• Sonuç bulunamadı

İlk islam ahlak incelemeleri bağlamında ahlak sosyolojisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlk islam ahlak incelemeleri bağlamında ahlak sosyolojisi"

Copied!
114
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı

Din Sosyolojisi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

ĠLK ĠSLAM AHLAK ĠNCELEMELERĠ BAĞLAMINDA

AHLAK SOSYOLOJĠSĠ

Abdulbaki KINSÜN

15923004

DanıĢman

Yrd. Doç. Dr. Esra ASLAN

(2)

T.C.

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı

Din Sosyolojisi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

ĠLK ĠSLAM AHLAK ĠNCELEMELERĠ BAĞLAMINDA

AHLAK SOSYOLOJĠSĠ

Abdulbaki KINSÜN

15923004

DanıĢman

Yrd. Doç. Dr. Esra ASLAN

(3)

TAAHHÜTNAME

SOSYAL BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Dicle Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamıĢ olduğum “Ġlk Ahlak Ġncelmeleri Bağlamında Ahlak Sosyolojisi” adlı tezin/projenin tamamen kendi çalıĢmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi ve tez yazım kılavuzuna uygun olarak hazırladığımı taahhüt eder, tezimin kâğıt ve elektronik kopyalarının Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arĢivlerinde aĢağıda belirttiğim koĢullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım. Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

Tezimin 1 yıl süreyle eriĢime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için baĢvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin tamamı her yerden eriĢime açılabilir.

21/08/2017 Abdulbaki KINSÜN

(4)

KABUL VE ONAY

Abdulbaki KINSÜN tarafından hazırlanan Ġlk Ġslam Ahlak Ġncelemeleri Bağlamında Ahlak Sosyolojisi adındaki çalıĢma, 21/08/2017 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda jürimiz tarafından Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Din Sosyolojisi Bilim Dalında YÜKSEK LĠSANS TEZĠ olarak oybirliği ile kabul edilmiĢtir.

Prof. Dr. Ejder OKUMUġ

Yrd. Doç. Dr. Necmi DERĠN

(5)

I

ÖNSÖZ

Ahlak her Ģeyden evvel toplumsal bir hadisedir. Toplumsal mevzulara hangi açıdan yaklaĢırsak yaklaĢalım ele aldığımız mesele kolaylıkla ahlakın konusu olabilmektedir. Her akĢam televizyonun karĢısına geçtiğimizde ülkede yaĢanan bir sürü taciz ve cinayet haberleriyle karĢılaĢmak neredeyse olağan hale gelmiĢtir. KüreselleĢen dünyamızda insanlık; savaĢ, Ģiddet, sosyo-ekonomik adaletsizlik, aĢırı tüketim, ekolojik tahribat, çevre kirliliği, cinsel sapkınlık, istismar ve insan hakkı ihlalleri gibi kendi geleceğini tehlikeye düĢüren bireysel, toplumsal ve küresel ölçekli ciddi ahlaki sorunlarla karĢı karĢıyadır. Bu durumun değiĢebilme umudu ancak, bir ahlak sosyolojisinin inĢası veyahut sosyal ahlakın geliĢtirilmesiyle mümkündür. Diğer taraftan ahlak, olgulara ve ahlaki olana iliĢkin değer temelli belli bir kararı ve yargıyı dile getirdiğinden, bir idealdir. Bu nedenle sosyal ve ahlaki meselelere ahlak sosyolojisi bağlamından yaklaĢmak diğer bir anlatımla ahlakı sosyolojiyle iliĢkilendirmek son derece önemlidir. Bu çalıĢma da bu yolda bir çabanın ifadesidir.

AraĢtırma; giriĢ kısmı, iki ana bölüm, tespitler ve sonuç kısımlarından oluĢmaktadır. GiriĢ kısmında araĢtırmanın problemi, konusu, amacı, önemi, yöntemi ve veri toplama tekniklerine değinilmiĢtir. Birinci bölümde kavramsal tahliller yapılmaktadır. BaĢta ahlak ve sosyolojik kavramlar olmak üzere araĢtırmanın temel kavramlarının çerçevesi belirlenmiĢtir. Ġkinci bölümde önce Ġslam düĢüncesi bağlamında ilk ahlak incelemeleri üzerine genel bir değerlendirme yapılmaktadır. Burada konu olarak; bu geleneğin kaynağı, ortaya çıkıĢ zemini ve temel araĢtırma alanları gibi baĢlıklar ele alınmaktadır. Bu bölümün son ve asıl kısmında ise araĢtırma için temel alınan eserlerde yer alan sosyolojik unsurlar ve bunların ahlak sosyolojisindeki yeri incelenmektedir. AraĢtırmanın sonuç kısmında ahlak sosyolojisine dair birtakım tespitlerde bulunulmakta ve varılmak istenen nokta tartıĢılmaktadır.

(6)

II

Her araĢtırma bir nevi emek ve çabayla kurulan bir koalisyonun ürünüdür. En az araĢtırmacı kadar desteği bulunan araĢtırmanın gizli ortakları bulunmaktadır. Dolayısıyla bu çalıĢmada, bende emeği bulunan baĢta tez danıĢman hocam Yrd.Doç. Dr. Esra Aslan hocama teĢekkürü bir borç bilirim. AraĢtırmanın biçimleniĢi ve yaklaĢım biçimleri hususunda emeği geçen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Maide Gök ve araĢtırma kaynakları hakkında desteği bulunan Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yazıcı hocama minnettar olduğumu ifade etmek isterim. Ayrıca bu çalıĢmada maddi ve manevi herhangi bir Ģekilde katkısı bulunan tüm dost ve arkadaĢlarıma müteĢekkirim.

Abdulbaki KINSÜN Diyarbakır 2017

(7)

III

ÖZET

Ahlak; teolojiden felsefeye, epistemolojiden etnolojiye, sanata, edebiyata, hukuka, psikolojiye ve sosyolojiye uzanan zengin bir muhteva ve disiplinler arası bir uzama sahiptir. Diğer disiplinlerle iliĢkisi göz ardı edilemeyecek ölçüde ehemmiyetli olsa da ahlakın ifade bulabildiği yer kuĢkusuz toplumsal zemindir. Ahlak incelemeleri ve ahlak felsefesi bize göstermektedir ki ahlak sosyal bir fenomendir. Bireysel ahlak örnekleri bulunmakla beraber ahlakın yaĢam zemini ve anlam uzamı toplumsal gerçekliktir. Nitekim kimi düĢünürlere göre toplumsalın dıĢında ahlakı aramak beyhude bir arayıĢtır. Dolayısıyla ahlak-sosyoloji iliĢkisi (ahlak sosyolojisi) kaçınılmaz bir biçimde karĢımıza çıkmaktadır. Ahlak sosyolojisi, her Ģeyden evvel insan davranıĢlarının ve insan iliĢkilerinin ahlaki bir temele oturtulmasından kaynaklanmakta ve insanın gündelik sosyal iliĢkilerini ve toplumsal davranıĢlarını ahlaki değer yargılarından hareketle bir temele dayandırmaya çalıĢmaktadır. Diğer yandan ahlak sosyolojisi, ahlaki davranıĢların birer sosyal davranıĢ haline gelmesi ve sosyal davranıĢın temelinde, sorumluluk bilinci ile ahlaki değer yargıların bulundurulması noktalarından hareket etmektedir.

Bir kavram, tez ya da bilim dalından bahsedilirken ilk etapta onun etimolojik kökeni ve tarihsel dayanaklarına bakılır ya da tarihsel kökeni ve dayanaklarına referansla izah edilmeye ve savunulmaya çalıĢılır. Bu araĢtırmanın temel amacı sosyolojik incelemelerin ve dolayısıyla sosyolojinin modern zamanlara ait bir ilmi disiplin olsa da bu alanın önemli bir kolu olan ahlak sosyolojisinin, ilk örneklerini yaklaĢık bin yıl önce verdiği iddiasıyla ilk dönem Ġslam düĢüncesinde bu örneklerin izini sürmektir. Sosyolojik yaklaĢımın; kuralları, kuramları ve yöntemleriyle sistematik bir teĢekküle sahip olmasa da ilk örneklerini Ġslam ahlak düĢüncesinde,

(8)

IV

ahlak araĢtırmaları bağlamında meydana getirdiği söylenebilir. Yapılan çalıĢma teorik araĢtırma kapsamına girdiğinden ilk etapta alandaki özgün ve tali kaynaklar incelenmiĢ ardından, alanı dolaylı açıdan ilgilendiren kitap ve makalelerden yararlanılmıĢtır. AraĢtırmaya uygun düĢmesi cihetiyle yaklaĢım biçimi olarak yorumsamacı ve kimi yerlerde fenomenolojik yaklaĢım tercih edilmiĢtir. Bazen düĢünürlerin ifadeleri paranteze alınmak suretiyle bazen de bu ifadelerin onların zihin dünyalarındaki anlamlandırılma biçimleri dikkate alınarak değerlendirmelere gidilmiĢtir. AraĢtırmada varılan nokta ise Ģöyledir. Ġlk Ġslam ahlak incelmelerinde; toplumsal dinamikler, toplumsal iliĢkiler, sosyal olay ve olgular hakkında birtakım ahlak nazariyeleri geliĢtirilmiĢ ve böylelikle ahlak-toplum iliĢkisi kurulmaya çalıĢılmıĢtır.

Anahtar Kelimeler

(9)

V

ABSTRACT

Morality has a rich content and interdisciplinary spectrum that ranges from theology to philosophy, from epistemology to ethnology, art, literature, law, psychology and sociology. The space where morality could be best expressed is the society, although its relations with other disciplines could not be ignored. Moral studies and moral philosophy have demonstrated that morality is a social phenomenon. Although there are examples of individual ethics, the basis of existence and conceptual domain of morality is the social reality. Indeed, according to certain philosophers, searching for ethics outside the society is futile. Therefore, the relationship between ethics and sociology (moral sociology) inevitably emerges. Moral sociology is, first and foremost, a result of human behavior and human relations based on moral principles, and attempts to base one's daily social relations and social behavior on moral values. On the other hand, moral sociology is based on the socialization of moral behavior and the fact that social behavior is based on sense of responsibility and moral values.

When a concept, hypothesis or scientific branch is mentioned, initially its etymological roots and historical bases are scrutinized, or an attempt is made to explain and defend the phenomenon with reference to its historical origins and roots. The main objective of the present study was to trace the roots of sociological analysis and thus sociology, albeit it is a contemporary science, and moral sociology in early Islamic thought with the premise that the first examples of the field were produced approximately a thousand years ago. It could be argued that the first examples of sociological approach could be observed in Islamic ethics, in ethical discussions although it was not a systematic doctrine with rules, theories and methods. Since the

(10)

VI

conducted study was a theoretical research, the original and secondary resources in the field were examined in the first stage and then the books and articles related to the field were utilized indirectly. The interpretivist and phenomenological approaches were preferred when necessary since these were adequate methods for the present study. In certain instances, thoughts of philosophers were presented in brackets, and in others, these expressions are evaluated in terms of their thought process. In conclusion, it could be stated that certain moral theories were developed on social dynamics, social relations, social events and phenomena to establish a relationship between ethics and society in the first Islamic moral investigations.

