• Sonuç bulunamadı

Asker Anılarına Göre İkinci Dünya Savaşında Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Asker Anılarına Göre İkinci Dünya Savaşında Türkiye"

Copied!
209
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI TARİH PROGRAMI

ASKER ANILARINA GÖRE İKİNCİ DÜNYA

SAVAŞINDA TÜRKİYE

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ALİ CAN TEKİNAY

(2)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI TARİH PROGRAMI

ASKER ANILARINA GÖRE İKİNCİ DÜNYA

SAVAŞINDA TÜRKİYE

ALİ CAN TEKİNAY

170121010

İSTANBUL, 2020

Danışman

(3)

FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ

TEZ ONAYI

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Tarih Anabilim Dalı Tarih Tezli Yüksek Lisan Programı’nda 170121010 numaralı Ali

Can Tekinay’ın hazırladığı “Asker Anılarına Göre İkinci Dünya Savaşında Türkiye”

konulu Yüksek Lisans Tezi ile ilgili TEZ SAVUNMA SINAVI, 03/07/2020 Cuma günü saat 10.00’da Çevrimiçi Video Görüşmesi ile yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin KABULÜNE OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir.

Düzeltme verilmesi halinde:

Adı geçen öğrencinin Tez Savunma Sınavı …/…/20… tarihinde, saat da yapılacaktır.

Tez adı değişikliği yapılması halinde:

Tez adının

……… ………...………

şeklinde değiştirilmesi uygundur.

JÜRİ ÜYESİ KANAATİ (*) İMZA

Doç. Dr. Hasip Saygılı KABUL

Prof. Dr. R. Kutay Karaca KABUL

(4)

BEYAN/ETİK BİLDİRİM

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bağlı olduğum üniversite veya bir başka üniversitedeki başka bir çalışma olarak sunulmadığını beyan ederim.

(5)

ASKER ANILARINA GÖRE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA

TÜRKİYE

Ali Can Tekinay

ÖZET

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı adıyla tarihin en kanlı savaşı yaşanmış ve bu olay 1945’e kadar devam etmiştir. Altı yıllık süre zarfında savaşta gel-gitler olmuştur. 1939-1941 yılları Mihver devletlerinin ilerleyişiyle geçmiştir. 1942’den itibaren ise Müttefikler denge kurmayı başarmıştır. 1943 sonundan itibaren Mihver ülkelerinin çöküşü hızlanmıştır. En sonunda 1945 Ağustos’unda Japonya’nın teslim olmasıyla savaş sona ermiştir.

Türkiye, savaşa katılmamayı ve tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Ancak, buna rağmen ülke savaş atmosferinden uzak tutulamamıştır. Dönem boyunca İsmet İnönü ve Mareşal Fevzi Çakmak, her an savaşa dahil olacakmış gibi ordu ve millet üzerinde hazırlıklarını sürdürmüşlerdir. Tarafsızlık politikası çerçevesinde atılan adımların halk ve ordu içerisindeki etkileri ağır olmuştur.

Bu çalışmada, 1939-1945 arası genel dünya tarihiyle beraber İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye ekonomik-siyasi-askeri etkileri anlatılmış ve tüm bunlar asker anıları ile desteklenmeye çalışılmıştır. Böylece resmi anlatıların dışında, asker anıları sayesinde kenarda köşede kalan uç örneklere ulaşılarak savaşın tesirleri tüm gerçekliğiyle ortaya konulmaya çalışılmıştır.

(6)

TURKEY IN THE SECOND WORLD WAR ACCORDING TO

THE MEMOIRS OF SOLDIERS

Ali Can Tekinay

ABSTRACT

After the First World War, the bloodiest war in history took place in 1939 under the name of the Second World War and this event continued until 1945. During the six-year period there were tides in the war. The years 1939-1941 passed through with the progress of the Axis Powers. However, by 1942, the Allies have managed to establish the balance. By the end of 1943, the collapse of the Axis countries has accelerated. Finally, in August 1945, the war ended with the surrender of Japan.

Turkey has preferred to remain neutral and not participate in the war. However, despite this decision, the country could not kept itself away from the atmosphere of war. During the annoying period, İsmet İnönü and Marshal Fevzi Çakmak continued their preparations on the army and the nation, as if they would be involved in the war at any time. Obviously, the steps taken within the framework of the policy of impartiality have had a heavy impact on the public and the military.

In this study, together with the general world history between 1939-1945, the economic-political-military influences of World War II on Turkey have been described and all these have been tried to be supported with soldier memories. Thus, apart from the official narratives, the effects of the war were tried to be revealed in all its reality by reaching the extreme examples left hidden in the corner at the edge thanks to the memories of the soldiers.

(7)

ÖNSÖZ

İkinci Dünya Savaşı, dünya tarihinin en büyük hadisesidir. Herkesin hem fikir olduğu bu olay yaklaşık 6 yıl sürmüştür. Fakat, 6 yıl içinde gerçekleşen olaylarla ilgili ülkemizde yeterince bilgi sahibi insan sayısı çok azdır. Bunda, Türkiye’nin savaşan tarafta olmamasının etkisi önemli kabul edilebilir. Ancak dönemle ilgili bu açığı kapatmaya mütevazı bir katkı için böyle bir çalışma tercih edilmiştir.

Tezde, 6 yıllık savaş süreci işlenmiştir. İlk başta literatür taraması yaptıktan sonra, farklı bir eser yaratmak için tez danışmanımın önerileriyle asker anılarına başvurulmaya karar verilmiştir. Kendisi ile yaptığımız görüş alışverişi sonucunda, eserde mümkün olduğu kadarıyla asker anılarına yer verilmeye çalışılmıştır.

Konunun tematik bütünlüğünü sağlama gayesiyle birinci bölümde Mustafa Kemal Atatürk devri (1923-1938) Türkiye tarihi, ekonomi-dış siyaset-ordu başlıklarıyla incelenmiştir. Bu kısım giriş mahiyetindedir. İkinci bölümde, 1939-1945 arası savaş yılları ekonomi-dış siyaset-ordu penceresinden asker anıları eşliğinde anlatılmıştır. Eserin son bölümünde ise tamamiyle asker anılarına yer verilmiştir.

Çalışmanın ortaya çıkmasında lisans hayatımdan başlayarak yüksek lisans süresince desteklerini benden eksik etmeyen tez danışmanım saygıdeğer hocam, Doç. Dr. Hasip SAYGILI’ya ne kadar müteşekkir olsam azdır. Kendisine; konu seçimi, kaynak kullanımı ve eserin yazımı sırasında yaptığı katkılar için teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, üniversitemizdeki bölüm hocalarıma ve aileme de yanlarımda oldukları için teşekkürü bir borç bilirim.

Ali Can TEKİNAY İstanbul, 2020

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi TABLO LİSTESİ ... xi KISALTMALAR ... xii GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ... 4

1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE ... 4

1.1. 1923-1938 ARASI EKONOMİK DURUM ... 4

1.1.1. Liberal Ekonomiye Geçiş Çalışmaları ... 4

1.1.2. Devletçi Ekonomiye Geçiş Çalışmaları (1930-1933) ... 8

1.1.3. Devletçi Ekonomi ve Kalkınma Programları (1934-1938) ... 11

1.2. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DEVRİ DIŞ POLİTİKA ... 12

1.2.1. 1923-1930 Arası Çözülen Meseleler (Musul Sorunu, Borçlar Sorunu, Yabancı Okullar Sorunu, Etabli Sorunu) ... 13

1.2.2. Lozan Sorunları Dışında Dış Politikada Yaşanan Gelişmeler ... 15

1.2.2.1. Sovyet Rusya-Türkiye Yakınlaşması ... 15

1.2.2.2. Musul Sorunu Sonrası İngiltere ile Bozulan İlişkilerin Düzelmesi ... 16

1.2.2.3. Türkiye Cumhuriyeti’nin İtalya Tedirginliği ... 17

1.2.2.4. Almanya’ya Yakınlaşma ve Uzaklaşma ... 18

1.2.2.5. Balkan Antantı ... 18

1.2.2.6. Montreux Boğazlar Sözleşmesi... 20

1.2.2.7. İtalya’ya Karşı Akdeniz Paktı, Nyon Konferansı ve Cenevre Antlaşması ... 21

1.2.2.8. Sadabad Paktı ... 22

1.2.2.9. Hatay Meselesi ... 23

1.3. LOZAN ANTLAŞMASI’NDAN ATATÜRK’ÜN VEFATINA KADAR TÜRK ORDUSUNUN GENEL DURUMU ... 26

(9)

1.3.1. 1923-1938 Arası Türk Ordusu ... 26

1.3.2. Kara Kuvvetleri ... 28

1.3.3. Deniz Kuvvetleri ... 30

1.3.4. Hava Kuvvetleri ... 34

1.3.5. Savunma Sanayinde Atılan Adımlar ... 37

İKİNCİ BÖLÜM ... 40

2. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE: EKONOMİ, DIŞ POLİTİKA VE ORDU ... 40

