• Sonuç bulunamadı

Kanuni Sultan Süleyman'ın Irakeyn seferi (Osmanlı ve Arap kaynaklarına göre)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kanuni Sultan Süleyman'ın Irakeyn seferi (Osmanlı ve Arap kaynaklarına göre)"

Copied!
131
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN IRAKEYN SEFERİ

(OSMANLI VE ARAP KAYNAKLARINA GÖRE)

Omer Tawfeeq SHAFI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ

(2)
(3)
(4)
(5)

ÖNSÖZ

Kanunî Sultan Süleyman zamanında yapılan fetihlerin ekserisi Balkan ve Avrupa toprakları üzerine olmuştur. Kendisi bizzat ordunun başında bulunarak toplam on üç büyük sefere çıkmıştır. Döneminde Safevi Şah’ının sergilediği olumsuz tavırları onu zaman zaman İran üzerine de yürümeye mecbur bırakmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman’ın Bağdat’a yaptığı seferden kaynaklarda ‘Irakeyn Seferi’ olarak bahsedilir. Arapça’da ‘İki Irak’ anlamına gelen Irakeyn’den maksat, ‘Irak-ı Arab’ diye isimlendirilen Musul, Basra, Bağdat ve havalisi ile, ‘Irak-ı Acem’ denilen Bağdat’ın kuzeybatısıdır ki, Hemedan’dan Tebriz, Kirmanşah ve havalisini kapsayan İran topraklarıdır.

Bu coğrafyanın içine aldığı Bağdat tarih boyunca önemli bir merkez olmuş ve Osmanlı Devleti için de her zaman önem arzetmiştir. Bu sebeple biz bu konuyu ele alıp incelemek ve üzerinde çalışmak istedik.

Konuyu ele alırken Kanunî Sultan Süleyman hakkında özet bir bilgi verildikten sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın “Irakeyn Seferi” olarak isimlendirilen Bağdat ve Tebriz Seferi incelenmiştir. Çalışmamız giriş bölümü dışında iki ana bölümden oluşmaktadır.

Giriş Bölümü’nde; Kanunî Sultan Süleyman’ın çocukluğu, eğitim durumu,

şeyhzadelik dönemi, evliliği, çocukları ve vefatı hakkında kısa bilgi verilmiştir.

Birinci Bölümde, “Kanunî Sultan Süleyman’ın padişahlığı” ana başlığı altında;

tahta oturması ve idari kişiliği ile başlıca seferleri üzerinde durulmuştur.

İkinci Bölüm’de, asıl konumuz olan Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi geniş bir şekilde ele alınmıştır. Bu bölümde “Irakeyn Seferi Öncesi Gelişmeler” alt başlığı altında; Bağdat Valisi Zülfikar Han’ın Osmanlı Devletine bağlanma isteği, Bitlis Yöneticisi Şeref Han’ın Şah Tahmasb’a sığınması ve Azerbeycan Valisi Ulama Han’ın da Kanunî Sultan Süleyman’a ilticası, Irakeyn

(6)

Seferi öncesi Avusturya ile barış antlaşmasının yapılması, Osmanlı Devletinin İran üzerine sefer hazırlıkları gibi konular ele alınmıştır.

Yine bu bölümde, “Irakeyn Seferi” başlığı altında; Vezir-İ Azam İbrahim Paşa’nın İstanbul’dan Halep’e hareketi, Halep’te olan bazı gelişmeler, İbrahim Paşa’nın Halep’ten Tebriz’e hareketi, İbrahim Paşa’nın Diyarbakir’daki faaliyetleri yer alır. Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferine çıkışı, İbrahim Paşa’nın Tebriz’e girişi, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi esnasında Doğu Anadolu’daki icraatları, İbrahim Paşa’nın Kanunî Sultan Süleyman’ı Tebriz’e daveti üzerinde durulmuştur.

Daha sonra Kanunî Sultan Süleyman’ın Bağdat’a girişi ve faaliyetlerti ile Irakeyn Seferi’nden İstanbul’a dönüşüne yer verilmiştir.

Çalışmamız esnasında mümkün mertebe bu konuyu ele alan Arapça, Türkçe ve İngilizce yazılmış kaynaklara ulaşılmaya gayret edilmiştir. Anadilimin Arapça olması ve her ne kadar az da Türkçe konuşup, okuduğumu anlayabiliyor olsam da, kaynaklarda ilmi bir üslubun kullanılması, benim bu çalışmayı yeter ölçüde incelememi güçleştirmiştir. Konunun belirlenmesinden bitirme aşamasına gelinceye kadar hiçbir konuda benden yardımını esirgemeyen, beni destekleyen, moral veren değerli hocam Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ’ye teşekkür ederim.

Omer Tawfeeq SHAFI

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Omer Tawfeeq SHAFI Numarası:

164202031017 Ana Bilim/Bilim Dalı Tarih / Yeniçağ Tarihi

Danışmanı Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ

Tezin Adı KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN IRAKEYN SEFERİ (OSMANLI VE ARAP KAYNAKLARINA GÖRE)

ÖZET

Irakeyn Seferi, İran'da bulunan Safevi Devleti hükümdarı Şah Tahmasb'a karşı Osmanlı Padişahı Kanunî Sultan Süleyman tarafından yapılan üç büyük seferden ilkidir.Kanunî Sultan Süleyman'ın bu seferi tarihi kaynaklarımızda Irakeyn Seferi olarak anılmaktadır. Osmanlı ordusunun doğuya yaptığı en büyük ve en uzun askeri harekatlardan biridir. Kanunî Sultan Süleyman'ın bu seferi 1 yıl 6 ay 27 gün sürmüştür.

Kanunî Sultan Süleyman'ın katıldığı bu İran Seferi Osmanlı Devleti için farklı yönlerden yararlı olmuştur. İlk olarak, Anadolu'nun birliği ve bütünlüğü sağlandı ve devletin politik ve coğrafi etkisi arttı. Irak'ta, özellikle Bağdat'taki çok sayıdaki şehir ve kasaba, Osmanlı idaresine katıldı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu - Van ve Erciş hariç – tümüyle geri kazanılmış oldu.

Anahtar Kelimeler: Bağdat, Irakeyn Seferi, Kanûnî, Süleyman I, Tahmasb,

(8)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

S

tud

ent

’s Name Surname Omer Tawfeeq SHAFI ID:

164202031017 Department/Field Tarih / Yeniçağ Tarihi

Advisor Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ Research Title

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’S IRAQEYN TIME (ACCORDING TO OTTOMAN AND ARABIC SOURCES)

ABSTRACT

“Irakeyn Expedition” is the first of the three great campaigns made by Sultan Süleyman the Magnificent of the Ottoman Empire against the Safavid ruler Shah Tahmasb who reigned in Iran. Suleiman the Magnificent famous expedition is known as “Irakeyn Expedition” in our sources. It is one of the largest and longest military operations in the east of the Ottoman army. Suleiman the Magnificent expedition lasted 1 year, 6 months and 27 days.

This expedition to Iran, which was attended by Suleiman the Magnificent, was very useful for the Ottoman Empire in terms of material and spiritual aspects. First, the unity of Anatolia was achieved and the political and geographical impact of the state increased. Many cities and towns in Iraq especially in Baghdad joined the Ottoman Empire. Eastern and Southeastern Anatolia - except Van and Ercis - have been fully recovered.

Key Words: Baghdad, Irakeyn Expedition, Kanunî, Suleiman I, Tahmasb,

(9)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii KISALTMALAR ... x GİRİŞ ... 1

OSMANLI DEVLETİNİN GENEL DURUM ... 1

1. Araştırmanın Konusu ... 2 2. Amaç ... 2 3. Önem ... 2 4. Varsayımlar (Sayıtlılar) ... 3 5. Sınırlılıklar ... 3 6. Tanımlar ... 3 7. Yöntem ... 4 BİRİNCİ BÖLÜM BAĞDAT VE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN I. BAĞDAT ... 5

A. Bağdat Şehri ... 5

B. Bağdat’ın İsmi ... 6

II. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN ... 7

A. Çocukluğu ... 7

B. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Eğitimi ... 8

C. Şehzadelik Dönemi ... 9

III. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN HANIMLARI VE ÇOCUKLARI ... 11

A. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Hanımları ... 11

B. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Çocukları ... 11

(10)

İKİNCİ BÖLÜM

KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN İKTİDARI

I. IDARİ KİŞİLİĞİ ... 16

A. Kanûnî Alandaki Faaliyetleri ... 17

B. Mimarî ve Bayındırlık Hizmetleti ... 17

C. İlmi Alandaki Faaliyetleri ... 18

D. Sosyal ve Sanat Alanındaki Faaliyetleri ... 19

II. BAŞLICA SEFERLERİ ... 20

A. Belgrad Seferi ... 20

B. Rodos Seferi ... 21

C. Mohaç Seferi ... 23

D. Bec (Viyana) Seferi ... 24

E. Almanya Seferi ... 24

F. Irakayn Seferi ... 24

G. Korfu Seferi (İtalya Seferi) ... 25

H. Boğdan Seferi ... 25 I. Budin Seferi ... 26 İ. Estergon Seferi ... 28 J. İran Seferi ... 31 K. Nahçivan Seferi ... 32 L. Zigetvar Seferi ... 35 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN IRAKEYN SEFERİ I. SEFERİN SEBEPLERİ ... 38

A. Ekonomik Nedenler ... 39

B. Siyasî ve Askeri Faktörler ... 39

II. IRAKEYN SEFERİ ÖNCESİ GELİŞMELER ... 42

A. Bağdat Valisi Zülfikar Han’ın Osmanlı Devletine Bağlanma İsteği ... 43

B. Bitlis Hakimi Şeref Han’ın Şah Tahmasb’a ve Azerbeycan Valisi Ulema Han’ın Kanûnî Sultan Süleyman’a İlticası ... 44

C. Irakeyn Seferi Öncesi Avusturya İle Barış Antlaşmasının Yapılması ... 53

(11)