Keywords

(11)

VII

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa No. ÖNSÖZ ... I ÖZET ... III ABSTRACT ... V ĠÇĠNDEKĠLER ... VII GĠRĠġ ... 1 1.ARAġTIRMANINPROBLEMĠ ... 1 2.ARAġTIRMANINKONUSU ... 6 3.ARAġTIRMANINAMACI ... 7 4.ARAġTIRMANINÖNEMĠ ... 8 5.ARAġTIRMANINYÖNTEMĠ ... 9

6.VERĠTOPLAMATEKNĠKLERĠ ... 9

7.VERĠANALĠZTEKNĠKLERĠ ... 10

8.ARAġTIRMAYAĠLĠġKĠNLĠTERATÜR ... 10

BĠRĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL ġEMA VE TEORĠK ALTYAPI 1.1.AHLAK ………...14 1.1.1. Ahlakın Ġmkânı... 14 1.1.2. Ahlakın Tanımı ... 19 1.1.3.Ahlakın Kaynağı ... 24 1.2.SOSYALAHLAK ... 27 1.3.ETĠK……. ... …………..28 1.4.AHLAKSOSYOLOJĠSĠ ... 30 1.4.1. Tanım ... 30

1.4.2.Sosyoloji Perspektifinden Ahlak ... 33

1.4.2.1. Sosyolojist Ahlak/ĠĢlevselci Ahlak Sosyolojisi ... 34

(12)

VIII

1.4.3.1. Tinselci Ahlak Sosyolojisi ... 35

1.4.4. Kapsamı ... 36

ĠKĠNCĠ BÖLÜM AHLAK-TOPLUM ĠLĠġKĠSĠNĠN ELE ALINDIĞIĠLK AHLAK ĠNCELEMELERĠ ÜZERĠNE GENEL BĠR DEĞERLENDĠRME 2.1.ESERLEREGENELBĠRBAKIġ ... 41

2.1.1. Eserlerin Temel Kaynakları ... 41

2.1.2.Kullandıkları Dil ve Üslup ... 43

2.1.3. YaklaĢım Biçimleri ... 44

2.1.4. Ortak Temalar ... 45

2.2.ERDEMLĠKENT:FÂRÂBĠ(Ö.950) ... 47

2.3.TEHZĠBULAHLAK:ĠBNĠMĠSKEVEYH(Ö.1030)... 49

2.4.EDEBU’D-DÜNYAVE’D-DĠN:MAVERDĠ(Ö.1058) ... 50

2.5.AHLAK-INASIRĠ:TUSĠ(Ö.1274) ... 52

2.6.ĠLK AHLAK ĠNCELEMELERĠNDE BĠRTAKIM SOSYOLOJĠK UNSURLARVEAHLAK-SOSYOLOJĠĠLĠġKĠSĠ ... 54

2.6.1. Toplumsallık (Fıtraten Toplumsal Olma) ... 55

2.6.2.ToplumsallaĢma ... 58 2.6.2.1. DayanıĢma ... 62 2.6.2.2. Toplumsal ĠĢ Bölümü ... 63 2.6.2.3. Sevgi ... 65 2.6.2.4. Ahlak Eğitimi ... 67 2.6.3.SosyalleĢmenin Neticeleri ... 69 2.6.3.1. Adalet ... 69 2.6.3.2. Para ... 71 2.6.3.3. Sosyal TabakalaĢma ... 73 2.6.3.4. Sosyal Örgütlenme ... 77

2.6.4. Temel Sosyolojik Kurumlar ... 78

2.6.4.1. Aile Kurumu ... 78

2.6.4.2. Siyaset Kurumu ... 80

2.6.5. Din Ve Siyaset ... 83

(13)

IX

SONUÇ ... 88 KAYNAKÇA ... 93

(14)

1

GĠRĠġ

1. ARAġTIRMANIN PROBLEMĠ

Ahlak; teolojiden felsefeye, epistemolojiden etnolojiye, sanata, edebiyata, hukuka, psikolojiye ve sosyolojiye uzanan zengin bir muhteva ve disiplinler arası bir uzama sahiptir. Diğer disiplinlerle iliĢkisi göz ardı edilemeyecek ölçüde ehemmiyetli olsa da Ahlakın ifade bulabildiği yer kuĢkusuz toplumsal zemindir. Ahlak incelemeleri ve ahlak felsefesi bize göstermektedir ki ahlak sosyal bir fenomendir. Bireysel ahlak örneklemi bulunmakla beraber ahlakın yaĢam zemini ve anlam uzamı toplumsal gerçekliktir. Nitekim kimi düĢünürlere (Sokrat, Platon, Aristo, Fârâbi, Ġbni Hazm, Maverdi vb.) göre toplumsalın dıĢında ahlakı aramak beyhude bir arayıĢtır.

Ġlk ahlak çalıĢmaları insanı sosyal ve politik bir varlık olarak tanımlayan Aristoteles‟le baĢlamaktadır. Ġnsanı toplumsal bir varlık olarak niteleyen Aristo, sosyal iliĢkilerinde toplumla uyumlu ve dengeli bir sosyal ahlak inĢa etme gayesini gütmektedir. Nitekim onun “altın orta” prensibi sosyal ahlakın, kontrollü davranıĢın inĢa ediliĢindeki tesirinin güzel bir örneğidir. Ona göre toplumsal bir varlık olan insan diğer insanlarla sürekli bir etkileĢim içerisindedir. Ġnsan iliĢkilerinde dengeli bir tutum geliĢtirmeyi sağlayan belirleyici unsur ise “ahlak”tır. Ahlaklı davranıĢ aynı zamanda bilinçli, sorumlu, kontrollü ve dengeli bir davranıĢtır. Bu mirası devralan Ġslam ahlakçıları; sorumlu, dengeli ve tutarlı insan iliĢkileri inĢa etmek ve sağlıklı bir aile, toplum ve devlet modeli meydana getirmek üzere sosyal ahlak teorileri geliĢtirmiĢlerdir. Nitekim nazari ahlak-ameli ahlak ayrımı ve ameli ahlakın muhtevası ilk Ġslam ahlakçılarının toplum odaklı bir ahlak inĢa etmeye giriĢtiklerini göstermektedir (Akyol, 2013).

Ahlak-sosyoloji iliĢkisi denildiğinde, sosyolojiye giriĢ ya da sosyolojinin bir alt disiplinine giriĢ yaptığımız anlamına gelmektedir ki bu da “ahlak sosyolojisi”dir.

(15)

2

Burada öncelik sosyoloji kavramına aittir. Sosyoloji kavramının netliğe kavuĢması, ahlak sosyolojisinden tam olarak neyin kastedildiği açısından önemlidir.

Sosyoloji,sosyologların sıkça karĢılaĢtıkları ve belki de cevap vermede en çok zorlandıkları kavramların baĢında gelir. Bunun birçok nedeni bulunmakla birlikte belki de en önemlisi sosyologlarca tatmin edici bir cevap verilmeyiĢidir. Sosyolojiyi bilindik kaçamak tabirle toplum bilimidir, Ģeklinde tanımlamak sosyolojiyi oldukça basite indirgemek olur. Swıngewood‟a göre akademik anlamda sosyoloji denilince, kendine özgü inceleme nesnesi, özgül metodolojisi ve kavramsal çerçeve külliyatı olan bir ilmi disiplin kastedilmektedir. Özgüllüğü, kendine ait konu, amaç, metot ve sınırlarından gelmektedir. Sosyoloji kendi özgüllüğü bağlamında dünyayı anlamaya ve açıklamaya çalıĢır (Swingewood, 1998: 18-21).

Sosyoloji baĢlangıcından itibaren bir bilimsel uzmanlık alanıdır. Toplumsal olanı açıklamada güçlü teorik ve metodolojik yönelimlere sahiptir. Akademik bir disiplin olan sosyoloji teorik söylemlerinden hareketle toplumsal olanı kendi kavram örgüsü içerisinde değerlendirir. Metodolojik yönelimleri ise insanın diğer zihinsel çabalarından farklı bir Ģekilde bilim sınırlarına riayet ederek toplumsal değiĢimin geçmiĢini, bugününü ve geleceğini inceler (www.bingol.edu.tr). Giddens‟ın deyiĢiyle sosyoloji yaratıcı bir imgeleme sahiptir ve sanılanın aksine sosyoloji herkesin bildiği konuları değil bildiğini sandığı konuları yaratıcı imgelemi sayesinde analiz eder.1

Ona göre bu durumun nedeni sosyolojinin, araĢtırdığı sosyal dünyadan ayrı düĢmemesidir (Giddens, 2009: 11-15). Bu nedenle sosyoloji, sosyologlar tarafından anlaĢıldığı varsayılan bir dünyayı yeniden anlamlandırma çabası olarak tanımlanmaktadır (www.bingol.edu.tr).Baumansosyolojiyi;“yaĢantının sürekli bir yorumu ya da yaĢantı üzerine bir yorumdur ve bu yorum toplumun kendisine geri gönderilir” Ģeklinde tanımlar (Bauman, 2009: 18). Böylelikle hayatı anlamak sosyolojik açıdan çok boyutlu ve sistemli bir çaba gerektirmektedir. Kaldı ki hayatın anlamı yaĢayanlar tarafından böyle değerlendirilmez oldukça sade bir biçimde

1

Sözgelimi boĢanma oranlarındaki artıĢ yaygınca bilinen bir gerçektir yahut seçim ve yoksulluk konuları üzerine herkes söz söyler. Oysaki gündelik yaĢamda insanları bir arada tutan ve onların yaĢamlarındaki tercihlerini belirleyen unsurlar nelerdir dediğimizde yaygın bilinenin aksine bir yaklaĢım sergilemiĢ oluruz.

(16)

3

yaĢanır. Böylece sosyoloji, özlü bir biçimde değerlendirildikten sonra problemin ikinci öğesi olan ahlaka iliĢkin değerlendirmelere geçmek yerinde olacaktır.