2.1. 1939-1945 ARASI EKONOMİ POLİTİKALARI ... 40

2.1.1. Refik Saydam Devri Türkiye Ekonomisi (1939-1942) ... 40

2.1.1.1. Milli Koruma Kanunu ... 41

2.1.1.2. Milli Koruma Kanunu Doğrultusunda Kurulan Kuruluşlar ve Yapılan Çalışmalar ... 42

2.1.1.3. Ekmeğin Karneye Bağlanması ... 44

2.1.2. Şükrü Saraçoğlu Devri Türkiye Ekonomisi (1942-1945) ... 47

2.1.2.1. Yüzde 25 Politikası ... 47

2.1.2.2. Varlık Vergisi ... 48

2.1.2.3. Toprak Mahsulleri Vergisi ... 49

2.1.2.4. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ... 50

2.1.3. Savaş Zamanında Dış Ticaret, Bütçe ve Enflasyonda Görülen Gelişmeler ... 51

2.1.3.1. Dış Ticaret ... 51

2.1.3.2. Bütçe Politikası ... 53

2.1.3.3. Para Politikaları ve Enflasyon ... 53

2.2. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN VEFATINDAN 1940’A KADAR SAVAŞIN GENEL SEYRİ, TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI VE ORDUDAKİ GELİŞMELER ... 56

2.2.1. Atatürk’ün Vefatından Savaşın Başlangıcına Kadar Türkiye’nin Dış Siyaseti ... 56

2.2.2. Savaşın Başlangıcı ve Türkiye’nin Tutumu ... 58

2.2.3. Savaşın Başında Türk Ordusu ... 61

2.2.3.1. Kara Kuvvetleri ... 61

(10)

2.2.3.3. Hava Kuvvetleri ... 66

2.3. 1940-1941 YILLARINDA SAVAŞIN GENEL SEYRİ, TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI VE ORDUNUN DURUMU ... 67

2.3.1. Mihver Devletlerinin Hızla İlerlediği Yıllarda (1940-1941) Savaşın Genel Seyri ve Türkiye’nin Tutumu ... 67

2.3.2. 1940 ve 1941’de Türk Ordusunun Durumu ... 75

2.3.2.1. Kara Kuvvetleri ... 75

2.3.2.2. Deniz Kuvvetleri ... 81

2.3.2.3. Hava Kuvvetleri ... 83

2.4. 1942 VE 1943’TE SAVAŞIN GENEL SEYRİ, TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI VE ORDUNUN DURUMU ... 84

2.4.1. İki Taraf Arasında Dengenin Sağlandığı Yıllarda Savaşın Genel Seyri ve Türkiye’nin Tutumu ... 84

2.4.2. 1942 ve 1943’te Türk Ordusunun Durumu ... 93

2.4.2.1. Kara Kuvvetleri ... 93

2.4.2.2. Deniz Kuvvetleri ... 99

2.4.2.3. Hava Kuvvetleri ... 101

2.5. 1944-1945’TE SAVAŞIN GENEL SEYRİ, TÜRKİYE’NİN POLİTİKALARI VE ORDUNUN DURUMU ... 103

2.5.1. İkinci Dünya Savaşı’nın Sona Ermesi Süreci ve Buna Karşın Türkiye’nin Tutumu ... 103

2.5.2. Savaşın Son Yıllarında Türk Ordusu ... 111

2.5.2.1. İngiliz Askeri Heyetiyle Yapılan Görüşmeler ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın Görevden Alınması ... 111

2.5.2.2. Kara Kuvvetleri ... 111

2.5.2.3. Deniz Kuvvetleri ... 115

2.5.2.4. Hava Kuvvetleri ... 116

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 118

3. ASKERLERE GÖRE DÖNEMİN TÜRKİYESİ ... 118

3.1. ERLERİN PROFİLİ ... 118

3.2. İAŞE VE İBATE TEMİNİ ... 125

3.2.1. Yeme-İçme Meselesi ... 125

(11)

3.2.3. Kalacak Yer ... 133

3.3. SAĞLIK KOŞULLARI ... 138

3.4. HALKIN VE SUBAYLARIN GÜNLÜK YAŞANTISI ... 142

3.5. SUBAYLARIN ORDU İÇİNDEKİ PERSONEL İLE İLİŞKİLERİ ... 151

3.6. SUBAYLARIN İNÖNÜ VE ÇAKMAK’A KARŞI TUTUMU ... 159

3.7. ORDUNUN SİLAH GÜCÜ VE MALZEME DURUMU ... 165

3.8. ASKERİ OKULLARIN DURUMU ... 168

SONUÇ ... 173

(12)

TABLO LİSTESİ

Sayfa

Tablo 1. 1939-1945 Üretici Fiyatları Endeksi Rakamları ... 54 Tablo 2. 1923-1950 Tarihleri Arasında Sağlık Bakanlığının Genel Bütçedeki Payı

(13)

KISALTMALAR

ABD Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. Adı geçen eser

a.g.m. Adı geçen makale a.g.md. Adı geçen madde a.g.t. Adı geçen tez

bkz. Bakınız

Bnb. Binbaşı

C. Cilt

CHP Cumhuriyet Halk Partisi

cm. Santimetre

çev. Çeviren

Dr. Doktor

Dz. Deniz

Haz. Yayına hazırlayan

GSMH Gayri safi milli hasıla GSYH Gayri safi yurtiçi hasıla

İETT İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri

K. Komutan Km. Kilometre Kor. Kolordu Kur. Kurmay Md. Müdür mm. Milimetre Mst. Müstahkem Mt. Makinalı tüfek Müs. Müstahkem Mv. Mevki

(14)

Org. Orgeneral

P. Piyade

s. Sayfa/sayfalar

SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi

TL Türk lirası

TOMTAŞ Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi

Top. Topçu

TSK Türk Silahlı Kuvvetleri

Tüm. Tümen

t.y. Basım tarihi yok

v.b. Ve benzeri

y.y. Basım yeri yok

(15)

GİRİŞ

1914-1918 arası Birinci Dünya Savaşı’yla uğraşan Türk halkı, Milli Mücadele sonrasında ülkeyi düşman işgalinden kurtardı. Lozan Antlaşması ile de kapitülasyon ve önceki dönemin ağır kısıtlamalarını ortadan kaldırdı. Bağımsızlık uluslararası sahada tescil edilmiş oldu.

Türkiye’de istikrarlı bir rejim kurulurken, Avrupa’da galiplerin Birinci Dünya Savaşı sonrası dayattıkları statüko kısa bir süre sonra bozulma emareleri gösterdi. Barış atmosferi 1930’dan itibaren otoriter-totaliter rejimlerinin iş başına gelmesiyle bozuldu. Almanya ve İtalya, kurulu düzenin değişmesi için hamlelerini ardı ardına sıraladı. Japonya da eksik kalmadı. İngiltere-Fransa-Amerika Birleşik Devletleri ise muhafazakâr tutumunu sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk ile beraber “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” prensibiyle dış politikasını sürdürdü. Maceracı, akıl dışı, hayalperest girişimlerde bulunulmadı. Musul Sorunu dışında diğer meseleler milli çıkarlara ugun şekilde çözümlendi.

10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı oldu. Mareşal Fevzi Çakmak, Genelkurmay Başkanlığı vazifesine devam etti. 1925-1938 arası Dışişleri Bakanlığı görevini ifa eden Tevfik Rüştü Aras, görevinden ayrıldı. Yerine sırasıyla Şükrü Saraçoğlu ve Numan Menemencioğlu getirildi. İsim değişiklikleri dış politikadaki temel prensipleri etkilemedi. 1939 yılında patlak veren İkinci Dünya Savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti, aktif tarafsızlık siyaseti çerçevesinde kendi kabuğunda yaşamaya ve olaylara müdahil olmamaya çalıştı.

1939 Ekim’inde Sovyet Rusya ile Dostluk Antlaşması imzalama çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı ay içerisinde İngilte-Fransa-Türkiye üçlü ittifak antlaşmasını dünyaya açıkladılar. Türkiye, Almanya karşısındaki cephede yer almış bulundu. 1939-1941’de Almanların hızlıca ilerleyişi karşısında dört bir yanı sarılan Türkiye, zor durumda kalmamak için Almanya ile de bir Dostluk ve Saldırmazlık

(16)

Antlaşması imzaladı. Böylece Osmanlı Devletin’nin Mısır Sorunu’nda uyguladığı “Denge Politikası”, 1940’lı yıllarda tekrar ülkenin karşısına çıkmış oldu ve savaş nihayete erene kadar da devam etti.

Bu tez çalışması da, Türkiye’nin aktif tarafsızlık ışığında dış siyaset ve ordu üzerinde yaptığı çalışmaları ortaya koymak amacıyla yazılmıştır. Halk da arka planda bırakılmamıştır. Sadece siyasi ve ideolojik anlatıya bağlı kalmadan her kesimden kaynaklara el uzatmakta fayda görülmüştür. Bunun için asker anılarına başvurulmaya karar verilmiştir.

Geçmişten günümüze anı kaleme alan askerlerin sayısını incelediğimizde; 1839 doğumlu Ahmet Muhtar Paşa’dan, 1974 doğumlu Selahattin Yusuf’a kadar 150 tane asker anısının var olduğu tespit edilmiştir.1 Bu doğrultuda yapılan literatür

taraması sonucunda İkinci Dünya Savaşı yıllarında ordu bünyesinde bulunan askeri öğrenci, subay ve generallerden 48 tanesinin anılarını kaleme aldığı görülmüştür. Yapılan çalışmalar neticesinde 48 anı içerisinden 42 tanesine ulaşılmıştır. Elbette koskoca Türk ordusunda sadece 48 ismin anılarını kaleme aldığı düşünülemez. Ancak, o dönem içerisinde ve daha sonraki zamanlarda yazılan anılar, ya basılmamıştır ya da basılsa bile bulunamaz hale gelmiştir.

