• Sonuç bulunamadı

Kentsel alanlarda görsel kirlilik: Tekirdağ örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kentsel alanlarda görsel kirlilik: Tekirdağ örneği"

Copied!
156
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

Kentleşme kaçınılmaz bir süreçtir ve aynı zamanda bir gelişme belirtisidir. Günümüzde düzensiz ve yoğun kentleşme hareketleri kentsel mekanlarda bir dizi sorunu beraberinde getirmiştir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kentlerimizin nüfus ve yapısal yönden yoğunluğu arttıkça, kapladıkları alanlarda insan doğasının aleyhine yatay ve düşey yönde gelişen bir görsel kirlilik de, artarak boyut değiştirmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde sorun her geçen gün biraz daha büyüyecek ve içinde bulunduğu çevre ile, bireyin ve ailenin yaşam kalitesini düşürecektir.

Kentler yalnızca insanların barınma gereksinimlerini karşılayan yapılardan oluşmazlar. Toplu yaşam sonucu, bir diz ortak gereksinin doğar. Kentlerde gelişmişlik derecesi, kültür yapısı ya da yönetsel yaptırımların etkisi ile bu gereksinimleri karşılayan, zaman ve mekana göre farklılaşan mekanlar doğar [Başal vd, 1993].

Çokar [1994] kentsel mekanı; kentlerde toplu yaşam sonucu ortak ya da kişisel gereksinimlerin karşılandığı, toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına bağlı olarak, zaman içinde farklılaşan mekanlar olarak tanımlamıştır.

Kentsel mekanlarda işlevsellik ve görsellik bir arada düşünülmelidir. İşlevsellikten uzak, estetik ihtiyaçlara cevap veremeyen bir tasarım eksik bir tasarımdır. Belirli tasarım ilke ve standartların göz önüne alınarak, uygun malzeme ile de desteklenerek yapılan çalışmalar her zaman olumlu sonuç verir.

Tasarımlarda dikkate alınması gereken ilke ve standartlar; materyallerin görsel zenginliği göz önüne alınarak belirlenir. Tasarımda kullanılan her türlü malzeme, yapılan uygulamalarda görsel etkiyi de beraberinde getirmektedir. Doğal veya yapay her türlü malzemenin kendine has fiziksel ve kimyasal özellikleri vardır. Ayrıca farklı yerlerde, farklı biçimlerde, farklı renklerde ve boyutlarda değerlendirilmeleri de gerekir. Bu nedenle yapılan çalışmalarda üretici firmaların üretim koşullarından ve deneyimlerinden öte; elemanların fonksiyonunu belirleyen, tüm dünyada, bazen de kullanıcı ülkenin kendi fiziksel ve sosyolojik özelliklerine göre belirlediği standartlar baz alınır. Bu konuda Türk Standartları Enstitüsü; tüm dünyada kullanılan bazı standartları da göz önünde bulundurarak, gerekli gördüğü konularda birtakım standartlar

(2)

belirlemiştir. Bunun yanı sıra kullanılan elemanların seçimi bazı ekstrem durumlarda, fonksiyon dışında kullanıcının görüş, beğeni ve kültür seviyesine, kısaca estetik anlayışına bırakılmaktadır. Tasarımda asıl önemli olan da kullanılan elemanın kendi iç yapısına ve çevresine uygun bir şekilde kullanılması, belirlenen standartlara uymasıdır. Bunun sonucu olarak da estetik etki ve görsel zenginlik doğal olarak yaratılmış olur. Kent ve çevresinin biçimlenme sorununun temelinde plansız ve çarpık kentleşme ile standartlara uyulmadan yapılan tasarım ve uygulamalar yatmaktadır.

Ülkemizde son dönemlerde çevre kirliliğinin büyük bir hızla arttığı, doğal çevrenin yok olduğu, kentsel mekanlarımızda düzensiz ve sağlıksız kentleşmeler sonucu görsel kirliliğin arttığı, kişi başına düşen yeşil alanın azaldığı net bir şekilde görülmektedir. Anayasa’mızda da belirtildiği üzere, her insan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Bu nedenle estetik ve fonksiyonel ilkeler dikkate alınarak hazırlanması gereken planlamada, planlama yapan kişi akılcı ve ileri görüşlü davranmalı, yeniliklere açık olmalı, geniş bir tasarım gücü ile bilinçli bir mekan ve kombinasyon görüşüne sahip olmalıdır.

Bu çalışmada; hızlı kentleşme süreci yaşayan tüm kentler gibi Tekirdağ’daki olumsuz gelişmelerin önüne geçmek ve kısmen oluşmuş çevre bilincinin gelişmesine yardımcı olabilmek amacı ile kent içi donatı elemanları, yapı materyalleri, kısacası yatay ve dikey boyutta görsel kirliliğe neden olan elemanlar saptanarak; TSE [Türk Standartları Enstitüsü] ve DIN [Deutscher Industrie Norm] standartları, tasarım ve uygulama ilkeleri de baz alınarak bir değerlendirme ortaya konmuştur.

(3)

2. KURAMSAL TEMELLER VE KAYNAK BİLDİRİŞLERİ 2.1. Kent Kavramı

Kent kentsel yaşamın oluştuğu ve insan yapısı çevrenin doğal çevreye egemen olduğu bir ortamdır [Gürel, 1970; Keleş, 1990].

Kentler, insanların, barınma gereksinimini karşılamaları yanında ekonomik, sosyal, kültürel, dinsel, siyasal, eğitim, rekreasyonel, vb. eylemleri sağlamasıyla çok boyutlu bir nitelik taşımaktadır [Uzun, 1990a].

Türkiye'de çeşitli kentleşme araştırmalarında, nüfusu 10.000’i ya da 20.000’i aşmış bulunan yerleşme birimleri kent olarak benimsenmektedir. Bir yerleşme birimine kent denilebilmesi, o birimde tarım dışı üretimin ağırlık kazanmasına, üretim araçlarının ve dolayısıyla nüfusun orada yoğunlaşmasına, bir örnek olmama ve bütünleşme derecelerinin yükselmiş bulunmasına bağlıdır [Hasol, 1988].

Kent, genel anlamda kentsel yerleşmelerin yaygın adıdır. Kent, sosyo-ekonomik ve kültürel özellikleri yönetim durumu ve nüfus bakımından kırsal alanlardan ayırt edilen, genellikle tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, daha da önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretim dağıtım ve denetim işlevlerinin toplandığı, teknolojik gelişme derecelerine göre belirli bir büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış, ikincil toplumsal ilişkilerin, toplumsal farklılaşma, uzmanlaşma ve hareketliliğin yaygın olduğu yerleşim alanıdır [Anonim, 2005a].

Bir tanıma göre kent, içinde barındırdığı farklı varlık alanlarında yer alan devingen, birbiriyle ilişkili sistemlerin tümüdür. Bu sistemler, kişilerin yaşam tarzı, toplum kişiliği, kamusal, özel ya da yarı özel mekanlar ile kent doğası ve tüm öğeleri olabilir. Bütün bunlar ise kent açısından birer kimlik göstergesidir. Bu anlamda kent kimliği bir yönüyle her açıdan bir algılama toplamı ve etkisidir. Kuşkusuz bu etkiyi yaratan kent donatı elemanları da dahil olmak üzere, farklı boyut ve çeşitlilikteki kent mekanları kentin birim ve öğeleridir [Bayrakçı, 1991].

(4)

2.1.1. Sağlıklı kent ve kentleşme

Kentleşme dar anlamda, kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artması demektir. Kentsel nüfus köyden kente göçlerle artar. Gelişmekte olan ülkelerde kentleşme bu şekilde nüfus akınları halinde gerçekleşir. Fakat kentleşme yalnızca nüfus hareketi bağlamında düşünülmemelidir. Aynı zamanda o toplumda ekonomik ve toplumsal yapıyla da ilintilidir.

Bu nedenle kentleşmeyi tanımlarken, o nüfus hareketini yaratan toplumsal ve ekonomik değişmelere de yer vermek gerekir. Bu şekilde düşünürsek kentleşme, “sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması, bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci” olarak tanımlanabilir [Anonim, 2005a].

Günümüz Türkiye’sine nitelik veren olayların başında hızlı kentleşme gelmekte ve kentleşme ise bütün dünyada, beraberinde çözümü zor sorunlar getirmektedir. Bununla birlikte, ülkemizde kentleşme olgusunun diğer ülkelere oranla daha büyük bir hızla artması, gerek kent içi gerekse kent çevresi açık alan ve mekanların giderek yitirilmesi kentleşme olgusunun en büyük göstergesidir [Uzun, 1997a].

Birleşmiş Milletler Nüfus Dairesi her iki yılda bir nüfusa ilişkin kısa vadeli (50 yıl) öngörülerini yenilemektedir. Nüfus Dairesi 2003 yılında ilk kez 300 yıllık bir nüfus öngörüsünü hazırlamıştır. Bu öngörüye göre; 2000 yılında 6,1 milyar olan dünya nüfusu 2100 yılında 9.1 milyar olduktan sonra azalmaya başlayacak ve ancak 2300 yılında tekrar 9 milyara ulaşabilecektir. Afrika ve Asya kıtalarında çok önemli nüfus artışları olurken, mutlak olarak nüfus kaybına uğrayan kıta Avrupa olmaktadır[Anonim, 2003a].

Türkiye nüfusunun yüzde 70’i kentlerde yaşamaktadır. Son 50 yıldır ekonomik-sosyal ve son 16 yıldır süren çatışma ortamı nedeniyle iç göçler sonucu kentlerin nüfusu hızla artmıştır. Yakın bir gelecekte ülke nüfusunun yüzde 85’nin kentlerde yaşacağı öngörülmektedir [Anonim, 2003a].

(5)

2.1.1.1. Kentleşme nedenleri

Kentleşme nedenleri biri diğerinden etkilenen nedenler olarak, ekonomik, teknolojik, siyasal ve psiko-sosyolojik nedenler şeklinde sınıflandırılır.

