıldan itibaren Türkiye Selçuklularının
Moğol Vassalı olduğu dönem ve sonrasına kadarki bilgileri ihtiva ettiğinden sıklıkla başvurulmuştur. Eserde Türkiye Selçuklularının yerel kaynakları olan İbn Bibi ve Aksarayî’deki bilgilerle de karşılaştırma imkânı sağlanmıştır.
e. Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Mesnevî, Mektuplar, Dîvân-ı Kebîr
Mevlâna’nın en başta gelen eseri olan Mesnevî, Mevlâna’nın müridi ve halifesi Hüsameddin Çelebi’nin ısrarları sonucunda yazılmıştır. Mesnevî altı ciltten müteşekkil yirmi beş bin beyit civarında olan manzum bir eserdir15. Mesnevî de dönemin birçok
olayı, kişisi, hayat tarzını görülmektedir16. Bu eserin konumuz açısından önemi ise
Mesnevî’nin 4 ve 6. ciltlerinde Hâce-i Cihân ile ilgili bahislerin olmasından dolayıdır. Çalışmamızda Mesnevî’nin hem farklı Türkçe çevirilerinden hem de Kerim Zemânî’nin17 orijinal edisyonundan faydalandık.
Mevlâna’nın Mektupları değişik sebep ve konularla ailesi, müritleri, devlet adamları, ilim adamları ve Selçuklu Konya’sındaki değişik zümrelerdeki kişilere yazılmıştır. Mektupları, yaşayışı ve yaşadığı dönem olan Türkiye Selçukluları hakkında birçok bilgiyi vermektedir18. Mevlâna’nın mektuplarındaki muhataplar bir kaçı
haricinde bellidir. Fakat mektupların hiç birinde tarih yoktur19. Mevlâna’nın, Hâce-i Cihân’a yazdığı mektup20, çalışmamızın en önemli kısımlarından birini ihtiva etmektedir. Bu mektup sayesinde Hâce-i Cihân’ın birçok özelliğinin yanında kişiliği
13 Greogory Abû’l-Farac, Abû’l Farac Tarihi, C. II (çev. Ömer Rıza Doğrul), Ankara 1987, s. VI-VIII. 14 Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l-İbrî”, DİA, C. 9, İstanbul 1994, s. 92.
15 Mevlâna Celaleddin, Mesnevi, C. IV (çev. Veled Çelebi İzbudak), Konya 2016, s. VII-IX. 16 Mevlâna, Mesnevi, C. I (çev. İzbudak), s. XXI-XXXI.
17 Kerîm Zemanî, Mesnevi-i Ma’nevî, Defter-i Çihârum, Tehran, 1381.
18 Mevlânâ Celâleddin, Mektuplar (çev. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1999, s. VI. 19 Mevlânâ, Mektuplar, s. IV.
hakkında da ciddi bilgileri öğreniyoruz. Çalışmamızda Mektubâtın Abdülbâki Gölpınarlı tercümesinin yanında tıpkıbasımından da faydalandık21.
Büyük bir hacme sahip olduğundan Dîvân-ı Kebîr olarak isimlendirilen eserin yazma nüshalarının 30.000 ile 50.000 beyit arasında değiştiği Dîvan-ı Kebîr’in muteber olan nüshaları 43.000 civarında olduğu söylenmektedir22. Mevlâna’nın Dîvan-ı
Kebîr’inde, yaşadığı yüzyılın olayları, kişileri, hayatlarını görülmektedir23. Bu bağlamda
Dîvan’ın V. cildinde Hâce-i Cihân ile ilgili bilgi bulunmaktadır. Çalışmamızda Abdülbâki Gölpınarlı’nın tercümesinin yanı sıra, Bediüzzaman Firuzanfer’in edisyonundan24 da istifade ettik. Mevlâna’nın Dîvân-ı Kebîr’inde yer alan rubâilerin bir araya getirildiği25 ve Abdülbâki Gölpınarlı tarafından Rubâîler ismiyle neşredilen
kitaptan çalışmamızın ikinci bölümü içerisindeki Filobad bahsinde faydalandık.
f. Ahmed Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri
Menakıbü’l-Ârifîn olarak da isimlendirilen Mevlâna ve etrafındakilerin menkıbelerini aktardığı eserini Eflâkî iki defa kaleme almıştır. Şeyhi Ulu Arif Çelebi’nin26 emri üzerine 718 (1318)’de başladığı eserinin ilk yazımını bir yıl içinde
bitirmiş ve onu Menâkıbü’l-Ârifîn ve Merâtibü’l-Kaşifîn olarak isimlendirmiştir. Bir taslak niteliğinde olan bu çalışmasını derlediği yeni malzeme ile genişleterek 1353 (754)’de tamamlamış ve bu defa kitabı Menâkıbü’l-Ârifîn olarak isimlendirmiştir27. Menakıbü’l-Ârifîn, İbn Bibi ve Aksarayî’de konuyla alakalı kimi olayların detaylarını ve Selçuklu Konya’sıyla alakalı birçok bilgi için çalışmamızda sıklıkla müracaat ettiğimiz eserlerdendir.