Sosyolojinin zemin ve yönelim bulduğu alanlardan biri ahlak ve ahlaka iliĢkin felsefi ve sosyolojik incelemelerdir. Ahlakın sosyolojik gerçekliği ve sosyolojik açıdan tanımlanması bu nedenle önem kazanmaktadır.Peki, sosyolojik açıdan ahlak nedir? Sosyolojik açıdan ahlak, toplumla gerçeklik ve geçerlilik bulan bir olgudur. Ahlak, davranıĢlara iliĢkin bir değer-yargı alanıyken insan davranıĢlarını inceleyen sosyolojiden ayrı düĢünülmesi olanaksızdır(Bulut, 1996). Zira toplumun-toplumsalın olmadığı bir yerde değer-yargı ölçütlerine göre (iyi-kötü) nitelenebilecek bir durum yoktur. Dolayısıyla ahlak ve ahlaki değer yargıları da söz konusu değildir. Ahlak bir sosyal iliĢkiler ağı ve alanıdır. Ahlak, baĢkalarına karĢı ne Ģekilde davranacağımızı belirler, yani baĢkalarını hesaba katmayı zorunlu kılar. Diğer bir deyiĢle ahlak; sosyal iliĢkilerimizde, davranıĢlarımızı revize ve rezerve eder. Bireye, tutum ve davranıĢlarında, sorumluluk bilinci yükler. Sorunlu birey-cilikten2(Topçu, 2006: 180) çıkıp sorumlu birey olarak davranmayı öğretir. Bu minvalden hareketle bir “sosyal ahlak” olgusundan bahsedilebilir.

Her ne kadar Poole sosyal ahlakı geleneksel yaĢamın etkin faktörü olarak niteleyip modern yaĢamın karĢılıklı haklar iliĢkisine dayandığını iddia etse de Durkheim “sosyal ahlakı” modern toplumsal iĢ bölümünün temeline yerleĢtirir. Türkiye‟de sosyal ahlaktan bahseden düĢünürlerin baĢında Cahit Tanyol gelmektedir. Erol Güngör‟ün ahlaka iliĢkin değerlendirmeleri de dolaylı olarak ahlak sosyolojisi bağlamında değerlendirilebilir. Nitekim araĢtırmanın kavramsal çerçevesinde bu düĢünürlerin sosyal ahlaka dair görüĢlerine değinilecektir.

Ahlakın toplumsal bir hadise olduğunu ve ahlaki değerleri toplumun meydana getirdiğini söyleyenlerin ilki bir sosyolojist olan E. Durkheim‟dir. O, ahlakı; dinin ve felsefenin bir konusu olmaktan çıkarıp sosyolojik bir mülahazaya konu edinir. Ona göre ahlakın kaynağı ne bireyde ne de tanrıda aranmalıdır. Aksine ahlakın temeli ve iĢlevsellik alanı toplumdur. Toplum hem ahlakı üretir hem de manevi-sosyal bir kontrol aracı olarak iĢletir(Özyurt, 2007). Ahlakı toplumsal bir olgu olarak

2Sorunlu bireycilik, N. Topçu‟nun Stirner örneğinde belirttiği üzere „ben‟ in; toplumun hatta tanrının önüne geçmesi diğer bir deyiĢle bireyciliğin bencilliğe dönüĢmesi demektir.

(17)

4

değerlendiren Ġ. Hakkı Baltacıoğlu Ģöyle der: Ahlak, toplum hayatından doğan veya toplulukta yaĢayan fert ve grupların hayatlarını düzenleyen müeyyide ve eylem kurallarıdır. Sosyolojik açıdan ahlak, bir topluluk iĢidir bu yüzden o topluluktan gelir. P. Kuberten, ahlakın kaynağının din değil sosyal hayat olması gerektiğini söylerken, Kerschensteiner; ahlaki meziyetlerin ancak toplumda kazanabileceğini söylemektedir. Ülken ise ahlaklılığı içgüdülerde ve sosyal baskının çatıĢmasında aramamız gerektiğini söylemektedir (Bulut, 1996).

Topçu‟ya göre ahlak konusu üzerindeki görüĢlerin hepsindeki ortak nokta ahlakta birtakım sosyal ve ruhsal unsurların bulunmasıdır. Ahlak olayında sosyal unsur inkâr edilemez bir gerçeklik olarak vardır. Zira insan yalnız baĢına yaĢasaydı onun ahlakiliğinden bahsedilemezdi. Ahlaklı olma ya da ahlaksızlık kuĢku götürmez bir biçimde baĢkasını zorunlu kılar (Topçu, 2017). Netice olarak ahlak, sosyologlara göre toplum içerisinde ve toplumsal yaĢantıya özgü kurallardan oluĢan bir sistemdir. Bu nedenle özel ahlak söz konusu değildir, bilakis toplumsal ahlak vardır (Bulut, 1996).

Sosyolojinin modern zamanın bir bilimi olduğu kabul edilir. Aydınlanma düĢüncesi ve moderniteyle birlikte toplumlarda ve toplumlaĢmada büyük değiĢimler meydana gelmiĢtir. Bu değiĢimler ekseninde insana iliĢkin bilimlerde özerkleĢmeler yaĢanırken bir sürü yeni ilmi disiplin ortaya çıkmıĢtır. Ġlk sosyologların çoğu yapı, toplum, toplumsal iliĢkiler vb. incelemelerde modern öncesi ve sonrası ayrımına gitmiĢlerdir. Toplumları pre-modern ve modern Ģeklinde yaygın bir ayrıma tabi tutan Weber, bu duruma somut bir örneklik teĢkil etmektedir. Sezgin Kızılçelik de sosyolojiyi modernizmin bilimi olarak niteler (Kızılçelik, 2000). Tuna ise sosyolojiden modern toplumların bilimi olarak bahsederken sosyolojinin modern toplumların bir disiplini oluĢunun tesadüfi olmadığını ifade eder. Zira sosyoloji birtakım yeni toplumsal ve yapısal dönüĢümlerin bilimi olarak Batıda ortaya çıkmıĢtır (Tuna, 2012).

Sosyoloji her ne kadar Batılı bir bilim disiplini olarak görülse de sosyolojik incelemelerin ilk örneklerini, Ġslam düĢüncesinde yetiĢmiĢ bir sima olan Ġbni Haldun‟un ortaya koyduğu söylenir. BaĢta bazı Batılı düĢünürler olmak üzere Ġslam dünyasından birçok kiĢi sosyoloji disiplinini Ġbni Haldun‟la baĢlatmaktadır. Cemil

(18)

5

Meriç bu fikri savunan ilim adamlarından birisidir. Ġbni Haldun‟un; bilim anlayıĢı, tarihsel olaylara sosyolojik perspektiften yaklaĢması, metodolojisi vb. açılardan sosyolojiye öncülük ettiği söylenebilir. Ayrıca onun Montesgiueu, Marx, Toynbee, Spengler gibi birçok düĢünür üzerinde düĢünsel etkileri bulunmaktadır. Ġklim ve coğrafyanın toplumsala etkisi (Montesgiueu), emek-değer, çatıĢma, yabancılaĢma (Marx), iĢ bölümü, dayanıĢma (Durkheim), medeniyetlerin doğuĢu ve çöküĢü (Toynbee, Spengler) gibi farklı açılardan ve kavramsallaĢtırmalar üzerinden günümüze yakın birçok teorisyeni etkilemiĢtir (Sunar&Yaslıçimen, 2006).

Fakat Ġslam düĢünce dünyasında sosyolojinin ilk nüvelerini çok daha ötelere götürmek gerekir. Ġlk ahlak felsefecileri (Fârâbi, Tusi, Maverdi gibi) aynı zamanda sosyal ahlak ve bununla ilintili olarak ahlak sosyolojisinin ilk öncüleri olarak görülebilir. Zira bu düĢünürler, ahlak araĢtırmalarında; din, aile ve siyaset gibi sosyoloji alanının temel kurumlarının felsefi ve sosyolojik çözümlemelerini yapmıĢlardır. Sosyal hayatın temelini oluĢturan kurumların (aile, din, siyaset) yanı sıra evlilik, ev idaresi, aile tipleri (aile kurumu); din, ahlak, yardımlaĢma, bütünleĢme ve değiĢim-din iliĢkisi, (din kurumu); iktidar, liyakat, yönetim biçimleri ve iĢ bölümü (siyaset kurumu) gibi sosyolojik temel kavramlar bu araĢtırmalarda yer almaktadır.

Bu araĢtırmanın odak noktası, sosyoloji ve ahlak-sosyoloji iliĢkisine dair analizlerin ilk nüveleri olan Ġslam ahlak incelemeleridir. Söz konusu ilk incelemeler sırasıyla; Fârâbi‟nin (950)Erdemli Kent’i, Ġbni Miskeveyh‟in (1030)Tehzibu’l Ablak’ı, Maverdi‟nin (1058) Edebu’d-Dünya ve’d-Din’ive Tusi‟nin (1274) Ahlak-ı Nasıri’sidir.AraĢtırma açısından Erdemli Kent, Ġslam düĢüncesinde ahlak-siyaset iliĢkisinin felsefi bir derinlikte kurulduğu ilk eser olması cihetiyle tercih edilirken Tehzibu’l Ahlak, ilk sistematik ahlak felsefesi incelemesi oluĢundan ötürü tercih edilmiĢtir.Edebu’d-Dünya ve’d-Din ahlak alanına edep ve adap kavramları üzerinden yaklaĢımıyla ön plana çıkarken Ahlak-ı Nasıri‟nin tercih nedeni ahlak felsefesinin yetkinliğe ulaĢmıĢ biçimine örneklik teĢkil etmesidir. Zira Ahlak-ı Nasıri ile birlikte ahlak incelemelerine bireysel ahlakın yanı sıra tedbir’l-menazil ve tebiru’d-devle ya da tedbiru’l-muctemê konuları dâhil edilmiĢtir. Nitekim Tusi‟nin baĢlattığı bu gelenek sonraki Ġslam ahlak teorisyenleri (Devvani, Akseki vb.) tarafından yaklaĢık olarak sürdürülmüĢtür.

(19)

6

Bu verilere dayalı olarak araĢtırma, bir bakıma sosyolojik tema ve analizlerin, en azından Ġslam düĢüncesinde, Ġbni Haldun‟dan çok eskilere uzandığı temel iddiası üzerine kuruludur. Bu kapsamdan hareketle ilk sosyoloji ve ahlak sosyolojisi örneklerinin, Ġslam ahlak felsefecileri tarafından ortaya konulduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu araĢtırmanın problem edindiği husus ahlak-sosyoloji iliĢkisi bağlamında, bahsedilen dönemlerde ilk Ġslam ahlak düĢünürleri tarafından yazılmıĢ eserlerde ahlak sosyolojisinin izlerini sürmektir. AraĢtırmanın problemini,çalıĢma açısından temel alınan bu eserlerde konumuz açısından öne çıkan Ģu hususlar üzerinden okumak da mümkündür:

Tusi‟nin; insanların toplumsallaĢma ihtiyacı, ev yönetimi, eĢ yönetimi, iktisat yönetimi, sosyal tabakalar arasındaki iliĢki, ast-üst yönetimi; toplanma biçimleri, yönetim biçimleri ve sınıf iliĢkilerine iliĢkin kavramsallaĢtırmaları

Ġbni Miskeveyh‟in; eĢ iliĢkileri, dostluk iliĢkileri, arkadaĢlık iliĢkileri ve duygu yönetimine (duygu sosyolojisi-sosyal bir olgu olarak duygular) iliĢkin değerlendirmeleri

Fârâbi‟de; sosyal ve politik bir varlık olarak insan, devlet aygıtının sosyal bir gereklilik oluĢu, karizmatik lider, Ģura prensibi gibi faktörler

Maverdi‟nin; iktidar, yönetim biçimleri, sosyal bir olgu olarak adalet, toplumsal ve politik sözleĢme, iĢ bölümü ve liyakat gibi unsurları incelemesi

Bu vb. faktörler nazarı dikkate alındığında araĢtırmanın temel iddiası ilk ahlak araĢtırmalarındaki (Ġslam düĢüncesinde) sosyolojik analizler-bulgular ya da tersinden ifadesiyle Ġslam düĢüncesinde toplumsala dair ilk örnekler bağlamında ahlak sosyolojisi olarak ifade edilebilir.