• Ekonomik nedenler: Kentleşmenin ekonomik nedenlerinde daha çok kentlerin sunduğu ekonomik üstünlüklerin fazla oluşu karşımıza çıkar. Kentlerde çok sayıda uzmana ihtiyaç olmaktadır. Öte yandan, özellikle az gelişmiş ülkelerde, tarımın verimliliği ve kişi başına düşen tarımsal gelir, köylüyü köyünde tutmaya yetmeyecek kadar düşüktür. Gerek bu yetersiz gelirin, gerekse toprak iyeliğinin dengesiz dağılımı, tarım topraklarının çok parçalanmış (ufalanmış) olması, iklim koşulları ve toprak aşınması (erozyon), bu itici etmenleri güçlendiren nedenlerdir. Örneğin, Türkiye’ de sözü edilen bütün koşulların, tarımdaki verimi azaltmak suretiyle, kentleşme hızını geniş ölçüde etkilediği görülmektedir. • Teknolojik nedenler: Sanayi devriminin getirdiği değişikliklerle beraber

kentleşmenin hızlanması teknolojik gelişmelerle mümkün olmaktadır. Buhar gücü nüfusun fabrikalar yakınında birikmesine yol açmıştır. Elektrik enerjisinin sanayide artan oranda kullanılması kentlerde hızlı biçimde nüfusun yoğunlaşmasına etkide bulunmuştur. Bunun gibi hidroelektrik santraller de, kentlerin gelişmesi ve yaygınlaşmasında büyük rol oynamıştır.

• Siyasal nedenler: Çeşitli düzeyde verilen siyasal kararlar, hukuk kurumlarından bazıları ve kentlerdeki yönetim yapısının özellikleri kentleri özendirici nitelik taşımaktadır.

• Sosyo-psikolojik nedenler: Sosyo-psikolojik nedenler köy ve kentin yaşam biçimleri arasındaki farklılıkta ortaya çıkmaktadır. Kentin özgür havası, kentli olmanın gururunu paylaşma, kentte var olan toplumsal ve kültürel olanaklar ve hizmetler kenti çekici kılmaktadır. Kimi yerlerde kente göç etmeye ”yükseliş” gözüyle bakılması kentli olmayı, kentte yaşamayı beraberinde getirmektedir [Anonim,2005a].

(6)

Kentleşmenin sağlıklı bir şekilde olabilmesi için:

• Kentsel yerleşmenin topografik olarak gelişmeye açık, zeminin problem yaratmayacak, jeolojik açıdan da uygun, yerleşim yeri ve çevre havza karakteristiklerinin, doğal olaylarının etkisini arttırmayacak bölgelerde,

• Altyapısı inşa edilmiş olarak,

• Üst yapının da sağlıklı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Sağlıklı bir kentleşme için ilk etapta gerekli olan, sağlıklı doğal bir yerleşim bölgesinin seçilmesidir. [Çatal vd., 1995].

Sağlıklı kentleşme doğal ve kültürel çevreyle uyumu temel alan, insanı yaratan doğa ve insanın kendi yarattığı kültürle ilişkisini koparıp yok edici bir uzlaşmazlığa dönüştürmeyen, insanlığın kendi üretiminin artıkları içinde boğulmasını engelleyen, doğadaki gibi yararlı hale getiren bir plan anlayışıyla olanaklıdır.

Bu planı gerçekleştirecek olanların amacı ise; insanların yaşama, tüketim, eğlence, dolaşım, iletişim gibi etkinliklerini yaşanabilir çevrelerde geliştirebilmesi için, mekansal, toplumsal ve ekonomik örgütlenmeleri, bunun için gerekli yasa ve yönetsel düzenlemeleri tasarlamak, önermek ve yönlendirmek olmalıdır [Karaçorlu vd., 1998].

Tüm bu açıklamalardan yola çıkarak şu sonuca varılabilir ki sağlıklı kent; tüm olanaklarıyla içinde yaşayan insanlara rahat, huzurlu, işlevsel ve estetik mekan sunan, kendine özgü bir kimliğe sahip olan toplumsal bir oluşumdur.

2.1.1.2. Kentsel çevrede görsel kirlilik değerlendirmesi

Son yıllardaki nüfus yoğunluğundaki artışla kent içi ve yakın çevresinde kullanımı zorunlu olan cansız elemanların sayısında da artış görülmüştür. Bu elemanların estetik ve fonksiyonel bakımdan uygun seçilmemesi, çevremizde görsel açıdan bozukluklara, diğer bir ifade ile görsel kirlenmeye neden olmaktadır. Farklı amaçlarla kullanılan bu elemanlar, çevre kirliliğine doğrudan katkıda bulunmakta, daha da önemlisi bireylerin üzerinde psikolojik etkilere neden olmaktadır. Ayrıca fonksiyonel olmayan kullanımlar da, ekonomik açıdan oldukça büyük kayıplara neden olmaktadır.

(7)

Görsel kirliliğin değerlendirilmesinde en önemli husus planlama ve uygulamalarda uyulması zorunlu olan ilkeler ve standartlardır. Çünkü bu standartlar, pek çok ülkede pek çok kişi baz alınarak oluşturulmuş ve en uygun olanı seçilmiştir.

Türkiye’de ürünlere ilişkin standardizasyon faaliyetlerinin başlangıcını Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1502 yılında zamanın padişahı II. Beyazıt tarafından; kalite, ölçüm, ambalaj gibi hususların standardize edilmesine yönelik “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” adıyla yayınlanan fermana kadar götürmek mümkündür. Cumhuriyet döneminde ise ilk kanuni düzenleme 1930 yılında yapılmıştır. Bu yasa ile standardizasyon faaliyetleri, ürünlere ilişkin kural koyma ve bu kurallara uygunluğu denetleme (kalite denetimi) olarak başlamıştır [Anonim, 2005b].

Türk Standartları Enstitüsü; her türlü madde mamulleri ile usul ve hizmet standartlarını yapmak amacıyla, 18.11.1960 tarih ve 132 Sayılı Kanun ile kurulmuştur. Kanuna göre; yalnız TSE tarafından kabul edilen standartlar “Türk Standardı” adını alır. Enstitü görevleri olarak; “her türlü standardı hazırlamak ve hazırlatmak, enstitü bünyesinde veya hariçte hazırlanan standartları tetkik etmek ve uygun bulduğu taktirde Türk Standartları olarak kabul etmek, kabul edilen standartları yayımlamak ve ihtiyari olarak uygulanmalarını teşvik etmek, mecburi olarak yürürlüğe konmalarında fayda görülenleri ilgili bakanlığın onayına sunmak” olarak sayılmıştır [Anonim, 2005b].

Türk Standartları Enstitüsü, standardizasyon faaliyetleri kapsamında; uzun yıllar gelişmiş ülkelerin hazırladığı standartları Türkiye’ye özgün şartlarda adapte ederek sentez standartlarla mal ve hizmetlerin kalite seviyesinin yükseltilmesini sağlamıştır. 1985 yılından itibaren milli standartları sentez olarak yapmayı bırakıp, Uluslararası Standartları (ISO), diğer ülkeler ve Avrupa Standartlarını (EN) birebir tercüme ederek Türk Standardı haline getirmeye başlamış ve bu uygulamaya AB yükümlülüklerimiz çerçevesinde devam etmektedir. ISO (International Organization for Standardization), 1947 yılında kurulan ve yaptığı standardizasyon çalışmaları sonucu sanayiye, ticarete ve tüketicilere katkılar sağlayan Uluslararası Standard Teşkilatıdır. TSE, ISO’nun üyesi ve tek temsilcisidir. EN ( Europeane Norm) ise, Avrupa Birliği’nde Standartlar arasında uyumu sağlamak için oluşturulmuştur.

(8)

Avrupa Kalite Örgütü ( EOQ) üyesi olarak, kalite alanındaki uluslar arası gelişmeleri yakından izlemektedir. Türk Standartları Enstitüsü; Milletlerarası Elektroteknik Komisyonu (IEC), Avrupa Standartlar Komitesi “European Standardization Committee”(CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standartlar Komitesi “European Elektronic Standardization Committee” (CENELEC) üyesidir [Anonim, 2005b].

Bunun yanı sıra planlama ve uygulamalarda peyzaj mimarlığının temel ilkelerinden olan estetik ve fonksiyonel ilkelerin de göz önünde tutulması gerekmektedir [Korkut, 2002]. Bunlar;

• Teknik: Peyzaj mimarlığını diğer plastik sanatlardan ayıran en belirgin farklardan birisi, canlı ve cansız olmak üzere iki ayrı karakterde materyal kullanma durumudur. Hem canlı, hem cansız materyalin kullanımında teknik ilkelere uyulma zorunluluğu vardır.

• Statik ve Konstrüksiyon: Peyzaj çalışmalarında mimari yapı elemanlarının statik ve konstrüksiyon ilkelerine göre hesap ve inşa edilmesi gerekir. Mimari yapı elemanlarının taşıyıcı kısımları, üzerinde taşıdıkları materyalin yükünü taşıyabilecek hacim ve ölçüde olmalıdır.

• Sitüasyon (Çevreye Uygunluk): Her çevre kendi bünyesine, karakter ve fizyonomisine uygun obje ve elemanları daha kolay kabul eder. Çevreye yabancı olan canlı-cansız her türlü eleman genellikle yadırganır. Peyzaj planlamasında canlı ve cansız yapı elemanlarının cins, şekil , ölçü, renk, doku gibi özellikleri bakımından önce çevreleriyle, daha sonra kendi aralarındaki uyumları dikkate alınmalıdır.

• Proporsiyon: Planlama alanında, düzeni oluşturan kısımlar arasında alan, kitle ve hacim bakımından bulunması gerekli uygun ilişki ve orana proporsiyon denir. Proporsiyonun saptanması için kesin bir kural ve formül yoktur. İyi bir proporsiyon peyzaj mimarlarının ya da sanatçının deneyim, duygu ve ruh yapısını yansıtan özgün bir buluştur.

• Denge: Doğa kanunu olan denge (balans) emniyet, sağlamlık duygusunun ifadesidir. Formal denge ve informal denge olarak ayırmak mümkündür.Tüm plastik sanatlarda olduğu gibi peyzaj mimarlığında da her iki denge kullanılır.