21 Mevlânâ Celâleddin Muhammed, Fîhi Mâ Fîh/Mektûbat/Mecâlis-i Seb’a (Mektûbat), tıpkı-basım, Konya 2010, s. 73.
22 Tahsin Yazıcı, “Dîvân-ı Kebîr”, DİA, C. 9, İstanbul 1994, s. 433.
23 Mevlânâ, Dîvan-ı Kebîr, C. I (çev. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 2015, s. xii, xiii.
24 Mevlâna Celaleddin Muhammed Meşhûr bi Mevlevî, Külliyât Dîvan-ı Şemsi Tebrizî, Cildi Evvel, Mutâbıg Nüsha Tashîh Şod Üstad Bedîüzzemân Firûzanfer, Tehran 1378, s. 480.
25 Mevlânâ Celâleddin, Rubâîler (çev. Abdülbâki Gölpınarlı), Ankara 1982, s. 8. 26 Mevlâna ve Selâhaddin Zerkûbî’nin torunu, Sultan Veled ve Fatıma Hanım’ın oğlu. 27 Tahsin Yazıcı, “Menâkıbü’l-Ârifîn”, DİA, C. 3, İstanbul 1991, s. 34.
g. Osman Öztürk, Konya Şehrinde Vakfiyesi Bulunan Anadolu Selçuklu
Dönemi Eserleri
Çalışmamızın ikinci bölümünü oluşturan Hocacihan Karyesi’nin Selçuklu Dönemi’nde ne şekilde geçtiğinin tespiti noktasında en fazla yararlandığımız kaynaklar Selçuklu Dönemi vakfiyeleridir. Özellikle Türkiye Selçukluları ile ilgili elimizdeki eski vakfiyelerden olan ve II. Kılıçarslan’ın oğlu Rükneddin Süleyman Şah döneminde 598 (1202) yılında yazılan Şemseddin Altunaba’ya ait olan “Altun Apa Vakfiyesi” hem Türkiye Selçukluları hem de Selçuklu Dönemi Konya’sı hakkında verdiği malumatlarla büyük önem arz etmektedir28. Altun Apa Vakfiyesi’nde günümüzde Hocacihan sınırları
içerisinde yer alan birçok mahallin Selçuklu Dönemi’ndeki isimleri ve yerlerinin dataylı bir şekilde tarif edilmesi bu anlamda bize yol göstermiştir. Yine hakeza “Sahip Ata Fahreddin Ali b. Hüseyin b. Ebi Bekr-i Konevi Vakfiyesi”, “Kadı İzzeddin Vakfiyesi”, “Akıncı Sultan Arslantaş Mescidi Vakfı, Ferhuniye (Süd Tekkesi) Mescidi ve Türbesi (Keykâvus Kızı Türbesi) Vakfiyesi”, “Hızır İlyas-Ayabakan Zaviye (Tekke) ve Türbesi Vakfiyesi”de çalışmamızda kullandığımız diğer vakfiyelerdir. Vakfiyelerdeki bilgiler, Osman Öztürk tarafından hazırlanan “Konya Şehrinde Vakfiyesi Bulunan Anadolu Selçuklu Dönemi Eserleri”29 isimli doktora seminerinden elde edilmiştir.
B. Arşiv Belgeleri
1. Basılmamış Arşiv Belgeleri
a. Başkanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri
Türkiye Selçuklu Dönemi’ne ait kronikler, coğrafi eserler, vakfiyeler ve çeşitli edebi ve fikri eserlerde verilen sınırlı bilgilere nazaran, Osmanlı arşiv kaynaklarındaki belgelerin çokluğu dikkati çekmektedir. Örneğin Selçuklulardan intikal eden birçok vakfın Osmanlılar Dönemi’ndeki durumlarını Osmanlı arşivleri içerisindeki belgelerle daha net gözlemleyebiliyoruz. Yine arşiv kaynaklarındaki bu belgeler sayesinde Hocacihan Karyesi’nin Selçuklular sonraki değişimi ve gelişimi hakkında doğrudan bilgi sahibi olabiliyoruz. Başkanlık Osmanlı Arşivi içerisinde yararlandığımız ve genellikle XIX ve XX. yüzyıla ait belgeler Hocacihan Karyesi ile alakalı birçok
28 Bkz., Osman Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I. Şemseddin Altun-Aba, Vakfiyesi ve Hayatı”, Belleten, C. XI, S. 42, Ankara 1947, s. 200.
29Osman Öztürk, Konya Şehrinde Vakfiyesi Bulunan Anadolu Selçuklu Dönemi Eserleri (NEÜSBE İslam
yazışmada karşımıza çıkmaktadır. Hocacihan’ın çeşitli mahalleler haline getirilmesi ile ilgili yoğun yazışmalardaki belgeler buna örnektir. Ayrıca kimi doğal afetler sonucunda ekili arazilerin zarar görmesi sebebiyle Hocacihan ahalisine verilen yardımlarla alakalı yazışmalardaki belgeler bir diğer örnektir. Bu çalışmada Dâhiliye Nezareti, Evkaf Nezâreti Muhasebe Kalemi, Hatt-ı Hümâyûn Tasnifi, Mülkiye Dairesi, Meclis-i Vala… vb. gibi çeşitli birim ve bu birimlere ait defterlerde geçen bilgiler için Başkanlık Osmanlı Arşivi belgelerine sıklıkla başvurulmuştur. Başkanlık Osmanlı Arşivi içerisinde zikrettiğimiz bütün bu bölümlerdeki belgeler, bibliyografya bölümünde detaylı bir şekilde verilmiştir.
b. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Belgeleri
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Selçuklulardan bu güne kadar gelen vakıfların hukuki dayanaklarını teşkil eden belgelerin bir araya getirildiği en büyük arşivdir. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait kayıtların yer aldığı arşivde, 2370 tane vakfiye ve kütük defteri bulunmaktadır30.