2. ARAġTIRMANIN KONUSU

Ahlak sosyolojisi her Ģeyden evvel insan davranıĢlarının ve insan iliĢkilerinin ahlaki bir temele oturtulmasından kaynaklanmaktadır. Ġnsanın gündelik sosyal iliĢkilerini ve toplumsal davranıĢlarını ahlaki değer-yargılarından hareketle bir temele dayandırmaya çalıĢmaktadır. Diğer yandan ahlak sosyolojisi, ahlaki

(20)

7

davranıĢların birer sosyal davranıĢ haline gelmesi ve sosyal davranıĢın temelinde sorumluluk bilinci ile ahlaki değer yargılarının bulundurulması noktalarından hareket etmektedir. Ahlak, sosyoloji, toplumsal bilinç ve sorumlu sosyal iliĢkiler ekseninden yola çıkan araĢtırmanın konusu; din sosyolojisi bağlamında ahlak sosyolojisinin kökleri, ilk ahlak incelemelerinde sosyolojik analizler ile ilk örneklerde ahlak sosyolojisidir. Buna bağlı olarak araĢtırmanın konusunu Ģöyle izah etmek de mümkündür. Ġnsan dünyaya gözünü açtığından itibaren bir topluluğa dâhil olmaya baĢlar. Süreç içerisinde insanın dâhil olduğu bu sosyal çevre geniĢleyerek bir toplumsal iliĢkiler ağına dönüĢür. Ġnsanın bu sosyal çevre ve toplumsal iliĢkiler ağı içerisinde öğrendiği en önemli öğelerden biri ahlaktır. Zira ahlak ancak sosyal iliĢkiler ağı içerisinde edinebilen bir değerler bütünüdür. Ahlakın toplumsal bağlamı bu nedenle ahlak felsefecileri tarafından önemle dikkate alınmıĢ ve ahlak-toplum iliĢkisine dair analizlerde bulunulmuĢtur. Bu araĢtırmanın temâsı bir bakıma Ġslam düĢüncesindeki ilk ahlak incelemeleri (950-1270 arası) örneğinden hareketle ahlak-toplum ve ahlak-sosyoloji iliĢkisinin izini sürmeye çalıĢmaktır.

3. ARAġTIRMANIN AMACI

Bir kavram, tez ya da bilim dalından bahsedilirken ilk etapta onun etimolojik kökeni ve tarihsel dayanaklarına bakılır ya da tarihsel kökeni ve dayanaklarına referansla izah edilmeye ve savunulmaya çalıĢılır. Zira tarihsel dayanakları bulunmayan bir tez Göle‟nin ifadesiyle “zayıf bir tarihselliğe” mahkûmdur. Bir tezin tarihsel referansları ne kadar güçlü ise o tezin kendini kanıtlama olasılığı o denli yüksektir(Erjem, 2008).

Bu araĢtırmanın temel amacı sosyolojik incelemelerin ve dolayısıyla modern zamanlara ait bir ilmi disiplin olan toplumbilimin, konu ve yaklaĢım biçimi olarak ilk örneklerini yaklaĢık bin yıl önce verdiğini ortaya koymaktır. Sosyolojinin; kuralları, kuramları ve yöntemleriyle sistematik bir teĢekküle sahip olmasa da ilk örneklerini Ġslam düĢüncesinde, ahlak araĢtırmaları bağlamında meydana getirdiği söylenebilir. Sosyolojinin Ġslam ahlak düĢüncesinde köklü bir zemine sahip olduğu Ģeklindeki kanı bu araĢtırmanın ortaya koymaya çalıĢtığı hedefler arasındadır.

(21)

8

AraĢtırmanın diğer bir amacı henüz oldukça yeni bir araĢtırma alanı olan ahlak sosyolojisine iliĢkin bir çaba ortaya koymaktır. Ahlak sosyolojisi,bilindiği üzere E. Durkheim üzerinden,iĢ bölümü temelinde ve toplumu kontrol etme odaklı olarak ele alındı. Ahlak sosyolojisinin ilk örneklerine inildiğinde; temel değerler, insan iliĢkileri, iliĢki biçimleri, çekirdek ve geniĢ topluluk örgütlenmesi, politik ve dini örgütlenme biçimleri, toplumsal dayanıĢma ve çatıĢma gibi birçok temel kavramın yanı sıra; aile, din ve siyaset gibi temel toplumsal kurumlarının sosyolojik açılardan incelendiği görülmektedir. Bu yönü itibariyle dikkate alındığında araĢtırmanın amacı “ahlak sosyolojisi”nin temel dinamiklerini ilk Ġslam ahlak incelemeleri üzerinden ortaya koymaktır. AraĢtırmanın bir diğer amacı ahlak sosyolojisin köklü tarihselliğinden hareketle bu ilk eserler bağlamında alanın temel kavramlarını ve araĢtırma nesnelerini tespit etmektir. Bu kapsamdan yola çıkarak araĢtırmanın temel sorularını (hedeflerini) Ģöyle zikretmek mümkündür:

Ahlak sosyolojisinin ya da sosyolojik ahlakın imkânı

Ġlk ahlak incelemelerinde ahlak-toplum iliĢkisi ve bu incelemelerde ahlak sosyolojisinin yer alıp almadığı

Ahlak sosyolojisi bu örneklerde ne ölçüde ve hangi açılardan yer almaktadır?

Sosyolojinin ve ahlak sosyolojisinin temel araĢtırma alanlarına yer verilmekte midir?

Sosyolojinin hangi temel kavramlarına yer verilmektedir? Bu kavramların kullanıldıkları bağlamlar nelerdir?

4. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ

ÇalıĢma,gerek sosyolojiye tarihsel bir zemin ve köklülük kazandırması gerekse özgün bir çalıĢma alanının sinyallerini vermesi vb. birçok açıdan önemli bulunmaktadır. ÇalıĢmanın önemini aĢağıdaki hususlar üzerinden değerlendirmek de mümkündür:

1- Ahlakın sosyolojik bir araĢtırmaya konu edilmesi

(22)

9

3- Ahlak-sosyoloji iliĢkisini kaynak metinlerden (ilk Ġslam ahlak incelemelerinden) hareketle irdelemesi

4- Batılı ilmi bir disiplin olarak görülen sosyolojinin ilk kaynaklarını Ġslam ahlak düĢüncesi içerisinden ortaya koymaya çalıĢması

5- Ġlk eserlerdeki ahlak-sosyoloji iliĢkisinin yer yer günümüzdeki ahlak sosyolojisi yaklaĢımlarıyla karĢılaĢtırılması

6- Ahlak-toplum iliĢkisine dair araĢtırma kaynaklarının özüne inilmesi ve bazı eserlerin Arapça orijinal metinlerinden hareketle incelenmesi Ģeklinde ifade edebiliriz.

Bu vb. açılardan din ve ahlak sosyolojisine ciddi katkılar sağlayacağı düĢünülmekte ve alanda ilk çalıĢma olması hasebiyle bu alanda gerçekleĢtirilecek çalıĢmalara öncülük etmesi beklenmektedir.Ayrıca alana iliĢkin ilk örnek olma özelliğine sahip olması araĢtırmayı son derece önemli kılmakla birlikte konuya iliĢkin ilk araĢtırma olması hasebiyle birtakım zorluk ve eksiklerinin bulunması normal kabul edilmelidir.

5. ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ

Bu çalıĢma keĢfedici ve betimsel araĢtırma türü kapsamına girmektedir. Dolayısıyla çalıĢmada, kaynaklardan hareketle sosyoloji ve ahlak sosyolojisine dair temalar belirlenmeye ve bunların nasıl ve nelerden hareketle iĢlendiği ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır.Yapılan çalıĢma teorik araĢtırma kapsamına girdiğinden ilk etapta alandaki özgün ve tali kaynaklar incelenmiĢ ardından, alanı dolaylı açıdan ilgilendiren kitap ve makalelerden yararlanılmıĢtır. AraĢtırmaya uygun düĢmesi cihetiyle yaklaĢım biçimi olarak yorumsamacı ve kimi yerlerde fenomenolojik yaklaĢım tercih edilmiĢtir. Bazen düĢünürlerin ifadeleri paranteze alınmak suretiyle bazen de bu ifadelerin onların zihin dünyalarındaki anlamlandırılma biçimleri dikkate alınarak değerlendirmelere gidilmiĢtir.

6. VERĠ TOPLAMA TEKNĠKLERĠ

Asıl kaynakların incelenmesi; burada asıl kaynaklardan kastedilenM.S. 950-1270 tarihleri arasındaki zaman aralığına denk gelen ilk dönem Ġslam düĢüncesini

(23)

10

temsil eden ahlak eserleridir. Dolayısıyla doğrudan veya dolaylı olarak araĢtırmaya dâhil edilen ilk ahlak eserlerinin aslından hareketle okumalar yapılmıĢ ve veriler bu eserlerden hareketle oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. DüĢünürlerin görüĢlerine bizatihi vakıf olmak ve araĢtırmaya verilen ehemmiyeti göstermesi bakımından birinci dereceden kaynaklara ulaĢmak asıl kaynakların tercih sebepleri arasındadır.

Bu asıl kaynaklar üzerine yazılmıĢ tali kaynaklar yani bu konuya iliĢkin doğrudan ve dolaylı araĢtırmalar (makale, bildiri, tez) toplanırken; “akademik.yok.gov.tr, yok tez, Ulakbim, Ġsam, academia.edu.tr. Google akademik ve Jstor” gibi sitelerden yararlanılmıĢtır.