(9)

• Vurgu (Dikkat Çekme): Peyzaj planlamasında her kompozisyonun bir veya birkaç ana görüş noktasının bulunması, bu noktalara vurgu ile dikkat ve ilginin çekilmesi gerekir. Bu kompozisyonda vurgu genellikle şekil, hacim, çizgi ve renk bakımından keskin zıtlıklar meydana getirilerek sağlanır. Vurgu, bir tasarımda algılamanın belirli noktalara toplanmasını sağlar, sürpriz etkisi ve hareket yaratır. Vurgu etkisi olmayan, tam bir uyum ve denge ile ortaya konulmuş olan bir tasarım ilgi çekmez dolayısı ile monotonluk yaratır.

• İfade Gücü: Peyzaj çalışmalarında kullanılan canlı-cansız malzemenin çeşidi, ortaya konulacak eserin şekli ve ifade kuvveti üzerinde etkili olur. Malzemelerin ifade gücü arasında büyük farklar vardır. Örneğin; taş devamlılık ve dayanıklılığı, ahşap narinliği ve hafifliği, demir inceliği ve kuvveti ifade eder. Ahşap kullanılması gereken bir yerde demir kullanmak, taş yerine beton kullanmak ifade gücünü zayıflatır. Son yıllarda, ağaçların korunmasına katkıda bulunmanın yanında ahşap malzemelerin pahalı olması, bakım zorluğu ve kısa ömürlü olması nedeniyle ahşabın kullanılması gereken yerlerde demir ya da betonun kullanıldığı görülmektedir. Demirden yapılan panjurlar; beton kalıplarla yapılan bahçe bankları veya betondan kaya parçaları buna en güzel örnektir. Bu kullanımlar malzemenin ifade gücüne aykırı olmakla birlikte günümüzde sıkça kullanılan örneklerdir.

• Dizi, Ritim, Tekrar: İnsan eliyle bilinçli olarak düzenlenen bir mekanda objeler belirli bir dizi, ritim ve tekrarla dizilmelidir. Tasarım içinde bir noktada başlayan hareket ve onun çevresindeki objeler dizisi bir mantık zinciri üzerinde akış göstermeli ve bir sonuca ulaşmalıdır. Peyzaj planlamalarında ölçüyü kaçırmamak, monotonluk yaratmamak amacıyla değişik renk, şekil ve ölçüdeki materyalin değişken tekrarı uygulanmalıdır. Tasarım içindeki objelerin düzenli bir tekrar ve ritim ile dizi hallerini sürdürmeleri tasarımın bütünlüğünü belirtir. • Renk ve Renk Harmonisi: Peyzaj mimarlığında yapı elemanlarının (bitkisel ve

mimari) kompozisyonunda en önemli unsurlardan biriside renktir. Uygun olmayan renk kombinasyonları çirkin ve sıkıcı bir ortam yaratır.

• Ölçü ve Fonksiyon: Bir peyzaj düzeninin belli bir fonksiyonu ve ölçüsü olmalıdır. Fonksiyon; kullanışlılık, işlevsellik, amaca elverişliliktir. Belirli fonksiyonları olan düzenlerin, ölçüsü de insan ölçüsüne uygun olmalıdır. Bahçe

(10)

bankı insanın rahat oturmasına elverişli olmalı, yollar rahatça gidip gelmeye, merdiven basamakları insanın inip çıkışına uygun ölçüde olmalıdır.

• Birlik ve Kompozisyon: Birlik ya da kompozisyon; mekanda yer alan elemanların tümünün birbirini tamamlayarak bütün halinde bir organizasyon ortaya koymasıdır. Tasarım ilkeleri içinde en önemli olan ilkelerden birisidir. Peyzaj mimarlığında iyi bir kompozisyon hazırlamak için estetik ve teknik ilkeleri fonksiyon, statik ve konstrüksiyon esaslarını, bitki kompozisyonunu çok iyi bilmek gerekir. İyi bir kompozisyon için bitkisel ve mimari yapı elemanları arasında olduğu kadar, iç mekanla, dış mekan arasında da ahenk ve işbirliğinin sağlanması esastır.

2.2. Araştırma Konusu İle İlgili Önceki Çalışmalar

Nasuh [1993], endüstrinin gelişmesiyle kentleşme hareketlerinin yoğunlaştığından ve Ankara’da yoğun yapı kitleleri yüzünden açık ve yeşil alanların azaldığından bahsetmektedir. Ankara’daki kent parklarından ve yapılan düzenlemelerden yola çıkarak yaptığı çalışmasında yeşil alanlarda ve kent parklarında olması gereken standartları belirleyerek, geleceğimiz açısından daha planlı bir organizasyona gidilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Kumbaracıbaşı [1991], görsel kirlenmenin gelişigüzel seçilen donatı elemanlarından kaynaklandığını, gerek estetik gerekse fonksiyonel açıdan uyumdan yoksun elemanların görsel kirliğin temel nedeni olduğunu belirtmiştir.

Gürsel [1992], İstanbul’un son zamanlarda yaşadığı çarpık kentleşmeden ve köyden kente yaşanan göçle birlikte artan kentsel sorunlarından bahsetmiştir. Bu konuda halkın ve yerel yönetimlerin üzerlerine düşen sorumluluklar konusunda da fikirlerini sunmuştur.

Zafer ve Nurlu [1993], yaptıkları çalışmada; cansız elemanların çeşitli mekanlar yaratmak, peyzajın dolaşım sistemini oluşturmak, sınırlandırmak, korumak, dinlenmek, eğlenmek vb. pek çok gereksinimde vazgeçilmez elemanlar olmasından yola çıkarak, ancak uygun kullanımlarla görsel estetik sağlanabileceğinden bahsetmektedirler.

(11)

Eryıldız [1994], yaptığı çalışmasında, Türkiye’deki çevre bilincini ve ülkenin yaşadığı sorunları ele almıştır. Çalışmasında, yıllar önce İspanya’nın karşılaştığı sorunların çözüm yollarından yararlanılarak, ülkemizin çevre sorunlarına öneriler getirilmiştir.

Gökçen [2001], trafiğe kapalı bölgelerin kentsel kamusal mekanlarla olan ilişkisinden yola çıkarak bu alanlardaki donatı elemanları, Ankara kenti örnek verilerek değerlendirilmiştir. Öncelikli olarak yayaların düşünüldüğü bu tür alanlarda yer alan donatı elemanlarının görsel ve işlevsel etkilerinden söz edilerek öneriler geliştirilmiştir.

Kadıoğlu [2001] tarafından, yapılan çalışmada kentsel çevrede görsel kirlilik yaratan donatı elemanları incelenerek, Denizli kentinden örnekler verilmiştir.

Kuşkun [2002] tarafından, Erzurum kenti bütününde donatı elemanları incelenmiş ve kullanılan elemanların ihtiyaca ne ölçüde cevap verdikleri anket yoluyla tespit edilmeye çalışılmıştır. Herkesin sağlıklı, kimlikli, dengeli ve estetik bir çevrede yaşama hakkından söz edilerek, bireylerin üzerlerine düşen görevler vurgulanmıştır.

Polat [2002], Konya kentinin kentsel gelişim aşamalarından yola çıkarak kentte yer alan parkları incelemiş, görsel anlamda kente kattıklarından ve estetik değerlerinden bahsetmiştir.

Cömert [2003], Tekirdağ’ın geleneksel konut çevresini ele alan çalışmasında, çarpık kentleşmenin izlerini taşıyan mahalleleri irdelemiştir. Mevcut geleneksel çevreler göz önünde tutularak yapılan çalışmada, kültürel anlamda yitirdiklerimiz üzerinde durulmuştur.

2.3. Tekirdağ Kent Merkezine İlişkin Genel Bilgiler 2.3.1. Tarihi dokusu

Tekirdağ İli M.Ö. 4000 yıllarına kadar uzanan tarihi boyunca çeşitli uygarlıkların etkisi altında kalmıştır. Bu dönemler içerisinde Bisanthe, Rodosto, Tekfurdağı gibi isimler almıştır. Cumhuriyetten sonra 1927 yılında il olduktan sonra Tekirdağ adını aldı. Trakya adı ile anılan bölge ise bu adı, Trak kavimlerinden almıştır. Sözcük anlamıyla Trakya,

(12)

Traklar’ın oturduğu yer anlamına gelmektedir [Anonim, 2005c]. Şekil 2.1’de Tekirdağ kentinin tarihi bir görünümü verilmektedir.

Şekil 2.1. Tekirdağ kenti tarihi görünümü [Anonim, 2005c]

20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince girişilen yeni örgütlenme sırasında Tekirdağ il olmuş, ancak; Kurtuluş Savaşı sırasında örgüt hemen kurulamamış, Cumhuriyet’in ilanından önce 15 Ekim 1923 tarihinde il merkezi olmuştur. Tekirdağ’ın unutamadığı mutlu günleri arasında 24 Aralık 1840’da Büyük Vatan Şairi Namık Kemal’in bu ilde doğması, Çanakkale Destanı’nı yaratan 19. Tümen’in Mustafa Kemal’in de önderliğinde Tekirdağ’da hazırlanması, 23 Ağustos 1928’de Atatürk’ün Harf İnkılabı vesilesiyle Tekirdağ’a gelip Başöğretmen olarak ilk dersi vermesi gibi olaylar bulunmaktadır [Anonim, 2005c].

2.3.2. Kent makroformu

Tekirdağ merkez yerleşimi, Marmara Denizi kıyısında bulunan bir yerleşimdir. Kent diğer bir çok kıyı yerleşimi gibi kıyı boyunca doğrusal bir yapıda gelişmektedir. Yerleşimin kıyı boyunca yaklaşık genişliği 27,5 km olup kara içine doğru en geniş yeri 9 km dir.

Tarihsel gelişim içerisinde, kent merkezinin Yavuz, Ertuğrul, Eskicamii ve Ortacamii Mahalleleri çevresinde gelişmeye başladığı bilinmektedir. Bu gelişimin önceleri liman çevresinde ve gitgide kıyıdan derinlemesine bir şekilde oluştuğu, özellikle 1980 sonrası

(13)

ikinci konut alanlarının gelişimi ile kentin İstanbul yönünde kıyı alanlarında doğrusal olarak genişlediği görülmektedir [Anonim, 2006a].

Tekirdağ kenti Çizelge 2.1’de görüldüğü gibi 14 mahalleden oluşmaktadır. Bu mahallelerin sınırlarını gösteren harita Şekil 2.2’de verilmiştir.