Arşiv içerisinde kullandığımız belgelerin geneli XIX ve XX. yüzyıl başlarına ait bilgileri ihtiva etmektedir. Hocacihan içerisinde hepsi vakıf olan, mescid ve camilerin mütevelli, imam ve hatip atamalarının yanı sıra, bunlarla ilgili yoğun muhasebe kayıtlarının tutulduğu belgeler yeri geldikçe kullanılmıştır. Bu kayıtlarda ayrıca mescid ve camilerin genel harcamalarının tutulduğu defterlerdeki bilgilerden de istifade edilmiştir. Hocacihan’daki çoğu Selçuklulardan Osmanlı’nın son dönemlerine kadar gelebilen vakıfların kayıtlarını, arşiv içerisindeki belgelerde bulabilmekteyiz. Bu belgeler sayesinde Selçuklu’dan Osmanlı’ya intikal etmiş birçok vakfın hem ismi, hem de asırlar içerisindeki vakıf yerleri ve işlevleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Belgelerin tamamı detaylı bir şekilde bibliyografya bölümünde verilmiştir.
30 https://www.vgm.gov.tr/vak%C4%B1f-i%C5%9Flemleri/vak%C4%B1f-kay%C4%B1tlar%C4%B1-ar%C5%9Fivi/vakfiye-ar%C5%9Fivi, 21.04.2019, 14.15.
2. Basılmış Arşiv Belgeleri
a. Feridun Nafiz Uzluk, Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi
Türkiye Selçuklu Devleti zamanında vakıfların birçoğunun, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinde de devam ettiği görülmektedir31. Bu anlamda Fatih zamanında
Konya’nın alınmasıyla birlikte, Osmanlı Dönemi’nde ilk kez Muslihiddin ve Kâtip Kasım isimli iki kişi tarafından vakıflar kayıt altına alınmıştır32. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Tapu Arşiv Daire Başkanlığı’nda bulunan 564 (eski numara 256) numaralı, “Kubbe Altından Müdevver Konya Vakfı” isimli defter, “Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi” ismiyle Feridun Nafiz Uzluk tarafından 1954 yılında bitirilmiş, 1958 yılında da neşredilmiştir33. Hocacihan’da, Selçuklu Dönemi’nden gelen
birçok vakfın Osmanlı Dönemi’ndeki devamını gördüğümüz bu defteri çalışmamızda sıklıkla başvurduk.
b. Mehmet Akif Erdoğru, Murad Çelebi Defteri: 1483 Yılında Karaman
Vilayetinde Vakıflar
Fatih’in oğlu II. Bayezid döneminde, Murad Çelebi b. Hamza Bey isimli bir kişinin kaleme aldığı “Defter-i Mücmel-i Evkaf-ı Vilayet-i Karaman ve Kayseriyye” isimli, İstanbul Taksim Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yazmaları, O. 116/1 numarada kayıtlı bir diğer defter daha vardır34. “Murad Çelebi Defteri: 1483 Yılında Karaman
Vilayetinde Vakıflar” ismiyle Mehmet Akif Erdoğru tarafından 2004 yılında, Tarih İnceleme Dergisi’nde 2003/2004 yıllarında 4 makale olarak neşredilen defterler, II. Bayezid zamanında Hocacihan’daki vakıf yerlerinin tespiti anlamında çalışmamızda sıklıkla başvurduğumuz bir çalışmadır.
c. Seyit Ali Kahraman, XVI. Yüzyıl Başlarında Karaman Vilayeti Vakıfları
Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait olduğu düşünülen ve Bulgaristan’da Kiril ve Metodiy Kütüphanesi kataloğunda bulunan bir başka vakıf defteri daha vardır. “XVI. Yüzyıl Başlarında Karaman Vilayeti Vakıfları” ismiyle Seyit Ali Kahraman tarafından
31 Zehra Odabaşı, “Türkiye Selçukluları’ndan Osmanlı’ya Küçük Bir Miras: XIX. Yüzyılda Küçük Karatay (Kemâliye) Medresesi”, Vakıflar Dergisi, Ankara 2015, S. 44, s. 95.
32 Uzluk, Fatih Devri Vakıfları, s. 5. 33 Uzluk, Fatih Devri Vakıfları, s. 8. 34 Erdoğru, “Murat Çelebi Defteri I”, s. 120.
2009 yılında neşredilen defter de35 Hocacihan Karyesi’nin Kânuni dönemindeki vakıf
yerlerinin bilgileri için yoğunlukla başvurduğumuz bir diğer çalışmadır.
d. Konya Şer’iye Sicilleri
Kadı sicilleri, mahkeme kayıtları, sicillât-ı şer’iyye, kadı divanı ve genellikle şer’iyye sicilleri olarak adlandırılan defterler kadılar veya naibler36 tarafından
tutulmakta ve birçok bilgiyi ihtiva etmektedir. Siciller, mahkeme kayıtları olmasının yanı sıra Osmanlı toplum hayatıyla alakalı vakıflar, yerler, aile, ekonomi, hukuk gibi birçok alanla ilgili bilgileri ihtiva etmektedir37. 970-1019 (1563-1610) tarihli ilk şer’iye
sicili38 ile eldeki bilgilere göre son bulunan ve katalogda yer almayan 1916-1921 tarihli Konya Şer’iye Sicilleri’nin toplamı 152’dir39. XVI. yüzyılın ikinci yarısından, XX.
yüzyılın başlarına kadarki Konya Şer’iye Sicilleri, Hocacihan içerisindeki birçok bağ-bahçe satışları, bunun yanı sıra, çeşitli konularla ilgili mahkemeye intikal etmiş olayları ve bazı vakıfların tescili gibi bilgiler için sıklıkla müracaat edilen bir diğer kaynaktır.