Ulaştığımız anıların, tamamiyle objektif ve nesnel bir bakış açısıyla yazıldığını ileri sürmek doğru olmayacaktır. Ancak, dönemin koşullarını birinci ağızdan aktarması bakımından bunlar son derece mühimdir.

42 asker anısının içerisinde detaylı bilgilerin bulunması ve bunların eser içerisine uygun bağlama konulmasına dikkat edilmiştir. Diğer taraftan bu çalışmada bol malzeme deryası içerisinde eserin hacmini büyük tutma hedefiyle hareket edilmemiştir. Anı sahibi askerlerin paylaşımlarının olaylarla bağlantılı olacak şekilde çalışmada yer almasına özen gösterilmiştir. Şüpheli görülen bazı ifadeler ve cümleler kullanılmamıştır.

Çalışmada, ilk başta 1939’a kadar geçen süre zarfında Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk zamanında ekonomi-dış siyaset-ordu üzerinde yaptıkları ele

1 Hakan Şahin, “Asker Anılarında Türkiye’de Toplum ve Siyaset Algısı”, İstanbul Üniversitesi

(17)

alınmıştır. 1923-1938 arası ekonomi politikaları, 1923-1929, 1930-1933 ve 1934-1938 yılarına ayrılarak üç başlık altında irdelenmiştir. Daha sonra 15 yıllık dış politika serüveni ve ordunun Kara-Deniz-Hava Kuvvetleri babında gelişmelerine yer verilmiştir. Birinci bölüm, 1939-1945 Türkiye’sini kavramak için kritiktir. Çünkü, Atatürk devrini ana çizgileriyle anlamadan İsmet İnönü dönemini ortaya koymaya çalışmanın güçlüğü ortadadır.

İkinci bölümde 6 yıllık savaş, dünya ve Türkiye ekseninde izlenmiştir. Türk ekonomisi, savaşın genel seyri, Türk dış politikası ve orduyu iyileştirme çalışmaları üzerinde durulmuştur. 6 yıllık süreç; konu bütünlüğünü sağlamak için 1939, 1940-1941, 1942-1943, 1944-1945 gibi 4 farklı zaman dilimine ayrılmıştır. Bu kısımlarda asker anılarına her alanda başvurulmuştur. Özellikle ordunun anlatıldığı başlıklarda fazlasıyla değinilmiştir. Bu sayede, olayların asker gözüyle nasıl algılandığı anlaşılmaya çalışılmıştır.

Çalışmada, İkinci Dünya Savaşı’nın farklı yönlerine işaret edilmek istenilmiştir. Bundan dolayı eserin son bölümü, ilk iki bölümden farklı olarak tamamiyle asker anılarına ayrılmıştır. Halkın günlük yaşantısı, salgın hastalıklar, su sorunu, yemek meselesi, erlerin profili, askerin yatacak yer sorunu, askeri okulların durumu, subayların ast ve üstleriyle ikili ilişkileri, subayların yönetici kadroya bakış açıları ve benzeri pek çok mesele o dönemde yaşayan askerlerin ifade ettikleri ışığında kaleme alınmıştır.

42 asker anısının geneli, bulundukları elverişsiz şartları tüm gerçekliğiyle sunmuşlardır. Bu durumun yaygın kabüllerin ötesinde dönemi anlamak için farklı bir perspektif fırsatı sağladığı da iddia edilebilir. Çalışmanın son bölümü diğer iki bölümle karşılaştırıldığında anlatım farkı belirgin biçimde gözükmektedir. İkinci Dünya Savaşı Türkiyesi için çok fazla bilinmeyen konuların bir kısmının cevaplarını bu bölümde vermeye çalıştığımızı ileri sürebilirim. Eserin özellikle son bölümüne bakarak tarih çalışmalarında arşiv belgeleri, kaynak eserler, resmi gazeteler vb. malzemelerin yanında anı kullanımının da isabetli olabileceği düşünülebilir.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ TÜRKİYE

1.1. 1923-1938 ARASI EKONOMİK DURUM

1.1.1. Liberal Ekonomiye Geçiş Çalışmaları

Türkiye birbiri ardına gelen ve 10 yıl süren savaşlar sonucunda başta nüfus olmak üzere büyük ölçüde kaynak kaybına uğramıştı. 1914’te 16,3 milyon olan nüfus, 1927’de 13,6 milyona inmişti ve bu azalmanın özellikle 18-35 yaş arasında meydana gelmesi durumu daha da kötüleştirmişti. Anadolu'da köylerde ağırlıklı olarak kadınlar, çocuklar ve yaşlılar hayatlarını devam ettiriyordu.2

Atatürk, bütün alanlarda olduğu gibi ekonomik konularda da devletin sağlam temeller üzerine oturtulmasını istiyordu. Bu hedefle 1 Mart 1922’de TBMM’nin 3. toplanma yılının açılış konuşmasında: “Bundan sonra ekonomi politikalarında tespit

etmiş olduğumuz temel esaslara uygun olarak hazırlanacak bir plana göre Bakanlar Kurulunun faaliyete geçmesini bekliyoruz.”3 diyerek ekonominin bir plan içerisinde

çalışılması zorunluluğunu ifade etmiştir. Halkın %80’den fazlasının tarımla uğraştığı ülkede4 eskisi gibi tek bir alanda yoğunlaşarak iktisadi kalkınma gerçekleştirilemezdi.

1923-1929 yılları devlet tarafından özel kesimin teşvik edildiği kısmi liberal bir dönem olarak isimlendirilmektedir.5 Atatürk, daha Lozan görüşmeleri sürmekte

2 Sabahattin Özel, “Atatürk Dönemi Türkiye Ekonomisi”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem

Türkiye Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, İstanbul, 2002, s. 235.

3 Kadir Şeker, “Tek Parti Dönemi Ekonomik Politikaları ve Özel Teşebbüs Yatırımlarına Bir Örnek:

Nuri Demirağ Tayyare Atölyesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 23, 2011, s. 130.

4 Ceren Utkugün, İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Ekonomik Sıkıntıların Sosyal

Hayata Etkileri (1939-1945), Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Afyon, 2016, s. 21.

5 Hasan Çetin, İkinci Dünya Savaşı Sürecinde Türkiye’nin Sosyo-Ekonomik Durumu

(1939-1945), Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2007, s. 17-18.

(19)

iken İzmir İktisat Kongresi’ni toplamıştı (17 Şubat-4 Mart 1923). Amacı, yeni iktisadi politikaları belirlemek ve hayata geçirmekti.6 Kongreye her kesimden insan

katıldı. Kongrenin açılış konuşmasında Atatürk, yabancı yatırımın gerekliliğini vurguladı.7 Kongrede görüşülen temel konular: Kredi, üretim ve tüketimin

düzenlenmesi, gümrük, şirket ve sendikalar, yol ve ulaşım araçları sorunları ve köylünün durumuydu.8

Kongrede; ormancılık ve madencilik sektörlerinin ilerletilmesi, ekonomik gelişmeye katkısı olmak şartıyla yabancı sermayeye izin verilmesi, tekelcilik ile mücadele edilmesi, aşar vergisinin kaldırılması, Ziraat Bankasının yeniden kurulması, baruthane, tophane ve diğer savaş sanayi kollarının geliştirilmesi kararları alınmıştır.9 Sonuç olarak, toprak sahipleri ve tüccarlar kongreye hâkim olmuş ve

1920’li yıllar boyunca izlenecek iktisat politikası ilkeleri ortaya konulmuştur.

Kongre kararları doğrultusunda özel sektöre kredi vererek onu geliştirme adına 1924 yılında Türkiye İş Bankası,10 1925 yılında sanayi alanında kredi vermek

için Sanayii ve Maadin Bankası,11 1926 yılında ise Emlak ve Eytam Bankası

kuruldu.12 Hatta yurdun çeşitli noktalarında 29 adet yerel banka kuruldu.13 En radikal

alınan karar ise Aşar vergisinin kaldırılması oldu. Hükûmet, o zamanki devlet gelirlerinin %30’una yakınını sağlayan bu gelir kaynağından vazgeçerek Mahsûlât-ı Araziye Vergisi Hakkındaki Kanun ile aşar uygulamasını yürürlükten kaldırdı.14

6 Kadir Şeker, a.g.m., s. 130.

7 “Efendiler, ekonomi sahasında düşünürken ve konuşurken zannedilmesin ki, biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz geniştir. Çok çalışma ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza bağlı olmak şartıyla yabancı sermayelerine gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız ve isteriz ki, yabancı sermayesi bizim çalışmamıza ve var olan ama yetersiz kalan servetimize katılsın.” Turan Yay, “Atatürk Dönemi Türkiye Ekonomisi ve

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Devralınan Miras”, Contemporary Research in Economics and Social Sciences, C. 3, Sayı: 1, 2019, s. 99.

8 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 238. 9 Kadir Şeker, a.g.m., s. 130. 10 Kadir Şeker, a.g.m., s. 131. 11 Ceren Utkugün, a.g.t., s. 22. 12 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 239.

13 Özer Özçelik, Güner Tuncer, “Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları”, Afyon Kocatepe

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. IX, Sayı: 1, Haziran, 2007, s. 257.