7. VERĠ ANALĠZ TEKNĠKLERĠ

Elde edilen verilerin analizinde Ģu basamaklar takip edilmiĢtir: Kodlama, kategorileĢtirmeye gitme, kaynakların yorumlanması, eserler ve yaklaĢımlar arasında bağıntılar kurma ve kimi yerlerde karĢılaĢtırmalar yapma. Kodlama yapılırken eserlerde geçen anahtar kavramlar seçilirken kategorileĢtirme iĢleminde bu kavramlar birer araĢtırma baĢlığına dönüĢtürülmüĢtür. AraĢtırmada analiz tekniği olarak; içerik ve ifade analizleri tercih edilmiĢ fakat bazı yerlerde bir fenomenolojik yaklaĢım tekniği olan paranteze alma iĢlemi uygulanmıĢtır.Zira fenomenolojik yaklaĢımın temel iki prensibinden biri (diğeri de empati kurma) paranteze alma tekniğidir. Paranteze almak demek bir ifadeyi sadece görünen cihetleri üzerinden irdelemek değil aksine görünmeyen cihetlerinden hareketle irdelemek anlamına gelir. Dolayısıyla fenomenolojik açıdan yaklaĢmak, bir ifadenin tüm boyutlarıyla kritize edilmesi açısından önemlidir. Bu nedenle gerekli görülen yerlerde fenomenolojik yaklaĢımın paranteze alma tekniğine müracaat edilmiĢtir.

8. ARAġTIRMAYA ĠLĠġKĠN LĠTERATÜR

Alan oldukça bakir bir konuma sahiptir. Sosyolojide alana iliĢkin literatür nerdeyse hiç yoktur. Doğrudan bir iki, dolaylı açılardan ise birkaç çalıĢmanın dıĢında kaynak bulunmamaktadır. Kaldı ki daha önce konuya iliĢkin herhangi bir tez ve araĢtırma projesi yürütülmediğinden bu çalıĢma bir ilk olma niteliğine sahiptir. Ayrıca ahlak sosyolojisine dair yapılan çalıĢmalar, ahlak sosyolojisinin tanımı,

(24)

11

kapsamı, çerçevesi ve iliĢki içerisinde olduğu diğer temaları belirtmekten uzaktır. Konuya iliĢkin söz konusu çalıĢmalar Ģöyledir:

Klasik eserlerimizden Ġbni Haldun‟un “Mukaddime”si genel anlamda sosyoloji özelde ise ahlak sosyolojisi için veri oluĢturabilecek birçok tema içerir. Onun döngüsel tarih anlayıĢı (medeniyetlerin çöküĢü), refah ve sapkınlık, kentlerin oluĢumunda riayet edilmesi gerekenler, iklim-coğrafi özellikler ve insan karakteri, hadaret, asabiyet, mesleki ve sosyal farklılıklar, iĢ bölümü, servet sahipliği ve statü, ticaret erbabı ve ticaret ahlakı, ihtikâr vb. temaları ahlak-toplum iliĢkisine örnek olarak gösterilebilecek mahiyettedir (Ġbni Haldun 2004).

Durkheim‟in (2016) “Ahlak Terbiyesi” adlı eseri ahlakın toplumsal orijini diğer bir deyiĢle ahlakın toplumsal inĢası üzerinde ısrarla durmaktadır. Onun eserin giriĢinde vurguladığı Laik ahlak tezi de bu anlayıĢın bir ürünüdür. Durkheim bu eserinde ahlakın üç öğesi üzerinde yoğunlaĢmaktadır: Disiplin anlayıĢı, toplumsal gruplara bağlanma ve ahlaki değerler öğretimi.Ayrıca E. Durkheim‟in “Meslek

Ahlakı”(1949),“Toplumsal İş Bölümü” (2006), “Dini Hayatın İlkel

Biçimleri”(2005)ve “İntihar”(2015) çalıĢmaları konuya veri oluĢturabilecek mahiyettedir.

Max Weber‟in (2013) “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” isimli çalıĢmasında, mezhepler ve toplumsal tabakalaĢma, kapitalizmin ruhu, dünyevi asketizmin dini temelleri ile asketizm ve kapitalist ruh baĢlıkları üzerinde durulmaktadır.

Mustafa Gündüz‟ün (2016) “Ahlak Sosyolojisi” adlı eseri dıĢında alanda doğrudan yazılmıĢ baĢka bir kitap çalıĢması bulunmamaktadır.Eser sekiz bölümden oluĢmaktadır. Bunlar sırasıyla ahlak, ahlaki davranıĢ ekseni, ahlak tipleri, yaĢanmıĢ ahlak örnekleri, sosyal ahlak, ahlak eğitimi, laik ahlak ve ahlak sosyolojisinin olanaklılığı bölümleridir. Gündüz bu eserin sadece sonuç bölümünde ahlak sosyolojisi daha doğrusu ahlak sosyolojisinin imkânından bahsetmektedir. BeĢinci bölümde ise bir olgu olarak sosyal ahlakın irdelenmesi alan açısından önemlidir.

Ejder OkumuĢ‟un (2015) “Kur’an’da Toplumsal Çöküşün Nedenleri” adlı kitabında ahlak-toplum iliĢkisi, Kur‟an‟daki toplumsal çöküĢ (sünnetullah) teması üzerinden kurulmaya çalıĢılmıĢtır. OkumuĢ‟un bu eseri üç bölüm halinde kaleme

(25)

12

alınmıĢtır. Birinci bölümde, araĢtırmanın teorik çerçevesi çizilmeye çalıĢılmıĢ bu bağlamda toplumsal değiĢim, toplumsal çöküĢ, sapma, yabancılaĢma ve anomi gibi kavramlar üzerinde durulmuĢtur. Eserin ikinci bölümünde toplumsal çöküĢün Kur‟an terminolojisindeki yeri, sünnetullah, sünetullahın iĢleyiĢi ve helak kavramları üzerinde durulurken eserin üçüncü bölümü Kur‟an‟da toplumsal çöküĢün nedenlerine ayılmıĢtır.

Ejder OkumuĢ‟un(2010) “Meşruluğun Toplumsal Gerçekliği” adlı eserinde ahlak-toplum iliĢkisine dair ön plana çıkan baĢlıklar Ģöyledir: Dini meĢrulaĢtırım, Ehl-i Sünnet ve‟l Cemaat‟in bir meĢruiyet aracı olarak icat ve istihdamı, sosyal eĢitsizlik örneği olarak yoksulluğun dini meĢrulaĢtırımı ve meĢruiyet ekseninde adalet.

Bir diğer çalıĢma olan Mehmet Bulut‟un (1996) “Sosyolojik Açıdan Ahlak ve Ahlak Eğitimi” adlı makalesi; ahlakın tanımı, sosyal ahlak, ahlak din iliĢkisi, ahlaki müeyyide, sosyologlara göre ahlak vb. konuları ele almaktadır.

Cevat Özyurt‟un(2007) “Durkheim Sosyolojisinde Ahlaki Kontrol Sorunu” adlı makalesinde ise; ahlakın tanımı, sosyolojiyle iliĢkisi, Durkheim‟in ahlak anlayıĢı, toplumsal kontrol ve manevi yaptırım konuları incelenmektedir.

Mehmet Karasan‟ın (1948)“Durkheim’in Ahlak Sosyolojisi” adlı incelemesinin odak noktası, Durkheim‟in ahlaka yüklediği sosyal iĢlevselliktir. Bir de konuya iliĢkin Faruk Kılıç‟ın (2007) “Türkiye’de Ahlak Sosyolojisinin Oluşumu” adlı çalıĢması zikredilebilir. Kılıç‟ın bu çalıĢmasında doğrudan ahlak sosyolojine dair veriler bulunmasa da dolaylı olarak ahlak-sosyoloji iliĢkisine değinilmiĢtir. Kılıç bu incelemesinde; laik ahlak, sosyoloji ve laik ahlak, pratik ahlak, vatandaĢlık eğitimi, ahlak eğitimi, ahlak sosyolojisi, sosyal ahlak vb. konuları ele almıĢtır. Fakat araĢtırmanın içeriği dikkate alındığında baĢlıklara dair tatminkâr bilgiler bulmak pek de mümkün görünmemektedir. Bunların dıĢında biyo-politika ve eko-politika bağlamında çalıĢmalar bulunmakla birlikle konuya iliĢkin pek de veri oluĢturabilecek nitelikte değildir.

(26)

13

AraĢtırma dönem olarak ilk Ġslam ahlak felsefesine dair eserler ile sınırlı tutulmuĢtur. O dönemde yer alan kelam, fıkıh ve tarih incelemeleri dikkate alınmamıĢtır. Keza o dönemde ahlak felsefesi içerisinde yer almayan sosyolojik örnekler araĢtırmaya dâhil edilmemiĢtir. Yer yer uygun bulunduğu takdirde Gazali gibi bazı düĢünürlerin konuya iliĢkin açıklamalarına yer verilmiĢtir. Zira Gazali‟nin ahlak-toplum iliĢkisine dair kayda değer temasları bulunmaktadır. Yine aynı Ģekilde daha sonraki dönemlere ait ahlak felsefesi incelemeleri de konuya dâhil edilmemiĢ, zaman olarak ilk asırlar (950-1270) ele alınmıĢtır.

Tabi bu eserlerin içeriği tümü itibariyle sosyolojiyle alakalı değildir. Bu yüzden bu eserlerin psikoloji ve pedagoji eğitimlerine iliĢkin bölümleri çalıĢmaya dâhil edilmemiĢtir. Yani eserlerin sadece toplumsala iliĢkin bölümleri araĢtırmanın kapsamına alınmıĢtır. AraĢtırmanın bir diğer sınırı da belli baĢlı eserlerin incelemeye alınmasıdır. Bu eserler sırasıyla; Fârâbi‟nin Erdemli Kent’i, Ġbni Miskeveyh‟in Tehzibu’l Ablak’ı, Tusi‟nin Ahlak-ı Nasıri’si ile Maverdi‟nin Edebu’d-Dünya ve’d-Din‟idir.Bu eserlerden hareketle araĢtırma;zaman dilimi olarak, 950-1270 yıllarını kapsayan 300 yılı aĢkın bir tarihsel süreçle sınırlandırılmıĢ ve bu sınırlandırmaya gidilirken ahlak-toplum iliĢkisine dair ilk ürünlerin bu tarihsel süreçte ortaya konulması dikkate alınmıĢtır.