Çalışmamızda arşivlerde (Konya Bölge Yazma Eserler, Şer’iye Sicil Arşivi, KŞS,
d. 2, 22, 34, 36, 40, 44, 51, 54, 55) yer alan ayrıca Ayşe Yürekli Tutar, Cemal Çetin,
Emrah Akbaş, Fatih Küçük, Halil Erdoğan, H. Ahmet Arslantürk, İbrahim Solak, İsmail Bilgili, İzzet Sak, Leyla Özpolat, M. Sait Türkhan ve Yusuf Küçükdağ’ın hazırladıkları Konya Şer’iye Sicillerinin birçoğunu (1, 2, 10, 11, 13, 14, 16, 22, 34, 37, 38, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 140, 150-151 ve Katalogda Yer Almayan) yeri geldikçe çalışmamızda kullandık.
e. Hurufat Defterleri
Vakıfların günlük tayin, terfi gibi işlemlerinin kayda geçirildiği, harf sırasında göre tutulan, bütün kazaların yanı sıra kazaya bağlı olan nahiye ve köylerin de vakıflarının
35 Seyit Ali Kahraman, XVI. Yüzyıl Başlarında Karaman Vilayeti Vakıfları, Kayseri 2009, s. ix.
36 Birini temsil etmek veya birine vekâlet vermek anlamında kullanılan “naib” kelimesi bir makamın sorumluluğunu, asıl sahibinin yerine geçici bir zaman diliminde (vekâleten) yüklenen kimseye denilmekteydi. Çeşitli İslâm devletlerinde başlıca devlet ricalinin kendilerine yardımcı olmak veya bulunmadıkları yerlerde ve zamanlarda işlerini yürütmek üzere tayin ettikleri görevlilere naib adı veriliyordu. Bkz., Casim Avcı, “Nâib”, DİA, C. 32, İstanbul 2006, s. 311.
37 Yunus Uğur, “Şer’iyye Sicilleri”, DİA, C. 39, İstanbul 2010, s. 8.
38 Leyla Özpolat, İzzet Sak, KŞS, d. 1 (Transkripsiyon ve Dizin), Konya 2016, s. LIX.
39 Halil Erdoğan, Yusuf Küçükdağ, KŞS, Katalogda Yer Almayan (Transkripsiyon ve Dizin), Konya 2011, s. VII.
kayıt altına alındığı defterlerdir40. Çalışmamızda Hocacihan’da hemen hepsi vakıf olan
XVIII. yüzyılda, içerisinde cami, mescit ve sarnıçların durum, tayin ve atamalarla ilgili malumatların verildiği defterlerdeki bilgileri kullandık. Burada Eşref Temel’in “Konya
Kazası Hurufât Defterleri”41 çalışması ile Özcan Oğur’un “Karaman Eyaleti Konya Merkez Kazası Hurufat Defterlerine Göre Konya ve Civarının İdari ve Sosyal Durumu”
isimli doktora çalışmasındaki bilgilerden faydalandık.
f. Sâlnameler
Farsça “sâl” yani “yıl” ile “name” kelimelerinin birleşimiyle oluşan “yıllık” anlamında kullanılan sâlnameler, Osmanlı Devleti’nde merkezi yönetimin askeri kurumlar, nezaretler, vilayetler ve bazı özel kurum ve kişilerin yıllık olarak çıkardıkları neşriyatlardır42. Konya Sâlnameleri, 1285 (1868) ile 1330 (1914) arasında, toplam 30
defterden müteşekkildir43. Çalışmamızda, XIX. yüzyılda Hocacihan’ın nüfus bilgilerinin yanı sıra diğer farklı bilgilerin yer aldığı Mehmet Eminoğlu tarafından hazırlanan 1 ve 4 numaralı “Konya Vilayet Sâl-nâmeleri”nden44 faydalandık.
C. Araştırmalar
Yukarıdaki ana kaynaklar haricinde, çalışmamızda kullandığımız bazı makalelerde tanıtılan iki kitap, ana kaynak niteliğindedir. Kitapların asıllarına ulaşamadığımız için makalelerde geçtikleri şekliyle çalışmamıza aldık.
Birincisi Konya Halkevi Dergisi’nin iki sayısında tanıtımı ve bir bölümünün çevirisi yapılan Farsça Tevarih-i Âli Karaman isimli bir yazma kitaptır. M. Ferid Uğur’un Konya Halkevi Dergisi’nin 30 ve 31. sayılarında tanıtımı yaptığı yazma eser 234 sayfa (117 varak) 15,5x10 ebadında, 2 cm kalınlığındadır. Yavuz Sultan Selim tarafından Karaman’a serdar tayin edilen Ali Paşa zamanında ve 25 Aralık 1517 (11 Zilhicce 923) tarihinde Efesuslu Ahmet oğlu Abdülkadir tarafından yazılmıştır. Karaman tarihi
40 Özcan Oğur, Karaman Eyaleti Konya Merkez Kazası Hurufat Defterlerine Göre Konya ve Civarının İdari ve Sosyal Durumu (1690-1839) (Kırıkkale Üniversitesi SBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi),
Kırıkkale 2018, s. 6, 7.