14 Ahmet Tabakoğlu, “Öşür”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 34, İstanbul, 2007, s.

102.; Şevket Pamuk, “20. Yüzyıl Türkiye’sinde İktisadi Değişim: Bardağın Yarıdan Fazlası Dolu Mu?”, Türkiye Tarihi: Modern Dünya’da Türkiye 1839-2010, C. 4, Ed. Reşat Kasaba, Çev. Zuhal Bilgin, Kitap Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul, 2011, s. 286.

(20)

Devletin tarımdan evvel asıl gayesi sanayileşmekti. Bu doğrultuda 1927 yılında 15 yıl süreyle geçerli olacak Teşvik-i Sanayi Kanunu kabul edildi.15 Amaç

özel girişimi desteklemek ve teşvik etmektir. Fakat Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı Devleti’nden miras kalan sanayi yapısında önemli bir gelişme görülmemiştir. Çünkü var olan sınai üretim kapasitesi, örgütlenme düzeyi vb. özellikleri açısından ilkel seviyeyi aşamamış, üretim küçük atölyelerde yapılmaya devam etmiştir. Bunun sonucunda hedeflenen hızlı sanayileşme sürecine girilememiştir.16 Zaten, 1927 yılındaki sanayi sayımına göre bu kuruluşların %32,5’i

sanayi hüviyetindedir.17 Öte yandan Lozan Antlaşması’ndan geriye kalan 1916 yılının gümrük tarifelerini uygulama maddesi de ulusal sanayiyi olumsuz etkilemiştir.18 Sonuç olarak 1923-1929 arasındaki ekonomik politikalar neticesinde

sanayinin GSMH payında değeri azalma yaşarken tarımsal alanda artış gözlenmiştir.19

Tüm rakamlar, 1923-1929 tarihlerinde liberal çizgi çerçevesinde takip edilen ekonomi anlayışının ülke üzerinde pek de bir etkisinin olmadığına işaret etmektedir. Ekonomik ilerlemenin olmadığı Mustafa Kemal Atatürk’ün sarf ettiği şu cümlelerden anlaşılmaktadır: “Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum.

Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde, mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde… Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz. Memleketin hakiki durumu ne yazık ki bu!”20

Hükûmetin, cumhuriyetin ilk yıllarında temel hedeflerinden biri denk bütçe politikasıydı. Bu yolda gidilecekse ithalatın ihracatı aşmaması elzemdi. Ama para politikasını yürütecek bir merkez bankası yoktu. 1930’a kadar ekonominin bankasız idare edilmesine karşın bütçede istenilen gelir gider dağılımı sağlandı. 1923-1929

15 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 240. 16 Hasan Çetin, a.g.t., s. 24.

17 Özer Özçelik, Güner Tuncer, a.g.m., s. 258. 18 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 241.

19 1923-1929 döneminin tarım-sanayi-hizmet sektörlerine göre GSMH rakamları için bkz.: Turan Yay,

a.g.m., s. 94.

(21)

tarihlerinde bütçe sadece, 1925’te Öşür vergisinin kaldırılması21 ve 1927-1928’de

yaşanan kuraklığın etkili olması yüzünden22 2 yıl açık vermiştir.

1923-1929 dış ticaretin gelişimine bakarsak ihracatta aslan payı tarımsal ürünlerdedir. Yaprak tütün, üzüm, pamuk, fındık, zeytinyağı, tiftik, gülyağı başı çekmektedir.23 Madencilik ürünleri ihracat gelirinin %5’ine tekabül ederken, sanayi ürünlerinin payı ise aşağı yukarı %10 civarında kalmıştır.24 İhracat, hiçbir zaman ithalatı karşılamamıştır.25

Yaşanan dış ticaret açığının birden fazla nedeni vardır. Lozan ile gelen gümrük vergilerinden dolayı dış ticarette kesin hâkimiyet sağlanamaması önemli bir etkendir.26 Hükûmetin demir yolu inşası için yabancı sermaye araması,27 1928’de Anadolu demiryolları ve 1929’da Mersin-Adana demir yolunu satın alması28 bir

başka nedendir. Osmanlı borçlarının ilk taksitinin 1929’da ödenmesi29 ve bekli de en

önemlisi 1927-1928 kuraklığıyla ülke genelinde ihracatın azalması30 sonrası gelen 1929 ekonomik buhranıdır.

21 Ahmet Tabakoğlu, a.g.md., s. 102.

22 Necmi Uyanık, Muhammed Sarı, “Cumhuriyet Döneminde Yaşanan Kuraklık Felaketleri Üzerine

Bir Değerlendirme”, Tarihin Peşinde Dergisi, Sayı: 5, 2011, s. 147; bütçe rakamları hakkında detaylı bilgi için bkz.: Turan Yay, a.g.m., s. 96.

23 Ünal Özdemir, Güzin Kantürk Yiğit, Muhammed Oral, “Cumhuriyetten Günümüze Ekonomi

Politikaları Bağlamında Türk Dış Ticaretinin Gelişimi”, Doğu Coğrafya Dergisi, C. 21, Sayı: 35, Erzurum, 2016, s. 153.

24 Hüseyin Şahin, Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2000, s. 43

25 1923-1929 arasındaki ithalat-ihracat rakamları hakkında detaylı bilgi için bkz.:

http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=621 (Erişim Tarihi 15.01.2020).

26 1929’da yeni gümrük tarifesine geçen hükûmet, Lozan Antlaşması gereğince eski tarife %12,9

nominal koruma sağlarken, yeni tarife ile %45,7 oranında bir koruma sağlamıştır. Levent Kalyon, Cumhuriyet Dönemi Savunma Politikaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim, Doktora Tezi, Ankara, 2008, s. 80.

27 Hasan Çetin, a.g.t., s. 33.

28 Erdal Yiğit, “Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki Ekonomik Güçlüklerinin Askerî ve Siyasî

Alanlardaki Stratejik Kararlarına Etkisi ile Ege Adalarının Durumu”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1999, s. 424.

29 Turan Yay, a.g.m., s. 97; 22 Nisan 1933’te Paris’te yeni bir sözleşmeyle ödeme koşulları

iyileştirilmiştir. Mahmut Yargıç, “İkinci Dünya Harbi Öncesi, Harp Esnası ve Sonrasında Türkiye’nin Millî Politikası ve Millî Askerî Stratejisi”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1999, s. 473.

30 Kuraklık neticesinde, Türkiye’nin buğday açığını kapatmak için, buğday ithaline ihtiyaç

duyulmuştur. O yıl en çok Romanya’dan buğday ithal edilmiş ve ülkenin, ithalat-ihracat dengesi de önemli ölçüde etkilenmiştir. Necmi Uyanık, Muhammed Sarı, a.g.m., s.147.

(22)

1929 ekonomik krizi ekonomik manada yaşanılan sıkıntıların üzerine tuz biber ekmiştir. 1929 buhranının temel nedenlerinden biri, hisse senedi fiyatlarının ani artışına karşın ekonomik faaliyetlerdeki ilerlemenin aynı düzeyde gitmemesi ve farkın giderek açılmasıdır.31 Krizin Türkiye’ye ilk etkisi Türk lirasının yabancı

paralar karşısında değer yitirmesidir.32 Bunu önlemek için ilk önlem olarak Mayıs

1929’da “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu çıkartılmış, serbest döviz alım satımı yasaklanmaya çalışılmıştır.33 Krizin etkisi en çok tarım sektörü üzerinde

olmuştur. İki kat ürün artışına karşın aynı miktarda fiyat artışı olmamıştır.34 Büyük

tarım üreticisi, sektörden elini çekmiş, orta büyüklükteki tarım üreticileri ise küçük üretici sınıfına geçmiş ve onlarla birlikte kendi kabuklarına çekilmişlerdir.35 Tarımsal

üreticilerin ve köylünün kredilerini ödeme zorluğu yaşaması, Anadolu’da kurulan yerel bankaların kapanmasına sebep olmuştur.36 Krizle beraber liberal ekonomi

modelinin Türkiye’ye uymayacağı anlaşılmıştır.37

Sonuç olarak 1923-1929 arası İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar ışığında ekonomik yapı kurulmaya gayret edilmiş ve bu dönem içerisinde kısmi bir liberal yapı yaşanmıştır. Devlet özel sektörü yatırım yapmaya teşvik etmiştir. Özel kesime öncelik veren ekonomik kalkınma politikası hayal olmuştur. Başarısızlıkta, özel kesimin her şeyi devletten bekleyen düşünce kalıbından sıyrılamaması ve sanayi ile tarımsal faaliyetlerde kas gücünün egemenliğini devam ettirmesi önemlidir. Her şeye rağmen aşarın kaldırılması, denk bütçe istikrarının sağlanması, deniz-liman yollarının millileştirilmesi ve demir yollarının satın alınması müspet gelişmelerdir.

1.1.2. Devletçi Ekonomiye Geçiş Çalışmaları (1930-1933)

1923-1929 yılların arasında ekonomide benimsenen liberalizm ya da kısmi liberalizm politikasında beklediğini bulamayan Türkiye Cumhuriyeti, 1929 buhranının etkisiyle ekonomiye daha fazla müdahil olmaya karar vermişti. Bu

31 Abdülkadir Buluş, Esra Kabaklarlı, “1929 Ekonomik Buhranı İle Son Dönem Global Krizin

Karşılaştırılması”, Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, C. 10, Sayı: 19, Konya, 2010, s. 4.