Çizelge 2.1.Tekirdağ kentinin mahalleleri

1. Ertuğrul Mahallesi 6. Hürriyet Mahallesi 11. Gündoğdu Mahallesi 2. Eskicamii Mahallesi 7. Aydoğdu Mahallesi 12. Altınova Mahallesi 3. Ortacamii Mahallesi 8. Karadeniz Mahallesi 13. Zafer Mahallesi 4. Yavuz Mahallesi 9. Çınarlı Mahallesi 14. Yüzüncü Yıl Mahallesi 5. Turgut Mahallesi 10. Değirmenaltı Mahallesi

Ertuğrul Mahallesi, yaklaşık 30 hektarlık bir alan üzerinde kurulmuştur [Anonim, 2005d]. Bugün tamamı sit alanı içerisinde bulunan Ertuğrul Mahallesi’nin bulunduğu bölgede, ayakta kalan bazı anıtsal yapılara rastlanmaktadır. Peştamalcı Caddesi mahallenin kuzeybatısında devam eden, semtin eski konutlarının bulunduğu önemli bir caddedir. Hükümet Caddesi ve Mimar Sinan Caddesi bugün şehir merkezinde kaldığından, ticarethanelerin yoğun olması nedeniyle eski yapılar yıkıma uğramış ve çok azalmıştır. Barbaros Caddesi’nde tarihi evler ve resmi yapılar görülebilir. [Cömert, 2003].

Eskicamii Mahallesi, 213 hektarlık bir alan içerisindedir [Anonim, 2005d]. Eskicamii Mahallesi’nin bir ucu şehir merkezinde ve sit alanının içinde kalırken diğer ucu yeni yerleşim alanlarına kadar uzanır. Mahallenin Kolordu Caddesi ile merkez kısmında kalan bölümü sit alanı içerisindedir. Bugün mahallede anıtsal yapı olarak sayılabilecek yapı kalmamıştır. Fakat sivil mimarlık örneklerini görmek mümkündür [Cömert, 2003].

Ortacamii Mahallesi, 28 hektarlık kapladığı alanla Tekirdağ kentinin en küçük mahallesidir [Anonim, 2005d]. Ortacamii Mahallesi’nin Ertuğrul Mahallesi ile komşu olduğu alan bugün sit alanı içerisindedir [Cömert, 2003].

(14)

Şekil 2.2. Tekirdağ kentinde yer alan mahalleler MARMARA DENİZİ

(15)

Yavuz Mahallesi, 33 hektarlık bir alanı kapsar [Anonim, 2005d]. Mahallede anıtsal değeri olan yapı yoktur. Sivil mimarlık örneklerinin bir bölümü yıkılsa da ayakta olanların sayısı az değildir. Mahallenin güneydoğu sınırı boyunca ilerleyen Peştamalcı Caddesi sivil mimarlık örneklerinin bulunduğu önemli bir cadde olmasına rağmen önemli bir bölümü kullanılmadığından dolayı çok yıpranmıştır [Cömert, 2003].

Turgut Mahallesi’nin, alanı 50 hektardır [Anonim, 2005d]. Bugün önemli bir bölümü sit alanı içindedir. Eski İstanbul Caddesi, otoyola paralel olarak ilerleyen önemli bir caddedir. Mahallede yer alan Çiftlikönü Caddesi de, şehir içi ulaşımda yoğun olarak kullanılan bir ulaşım aksıdır [Cömert, 2003].

Hürriyet Mahallesi, 295 hektarlık bir alanı kapsar [Anonim, 2005d]. Önemli caddelerinden olan Şehit Yüzbaşı Mayadağı Caddesi sit alanı içinde olup sivil mimarlık örneklerini bünyesinde taşımaktadır.

Aydoğdu Mahallesi, 66 hektarlık bir alan üzerindedir [Anonim, 2005d]. Sivil Mimarlık örneklerinin çok az rastlandığı mahallenin önemli sokakları Şabazade Sokak, Şabanoğlu Bayırı, Bahçe Sokak ve Yeni Sokak’tır [Cömert, 2003].

Karadeniz Mahallesi, 1931 hektarlık kapladığı alanla Tekirdağ kentinin en büyük mahallesidir [Anonim, 2005d].

Çınarlı Mahallesi, 120 hektarlık bir alanı kaplar [Anonim, 2005d]. Kuzeybatıdan Çevre Yolu ile Karadeniz Mahallesi’nden ayrılır. Güneyden Yüzüncü Yıl, doğudan Aydoğdu Mahallesi’ne komşudur.

Değirmenaltı Mahallesi, 74 hektarlık bir alanı kaplar [Anonim, 2005d]. Batısında Hürriyet Mahallesi bulunan bu mahalle, sayfiye yeri olarak kullanılan çoğunlukla yazlıkların bulunduğu bir mahalledir.

Gündoğdu Mahallesi, 1148 hektarlık kapladığı alanla Tekirdağ kentinin ikinci büyük mahallesidir [Anonim, 2005d]. Batısında Eskicamii ve Ortacamii Mahalleleri bulunur. Güneyden kavisli bir ayrımla Turgut ve Hürriyet Mahallesi’nden ayrılır.

(16)

Altınova Mahallesi, 292 hektarlık bir alan üzerindedir [Anonim, 2005d]. Sahile çok yakın olması nedeniyle yazlık evlerin çoğunlukla yer aldığı bir mahalledir.

Zafer Mahallesi, 389 hektarlık bir alan üzerine kurulmuştur [Anonim, 2005d]. Mahallenin kuzeyinde yeni yerleşim alanları vardır. Mahallenin doğu sınırını oluşturan Muratlı Caddesi, eski konutları barındırmanın yanında önemli bir ulaşım aksıdır. Yüzüncü Yıl Mahallesi, 831 hektarlık bir alan üzerinde kurulmuştur [Anonim, 2005d]. Yeni yerleşim yerlerinden biri olan mahallede binalar çoğunlukla çok katlı apartman şeklindedir.

2.3.3.Kent kimliği ve estetiği

Tekirdağ ili coğrafi konumu itibariyle İstanbul’un komşularından biri oluşu, doğal ve tarihi özellikleri ve 133 km uzunluğundaki Marmara Denizi sahili nedeni ile İstanbul halkının sayfiye yeri olarak kullanılmaktadır [Şekil 2.3]. Ayrıca İstanbul ilinin batıdan ulaşım yollarının Tekirdağ ili sınırları içerisinden geçmesi ve Trakya ile Anadolu’nun aralarındaki bağlantı yolları üzerinde olması nedeni ile bölgenin en önemli durak yerlerinden biri konumundadır.

Tarih boyunca, topografyasının az engebeli oluşu, zengin doğal özellikleri ve İstanbul’a yakınlığı nedeni ile birçok ulusun ve milletin öncelikle elde etmek istediği alanlar arasında olmuştur. Bir liman kenti olarak kullanılan kent sınırları içinde bulunan tüm ilçe merkezleri, tarihi yerleşme dokusuna veya kalıntılarına sahiptir.

Tekirdağ ili genelinde ve merkez ilçede geleneksel mimari doku Osmanlı-Türk kültürü özelliklerini taşısa da, batı Trakya kültürü izlerine de rastlanmaktadır. Geleneksel mimari yapılar, Türk evlerine benzer planlara sahiptirler. Bu yapılar iki ya da üç katlı ahşap karkas yapılardır. Orta katları cumbalı, iç sofalı planlara sahip bu yapıların giriş katları genellikle taşlık, depo veya ahır işlevi gören mekanlar olarak kullanılmaktadırlar. Tarihi dokudan günümüze kalan değerler günümüzde kentsel sit alanı kapsamına alınarak korunmaktadır.

(17)

Şekil 2.3.Tekirdağ’dan bir görünüm

Merkez ilçe az engebeli topografyası, verimli toprakları ve tarıma elverişli iklimi nedeni ile yapılan tarım hizmetlerinden dolayı yeşil bir görünüme sahiptir. Özellikle doğu Trakya’nın karasal manzaralarında önemli bir yeri olan ayçiçeği, Tekirdağ merkez ilçe yerleşik sınırı ve çevresinde de doğal bir güzellik olarak dikkat çekmektedir [Anonim, 2006a].

Merkez ilçede yerleşik alanları iki kategoride incelemek gerekmektedir. Merkezin çekirdeğini oluşturan kısımda daimi ikamet etmekte olan halk bulunmaktadır. Diğer yerleşik alanlar ise Marmara Denizi boyunca sahil şeridine kurulmuş olan, büyük çoğunluğu ikinci konut tarzında olan yapılarla doludur. Bu alanlarda ise Tekirdağ’ı sayfiye amaçlı kullanan, daimi ikamet etmeyen halk bulunmakta olup büyük bir çoğunluğunu İstanbul’da daimi ikamet etmektedir.

Tekirdağ iline genel olarak bakıldığında belirli bir fonksiyonun öne çıkıp kent kimliğini oluşturmadığını, çeşitli bütünleyici fonksiyonların bir arada bulunduğu görülmektedir. Kent, tarih boyu liman kenti olarak faaliyet göstermiş olduğundan dolayı ticaret yapısı merkezde oluşmuştur. Bununla birlikte kent içinde bulunan üniversite alanı, sanayi alanları kentin sosyo-kültürel kimliğini oluşturan ögelerdir. Üniversitenin açılması sosyo-kültürel bakımdan gelişmiş genç nüfusu şehre çekmiştir [Anonim, 2006a].