(27)

14

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KAVRAMSAL ġEMA VE TEORĠK ALTYAPI

1.1. AHLAK

1.1.1. Ahlakın Ġmkânı

Ġnsan bir tercih ediliĢtir.3

Ġnsan için, seçilmiĢ veya seçkin bir varlık da denilmektedir. Bu yüzden ahlak canlı varlıklar içerisinde sadece insanla iliĢkilendirilmektedir. Felsefi anlayıĢ ve düĢünce yapılarına göre farklılaĢsa bile ahlak, ahlaki ölçütler ve ahlaki değer-yargılar; ancak insan söz konusu edilince gerçeklik ve geçerlilik kazanmaktadır. Ġnsan, bir nevi ahlakın anlam kazandığı ve yaĢam bulduğu bir sahadır. Aydın‟a göre ahlak, diğer varlıklar açısından söz konusu edilmediğinden; hür, iradeli ve tercih-i eylem bakımından insan olmakla denk bir hale gelmektedir. Sözgelimi arıların dayanıĢmacı, karıncaların paylaĢımcı eylemleri birer ahlaki değer-yargı konusu olarak değerlendirilmemektedir. Bu bakımdan ahlakın geçerli tek gerçek adresi insandır (Aydın, 2007: 69).

Yukarıda ahlakın insanla özdeĢleĢtirildiği ve ahlaklı olmanın insan olmakla aynı anlama geldiğine değinildi. Peki, bir bütün olarak insan pratiğiyle-eylemleriyle iliĢiği olan ahlakın reel varlığından bahsedilebilir mi? Ahlakın varlığı veyahut gerçekliği ne oranda geçerlidir? Günümüzün yaygın tabiriyle ahlakın bir reel-politiği var mıdır? Kısaca ahlak mümkün müdür? Ahlakın imkânı öncelikle bizlere üzerinde konuĢabileceğimiz, tartıĢabileceğimiz ve ahlaki değer-yargılar inĢa edeceğimiz bir zemin sunmaktadır. Bu nedenle ahlakın imkânı meselesi çok önem arz etmektedir.

3 Yani diğer varlıklar içerisinde seçkin bir yere sahiptir Kur‟an‟ın deyiĢiyle “eĢrefi mahlûkattır” bu nedenle tanrı tarafından yeryüzü temsilcisi olarak tercih edilmiĢtir.

(28)

15

Tarihsel bir köklülüğe sahip olan ahlakın imkânı meselesi, ta Grek düĢüncesine kadar uzanmaktadır. Sofistler, “insan her Ģeyin ölçütüdür” ilkesiyle doğayı ölçüt alan Grek düĢüncesini insanı ölçüt kabul eden bir felsefeye çevirerek; yani felsefi ilgiyi doğadan insana yönelterek, genel anlamda göreliliğin özel anlamda ise ahlaki göreliliğin ilk adımını atmıĢlardır. Fakat en baĢından belirtmek gerekir ki sofistler ahlakın değil, genel geçer ahlaki değer-yargılarının geçerliliğini tartıĢmıĢlardır. Sofistler, insan eylemlerini iyi veya kötü biçiminde değerlendirmenin, “tek ve değiĢmez anlamlı ve herkes için genel geçer ve bu anlamda evrensel ölçütler” Ģeklinde değil “sadece insana ait, insan-bağımlı, insan kaynaklı kısaca insana göreli Ģeyler” biçiminde mümkün olabileceğini söylemektedir. Üstelik onlara göre iyi veya kötü değer yargıları insana göreli olmakla kalmayıp insanına göreli Ģeyler konumundadırlar (Özlem, 2013: 23,24). Sözgelimi iyi, kötü, yarar ve haz gibi Ģeyler genele göreli olmayıp bireye göredirler. Sofistlere göre herkes için genel geçer bir ahlakın imkânından bahsetmek mümkün değildir. Böylelikle Sofistler, felsefe tarihinde evrenselci ahlak anlayıĢına karĢı çıkıĢın ilk temsilcileridir.

Sofistlerin bu düĢüncesinden hareketle Antik Yunanda ahlaki göreliliğe dayanan bir değerler anarĢisi olduğu söylenebilir. Ahlaki göreliliğe ve değerler anarĢisine ilk tepki, ahlakın felsefi-kuramsal araĢtırmasına ilk defa ciddi ve kapsamlı olarak giriĢen kiĢi olduğu söylenen Sokrates‟ten gelmektedir (Çelikkol, 2010: 7).Sokrates ve öğrencisi Platon insanın ahlak yaĢamını evrensel ilkelere göre düzenleyen rasyonel bir evrensel ahlak geliĢtirme düĢüncesinin öncüleri konumundadır. Sözgelimi Sokrates insanın ahlaki yaĢamında tümel doğruların bulunduğunu, bunlarında hatırlatma ve açığa çıkarma yoluyla ortaya çıkacağını söyler. Ġnsan; erdem, cesaret, adalet gibi ahlaki unsurlara fıtri olarak sahiptir. Ġnsanın, doğuĢtan birtakım ahlaksal erdemlere sahip oluĢu genel geçer evrensel bir ahlakın imkânını göstermektedir (Özlem, 2013: 24).

Temelde insanın özelde de toplumun asal ve öz niteliği4

olan ahlakın uygarlık ve toplumların gramerindeki yeri onun itibari bir olgu olduğunu göstermektedir. Bu ifadeyi biraz daha açarsak ahlakın toplumlara göreli bir gerçekliği vardır. Toplumbilim arkeolojisi perspektifiyle bakıldığında ahlaki değerlerin sosyo-kültürel

(29)

16

dokuya göre değiĢen göreli anlam ve referans çerçeveleri bulunmaktadır. Dolayısıyla bu, çeĢitli açılardan tartıĢma konusudur. Nitekim antropolojik araĢtırmalar fazilet ve reziletlerin anlam sahalarının değiĢken karakterlerini bize göstermektedir. Sözgelimi hırsızlık bazı ilkel kabilelerde erdem sayılırken günümüzde ahlaki kötü ve hukuki bir suç olarak telaki edilmektedir. Yine biriktirme bazı referans çevrelerince bir ahlaki rezilet olarak tanımlanırken günümüzün Kapitalist-Liberal anlayıĢı bu durumu bir fazilet olarak nitelendirmektedir.

Ahlakın imkânı problemi, kökenleri Antik Yunan düĢüncesine dayanmakla birlikte, tarihsel süreçte düĢünürler tarafından sıkça tartıĢılmıĢtır. Schopenhauer, Nietzsche, Sartre, Camus ve Adorno ahlakın imkânını negatif anlamda tartıĢan düĢünürlerin ilk akla gelenleri arasındadır. Erich Fromm modern uygarlığın ahlaka imkân tanımadığını Ģöyle tartıĢır: “Dünyanın nefretle dolu olduğunu insanların birbirlerini yok ettiklerini ve uygarlığımızın (Batı uygarlığının) yağmalanmıĢ halkları ya da toplumların ve tüketilmiĢ olan tabii kaynakların külleri üzerine yükseldiğini söylemek yeni bir Ģey söylemek değildir.” Zira uygarlık ve modern yaĢayıĢ; barıĢ, sevgi, kardeĢlik, paylaĢımcılık ve diğerkâmlık gibi manevi değerlere kayıtsızdır (akt. Özdemir, 2007: 138).

Nietzsche, ahlakı ve ahlakın türevlerini, yani ahlaki erdemleri, Kant‟ın deyiĢiyle ergin olamama durumu olarak niteler. Merhamet, sevgi, hoĢgörü, diğerkâmlık vb. ahlaki erdemlere, Nietzsche‟nin terminolojisinde yer yoktur. O, bu tür erdemleri; zayıflık, acizlik ve kiĢisel benliği ret olarak itham etmektedir. Ona göre Hıristiyanlığın kalıntısı, kokuĢmuĢluğun, acizlik ve zayıflığın ibareleri olan bu kavramlar, özgür ve merkezi bireyin lügatinden kaldırılmalıdır. Nietzsche‟ye göre “vicdan azabı duymaksızın kendi menfaatleri uğruna sayısız insanı feda etmeye hazır olmak iyi ve sağlıklı bir soylular sınıfının özel niteliğidir.” ÇağdaĢ insanın maddi hırs ve egoist güdüsünün temelinde güçlü olma arzusu ve zayıfı ezme tutkusu bulunmaktadır. Buna bağlı olarak Fromm, modern insanın en belirgin özelliğini; zevki, çıkarı ve hırsı için her Ģeyi göze alması olarak zikreder (Fromm, 1993:151-152). Nietzsche‟nin meĢhur “tanrı öldü” aforizması artık modern insan için; ahlakın, ahlaki ve manevi değerlerin ve tanrı buyruğunun bir anlamı ve değeri olmadığını göstermektedir (Özdemir, 2007: 139).

(30)

17

Dostoyevski, Tanrıyı kaldırdığınızda her Ģey mubah olur, diyerek modern anlayıĢın ahlaka iliĢkin kaygan zeminine iĢaret eder. Albert Camus da her Ģeyin yarıda kesildiği, umutların ve hayallerin mutlak anlamda gerçekleĢtirilmediği bir dünyada her Ģeyin saçma olduğunu söyler. Ġnsan, böylesi bir evrende yapayalnız kendi baĢına bırakılmıĢtır. Bu nedenle insan kendi baĢının çaresine bakmalıdır. Nitekim A. Camus, saçma ahlakı ve tüm yerleĢik dini ve ahlaki değerlere isyanı önermektedir. Ona göre dini, geleneksel tüm değer yargıları ve toplumsal normlar geçersizdir ve insanın özgürlüğü önündeki engel ve tuzaklardır. Ġnsanın özgürlüğü ancak tüm dini ve ahlaki değerlerden sıyrılmıĢ, sadece kendini gerçekleĢtirmeyi esas almakla gerçekleĢtirilebilir (Özdemir, 2007: 139).

Adorno‟ya göre, insanın geliĢim basamaklarına ve yapıp-ettiklerine bakılacak olursa ahlakın varlığından gitgide uzaklaĢtığımız görülecektir. Onun,Aydınlanmanın Diyalektiği‟nde çizdiği tablo dikkate alındığında gelecekte ahlakın imkânı probleminin oldukça tartıĢmalı bir mesele haline geleceği rahatlıkla söylenebilir. Ona göre tarih Auschwitz‟den önce ve Auschwitz‟den sonra olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Adorno, Auschwitz‟den sonra artık bir dönüm noktasının kalmadığını düĢünür. O, aynı eserinde bir dönüm noktasının kalmayıĢından Ģöyle söz eder:“Günümüzde dönüm noktası diye bir Ģey kalmadı. ġeylerin dönüm noktası her zaman daha iyiye yöneliktir. Ama günümüzde olduğu gibi çaresizlik son raddeye geldiğinde gökyüzü yarılır ve alevlerini zaten kaybolmuĢ olanların üstüne salar.” T. Eagleton‟un deyiĢiyle Adorno için Auschwitz musibetinden sonra artık gerçek bir tarihten bahsedilemez. Adorno‟nun negatif ahlak felsefesi Auschwitz‟in ıstırabı ve protestosuyla iç içe geçmiĢtir. Ona göre Auschwitz felaketi; “uygarlığın, sermayenin rasyonalitesinin ve araçsal ilerleme ve teknik öncülüğünde faĢizme sürüklenen özdeĢliklerin bir ürünüydü” (Polat, 2016: 1-7).