III. IRAKEYN SEFERİ ... 56

A. Vezir-ı Azam İbrahim Paşa’nın İstanbul’dan Hareketi ... 57

B. Halep’te Olan Bazı Gelişmeler ... 59

C. İbrahim Paşa’nın Halep’ten Hareketi (1534) ... 61

D. İbrahim Paşa’nın Diyarbakır’daki Faaliyetleri ... 62

E. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferine Çıkışı ... 66

F. İbrahim Paşa’nın Tebrize Girişi (13 TEMMUZ 1534) ... 67

G. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferinde Doğu Anadolu’daki Faaliyetleri ... 69

H. İbrahim Paşa’nın Kanûnî Sultan Süleyman’ı Tebriz’e Daveti ... 70

IV. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN BAĞDAT’TAKİ FAALİYETLERİ ... 71

A. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Hemedan’dan Bağdat’a Girişi (30 Kasım 1534) ... 72

B. Kanununin Bağdat’taki Faaliyetleri (30 Kasım 1534-1 Nisan 1535) ... 74

C. Defterdar İskender Çelebi’nin Bağdat’ta İdamı ... 77

D. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Bağdat’tan Tebriz’e Hareketi ... 78

V. ARAP KÖRFEZİ’NDEKİ PORTEKİZ-OSMANLI ÇATIŞMASI VE BUNUN IRAK ÜZERİNDE BIRAKTIĞI ETKİ ... 79

A. Dini ve Siyasi Nedenler ... 80

B. Ekonomik Nedenler ... 81

VI. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN IRAKEYN SEFERİNDEN DÖNÜŞÜ ... 83

A. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Tebriz’e İkinci Defa Girişi (3 Temmuz 1535) .... 84

B. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Tebriz’den İstanbul’a Hareketi (27 Ağustos 1535) .... 86

C. Erzurum Eyaleti’nin Kuruluşu (5 Ekim 1535) ... 87

D. Bitlis-Diyarbakır Üzerinden İstanbul’a Dönüş (Ekim 1535-Ocak 1536) ... 88

E. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferinin Sonucu (1536) ... 89

F. Veziriazâm İbrahim Paşa’nın İdamı (14/15 Mart 1536) ... 90

G. Sultan Süleyman’ın Irak Seferine Karşı Yerel Güçlerin Konumu ... 92

1. Irak’ın Kuzey-Doğusundaki Yerel Güçlerin Konumu ... 92

2. Basra’daki Yerli Güçlerin Komunu (Meğamis Hanedanı) ... 94

3. Osmanlı Seferi Karşısında Aşiretlerin Konumu ... 99

SONUÇ ... 100

BİBLİYOĞRAFYA ... 103

EKLER ... 113 Ek-1: Matrakçı Nasuh’un Minyatürleri ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

(12)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale

A.Ü.İ.F. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

A.Ü.D.T.C.F : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi

a.y. : Aynı yer

b. : Bin

Bk. : Bakınız

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi D.G.B.İ.T. : Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı

Ev. Nr. : Evrak Numarası

H. : Hicri

Haz. : Hazırlayan

İ.A. : İslam Ansiklopedisi

K.B. : Kültür Bakanlığı

M. : Mîlâdî

M.E.B. : Milli Eğitim Basımevi

: Milattan önce

MS : Milattan sonra

Nşr-. : Neşreden

(13)

s. : Sayfa

T.C. : Türkiye Cumhuriyeti

T.D. : Tarih Dergisi

thk. : Tahkik eden

thm. : Tahkik edenin mukaddimesi

trc. : Tercüme eden

T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

t.y. : Tarihsiz

vd. : Ve devamı

(14)

GİRİŞ

OSMANLI DEVLETİNİN GENEL DURUM

Yavuz Sultan Selim padişah olduğu zaman Anadolu’da Şiiler tarafından organize eddilen bazı hareketrler orta çıkmaya başladı. Bunların kaynağı Osmanlı Devleti’ne komşu olan ve İran’da bulunan Şii-Safevi hükümdarlığıydı. Yavuz’un ana hedeflerinin başında bu hareketin ortadan kaldırılması geliyordu. Yavuz Çaldıran savaşında Safevileri bozguna uğrattı ve çevrelerinde olan itibarlarını sarstı. Yavuz döneminde devletin sınırları Asya, Avrupa ve Afrikaya uzandı.1 Kurulan ordu ve

donanma ile hem karada ve hem de denizde hakimiyet sağlanacak bir güce ulaşılmıştır.2 Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Sultan

Süleyman yaklaşık 5o yıl hükümdarlık yapmıştır.3 Babasının bıraktığı siyasi ve

askeri güç sebebiyle Osmanlı devletinin sınırlarını, Asya’da Kafkasya Dağlarından İran iç kısımlarına varıncaya kadar, Orta Doğu’da Yemen, Aden ve Hint Denizi’ne ulaştırmıştı. Arabistan çöllerinde, Afrika’da; Habeşistan, Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas'a kadar, Akdeniz'de ise Venedik ve Ceneviz'in elinde bulunan adaların çoğunu ele geçirerek Akdeniz'i bir Türk Gölü haline getirmişti. Ayrıca Avrupa'da İstolni Belgrad, Estergon kalelerine varıncaya kadar bütün Macaristan'ı fethetmişti. Erdel Krallığı, Eflak, Boğdan Beylikleri, Kırım Hanlığı ile Lehistan arasındaki geniş sahaları da almıştı. Güçlü Osmanlı Devleti karşısında Avusturya ve Venedik vergi ödemek zorunda kalmış, Fransa, İtalya ve Lehistan ile ortak dostluklar inşa edilmişti4.

1 Yaşar, Yücel, Muhteşem Türk Kanunî ile 46 Yıl, 3. Baskı T.T.K. Basımevi, Ankara, 2014, s.8

2 Mehmet İpçioğlu, Kanuni Sultan Süleeymen’ın Nahçivan Seferi, Nobel Yayıncılık, Ankara 2003, s.18. 3 İsmail Hakkı, Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, T.T.K Basımevi, 5. Baskı, Ankara, 1998, C.II, s.307. 4 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.347. İpçioğlu, Kanuni Sultan Süleeymen’ın Nahçivan Seferi, s.19;

(15)

Yine Kanunî döneminde Osmanlı devleti; fetihler, siyaset, bilim, irfan ve sanat yönünden parlak devirlşerinden birini yaşamıştır. Ayrıca hukuk ve arazi işleri konusunda ortraya konulan kanunlarla medeni bir devlet olduğunu ispatlamıştır.5

1. Araştırmanın Konusu

Araştırmanın konusu olarak “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi (Osmanlı ve Arapça Kaynaklarına Göre)” belirlenmiştir.

Konu incelenirken Osmanlı ve Arapça kaynaklarına göre “Irakeyn Seferi Öncesi Gelişmeler”, “Irakeyn Seferi”, “Kanûni Sultan Süleyman’ın Bağdat’taki Faaliyetleri”, “Kanûni Sultan Süleyman’ın Bağdat’tan İstanbul’a Dönüşü” vb. hususlar ele alınacaktır.

2. Amaç

Bu konunun amacı, “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’nin” Osmanlı ve Arap kaynaklarına göre nasıl ele alındığını, konuların ele alınışı bakımından her iki kaynaklar arasında benzer ve farklı yönlerin olup olmadığını belirlemektir.

3. Önem

Osmanlı Devleti ile Safeviler arasındaki ilişki Çaldıran’dan sonra da düzelmemiş, önce Şah İsmail ve sonra Şah Tahmasb zamanında kötü ilişki daha doğrusu Sünni ve Şii münafereti devam etmiştir. Bu sebeple her ne zaman Osmanlı Batı’ya sefer düzenlese Doğu sınırında tehlike belirmektedir. Ayrıca Türkistan hanlıkları ile olan bağlantı, bu Şii devletten dolayı kesiliyordu. Bir de Bağdat ve havalisinin tarih boyunca önemli bir merkez olması ve Osmanlı Devleti için her zaman önem arz etmesi sebebi ile bu konuyu tez olarak ele alıp üzerinde çalışmak istedik.

5 İsmail Hakkı, Uznçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.307; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.347.

İpçioğlu, Kanuni Sultan Süleeymen’ın Nahçivan Seferi, s.19; Casim Avcı, “Bağdat“ md. DİA., C.40. s.88-89.

(16)

4. Varsayımlar (Sayıtlılar)

Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi ( Osmanlı ve Arap Kaynaklarına Göre) konulu tezi hazırlarken öncelikli olarak, bu sefer öncesi gelişmeler, bu seferi hazırlayan nedenlerden Bağdat Valisi Zülfikar Han’ın Osmanlı Devletine bağlanma isteği, Bitlis Yöneticisi Şeref Han’ın Şah Tahmasb’a ilticası ve Azerbeycan Valisi Ulema Han’ın Kanunî Sultan Süleyman’a ilticası gibi konular ele alınacaktır.

Daha sonra asıl konu olan Irakeyn Seferi üzerinde durulurken; Vezir-i Azam İbrahim Paşa’nın İstanbul’dan hareketi, Halep’te olan bazı gelişmeler, İbrahim Paşa’nın Halep’ten hareketi, İbrahim Paşa’nın Diyarbakir’daki faaliyetleri, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferine çıkışı, İbrahim Paşa’nın Tebriz’e girişi, Kanunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’nde Doğu Anadolu’daki icraaatları, İbrahim Paşa’nın Kanunî Sultan Süleyman’ı Tebriz’e daveti, Kanunî Sultan Süleyman’ın Bağdat’a geçişi gibi konular üzerinde Osmanlı ve Arap Kaynaklarına göre çalışma yapılacaktır.