32 Hasan Çetin, a.g.t., s. 38. 33 Turan Yay, a.g.m., s. 101.

34 1929 yılında ihraç edilen 16.370.000 kilo ürün karşılığında 10.800.000 lira sağlanmışken, ertesi yıl

32.400.000 kilo ürün karşılığında 16.300.000 lira gelir edilmişti. Sabahattin Özel, a.g.m., s. 243.

35 Hasan Çetin, a.g.t., s. 38, 39. 36 Turan Yay, a.g.m., s. 97. 37 Ceren Utkugün, a.g.t., s. 24.

(23)

kararın alınmasında birçok neden vardı. Birincisi sanayileşmede parlak bir sonuç elde edilememesiydi. Kayseri’de bir uçak ve uçak motor fabrikası kurulmasına ilişkin Junkers firması ile 15 Ağustos 1925 tarihinde yapılan anlaşma38 sonrası

1926’da açılan fabrika hariç, 26 Kasım 1926 yılında Türkiye’nin ilk şeker fabrikası Alpullu ve 17 Aralık Uşak Şeker Fabrikaları açıldı.39 1928’de ise Ankara Çimento

Fabrikası ve Nestle’nin Şişli’deki çikolata fabrikası dışında sanayileşmede büyük adımlar atılamadı.40

Sanayileşme başarısızlığını bir kenara koyarsak ülkeyi etkileyen asıl şey %70-%80’i tarımla alakadar olan nüfusun, ani düşen ürün fiyatları karşısında zarara uğramasıydı. Fiyatı en çok düşen ürünlerden buğday, toprakların yarısından çoğunda ekiliyordu. 1928’de buğdayın kilogramını 15 kuruşa satan köylü, 1931’de 2-2,5 kuruşa satmak zorunda kalmıştı.41 Devlet tarım ürünleri fiyatlarındaki düşüşü

dengelemek için bir kısım tarım ürünlerine taban fiyatı uygulamaya başladı.42 10

Temmuz 1932 tarihinde 2156 Sayılı Buğday Koruma Kanun’u ile hükûmet, buğday alım satımı yapmak üzere Ziraat Bankasını görevlendirdi ve buğdayın kilosu 5,5 kuruştan alınmaya başlandı.43

1929 krizi sonrası Türk parasının değerinin düşmesine karşı daha önce bahsettiğimiz 1929’daki Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanun’undan sonra önlemler alınmaya devam edildi. 1930’da Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu ile döviz ve para piyasalarına daha kesin bir biçimde hâkimiyet sağlanmaya çalışıldı.44 Paranın değerini korumaya, ithalatı azaltmaya yönelik tedbirlerle kısa

sürede Türk lirasına istikrar geri getirildi ve cari açık kapatıldı.45

38 Mesut Hakkı Caşın, “İkinci Dünya Savaşının Türk Dış Politikası ve Ulusal Güvenlik Stratejilerine

Etkileri”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1999, s. 131.

39 Mesut Doğan, “Türkiye Sanayileşme Sürecine Genel Bir Bakış”, Marmara Coğrafya Dergisi,

Sayı: 28, İstanbul, 2013, s. 213.

40 Mesut Doğan, a.g.m., s. 213; Sabahattin Özel, a.g.m., s. 242.

41 İbrahim İnci, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Tek Parti Hükümetlerinin İaşe

Politikaları”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 50, Erzurum, 2013, s. 274-275.

42 Hasan Çetin, a.g.t., s. 44. 43 İbrahim İnci, a.g.m., s. 275. 44 Turan Yay, a.g.m., s. 101.

45 1930-1933 yılları arasındaki dış ticaret verileri hakkında detaylı bilgi için bkz.:

(24)

1932’den itibaren dış ticarette takas ve kliring uygulamalarına imza atıldı.46

Bu yıllarda dikkat çeken olay, ihracattaki Alman payının giderek artmasıdır. 1927’de iki ülke arasında imzalanan ticaret antlaşması sonrası ihracatta Almanya söz sahibi olmuştur.47 Türkiye’nin toplam ihracatında Almanya’nın payı 1924’te %9,9 iken

1932’te %23,3’e, ithalatta 1923’te %6,7 iken 1932’de %23,34’e yükseltmiştir.48

1933’de imza edilen yeni ticaret anlaşması ilişkileri daha da geliştirmiştir.49

Bütçe politikasında ise 1920-1929 devresinde ara sıra karşımıza çıkan açık verme durumu 1933 sonuna kadar devam etmiştir.50 1930’un ilk yıllarında; tarım

fiyatlarının düşmesinin sebep olduğu deflasyon, iki yıl yaşanan kötü hasat dönemi ve halkın (özellikle köylü kesimi) vergilerini ödeyemez duruma girmesi açığın ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Halkın vergi yükü artmış; bütçe gelirleri içinde tüketim ve dış ticaret vergileri ile tekel gelirlerinin payı yükselmiştir.51 1931’deki İktisadi Buhran Vergisi ve 1933’teki Muvazene Vergisi artan vergi yüküne örnek gösterilebilir.52

Devletçi politikaya yönlenmesine rağmen cumhuriyet tarihinde ilk dış borç, 1930’da bir Amerikan şirketinden kibrit tekeli karşılığında %6,5 faiz ve 25 yıl vadeyle 10 milyon dolar (21 milyon TL) olarak alınmıştır.53 Kriz sonrası para

politikalarını yönetecek banka ihtiyacı 1931’de kurulan Merkez Bankası ile giderilmiştir. 1932’de İktisat Bakanı Mustafa Şeref Bey görevden alınmış yerine Celal Bayar getirilmiştir.54 Bayar’ın göreve gelmesiyle Devlet Sanayi Ofisi ve Sanayi

Kredi Bankasının yerini Sümerbank almıştır (1933).55

46 Turan Yay, a.g.m., s. 101.

47 Nuri Yavuz, “İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Balkanlar’a Girmesi ve Türk Alman

Münasebetlerine Tesiri”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1998, s. 154.

48 Mesut Hakkı Caşın, a.g.m., s. 130-131.

49 Erdal Yiğit, a.g.m., s.426; bu anlaşmayla beraber Clearing (Takas) Anlaşması da imzalanmıştır.

Takas Antlaşması gereğince: Türkiye’den yapılacak ithalât tamamen serbest bırakılmıştır. Almanya; Türkiye’den ithal edilen mallara ait bedeli döviz olarak ödemeyi tasdik etmiştir.

50 1930-1933 yıllarında bütçe rakamları hakkında detaylı bilgi için bkz.: Turan Yay, a.g.m., s.104. 51 Turan Yay, a.g.m., s. 102.

52 Özer Özçelik, Güner Tuncer, a.g.m., s. 263. 53 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 245.

54 Kadir Şeker, a.g.m., s. 131.

55 Orhan Şimşek, “Türkiye’nin Planlama ile Tanışması: Devletçilik Dönemi Üzerine Bir İnceleme”,

(25)

1928’de demiryollarında başlatılan satın alma ve inşa faaliyetleri 1930-1933 arasında hızlanmıştır. Ankara-Sivas (30 Ağustos 1930), Fevzipaşa-Malatya (1 Nisan 1931), Kütahya-Balıkesir (23 Nisan 1932), Adana-Fevzipaşa (27 Nisan 1933) hatları açılmıştır.56 Aynı yıl Ulukışla-Kayseri demiryolu hattı bitirilmiş, Antalya ve

Zonguldak demiryolu kanunu çıkartılması sonrasında Sivas-Erzurum ve Ergani demiryolu yapımına başlanmıştır.57

Sonuçta, 1930-1933 dönemi devletçi ekonomik modelin uygulanmasına ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin yapılıp kurumların oluşturulduğu bir dönemdir.58

Dışa kapalı ve devlet yatırımlarına yönelen bir strateji belirlenmiştir.59 Ancak ülkenin

içinde bulunduğu durumdan doğan ve Türkiye’ye özel yeni sistemde devlet, iktisadi meselelerde müdahaleci bir duruş ortaya koysa da özel girişimi hiçbir zaman reddetmemiş hatta krediler vererek desteklemiştir.60 Sadece kalkınma hedefleriyle ilgili büyük yatırımlar doğrudan devlet bünyesinde gerçekleştirilmiştir.61

1.1.3. Devletçi Ekonomi ve Kalkınma Programları (1934-1938)

Sanayileşmede olumlu gelişmelerin gerçekleştiği 1934-1938 yılları tarım sektörü için aynı doğrultuda geçmemiştir. 1935 yılında göçmenleri iskân etmek için Toprak İskân Kanunu çıkarılmış ve kanun ile bir toprak reformu hedefi gözetilmemiştir.62 Birde 1932’de Ziraat Bankasıyla başlayan çiftçiden ürün alım ve

tanzim satış görevi 1938’de Toprak Mahsulleri Ofisine bırakılmıştır.63 Bu dönemde

tarım sektörü ihmal edilmiştir. Devlet açıkça sanayi, ulaştırma ve diğer altyapı yatırımlarına yönelmiştir. Önceki dönemde gözetilen kısmen dengeli gelişme politikası tercih edilmemiştir.64

Devletçi ekonomi politikasının emekleme aşamasında olduğu 1930 yılından başlayarak 1939’a kadar GSYH’nin sektörel dağılımı ve değişim oranlarına göz

56 Erdal Yiğit, a.g.m., s. 424. 57 Erdal Yiğit, a.g.m., s. 424. 58 Sabahattin Özel, a.g.m., s. 244. 59 Turan Yay, a.g.m., s. 100.