Auschwitz felaketi evrenselci tarihin barbarlıktan insanlığa taraf değil, sapandan megaton bombasına doğru ilerlediğini göstermiĢtir. Adorno‟nun, Auschwitz felaketinden sonra umutları örselenmiĢ, ahlak felsefesi negatif bir hal almıĢtır. EleĢtirel Teorinin önemli bir diğer temsilcisi olan H. Marcuse da felakete doğru gidiĢi Ģöyle açıklamaktadır:

“Batı uygarlığının neresinde bir bozukluk vardır ki, teknolojik geliĢmesinin bugünkü en yüksek düzeyinde bile, insanın insan olarak geliĢebilmesini

(31)

18

olumsuzlamakta, insansal-olanı yıkmakta, yok etmekte; zalimliği ve hoyratlığı, iĢkence uygulamalarını “olağan‟ soruĢturma yöntemi sayıp bunlara yeniden sarılmakta; çekirdeksel enerji yıkıcı ve öldürücü yönlerde geliĢtirilmekte, biyosfer zehirlemektedir, vb. Bunlar nasıl olabilmiĢtir?” (Polat, 2016: 4).

Gelecek hakkında H. Marcuse ile aynı düĢünceleri paylaĢan Adorno (2015), baĢta Ahlak Felsefesinin Sorunları olmak üzere ahlaka iliĢkin diğer yazılarında Auschwitz‟ten sonra ahlak felsefesinden bahsetmenin mümkün olmadığını belirtir. Auschwitz‟ten sonra tüm umutları yıkılan Adorno gelecek hakkında oldukça karamsardır.

Ahlak dilini felsefi soruĢturmanın konusu yaparak olgu-değer arasındaki iliĢkinin bir dil problemi olduğu Ģeklindeki yaklaĢımıyla David Hume, özselliğinden hareketle ahlakın imkânı problemine yeni bir boyut kazandırmaktadır.Olgusal ifadelerden değer ifadelerine geçilebilir mi? Bu soru ahlakın dili ve imkânın çözümlenmesinde hayati bir öneme sahiptir. Hume, ahlakın diline iliĢkin bu sorudan hareketle ahlak filozoflarının yargıdan değere kayan ifade biçimlerini felsefi soruĢturmaya tabi tutar. Ahlak filozoflarının tanrı mükemmel bir varlıktır, tanrı adildir, insan akıllıdır veya özgürdür Ģeklindeki mevcut olan varlıklar hakkındaki ifade tarzlarından birdenbire tanrı; kulların yaranına olanı sağlamalı, insanlar verdikleri sözü tutmalı, baĢkalarını incitmemeli gibi olması gereken biçimindeki ifadelere geçmeleri, D. Hume‟u bir hayli rahatsız etmektedir. Hume, ahlak dilinin bu durumundan Ģikâyetçidir. Hume‟a göre “dır” veya “değildir” Ģeklindeki ifadelerden aniden ĢaĢılacak bir biçimde “olmalıdır” veya “olmamalıdır” Ģeklindeki önermelere geçilmesi anlaĢılabilir Ģey değildir fakat ona göre bu nihai bir sonuçtur (akt. Poyraz, 2010: 24).

Ahlakın imkânı probleminde ahlakın özüne iliĢkin en radikal eleĢtiriyi mantıkçı pozitivistler getirmektedir. Bu akıma mensup düĢünürler gerçeklik önermeleri ile değer önermeleri arasına ayrım koyarak iĢe baĢlamaktadırlar. Mantıksal pozitivistlerin dil ve doğrulama prensipleri metafiziğe bir sınır çizme arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu akıma göre bilimsel olmayan önermelerin dıĢında kalanlar bütünüyle anlamsızdır. Bilimsel önermeler dilin sınırları içerisinde doğrulanabilen önermelerdir ki bunlar dıĢarıda bir yerde gözlemlenebilen ampirik önermelerdir. Bu nedenle ahlak, ahlaki değer-yargılar, dini ve mistik formlar,

(32)

19

duygusal ve sanatsal önermeler bu manada doğrulanamadığından metafizik önermeler grubuna dâhil edilmektedir (Poyraz, 2007: 27-29).

Mantıkçı pozitivistlerden Reichenbach, ahlaki önermelerin bilgi olarak imkânını yadsıyarak ahlaki yargıların metafizik yargılara denk olduğunu,R. Carnap ise ahlaki değer-yargıların yanıltıcı bir gramatik formdaki emirler olduğunu öne sürmektedir (Poyraz, 2007: 28-29). Bu akımın önemli temsilcilerinden biri olan A. J. Ayer ise “Dil, Doğruluk ve Mantık” adlı eserinin Etik ve Tanrı Biliminin Eleştirisi adlı bölümünde, ahlaki yargıları, mantıksal, olgusal ve duygusal olmak üzere üçlü ayrıma tabi tutarak açıklamaya giriĢir(Ayer, 1998). Ona göre ahlaki değer yargıların da içinde bulunduğu üçüncü kategori tamamen anlamsızdır. Bir önermenin ahlaki oluĢu onun olgusal gerçekliğine bir Ģey katmaz. Örneğin birine çalmakla yanlıĢ yaptınız denildiğinde bu parayı çaldınız demekle aynı anlama gelmektedir. YanlıĢ yaptınız ifadesini eklemekle onun üzenine yeni bir Ģey eklemiĢ olmayız (Poyraz, 2007: 28-32).

Ahlakın imkân dâhilinde olduğuna iliĢkin kapsamlı bir külliyat bulunmaktadır. Yukarıda saydıklarımızın dıĢında felsefi külliyatın hemen hepsi ahlakın imkân dâhilinde olduğunu söylemektedir. Yöntem bilimindeki metodolojik yaklaĢım gereği, ahlakın imkânını negatif anlamda tartıĢanlar verilerek, bunların haricinde olanların, ahlakın mümkün olduğunu savundukları kast edilmektedir. Zaten bundan sonraki baĢlıklar ahlakın imkânı varsayımı üzerine inĢa edilmektedir. Dolayısıyla baĢlıklarda yeri geldiğinde meta-etikçi (felsefi ahlak) felsefi soruĢturmanın ahlaka iliĢkin değerlendirmeleri verilecektir.

1.1.2. Ahlakın Tanımı

Aristo; ünlü ahlak kitabı Nikomakhos’a Etik adlı kitabında, ahlakı izah ederken Ģunları söyler: “Gözleri ya da bütün bedeni iyileĢtirmek zorunda olan bir insan nasıl gözleri ve bedeni tanımak, bilmek zorundaysa, aynı Ģekilde, politik bilimler öğrencisi gibi ahlak öğrencisi de insan ruhu ile ilgili bazı gerçekleri bilmek zorundadır” (Aristo, 2015: 17-24). Ünlü filozof bir bakıma ahlak hakkında konuĢabilmenin ahlaka iliĢkin; bilgi, tanım ve tanımadan geçtiğini söylemektedir. Ayrıca ahlakın insan ruhu ve melekeleriyle olan iliĢkisine iĢaret etmekle bunları

(33)

20

tanımadan insan eylemlerini çözümlemenin olanaksızlığını vurgulamıĢtır (Özdemir, 2007: 133).

Ahlaklılık sadece insana özgü bir durum mudur? DüĢünce tarihinden hareketle bu soruya iliĢkin verilecek yanıt kuĢkusuz evet olmaktadır. Ahlaklılığın insana özgül bir vaziyet oluĢu insanın birtakım niteliklere sahip oluĢuyla alakalıdır. Bu temel niteliklerin baĢında insanın iradeli-hür bir varlık olması zikredilebilir. Ġnsan diğer özgül niteliklerinin yanında tercih edebilen bir varlık konumundadır. Ġnsanın bu özel durumu, ona ahlaki anlamda bazı yükümlülükler getirmektedir. Ġnsanın iradeli bir varlık oluĢundan kaynaklı olarak davranıĢları ahlaklı veya ahlaksız olarak nitelendirilebilmektedir. Ahlakın insanla iliĢkilendirilmesindeki bir diğer önemli etken, insanın asal ve özniteliği olarak tabir edilen akıl sahibi bir varlık oluĢudur. Ġnsan akıl yetisi sayesinde iyiyi kötüden ayırt edebilmekte ve böylelikle ahlaki bir yükümlülüğe tabi tutulmaktadır. Ġnsan, bu öznitelikleri sayesinde Kur‟an tarafından muhatap kabul edilmekte ve Kur‟an retoriğinde eĢrefi mahlûkat olarak anılmaktadır.

Ahlak denilince, bir dizi soru ve problem önümüze dizilmektedir. Ahlak alanına girdiğimizde ahlakın doğası, imkânı, kaynağı, amacı, kapsamı ile ahlaki fazilet ve reziletler gibi bir yığın soru ve sorun alanına girmiĢiz demektir. Gündüz, toplumun tümünü kapsamayı hedefleyen tıpkı diğer kavramlar gibi ahlakın da muhtevasının henüz net bir Ģekilde belirlenmediğini söylemektedir (Gündüz, 20016: 1). Çilingir de ahlakla ilgili kavramları belirlemenin güçlüğünden söz açarken; iyi-kötü, haklı-haksız, vicdanlı-vicdansız, özverili-bencil kelime çiftlerini ve aynı Ģekilde emir, ödev, yasak, güven, günah ve piĢmanlık gibi kavramların ne zaman ahlaka dair ne zaman da ahlakla iliĢkili olmayan anlamlarda kullanıldığını belirlemenin neredeyse olanaksız olduğunu belirtir (Çilingir, 2014: 12,13).

Özlem, ahlakın-etiğin felsefi disiplinler içerisinde yeri en az belirli olmasına karĢın “konu ve sorunların çeĢitliliği, teori bolluğu ve çözüm denemelerinin çokluğu bakımından” diğer felsefi disiplinlerden önce geldiğini ifade etmektedir (Özlem, 2013: 15). Ahlak nedir sorusu beraberinde birçok soruyu gündeme getirmekte üstelik yapılacak tanımın bunların hepsini içermesi gerekmektedir. Ahlakın; felsefe, teoloji, tarih, sosyoloji, psikoloji, politika ve antropoloji gibi birçok disiplin açısından incelemeye alınması hem onun muhtevasını belirsizleĢtirmekte hem de onu

(34)

21

interdisipliner bir kavram haline getirmektedir (Çırak, 2006: 1). Ayrıca iĢ ahlakı, meslek ahlakı, yeme ahlakı, giyinme ahlakı, davranıĢ ahlakı, spor ahlakı, cinsel ahlak vb. birçok ahlak disiplinin oluĢu iĢi daha içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Fakat bu çalıĢmada üzerinde asıl durulan disiplinin davranıĢ ahlakı olduğunu belirtmekte fayda vardır. Zira davranıĢ ahlakı (ameli ahlak) bu çalıĢmada esas alınan ilk ahlak incelemelerinin analiz nesnesidir.