5. Sınırlılıklar

Araştırmanın konusunu “Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi ( Osmanlı ve Arap Kaynaklarına Göre)” olarak sınırladık. Bu konunun dışındakileri devre dışı bıraktık. Çünkü yüksek lisans tezi muhtevası olarak düşünüldüğünde bu seferin yeterli olacağı kannati hasıl olmuştur. Ayrıca konuyu Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi” olarak sınırladık. Irakeyn Seferi öncesi Osmanlı-İran Münasebetleri, Kanûnî Sultan Süleyman Devri Osmanlı Safevî İlişkileri, Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’nden dönüşü sonrası İran’a yaptığı seferleri konumuza dahil etmedik.

6. Tanımlar

“Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi”konulu tez hazırlanırken, konunun iyi anlaşılması için yeri geldikçe kelime ve tabirlerin lügat ve ıstılah manaları verilerek tanımı yapılacaktır.

(17)

7. Yöntem

Çalışma yapılırken önce bu konuyu ele alan Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kaynaklar incelenecek, daha sonra bu konuda yazılmış kitap ve makaleler araştırılacaktır. Elde edilen bilgiler tasnif edildikten sonra fişlecek ve daha sonra tez yazım safhasına geçilecektir.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

BAĞDAT VE KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

I. BAĞDAT A. Bağdat Şehri

Halife Mansur, Hicri kırk ikinci senesinde Haşimiyye’de baş gösteren Revandiyelerin İsyanı sebebiyle Bağdat’ın inşasına başladı. Askerlerine karşı işledikleri suçlar nedeniyle Halife Mansur, Revandiye halkına hiç güvenmiyordu. Bu yüzden kendi ve askerleri için uygun bir konak yeri bulmak için yola koyuldu. Cerceraya bölgesine gelip oradan da Musul’a yürüdü ve dağlara doğru hareket etti. Orada bir konak yeri inşa edilmesini istedi.6

Göz iltihabına yakalandıkları için Halife Mansur’un bazı askerleri Medain’de kalmıştı. Bu askerleri tedavi eden doktor, Halife Mansur’un hareket sebebini kendisine sorunca askerler, ona durumu anlattı. Bunun üzerine doktor şunları söyledi: “Şu kitabımızda okuduğumuza göre Miklas denilen bir adam Dicle ile Zavra denilen Sarah nehri arasında bir şehir inşa edecek. Temelini atıp inşaatın bir kısmını tamamlayınca Hicaz’dan bir fitne baş gösterecek ve inşasını yerle bir edecek. Ardından bu fitneyi bertaraf edecek. Sonra ondan daha büyük bir yer olan Basire’yı fethedecek. Hiç vakit kaybetmeden orayı inşa etmeye başlayacak ve bitirecek. Sonra uzun bir ömür yaşayacak ve mülkü ondan sonra gelenlere kalacak.”7

Bilahare doktorun tedavi ettiği bu asker, dağın ön taraflarından bulunan Halife Mansur’un birliğine gitti ve durumu ona anlattı. Ardından Mansur, “Vallahi ben küçükken Miklas diye çağrılırdım. Sonra bu lakap ile anılmamaya başladım.” dedi ve

6 Abdülhekim Murtaza, Avraq Bağdat, Kahire 2003, s.73; Remzi Kılıç, Osmanlı Yönetiminde Irak ve

Suriye Tarihi Coğrafyası, XIX. Yüzyılda İdare Yapısı, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2011, s.49.

7 Hakkı Dursun Yıldız, “Abbasiler Döneminde Bazı Fikri Hareketler ve Başşehirler”, DGBİT, Çağ

(19)

Huld diye bilinen meşhur sarayının civarında bulunan El Deyr’e doğru harekete geçti.

Rivayete göre Halife Mansur, Bağdat şehrini inşa etmek istediğinde bir rahip görür. Onu yanına çağırır ve “Sizin kitabınızda buraya bir şehir bina edileceğine dair her hangi bir malumat var mı?” diye sorar. Rahip, “Evet, o binayı Miklas adında biri inşa edecek” cevabını verir. Mansur, “Gençliğimde bana Miklas derlerdi” deyince Rahip, “O halde o şehri bina edecek olan kişi sensin”, cevabını verir.8

B. Bağdat’ın İsmi

Bağdat’ın isminin çok eski zamanlara dayandığına dair çok sayıda tarihi bilgi mevcuttur. Sibar Mevkii’nde bulunan ve milattan önce 18. yüzyıla ait olan bir tabloda Hammurabi Kralılığı dönemine ait Bakdad isimli bir şehirden bahsedilmektedir. Milattan önce 12. yüzyıla dayanan ve el-Keyşi Mardah Kralı zamanından kalma bir sınır taşında da Bakdad şeklinde yazıtlar bulunmaktadır. Ayrıca Asur Kralı l. Tiglaht-Pileser’in düzenlediği seferlerden birinde de bir taşın üzerinde (Bak-da-da) şeklinde yazılara rastlanmıştır. Nitekim l. Tiglaht-Pileser’in ikinci oğlu Ayur da, adı Bağdat olan bir şehri istila etmişti.9 Bazı tarihçiler Bağdat

isminin (Ba-el Cad) isminden çevrilmiş olduğunu ve Babil Dili’nde “er birliği” anlamına geldiğini ifade etmişlerdir. Bununla Babil askeri kışlalarına işaret edilmektedir. Bazı araştırmacılar da (Ba-el Dad) kelimesinden türediğini ve Güneş Tanrısı’nın şehri anlamına geldiğini söylemiştir. Bağdat isminin, aslen Keldanice (Bel-dad) olduğu ve Keldaniler’in ilahı (Bel) ve eski bir Keldani kelimesi olan ve fitne manasına gelen Adad sözcüğünden türediği görüşünde olanlar da vardır. Bu görüşte olanlar, düşmanlarına karşı büyük zaferler elde eden Buhtunnasr’ın

8 Ali b. Ebi Kerem, İbnü’l- Esîr, el-Kamil Fi’t-Tarih, Darü’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, C.5, s.501;

Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.347. İpçioğlu, Kanuni Sultan Süleeymen’ın Nahçivan Seferi, s.19;

Casim Avcı, “Bağdat“ md. DİA., C.40. s.88-89; Abdulazizi El Duri, “Bağdat”, DİA, C.IV, İstanbul

1986, s.426.

9 Riçard, Kok, Bağdat Medinetü’s-Selam, Çev. Fuad Cemil, Mustafa Cevad, Matbaat Şefik, 1. Baskı,

Bağdat, 1962, C.1, s.15; Casim Avcı, “Bağdat“ md. DİA., C.40. s.88-89; Katip Çelebi, Cihannüma, Matbaa-ı Amire, İstanbul, 1632 s.58.

(20)

dönemindeki büyük destansı olaylara işaret etmek istemişlerdir. Bazı kimseler de Bağdat isminin Aramice olduğunu ifade etmişlerdir ki gerek Al-Mudawwara şehri inşa edilmeden önce bölgede ikamet eden Aramilerin çoğunluğu teşkil etmesi, gerekse Aramice kelime ve manastırların yaygın oluşu, bu görüşü desteklemektedir. Keza Bağdat isminin, ev anlamına gelen ve (Bâ-kuba ve Bâ-şika) gibi Aramice isimlerin başına gelen (B) ve koyun anlamına gelen (Ka-da-da) kelimelerinden meydana geldiği görüşünde olanlar da vardır. Buna göre Bağdat kelimesi, “koyun evi” anlamına gelmektedir. Bölgenin zirai koşullara uygun oluşu ve ilk inşa edildiği sıralarda koyun satılan ve Bağdat pazarı olan bir bölgenin mevcut oluşu, bu görüşü güçlendirmektedir.10 Kimisi de Bağdat isminin, aslen Farsça bir kelime olan ve “put

bana verdi veya hibe etti’’ anlamına gelen (Bağ-dadi) ya da atiyye anlamına gelen (Bağ-Dazuye) kelimesinden türediğini ifade etmişlerdir. Tarihçi Cook, Bağdat isminin, Purkas ve Ziyaretleri adında meşhur bir grup olan İngiliz seyyahların hikâyelerinde geçtiğini söyler. Şöyle ki, Bağdat şehri adını, kendisine Bağdat denilen bir rahibinin isminden aldığı rivayet edilir ki, bu rivayet ortaçağ yazarlarına kadar dayanır. Bencasen’in ifade ettiğine göre, şehrin inşa edildiği bölgede bir kilise ile bulunmakta idi.11

II. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN A. Çocukluğu

Osmanlı tarihinin en büyük hükümdarlarından biri olarak anılan ve Muhteşem Süleyman lakabıyla bilinen Kanunî Sultan Süleyman’ın babası Yavuz Sultan Selim’dir. Yavuz Sultan Selim Trabzon Valisi olduğu senelerde Kanunî Sultan Süleyman 6 Safer 900 (6 Kasım 1494) tarihinde Trabzon’da doğdu. Annesi Hafsa Sultan’dır. Kaynaklarda annesinin Kırım Hanı’nın kızı olduğu veya Dulkadıroğulları ailesine müntesip bulunduğu şeklinde bilgiler var ise de bunlar kesin değildir. O zamanlar isim koymada kullanılan Hünername’ye göre Süleyman adı, doğduğunda

10 Mustafa,Cevad ve Ahmed ,Suse, Delilü Haritatü Bağdad, Matbaatü’l-Mucammaü’l-İlmi el-Iraki,

1958, s.18.

(21)

Kur’an’dan açılan sayfada geçen Hz. Süleyman isminden almıştır. Günümüzde, Süleyman’ın adı Kanûnî olarak bilinir, ancak bu sıfat ilk defa XVIII’de Dimitrie Cantemir’in Osmanlı Tarihi kitabında geçmiş, XIX. yüzyılda ise Osmanlı tarihçileri tarafından bu isim benimsenerek yaygınlaşmıştır. Dönemin batılı yazarları tarafından bilinen ismi ise Muhteşem ya da Büyük Türk uvanlarıdır. Hatta Fetret dönemi padişahlarından Süleyman Çelebi’nin II. Süleyman olarak nitelendirilmesi dolayısıyla Kanunî nitelendirildiği bilinmektedir.12

B. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Eğitimi

Sultan Süleyman dönemi, Türk egemenliğinin zirveye ulaştığı bir dönemdi. Babası Yavuz Sultan Selim, genç yaşından beri onu titizlikle eğitti ve daha önce benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil aldı.