(18)

2.3.4.İmar planları

Kentin ilk imar planı, 1949 yılında yaptırılmıştır. Bu imar planı 1958 yılında değiştirilerek yenilenmiştir. 1960 yılında, kent merkezini kapsayan, 1/500 ölçekli şehir imar planları yaptırılmıştır. Bu imar planı da şehirdeki gelişmeyi karşılayamadığından, 1974 yılında, İller Bankası İmar Planlama Daire Başkanlığı’nca kentin 1/5000 ölçekli nazım imar planları ve 1978 yılında 1/5000 ölçekli imar planlarına uygun olarak, aynı kurum tarafından 1/1000 ölçekli uygulama imar planları yapılmış ve o zamanki adıyla İmar ve İskan Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Ardından, bu planların da yetersiz kalması ve bazı eksikliklerin anlaşılması üzerine, 1980 ve 1981 yıllarında, yine İller Bankası İmar Planlama Daire Başkanlığı’nca kentin 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planları yapılmış ve İmar ve İskan Bakanlığı’nın onaylamasıyla yürürlüğe girmiştir. Bundan sonra, Tekirdağ’da, 1989, 1990, 1993 yıllarında, 5 ayrı bölgede ıslah imar planları yapılmış ve uygulamaya sokulmuştur. 1991 yılında ise, Tekirdağ kentsel sit ve etkileme alanlarını kapsayan ‘koruma amaçlı imar planı’, Trakya Üniversitesi’nce yapılmış ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca onanarak hayata geçirilmiştir. Tüm bu aşamalardan sonra, Tekirdağ kenti ve çevresinde, yer yer revizyon, ilave ve mevzi nazım ve uygulama imar planları yapıla gelmiş ve bu parçalı imar planı düzeni uzunca bir dönem sürmüştür. 1998 yılında, kent bütününe yönelik imar planlama çalışmaları yeniden başlatılmış olup, 2001 yılında 5000 hektar büyüklüğünde bir alanı kapsayan, 1/5000 ölçekli Tekirdağ Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planları belediye meclisince onaylanmış ve yürürlüğe girmiş ve 2002 yılında da, onanan 1/5000 ölçekli nazım imar planına uygun olarak eksik kalan kısımlarda 1/1000 ölçekli uygulama imar planları yaptırılarak hayata geçirilmiştir. Günümüzde 2001 ve 2002 yılında yapılmış olan nazım ve uygulama imar planları geçerlidir [Anonim, 2006b].

2.3.5.Kent içi ulaşım sistemi

Tekirdağ ulaşım açısından ülkemizin şanslı illerinden birisidir ve sınırları içerisinden Avrupa transit yolları geçmektedir. İstanbul-Edirne-Avrupa demiryolu il sınırları içinden geçer. Günümüzde büyük bir metropol durumuna gelen İstanbul’a yakınlığı,

(19)

Tekirdağ ili için büyük avantajlar sağlamaktadır. Tekirdağ ili için kalkınmanın lokomotifi olan ulaştırma sektörünün üzerinde önemle durulmalıdır [Anonim, 2003b].

Tekirdağ ulaşım açısından geniş olanaklara sahiptir. İstanbul’dan başlayan ve Marmara kıyılarını izleyerek ülkenin sınırları ötesinde Balkan yarımadasının içlerine uzanan önemli bir yol (E 25) ile Marmara kıyısına inen en kısa yolların kavşağında bulunan kent, özellikle limanı ile ülkenin önemli bir ihracat ve ithalat kapısı haline gelmiştir. Türkiye’nin en yoğun ithalat ve ihracatının yapıldığı, İstanbul’un Avrupa bağlantılarını sağlayan D–100 VE D–110 karayolu ile TEM ve demiryolu Tekirdağ il sınırından geçmektedir. D–100 İpsala sınır kapısı ile Yunanistan’a, D–110 ve TEM ise Kapıkule sınır kapısı ile Bulgaristan’a ulaşmaktadır. Kınalı-Edirne otoyolunun yaklaşık 40 km lik bir bölümü Tekirdağ sınırları içinde yer almaktadır [Şekil 2.4] [Anonim, 2003b].

Kentin önemli ulaşım akslarından biri Hükümet Bulvarı’dır. D-100 karayolunu dik kesen bu yol kentin merkezi konumundadır. Yine bu bulvarla birleşen Peştamalcı Caddesi, Vali Konağı Caddesi ve Muratlı Caddesi kentin önemli caddeleridir.

(20)

3. MATERYAL VE YÖNTEM 3.1. Materyal

Araştırma materyali olarak Tekirdağ kent merkezi seçilmiştir [Şekil 3.1]. Tekirdağ; Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara Denizinin kuzeyinde tamamı Trakya topraklarında yer alan üç ilden biri, ayrıca Türkiye’de iki denize kıyısı olan altı ilden biridir. Tekirdağ 41º 34' 52" - 40º 52' 53" - 41º 35' 28" – 40º 32' 23" kuzey enlemleri ile 28º 09' 14" - 26º 42' 42" – 28º 08' 34" – 26º 54' 24" doğu boylamları arasındadır. 6.313 km² yüzölçümüne sahip ilin denizden yüksekliği 0-200 m arasındadır. İl doğudan İstanbul’un Silivri ve Çatalca, kuzeyden Kırklareli’nin Vize, Lüleburgaz, Babaeski ve Pehlivanköy, güneyden Marmara Denizi ve Çanakkale'nin Gelibolu ilçesiyle ile çevrilidir [Anonim,2005c]. Alanın doğal ve sosyo-kültürel yapısını gösteren rapor ve çalışmalar ve ilgili yayınlar ile önceki çalışmalardan yardımcı materyal olarak yararlanılmıştır.

Ayrıca çalışmanın verileri, Ekim 2005-Aralık 2006 tarihleri arasındaki Tekirdağ kentinde yapılan gözlemlere, yerinde yapılan fotoğrafik tespitlere, sürvey ile görsel analizlere ve çeşitli kurumlardan elde edilen dökümanlara dayanmaktadır.

3.2. Yöntem

Araştırmanın yöntemi; araştırma alanına ait verilerin toplanması, verilerin analizi, sentez ve değerlendirme, sonuç ve öneriler şeklindedir. Mevcut durumun saptanmasına yönelik olarak, planlamaya hazır bilgilerin ortaya konulması için alanda öncelikle gözlem, inceleme ve veri toplama aşamaları gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, mevcut elemanlar tespit edilmiş, TSE’nce belirlenen standartlar ve halen kullanılan bazı planlama kriterleri baz alınarak uygun kullanımların olup olmadığı belirlenmiştir. Kentteki mevcut donatıların, kentsel mekanlarda olması gereken ideal donatılarla karşılaştırması yapılarak, ihtiyaca ne ölçüde cevap verdikleri saptanmış ve görsel kirlilik açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Son olarak elde edilen verilere göre, doğal ve kültürel faktörler de göz önüne alarak öneriler geliştirilmek suretiyle çalışma tamamlanmıştır. Yönteme ait akış şeması Çizelge 3.2’de verilmiştir.

(21)

21

(22)

Şekil 3.2. Çalışmaya ait akış şeması

VERİ TOPLAMA

LİTERATÜR AŞAMASI

MATERYAL

ARAŞTIRMA BULGULARI

• Tekirdağ İli İle İlgili Literatür Taraması • TSE ve DIN Standartları

• Peyzaj Planlama İlkelerine İlişkin Literatür Taraması

• İmar Planları ve Görsel Materyal

• Kentteki Mevcut Kullanımların Belirlenmesine Yönelik Görsel

Tespitlerin Belirlenmesi

• Mevcut Kullanımların İlgili Standartlar ve Planlama İlkeleri İle

Karşılaştırılması

SÜRVEY ÇALIŞMASI

• Alan Etüdü

• Görsel Değerlendirmeler • Alanın Tarihi ve Kültürel Dokusu • Alana İlişkin Mevcut Kullanımlar • Kent Makroformu

YÖNTEM

(23)

4. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA

4.1. Tekirdağ Kentinin Görsel ve Estetik Açıdan İncelenmesi

Bu çalışmada, Tekirdağ kent dokusuna düşey yönde boyut kazandıran önemli elemanlardan olan binalar, yatay yönde şekillendiren yollar ve bunlar arasında ilişkileri sağlayan mekanların işlevsellik kazanmalarına olanak sağlayan donatı elemanları ve yeşil alanlar ele alınmıştır. Bu değerlendirme yapılırken TSE ve DIN standartlarından, planlama ilkelerinden yararlanılmıştır.

4.1.1. Bina estetiği

Binalar kentin görünümünü belirleyen temel elemanlardan biridir. Binaların dış görünümü ise estetik özelliğidir. Dış cephe görüntüsü, boyutu, rengi, yapısı, konstrüksiyonu vb. etmenler binanın estetiğini belirler. Tekirdağ kenti bina estetiğini yeni ve eski konut dokusu olmak üzere iki şekilde değerlendirmek gereklidir.

Merkez ilçede yerleşik alan içinde % 36’lık bir bölüm, konut alanı olarak ayrılmıştır. Konut alanları ilçe merkezinde sürekli ikamet eden daimi konut, merkezden doğuya doğru sahil boyunca ise II. konut şeklinde biçimlenmiştir. Kent merkezinde konut alanları ticaret ile bütünleşmiş olarak bulunmaktadır. Konut potansiyelinin dolmuş olduğu merkezden gelişme alanlarına doğru gidildikçe Yüzüncü Yıl ve Altınova Mahalleleri’nde yüksek katlı blokların, Çınarlı Mahallesi’nde ise gecekondu alanlarının oluştuğu görülmektedir.

Kentteki yapılar incelendiğinde % 86.87’sinin iyi, % 7.22’sinin orta, % 3.32’sinin kötü, % 2.57’sinin çok kötü durumda olduğu görülmektedir. Binaların yapım cinslerine göre mekansal dağılımı incelendiğinde, betonarme binaların daha yoğun olduğu alanlar olan Yüzüncü Yıl, Altınova, Hürriyet, Çınarlı, Değirmenaltı ve Karadeniz Mahalleleri ile II. konut bölgelerinde olduğu görülmektedir. Kentin tarihi merkezi çevresindeki Karadeniz, Aydoğdu, Gündoğdu, Ortacamii, Zafer Mahalleleri’nde yığma yapılar göze çarpmaktadır. Ahşap ve kagir binalar ise tarihi çekirdeğin bulunduğu Ertuğrul Mahallesi’nde rastlanmaktadır [Anonim, 2006a].

(24)

Tekirdağ kentinde Rum, Ermeni ve Musevilerin izlerini taşıyan evlere ve çeşitli yapılara rastlamak mümkündür. Eski kent dokusunun izlerini bugün Ertuğrul, Yavuz, Ortacamii, Eskicamii, Hürriyet, Aydoğdu, Turgut ve Zafer Mahalleleri taşımaktadır. Bu doku günümüzde hasar görmüştür. Rum evleri bugüne kadar gelebilmiştir. Fakat günümüze kadar gelebilmiş evlerin hemen hemen hiçbiri koruma altına alınmamıştır. Yıkılmaya yüz tutmuş olan birçok ev eğer restore edilmezlerse en fazla 5–6 sene, belki de daha kısa sürede tarihe karışacaklardır.