Ahlakın bu geniĢ kapsamı dikkate alındığında onun geniĢ çerçevede tanımlarına bakmak daha faydalı olacaktır. Ahlak kavramı, genel anlamı itibariyle, “belirli bir toplumun üyeleri için öncelikli anlam taĢıyan değerler, kurallar ve davranıĢlar” bütünü olarak tarif edilebilir. Ġyi ve kötü arasındaki ayrımla alakalı olan ahlak ya da ahlaklılık özünde bireylerin neleri yapmaları ve neleri yapmamaları gerektiği Ģeklindeki ayrımı ifade eder. Fakat ahlaki değerler denildiğinde genellikle iyi görülen ve nasıl davranılması gerektiğini belirten kurallar akla gelmektedir (Çırak, 2006: 1).

Arapçada, “seciye, tabiat, huy" gibi manalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğulu” olan ahlak kavramı, “insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranıĢlar bütünü” olarak tanımlanabilir. Hulk sözcüğü, sözlüklerde daha çok insanın fiziksel yapısı için kullanılırken huluk sözcüğü insanın manevi yapısını nitelemek için tercih edilmektedir (Çağrıcı, 1989).

Ahlak, bir idealdir. Olgulara ve ahlaki olana iliĢkin belli bir kararı ve yargıyı dile getirir. Yalan söyleme! Hırsızlık yapma! BaĢkasının hakkına girme! ġeklindeki ifadeler bu türden yargılardır (Çilingir, 2014: 13). Bu yargılara bağlı olarak ahlak nedir diye sorulduğunda ahlak; insanın anlam evrenini Ģekillendiren değerler alanıdır ki insan toplumdan soyutlanamayacağı için buna toplumsal değerler alanı da denebilir. Ahlak insan eylemleri için; dini, akli ve vicdani temel bir ölçü yani insan olmanın ölçüsü olarak görülür. Poyraz, Ģiddetin, iĢkencenin, zulmün, tacizin, tecavüzün ve kötü muamelenin karĢısına ahlakı koymak gerektiğini ifade eder. Bu açıdan bakıldığında ahlak, olması gerekeni, tüm insanlık için olması gerekeni zorunlu kılar (Poyraz, 2015: 8-9). Bircan; ahlak probleminin mahiyetine, “gereklilik

(35)

22

sorusu” (ne olmalıdır), “nelik sorusu” (nedir) araya katılmadan ele alınamaz, Ģeklindeki ifadeleriyle iĢaret etmektedir.

Ahlak kiĢiliğin bilinçli ve iradi yanını oluĢturmaktadır. Bu bakımdan ahlak, akla ve duyguya dayalı, iyi-kötü ve doğru-yanlıĢ hakkında kendi baĢına verdiği “kararlardaki irade ile bütünleĢen kiĢisel bir öz-bilinç eylemidir.” Bu anlayıĢa göre insan, ahlak fenomenin öznesidir. Ahlak insana dıĢarıdan dayatılan bir yargı mekanizması değil aksine insanın, akıl ve vicdan gibi asal nitelikleri neticesinde sahip olduğu insanın özsel bir niteliği olarak kabul edilir (Çırak, 2006: 3).

Batı dillerindeki “moral” ve “ethos” sözcüklerinin karĢılığı olan ahlak kavramı insana yerleĢik huy, karakter ve kiĢilik özellikleri için de kullanılmaktadır (Özlem, 2015: 25-27). Bu yönüyle ahlak, insan nefsinde yerleĢmiĢ, zorlamadan uzak nefsin tabii haline vurgu yapılmak için kullanılmaktadır. Bu yüzden eskiler (Ġslam ahlak felsefecileri) ahlakı “meleke” kelimesiyle tabir etmiĢlerdir. Fârâbi, Ġbni Sina, Ġbni Miskeveyh, Tusi, Maverdi ve Gazali gibi birçok Ġslam düĢünürü tarafından ahlak; “fikri bir zorlamaya gerek kalmaksızın fiillerin kendisinden kolayca ortaya çıktığı, nefiste bulunan bir meleke/hal/heyet olarak” açıklanmıĢtır (Bircan, 2016: 15). Sözgelimi Gazali, “ahlaki nitelemede davranıĢın kiĢide iyice yerleĢmiĢ olması, kendiliğinden ortaya çıkması ve benzer durumlarda süreklilik arz etmesi” gerektiğini ifade eder. Fakat insanın akıl ve irade sahibi bir varlık oluĢu itibariyle gayri ihtiyari yaptığı davranıĢlar ahlaki eylemin konusu değildir. Kılıç da ahlakın; ancak insanın kendi iradesiyle yaptığı eylemlerle ilgili olabileceğini söylemektedir (akt. Çimen, 2007: 7).

Ahlak kavramı bir baĢka açıdan, “insan karakteri hakkındaki kanaatleri, iyi ve arzu edilir Ģeyler hakkındaki değerlendirmeleri ve yapılması gereken hususları belirleyen kuralları, bizi doğru veya yanlıĢ hareket tarzını seçmeye sevk eden” sebeplerin bütününü kapsamak üzere kullanılmıĢtır. Farklı bir ifadeyle ahlak terimi,

“a- umumi hayat tarzını; b- bir grup davranıĢ kuralını; c- davranıĢ kuralları veya hayat tarzları üzerinde yapılan fikri bir araĢtırmayı ifade etmek üzere üç farklı Ģekilde kullanılır. Ġslam ahlakı veya Hristiyan ahlakı derken birinci tarzda, meslek ahlakı veya iĢ ahlakı derken ikinci tarzda kullanılır. Üçüncü tarzda kullanıldığında ahlak, felsefenin bir kolunu, ahlak felsefesini ifade eder” (Kılıç, 2007: 162).

(36)

23

Kohlberg‟e göre ahlak, iyi-kötü, doğru-yanlıĢ ve hak-haksızlık meselelerinde bilinçli bir Ģekilde karar vermeyi ve karara uygun bir Ģekilde davranmayı sağlayan insana özgü biliĢsel bir mekanizmadır. Savater‟in terminolojisinde ahlak iyi ve erdemli yaĢam demektir (Çırak, 2006: 4). Eylem, Wittgenstein‟in ahlak anlayıĢının anahtar sözcüğüdür. Kant açısından ahlak, hiçbir dini kaygı ve çıkar gözetilmeden, cennet, tanrı ve toplumsal övgü beklentisi içerisinde olmadan sırf vicdan buyurduğu için ödev ahlakı gereği gerçekleĢtirilen eylemdir. Moore‟da ahlak farklı bir anlam zemini ve referansı bulmaktadır. Moore‟a göre ahlak tıpkı Sokrates ve öğrencisi Platon da olduğu gibi koĢulsuz iyi olandır (akt. Poyraz, 2007: 25-38).

Gündüz, sosyolojik bir perspektiften yaklaĢarak ahlakı dörtlü bir ayrım üzerinden izah etmeye çalıĢır. O, ahlakın dört farklı alanla örtüĢen anlamlara karĢılık geldiğini söylemektedir: 1. Toplum tarafından ortaya konmuĢ ve kabul edilmiĢ kuralların bütünü 2. Belirli normlara uygun olarak sergilenen davranıĢlar 3. Törebilim 4. Ahlak felsefesi yani etik bilim (Gündüz, 2016: 3).

Ahlaka iliĢkin geniĢ kapsamlı bir tanım da Cafer Sadık Yaran tarafından yapılmıĢtır. Yaran‟a göre ahlak; insanın doğasındaki kötülük-rezilet yönlerinin arındırılması ve iyilik-fazilet yönlerinin geliĢtirilmesi böylelikle toplumsal iliĢkilerin barıĢçıl bir Ģekilde sürdürülmesi için; ilahi inayet ve insan deneyimlerine dayalı olarak oluĢturulmuĢ, vicdanların ekserisinin faydasını kabul ettiği düĢünsel ve duygusal huylar, davranıĢ etkinlikleri ve bunların gerçekleĢtirilmesine yönelik ilke, değer ve öğütlerdir (Yaran, 2014: 13).

Ahlak felsefi geleneğinde yaygın olan bir teorik ayrıma (nazari ahlak-ameli ahlak ayrımına) değinmek, yerinde olacaktır. Tehzibu‟l Ahlak geleneği, yüzeysel bir biçimde gözlendiğinde bile ahlak felsefecilerinin ahlaka dair yaptıkları ilk iĢin nazari ahlak-ameli ahlak ayrımı olduğu görülecektir.

Nazari ahlak, ahlakın soyut biçimleriyle ilgilenir. Ahlakın teorik altyapısı nazari ahlakın ilgi alanıdır. Nazari; düĢünceye ait, zihindeki kavram ve önermelerle alakalı kurgusal durumu ifade eder (Haklı, 2007: 120). Nazari ahlak bir bakıma felsefi ahlak ya da ahlakın felsefi bir temellendirmesidir. Fârâbi‟den hareketle söylersek nazari ahlak; ahlaka ve ahlakın gerçek bilgisine ulaĢtırmayı hedefleyen

Referanslar

Benzer Belgeler

(En’âm suresi, 162.. Yüce Allah insanların iyiliğini ister. Bunun için; insanların yararına olan güzel işlerin yapılmasını emreder. İnsanlara zarar veren çirkin

E) Ardından yapılan her güzel iş ölenin gü- nahlarının affedilmesine vesile olur... Ahiret inancı olmadan dünyayı anlamlan- dırmak mümkün değildir. Çünkü üstün

a) Bir kişinin sahip olduğu değerlerin toplamı toplumsal değerlere göre daha sınırlıdır. b) İnsanlar her yerde aynı değerlere sahipler ama farklı sınıflarda

Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.). Aşağıdakilerden hangisi bu ayetten çıkarılabilecek ahlaki ilkelerden

•İslam’da ahlakının temel kaynağının Kur’an ve Hadis olduğunu söylemek, İslam ahlakını Tanrı-merkezli düşünmek demektir. Genelde bir ahlakı, özelde

QR Droid Qrafter.. İslam öncesi Arap toplumu; hürler, köleler ve azatlılar şeklinde üç sınıftan oluşmaktaydı. Azatlılar, hürler ile köleler arasında bir

2. Muhammed’e duyulan sevgiyi ve saygıyı göstermek için kullanılan dua ifadelerine …….. Akıl sahiplerini kendi istek ve hür iradeleri ile hayırlı olan şeylere sevk eden

I.. Bir gün bir yetim çok sıkıntıda olduğu bir dönemde ihtiyacını gidermesi için Ebu Cehil’e gider ve ihtiyacının giderilmesi isteğinde bulunur. Meydanda