60 Nesrin Akkor, “1929 Dünya Ekonomik Krizi ve Türkiye’de Devletçilik Politikasına Geçiş”,

Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 2, Sayı: 1, Kırklareli, 2018, s. 135.

61 Ünal Özdemir, Güzin Kantürk Yiğit, Muhammed Oral, a.g.m., s. 154. 62 Hasan Çetin, a.g.t., s. 57.

63 İbrahim İnci, a.g.m., s. 275. 64 Hasan Çetin, a.g.t., s. 58.

(26)

atarsak tarımın gerileyişini daha net görmüş oluruz. Tarım, sanayi ve hizmetler kesimlerinin 1931 yılında GSMH içindeki payları %44,8, %12,8 ve %38,3 iken, 1939 yılında %39,5, %18, %39,9 olarak sıralanmıştır.65 Büyümenin ortalama %6

bandında olduğu bu dönemde tarım kesiminin GSMH içindeki payı azalırken, sanayi kesiminin payı artmıştır.66 1936 sonrası tarımda göze çarpan iyileşmenin sebebi ise,

ithal ikameci sanayileşmenin yarattığı iç talep artışı olmuştur.67

Sonuç olarak Atatürk devrinin temel ekonomik anlayışını değerlendirirken 15 yıllık süreçte farklı dönemlere ayrılabilir. İzmir İktisat Kongresi (1923) ve liberal ekonomik politik anlayışın uygulanmaya çalışıldığı birinci dönem, özel sektörden beklenen karşılık gelmeyince 1923-1929 arasında başarıya ulaşamamıştır. Sanayileşme alanında çağdaş devletlere göre emekleme devrinde kaldığının farkına varan Atatürk, 1929 krizi sonrası 1930-1933 arası kısmen devletçiliğe geçerek bu alandaki eksikliği kapatmaya girişmiştir (İkinci Dönem). Sonunda 1934’teki Birinci Beş Yıllık Sanayi Programı’yla arzu edilen sınai hamlesi açılan tesislerle gerçekleşmiştir (Üçüncü Dönem). 15 yıl içinde denk bütçe politikasına sımsıkı sarılan hükûmet birkaç yıl dışında başarılı olmuş, ithalat-ihracat dengesini de sağlayarak ekonomiyi 1923’e göre oldukça iyi bir şekilde İsmet İnönü’ye devretmiştir.

1.2. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DEVRİ DIŞ POLİTİKA

1911-1922 arasını Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşları ile Milli Mücadele dönemindeki Kurtuluş Savaşı’yla geçiren Türk halkı bitap durumdaydı. Ordu ve ekonomide aynı vaziyetteydi. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması sayesinde 11 yıllık savaş dönemi sona ermiş oldu. Savaş dönemi sona erdi, ancak sorunlar bitmedi. Lozan sonrası çözülemeyen meselelerle karşılaşıldı. Musul sorunu (Irak sınırı), dış borçlar meselesi, yabancı okullar sorunu, mübadele (nüfus değişimi) sorunu, Boğazlar sorunu, Hatay sorunu uğraşılacak konulardı. Mustafa Kemal Atatürk’te Lozan’dan geriye kalan bu pürüzleri halletmek için kolları sıvadı. Yalnız meselelerin müzakere ve diplomasiyle halledilmesi önceliklerdi. Dış politikada

65 Turan Yay, a.g.m., s. 94, 101. 66 Turan Yay, a.g.m., s. 101. 67 Hasan Çetin, a.g.t., s. 58.

(27)

akılcı, gerçekçi, tutarlı ve barışçı anlayış egemen oldu. Maceracı ve gerçekçi görülmeyen anlayışlar reddedildi. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi temel prensip oldu.

1.2.1. 1923-1930 Arası Çözülen Meseleler (Musul Sorunu,

Borçlar Sorunu, Yabancı Okullar Sorunu, Etabli Sorunu)

1923-1930 yılları Lozan’dan arta kalan meselelerin çözülmesiyle geçti. Bunların başını Musul sorunu çekmekteydi. Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) sonrası Osmanlı askerlerinin elinden İngilizlere verilen Musul ve çevresi Lozan ile geri alınamadı. Konferans sırasında meselenin çözülemeyeceğini idrak eten Türkiye, konunun Lozan bittikten sonra 9 ay içerisinde İngilizlerle karşılıklı görüşülmesine razı oldu. İlk olarak 19 Mayıs-5 Haziran 1924 günlerinde İstanbul’da Haliç Konferansı toplandı. Fethi Bey (Okyar) başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'da sunulan tezleri tekrar görüşmeye çalışırken İngiliz heyetinin Musul’dan başka Nesturîler için Hakkâri’yi de talep etmesi sonrası konferans dağıldı.68 Misak-ı Millî

‘den taviz vermemek için canını dişine takan Türkiye Cumhuriyeti, Hakkâri isteği karşısında bir hayli sinirlenmişti. Sovyetler Birliği de Türkiye’yi destekliyordu.69

Konu, Cemiyet-i Akvam’a intikal etti. İngilizler bu sırada boş durmuyordu. Anadolu içerisinde Nesturî ve Şeyh Said70 isyanlarını çıkartarak Türkiye’yi uluslararası

kamuoyu üzerinde zayıf düşürmeye çalıştılar. Milletler Cemiyeti içerisindeki görüşmelerde, kurumdaki İngiliz ağırlığı Türkiye aleyhine bir durum oldu. Görüşmeler sonucunda Musul ve çevresi üzerindeki iddialardan vazgeçilmek zorunda kalındı. İngiltere-Irak-Türkiye arasında imzalanan 5 Haziran 1926 Ankara Antlaşması sonucu Musul ve çevresi İngiliz mandası altındaki Irak’a terk edildi ve antlaşmanın 14. maddesiyle Irak Hükûmetinin petrol gelirlerinin %10’u yirmi beş yıl süreyle Türkiye’ye bırakıldı.71 Türkiye’ye bu dönemde ödenmesi gereken para

68 Uğur Sipahioğlu, “Musul”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 31, İstanbul, 2006, s.

367.

69 Musa Çakır, “İkinci Dünya Harbi Döneminde Askerî Lojistik Hizmet ve Destek Sağlamaya Yönelik

İngilizlerle Yapılan Temaslar”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1998, s. 408.

70 Şeyh Said İsyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.: Zekeriya Kurşun, “Şeyh Said”, Türkiye Diyanet

Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. Ek-2, İstanbul, 2016, s. 566-568.

(28)

5.500.000 sterlindir; bunun 3.500.000 sterlini 1954 yılına kadar farklı zamanlarda ödendi.72 Böylece Musul sonrası Misak-ı Millî’den ilk taviz verilmiş oldu.

İngilizler dışında Fransızlarla da sorunlar devam etmekteydi. Borçlar ve Yabancı Okullar meselelerin başını çekmektedir. Problemlerini müzakere ve antlaşma yollarıyla çözmeye çalışan hükûmet, Fransa karşısında da aynı prensibi izlemiştir. Aslında Osmanlı Devleti’nden kalan borçlar sadece Fransa’ya karşı değildir. Fransa’nın bu meselede merkeze gelmesinin sebebi Osmanlı Devleti’nin borçların büyük çoğunluğunu Fransa’dan almasına bağlıdır.

Lozan Konferansı’nda borçlar hakkındaki anlaşmazlıklar sebebiyle nihai kararın alınması 1928’e uzamıştır. 13 Haziran 1928 tarihinde Paris’te 16 devlet arasında paylaştırılan borçlarda aslan payı Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmiştir.73

Türkiye Osmanlı borçlarının %65’ini ödemiştir.74 Ülke bu ağır yükten ancak 1954 yılında borçların son taksitini ödeyerek kurtulmuştur.

Fransızlar ile diğer mesele Yabancı Okullar sorunu olmuştur. Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal eden yüzlerce yabancı okul vardı ve bu okullar milli menfaatlerine uygun öğrenciler yetiştirerek Osmanlı Devleti aleyhine çalışan bir kurum hüviyetine dönüşmüştür. Lozan’da meseleyi kökten çözmek isteyen İsmet Paşa ve heyeti beklentilerine karşılık bulmuştur dersek yanlış düşünmüş olmayız. Lozan ile okullar üzerinde tek yetkili kurumun Türkiye Hükûmeti olmasına karar verilmiş ve eğitim sistemini düzenleme yetkisi verilmiştir. Fakat okulların hukuki durumuna ilişkin yorum farkları, Lozan’da neticeye kavuşturulmuş gibi düşünülen okullar sorununu 1923-1924 ders yılı başlangıcından itibaren Türk-Fransız ilişkilerinde ilk sıraya almıştır.75 Eğitim yılı içerisinde yaşanan anlaşmazlıklara son vermek isteyen Türkiye, 3 Mart 1924’te ilan edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu sonucu Yabancı Okullar sorununu çözüme kavuşturmuştur.

72 Uğur Sipahioğlu, a.g.md., s. 368.

73 Nedim Dikmen, “Osmanlı Dış Borçlarının Ekonomik ve Siyasi Sonuçları”, İktisadi ve İdari

Bilimler Dergisi, C. 19, Sayı: 2, Erzurum, 2005, s. 151.