Çocukluğunu babasının görev bölgesinde Trabzon’da geçirdi. İlk eğitimini annesi ve büyükannesi Gülbahar Hatun’dan ve aynı zamanda Trabzon sarayında kendisine atanan lalalardan aldı. İlk bilinen öğretmeni Hayreddin Efendi idi. Evliya Çelebi’ye göre, Trabzon’dayken, Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile birlikte bir Yunanlıdan kuyumculuk yapmayı öğrendi. Yedi yaşındayken, dedesi II. Bayezid’e gönderildi. Şehzade Süleyman, Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den dini, tarihi ve edebi konularda ders aldı ve savaş tekniklerini öğrendi.13

Şehzadelik’te güzel bir öğrenim gördüğü, Arapça ve Farsça anlayan Kanûnî Sultan Süleyman’ın Kefe Sancakbeyliği nedeniyle Tatar lehçesinde de konuşabildiği bilinmektedir. Şehzadelik döneminde Manisa’da Merkez Efendi üzerinden Halveti’nin etkisinde olduğu ve Nureddinzade ve Üftade Efendi’den zikir dersleri aldığı, ayrıca şiire de özel bir ilgisi duyduğu ifade edilir. Bir divanı vardır ve bunda “Muhibbi” takma (mahlas) adını kullanmıştır. Bu ad (mahlas) Yüce Allah’a karşı samimiyet ve ayrıca halkına karşı bir tür şefkatli yaklaşımın bir ifadesi olarak

12 Feridun, Emecen, DİA, “Süleyman I”, İstanbul, 2010, C. 38, s.62; Yolcu, Ethem, Muhteşem

Süleyman, s.15

(22)

nitelendiriliyor. Zamanının şairlerinin hamisi olmuş, şairleri büyük hediyelerle desteklemekten kaçınmamıştır.14

Devrinde; Kemalpaşazade, Ebüssuud Efendi, Celalzade Hoca Saadettin Efendi, Taşköprüzâde Ahmed Efendi, Kınalızade Ali Efendi, İbrahim el-Halebi, Muhyiddin Muhammed Karabağlı, Abdullah b. Şeyh İbrahim Şebüsteri ve Birgivi gibi alimlerin yanı sıra, Bâki, Fuzili, Zâti, Hayali Bey, Taşlıcalı Yahya, Lamii Çelebi gibi Türk edebiyatının en bilinen şairleri yaşamıştır. Çeşitli durumlarda sık sık bilimsel tartışmalar yaptığı ve sonuç olarak katılımcılara küçümsenemeyecek oranda maddi destek sağladığı bilinmektedir. Ayrıca Kanunî Sultan Süleymen adına çok sayıda eser telif ve terecüme edilmiştir. Bunlar Sultan’ın kültürel dünyası hakkında ipuçları vermektedir. Onun için yazılmış olan tarihler Süleymannâme adında özel bir dizi oluşturur.15

C. Şehzadelik Dönemi

Kanunî Sultan Süleyman on yaşında Sancak Beyliği’ne çıkması gerekirken, tahta çıkma arzusu taşıyan II. Bayezid’ın oğulları tarafından sürekli tazyik altında tutulması sonucunda bu iş biraz gecikti. Babası Yavuz Sultan Selim’le 15 yaşına kadar yaşayan Şehzade Süleyman, Şarkı Karahisar’a, sonra Bolu’ya ve kısa bir süre sonra Kefe Sancakbeyliğine görevlendirildi (1509). Annesi, hocası ve lalası ile birlikte Trabzon’dan Kefe’ye gitti. Bu esnada babasının taht için verdiği iktidar mücadelelere tanıklık etti. Babasının tahtını alabilmesi için askeri hazırlıklarını destekledi. Babasının 1512’de tahta oturması, gelecekteki iktidar gücünün yolunu açmıştı. Aslında Yavuz Sultan Selim, tahta çıktıktan kısa bir süre sonra İstanbul’a çağrıldı. Daha sonra tek varis olarak Manisa’ya sancakbeyi olarak gönderildi. Kaynaklar, Manisa’ya gidişinin ilk aylarında, annesi, kız kardeşi, hocası Hayreddin, Kalfası Kasım ve 458 hizmetçisinin olduğunu belirtir.16

14 Emecen, “Süleyman I”, C. 38, s.74. 15 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.74.

16 http://www.wikitarih.com/Kanûnî-sultan-suleyman-ve-donemi/; 20 Temmuz 2019 Kanûnî Sultan

Süleyman Biyografi.info.; https://www.biyografi.info/kisi/Kanûnî-sultan-suleyman, 20 Temmuz 2019

(23)

BabasıYavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra 30 Eylül 1520’de 25 yaşında Osmanlı Padişahı olarak tahta geçti. Tahdın terk vaarisi olup başka bir erkek kardeşi olmadığı için, tahta yükselişi sorunsuz ve kavgasız bir şekilde gerçekleşti. Kanunî Sultan Süleyman, vakur ve ne yaptığını bilen bir padişah olup kararlı ve azimliydi. Bir işi yapacağında asla acele davranmaz, uzuzn süre düşünür ve karar verdikten sonra verdiği emirlerden kesinlikle vaz geçmezdi. Yetenek seviyelerine göre işe getirecekleri adamları seçerdi.

Dönemin kaynakları, onun tahta oturmasından sonraki faaliyetlerinin, adaleti yaymak ve kendisne tabi olanları korumak için hizmet vermekten ibaret olduğunu belirterek bazı örneklere işaret etmektedir. Buna göre, Tebriz ve Kahire’den babaları tarafından sürülen 600-800 arası esnaf ve alimin kendi ülkelerine geri dönmelerine müsade etti. İpek ticareti yasağını kaldırdı, bu nedenle mallarına el konan tüccarların zararını ödedi. Yaptığı teftişlerin bir sonucu olarak, insanlara ve askerlere işkence eden insanları cezalandırdı. Ayrıca, babası Yavuz Sultan Selim tarafından Kahire’den İstanbul’a getirilen Abbasi Halifesi Mutevekkil-Alallah’ın Mısır’a dönmesine izin verdi. Yaptığı bu davranışla halifeliği önemsizleştirdi ve farklıyeni bir halifelik kavramının ortaya çıkmasına doğru ilk adımı attı. Bu hareketler halkın ve idarecilerin önünde yeni padişahın tavrının bir göstergesi olarak kabul edildi. Ancak saltanatının ikinci ayı dolmadan Şam Beylerbeyliğine tayin edilen eski Memluk Emiri Canbirdi El Gazali’nin ayaklanmasına tanık oldu. Safevilerin de bu ayaklanmaya katılma olasılığı onu tedirgi ettiyse de, isyanın uzun sürmeden bastırılması onu rahatlattı. Meydana gelen bu ve benzeri olaylar, onda saltanatını perçinlemek ve önceden beri var olan gaza (cihad) anlayışını canlandırmak için yeniden büyük bir sefere çıkma ihtiyacını arttırdı.17

Ona “Kanûnî” denmesi yeni yasalar icat ettiği için değil, mevcut yasaları yazdırıp uyguladığı ve ayrıca bu yasaların uygulanıp uygulanmadığını taviz vermeden takip ettiği içindir. Kanunî adaleti temel prensip edinen bir sultandı.

17 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, s.62; Yaşar Yücel, Muhteşem Türk Kanuni ile 46 yıl, T.T.K, 3.

(24)

Mısır’dan alınan vergileri çok aşırı bulması ve yaptığı araştırmada insanların zulme uğradığını görmesi üzerine Mısır Valisini değiştirmesi, bunun açık bir kanıtıdır. Yine Budin Kalesi girişine yazdırdığı kitabe de diğer bir kanıttır. Sultan Süleyman tahta geldiğinde, Osmanlı İmparatorluğu dünyanın en zengin ve en kuvvetli devletiydi. 18

III. KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN HANIMLARI VE ÇOCUKLARI A. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Hanımları

Kanûnî’nin, dört tanınmış eşi vardır. Bunlar Hürrem Sultan, Mahidevran Sultan, Gülbahar Sultan ve Gülfem Sultan. Ayrıca adı bilinmediği için, (Fülane Hatun) diye belirtilen bir hanımını daha olduğu söylenir. İsmi zikredilmemekle birliktei bunlardan başka eşlerinin olabileceğini ileri süren tarihçiler de vardır. Kanunî’nin harem denilen ve aile içinde meydana gelen ilişkilerini sağlam temeller üzerine kurmuş olması, Osmanlı hanedanının gelecekteki klasik görünümünün ilk örneklerini teşkil eetmesi bakımından kayda değerdir. Kanunî’nin çocukları sadece Mahidevran ve Hürrem Sultan isimli iki hanımından olmuş, diğer hanımlarından çocuğu olmamştır. Çocukların ekserisinin Hürrem Sultan’dan olması sebebiyle, Kanunî’nin 1522 yılından başlayak adı geçen bu eşine karşı olan ilgi ve alakasının artmaı üzerine taamüllere uymasa da bu eşini (Hürrem Sultan) resmen nikahladı. Eşler arasında en etkili olanların Hürrem Sultan ve Mahidevran Sultan’dır. Kaynaklarda Kanûnî’nin Hürrem Sultan’ın etkisi ile haha fazla evlenmemiş olabileceği hususu yer almaktadır.19

B. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Çocukları

Tam çocuk sayısını bilmiyoruz. Kaynaklar bu konuda farklı bilgiler verir. Hürrem Sultan’dan; Mahmud, Abdullah, Selim ve Beyazid isimli erkek çocukları olmuştur. Bu erkek çocuklarından Mahmud, Murad ve Abdullah erken yaşta öldüler, Cihangir ve Mehmet yirmi yaşında öldü. Şehzade Selim tahtta Sultan olarak

18 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, s.62; Yücel, Muhteşem Türk Kanuni ile 46 yıl, s. 1-7. 19 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, s.74.