41 Eşref Temel, Konya Kazası Hurufât Defterleri (1104-1250//1693–1835), Konya 2018 (baskı aşamasında).
42 Bilgin Aydın, “Salnâme”, DİA, C. 36, İstanbul 2009, s. 51.
43 Hasan Yaşar, “Konya Salnameleri”, Konya Ansiklopedisi, C. 6, Konya 2014, s. 106.
44 Detaylı bilgi için bkz., Mehmet Eminoğlu, Hicri 1285 Konya Vilayet Sâl-nâmesi, C.1, Konya 2009.;
müellifi Şikârî’nin ölümünden 11 sene sonra yazıldığı anlaşılan kitaptaki bilgilerin ağırlıklı bu müelliften alınmasının yanında Türkiye Selçuklularıyla alakalı günümüze kadar duyulmayan birçok bilginin de bugün elimizde olmayan farklı eserlerden faydalanılarak yazmada yer aldığını görüyoruz45. Kitap 23 bölümden oluşmaktadır.
“Derbeyân-ı i‘mâr-ı Rûm-ı Konya” olarak isimlendirilen sekizinci bölümde “Konya’nın
İmarı” başlığı altında II. Kılıçarslan dönemi olaylarının anlatıldığı bahiste Hâce-i
Cihân’ın ismi ilk kez geçmektedir46. Bu önemli yazmanın bugün için nerede olduğunu
bulamadığımızdan makalede geçtiği şekliyle çalışmamıza aldık.
Diğer ikinci kaynak da yine Konya Halkevi Dergisi’nde M. Ferit Uğur ve M. Mesut Koman’ın beraber kaleme aldıkları “Emir Celalüddin Karatay” isimli makalede verdikleri bir yazma eserde geçmektedir. 1355 (756) yılında Aksaray’daki Keyhüsrev Camii Müderrisi, İsmail b. Esseyyid Muhammed Şerif b. İbrahim tarafından kaleme alınan, Arapça Tezkiretü’l-‘İberi ve’l-‘sâr fî Bahsi’l-Ümemi ve’l-Emsâr isimli yazmada Hâce-i Cihân ismi geçmektedir. Müelliflere göre daha çok halk anane ve duygularına göre yazılmış olan bu yazma eserde I. Alâeddin Keykûbâd zamanındaki ulemanın içerisinde Hâce-i Cihân’ın ismi zikredilmektedir47. Bu yazmanın da bugün için
nerede olduğunu bilmediğimizden çalışmamızda bu makalede geçtiği kadarki bilgilerini vermekle yetiniyoruz. İ. Hakkı Konyalı da, Aksaray Tarihi’nde bu yazmayı bulamamış olmalı ki sözünü ettiğimiz dergideki makaleye atıfta bulunmuştur48.
Diğer araştırma kitaplarının başında Osman Turan’ın çalışmaları gelmektedir. Özellikle Selçuklular Zamanında Türkiye49 isimli çalışmasını birinci bölümde Hâce-i
Cihân’ın biyografisinin tespitinde sıklıkla kullandık. Turan’ın diğer çalışması Türkiye
Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar da çalışmamızda en çok başvurduğumuz bir
diğer kitaplardandır.
İ. Hakkı Konyalı’nın Konya Tarihi50 özellikle ikinci bölümdeki Altun Apa Vakfiyesi
içerisinde Hocacihan’da ismi geçen yerlerin tespitinde sıklıkla başvurduğumuz kitaptır.
45 M. Ferit Uğur, “Tevarih-i âl-i Karaman Üzerine Bir Kaç Söz I”, Konya, S. 30, Konya 1939, s. 1538-39. 46 M. Ferit Uğur, “Tevarih-i âl-i Karaman Üzerine Bir Kaç Söz II”, Konya, S. 31, Konya 1940, s. 1597-99.
47 M. Ferit Uğur, M. Mesut Koman, “Emir Celâlüddin Karatay”, Konya, S. 33, Konya, 1940, s. 1913-14. 48 İ. Hakkı Konyalı, Âbide ve Kitabeleri ile Aksaray Tarihi, C. 1, İstanbul 1974, s. 1374.
49 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971. 50 İ. Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, Ankara 1997.
Ayrıca yine Konyalı’nın Aksaray Tarihi ile Nasreddin Hocanın Şehri Akşehir51 isimli
çalışmalarından da faydalandık.
Araştırma eser olarak yukarıda saydıklarımız dışında, Abdülbâki Gölpınarlı’nın
Mesnevî Şerhi52 ile Mevlâna53 biyografisi, Ahmet Yaşar Ocak’ın Türk Kültür Kaynağı
Olarak Menakıbnâmeler54, Erkan Göksu’nun Türkiye Selçuklularında Ordu55, Mikail
Bayram’ın Sadrü’d-din Konevî56, Mehmet Önder’in Mevlâna Şehri Konya57, Hakkı Önkal’ın Anadolu Selçuklu Türbeleri58, İsmail Hikmet Ertaylan’ın Sultan Cem59, İlber Ortaylı’nın İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı60, Ramazan Şeşen’in İslâm
Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri61 çalışmamızda yararlandığımız diğer
bazı kitaplardır.
