• Sonuç bulunamadı

Toplumsallık (Fıtraten Toplumsal Olma)

2.6. ĠLK AHLAK ĠNCELEMELERĠNDE BĠRTAKIM SOSYOLOJĠK

2.6.1. Toplumsallık (Fıtraten Toplumsal Olma)

Kendine özgü değerleriyle var olan insan, hayat boyu diğer insanlarla iliĢki içerisinde bulunmak durumundadır. Ġnsanlar ayrı yaĢamak yerine bir arada bulunmayı tercih ettiklerinden, bireyler arası ortaklaĢa kiĢiliğin oluĢumu, toplumsal kiĢiliğin oluĢumunu meydana getirmektedir. Ahlaksal davranıĢlar da doğal olarak diğer insanlarla kurulan iliĢkilerde ortaya çıkar ve geliĢirler. Dolayısıyla ahlaki yaĢam sahası, “ancak ortaklaĢa yaĢamın baĢladığı yerde baĢlar” ya da farklı bir ifadeyle “toplumsal varlıklar olduğumuz ölçüde ahlaksal varlıklarız.” Durkheim, toplum-ahlak iliĢkisine dair Ģöyle bir soru yöneltir: Niçin toplumu kendimize tercih

56

ederek davranıĢlarda bulunuyoruz, bizden kökten ayrı bir varlığa niçin boyun eğmekteyiz? Durkheim‟in yönelttiği bu soruya iliĢkin değerlendirmeleri Ģöyle olmuĢtur: Çünkü toplum çeĢitli öğeler bakımından daha zengin ve daha örgütlüdür. Üstelik toplum daha yüksek değerlere sahiptir. Ġnsan önemli ölçüde toplumun ürünüdür. Sahip olduklarının ve etkinlik biçimlerinin en iyileri toplumdan gelmektedir (Durkheim, 2016: 74).

Sosyalin dıĢındaki insan bir soyutlamadır ya da kurgusal bir inĢadır, tarihsel ve toplumsal bir gerçekliği yoktur. Bu yüzden Aristoteles‟ in insan tanımı, onun “sosyo-politik bir varlık” olduğu Ģeklindedir. Fârâbi, insan için toplumsallığın zorunluluğunu, yani insanın sosyal gerçekliğini, Ģöyle izah eder: “Her insan kendini devam ettirmek ve en üstün mükemmelliğini elde etmek için birçok Ģeye muhtaç olan bir yaratılıĢa (fıtrata) sahiptir. Onun, bu Ģeylerin hepsini tek baĢına sağlaması mümkün değildir. Tersine bunun için o, her biri kendisinin özel bir ihtiyacını karĢılayacak birçok insana muhtaçtır.” Ġnsanlardan her biri onun özel bir ihtiyacını karĢılayarak, toplumsallığın varlığına ve bütünlüğüne katkı sağlamıĢ olur. Ona göre insanların ideal ve kusurlu düzeylerde birliktelik oluĢturmalarının nedeni de budur (Fârâbi, 2011: 96,97).Fârâbi‟nin Ģu değerlendirmeleri, toplumsallığın yanı sıra, sosyale iliĢkin dayanıĢma ve toplumsal iĢ bölümü meselelerini de ayrıca gündeme getirmektedir. Bilahare bunlara da değinilecektir.

Netice itibariyle Ģunu söylemek mümkündür. Fârâbi toplumsalcıdır, ona göre; en yetkin iyilik ve ideal mutluluk Aristo‟nun da ifade ettiği üzere ancak kent yaĢamıyla birlikte elde edilebilir (Çelikkol, 2010: 33). Ġbni Miskeveyh‟in toplumsallığın gerekliliğine iliĢkin değerlendirmeleri ise Ģöyledir:

“Bütün canlılar içerisinde insan kendi özünü tamamlamada kendi kendisine yeterli değildir. Ġyi bir hayatının olması ve iĢlerinin doğru yürümesi için birçok kimsenin ona yardımcı olması gereklidir. Bu sebeple filozoflar „insan yaratılıĢ itibariyle medenidir‟ demiĢlerdir. Yani o, insani mutluluğa ulaĢmak için birçok kiĢinin bulunduğu bir Ģehirde yaĢamak zorundadır. Çünkü yaratılıĢ itibariyle ve zorunlu olarak her insan bir diğerine muhtaçtır” (Ġbni Miskeveyh, 2015, 175-).