(25)

otururken, taht yarışmasının mağduru Şehzade Mustafa ve Şehzade Beyazid oldu.20 Bazı tarihçiler, her ne kadar kabul görmese de, bu şehzadelerden başka, Ahmet ve Orhan adındaki şehzadelerden bahsetmektedirler. Kanunî’nin kızlarıyla ilgili olarak da tarihçiler arasında fikir birliği yoktur. Kanunî’nin tek kızının Mihrimah Sultan olduğunu iddia edenlerin yanı sıra, onun Raziye Sultan isimli başka bir kızının olduğunu söyleyenler de vardır.21

IV. VEFATI

1564 yılında Avusturya İmparatoru Ferdinand öldükten sonra yerine II. Maximilian geçti. Kendisi kral olmasından sonra Avusturya ile olan ikili münasebetler kötüye gitti. Bu durumun normala dönebilmesi için Avusturya karşı sefer düzenlemeye karar verildi. 1566 yılında, Sultan Süleyman hasta olmasına rağmen, Zigetvar’ı fethetmek üzere on üçüncü sefereine çıktı ve orduya kumanda etti. Saltanatının kırk altı yılında, yetmiş iki yaşındaydı. Avusturyalıların elindeki Zigetvar şehri surlarla ve nehirlerle çevrili üç bölümden müteşekkildi. Bundan dolayı hemen sonuç alınamadı. Kuşatmanın son gününde hastalığının artışına rağmen kuşatmaya devam etti. 6-7 Eylül 1566 gecesi 72 yaşında öldü.22

Kanûnî’nin ölümünün haberi ordunun moralini bozabileceği için Veziriazam Sokullu Mehmed Paşa, padişahın ölümünü bilenlerden bu sırrı saklamasını ve defin için gerekenler yapılarak padişahın cenazenin bulunduğu mekan kazılarak iç organlarının oraya defnedilmesi talimatını verdi. Kanunî’nin ölümü kırk sekiz gün askerlerden gizlendi.23

Veziriazâm Sokullu Mehmed Paşa yaptığı bu hareketle Kanunî’nin ölümünü askerden gizlemişti. Ancak bu durum her an fark edilebileceğinden, kalenin mümkün olan en kısa sürede ele geçirilmesi gerekiyordu. Ordu komutanlarına, ‘”Allah’a şükür ki padişahın sağlığı iyileşmek üzere, ancak kalenin geri alınmasının gecikmesi

20 Funda Demirtaş, Şehzade Mustafa’nın Öldürülmesi-Tahlili Bir Yaklaşım-Erciyes Ü. İlahiyat Fak.

Dergisi, Bilimname XV/IL 2010/1, 205-227.

21 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.71. 22 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.71 23 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.71

(26)

yüzünden tedirgin. Sultanımızın emri bugün Zigetvar’ın fethidir” şeklinde bir talimat gönderdi. Veziriazâmın teşvikleri ile nihai hazırlıklar yapıldı. Zigetvar Kalesi’nin komutanı Nicolas Zriny, savunma imkanı olmasa bile direnmeye devam etti. İç kalenin surları yakılınca, son çaba harcadı. 600 kişisiyle hızlı bir şekilde kaleden çıktı. Bu hareket intihardan farklı değildi. Kale kapısından çıkmasıyla birlikte göğsüne iki kurşun ve kafasına da bir ok isabet etti. Ciddi şekilde yaralanan Nicolas Zriny yakalanarak yeniçeri ağasının huzuruna getirildi. Orada bir topun üzerinde çıkarılarak idam edildi. Huruç hareketini püskürten Osmanlı askerleri, Zigetvar’ın direnişinin son noktası olan iç kaleyi de ele geçirdi. Böylece, 7 Eylül’de Zigetvar tamamen fethedildi.24

Veziriazâm, bu arada kalenin fethi bahanesiyle Kütahya Sancakbeyi ve tahtın tek varisi olan Şehzade Selim’e babasının öldüğünü bildiren bir mektup göndererek, onu orduya çağırdı. Veziriazâm padişahın ölümünü saklamaya devam etti. Haberin asker arasında olumsuz bir etki yapacağından korkuyordu. Kalenin fethinden sonra Veziriazâm günlük rutin işlere devam etti. Başarı gösterenlere hilat giydirdi, tayinler yaptı. Düşman öldüren askerleri defterlere kaydettirdi.

Durumu vezirlerden bile saklayan Sokullu, ordu içerisine adam sokarak askerin düşüncelerini sürekli olarak takip etti. Askerlerin içerisinde padişahın hiç gözükmemesi üzerine dedikodu artmıştı. Söylentiler artınca tellallar çıkaran Veziriazâm, Kanûnî’nin Cuma Namazı’nı kalede kılacağını ilan etti.

Daha sonra da padişahın ayağının incinmesinden dolayı Cuma Namazı’na gelemeyeceğini duyurarak durumu idare etmeye devam etti. Çeşitli numaralarla 22 gün geçiren Veziriazâm askerin padişahın gelip bahşiş vermesini istemesi üzerine, Kanûnî’nin başkanlığında Divan toplantısı yapılacağı haberini askere ilan etti. Padişahın ölümü askere haber verilmediği gibi vezirlere de haber verilmemişti, ancak devlet ileri gelenleri durumu anlamışlardı.25

24 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.71; DİA, “Sigetvar” Géza Dávıd, C.37. s.157-159 25 Géza Dávıd, “Sigetvar”, DİA, C.37. s.157-159

(27)

Divan toplantısından önce mırıldanan vezirleri ziyaret eden Veziriazâmın adamları, onları düşman içerisinde bulunulmasından dolayı askerin padişahın hayatta olduğuna inandırılması gerektiğine ikna ettiler. 9 Ekim 1566 tarihinde Divan toplandı. Divan’a katılan Yeniçeri Ağası Ali Ağa, Veziriazâmdan aldığı talimat uyarınca dışarı çıkarak yeniçerilere hitaben bir konuşma yaptı ve padişahın; ''Berhüdar olup yüzleri ak olsun, gazaları mübarek olsun, yoldaşlığı tamam edip kaleyi iyi bir duruma getirsinler. Bütün bahşiş ve zamları verilsin'' dediğini nakletti. Bu konuşmanın akabinde padişahtan hemen yerine getirilmesi gereken bir emir almış gibi atına binip, kaleye gitti. Bu haber üzerine padişahın otağı önünde toplanan asker dağıldı. Durum yine idare edilmişti.

Kanûnînin iç organları çıkarıldıktan sonra cesedine misk ve anber kokuları sürüldü. Akabinden tahtın altına geçici olarak defnedildi. Bir adam da padişahın yatağına hasta gibi yatırıldı. Zigetvar Kalesi’nin fethi tamamlandı. Geri dönüş esnasında Kanûnînin cenazesi arabada taşındı ve sanki Padişah hastaymış da yaşıyormuş gibi davranıldı. Bu arada babasının ölümünden haberdar edilen II. Selim Belgrad’a gelerek ordunun başına geçti. Bu olaydan sonra halka Kanûnînin vefat haberi duyuruldu. İstanbul’a getirilen cenaze, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazının ardından Süleymaniye Camii’nin avlusunda bulunan türbeye defnedildi.

Kanunî Sultan Süleyman’ın ölüm sebebinin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak ölümüne yol açan hastalık hakkında farklı anlatılar vardır. Ölüm nedenleri arasında nikris (gut), dizanteri, anjin ve burun felci sayılır.

Kanûnî Sultan Süleyman öldüğünde 72 yaşındaydı. Padişah olalı 46 yıl olmuştu. Osmanlı padişahları arasında en uzun hükümdarlık yapan Osmanlı bir padişahıydı. Hükümdarlığı savaş meydanlarında geçmişti. Çoğu Avrupa’da olmak üzere 13 sefere çıkmış ve bu seferlerde toplam 10 yıl İstanbul’dan ayrı kalmıştı.26

(28)
(29)

KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN İKTİDARI

Bu bölümde, Kanûnî Sultan Süleyman’ın tahta oturması ve idari kişiliği ile başlıca seferleri üzerinde durulmuştur.

I. IDARİ KİŞİLİĞİ

Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı tarihi değerlendirildiğinde Osmanlı tarihinin en önde gelen devlet yöneticilerindendir. O’nun dönemi, Osmanlı tarihinde devletin güç ve ihtişam bakımdan doruğa ulaştığı dönemdir. Avrupalılar “Magnifique”, “Magnificent” (Türkler), Türklerin adaleti, “iktidar” yasaları nedeniyle, egemenliğin, büyük refah ve mutluluk imparatorluğu olduğunu söyledi. Osmanlı yöneticileri arasında Fatih Sultan Mehmet’in ardından en büyük devlet adamı ve politikacıdır. Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’den sonra gelen ve eşsiz bir komtan olan Kanunî, akademisyen ve sanatçıydı. Muhibbi takma adıyla yazdığı büyük divan, XIX. Yüzyılda torunlarından II. Mahmut’un şair olan kızı Adile Sultan tarafından basıltırılmıştır.

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti, Kanûnî Sultan

Süleyman’nındır.27

Türk ve Dünya tarihi açısından değerlendirildiğinde Kanûnî Sultan Süleyman’ın önemli bir yerinin olduğu açıktır. Tahta çıkmasına engel olacak bir rakip bulunmaması nedeniyle, kolayca tahta çıkmıştır. Tahta çıktıktan sonra yaptığı uygulamalarda, hak edene hakkını vereceğini, haksızı da hak ettiği şekilde cezalandıracağını göstermiştir. Kırk altı yıl süren saltanatı devrinde, zamanını devamlı savaşlar, yeni toprakların fethiyle tüketmiş, bu zaman zarfında yönetinde orta yollu bir davranış sergilemiştir.