Makalelerde ise, Osman Turan’ın “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I. Şemseddin Altun-Aba, Vakfiyesi ve Hayatı”62; Mehmet Ali Hacıgökmen’in “Anadolu Selçukluları
Zamanında Sadrü’d-din Konevî’nin Türkmen İsyanlarına Bakışı”63 ve “Türkiye
Selçukluları Dönemi’nde Gevale Kalesi”64; Ekrem Kamil’in “Hicri Onuncu -Miladi On
Altıncı- Asırda Yurdumuz Dolaşan Arap Seyyahlarından Gazzi-Mekki Seyahatnamesi”65 isimli çalışmalardan istifade ettik.
Bütün bunların haricinde diğer yararlandığımız kaynak, araştırma eser ve makaleler de vardır. Bütün bunlara bibliyografya kısmında gösterilmiştir.
51 İ. Hakkı Konyalı, Nasreddin Hocanın Şehri Akşehir, İstanbul, 1945. 52 Abdülbâki Gölpınarlı, Mesnevî Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1983. 53 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İstanbul 1999.
54 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Kültür Kaynağı Olarak Menakıbnâmeler, Ankara 1992. 55 Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, Ankara 2010.
56 Mikail Bayram, Sadru’d-din-i Konevî, İstanbul 2012. 57 Mehmet Önder, Mevlâna Şehri Konya, Konya 1962. 58 Hakkı Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996. 59 İsmail Hikmet Ertaylan, Sultan Cem, İstanbul 1951.
60 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1987.
61 Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 2001. 62 Turan, “Selçuklu Dönemi Vakfiyeleri”, s. 200.
63 Mehmet Ali Hacıgökmen, “Anadolu Selçukluları Zamanında Sadrü’d-din Konevî’nin Türkmen İsyanlarına Bakışı”, S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, S. 10, Konya 2001, s. 42.
64 Mehmet Ali Hacıgökmen, “Türkiye Selçukluları Döneminde Gevale Kalesi”, Konya Ansiklopedisi, C. 3, Konya 2012, s. 351.
65 Ekrem Kamil, “Hicri Onuncu -Miladi On Altıncı- Asırda Yurdumuz Dolaşan Arap Seyyahlarından Gazzi-Mekki Seyahatnamesi”, Tarih Semineri Dergisi, İstanbul 1937, s. 29.
I. BÖLÜM
HÂCE-İ CİHAN’IN HAYATI VE ŞAHSİYETİ
Anadolu’nun Türkler tarafından fethi ile birlikte, bu toprakların Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük gayretleri olan ve günümüze kadar ismi gelebilmiş birçok ilim ve devlet adamının yanı sıra bir o kadarının da kimlikleri tarihin sayfalarında unutulmuştur. Günümüze kadar ismi ve kişiliği hakkında çok fazla malumat olmayan bu devlet adamlarından biri de Hâce-i Cihân lakabıyla ünlenen Selçuklu devlet adamıdır.
Bir isimden ziyade, sıfat veya unvan olarak zikredilen Hâce-i Cihân tabiri66, aşağıda
kimliğini ortaya koymaya çalışacağımız devlet adamının isminin önüne geçmiştir. Elimizdeki belgelere göre XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın başlarında yaşadığı anlaşılan Hâce-i Cihân, Türkiye Selçuklu Devleti’nin en parlak döneminin yanında gerileyişi ve çöküşü de görmüştür.
I. HÂCE-İ CİHÂN’IN KAYNAKLARDA GEÇTİĞİ YERLER
Hâce-i Cihân sıfatıyla ünlenen kişinin biyografisini ele alacağımız bu bölümde, mezkûr şahsiyetin Selçuklu ve sonraki zamanlardaki kaynaklarda ne şekilde geçtiği üzerinde durulacaktır. Türkiye Selçukluları zamanında yaşamış birçok devlet ve ilim adamının varlığını vakfiyeler, menakıplar (velayetnameler), mektuplar gibi dönemin kaynakları vasıtasıyla da öğrenebiliyoruz67. Bu bölümde gerek XIII. yüzyıl
kaynaklarında, gerekse daha sonraki zamanlarda verilen bilgilerle Hâce-i Cihân’ın kimliğini ortaya çıkartmaya çalışacağız.
A. Tevarih-i Âli Karaman
Hâce-i Cihân’ın kaynaklarda zikredildiği ilk kayıt II. Kılıçarslan (1155-1192)68
66 “Hâce-i Cihân” tabiri, bir isimden ziyade sıfat ve unvan olarak kullanılmıştır. Hâce kelimesi, hoca, muallim, efendi, ağa, çelebi, seyyid, müderris, üstad, ev sahibi, tüccar (Raif Necdet Bey, Hayat ve
Mektuplar, Resimli Türkçe Kâmûs, Toronto, 1971, s. 326.; Ferit Devellioğlu, Lûgat, İstanbul 1949, s. 365.)
anlamlarında zikredilmektedir. Harzemşahlar’da büyük kademelerdeki devlet adamlarına ve vezirlere “Hâce” denildiği gibi büyük vezirlere de “Hâce-i Cihân” da denilmiştir. Türkiye Selçuklularında şehrin divan görevlileri arasındaki tacirlere de “Hâcegân” (Komisyon, “Hoca”, DİA, C. 18, İstanbul 1998, s. 186-187.) denilmiştir. “Hâce-i Cihân” unvanının kullanımı Hindistan’da XIII. yüzyılda hüküm süren, Sultan Muizüddin Keykûbâd devrinde (1287-1290) Hâce Hatîrüddin’e verilmiş; XIV. yüzyılda Tuğluklu Sultanı Muhammed b. Tuğluk zamanında (1325-1351) “sadr-ı âli” unvanının yerine (Enver Konukçu, “Hâce-i Cihân,”, DİA, C. 14, İstanbul 1996, s. 429, 430.) kullanılmıştır.