Tekirdağ kentine bütün olarak bakıldığında, birçok mahallenin sit alanı içerisinde olmasından dolayı sivil mimarlık örnekleri sıkça görülebilmektedir. Ancak çoğu binaya, bakım yapılmadığından dolayı harabe görünümlü yıkılmaya yüz tutmuş bir görünüm hakimdir. Özellikle Aydoğdu Mahallesi’nde bu durum daha yoğun olarak gözlenmektedir. Ayrıca yine bu mahallede yapılan yeni yerleşim alanları ruhsatsız ve imara uygun olmadığından dolayı çarpık bir yapılanma söz konusudur [Şekil 4.1].

Şekil 4.1. Aydoğdu Mahallesi’nden yıkılmış, harabe görünümlü bir ev [Özgün]

Tekirdağ bir sahil kenti olduğundan dolayı yeni kent dokusu incelendiğinde çok katlı, aynı katta birden fazla daireli blokların yanı sıra müstakil yapıda yazlık olarak kullanılan tek veya 2–3 katlı evlerle de örülü bir şehir olduğu gözlenmektedir. Site şeklinde yapılan binalar genellikle tek tip, bahçeli konutlardır. Bahçe tüm site sakinlerinin ortak kullanım mekanlarıdır. Müstakil evlerin de birçoğunun görsel amaçlı kullanıma yönelik küçük seyir bahçeleri bulunmaktadır. Ancak yeni yapılanmaların birbirinden bağımsız olması nedeniyle genel anlamda farklı tip ve boyutta binalara

(25)

rastlanmaktadır. Yan yana yapılmış iki binanın bazen boyut, kat yüksekliği, renk ve konstrüksiyon olarak birbirinden çok farklı olduğu durumlar da gözlenebilmektedir. Bu da görsel açıdan estetik olmayan bir görüntü sergilemektedir [Şekil 4.2].

Şekil 4.2. Atatürk Bulvarı üzerindeki birbirinden farklı bina görünümleri [Özgün]

Mimari yapıya bakıldığında ise, bitişik düzende bir yapının hakim olduğu gözlenir. Kent merkezinde apartman dairelerinin yanı sıra çok fazla tarihi eski bina vardır. Geleneksel kent mimarisinin özelliklerini taşıyan bu yapılar, çoğunlukla iki katlı ahşap evlerdir. Birçok eski ev korunması gerekirken şu an yıkılmaya mahkum edilmiştir. Özellikle kış mevsiminde, bina dış konstrüksiyonlarını yakacak olarak değerlendiren dar gelirli bir halk kesimi yüzünden tarihi binalar adeta yıkılmaya bırakılmış ve harabeden farksız olmuştur. Ayrıca binalar bir düzen içerisinde yapılanmamıştır. Tek katlı ahşap bir binanın hemen yanında çok katlı bir bina görmek mümkündür. Buradaki sokaklar da dar ve diktir. Kentin bazı kesimlerine düşük bir sosyal statü hakimdir [Şekil 4.3].

Kentin denize bakan kısmı ise yine bitişik düzende daha çok katlı binalardan oluşur. Bu binalar kıyı şeridine paralel şekilde uzanmıştır. Birçoğu iç içe olan bu yapıların dış cephe görünümleri modern bir kent görünümünde değildirler ve görsel anlamda bir kirlilik oluşturmaktadırlar [Şekil 4.4].

(26)

Şekil 4.3. Eskicamii Mahallesi’nden yeni ve tarihi bina görünümleri [Özgün]

Şekil 4.4. Sahil şeridindeki bitişik nizamdaki binalardan bir görünüm [Özgün]

Kentlerimizde kentin tacı olarak nitelendirilen birtakım elemanlar vardır ki bunlar; hükümet binası, idare merkezi, sanat galerileri gibi binalardır. Bu tür binaların tek bir merkezde toplanması şehrin diğer kısımlarını donuklaştırabilir ve diğer kısımlarda anıtsal karakterdeki binalardan yoksun kalır.

Bu anlamda Tekirdağ’da olumsuz bir durum söz konusudur. Kentin önemli binaları tek bir bulvar üzerinde, Hükümet Bulvarı üzerinde toplanmıştır. Bu bulvar üzerinde bulunan Valilik, Adliye ve Defterdarlık binaları merkezin ana binalarıdır. Binaların yol

(27)

ile kombine olmamış görüntüleri nedeniyle, meydanda estetikten yoksun bir görünüm hakimdir. Ayrıca yapı itibariyle bu binaların birbiriyle de uyumlu olmadığı görülmektedir. Özellikle tarihi yapısıyla kente kimlik kazandıran Valilik Binası ile aynı cephedeki Adliye Binası’nın birbiriyle uyumlu olmadığı gözlenmekte, yine diğer resmi binalarla birbirine çok yakın olan ruhsatsız Defterdarlık Binası’nın da gerek boyut, gerekse bina biçimi bakımından diğer resmi kurum binalarıyla olan uyumsuzluk nedeniyle, görsel bir değer taşımadığı görülmektedir [Şekil 4.5].

Şekil 4.5. Hükümet Bulvarı üzerinde yer alan resmi binalar [Özgün]

4.1.1.1. Bina cepheleri

Cepheler kentsel mekanları sınırlandıran öğelerdir. Sosyal bir bakış açısından değerlendirmek gerekirse, kentlilerin sosyalleştiği nokta olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü cephe görüntüleri, o kentin ve içinde yaşadığı halkın kimliği, beğenileri, sosyal farklılıkları hakkında bize önemli ipuçları vermektedir. Kentsel alanlarda yapılar, cephelerle son bulmakta ve kentsel değişimlerin en belirgin cephesi olmaktadır. Bu değişimlerin ana faktörleri; kültürel değişiklikler, sosyo-ekonomik farklılıklar, teknoloji, konstrüksiyon çeşitliliği, yeni kullanımlar, yasal zorlayıcılar, bina oran farklılıkları, malzeme ve renk değişikliği gibi bir çok neden olabilir.

(28)

Cepheler kentte olumlu ve olumsuz mekanları sınırlayan bir ara yüz olduğuna göre, kentsel tasarım içinde bir düzen oluşturması kaçınılmazdır. Kentsel düzeni oluşturan tüm öğeler çevresel düzeni de belirler. Burada göz önüne alınması gereken konu, kentin bu ilişkiler bütünü olma özelliğidir [Konuk, 1991].

Bina tasarımı aşamasında, cephe tasarımına yeterince zaman ayrılmadığı için ortaya birbirinin aynısı, monoton, estetikten yoksun mekanlar çıkmaktadır. Monotonluktan kurtulmak için son zamanlarda renk kullanılmaya başlanarak, dış cephe boyaları ve kaplamalarıyla bina cepheleri zenginleştirilmeye çalışılmaktadır.

Sokak mekanının tasarımında değişik etkenler rol almaktadır. Mekanı belirleyen etkenler ve özellikleri sıralamak gerekirse, öncelikle mekan kesiti belirlenmelidir. Sokağın eni ve yüksekliği bu kesiti belirler. Oran 1/1 iken normaldir. Yükseklik azaldıkça ya da genişlik arttıkça sokağın kapanma duygusu (mekan özelliği) kaybolacaktır. Yükseklik 1, genişlik 2 ise 1/2 oranı sınır olmalı daha fazla arttırılmamalıdır. Diğer taraftan yükseklik artırılıp sokağın genişliği de arttırılırsa, bu bir dar koridor etkisi yaratacaktır. Bu oran 1/1’in altına indikçe bozulur. Daha çok olması halinde, örneğin yükseklik 2 genişlik 1 olunca, sokak mekanı insanlara huzursuzluk ve kaçma, kurtulma duygusu verir. Sokağa cephe veren yapılanmanın düşey ya da yapay oluşu, kapalı ya da açık bir etki yaratacaktır.

Cephelerin genişliği, uzunluğu da sokağın dinamik ya da statik mekan olmasını belirler. Düz, uzun cepheler statik, kısa ve hareketli cepheler dinamik etki gösterir [Bakan ve Konuk, 1987].

3194 sayılı İmar Kanunu’na göre; imar planlarında gösterilen cephe hattından önde bina yapılamaz [Anonim, 2006c].

Neufert [1983]’e göre; büyük yerleşmelerde her 30 metrede bir yangın duvarı gereklidir. Buna rağmen iki konutu ayıran duvar 24 cm veya kalın olmalıdır. Ayrıca sınırlı boydaki bitişik sıra evler olarak nitelendirilen grup evlerde, bir sonraki gruba kadar arada 5–6 m’lik bir uzaklık olmalıdır.

(29)

Neufert [1983]’e göre; cephelerin vazgeçilmezlerinden olan pencereler için de boyutları, dikme kalınlıkları gibi pek çok detaya bir takım standartlar getirilmiştir.

Tekirdağ kentinin deniz kenarında olmasından dolayı konutların genellikle yola, güneşe ya da manzaraya doğru cepheleri vardır. Eski konutlarda genel olarak dört farklı pencere boyutu bulunur. Bunlar sırasıyla; üst kat penceresi, bodrum kat penceresi, tek katlı konutlarda kullanılan pencere ve tadilat görmüş konutlarda kullanılan pencere tipidir. Pencere boyutları, genellikle boy enin iki katıdır. Boyut değişmezken plana bağlı olarak sayıları değişiklik gösterir. Giriş kapılarında ince ahşap işçiliği görülmez. Üç bölüme ayrılarak sade bir şekilde işlenmiştir. Giriş kapılarının üstünde ve yanında sofayı aydınlatan pencereler bulunur. Evlerin yapım tarzı, ahşap karkas arası kerpiç dolgudur. Konutların %90’ı ahşap sistemle yapılmıştır [Cömert, 2003].

Tarihi eski konut yapıları genellikle bitişik nizam şeklinde yapılanmışlardır. Girişler özellikle yol cephesinde bulunur. Yapılar yola sıfır konumundadır. Ertuğrul Mahallesi’nde bitişik nizam olmayan, ancak yine de yan cepheleri yola sıfır olan konut yapıları vardır. Ancak birçok binanın ön cephe hatları aynı konumda olmadıklarından dolayı 3194 sayılı İmar Kanunu’na aykırıdır.