27 Yavuz, Orhan, Mehmet Yastı, Hidayet Duyar , Mevlüt Gülmez , Bekir Direkçi; Muhibbi Divanı, Palet

Yayınları, Konya (t.y); Ak, Çoşkun, Muhibbi Divanı-İzahlı Metin-Kanuni Sultan Süleyman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987. Bahadıroğlu, Yavuz, Muhteşem Osmanlı Kanuni Sultan

(30)

Doğuda Safevi Devlet’yle uğraşırken, Batıdaki en azılı düşmanı Şarlken idi. Hükümdarlığı döneminde Osmanlı İmparatorluğu Asya, Avrupa ve Afrika gibi üç büyük kıtada yayılmış, ayrıca bununla da kalınmayıp Uzak Doğu’ya da seferler yapılmıştır.28

A. Kanûnî Alandaki Faaliyetleri

İnsanlar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın adaleti tesis etmesi ve çıkarılan kanunları aaynen uygulaması sebebiyle kendisine meşhur “Kanûnî” adı verilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın bu unvanın kazanmasında büyük hukuk adamı Ebûsuud’un rolü çok büyüktür. Kanunî, mevcut kanunları her eyalette aynen uygulamış, hiç bir zaman bu kanunlar birbirleriyle çelişmemiştir.

Kanunî Sultan Süleyman döneminde, suçlu olmayan kişi görevinden hiçbir zaman alınmadı ve suçu olup da görevinden alınmayan bir kişiyi kalmadı. Ek olarak, hükümdarlığı sırasındaki ana faaliyetlerinden biri, yetkilerini devrettiği kişilerin bu güçlerini kötüye kullanmalarını engellemekti.

B. Mimarî ve Bayındırlık Hizmetleti

Kanûnî’nin en büyük arzularından biri, ününü yansıtacak anıt eserler bırakmaktı. Bu arzusunu gerçekleştirmek için daha saltanatın ilk yıllarından eserler inşa eettirmeye başladı. Başta İstanbul olmak üzere, şehirlerin imarına büyük önem verdi.. İstanbul’da Şehzade Mehmet ve Cihangir adına Süleymaniye ve Sultan Selim, kızı Mihrimah Sultan adına da Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri yaptırdı. Hürrem Sultan adına Haseki Sultan Camii ve külliyelerini inşa ettirerek İstanbul’un çehresini değiştirdi. İsstanbul dışında kalan diğer büyük kentlerde de aynı şekilde imar faaliyetleri sürdürüldü. Kanûnî sayesinde İstanbul, Doğunun ve Batının, en büyük ve en hareketli kenti görünümünü kazandı ve böylece Türk Rönesansının beşiği haline geldi. Diğer taraftan halkın ihtiyaç duyduğu su kemerleri, suyolları, köprüler, hanlar, kervansaraylar yapıldı. Fethedilen yerlerdeki kilise ve manastırlardan bir kımı camiye çevrilerek bakım ve onarımı yapıldı. Kanunî döneminin önde gelen ve yapılan bu mimarî eserlere damgasını vuran mimar

(31)

Mimar Sinan’dır. XVI. yüzyıl Türk mimarisine hükmeden Mimar Sinan olmasaydı, herhalde Türk sanatı eksik kalırdı.

Minyatür, hat sanatı, resim ve çinicilik de Kanûnî’nin döneminde büyük gelişme göstermiştir. Öyleki 1577’lerde Topkapı Sarayı’nın minyatür atölyesinde yirmi altısı Türk olmak üzere otuz beş kişi çalışmaktaydı. Ayrıca Kanûnî döneminde Türk resmine yön veren çok sayıda ressam bulunmakta ve bunların başında Matrakçı Nasuh gelmektedir. Aynı zamanda matematikçi, yazar ve bilim adamı olan Matrakçı Nasuh, Kanûnî’nin Irakeyn seferinin tasvirine ilişkin resimli bir kitap da kaleme almıştır.

Kanunî döneminin Türk resmi açısından en önemli iki eseri bulunmaktadır. Bunlardan ilki “Surnâme” ve diğeri de “Hünernâme” dir. “Hünernâme”de bulunan resimler, devrin meşhur ressamı Nakkaş Osman’a aittir. Bu dönemin ünlü ressamlarından biri de Nigari’dir. Bu ressam ününü çizdiği portrelere borçludur. Yine bu dönemin önde gelen sanatlarından biri de hat sanatıdır. Hat sanatında meşhur sanatkarlar arasında Şeyh Hamdullah ve öğrencileri ile Ahmet Karahisari ve İbrahim’i sayabiliriz.

C. İlmi Alandaki Faaliyetleri

Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük bir devleti yöneten Kanûnî, aynı zamanda şair olup Muhibbi takma adıyla (mahlasıyla) şiirler yazmıştır. Şiire ve sanata olan düşkünlüğü sebebiyle zamanında; şairler, sanatçılar, hukukçular, ilahiyatçılar, tarihçiler, bilim adamları sarayın en seçkin konukları arasında yer almıştır. Kanûnî zikrettiğimiz sınıflarda yer alan bu kişilere madden ve manen büyük destek sağlıyordu. Buna örnek olarak klasik dönemin lirik şairi olan Baki’ye tanınan maddi ve manevi imkanları verebiliriz.

Kanûnî döneminin en meşhur şairleri arasında, Leyla ile Mecnun yazarı olup Bağdat’ta doğan Fuzûlî ve Bâki’nin yanı sıra Zâti, Hayali, Hayreti Bumi, Âşık Çelebi ve Figani gibi şairleri zikredebiliriz. Bu şairlerin bıraktıkları eserler sayesinde Türk Dili günümüze kadar aktarılmış ve insicamını korumuştur. Bunun içindirki bu kişiler, dilinin büyükleri arasında saygı ile anılmaktadırlar.

(32)

Osmanlı İmparatorluğu Kanûnî Sultan Süleyman’ın padişahlı döneminde üç kıtaya yayılanmış ve kırk altı yıl gibi uzun bir süre İmparatorluk altın çağını

yaşamıştır.29

D. Sosyal ve Sanat Alanındaki Faaliyetleri

Kanûnî Sultan Süleyman hayırsever bir padişahtır. Kurduğu vakıflar ve yaptığı hayırlarla çok saayıda abidevi eser inşa ettirmiştir. Bunların başında Mimar Sinan'a inşa ettirdiği cami ve külliyeler gelir. İstanbul'da yaptırdığı eserlerle imparatorluğun güç ve kuvvetini sergilerneyi hedeflemiştir. Yaptırdığı Süleymaniye Camii ve Külliyesi bunun için güzel bir örnektir. Bu cami ve külliyeye ilave edilen medrese ile eğitim sistemi yeniden planlanmıştır. Yine babası Yavuz Sultan Selim’in ismini verdiği Sultan Selim Camii'ni tamamyarak ibadete açılmasını sağlamıştır. Ayrıca oğulları Mehmed ve Cihangir için cami ve tesisler inşa ettirmiştir. Diğer yönden bunlara kızı Mihrimah Sultan'ın Edirnekapı ve Üsküdar Camileri, Hürrem Sultan adına inşa ettirdiği Haseki Sultan Camii ve Külliyesi eklenebilir. İstanbul'un suyunu temin etmek için yapılan Kırkçeşme denilen suyolları, Mimar Sinan'a inşa ettirdiği Büyükçekmece Köprüsü birer mimari şaheser mesabesindedir. Yapılan bu mimari hizmetlere Bağdat'ta yapılan İmam-ı Azam Türbesi ve beraberindeki cami ve imaret, yine burada Abdülkadir-i Geylani Türbesi ve Camii, Konya Mevlana Türbesi yanında Sultan Selim Cami, semahane, imaret, Seyyidgazi'de Büyük Tekke Camii, Şam' da büyük bir cami ve imaret zikredilebilir. Bunların yanı sıra fethedilen yerleşim merkezlerindeki çok sayıda kilise onun adına camiye tebdil edilmiştir. Diğer yönden yine onun döneminde Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra ile Mekke’de bulunan Kabe onarılmış, kutsal şehirlerden olan Medine ve Mekke'de önemli imar hizmetlerinde bulunulmuştur.30

29 Bkz. Şevki, Osman, Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbeti Tarihi, Ankara 1991. 30 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C. 38, s.74.

(33)

II. BAŞLICA SEFERLERİ

Kırk altı yıllık hükümdarlığı dönemi Kanunî Sultan Süleymanın “Muhteşem Süleyman”ın hemen hemen daim savaşlarla ve seferlerle geçmiştir. Bu bölümde kısaca Kanûnî’nin Seferleri üzerinde durulacaktır.

A. Belgrad Seferi

Genç bir hükümdar olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilk olarak elde ettiği başarıların en büyüğü Belgrad’ın fethidi. Belgrad, daha önceleri Osmanlı Padişahlarından II. Murat, II. Mehmet (Fatih) ve II. Bayezit tarafından kuşatılmışsa da, fethedilememişti. Bu şehir Macaristan’ın kilidi ve önemli bir kalesi olmakla Osmanlı için büyük bir anlam ifade ediyordu. Şiddetle savunulan şehir, 29 Ağustos 1521’de fethedildi. Kanûnî, şehirden ayrılmadan şehrin tahrip edilen kısımlarının imar edilmesi talimatını verdi. Kanununin 5 ay süren bu ilk seferinden sonra 19 Ekim 1521’de İstanbul’a döndü.31

Sultanın Macar Kralı’na cizye talep etmek ya da savaşı tercih etmek üzere gönderdiği elçinin öldüğü haberi gelince Sultan, ateş püskürdü ve ordunun hazırlanması, Macarlarla savaşmak için gerekli erzak ve mühimmatın temin edilmesi talimatını verdi. Ordunun başında bizzat harekete geçti ve Belgrad yakınlarında bulunan Subotica Şehrini muhasara altına almak üzere meşhur komutanlarından Ahmed Paşa’yı önden gönderdi. Ahmed Paşa 2 Şaban 928’de şehri fethetti. Ertesi gün Sultan şehre ulaştı. Ardından şehri kuşatmakla meşgul olan orduyla beraber Belgrad kenti ablukasını daraltmakla görevli Piri Mehmed Paşa’ya destek olmak üzere yola çıktı. Şiddetli bir savunmadan sonra Belgrad Şehri fethedildi ve Macar askerleri, 25 Ramazan 928’de kaleyi boşalttılar. Ardından Kanunî Sultan Süleyman şehre girdi ve mescide çevirdiği kiliselerin birinde Cuma namazını kıldı. Macarların Devlet-i ‘Aliyye’nin ilerleyişini engellemek için kullandıkları bu kale, berisindeki Tuna nehri ve beldelerin fethi için olanak sağlayan en büyük faktör haline geldi. Sultan, elde edilen bu zaferi bütün valilere, Avrupa krallarına ve Venedik Cumhuriyeti Başkanı’na ilan etti. Daha sonra

31 Uzuznçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.310; Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, s.63; Öztuna, Yılmaz,

(34)

düşmanlarına karşı zaman kazanmış olarak İstanbul’a geri döndü. Rus Kralı, keza Venedik Cumhuriyeti Reisi savaşta elde ettiği zafer ve üstünlükten dolayı sultana tebriklerini ilettiler.32

Muharrem ayının başı 928’de Osmanlı devleti ile Venedik Cumhuriyeti arasında önceki anlaşmaların teyidi niteliğinde yeni bir ticari anlaşma imzalandı. Ayrıca Astana’daki cumhuriyet temsilcisinin her üç yılda bir değiştirilmesi, miras davalarına konsolosluk tarafından bakılması, Osmanlı mahkemelerinde halkına karşı açılan davalarda duruşmaya tercüman gönderme hakkına sahip olması, Kıbrıs ve Zenta gibi adalardan haraç alınması maddeleri de anlaşamaya eklendi. Onun için bu anlaşma büyük ehemmiyet arz ediyordu. Çünkü bu anlaşma maddeleri Devlet-i A’liye ülkelerindeki konsoloslukların sahip olduğu imtiyazların esasını teşkil ediyordu.33

B. Rodos Seferi

Rodos daha önceden Fatih Sultan Mehmet ve Yıldırım Bayezit zamanlarında fethedilmek istenmişse de bunda muvaffak olunanamıştı. Bu sebeple Kanûnî Sultan

Süleyman Rodos’u almayı çok istiyordu. Şiddetli ve çetin bir savaştan sonra 1522’de Rodos fethedildi ve burada hüküm süren Saint-Jean Şövalyeleri yönetimine son verildi. Kanûnî, babası Yavuz Sultan Selim döneminde Veziriazâm olarak görev alan Piri Mehmet Paşa’yı emekliye ayırdı ve onun makamına Makbul İbrahim Paşa’yı Veziriazâm oklarak atadı.34

Bunun ardından Kanunî Sultan Süleyman Rodos Adası’nın fethi için hazırlıklara başladı. Rodos Adası’nın fethedilmesi için, Fatih Sultan Mehmet birkaç sefer düzenlediyse de, bunda başarı sağlayamamıştır. Buranın fethi, hem İstanbul-Mısır deniz yolu arasında teşkilatın sağlanması, hem de ülkenin ortasında devlet düşmanlarının savaş zamanı sığınacakları bir yer bırakmamak açısından önem arz ediyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Avrupalıların kendi içişleriyle meşgul oldukları için yardıma

32 Muhammed, Ferid el-Muhami, Tarihü’d Devletü’l Aliyyetü’l Osmaniyye, Darü’l-Cil, Beyrüt, 1977, s.80. 33 Uzuznçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.315; Muhammed, Ferid el-Muhami, Tarhü’d Devletü’l Aliyyetü’l

Osmaniyye, s.80.

34 Emecen, “Süleyman I”, DİA, C.38, s.62; Bk. Öztuna, Başlangıçtan Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye

(35)

gelemeyeceklerini bildiğinden, kendisinden öncekilerin başaramadığı bu işi bir an önce bitirilmek istiyordu. Kral Birinci Fransuva, İspanya Kralı Beşinci Karl ve Almanya birbirleriyle savaş halindeydiler. Keza Papa X. Leo da Protestan mezhebin kurucusu Luther ile uğraşıyordu. Macar ülkesinin iç işleri ise, yöneticiler arasında cereyan eden anlaşmazlıklar ve Kral İkinci Louis’in küçük yaşından dolayı meydana gelen sorunlar nedeniyle oldukça karışıktı. İşte tüm bu sebepler, Sultanı, bu muhkem kaleyi fethetme fırsatını değerlendirmeye itti. Ancak Sultan Süleyman, merhameti gereği savaşa girişmeden önce başrahipten buradan göç etmesini, teminat alarak kalmayı tercih eden beraberindeki Hristiyanlarla birlikte kaleyi boşaltıp adayı terk etmelerini istedi. Başrahip bu teklifi kabul etmeyince Sultan, deniz donanmasının Rodos’a hareket etmesi talimatını verdi. Kendisi de kara yoluyla Asya tarafındaki adanın karşısında yer alan Marmara Körfezi’ne doğru yola çıktı. Donanma, 26 Haziran 1522’de Rodos’a ulaştı. Toplar, kumanya ve mühimmat karaya çıkarıldı. Sultan Süleyman, 28 Haziran’da bölgeye ulaştı ve varır varmaz şiddetli bir kuşatma başlatıldı. Şövalyeler ve özellikle rahipler adayı savundular. Hatta kadınlarının Osmanlı askerlerine taş yağdırıp başlarından aşağı kaynar yağ dökerek bunlara yardım ettikleri söylenir. Ne var ki tüm bunlar, bugün bile büyüklüğüyle görenleri şaşkına çevren Osmanlının topları karşısında bir işe yaramadı. Villiers de L’Isle-Adam adınki başrahip artık çaresiz kalıp da elindeki kumanya ve mühimmatı tükenince adayı boşaltmak için kendisine on iki gün süre vermesini istemek üzere 2 Safer 929’da (21 Aralık 1522) Sultana iki elçi gönderdi. Bununla birlikte muhasara altındakilerin çıktıkları esnada her hangi bir zarar görmemeleri adına Osmanlı ordusunun şehirden bir mil kadar uzağa çekilmesini şart koştu. Sultan bunu kabul etti. Ancak sultanın talimatlarına rağmen Yeniçerilerden bir grup şehre girip bölgeyi işgal ettiler ve meşrepleri icabı her türlü pisliği işlediler. Sultan buna çok sinirlendi. Teslim şartlarına bağlı kalınması emrini verdi ve bozguncuları cezalandırdı. Böylece tekrar güvenlik sağlandı ve ortalık sükûnete kavuştu.35

Rodos kalesini 13 Safer 929’da (Ocak ayının başı 1523) terk eden bu mağlup grup, misyonerlik faaliyetlerini yürütmek ve Müslümanlara karşı tekrar güç toplamak amacıyla Kral Şarlken’in kendilerine bıraktığı Malta’ya doğru yola çıktılar ve

35 Uzuznçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s. 315; Muhammed, Ferid el-Muhami, Tarhü’d-Devleti’l- Aliyyeti’l-

(36)

Bonapart’ın Hicrî 1213 / Milâdî 1798 yılında gelip işgal edinceye kadar da burada kalmaya devam ettiler.36

C. Mohaç Seferi

Mohaç Savaşı Osmanlılar ile Macarlar arasında yapılmış olup Macar tarihinin en önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. Savaş olması bakımından diğer meydan savaşlarından bir farkı yoksa da, sonuçları itibarıyla Avrupa'da başlayan yeni bir mücadele ortamının başlamasına, son derece karmaşık siyasi meselelerin ortaya çıkışmasına yol açmıştır. Savaş, Macar Devleti'ni parçalanmaya götüren önemli sonuçları da beraberinde getirmiştir.37

V. Karl (Şarlken) Avrupa’ya hükümran olma sevdasındaydı. Taşımış olduğu Almanya İmparatoru ve İspanya Kralı sıfatını kullanarak Avrupa’nın birçok ülkesini ele geçirdi. Bununla birlikte yakın akrabalarından olan Macaristan Kralı II. Lajos (Lâyoş)u da Osmanlı İmparatorluğu aleyhine harekete geçmek üzere kışkırtıyordu. Durum bu haldeyken Fransa Kralı I. François’nın İmparator’a esir düşti ve Kanûnî’ den kendisine yardım etmesini istedi. Kanûnî Sultan Süleyman bunu fırsat bilip 1526’da üçüncü seferine çıktı. Macaristan’ın güney kesiminde, Tuna kıyısında Mohaç denilen yerde, 2 saat içinde, tarihin en kesin sonuçlu örnek meydan muharebelerinden birini kazanarak Macar ordusunu ortadan kaldırdı. Böylece Kanûnî Sultan Süleyman Mohaç Meydan muharebesi olarak tarihte yerini alan bu savaşın akabinde beş yüzyıldan beri Avrupa’nın büyük devletleri arasında bulunan Macaristan’ı haritadan silmiş oluyordu. Elde edilen bu zafer sonrası Osmanlı devletinin sınırları batıda Viyana kapılarınadan itibaren başlamış oluyordu. Artık Avrupa, Kanûnî Sultan Süleyman ile V. Karl arasında iki büyük nüfuz bölgesine ayrılmıştı. Bunun sonucu olarak Avrupa devletlerinden her biri, her iki taraftan birinin nüfuzuna geçmek zorunda kalacaktı.38

36 Uzuznçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s. 310; Muhammed, Ferid el-Muhami, Tarhü’d Devletü’l Aliyyetü’l

Osmaniyye, s.82.

37 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.II, s.324-325; Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, s.159-162. 38 Emecen, DİA, “Süleyman I”, C.38, s.62; Bk. Öztuna, Başlangıçtan Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye

(37)

D. Bec (Viyana) Seferi

Mohaç Muharebesi’nden sonra Büyük Macaristan Krallığı dağıldı. Asıl Macaristan’la, Türkler’in «Erdel» dedikleri Transilvanya, Osmanlı devletinin hakimiyetine geçmişti. Bu arada eski Macaristan kırallığına ait topraklarda yer alan Bohemya, Moravya, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan’ı ise Charles-Quint’in kardeşi Arşidük Ferdinand işgal etmişti. Almanlar’ın hedefleri arasında Macaristan’la, Transilvanya’yı almak vardı. Kesinlikle Budapeşte’nin Osmanlılar elinde bulunmasını istemiyorlardı. Kanûnî’nin 4. seferi bu şartlar içinde başladı.

Osmanlı ordusu başkomutanı, kaleyi düşürmek için büyük bir hücuma kalkıştı. Lâğımlar surun bir kısmını yıktıysa da sonuç alamadı. Yapılan son bir genel hücum da muvaffak olamadı. Hava soğuk olduğu için insan ve hayvanların muhasaraya devam imkanı yoktu. İki ay önce büyük toplarla birlikte gelinmiş olsa Viyana kesin düşecekti. Muhasara yirmi bir gün sürdü. Osmanlı ordusu Viyana'da habsedilmiş olan müslüman esirleri kurtardı (14 Ekim 1529).39

E. Almanya Seferi

Almanya Seferi Kanûnî’nin 5. Seferidir. Bu seferde 200.000 kilik ordu ve 400 topla birlikte 1532’de Kanûnî yeniden Almanlar’ın üzerine yürüdü. Önce Avusturya’nın büyük şehirlerinden ikincisi olan Graz alındı. Ordu karşısıda savaşacak bir güç bulamadı. Zira V. Karl’ın Türkler’e karşı savaşmak istemediği gibi bir meydan savaşı yapmaya da hiç niyeti yoktu. Bu sefer sonucunda çok sayıda kale, 100.000 esir alındı. Bu seeefer 7 ay sürdü. Nihayet 21 Kasım 1532’de İstanbul’a dönüldü.40

F. Irakayn Seferi

Kanûnî döneminde Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Doğuda en güçlü devlet İran (Türk Safevi İmparatorluğu) idi. Kanunî 6. seferini bu devlete karşı yaptıı. Bu sefere «Irakayn (İki Irak) Seferi» denilmesinin sebebi, hem Arap Irakı (bugünkü Irak),

39 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.330-331.

(38)

hem de Acem Irakı (Doğu Iran, Hemedan bölgesi) fethedilmesinden dolayıdır. İkinci bölümde bu konu üzerinde geniş olarak durulacaktır.

G. Korfu Seferi (İtalya Seferi)

Kanûnî yaptırdığı istihbarat çalışmalarına dayanarak İtalya üzerinden V. Karl’la ve akabinden de Venedik ile savaşmanın gerekliliği kanaatine vardı. Bunun üzerine yedinci seferini İtalya üzerine gerçekleştirdi. 6 süren bu seferde; önce Korfu Adası’na asker çıkarıldı. 3. Vezir Damat Lutfi Paşa, Fatih devrinde fetheddilen Pulya’yı

(İtalya’nın topuğunu) ikinci defa muhasara etti. Barbaros Hayrettin Paşa ‘da İtalya ve İspanya kıyılarına asker çıkardı. Yapılan muharebe esnasında yüzlerce düşman gemisini ganimet olarak alındı.41

H. Boğdan Seferi

Almanlar, Osmanlı İmparatorluğunun Hindistan ve diğer bölgelerle olan meşguliyetinden istifade ederek Macar Prensi V. Petro’yu isyana teşvik ettiler. Bunun sonucunda V. Petro, Osmanlı devletiyle barış halinde bulunan Bolonya’ya saldırdı. Bu tecavüzlere cevap olarak, Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan’a savaş ilan etti ve ordusunu 11 Sefer 945’de (1538) İstanbul’dan harekete geçirdi. Oğulları, Mehmed ve II. Salim, Sadrazam İyas Mehmed Paşa ve ikinci vezir Damat Lütfi Paşa da ona bu seferde eşlik ettiler. Hem Sultan Mehmed hem de II. Sultan Bayezid, Boğdan’a daha önce seferler düzenlemişlerdi.42

Ordu, Mimar Sinan tarafından Prut Nehriüzerine inşa edilen köprüden Rebiu’l-Ahir aynın altısında Boğdan’ın metropol şehirlerinden biri olan Yaş Kentine ulaştı. Bölgede kontrolü sağladıktan sonra Boğdan’ın başkenti Suceava’ya yöneldi ve 6 Rebiu’s-Sani 945’de (1538) şehre ulaştı. Yedi gün kadar şehirde kaldı. Karayi sahibi komutasındaki kazan ve Garam orduları, Osmanlıya iltihak etti. Romen Ortadoks’un önde gelenleri Osmanlı’ya itaat sözü verip şehirden kaçan Emir’in itaatinden çıkıp onu

41 Bk. Öztuna, Başlangıçtan Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi, C.III, s.398 vd.

42 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.342-344; Emecen, “Süleyman I”, C.38, s.62; İbrahim, Halim,

Tarihü’d-Devletü’l-Osmaniyyetü’l-Aliyye, 1. Baskı, Alemü’l-Kutub li’-Tibaatü Ve’n-Neşri Ve’t-Tevzi,

2002, s.90; Muhammed, Ferid El-Muhami, Tarhü’d Devletü’l Aliyyetü’l Osmaniyye, Darü’l-Cil, Beyrut, 1977, s.235.

(39)

reddettiklerini ilan ettiler. Boğdan şehri kontrol altında alındıktan sonra Sarabya kenti, Osmanlının toprakları içinde kalacak şekilde sınırlar yeniden tespit edildi. Daha sonra Sultan Süleyman, İstanbul’a döndü ve 6 Recep 945’de (1538) şehre ulaştı. Böylece Kanunî Sultan Süleyman’ın en kısa seferi olan Boğdan seferi, dört ay yirmi gün sürmüş oldu.43

Bu sefer neticesinde, Osmanlıların Bucak olarak adlandırdığı Dinyester nehri ile doğrudan Osmanlı idaresine bağlı Prut Nehri arasında kalan topraklar, Osmanlının topraklarına eklendi ve Bağdat’tan ayrıldı. O zamandan beri Suceava’ya Voyvoda’nın korunması için 1000 sipahi ve 500 yeniçeriden oluşan bir garnizon tahsis edilmesine karar verildi. Böylece Dinyester ile Prut nehri arasında kalan tüm ülkeler Osmanlıya iltihak etmiş oldu. Boğdan Şehrinin sınırları, büyük ölçüde kırpıldı. Romen toprakları tarihinde ilk defa bu savaşta savaş davulu taşıyan fillere şahit oluyordu. Ayrıca, İrail kentini çevreleyen bölgeler de Eflak Prensliğinden alınıp doğrudan Osmanlı idaresine eklendi. Böylece Tuna nehri üzerindeki hassas bölgeler, tamamen kontrol altına alındı ve bundan sonra Dobruca, sanki bir Osmanlı kenti haline geldi.44

I. Budin Seferi

Macaristan-Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Transilvanya- kralı olan John Zapolyai, elli üç yaşında ölmüştü ve Bolonya kralının kızı olan Annesi İsabelle tarafından gözetilen on beş yaşındaki oğlu 2. John dışından başka bir varisi de yoktu. Prens Ferdinand, Macaristan’a göz dikip harekete geçti. Alman kışkırtmalarına cevap olarak Kanunî Sultan Süleyman da dokuzuncu saltanat seferini ilan etti ve 26 Sefer Hicrî 948’de (1541) İstanbul’dan ayrıldı.45

Ferdinand, gözünü Macaristan’a dikmiş, bu tamahından hiç vazgeçmemişti. En büyük umudu, Kral Zápolya’ya varis olmaktı. Özellikle çocuğun annesi çok genç bir kadındı ve ülkeyi idare edecek istidatta değildi. Bu seferde, oğulları 17 yaşındaki II.

43 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.342-344; Emecen, “Süleyman I”, C.38, s.62; Öztuna, Başlangıçtan

Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi, C.I, s.278.

44 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, s.342-344; Emecen, “Süleyman I”, C.38, s.62; Öztuna, Başlangıçtan

Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi, C.I, s.278-279.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ces eunuques blancs font, en seconde ligne, lë service extérieur du harem ; ils sont un peu moins sauvages que les noirs , parce qu’ils ont une communication plus

Yaptığımız bu çalışmanın birinci bölümünde; yukarıda bahsettiğimiz Kanuni Sultan Süleyman- Charles-Quint (Şarlken) mücadelesi ve bu mücadelenin safhalarını

Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak üzere kullanma ve çoğaltılma hakları İstanbul Kanuni Sultan

Bir de kızı Mihrimah… Kanuni Sultan Süleyman çocukları arasında en çok Şehzade Mehmed’e dü kündü. Tahtını kendinden sonra Şehzade Mehmed’e bırakmayı

Boğaz ve limanların kontrolü buna bağlı ticari-askeri faaliyetlerin takibi bölge hakimiyeti için büyük önem arz etmekte idi. 56 İlkin boğazın hem Anadolu hem de

Mora Seferi için yapılan diğer bir hazırlık aşaması ise sefere katılan askerin zahire ve mühimmatını taşımak üzere kullanılan arabalar ve nakliye hayvanları ile

lk dönem slam Tarihi’nde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen Hudeybiye Anla ması ile neticelenen Hudeybiye Seferini konu alan bu çalı mada tarihî

Sebebi: Macar kralının ölmesi üzerine Ferdinand’ın Budin’e saldırması Sefere çıkan Kanuni Budin’i aldığı gibi Macar topraklarını yeniden düzenledi..