74 Hatice Bahar Aşçı, “Lozan Barış Antlaşması’nda Osmanlı Borçları Meselesi”, İnsan ve Toplum

Bilimleri Araştırmaları Dergisi, C. 5, Sayı: 6, Karabük, 2016, s. 1655.

75 Engin Deniz Tanır, “Lozan Barış Antlaşması Sonrasında Türk Basınında Fransız Okulları Sorunu

(29)

Böylece Lozan’dan geriye kalan son sorun mübadeledir. Lozan’da, “Türkiye’de yaşayan Rumlarla Yunanistan’da kalan Türkler karşılıklı yer değiştirecektir.” maddesiyle mübadele meselesi karar bağlanmıştır. Yalnız İmroz, Bozcaada ve İstanbul’da bulunan Rumlarla Batı Trakya’daki Türkler dışındakiler bundan muaf tutulmuştur.76 Yunanistan daha mübadele başlamadan evvel,

Anadolu’dan gelecek göçmenlere yer bulmak için hemen harekete geçmiş, Müslümanları ülkeden çıkarmak için zulme başlamıştır. Selanik ve çevresindeki Müslümanlara zulmeden Yunan Hükûmeti, Türklerin pasaportlarını vermemesi yanında arazi ve evlerini de ellerinden alarak bunları göçmen Rumlara dağıtmaya başlamışlardır.77 Hatta Batı Trakya Türklerini idam bile etmişlerdir.78 Yunanlıların

baskı ve zulüm politikasındaki amaç Batı Trakya yöresindeki Türk nüfusunu mümkün olduğunca minimize etmektir. Ayrıca İstanbul’daki Rum sayısını azaltmamak gayesindedir. Türkiye, mübadele konusunda haksızlığa uğramamak için elinden geldiğince Türk halkını korumaya çalışmıştır. Musul Sorunu gibi bu konuda da Milletler Cemiyeti’ne gitmiştir. Cemiyet’te görüşmeler sonuçsuz kalmıştır. Türkiye-Yunanistan 1926 tarihinde Atina Antlaşması’nı imzalasa da bu antlaşmanın sorunları gidermeye faydası dokunmamıştır.79 Uzun süren çekişmeler 10 Haziran

1930 yılında iki devlet arasında imzalanan antlaşmayla çözümlenmiştir.80

1.2.2. Lozan Sorunları Dışında Dış Politikada Yaşanan

Gelişmeler

1.2.2.1. Sovyet Rusya-Türkiye Yakınlaşması

Dış politikada Lozan’dan arta kalan sorunlara uğraşan Türkiye Cumhuriyeti, diğer ülkelerle de yakın ilişkiler içine girmeye çalışmıştır. Ekim devrimi sonrası Kurtuluş Savaşı’na destek veren Ruslarla ilişkiler, 1921 Moskova Antlaşması’yla

76 Şerafettin Turan, “Lozan Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 27,

Ankara, 2003, s. 216.

77 Seydi Vakkas Toprak, “I. Dünya Savaşı’ndan Sonra Nüfus Mübadelesi Kapsamında Türkiye’ye

Göçenlere Karşı Yunanistan’ın Tutumunun İstanbul Basınına Yansıması”, Türkiyat Mecmuası, C. 25, Sayı: 1 İstanbul, 2015, s. 260.

78 Seydi Vakkas Toprak, a.g.m., s.262

79 Yücel Bozdağlıoğlu, “Türk Yunan Mübadelesi ve Sonuçları”, Türkiye Sosyal Araştırmalar

Dergisi, C. 180, Sayı: 180, Ocak, 2014, s. 24.

80 Oktay Zaif, “İkinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Dış Politikasında Meydana Gelen Siyasî Olaylar

(1923-1939)”, Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri I, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1998, s. 382.

(30)

geliştirilmiş ve savaş sonrasında 17 Aralık 1925’te Paris’te Çiçerin ile Tevfik Rüştü Aras arasında Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmıştır.81

Devamında, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında ekonomik ilişkileri ilerletmek için 11 Mart 1927 tarihinde Ticaret ve Seyrüseferin Antlaşması imzalanmıştır.82

Uluslararası alanda Türkiye; Rusya’nın teklifiyle 1928’de Silahsızlanma Konferansı’na ve 1929’da Kellogg Paktı’na davet edilmiştir.83 27 Nisan 1928’de

imzalanan “Kellogg Paktı” ile savaşa başvurulmadan barışçı yollarla çözüme gidilmesi kararı alınmıştır.84 Türkiye bu pakta sonradan dâhil olmuştur. Kellogg

Paktı’na karşı iyimser düşünceler barındırın Sovyetler Birliği; paktın Doğu Avrupa ülkelerinde daha çabuk işleyebilmesi için 9 Şubat 1929’da Polonya, Romanya, Letonya ve Estonya ile Litvinov Protokolü imzalamıştır ve Türkiye, bu protokole Kellogg Paktı gibi sonradan katılmıştır.85 Aynı yıl Sovyetler Birliği ile Karadeniz Silahlarının Sınırlandırılması Antlaşması imzalanmıştır.86 Türk-Sovyet münasebetleri

Balkan Antantı ve Rus-İtalyan saldırmazlık paktıyla biraz zedelense de 1939’a kadar olumlu bir çizgide seyretmeye devam etmiştir.

1.2.2.2. Musul Sorunu Sonrası İngiltere ile Bozulan İlişkilerin

Düzelmesi

Birinci Dünya Savaşı’nda sonra İngiltere ile münasebetler Lozan’dan geriye kalan Musul Sorunu nedeniyle bozulmuştur. 1926 Ankara Antlaşması yüzünden ilişkiler iyice gerginleşmiştir. Türkiye’nin 1932’de İspanya’nın davetiyle Millet Cemiyeti’ne girmesi ve sonrasında Fethi Okyar’ın 1933’ten itibaren Londra’da Türk Büyükelçisi unvanıyla inşa ettiği dostluklar Türk-İngiliz ilişkilerini geliştirmiştir.87

İtalya 1935’te Habeşistan’a saldırınca, Milletler Cemiyeti bu olayı kınamış ve

81 Çağatay Benhür, “1920’li Yıllarda Türk-Sovyet İlişkileri: Kronolojik Bir Çalışma”, Selçuk

Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 24, Konya, 2008, s. 298.

82 Çağatay Benhür, a.g.m., s. 301.

83 Cevdet Küçük, “Türkiye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 41, İstanbul, 2012, s.

568.

84 Mehmet Sait Dilek, “Büyük Güçlerin Politikaları ve Briand-Kellogg Paktı”, Uluslararası İlişkiler

Dergisi, C. 10, Sayı: 37, Ankara, 2013, s. 150.

85 Çağatay Benhür, a.g.m., s. 305. 86 Çağatay Benhür, a.g.m., s. 306.

87 Osman Okyar, “Fethi Okyar’ın 1922 ve 1934-39 Yıllarında Londra’da İki Kez

Görevlendirilmesinin Işığında İngiliz İlişkilerinin Savaş Arası Dönemdeki Gelişimi”, Türk-İngiliz İlişkileri 1583-1984 (400. Yıldönümü), Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ankara, 1985, s. 62.

(31)

ekonomik tedbirler uygulamıştır. Türkiye’nin cemiyetin bir üyesi olarak bu zorlayıcı tedbirlere onay vermesi, Türk-İngiliz yakınlaşmasını hızlandırmıştır.88 Montreux Konferansı ve İngiltere Kralı 8. Edward’ın yaptığı ziyaret sayesinde ilişkiler normal seyrine dönmüştür. 1936 Akdeniz Paktı ve 1937 Nyon Sözleşmesi’yle İngiltere-Türkiye yakınlaşması daha da artmıştır.

1.2.2.3. Türkiye Cumhuriyeti’nin İtalya Tedirginliği

Atatürk’ün liderliğinde geçen 1923-1938 yıllarında en korkulan devlet İtalya olmuştur. 1922’de faşist Mussolini’nin iktidara gelmesiyle İtalya yayılmacı bir politikaya yönelmiştir. 1923 yılında Adriyatik Denizi’nin İtalya’ya yetmeyeceğini söyleyen Mussolini, “Mare Nostrum (Bizim Deniz)” ve “Roma İmparatorluğu’nun yeniden kuruluşu” sloganlarıyla İtalyan emperyalist düşüncesini tüm dünyaya dikte etmiştir.89

Faşizmin Akdeniz egemenliği iddiaları ve bu iddiaların Anadolu’ya da yönelmesi, Türkiye ile İtalya arasında sağlıklı ilişkilerin kurulmasını önlemiştir.90

Zaten On İki Ada’daki İtalya varlığı Anadolu için en önemli tehlikedir. Her ne kadar 30 Mayıs 1928 tarihli Türkiye-İtalya Tarafsızlık, Uzlaştırma ve Yargısal Çözüm Antlaşması sonrası91 iki ülke arasında bir umut ışığı yansa da Türkiye her zaman

temkinli davranmaya devam etmiştir. Türkiye ile İtalya arasında 4 Kasım 1932 tarihinde imzalanan “Anadolu Kıyısı ile Meis Adası Arasında Karasularının Sınırlandırılması ve Bodrum Karşısındaki Kara Adanın Egemenliği Konusundaki Sözleşme” ile Bodrum Körfezi’ndeki Kara Ada Türkiye’ye verilmiş, anlaşmazlık konusu olan diğer adalar iki devlet arasında pay edilmiştir.92 İlişkiler tam normalleşti

derken 19 Mart 1934’te, Mussolini’nin İkinci Beş Yıllık Faşist Kongresi’nde, İtalya’nın tarihi hedeflerinin Asya ve Afrika’da yer almak olduğunu açıklamasıyla

88 Oktay Zaif, a.g.m., s. 385.

89 Esra S. Değerli, “Türkiye’nin Balkan Ülkelerine Yakınlaşma Çabaları: Balkan Paktı”, Eskişehir

Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 9, Sayı: 2, Eskişehir, 2008, s. 118.