Bitişik düzen olan yapıların cepheleri dardır ve oldukça gösterişsizdirler. Şekil 4.6’da görüldüğü üzere Ortacamii Mahallesi’nde sıkça rastlanmaktadır. Ancak bu binaların bakımsız olduğu ve yıkılmaya yüz tuttuğu da gözden kaçmamaktadır.

Tekirdağ eski tip konutlarının, ahşap olmasının yanı sıra bitişik nizamda olması yangın riskini arttırmaktadır. Gözlenen odur ki, zaten yıkılmaya yüz tutmuş birçok evde Neufert [1983]’e göre, olması gereken, kalınlığı 24 cm’den fazla veya eşit yangın duvarının varlığı kabul edilse bile günümüzde işlevini yerine getirip getirmediği şüphe konusudur.

Cephelerde sıkça rastlanan bir başka olay da çıkmalardır. Çıkmalar, cephe yüzeyine hareket getirmekle beraber, odaların aydınlanmasında ve genişlemesinde büyük yararlar sağlamaktadır. Türk Evi tipinin yaygın bir biçimi olan bu cephe yapısı dış dünya ile de bir bağlantı görevi görmektedir. Şekil 4.7’degörüldüğü üzere Tekirdağ’da da, ön cephe düzenine farklı bir boyut katan çıkmalara sıkça rastlanmaktadır. Özellikle Ertuğrul

(30)

Mahallesi, bu tür görsel zenginliklerin bulunduğu mahallelerden biridir. Tarihi binaların restore edilerek günümüze çağdaş bir görüntü olarak taşınmasını sağlayan bu binalar, Tekirdağ kentinin hak ettiği kimliğini kazanmasına yardımcı olması açısından örnek yapılardan olmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

Şekil 4.6.Ortacamii Mahallesi’nden farklı özellikteki bina cephe görünümleri [Özgün]

Şekil 4.7. Ertuğrul Mahallesin’de restore edilmiş çıkmalı bina cepheleri [Özgün]

Konut girişleri genellikle sokak kodundan yüksek tutularak uygulanmıştır. Ertuğrul, Eskicamii ve Ortacamii Mahalleleri’nde sıklıkla rastlanan bu tip evlerde girişler, sokak cephesinden yaklaşık 1.20 m içeri çekilerek oluşturulmuştur. Oluşturulan girişlerde sokak koduna ulaşabilmek için değişik merdiven düzenlemelerine gidilerek, konut ana

(31)

giriş çeşitliliği arttırılmış, tek tip bir düzenleme kullanılmayarak da monotonluktan kaçınılmıştır.

Pencereler incelenecek olursa Ertuğrul Mahallesi’nde bahçeli konut tipi daha yoğun olduğundan buradaki konutlarda genellikle dört cephede de pencere vardır. Daha bitişik konutlarda ise daha az pencere kullanılmıştır.

Kent merkezindeki cadde ve sokaklarda bitişik nizamda, balkon, çıkma ve genel cephe düzenleri birbiriyle uyumsuz, birbirinin güneşini kesen binalar bulunmaktadır. Zaten dar olan bu sokaklarda uygulanan bu cephe tasarımı nedeniyle, sokak aralarına sıkışmış bir yaşam, çarpık bir kentleşme söz konusu olmaktadır [Şekil 4.8].

Şekil 4.8. Ortacamii Mahallesi’nde sıkışık bir cephe yapısı [Özgün]

Yeni yapılanmalar ise genelde çok katlı binalardan ibarettir. Genellikle denize paralel bir şekilde sıralanan çok katlı blokların site düzeni içerisinde olduğu ve küçük bahçelerle sınırlandırıldığı gözlenmektedir. Daha çok kooperatif şeklinde yapılan bu siteler kalabalık bir topluluğu da barındırmaktadır. Özellikle denize bakan cephelerde, geniş pencerelere ve balkonlara rastlanmaktadır. Ancak 1/1 veya 1/2 ‘lik sokak mekan ilişkisine rastlanmamaktadır.

(32)

Bina tasarımı konusunda ne yazık ki, ne yeterince zaman ayrılmakta, ne de görsel açıdan estetik binalar elde etme çabası görülmektedir. Gelişigüzel yapılan yapılar nedeniyle sıkıcı, monoton, estetikten yoksun manzaralar ortaya çıkmaktadır. Tekirdağ kentinde bu durum fazlasıyla gözlenmektedir. Şekil 4.9’da görülen binanın yan binalarla olan ilişkisini bir kenara bıraksak dahi, aynı binanın yan ve ön cepheleri arasında bile eşleşmeyen, estetikten yoksun uygulamalar görülmektedir.

Şekil.4.9. Eskicamii Mahallesi’nden farklı özellikteki bina cephe görünümleri [Özgün]

Özellikle kent merkezindeki bina cephelerine rasgele yerleştirilen klima cihazı, çanak anten, tabela ve afişlerle özensiz mekanlar ortaya çıkmıştır. Tasarım aşamasında da yeterli özenin gösterilmediği yapılara bir de bu şekilde yapılanmalar eklenince kent görünümü olumsuz olarak etkilenmektedir. Bunun yanı sıra birbirleriyle uyumsuz şekilde boyanmış, boyası dökülmüş veya solmuş ya da hiç boyanmamış binalar da kent kimliğini olumsuz olarak etkilemektedir [Şekil 4.10].

4.1.1.2. Çatılar

Çatılar yapının en üst elemanıdır. Yapıyı yağışlardan ve diğer atmosfer tesislerinden (rüzgar, soğuk, sıcak) korur. Çatılar taşıyıcı kısım ve çatı kaplaması olmak üzere iki kısımdır. Taşıyıcı kısım, malzemeye (ahşap, çelik, betonarme) çatı eğimi, kaplama malzemesinin cinsine, ağırlığına ve yüke bağlıdır.

(33)

Kentsel mekanlarda çatıların biçimleri, sokağın üçüncü boyutta mekansal etkisini belirlemektedir. Sokağın ritmik hareketi, içinde bulunan insanları çekecektir. Ritmin kısa aralıklarla olması sokak hareketini arttırır [Bakan ve Konuk, 1987].

Şekil 4.10. Ertuğrul Mahallesi’nde dış cephe görünümüyle kirlilik oluşturan bir bina [Özgün]

Neufert [1983]’te çatılarda aşık, lata bağlama uzunlukları ve aks mesafeleri ayrıntılı olarak verilmiştir.Eğim ise; çatı kaplamalarına ve kaplama şekline bağlıdır. Kiremit-düz çatı 40o - 60o arasındadır. İdeali 45o ‘dir. Düz, beşik ve tek tarafa meyilli çatılarda Gang- Nail sisteminin ön yapımlı ahşap çatı makası kullanılır. Buna göre beşik çatı makası eğimi 6o, 15o ve 25o olabilir. Şekil 4.11’de Gang-Nail sistemi verilmiştir.

Şekil 4.11. Gang- Nail sistemi [Neufert, 1983]

Tekirdağ ilinin eski konutlarında genellikle kırma çatı ve beşik çatı kullanılmıştır. Kırma çatı beşik çatıya oranla daha çok gözlenmektedir. Bu türlerin ilaveli ve değişik

(34)

uygulama biçimlerinin varlığı göze çarpar. Düz saçaklı, örtülü saçaklı, alınlıklı, üçgen alınlıklı vb. gibi uygulama seçenekleri de almışlardır [Şekil.4.12] [Gürel, 1990].

Şekil 4.12. Saçak düzenleme seçenekleri [Gürel,1990]

Yeni yapılan evler ise site şeklindeolduğundan genellikle düz çatı şeklindedir. Kaplama malzemesi olarak genellikle kiremit kullanılmıştır.

Bacalar binaların vazgeçilmez elemanlarından biridir. Ancak yanlış kullanımları ve çirkin görüntüleri onları da görsel kirliliğin bir parçası olmaya zorlamıştır. Gerek boyut, gerekse yapım materyali olarak bir takım standartları vardır. Neufert [1983]’e göre; dumanı iyi çekmeleri için yuvarlak ve kare kesitli, yükselen bacalarda eğimin maksimum 60o, yükselmeyen bacalarda ise 45o olması gerekmektedir. Ancak başta Tekirdağ kenti olmak üzere pek çok kentimizde, standartlara uymayan bir görüntü sergilenmektedir.

Bir diğer görsel kirlilik elemanı da çatıların üzerindeki anten ve güneş kolektörleridir. Her an devrileceği düşünülen güneş kolektörleri, mahya yüksekliğinin çok altında kalan bacalar, TV antenleri, bakımsız kiremitler ile çatılar görsel kirliliğin önemli nedenlerinden biridir. Bu tür elemanlar şehrin siluetini çirkinleştirir. Tasarım ve yapım süreci özenle tamamlanmış birçok yapıda bile, antenlerin çatıya yerleştiriliş biçimi yapı bütünlüğünü bozmaktadır. Küçücük bir çatı üzerinde bile çok sayıda anten gözlenmektedir. Bu anlamda alınacak önlemler arasında, anten sayısını azaltmak sayılabilir. Binalara konulacak bireysel antenler yerine ortak anten kullanımı bu görüntüyü biraz olsun azaltacaktır. Şekil 4.13’deki çatı örnekleri, kentin tam merkezindeki bir mahalle olan Ertuğrul Mahallesi’nden alınmıştır. Çatılar tekil görünümleriyle bile estetik olmadıkları gibi, diğer binalarla da uyumsuzdurlar. Kente

(35)

yakışmayan, kent olma özelliklerini taşıyamayacak kadar derme çatma yapılmış bu çatılar, görsel açıdan tam bir kirlilik örneğidir.