67 Ocak, Menakıbnâmeler, s. 65. 68 Turan, Türkiye, s. 197.
zamanıdır. Tevarih-i Âl-i Karaman isimli, Farsça yazma bir eserde, II. Kılıçarslan’ın Selçuklu ülkesini on bir oğlu arasında paylaştırdığı dönemde yaşanan olayları anlattığı bahiste Hâce-i Cihân’ın ismine ilk kez rastlanmaktadır69. II. Kılıçarslan uzun ve bir o
kadar da başarılı saltanatı boyunca Selçuklu ülkesini müreffeh bir hale getirmiş, ancak ihtiyarlamış ve seferlere çıkamaz duruma da gelmiştir. Ülkeyi on bir oğlu arasında paylaştırdığı dönemlerde, büyük oğlu Kutbeddin Melikşah ile mücadelesi sonrası tahta yeniden oturan Kılıçarslan, Konyalılar tarafından sevinçle karşılanmış ve şenlikler düzenlemiştir70.
İşte bu dönemde Hâce-i Cihân ile ilgili bilgiler şöyle verilmektedir: “… Sivas hâkimi
Melikşah kendi çerisiyle (askeriyle) babası üstüne yürüdü, yağma ede ede Konya’ya geldi, Konya halkı korku içerisinde kaldı. Babasına ‘ben saltanata layıkım, ya saltanatı büsbütün bana ver ya kendine ortak et’ dedi. Kılıçarslan ister istemez ruyı rıza gösterdi. Veliaht yaptı. Bu hadise babanın tahtü tacını zor ile elinden almak demekti. Melikşah
(babasını da yanına alarak) Konya’dan Kayseri’ye gitti, orada cidale başladı. Cidal
esnasında Kılıçarslan oğlunun hapsinden kaçtı ve sayısız askerle Konya’ya gelerek tahtgâhını kurtardı. Konya ahalisi ona hürmeten şehri âyin yaptılar (şehirde şenlikler
yaptılar). Selçuk Camii’nde (Alâeddin Camii’nde) Hâce-i Cihân beliğ bir hutbe okudu.
Şehrin vücuh ve reyası sevinçlerinden ağladılar. Uğraş sırasında harap olan yerler imar ve Konya’ya gelen su tathir edildi. Memleket yeniden şenlendi. Tepesi çatlamış olan eski hanikahı gayretle onardılar…71”
II. Kılıçarslan’ın vefat tarihi 26 Ağustos 119272 olduğuna göre, Alman İmparatoru
Fredrick Barbearos’un III. Haçlı Seferini düzenlediği 119073 sonrasındaki iki yıllık süre
69 Uğur, “Tevarih-i âl-i Karaman II”, s. 1597-99. 70 Turan, Türkiye, s. 209, 210.
71 Tevarih-i Âl-i Karaman müellifi devamında, Nersi Narincan isimli dönemin şairi olarak zikrettiği kişinin bu olayla alakalı yazdığı şiiri nakletmektedir.
“Kılıçarslan esir oldu. دش ریسا نلاسرا جیلق”
İsyancının oğlu emir oldu. دش ریما یغاب دنزرف Belde ehli üzüntüyle doldu. للامرپ دش هدلب لها Temiz su kaynağı kesildi. للاز بآ عبنمز هدیرب مه Hâce-i Cihân ve Hâce İzzeddin dediler. نیدلازع هجاوخ ناهج هجاوخ Beliğ, seçkin öğütler verdiler. نیزکو غیلب یاه دنپ دنتفک İkbal güneşi açtı. داشک لابقا دیشرخدش Arslan geldi, Felek âbâd oldu.” “دابآ کلف یهزنلاسرا دمایب Bkz., Uğur, “Tevarih-i âl-i Karaman II”, s. 1597, 1598.
72 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil Fi’t-Tarih, C. 12 (çev. Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, s. 82.
içerisinde, Kılıçarslan’ın diğer oğlu Muizeddin, Kudüs’e Selahaddin’in yanına sığınmış ve onun yeğeni el-Melikül Adil’in kızıyla evlenmiş, Kasım-Aralık 1191’de Malatya’ya geri dönmüştür74. 1191’den sonraki dönemde Melikşah babasını yanında tutarak
Kayseri’yi kuşatmış idi75.
Melikşah babasını Kayseri meliki Sultanşah’a karşı sürüklediği zamanda Kılıçarslan oğlunun elinden kaçarak diğer oğlu Sultanşah’a sığınmış bu sırada Melikşah Konya’ya gelerek burayı almıştır. Sultan Kılıçarslan “melun” dediği oğlu Nureddin Sultanşah’ın da kendisini emellerine alet etmesi sebebiyle ondan kaçarak küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına gelmiş ve onu veliaht tayin ederek Konya’yı oğlu Melikşah’ın elinden alarak ikinci kez tahta oturmuştur76. Kılıçarslan, Aksaray’a oğlu Melikşah
üzerine yürürken Ağustos’un sonlarında 1192’de vefat etmiştir77.
Aralık 1191 sonrası olan bu olaylarla Kılıçarslan’ın vefatı olan Ağustos ayının sonları 1192 arasındaki sekiz aylık zaman dilimi içerisinde Konya tahtına oturmuş ve hüküm sürmüştür. Tevarih-i Âl-i Karaman’da Kılıçarslan’ın Konya’yı almasının ardından şehrin su teşkilatının kötü olduğunu ve buraların tamir edildiğinden şu şekilde bahsedilmektedir: “Havuzhan dedikleri çeşmesar patlamıştı. Yeni bir tamir ihya edildi.
Akarsu şehre geldi. Herkes evvelki gibi intifa’a başladı…78” Su teşkilatının tamiri en
erken bahar aylarında olmuşsa Kılıçarslan’ın ikinci kez Konya tahtına oturduğu yıl 1192 başları bu tamirlerden birkaç ay öncedir ki Ocak ayının başı olmalıdır. Anlaşıldığına göre, Hâce-i Cihân 1192 tarihinde Alâeddin Camii’nde hutbe irad etmiştir.
B. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî’nin Mektubu
Elimizdeki Hâce-i Cihân ile ilgili diğer bir belge de Mevlâna Celâleddin Rûmi’nin yazdığı mektuptur79. Doğrudan Hâce-i Cihân’a yazılan uzun mektupta Mevlâna’nın
verdiği bilgiler dikkat çekicidir. Mevlâna, mektubunun daha başında Hâce-i Cihân’ın kutlu ruhunun dünyadan kaçtığını söylemektedir80. Buradan iki anlamı çıkartabiliriz.
Birincisi Mevlâna’nın mektubunun muhatabı olan zat, yaşlı ve ömrünün son demlerini
74 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, C. 12, s. 74. 75 Turan, Türkiye, s. 227.
76 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, C. 12, s. 83. 77 Turan, Türkiye, s. 228.
78 Uğur, “Tevarih-i âl-i Karaman II”, s. 1598.
79 Mektubun orijinali ve Abdülbaki Gölpınarlı tarafından çevrilip neşredilen tam metni için Ekler bölümünde Ek 1’e bakınız.
yaşamaktadır. İkincisi ise hastalığa yakalanmış ve yine bu hastalıktan dolayı ömrünün sonuna gelmiştir.
Mektubun devamında Mevlâna, uzun bir şekilde ihtimal ki, sıkıntı içerisinde olan bir kişiye sesleniyor ve öğütler vermektedir. Mevlâna, Hâce-i Cihân’ın bunaldığını, esenliğe kavuşmak istediğini, Nuh Tufanı’ndan örnekle bu tufandan da kurtulmak istediğini söylemektedir. Mevlâna mektuplarını Gölpınarlı’nın dediği gibi “olgunluk” döneminde yazmıştır81. Bu dönem ise Şems’ten sonraki dönem82 olan Mayıs 1247 yılı
sonrasıdır83. Aşağıda bahsedeceğimiz üzere Hâce-i Cihân, Selçuklu devlet adamı ve
Gevale Kalesi’nin komutanıdır. Yine yaşadığı devrin bir bölümü aşağıda verdiğimiz belgede II. İzzeddin Keykâvus ve kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın saltanat kavgalarının yaşandığı dönemi de içerisine aldığından mektupta geçen bu bahisler dikkatimizi çekmektedir. Moğolların vassalı konumunda olan Selçuklu Konya’sı, iki kardeş arasında sık aralıklarla el değiştiren Türkiye Selçuklu tahtının beraberinde getirdiği sıkıntıyı da yaşıyordu. Bu sıkıntı doğal olarak önce devlet adamları nezdinde daha bariz bir şekilde hissediliyordu. Mevlâna’nın, Hâce-i Cihân’a yazdığı mektup, bu sıkıntılı günlerde kaleme alınmış olmalıdır.
Mektubun devamında Hâce-i Cihân’ın bir başka özelliği bildirerek ona “bağış ıssı” diye hitap etmekte ve devamında da birçok bağışta bulunduğunu, hala da bulunmakta olduğunu, eskiden beri hayır işleriyle uğraşmasının bir adet haline geldiğini söylemektedir. Anlaşılıyor ki Hâce-i Cihân zengin ve hayır sahibi biridir. Mevlâna, Hâce-i Cihân’a hiçbir şeyden haberi olamayanların hırkaları ve taylasanlarının84
olduğunu, canlarında bir ışık, dillerinde hikmet bulunmadığını ve kâfirlerin de her dönemde Peygamberlere değil de yabancılara adamlık ettiğini söylemektedir85.
Devamında taşı taylasanlarının ucuna bağlayıp, inciyi o taylasanın ucundaki taşla kıran, gösteriş ehline atıfta bulunarak, bu halin Hâce-i Cihân’ın dost olarak bildiği kişilerden
81 Mevlânâ, Mektuplar, s. IV.
82 Franklin Lewis, (Franklin Lewis, Mevlâna Geçmiş Şimdi Doğu ve Batı (çev. Gül Çağalı-Hamide Koyukan), İstanbul 2008, s. 355.) Mevlâna mektuplarını, Sultan Veled’in de söylediği gibi Şems’in kayboluşundan sonra yazdığını söyler.
83 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri (çev. Tahsin Yazıcı), İstanbul 2012, s. 514, 515.
84 Sarığın sarkık olarak bırakılan ucuna taylasan denir. Bkz., Nebi Bozkurt, “Kavuk”, DİA, C. 25, İstanbul 2002, s. 72.