Bu ifadelerden de anlaĢılacağı üzere Ġbni Miskeveyh‟e göre insanlar, ancak toplum içerisinde ahlaka ulaĢabilirler. Zira ahlaki fazilet ve reziletler, insanlarla

57

çeĢitli sosyal iliĢkiler içerisinde bulunmak ve bir arada yaĢamakla ortaya çıkan davranıĢlardır (Yıldız, 2012: 33). Ġnsanlık serüveni boyunca bireyden baĢlayarak toplumun bütününü ilgilendirecek bir biçimde eylemlerimizi Ģekillendiren ahlaki değerler, insanın aynı toplum içerisinde beraber yaĢadığı diğer insanlarla olan iliĢkilerindeki davranıĢlarını sürekli belirleyici olmuĢtur (Polat, 2016: 36). Bu bağlamdan hareketle Tusi, insanın toplumsallığına ve birlikte yaĢama isteğine iliĢkin Ģu sözleri sarf eder:

“Mademki insanın iĢinin döngüsü, birbirlerine yardımdadır ve yardım, birbirlerinin önemli iĢleriyle denkliğe ve eĢitliğe göre meĢgul olunduğunda gerçekleĢir, o halde kararların farklılığından kaynaklanan sanatların farklılığı düzenin gereğidir. Çünkü eğer türün tamamı bir sanata gitseydi, dediğimiz sakınca geri gelirdi. Bu sebepten, ilahi hikmet her birinin baĢka bir iĢe rağbet göstermesi, kimisinin üstün, kimisinin de aĢağı ve o iĢle uğraĢmaktan memnun ve mutlu olmaları için onların amaç ve görüĢlerinin farklılığını gerektirdi” (Tusi, 2016: 238,239).

Tusi‟ye göre, mademki varlıkların en üstünü olma Ģerefiyle yaratılan insanlar, yaĢamları için gerekli olan her Ģeyi kendi baĢına getiremeyip baĢkalarının yardımına ihtiyaç duymaktadır, o halde hem kendi bekası hem de türünün bekası için toplumsal bir birlikteliğe de zorunlu olarak muhtaçtır (Tusi, 2016: 239-240). Zaten yukardaki alıntıdan net bir biçimde anlaĢıldığı üzere, insan varoluĢu itibariyle baĢkalarına muhtaç bir yapıya sahiptir. Ayrıca özelde Fârâbi genelde ise tüm ahlak felsefecileri dikkatli incelendiğinde toplumsallığın iĢ bölümü ve dayanıĢma-yardımlaĢma temelli gerçekleĢtiği göz ardı edilemez. Dolayısıyla sosyalleĢmenin temelleri baĢlığında bunlara yer verilecektir.

Maverdi ise, “insan fıtratı gereği toplumsaldır” Ģeklindeki meĢhur ifadeyi kullanarak insanın doğasına giriĢ yapar. Ona göre insan baĢkalarına oldukça muhtaç ve aciz bir fıtratta yaratılmıĢtır. Maverdi, bu durumu tanrının, hiç kimseye muhtaç olmayan eĢsiz bir kudrete sahip biricikliğine bağlamaktadır. Tek yetkin güç ve baĢkalarına ihtiyaç duymayan varlık tanrıdır. Bu nedenle insan, aciz, baĢkalarının yardımına ve Allah‟ın lütfuna muhtaç bir Ģekilde yaratılmıĢtır. Ayrıca insan diğer varlıklar içerisinde hem cinsine muhtaç oluĢu bakımından daha zayıf bir konumdadır. Zira diğer canlılar, geliĢim ve etkileĢim koĢulları itibariyle daha esnek bir konuma

58

sahiptirler. Dolayısıyla insan mahiyeti itibariyle yaĢamını sürdürebilmek için sosyal yaĢama dâhil olmak zorundadır (Maverdi, 1988: 201-207). Maverdi‟nin değerlendirmeleri, toplumsallığın din ve ahlak ile iliĢkilendirilmesine ilginç ve bariz bir örneklik teĢkil etmektedir. Görüldüğü üzere Maverdi toplumsallığın gerekliliğini tanrının konumundan hareketle ortaya koymaktadır. Toplumsallığın gerekliliğine vurgu yapan ifadeler, fenomenolojik eksenden hareketle paranteze alınacak olursa, Ģu değerlendirmelerde bulunulabilir:

El insan medeniyyun bit tab-i (insan fıtratı gereği toplumsal bir varlıktır) söyleminin ön plana çıktığı görülmektedir. Tüm vurguların gelip toplandığı nokta olan bu söylem, toplumsallığın insan öznesi için kaçınılmaz olduğunu ortaya koymaktadır. Burada “fıtraten”, “yaratılıĢ gereği” Ģeklindeki ifadeler toplumsallığın teolojiyle iliĢkilendirilmesi açısından düĢündürücüdür (Maverdi, 1988: 196). Ġnsanın toplumsal bir varlık oluĢu teolojik bir erekselliğin ürünüdür. Böylelikle sosyalin tepesinde tanrı ve ilahi kader yer almaktadır. Bu da sosyolojik bir durumun, teolojik bir zeminden hareketle değerlendirildiğini bize göstermektedir.

Benzer Belgeler