Şekil 4.13. Ertuğrul Mahallesi’nde yer alan kent kimliğine yakışmayan çatı örnekleri [Özgün]

4.1.1.3. Balkonlar

Balkonlar yapı içinde kişilere iç mekanla dış mekanı bütünleştirici bir etki yaratmak için planlanmışlardır. Özellikle çok katlı yapılarda, yaşama mekanlarının bir uzantısı olarak konutun ayrılmaz bir parçasıdır. Binanın şekline, alan büyüklüğüne vb. farklı birçok detaya göre çeşitli şekillerde planlanabilir. Köşe balkonu, görüş siperli serbest balkon, içe çekilmiş balkon, kaydırılmış balkon vb. gibi birçok balkon tipi vardır [Şekil 4.14]. Köşe balkonları, görüşe ve rüzgara karşı korunmuş olarak serbest balkonlara göre daha güzeldir. Bu nedenle serbest balkonların rüzgara karşı korunmaları gereklidir. Üç tarafı kapalı balkonlar, güney ülkelerinde çok kullanılır. Çok az güneş aldıklarından dolayı çevresindeki odaları soğuturlar. İçe çekilmiş balkon tipi de buna örnektir. Kaydırılmış balkonlar ferahtırlar, fakat mahremiyet, iklim ve güneşe karşı korunma tedbirleri çok zor uygulanır. Açık olarak kaydırılmış ve kademeli olarak geri çekilmiş balkonlar ise çok iyi mahremiyet sağlarlar ve rüzgar kesicidirler [Neufert, 1983].

(36)

Şekil 4.14. Farklı balkon tipleri [Neufert, 1983]

Neufert [1983]’e göre; balkon planlamada dikkat edilecek birtakım hususlar vardır. Bunlar;

• Balkonlar manzara ve güneşe karşı yerleştirilmeli, yan komşuya göre doğru bir konumda olmalıdır.

• Çevresindeki odalar ile doğru ilişkide olmalıdır. • Yeterli derecede büyük olmalıdır.

• Mahremiyete, gürültüye ve tabiat olaylarına( rüzgar, yağmur, şiddetli güneş ışınlarına) karşı tedbir alınmalıdır.

• Düşey çelik çubuklardan (yatay olursa çocuklar tırmanabilir) meydana gelen balkon parmaklıkları rüzgar ve mahremiyet açısından uygun değildir.

• Balkon plağının yükseklikleri az ise, üzerlerine borudan (en az 900 mm yükseklikte ) bir korkuluk yapılmalıdır.

(37)

Tekirdağ’da eski ve yeni konutlarda balkon tipini incelemek gerekirse, eski konutlarda girişin hemen üstünde çıkma şeklinde balkonların olduğu gözlenmektedir. Evin cephesine hareket getiren çıkma ve balkonlar, bazı binalarda değişik süslemelerle zenginleştirilmişlerdir. Yeni yapılan konutlarda ise, çok çeşitli balkon tipleri gözlenmektedir. Ancak hemen hemen tüm yapıların en az bir cephesi, çeşitli malzemedeki doğramalarla kapatılarak konut içine dahil edilmektedir. Bu görünüm de estetik olmayan, bakıldığında gözü yoran bir görüntü sergilemektedir [Şekil 4.15]. Bu tip uygulamalarla kapatılarak konuta dahil edilen balkonların; malzeme, renk ve boyut açısından birbiriyle uyumlu olması tercih edilmesi gereken bir yaklaşım olacaktır.

Şekil 4.15. Rıhtım Caddesi’nde farklı balkon tipi örnekleri [Özgün]

Şekil 4.16’da da görüldüğü üzere, kentimizde çok farklı tipteki balkonlar bina cephelerini kaplamıştır. Görsel açıdan hiç de estetik olmayan bu görüntüler, gelişigüzel yapılan kentsel tasarımların bir ürünüdür.

Tekirdağ’da birçok kentte olduğu gibi balkonlar çamaşır serme, halı silkme, anten koyma, mangal yakma mekanı olarak kullanılmaktadır. Gelişigüzel yerleştirilen çiçek saksıları, çamaşır ipleri ve korkulukların üzerine kontrolsüz bir şekilde kaplanan malzemeler cephe bütünlüğünün bozulmasına neden olmakta ve görsel kirliliği de beraberinde getirmektedir.

(38)

Şekil 4.16. Balkonların kullanım biçimine bir örnek [Özgün]

Şekil 4.17’de, görsel açıdan kötü ancak bir o kadar da dramatik bir bina cephesi görülmektedir. Yapılacak yorumun anlamsız kaldığı bu manzara; kent ve kentlinin yaşadığı sosyo-kültürel hayatı gözler önüne sermekte, halkın kentten ve daha da önemlisi yerel yönetimlerden olan beklentisini açıkça göstermektedir.

Bu anlamda; öncelikle apartman yönetiminin daha sonra da yerel yönetimlerin alacağı kararlarla balkonun kullanım şekli belirlenmeli, yapının çirkinleşmesinde en önemli etken olan balkonların, kentlilerce işlevine uygun biçimde kullanımı sağlanmalıdır [Kadıoğlu, 2001].

(39)

4.1.1.4. Tamamlanmamış binalar

Ekonomik nedenlerle yarım bırakılmış; iskana açılmış yalnızca tek katı bulunan, sıvasız, kolon filizleri açıkta, bodrum kat duvarları örülmemiş, tamamlama sürecinin ne zaman son bulacağı belli olmayan inşaatlar, kentin büyük ölçekli bir şantiye görünümüne bürünmesine neden olmaktadır.

Yönetici ve denetleyici kurumlar ile çözümlenecek olan bu olumsuz durumun önüne geçmek için iskan ruhsatının tüm yapının bitiminde verilmesini öngörmek, ekonomik yönden zor günler geçiren kent insanınca kabul görmeyecektir. Fakat iskan ruhsatının sıvasız, kolon filizleri açıkta olan yapılara verilmemesi, bu yarım kalmış yapıların kent üzerindeki olumsuz etkisini biraz olsun azaltacaktır [Kadıoğlu, 2001].

İnşaat ve tamiratın devamı ve bahçelerin tanzim ve ağaçlandırılması sırasında yolda ve yaya kaldırımlarında belediyeye, valiliğe veya komşulara ait yerlerin işgal edilmemesi ve buralardaki yer altı ve yerüstü tesislerinin tahrip olunmaması ve bunlara zarar verilmemesi, taşıt ve yayaların gidiş ve gelişinin zorlaştırılmaması, yapının yol sınırına 3 m ve daha az mesafede yapıldığı durumlarda ise, her türlü tehlikeyi önleyecek şekilde yapı önünün tahta perde veya uygun malzeme ile kapatılması ve geceleri aydınlatılması, mecburidir.

Yapı, yol kenarına yapıldığı takdirde ilgili idarece takdir edilecek zaruri hallerde, yaya kaldırımlarının bir kısmının işgaline yayalar için uygun geçiş sağlamak ve yukarıdaki tedbirler alınmak şartıyla müsaade olunabilir. Bu gibi hallerde, mülk sahibi veya inşaatı üstlenen kişi veya kuruluşun sahipleri gelip geçenlere zarar vermeyecek ve tehlikeyi önleyecek tedbirleri alırlar [Anonim, 2006c].

Tekirdağ kentinde de çok sayıda tamamlanmamış binaya rastlanmaktadır. Ancak Şekil 4.17’den görüldüğü gibi inşaatı halen devam eden binaların etrafına tehlikeyi önleyecek herhangi bir tedbir alınmamıştır. Yoldan geçen yayaların veya araçların can-mal güvenliğini sağlayıcı herhangi bir perdelemeye ve geceleri yapılacak aydınlatmaya da yer verilmemiştir.

(40)

Ayrıca bina cephe eksiklikleri de karşımıza olumsuz bir görüntü olarak çıkmaktadır. Kentin genel yapısına yakışmayan bu tür eksiklikler, görsel estetik açıdan üzücü görüntülerdir [Şekil 4.18].

Şekil 4.18. Tamamlanmamış bina örnekleri [Özgün]

4.1.2. Yollar ve İlişkili Kullanımlar

Kentsel dokunun can damarı niteliğinde olan bu mekanlar kent yaşamının da en işlevsel mekanlarıdır. Yollar; yaya yolları ve trafiğe açık yollar olarak ikiye ayrılır. Genellikle her iki yol bitişik düzende tasarlanmasına karşın, günümüzde birbirinden ayrı tutulması ön koşuldur. Taşıtlar ve insanlar mümkün olduğunca ayrı tutulmalıdır. Bu hem güvenlik hem de çevre kirliliğinin getireceği etkilerden uzaklaşmak açısından tercih sebebidir.

Yollar yapıları birbirinden ayıran mekanlardır. Dolayısıyla bu boşlukların, bazı temel gereksinimlere cevap verecek ölçülerde olması gerekmektedir. Bu ölçülendirmeler, yapıların güneş, ışık, hava almaları düşünülerek yapılır. Gerek araçlar gerekse yayalar için planlanan bu kentsel boşluklar ve kanallar, kentin nefes aldığı alanlardır. Bu boşlukların planlı, bilinçli ve öncelikle sağlık koşullarına uygun olarak tasarlanması gerekmektedir [Prinz, 1980].

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu tez çalıĢmasında cam ve bazalt lif içeren KYB’lerde lif türü, lif boyu ve lif miktarının KYB’lerin taze haldeki geçme yeteneği, viskozite ve

Ölçümler sonucunda fide ağırlığı yönünden türlerden domates en yüksek ortalama fide ağırlığına sahip tür olmuĢtur (0,99 g), en düĢük ortalama fide

İstanbul’da yeşil alan kullanım düzeyi ele alındığında, planlı ge- lişmiş ve orta yoğunluklu konut alanlarında, hem konut çev- resindeki ve yürüyerek

(2017)'nin Kırklareli kenti için çalışmalarında önerdikleri gibi çalışma alanı içinde yapay ve doğal koridorlar boyunca bitki türlerinin dikilmesi, özellikle

Aynı zamanda Özdemir (2017)'in de belirttiği gibi; kullanıcılar için, hareket ve iletişim değerine sahip mekânsal ve işlevsel kullanım olanaklarına yer

Marmara Bölgesi’nde uzun bir kıyı şeridine sahip olan Tekirdağ ili, yanlış ve plansız alan kullanımları nedeniyle doğal ve kültürel peyzaj tahribinin en somut

The purposes of this study were to (1) document the characteristics of ventral neck flexor muscle endurance and (2) compare the endurance time to neck disability

Buna göre bir iş, (i) TTK’da düzenlenmiş ise veya (ii) bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir işlem ya da fiil ise, ticari iştir. Kanun koyucu, ticari iş olmaya birtakım