90 Fahir Armaoğlu, İkinci Dünya Harbi’nde Türkiye, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 13, Sayı:

2, Ankara, 1958, s. 140.

91 Mevlüt Çelebi, “Atatürk Dönemi ve Sonrasında Türkiye-İtalya İlişkilerini Etkileyen Faktörler”,

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 31, Sayı: 91, Ankara, 2015, s. 107.

92 Aslı Nur Sencer, Tevfik Rüştü Aras Dönemi Olaylarla Türk Dış Politikası, Yıldız Teknik

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2006, s. 90, 91.

(32)

tekrar çalkantılı bir sürece girilmiştir.93 İtalyanların, Arnavutluk üzerinden

Balkanlarda ilerleme çalışmaları ve 1935’te Habeşistan’ın işgali, hükûmetin tedbirli davranışını haklı çıkarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti tüm bunlara karşın Balkan Antantı ve Sadabad Paktı çalışmalarıyla İtalya karşısında sınırları için önleyici duvarlar örmeye çalışmıştır.

1.2.2.4. Almanya’ya Yakınlaşma ve Uzaklaşma

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya, Versay Antlaşması’nın ağır şartlarını yaşamaktaydı. Türkiye çok yönlü dış politika prensibi gereğince Almanya ile yakınlaşmaktan geri durmadı ve 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye-Almanya arasında Diplomatik ve Siyasal İlişkilerin Yeniden Kurulması Antlaşması yapıldı.94 Almanya

ile münasebetler 1927 Ticaret Antlaşması ile hızlandı. Diplomatik ve ekonomik ilişkiler 16 Mayıs 1929 tarihli Hakem ve Uzlaşma Antlaşması ile sağlıklı bir yapıya kavuşturuldu.95 Ekonomik ve askeri alanlardaki yatırımlar sonucu ihracat ve ithalatta

Alman oranı arttı. Hitler iktidara geldikten sonra hayat sahası teorisini yürürlüğe koyması ve Türkiye’yi ekonomik abluka altına almak istemesi 1937 yılından itibaren ilişkileri geriye doğru götürdü.

1.2.2.5. Balkan Antantı

Türkiye Lozan’dan arta kalan son sorunu -etabli meselesi- 1930’da çözdükten sonra kendi bölgesinin güvenliğine yoğunlaştı.96 Türkiye-Yunanistan arasındaki

ilişkilerin 1930 başında iyileşmesi Balkanlarda yapılabilecek muhtemel bir pakt için iyiye haberdi. Locarno Anlaşmaları97, Kellogg Paktı ve Litvinov Protokolü gibi barışçı teşebbüslerle, Küçük Antant gibi statükocu ittifakların oluşumu Balkan devletlerini iş birliğine sevk etti.98 5 Ekim 1930’da Atina’da toplanan Birinci Balkan

93 Aslı Nur Sencer, a.g.t., s. 91. 94 Musa Çakır, a.g.m., s. 406. 95 Nuri Yavuz, a.g.m., s. 154. 96 Fahir Armaoğlu, a.g.m., s. 141.

97 Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya’nın 1 Aralık 1925’te

Avrupa’da barışı sürdürmek için yaptıkları sözleşmedir. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Erkan Cevizliler, Ali Servet Öncü, “Birinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Avrupa Barışı İçin Önemli Bir Adım: Locarno Konferansı”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5, Sayı: 9, Giresun, 2013, s. 307-339.

98 Feridun Koskosoğlu, “İkinci Dünya Savaşı Öncesi Bir Dostluk Köprüsü: Türkiye (Balkan

Antantı-Sadabad Paktı),” Altıncı Askerî Tarih Semineri Bildirileri II, İkinci Dünya Harbi ve Türkiye (20-22 Ekim 1997 İstanbul), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1999, s. 542.

(33)

Konferansı’na: Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan yarı resmi temsilcileri katıldı ve 1934’e kadar her yıl 1 defa toplanıldı.99

4 yıllık süre zarfında antantın esasları oluşturuldu. Arnavutluk, revizyonist İtalya baskısı altında olduğu için kendi başına bağımsız hareket etmekten acizdi. Bulgaristan’a da bu antanta girmemesi için baskı yapan devlet İtalya’ydı.100 Türkiye ve diğer devletler, sınırdaşları Bulgaristan’ı Balkan Antantı’na sokmak için çok gayret gösterseler de başarılı olamadılar.101

Sonuçta Bulgaristan’ın Ege Denizi’yle bağlantı kurma, Makedonya yöresi ve Yugoslavya’dan toprak koparma hayallerinden vazgeçmediğini gören 4 ülke Balkan Antantı’nı imzaladı. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı kuruldu (1934). Antantın esasları mevcut toprak düzeninin devamını, 4 devlet arasında ekonomik, sosyal, kültürel iş birliğini,102 birbirlerine danışmadan

herhangi bir Balkan devletine birlikte bir siyasal harekette bulunmamayı veya bir siyasal anlaşma yapmamayı garanti ediyorlardı.103 Gizli tutulan ek protokolde ise dış

saldırıya karşı yapılacak yardım planlanmıştı.104

Uzun yıllar süren çalışmalar sonrasında ortaya çıkan Balkan Antantı, istenilen neticeyi veremedi. 1936 Berlin-Roma Mihveri, Balkan Antantı’nı zayıflatan gelişmelerin başlangıcı oldu. Yugoslavya’nın 1937’de İtalya ve Bulgaristan’la imzaladığı antlaşmalar Balkan Devletlerince tepki çekti.105 Türkiye’nin, Antantı

ayakta tutmak için verdiği mücadele sonuçsuz kaldı. En sonunda Almanların Balkanlara ilerleyişi İkinci Dünya Savaşı öncesi Balkan Antantı’nı iyice zayıflattı ve savaşın başlamasıyla geçerliliğini yitirdi.

99 1930, 1931, 1933 ve 1934’te toplanan dört Balkan Konferansı hakkında detaylı bilgi için bkz.: Esra

S. Değerli, a.g.m., s. 121-127.

100 Mevlüt Çelebi, a.g.m., s. 112.

101 Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Dört Balkan Devleti arasında Balkan Antantı müzakereleri hayli ilerleyince, meseleyi Bulgar Hükümeti’ne de açtık. Bu teşebbüs de muvaffakiyete ermedi. Biz Türkler, Bulgarların Balkan Birliği’ne iştirakini can ve gönülden istedik. Hatta, bu maksatla Bulgarların memnun edilmeleri için, Yugoslavların ve Rumenlerin bazı tavizatta bulunmalarını bile dilemekten geri kalmadık. Yugoslavlar, Bulgaristan’dan alınan ve ahalisi Bulgar olan hudut üzerindeki bazı yerleri, dostluk mukabilinde iade etmeye müsait görünüyorlardı. Titulesco ile Bulgar Başvekili arasında yapılan müzakere neticesinde, Bulgaristan’ın Balkan Anlaşması’na girmeyi kabul etmediğini öğrendik.” Aslı Nur Sencer, a.g.t., s. 81.

102 Esra S. Değerli, a.g.m., s. 127.

103 Feridun Koskosoğlu, a.g.m., s. 544; Türkiye, Sovyet Rusya’ya karşı bir operasyonda olmayacağını

bildirmiştir. Yunanistan da İtalya ile çatışmaya girmemek için protokole şart koymuştur.

104 Oktay Zaif, a.g.m., s. 384. 105 Esra S. Değerli, a.g.m., s. 128.

Şekil

Tablo 1: 1939-1945 Üretici Fiyatları Endeksi Rakamları. 323
Tablo 2: 1923-1950 Tarihleri Arasında Sağlık Bakanlığının Genel Bütçedeki

Referanslar

Benzer Belgeler

Gelen, gazetecilerin ablukasında kaldığı için Bayar oturduğu

Bu arada Almanya’nın, Fransa ve Belçika’ya da savaş açması üzerine, İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.. Bu

Madem ki sulhen (barışla) vermiyorlar, harben (savaşla) almak için Gazi (Mustafa Kemal Paşa) ısrar ediyor. Hükümet de bu fikirde. Bizde, muvaffak olacağımıza şüphe yok.

Anadolu’da işgal karşıtı süreç İstanbul ve Ankara hükümetleri Kurtuluş

Sınırlar, Boğazlar, Borçlar, Savaş Tazminatı, Azınlıklar, Kapitülasyonlar, Patrikhane,.

Böy- lece bu çal~~mayla daha önce merhum Faruk Sümer taraf ~ndan bir cümle ile i~aret edilip geçihni~~ olan ve ilim âlcmince daha sonra üzerinde durul- maya!' bir

備急千金要方 緒論 -論大醫精誠第二 原文

Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Kadro Dergisi, Kadrocular, Burhan Asaf Belge, İsmail Husrev Tökin, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri