• Sonuç bulunamadı

YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE ÇALIŞAN SAĞLIK EKİBİNİN EL HİJYENİ UYUMLARI: BİR GÖZLEM ÇALIŞMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE ÇALIŞAN SAĞLIK EKİBİNİN EL HİJYENİ UYUMLARI: BİR GÖZLEM ÇALIŞMASI"

Copied!
339
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

2

Honorary President

Nafiz BOZDEMİR

President

Esra SAATÇI

Scientific Secretariat

Ersin AKPINAR Mustafa ÇELİK

Organizing Committee

Aydan Ünsal AKSÖYEK Zaim JATIC

Oraib AL-SMADI Selim KADIOĞLU Süheyl ASMA (TAHUD)

M. Tamer KARAARSLAN (ADANAHED) Murtaza BAYKAN (ADAHED)

Ali KESER (HAHED) Yusuf BAŞAK (OSAHED) Kamile MARAKOĞLU Reşat DABAK Selçuk MISTIK Nezih DAĞDEVİREN Gürhan POÇAN Cengiz DAĞLARAŞTI Gürbüz ŞEN (MAHDER) Serpil DEMİRAĞ Mohammed TARAWNEH Gökmen ERENDOR (KİLAHED) Lütfi TİYEKLİ (KAHED)

Hacı Yusuf ERYAZGAN (ŞUAHED) Gültekin Serdar TOLAY (GAHD) Mete K. GÜLMEN Mehmet UNGAN

Scientific Committee

Erol AKTUNÇ Ekrem ORBAY Zekeriya AKTÜRK Kurtuluş ÖNGEL Necmi ARSLAN Kürşat ÖZŞAHİN Hamza ASLANHAN Serdar ÖZTORA Hüseyin CAN Mehmet SARGIN Sevsen CEBECİ Engin Burak SELÇUK Tahsin CELEPKOLU Erol SEZER

Gülsen CEYHUN PEKER Önder SEZER

Fatma GÖKŞİN CİHAN Mustafa Haki SUCAKLI Dursun ÇADIRCI İsmet TAMER Hülya ÇAKMUR

Mehmet Halis TANRIVERDİ

Ayşe ÇAYLAN Mohammed TARAWNEH Reşat DABAK Selda TEKİNER Güzel DİŞCİGİL Kenan TOPAL Özgür ENGİNYURT Dilek TOPRAK

Gamze ERTEN BUCAKTEPE Nurver TURFANER SİPAHİOĞLU Ghassan HAMADEH Mehmet UĞURLU Selim KADIOĞLU Mehmet UNGAN Yaşar KOŞAR İlhami ÜNLÜOĞLU İoanna KUÇURADI Duarte Nuno VIEIRA Ertan MERT

Erhan YENGİL Job METSEMAKERS Ahmet YILMAZ

(3)
(4)

4

15. Uluslararası Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi

3. Uluslararası Doğu Akdeniz Hemşirelik Kongresi

Bilimsel Programı / 26 – 29 Mayıs 2016

26 Mayıs 2016 Perşembe

A Salonu

09:00 - 13.00

Kayıt

13:00 – 13:30

Açılış Töreni

13:30 – 14:15

Açılış Konferansı

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Murat Ünalacak, Prof. Dr. Mohammed Tarawneh

Anaerkil yapıdan ataerkil yapıya, şiddet toplumundan sevgi toplumuna

Cumhuriyetten günümüze eğitim ve şiddetin önlenmesi

Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ

14:15 – 14:30

Kısa Ara

14:30 – 16:00

Panel

Oturum Başkanları:

Uz. Dr. Ali Cerrahoğlu, Prof. Dr. Oraib Al-Smadi

Şiddeti Önleme Girişimlerinin Uluslararası Boyutuna Bakış

-

Prof. Serpil Salaçin

Şiddetin Felsefi Analizi –

Doç. Dr. Güncel Önkal

16:00 – 16:30

Ara

16:30 – 18:00

Panel

Oturum Başkanları:

(5)

5

Şiddette Hekim Sorumluluğu -

Prof. Dr. Mete K. Gülmen

Şiddette Hemşire Sorumluluğu -

Prof. Dr. Füsun Terzioğlu

19:30

Açılış Kokteyli

27 Mayıs 2016 Cuma

A Salonu

09:00 – 10:30

Panel / Aile Hekimleri – Hemşire Ortak Oturumu

Savaş Zamanlarında Aile Hekimi ve Hemşirelerin Rolü

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. Ayşe Çaylan, Doç. Dr. Evşen Nazik

İnsan Haklarına Dayalı Devlet Modeli -

Prof. Dr. Ahmet İnam

Saraybosna Deneyimleri –

Prof. Dr. Zaim Jatic

Savaş Zamanlarında Hemşirelerin Rolü –

Prof. Dr. Sevgi Hatipoğlu

10:30 – 11:00

Ara

11:00 – 12:00

Panel

Birinci Basamakta Aile İçi Şiddete Yaklaşım

Oturum Başkanları:

Uz. Dr. Erdem Birgül, Prof. Dr. Zaim Jatic

Aile İçi Şiddet: Daha Fazla Bakım, Araç ve Kaynak –

Prof. Dr. Leo Pas

Birinci Basamakta Aile İçi Şiddette Pratik Yaklaşım –

Doç. Dr. Jinan Usta

12:00 – 13:30

Öğle Yemeği

13:30 – 14:30

Panel / Aile Hekimleri – Hemşire Ortak Oturumu

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Mehmet Sargın, Prof. Dr. Prof. Leo Pas

Cinsel Şiddet Mağdurlarının Değerlendirme ve Muayenesi –

Prof. Dr. Selim Özkök

Şiddetten Korunma ve Adli Tıp Hemşirelerinin Rolü –

Prof. Dr. Fatma Eti Aslan

(6)

6

14:30 – 15:00

Ara

15:00 – 15:45

Konferans

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Rengin Erdal, Yrd. Doç. Dr. Gülsen Ceyhun Peker

Çocuk Gelinler ve Toplumsal Algı –

Prof. Dr. Ayşe Avcı

15:45 – 16:45

Hoşgörü Kenti MARDİN oturumu

(Oturum Mardin’de gerçekleştirilecek ve canlı yayınla Adana’dan katılım ile izlenecektir.)

Oturum Başkanları:

Adana: Uzm. Dr. Nureddin Özdener,

Mardin: Uzm. Dr. Saffet Yavuz

Hoşgörü ve Anadolu

Dursun Ali Coşkun

– Mardin İl Müftüsü

Gabriel Akyüz

– Mardin Kırklar Kilisesi Hori Episkoposu

16:45 – 17:15

Ara

17:15 – 18:15

Konferans

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Nezih Dağdeviren, Dr. M. Tamer Karaarslan

Grip Aşısı: Güncel Veriler Ne Diyor?

Prof. Dr. Selim Badur

(7)

7

28 Mayıs 2016 Cumartesi

A Salonu

B Salonu

C Salonu

D Salonu

E Salonu

F Salonu

(Hemşirelik)

G Salonu

(Hemşirelik)

08:00

09:00

Kahvaltı Oturumu:

Zor hasta mı, zor

hekim mi?

Uz. Dr. Erol Yayla

Uz. Dr. Bilge Sönmez

Sözel Bildiriler

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. M. Halis

Tanrıverdi

09:00

10:15

Panel

Obezite Salgını

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Ertan

Mert

Dr. Gürbüz Şen

Beden Kitle

İndeksinin

Ötesine Geçmek:

Obezite Salgını

Doç. Dr. Serdar

Öztora

Gençlerde

Obezite

Uz. Dr. Ali

Cerrahoğlu

Panel

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. Özgür

Enginyurt

Öğr. Gör. Dr. Soner

Solmaz

Aile Hekimliğinde

Kanser Taraması:

Gerçekten İşe Yarıyor

mu?

Yrd. Doç. Dr. Dursun

Çadırcı

Kanser Taraması:

Konfeksiyon mu, Terzi

Dikimi mi?

Doç. Dr. Hülya Yıkılkan

Kanser Hastalarında

Beslenme ve Evde

Çalıştay

Vasco da Gama

Movement

Araştırma, Eğitim ve

Öğretim Grubu

Çalıştayı

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Hüseyin Can

Şiddeti

Yaşa(ma)mak!

Dr. Halil Volkan

Tekayak

Dr. Fethi Sada Zekey

Dr. Canan Tuz

Dr. Süheyla Atalay

Konferans

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Mustafa

Haki Sucaklı

Depresyon

Sınıflamasında DSM

5 neleri değiştirdi?

Yrd. Doç. Yaşar

Koşar

Sözel bildiriler

Oturum Başkanı:

Doç. Dr.

Bünyamin Işık

Yrd. Doç. Dr.

Ahmet Yılmaz

Panel

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Lale

Taşkın

Doç. Dr. Filiz

Öğce

Etkili Ekip

iletişimi

Prof. Dr. Meryem

Yavuz Van

Giersbergen

Hemşirelikle İlgili

Yasal

Düzenlemelerde

Gelinen Nokta

Prof. Dr. Ülkü

Baykal

(8)

8

Bakım

Öğr. Gör. Dr. Çiğdem

Gereklioğlu

10:15

10:45

Kahve Arası

10:45

11:30

Konferans

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Kamile

Marakoğlu

Dr. Cengiz

Dağlaraştı

Teoriden Pratiğe

Gebelik

Sorunları ve

Birinci

Basamakta İzlem

Prof. Dr. Cüneyt

Evrüke

Konferans

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Selçuk Mıstık

Dr. Fadıl Akdeniz

Hipertansiyon Tanı ve

Yönetiminde

Kılavuzlar Birinci

Basamakta Neleri

Değiştirdi?

Doç. Dr. Dilek Toprak

Konferans

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. Ezgi

Özyılmaz Saraç

Öğr. Gör. Dr. Aydan

Ünsal Aksöyek

Birinci Basamakta

Astımlı Hasta

Yönetimi

Dr. Kadir Can Tuncel

Konferans

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Melahat

Akdeniz

Yrd. Doç. Dr. Esra

Meltem Koç

Kötü Dünya

Sendromu ve

Çocuklar

Dr. Obengül Ejder

Sözel bildiriler

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Serdar

Öztora

Panel

Göç ve

Hemşirelik

Oturum

Başkanları: Prof.

Dr. Neriman

Akyolcu

Doç. Dr. Funda

Özdemir

Göçün Kadın

Sağlığına Etkileri

Doç. Dr. Evşen

Nazik

Göçün Çocuk

Sağlığına Etkileri

Prof. Dr. Ayda

Çelebioğlu

Göçün Sağlık

Çalışanlarına

Etkileri

(9)

9

Yrd. Doç. Dr.

Serap Torun

11:30

-

12:15

Konferans

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Altuğ

Kut

Dr. Jülide Aksoy

Osmanlıoğlu

Anne Sütü ve Ek

Gıdaya Geçiş

Yrd. Doç. Dr.

Serdar Gürel

Konferans

Oturum Başkanları:

Doç. Dr Tahsin

Çelepkolu

Dr. Murtaza Baykan

Tiroid Hastalıklarında

Tanı ve Yönetim: Yeni

Perspektif

Doç. Dr. Ayşe Çaylan

Çalıştay

Oturum Başkanları:

Yrd. Doç. Dr. Necmi Arslan

Muayene Sırası

Beklerken Sorun

Çıkaran Hastayla

Nasıl Başedilir?

Doç. Dr. Kenan Topal

Konferans

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Kürşat

Özşahin

Viral Boğaz Ağrısı

Tanı Skorlamaları

Prof. Dr. Selçuk

Mıstık

Konferans

Bakış

Aşı

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Sait

Polat

Prof. Dr. Meryem

Yavuz Van

Giersbergen

Ulusal Aşılama

Takvimi ve Rota

Virüs

Prof. Dr. Mehmet

Ceyhan

Konferans

Oturum

Başkanı:

Doç. Dr. Sevban

Arslan

Araştırmalarda

Biyoistatistik

Kullanımı ve

Makale Yazımı

Doç. Dr. Hakan

Nazik

12:15

13:30

Öğle Yemeği

13:30

14:00

Konferans

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Yüksel

Gökel

Dr. Kadir Can

Tuncel

Konferans

Oturum

Başkanları:

Doç. Dr. Nevin

Hatun Şahin

Yrd. Doç. Dr.

Serap Torun

(10)

10

Olgular Eşliğinde

Güncel PPI

Tedavisi

Prof. Dr. Birol

Özer

Anne Sütü ve Ek

Gıdaya Geçiş

Yrd. Doç. Dr.

Serdar Gürel

14:00

15:00

Konferans

Bakış

Aşı

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Emre

Alhan

Prof. Dr.

Zekeriya Aktürk

Ulusal Aşılama

Takvimi ve Rota

Virüs

Prof. Dr.

Mehmet Ceyhan

Konferans

Oturum Başkanları :

Prof. Dr. Hakan

Özdoğu

Dr. Gökmen Erendor

Aile Hekimi Ne

Yapsın?

Evlilik Raporu, Orak

Hücreli Anemi ve

Talasemi

Yrd. Doç. Dr. Süheyl

Asma

Panel

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. Hülya

Yıkılkan

Dr. Tuğba

Öztürkmen

Akılcı Antibiyotik

Kullanımı

Yrd. Doç. Dr. Hamza

Aslanhan

Polifarmasi: Yaşlı

Hastalarda

Medikasyonu Nasıl

Optimize Edelim?

Yrd. Doç. Dr. Engin

Burak Selçuk

Sözel Bildiriler

Oturum

Başkanları:

Doç. Dr.

Muharrem Ak

Yrd. Doç. Dr.

Gülseren Pamuk

Panel

Hemşirelik

Derneklerinin

Bakış Açısı: Tüm

Boyutlarıyla

Şiddet

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Ayfer

Tezel

Yrd. Doç. Dr.

Sunay Fırat

Aile Sağlığı

Merkezlerinde

Şiddet

Gülsenem Bolat

Acilde Şiddet

Yrd. Doç.

Dr.Gülten Sucu

Dağ

Psikiyatride

Sözel Bildiriler

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Füsun

Terzioğlu

Doç. Dr. Ayfer

Özbaş

(11)

11

Şiddet

Doç. Dr. Fahriye

Oflaz

15:00

15:30

Kahve Arası

15:30

16:15

Konferans

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr.

Mustafa Çelik

Dr. Neylan İlkim

Büyükerdem

Kendirci

Birinci

Basamakta

Diyabet

Yönetiminde

Yeni Çağ

Doç. Dr. Mustafa

Kanat

Panel

Anne Ölümlerinin

Önlenmesi

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. İsmail Hamdi

Kara

Doç. Dr. İbrahim

Ferhat Ürünsak

Türkiye’de Anne

Ölümleri

Op. Dr. Sema

Sanisoğlu

Gebelik İzlemleri

Doç. Dr. Mustafa Kara

Gebelik ve Anemi

Uz. Dr. Selma

Karaahmetoğlu

Anne Ölüm

Olgularından

Çıkarılacak Dersler

Konferans

Oturum Başkanları:

Doç. Dr. Kenan Topal

Dr. Ahmet Pakyiğit

Biyostatistiğin

Günlük Yaşamımıza

Yansımaları

Prof. Dr. Zekeriya

Aktürk

Konferans

Oturum Başkanı:

Doç. Dr. Selim

Kadıoğlu

Dr. Uğur Şanlıtürk

Aile Hekimi

Mahkemelik Oldu !

Av. İsacan Hür

Panel

Yaşam Boyu

Periyodik Sağlık

Muayeneleri

Nasıl Olmalı?

Oturum

Başkanları:

Doç. Dr. Nurdan

Demirci

Yrd. Doç. Dr.

Sevinç

Kutlutürkan

Çocukluk Çağı

Periyodik Sağlık

Muayeneleri

Doç. Dr. Hacer

Çetin

Kadınlarda

Periyodik Sağlık

Muayeneleri

Prof. Dr. Hülya

Sözel Bildiriler

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr. Nevin

Kanan

Yrd. Doç. Dr.

Sevilay Erden

16:15

17:00

Konferans

Oturum

Başkanları:

Prof. Dr.

Mehmet Ceyhan

Konferans

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Ersin

Akpınar

Doç. Dr. Davut

Panel

Oturum Başkanları:

Prof. Dr. Esra Saatçı

Doç. Dr. Ayşe Çaylan

Konferans

Oturum Başkanı:

Yrd. Doç. Dr.

Engin Burak

Selçuk

(12)

12

Doç. Dr. Dilek

Toprak

Çocuklarda

Konuşma

Bozukları

Prof. Dr. Adem

Aydın

Prof. Dr. Yaprak Engin

Üstün

Baltacı

Bir Garip DOĞA’L

Şiddet

Murat Taşdemir

Aile hekimlerinin

Yaşam Düzlemi :

Hayatın

Neresindeyiz?

Filiz Şener

Terörizm:

Toplumsal

Şiddetin

Önlenmesinde

Aile Hekiminin

Rolü

Doç. Dr. Salim

Özenç

Okumuş

Erkeklerde

Periyodik Sağlık

Muayeneleri

Yrd. Doç. Dr.

Nilgün

Ulutaşdemir

17:00

17:30

Kahve Arası

17:30

19:00

FORUM

Birinci Basamak

Uygulamalarda

Sorunlar ve Çözüm

Önerileri

19:00-

19:30

Ödül ve Kapanış Töreni

(13)

13

29 Mayıs 2016 – Pazar (KURSLAR)

D Salonu

E Salonu

Kurs I

Aile Hekimliğinde Neuroscience ve İnsana Bütünsel Bakış

Uz. Dr. Zerrin Başer

Kurs II

Tütün Bağımlılığı Tedavisi Eğitimi Yerinde Eğitim Kursu

(Sağlık Bakanlığı Sertifikalı)

Doç. Dr. Hüseyin Can

Doç. Dr. Dilek Toprak

Uz. Dr. Tİjen Şengezer

(14)
(15)

15

OP 001 - Acil Servise Çeşitli Şikayetlerle Başvuran, Alt Ast değerleri Normalin 2 katından Daha Fazla

Yüksek Olan Randomize 100 Hastanın Detaylı İncelenmesi

Hasan Börekci, Bozok Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi ABD. Yozgat/Türkiye ÖZET: Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil kliniğine 2015 yılı içerisinde başvuran tüm hastalardan karaciğer enzimleri en az iki katından daha fazla yüksek olan randomize 100 hasta incelendi.Bu yüz hastanın karaciğer enzim yüksekliliklerinin acil klinik başvurusundan sonraki yapılan detaylı incelenmesinde en büyük oranın karaciğer yağlanması olduğu görüldü.Bunu dışında ikinci en sık olarak kullanılan ilaçların etyolojide etken olduğu görüldü.Bu ilaçlardan da ilginç şekilde en yüksek oranın sefalosprinlerin etkili olduğunu gördük.Başkaca diğer etyoloik etkenler incelendiğinde 3. sırada hepatobiliyer hastalıklar,4. sırada bitkisel tedaviler ve en son sırada viral hepatitler gelmiştir.

Anahtar kelimeler: Ast,alt Karaciğer enzimleri

OP 002 - Plasma Viscosity: A Potential Predictor of Medical Treatment Response and Clinical Stage of Ulcerative Colitis

YAKAR Tolga1, ERDAMAR Husamettin2 ,COŞAR Arif Mansur3 , Göktürk Hüseyin Savaş1 , Ünler Kanat Ayşe Gülhan1, SERİN Ender1

1

Başkent University, School of Medicine, Department of Gastroenterology

2

Turgut Özal University, School of Medicine, Department of Medical Biochemistry

3

Karadeniz Technical University, School of Medicine, Department of Gastroenterology

Aim: Ulcerative colitis (UC) is one of the major forms of chronic relapsing inflammatory bowel diseases. It has been a goal of clinical researchers to predict the severity, prognosis and response to therapy of UC. Plasma viscosity (PV) is a major determinant of capillary blood flow and the defects in microcirculation can cause potentially important clinical sequelae. The aim of this study was to assess the relationship of plasma viscosity and disease activity in patients with UC.

Methods: A total of 105 patients (55 female, 50 male) with a diagnosis of certain or probable ulcerative colitis who agreed to participate in the study, and 28 controls (19 female, 23 male) were included in the study, which was carried out at the Baskent University Adana Hospital. Demographic and clinical properties of patients and control group were summarized in Table 1. Patients were grouped according to disease activity as active (n = 59) or remission (n = 46). The diagnosis of ulcerative colitis was based on conventional clinical, radiologic, endoscopic and histologic criteria. The control group was consisted from among the hospital staff and their family members (42 ± 12 years old), who have no healthy problem and normal laboratory tests according to standard physical and biochemical examination . Erythrocyte Sedimentation Rate, C-reactive Protein, and PV levels were obtained at baseline, at fifth day, and third month. PV was determined using a rotational viscometer. Results: There were no differences in sex, age, and extension of disease between patients with active and inactive disease (Table 1). Seventeen patients with active UC were steroid dependent. The patients with active UC had significantly higher scores in clinical, endoscopic, and histological indexes than those with disease in remission (Mann-Whitney U test, p<0.001) (Table 1). Laboratory data of the patients and the healthy controls are shown in Table 2. Variables of inflammation (ESR, CRP, and

(16)

16

fibrinogen) were also significantly higher in active than in inactive UC (Mann-Whitney U test, p<0.005)

(Table 3).

Conclusion: Plasma viscosity is a useful marker in the determinig of disease activity, and in the prediction of clinical and endoscopic activity in UC. It can be used as an adjunct to endoscopic examination in clinical practice. We think that plasma viscosity could be replaced by erythrocyte sedimentation rate as a measure of the acute phase response in UC. These observations support the concept that hemorheologic changes in UC patients might be either the cause or the result of a pathophysiological process, and it may not be easy to distinguish between these two possibilities

OP 003 - HIGH DOSE ORAL FUROSEMIDE WITH SALT INGESTION IN THE TREATMENT OF REFRACTORY ASCITES OF LIVER CIRRHOSIS

YAKAR Tolga, ERDAMAR Husamettin, BAYRAM Aslı, DEMİR Mehmet, Göktürk Hüseyin Savaş, Ünler Kanat Ayşe Gülhan, EROL Şeyma Nur, Sevgi GÜL, Aslı AVCI, Büşra ÇALIK, SERİN Ender

Bildiri özeti yok.

OP - 004 Hastalarımız Sosyal Medyada Arkadaşımız Olabilir Mi? Halil Volkan TEKAYAK*, Ersin AKPINAR*

*Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Adana

Çevrimiçi mobil uygulamalar sayesinde doktorların hastalarına sıklıkla internet ortamından ulaşmaya başladığı çağımızda hastalar da doktorlarıyla en hızlı şekilde iletişim kurmak isterler. Peki doktorunuz sosyal medya platformlarında arkadaşınız olabilir mi?

Bazı doktorlar sosyal medya platformlarında hastalarından gelen arkadaşlık isteklerine bu platformlarda profesyonel kullanıcı hesapları veya sayfalar açarak yanıt verirken bazıları da akşamları yanıtladıkları mailler ile hastalarıyla yakın iletişimi sürdürmektedir. Fakat doktorlar tıbbi tedavi ve tavsiyelerde bulunduğu hastalarıyla özel fotoğraflarını ve bilgilerini sosyal platformlar aracılığıyla paylaşmaya henüz hazır değildirler. Bu duruma esas olarak kişisel mahremiyetin sağlanması ile ilgili tereddütler neden olmaktadır. Buna rağmen bazı uluslararası hekim örgütleri son yıllarda doktorlara yönelik yayımladığı sosyal medyayı doğru kullanma kılavuzlarında doktorların sosyal medya platformlarından özellikle Facebook’ta eğer hastalarıyla ikili ilişkilerine yeterli düzeyde güveniyorlarsa onlarla arkadaş olup olmama kararını kendilerine bırakmıştır.

Sosyal medyada oluşturulan profesyonel hesaplar üzerinden yapılan tıbbi paylaşımlar doktor-hasta ilişkisine yeni bir boyut kazandırmış olsa da bu platformlarda bilgilerin paylaşılması takipçilerin sınırları belli olmadığından pek güvenli olmayabilir. Bu durum hastalar için bir doktorun ofisi veya kurumuyla ilişkileri daha samimi tutmak için bir yerel market veya spor takımının sayfasını takip etmekle eşdeğer olabilir. Hastalar için esas önemli olan sosyal medya platformları veya mail aracılığıyla doktoruna hızlı erişim sağlayabilmesidir.

Sonuç olarak Amerikan Aile Hekimliği Akademisi sosyal medyayı medikal paylaşımlar yapmak amacıyla kullanmaya karşı olsa da Amerikan Tıp Birliği sosyal medyayı tıp ile ilgili bilgileri yaymak için etkili bir yöntem olarak tanımlamaktadır. Amerikan Acil Hekimleri Birliği ise 2010 yılında yayımladığı kılavuzda hekimlere sosyal medyadaki kişisel ve profesyonel hesaplarını ayırmaları ile ilgili uyarılarda bulunmuştur. Hastalarla ilişkilerde sosyal medya hesaplarımız yerine mail üzerinden iletişim sağlamak daha etik ve güvenli görülmektedir.

(17)

17

OP 005 - Birinci basamakta boğaz ağrısında yazılan reçetelerin özellikleri

Mıstık S.1, Balcı E.2, Gökahmetoğlu S.3, Onuk F.A.4

1

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği AD, Kayseri

2

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı AD, Kayseri

3

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji AD, Kayseri

4

Bünyamin Somyürek ASM, Kayseri

Giriş: Boğaz ağrısının etiyolojisine bakıldığında hastaların büyük çoğunda etiyolojinin viral olduğu görülmektedir. Buna rağmen a grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonu sonrasında akut romatizmal ateş görülme riski nedeniyle halen doktorlar tarafından yüksek oranlarda antibiyotik reçete edilmesi söz konusudur.

Amaç: Bu çalışmanın amacı (1) boğaz ağrısı ile gelen hastalardan etiyolojisi viral ve bakteriyel olan hastaların belirlenmesi ve (2) yapılan kayıtlarla hastalara yazılan ilaçların profilinin belirlenmesidir (3) antibiyotik kullanım oranlarının gerçek endikasyonları ile örtüşmesinin belirlenmesidir.

Yöntem: Bir yıl boyunca toplam 624 boğaz ağrısı hastasında boğaz kültürü alınmıştır. Hastaların boğaz kültürü sonuçları ortalama iki gün içerisinde doktorlarına iletilmiştir. Doktorların reçetelerine herhangi bir müdahalede bulunulmamış olup, kültür sonucunda a grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonu çıkan hastaların doktorları bu konuda özel olarak haberdar edilmiştir.

Bulgular: Çalışma sonucunda antibiyotik reçete edilme oranları hastalardaki a grubu beta hemolitik streptokok enfeksiyonlarının çok üzerinde çıkmıştır. Amoksisilin-klavulanik asit ve sefalosporinlerin sık kullanılan antibiyotikler olduğu görülmüştür. Antibiyotiklerin yanında sıklıkla semptomatik tedavi için çeşitli ilaçların reçete edildiği de tespit edilmiştir.

Sonuç: Boğaz ağrısı enfeksiyonlarında etiyolojide çoğunlukla virüsler görülmekle birlikte halen antibiyotik reçete edilme oranları yüksek olması, bu konuda yeni önlemler alınması gerekliliğini göstermektedir. Aile Sağlığı Merkezleri’nde boğaz kültürü ve/veya hızlı antijen testi olanağının sağlanmasının antibiyotik kullanımının azaltılmasında etkili olabileceği düşünülmektedir.

OP 006 - TİP 2 DİYABET VE SİGARA İÇİMİNİN SERUM METALLOPROTEİNAZ 9 (MMP9) VE MATRİKS METALLOPROTEİNAZ DOKU İNHİBİTÖRÜ 1 (TIMP1) DÜZEYLERİNE ETKİSİ

Uzm. Dr. Asiye Betül CEBECİ1, Prof. Dr. Kamile MARAKOĞLU1, Prof. Dr. Ali ÜNLÜ2, Uzm. Dr. Emine Nedime KORUCU2

1

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği A.D.

2

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya A.D.

Amaç: Tip 2 diyabet ve sigaranın serum MMP-9 ve TIMP-1 Düzeylerine Etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 06.08.2015 ile 06.04.2016 tarihleri arasında S.Ü Aile Hekimliği Diyabet Polikliniğine ve Sigara Bıraktırma Polikliniğine başvuran 30-65 yaş aralığında sigara içen ve Tip 2 DM (diyabetes mellitus) tanısı olmayan 40 erkek birey (Grup I), Tip 2 DM tanısı konmuş ve sigara içmeyen 40 erkek birey (Grup II), Tip 2 DM tanısı konmuş ve sigara içen 40 erkek birey (Grup III) ve Tip 2 DM tanısı olmayan ve sigara içmeyen 60 erkek birey (Grup IV) alındı. Katılımcıların sosyodemografik özellikleriyle diyabet ve sigara içme özelliklerini içeren 25 sorudan oluşan anket formu yüz yüze görüşme yöntemi ile dolduruldu. Tüm veriler SPSS 21.0 istatistik paket programı kullanılarak değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma kullanıldı. Chi-square testi, Student-t testi, One way ANOVA testi, Tukey testi ve Spearman korelasyon analizi kullanıldı.

(18)

18

Bulgular: Çalışmamızda, MMP-9 için; Grup I ve III arasındaki (p<0,001), Grup I ve IV arasındaki

(p<0,001), Grup II ve III arasındaki (p<0,001), Grup II ve IV arasındaki (p<0,001) ve Grup III ve IV arasındaki (p<0,001) fark istatistiksel açıdan anlamlıydı. TIMP-1 için ise Grup I ve IV arasındaki (p=0,009), Grup II ve IV arasındaki (p=0,020) ve Grup III ve IV arasındaki (p<0,001) fark istatistiksel açıdan anlamlıydı. MMP-9 değerleri açısından sigara içmeyen grupla 30 yıl altı sigara içen grup arasında (p<0,001), sigara içmeyen grupla 30 yıl üstü sigara içen grup arasındaki (p<0,001) fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). TIMP-1 değerleri açısından sigara içmeyen grupla 30 yıl altı sigara içen grup arasında (p=0,030), sigara içmeyen grupla 30 yıl üzeri sigara içen grup arasındaki (p=0,016)fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,012). Normal olanlarla obez olanlar arasında MMP-9 değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,009), TIMP-1 değerleri açısından bu gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0,708).

Sonuç: Sigara ve diyabet mortalite ve morbidite sıklıkları nedeniyle dünya genelinde önemli bir toplumsal sağlık sorunudur. Çalışmamız sonunda hem sigaranın hem de diyabetin serum MMP-9 ve TIMP-1 düzeylerini artırıcı etki yaptığını ve bu etkinin sigara içen diyabetiklerde daha fazla olduğunu bulduk. Sigara içen, diyabeti olan ve sigara içen diyabetik bireylerin takip ve tedavilerinde MMP-9 ve TIMP-1 düzeylerinin bakılmasının bireylerde komplikasyon gelişme riskini gösteren ve komplikasyonların ilerlemesinin geciktirilmesinde kullanılabilir bir belirteç olabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: MMP-9, TIMP-1, sigara, KOAH, Diyabetes Mellitus, obezite

OP 007 - Body indices of prediabetic and normoglycemic individuals in Ankara-Turkey Tuncer KILIÇ*, Ahmet Keskin*

*Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği AD

Introduction: Obesity is a modifiable risk factor for Type 2 Diabetes Mellitus (T2DM) and Prediabetes. Body Mass Index (BMI), waist circumference (WC) and waist to hip ratio (WHR) are obesity indices. These indices are known to be associated with DM and Prediabetes significantly. But this data varies in different nations. In this study, we aimed to investigate the association in Turkish population

Material and Methods: This is a crossectional study carried out in Ankara, the capital city of Turkey. A population of 1165 individuals attending to Ankara Ataturk Training and Research Hospital Primary Care Clinics was randomly selected. Sociodemographic and clinical data were collected by a questionnaire. Participants having Coronary Artery Disease, malignancy, Diabetes Mellitus, pregnancy were excluded. Fasting plasma glucose was determined by taking a blood sample after 12h fasting. Anthropometric measurements (Weight, height, waist circumference, hip circumference) were taken by a physician. BMI, WC, WHR were calculated according to these values. A FPG level of 101-125 mg/dl was classified as Prediabetes and a level of 70-100 as normal blood glucose level. Totally 854 of 1165 individuals meeting the inclusion criteria attended the study while 175 had Prediabetes and 679 had normal blood glucose levels of whom all data was available. Data was analyzed using SPSS version 20 statistical software and results were evaluated with a 95% confidence interval and a p value < 0.05 was considered significant.

Results: General charactheristics of participants were shown in Table 1. Table 1. General charactheristics of participants

Variable Total (n:854 ) Control (n:679) (70<FPG≤100) Prediabetes (n:175) (100<FPG<125) Age (years) (min-max) 44,29(18-84) 41,92 (18-83) 53,48(21-84) P<0,001 Female (n)(%) 592 (%69,32) 483 (%81,59) 109 (%18,41) Male (n)(%) 262(%30,68) 196 (%74,81) 66 (%25,19)

(19)

19

FPG:Fasting plasma glucose

BMI, WC, HC and WHR were significantly higher in Prediabetes group (Table 2) Table 2. Body indices of the subjects by glycemic status

Variable Control (n:679) (70<FPG≤100) Prediabetes (n:175) (100<FPG<125) P value BMI (kg/m2) 25.5 (16.1-41.6) 28 (17-42.3) <0.001 WC (cm) 88 (60-131) 98 (72-125) <0.001 HC (cm) 101 (68-152) 106 (75-140) <0.001 WHR 0.88 (0.66-1.13) 0.92 (0.66-1.10) <0.001

BMI: Body mass index, WC: Waist circumference, HC: Hip circumference, WHR: Waist to hip ratio

Subjects with prediabetes had higher rates of general and central obesity (Table 3)

Conclusion: In conclusion, both general and central obesity showed significant association with prediabetes by fasting plasma glucose. The study indicates that there is an urgent need to develop a national prevention policy for controlling both general and central obesity for lowering future risk of diabetes in our population.

BMI: Body mass index, WC: Waist circumference, WHR: Waist to hip ratio

OP 008 - Association of the polymorphisms in Brain-derived neurotrophic factor gene and Nerve growth

factor gene with susceptibility to migraine disease

Salih Coskun1, Hasan H. Özdemir2, Sefer Varol2, Elif Ağaçayak3, Birsen Aydın4, Oktay Kapan5, M. Akif Camkurt6, Şaban Tunç7, Mehmet UğurÇevik2

1

Department of Medical Genetics, Dicle University, Medical Faculty, Diyarbakır, Turkey, 21280

2

Department of Neurology, Dicle University, Medical Faculty, Diyarbakır, Turkey, 21280

3

Department of Obstetrics and Gynecology, Dicle University, Medical Faculty, Diyarbakır, Turkey, 21280

4

Department of Neurology, Diyarbakır Education and Research Hospital, Diyarbakır, Turkey, 21280

5

Department of Neurology, Elazığ Education and Research Hospital, Elazığ, Turkey, 23200

6

Department of Psychiatry, Afsin State Hospital, Kahramanmaras, Turkey, 46100

7 Laboratory of Molecular Genetics,Dicle University, Medical Faculty, Diyarbakır, Turkey, 21280

Obesity Status by BMI, WC and WHR

Control (n:679) (70<FPG≤100) Prediabetes (n:175) (100<FPG<125) P value BMI Underweight (BMI<8.5) 14 (%2.1) 4 (%2.3) <0.001

Normal weight (18.5≤BKI<23) 158 (%23.3) 15 (%8.6)

Overweight (23≤BKI<25) 140 (%20.6) 20 (%11.4) Obese (BKI≥25) 367 (%54.1) 136 (%77.7) WC Central obesity (+) (m≥90cm, f≥80cm) 474 (%69.8) 146 (%83.4) <0.001 Central obesity (-) (m<90cm, f<80cm) 205 (%30.2) 29 (%16.6) WHR Central obesity (+) (m≥0.90, f≥0.80) 490 (%72.2) 143 (%81.7) 0.01 Central obesity (-) (m<0.90, f<0.80) 189 (%27.8) 32 (%18.3)

(20)

20

Introduction: Migraine is a common multifactorial episodic neurological disease characterized by

severe head pain, usuallyaccompanied by nausea, vomiting, neurological disturbance, photophobia, and phonophobia[1]. Several different processes are involved in its pathophysiology, such as alteration of pain and sensory input, increased sensitivity of the cortex leading to aura, central pain facilitation, neurogenic inflammation and brain stem nociceptor sensitization[2, 3]. Neurotrophic factors such as brain-derived neurotrophic factor (BDNF) and nerve growth factor (NGF) play an important role in central nervous system functioning, development and modulation of pain[4]. We hypothesized that polymorphisms in BDNF and NGF gene may contribute to the susceptibility to migraine disease or aura. Therefore, in present study, we aimed to investigate the nine polymorphisms in BDNF and NGF gene in adult Turkish population with migraine with/without aura and healthy controls.

Material and Methods: Overall, 576 subjects were investigated that included 288 patients with migraine and 288 healthy controls for the following polymorphisms rs6265(G/A), rs8192466(C/T), rs925946(G/T), rs2049046(A/T), and rs12273363(T/C) in BDNF gene, and rs6330(C/A), rs11466112(C/T), rs11102930(C/A), and rs4839435(G/A) in NGF gene using 5’-exonuclease allelic discrimination assays. This case-control study was approved by the Ethics Committee of Dicle University, Medical Faculty, and each subject provided written informed consent.

Results: The study group consisted of 288 subjects (137 males, 151 females) with a mean age of 31.26 ±10.28 years and the control group consisted of 288 healthy subjects (133 males, 155 females) with a mean age of 31.53±8.92 years. We found no differences in frequency of the analyzed eight polymorphisms between migraine and control groups. However, the frequency of minor A-allele of rs6265 in BDNF gene was significantly higher in the patients compared with in the healthy controls

(P=0.049; ORs (95%CIs)=1.380 [1.000~1.944]). Moreover, when the migraine patients were divided

into two subgroups, migraine with aura (MA) or migraine without aura (MO), the minor AA genotype of rs6330 in NGF was significantly higher in migraine with aura compared than migraine without aura(P=0.036) or healthy controls(P=0.026). Also, the rs6330*A minor allele was more common in the MA group than MO group or controls (P=0.011, ORs (95%CIs)=1.626[1.117~2.365] or P=0.007, ORs(95%CIs)=1.610[1.140~2.274], respectively).

Discussion and conclusion: This is the first clinical study to evaluate the association between BDNF and

NGF polymorphisms in migraine patients comparing with the health controls. Our findings indicate

that BDNF rs6265*A allele could play a potential role in susceptibility to migraine in Turkish population. Furthermore, the data obtained suggests that the NGF rs6330*A minor allele and NGF rs6330 AA genotype might be nominated as risk factors developing aura in migraine disease.

(21)

21

OP 009 - ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇALIŞANLARINDA KİLO DEĞİŞİMİ VE

İLİŞKİLİ FAKTÖRLER

Esra Pektaş, Yasemin Çayır, Murat Navruz, Ümmü Zeynep Avşar Bildiri özeti yok.

OP 010 - SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA AİLE İÇİ ŞİDDET; KESİTSEL BİR ÇALIŞMA Meryem BAŞTÜRK1,2, Utku Eser2, Kurtuluş ÖNGEL1,2

1

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

2

İKÇU Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi

Giriş: Şiddet; kendine ya da bir başkasına, grup ya da topluluğa yönelik olarak ölüm, yaralama, ruhsal zedelenme, gelişimsel bozukluğa yol açabilecek fiziksel zorlama, güç kullanımı ya da tehdidin amaçlı olarak uygulanması şeklinde tanımlanabileceği gibi Dünya Sağlık Örgütü tarafından, sahip olunan fiziksel güç ya da kudretin, tehdit yoluyla ya da doğrudan kendine, bir başka insana, bir gruba ya da topluma karşı yaralanma, fizyolojik hasar, gelişme bozukluğu ya da gerilikle sonuçlanacak ya da sonuçlanma olasılığı yüksek bir biçimde uygulanması olarak tanımlamaktadır. Şiddete ilişkin birçok teori şiddetin oldukça karışık bir davranış biçimi oldu ğunu açıklamaktadır. Şiddete yönelik üç ana teori ileri sürülmektedir. Bunlar biyolojik, soysal öğrenme ve zedelenme-saldırganlık teorileridir. Şiddet genelde 5 alt grupta değerlendirilir; fiziksel şiddet, cinsel şiddet, Duygusal şiddet, istismar ve ekonomik şiddet. Aile içi şiddet günümüzde çoğunlukla erkek tarafından kadına uygulanan şiddet şeklinde görülmektedir ve genel olarak “aile içinde bir bireyin hayatının, bedeninin, psikolojik bütünlüğünün ya da özgürlüğünün güç ya da zor kullanılarak tehlikeye uğratılması” şeklinde tanımlanabilir. Bu çalışmada sağlık çalışanlarında Aile içi şiddetin araştırılması amaçlanmıştır.

Metot: Çalışmada örneklem alınmamıştır ve çalışma 2016 yılı başından itibaren sürmektedir. Sağlık çalışanlarına farklı şekillerde ulaşılarak, sözel onam alınmış kişiler üzerinde anket yöntemi ile yapılmıştır. Çalışmada standardize ölçek kullanılmamıştır. Konuyla ilgili uygun literatür taraması sonucu en çok üzerinde durulan konular soru haline getirilmiştir. Çalışmada maksimum sayıda sağlık çalışanına ulaşmak amaçlanmıştır. Elde edilen veriler istatistiksel anlamlılık açısından değerlendirilmiştir.

Bulgular: Aşağıdaki çalışma anketi toplam 328 kişiye uygulanmış olup; anket içerisindeki soruların kendi aralarındaki istatistiksel anlamlılıkları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Sorulara verilen cevaplar kendi aralarında büyük oranda istatistiksel anlamlılık göstermektedir.

S * 1 2 3 4 5 6 P S-d** P S-d P S-d P S-d P S-d P S-d 1 <0,05 0,421 <0,05 0,574 <0,05 0,236 <0,05 0,236 <0,05 0,104 2 <0,05 0,421 <0,05 0,328 <0,05 0,161 <0,05 0,441 <0,05 0,200 3 <0,05 0,574 <0,05 0,328 <0,05 0,144 <0,05 0,459 <0,05 0,145 4 <0,05 0,236 <0,05 0,161 <0,05 0,144 <0,05 0,292 <0,05 0,177 5 <0,05 0,236 <0,05 0,441 0,459 <005 <0,05 0,292 >0,05 0,041 6 <0,05 0,104 <0,05 0,200 <0,05 0,145 <0,05 0,177 >0,05 0,041 *S: Soru **S-d: Somers d

Tartışma-Sonuç: Şiddet cinsiyete dayanmayan, bir tarafı inciten ve zarar veren fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden olan her turlu davranıştır. Şiddet farklı şekillerde ortaya

(22)

22

çıkabilmekte ve çalışma sonuçlarına göre şiddet türleri birbiri ile istatistiksel anlamlılık göstermektedir.

Aile içerisinde bir şiddet türü tespit edildiğinde, diğer şiddet şekilleri de araştırılmalıdır. Partneri tarafından ölümle tehdit edilen kişilerin, bu konuyu konuşma ile ilgili soruya istatistiksel anlamlı cevaplar vermemiş olmaları, konunun özellikle incelenmesi gereken bir yönüdür.

‘HAYDİ ŞİDDET HAKKINDA KONUŞALIM’

1.Şimdiye kadar eşiniz / partneriniz sizi dövdü / tokat attı / tekmeledi / herhangi bir şekilde fiziksel şiddet uyguladı mı yada bunlarla sizi tehdit etti mi ?

Evet Hayır

2.Eşinizden / partnerinizden korkar mısınız ? Evet Hayır

3.Eşiniz / partneriniz sizde kusur bulur / sataşır / bağırır yada kızdığında evin içinde özellikle size ait olan eşyaları kırar mı ?

Evet Hayır

4.Şimdiye kadar istemediğiniz halde eşiniz / partneriniz tarafından cinsel ilişkiye zorlandınız mı ? Evet Hayır

5.Eşiniz / partneriniz sizi hiç öldürmekle tehdit etti mi / ailenizi görmenizi yasakladı mı evden dışarıya çıkmanızı engelledi mi / para vermemekle tehdit etti mi ?

Evet Hayır

6.Bu problemi birisiyle konuşmak ister misiniz ?

Evet (Kiminle konuşmak istersiniz ? ………. ) Hayır

OP 011 - Screening of Mixed Depression and Bipolarity in the Postpartum Period at a Primary Health Care Center

Sercan Bulut Çelik1, P. Gamze Erten Bucaktepe2, Ayşegül Uludağ3, İbrahim Umud Bulut4, Özgür Erdem5, Kürşat Altınbaş6

1

Aile Hekimliği Uzmanı, Batman 11 No’lu Aile Sağlığı Merkezi, Batman

2

Aile Hekimliği Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD, Diyarbakır

3

Aile Hekimliği Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD, Çanakkale

4Aile Hekimi, Batman 5 No’lu Aile Sağlığı Merkezi, Batman 5

Aile Hekimliği Uzmanı, Kayapınar Peyas Aile Sağlığı Merkezi, Diyarbakır

6

Psikiyatri Doç., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri ABD, Çanakkale

Introduction: Mixed depression is a clinical condition accompanied by the symptoms of (hypo)mania

and is considered to be a predictor for bipolar disorder. Compared to pure major depression, mixed depression is worse in progress. There is limited data on the prevalence of mixed depression since it is a relatively new entity. Therefore, the present study aimed to investigate the prevalence of mixed depression during the postpartum period.

Methods: The study included 63 postpartum women. The participants were administered Beck

Depression Scale (BDS), Edinburgh Postnatal Depression Scale (EPDS), Mood Disorders Questionnaire (MDQ), and Modified Hypomania Symptom Checklist-32 (mHCL-32).

Results: The MDQ scores of the women with expected depression (5.5±2.8) according to the EPDS

cut-off scores, were significantly higher than the women with lower EPDS scores (2.1±2.6) (t=-4.968;

p<0.001). The modified hypomania scores were significantly higher in the women with higher

depression scores (11.4±5.2) compared to the women under EPDS cut-off scores (5.1±5.3) (t=-4.713;

p<0.001). According to the EPDS and BDS results, 27 (42.9%) and 14 (22.2%) women needed

additional clinical examination for depression, respectively. In addition, 3 (4.8%) women require additional clinical examination for bipolar disorder. The scores for the first item of MDQ were above the cut-off value in 11 (17.5%) women. According to the mHCL-32 results, 50 (79.4%) women had at

(23)

23

least 1 symptom, 45 (71.4%) women had at least 3 symptoms, and 43 (68.3%) women had at least 5

symptoms of mixed depression.

Conclusion: Postpartum mixed depression should be promptly diagnosed by using appropriate

diagnostic tools, particularly by primary health care physicians. Patients with mixed depression should be closely monitored to avoid manic switch.

Keywords: Postpartum, mixed depression, bipolarity

OP 012 - ADIYAMAN BÖLGESİNDEKİ ADÖLESAN GEBELİKLER Agah Bahadır Öztürk1, İpek Karcı2, Murat Yıldız3

1 Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD, Üniversite Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Adıyaman

2 Çelikhan Devlet Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği, Adıyaman 3 Kahta Göçeri Devlet Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği, Adıyaman

Giriş/Amaç: Adolesan gebelikler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sağlık sorunudur. Adolesan gebelikler, adolesan annenin ve bebeğinin sosyal olarak istenmeyen durumlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Üreme sağlığı konusundaki bilgi gereksinimleri adölesanlarda mutlaka önemsenmelidir. Cinsel aktivite yaşının daha erkene kayması, cinsellik ve gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgi eksikliği nedeniyle adölesanlar, istenmeyen gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalık riskine daha çok maruz kalmaktadırlar. Bilinçsizliğin hakim olduğu, biyopsikososyal durumun uygun olmadığı ve zaman zaman anotomik yeterliliğin dahi olmadığı bu dönemlerde; adölesan gebeliklerdeki obstetrik komplikasyonların, perinatal mortalitenin ve bebek ölüm oranlarının artışı istenmeyen bir sonuçtur. Erken yaşta çocuk sahibi olmak adölesanların eğitimlerine ara vermelerine veya sürdürememelerine ve iş imkânlarına erişememelerine neden olmaktadır. Ülkemiz TNSA-2013 verilerine göre; tüm kadınlarla evlenmiş kadınlar karşılaştırıldığında genç yaşlarda evlenmiş kadınların oranlarının halen yüksek olması, tüm kadınların % 16’sının 15-19 yaş aralığında olması, adölesan dönemde olan kadınların neredeyse % 5’inin çocuk doğurmaya başlamış olması ve bu yaştaki kadınların % 3’ünün bir canlı doğumunun olması dikkat çekicidir.

Adolesan gebeliklerde yeterli ve erken dönemde prenatal bakımın ve takibin başlamaması önemli bir halk sağlığı problemidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminine göre tüm dünya nüfusunun % 24,8‘inde demir eksikliği anemisi bulunmaktadır. Gebelik sürecinde annede ve fetüste, ergende artan ihtiyaca bağlı oluşan demir eksikliği anemisinin oluşturduğu ciddi sağlık problemleri, henüz gelişme çağında olan adölesanların gebeliklerin daha ciddi klinik takip gerektirdiğini düşündürmektedir. Gerçekten de adölesan gebeliklerde artmış anemi, preterm eylem, düşük doğum ağırlıklı bebek hikâyesi ve perinatal mortalite yetişkin yaş gebeliklerine göre literatürde daha fazla oranda rapor edilmiştir. Özellikle 15-19 yaş aralığındaki gebeliklerde; kanama, sepsis, distosi, preeklampsi, eklemsi gibi nedenlere bağlı maternal ölümlerin arttığı gösterilmiştir.

Bu çalışmada toplumsal ciddi bir sorun olması dolayısıyla adölesan dönem gebeliklerin Adıyaman ili genelindeki durumunun tespit edilmesi amaçlandı.

Yöntem: Adıyaman ili genelinde Ocak 2012 – Nisan 2016 yılları arasında hastanelere gebelik şüphesi ile başvurusu olan, 15-49 yaş arası ve β HCG (mIU/mL) bakılan 18402 hastanın retrospektif olarak verileri incelendi.

Veriler sayı ve yüzde olarak verilmiştir. Tanımlayıcı analizler için; ki-kare testi, gruplar arasındaki farklılık tespit edildiğinde Bonferroni yöntemi kullanılmıştır. Bağımsız grupların analizinde t-testi, analizde varyansların eşitliği varsayımını yapabilmek için Levene testi kullanıldı.

(24)

24

Bulgular: Çalışma grubunun gebelik durumuna göre yaş ortalamalarına bakıldığında, gebe olan

hastaların 29.3±0.6 yıl, gebe olmayanların 29.9±0.9 yıl olarak tespit edilmiştir. Gebelik şüphesiyle hastanelere başvuru yapan 18402 kişinin tetkik sonuçları değerlendirildiğinde; başvuru anında yapılan β-HCG testi negatif çıkan kişi sayısı 7861, pozitif çıkan kişi sayısı 10541 olarak tespit edildi (β-HCG pozitif: > 5 mIU/mL).

Gebelik şüphesiyle başvuran kişilerin % 5,3’ünün adölesan dönemde, % 94,7’sinin erişkin dönemdeki (20-49 yaş arası ) bireylerden oluştuğu görüldü. 15-19 yaş arasında başvuranların % 54’ü, 20-49 yaş arasında olanların % 57’sinde β-HCG pozitif tespit edildi. β-HCG pozitif olan grupta 1311 kişide Hb değerlerine ulaşıldı. β-HCG pozitif olanların Hb ortalamalarında yaş grupları arasında farklılık saptanmadı (Tablo 1).

Tablo 1. β-HCG pozitif olanlarda Hb düzeyleri

Yaş Hemogram İstenen Kişi Sayısı (n) Anemi Tespit Edilen Kişi Sayısı (n) Hb Ortalama Değerleri ± SD

Hb

15-19 79 8 12.7±1,4 20-49 1232 154 12.5±1,5

Gebeliği pozitif olanlardan anemisi olduğu tespit edilen kişilerin Hb ortalamalarının yaş grupları arasında karşılaştırılması örneklem sayılarının yetersizliği nedeniyle anlamlı sonuç vermemektedir. Sonuç: Adıyaman ilinde veri tabanı kayıtları göz önünde bulundurulduğunda, adelosan gebelikler tüm gebeliklerin içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Ancak hastaların sağlık imkânlarına ulaşımın kolaylaştığı böyle bir dönemde gebelik tespit edilen kişilerde ulaşılabilen hemogram değerlerinin çok az sayıda olması, ikinci basamakta çalışan uzman hekimler tarafından önemsenmediğini düşündürmektedir. Bu açıdan yalnızca demir eksikliği anemisine bağlı oluşabilecek klinik problemlerin önüne geçilebilmesi için dahi, ciddi hasta takibinin yapılabilmesi amaçlı aile hekimlerine ve ilgili uzman hekimlere görev düşmektedir.

OP 013 - Sağlık Çalışanlarına Karşı Gerçekleşen Şiddet Olaylarının Beş Yıllık Analizi Uzm.Dr. Utku Eser1, Arş.Gör.Dr. Merter Alanyalı2, Doç.Dr. Kurtuluş Öngel3

1

İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği

2

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği

3

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

Amaç: Son yıllarda sağlık çalışanlarına yapılan şiddetin arttığı düşünülerek; bir eğitim araştırma hastanesinde yaşanmış olan beyaz kod uygulamaları ve çalışan hakları birimine ulaşan veriler incelenerek durum tespiti yapılması amaçlanmıştır.

Yöntem: İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2012-2015 yılı ilk 6 aylık dönemde gerçekleşen 226 beyaz kod uygulaması retrospektif olarak niceliksel ve niteliksel olarak değerlendirilmiş ve demografik bilgiler toplanarak bu çalışma yapılmıştır.

Bulgular: Hastanede 2012 yılında 51, 2013 yılında 77, 2014 yılında 66, 2015 ilk 6 ayda 32 beyaz kod uygulaması meydana gelmiştir. Bunların 187 (%82,7)’si sözel, 39 (%17,3)’ü fiziksel şiddet olarak gerçekleşmiştir. Çalışan hakları birimimize ulaşan 136 vaka değerlendirildiğinde; cinsiyete göre; 89 (%66) kadın ve 47 (%34) erkek, mesleklere göre; 80 (%59) doktor, 38 (%28) hemşire, 18 (%13) diğer sağlık personeli şiddet görmüştür. Birim olarak şiddet olayları en sık acil servis 35 (%26), poliklinikler 32 (%24), servisler 42 (%31) de görülmüştür.

Sonuçlar: Çalışma sonuçlarından yola çıkarak, hastanede bazı önlemler alınmıştır. Öncelikle klinik çalışanları ile toplantılar düzenlenerek; yaşadıkları şiddet olayları, yapılabilecek düzenlemeler ve önerileri konusu görüşüldü. Polikliniklerde şiddete maruz kalma riski oluştuğunda diğer yan polikliniğe

(25)

25

kaçışı sağlayacak kaçış kapıları oluşturuldu. Şiddet olaylarının azaltılmasına yönelik afişler polikliniklere

yerleştirildi. Olaylara müdahale eden tüm özel güvenlik görevlilerine öfke kontrolü ve iletişim eğitimleri verildi. Doğum salonuna giriş çıkışların kontrollü olabilmesi için kapı şifreleri iptal edilerek kart tanımlı sisteme geçiş yapıldı. Beyaz kod tatbikatları yapıldı. Psikiyatri poliklinik odalarında kullanılan masaların alt kısmına kırmızı butonlar yerleştirilerek, şiddet durumunda güvenlik görevlilerinin acilen olayı fark edip hızlı bir şekilde ulaşmalarına imkan sağlandı.

Anahtar kelimeler: Şiddet, poliklinik, çalışan.

OP 014 - AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK PERSONELİNİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİK, İŞ DOYUMU VE İŞLE BÜTÜNLEŞME DÜZEYİNİN FARKLI DEĞİŞKENLERE GÖRE İNCELENMESİ

Mehmet Yılmaz,1 Nazlı Şensoy,1 İsmet Doğan2

1

Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

2

Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim Anabilim Dalı

Amaç: Tükenmişlik doğrudan insana hizmet eden, hizmetin kalitesinde insan etmeninin önemli rol oynadığı alanlarda sık görülmektedir. Öğretim elemanının akademik tükenmişlik yaşaması sadece kendi kişisel sağlığını etkilemez aynı zamanda öğrenci eğitimi ve hastaya sunulan hizmet üzerinde de olumsuz etkiler yaratır. Ülkemizde akademik yükselmenin gerektirdiği kriterler, sınav kaygısı ve iş yüküne bağlı olarak değişen koşullar akademik tükenmişliği diğer mesleklerdeki tükenmişlikten farklı kılmaktadır. Bu araştırmanın amacı, akademik personelin tükenmişlik düzeylerini incelemek, belirli sosyo-demoğrafik değişkenlerin tükenmişlik üzerine etkilerini ve tükenmişlik, işle bütünleşme ile iş doyumu arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir.

Gereç ve Yöntem: Araştırmamız tanımlayıcı yöntemle yapılmış bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, 2014-2015 akademik yılı itibariyle Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Veterinerlik Fakültesi’nde görev yapan 298 akademisyen oluşturdu. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, Kopenhag Tükenmişlik Envanteri, Utrecht İşle Bütünleşme Ölçeği ve Minesota İş Doyumu Ölçeği'nin yer aldığı anket formu kullanıldı. Katılımcılara anket formu elden dağıtıldı ve aynı gün içinde toplandı. Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 18.0 kullanıldı.

Bulgular: Çalışmaya katılan akademik personelin sosyo-demografik özellikleri Tablo 1’de özetlendi. Çalışmamızda, araştırmaya katılan akademik personelde orta düzeyde (48±20) kişisel-işle ilgili tükenmişlik; orta düzeyde (44±22) müşteriyle ilgili tükenmişlik; orta düzeyde (3,4±0,6) genel iş doyumu, orta düzeyde (3,2±0,8) bütünleşme-zindelik ve orta düzeyde (3,1±0,8) adanma-zindeliğin mevcut olduğu bulundu. Kadın, bekâr, genç, çocuk sahibi olmayan, işte çalışma süresi fazla olanların ve araştırma görevlilerinin tükenmişliğinin daha yüksek, iş doyumlarının ve işle bütünleşmelerinin ise daha düşük olduğu saptandı. Ayrıca Tıp Fakültesi akademisyenlerinin daha çok tükendiği ve daha az işle bütünleşmesi olduğu; idari görevi olan akademisyenlerin tükenmişliğinin azaldığı, işle bütünleşmelerinin arttığı; kadro sorunu olanların hasta/öğrenciyle ilgili daha çok tükendiği ve işle bütünleşme-zindeliklerinin daha az olduğu saptandı. Katılımcıların, işle bütünleşme ve genel iş doyumu puanları arttıkça tükenmişlik düzeylerinin azaldığı belirlendi.

Sonuç: Sonuç olarak akademik personelin tükenmişlik düzeyinin cinsiyet, yaş, medeni durum, çocuk sayısı, çalıştığı alan, akademik ünvan, işte çalışma süresi, haftalık spor yapma sıklığı, haftalık ders yükü, idari görevi, kadro sorunu değişkenleri bakımından farklılaştığı saptanmıştır.

Tablo I: Akademik Personelin Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı

Değişkenler Frekans Yüzde (%)

Cinsiyet

Kadın 103 34,6

(26)

26

Medeni Durum Evli 224 75 Bekâr 74 25 Yaş 24-29 90 30,2 30-35 74 24,9 36-41 76 25,5 42-47 34 11,4 48-53 21 7 54 ve üzeri 3 1 Çocuk Sayısı 0 129 43,3 1 63 21,1 2 86 28,9 3 18 6 4 1 0,3 6 1 0,3 Sigara Evet 66 22,1 Hayır 232 77,9 Alkol Evet 25 8,4 Hayır 273 91,6

Düzenli İlaç Kullanımı

Evet 55 18,5

Hayır 243 81,5

Haftalık Spor Yapma Sıklığı 0 152 51 1 51 17,1 2 52 17,4 3 21 7 4 8 2,7 6 8 2,7 7 6 2 Akademik Ünvan Lisansüstü 3 1 Doktora 3 1 Araştırma Görevlisi 153 51,3 Öğretim Görevlisi 8 2,7 Yardımcı Doçent 62 20,8 Doçent 49 16,4 Profesör 20 6,7 İdari Görev

Yrd. Doç. Evet 13 20,9

Hayır 49 79,1

Doç. Evet 12 24,4

Hayır 37 75,6

Prof. Evet 6 30

Hayır 14 70

Haftalık Ders Yükü (saat) 0 14 10 1-10 55 39,6 12-20 39 28 24-30 26 18,7 32-40 5 3,7

OP 015 - POSTMENOPOZAL OSTEOPOROZDA FİZİKSEL AKTİVİTE SEVİYESİNİN İNCELENMESİ Hacer SALİ ÇAKIR¹ Duygu KURTULU޲ Gülay OLUDAг Ayşegül ALBAY⁴ Derya BUZKAN⁵ 1. Trabzon Halk Sağlığı Müdürlüğü, Ortahisar Toplum Sağlığı Merkezi, Trabzon

2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, İstanbul

(27)

27

4. Eskil Merkez 2 Nolu Aile Sağlığı Merkezi, Aksaray

5. Kayseri Halk Sağlığı Müdürlüğü, Kocasinan Toplum Sağlığı Merkezi, Kayseri

AMAÇ: Osteoporoz kemik gücünde azalma sonucunda kırıklara yatkınlığın arttığı sistemik bir iskelet sistemi hastalığı olarak tanımlanmıştır. Uzayan yaşam süresi ile birlikte osteoporoz, dünyanın birçok bölgesinde önemli bir halk sağlığı problemi haline gelmiştir. İmmobilizasyon osteoporoz risk faktörleri arasında önemli bir yere sahiptir. Yüksek düzeylerde fiziksel aktivite kemiğe aşırı miktarda mekanik güç bindirir. Bu güç, kemiğin dayanıklılığını arttırır. Fiziksel aktivite yokluğunda veya azlığında kemik kaybının ve kalsiyum atılımının artışı ve osteoporozun ortaya çıkışı kaçınılmazdır. Bu çalışmada lomber osteoporoz tanısı almış hastaların fiziksel aktivite düzeyinin belirlenmesi, aynı yaş grubunda osteoporozu olmayanlar ile aralarında fiziksel aktivite açısından bir fark olup olmadığının tesbit edilmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL: Çalışmamız prospektif tek merkezli çalışma olarak tasarlandı. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon polikliniğine 01/04/2014 - 15/12/2014 tarihleri arasında başvuran 57 postmenopozal osteoporoz ve 48 postmenopozal sağlıklı kadın çalışmaya dahil edildi. Seconder osteoporozu olan hastalar, osteoporoz dışı metabolik kemik hastalığı olanlar (osteomalazi, paget gibi), kanser tanısı almış hastalar, kalsiyum emilimini ve D vitamin sentezini engelleyen hastalıklara sahip olanlar (inflamatuar bağırsak hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, kısa bağırsak sendromu gibi), günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak ampütasyon ya da başka bir fiziksel engeli bulunan hastalar (hemipleji, parapleji, demans), efor kapasitesini etkileyecek kardiyak ve akciğer problemi olan hastalar (ileri dönem konjestif kalp yetmezliği, aritmi, kapak hastalıkları, astım, kronik obstruktif akciğer hastalığı), morbid obezite hastaları ve erkek hastalar dışlandı.

Osteoporoz tanısı DXA ile değerlendirilerek L1-L4 total T-skoruna göre konuldu. Fiziksel aktivite düzeylerini belirlemek amacı ile uluslararası fiziksel aktivite anketi(IPAQ) kısa form kullanıldı. IPAQ kısa form 4 ayrı bölüm ve toplam 7 sorudan oluşmaktadır. Anket son 7 günde en az 10 dakika yapılan fiziksel aktivite ile ilgili sorular içermektedir. Ankette son haftada kaç gün ve her bir gün içinde ne kadar süre ile ağır fiziksel aktiviteler, orta yoğunlukta fiziksel aktiviteler ve ne kadar yürüyüş yapıldığı belirlenmektedir. Son soruda ise günlük olarak hareket etmeden (oturarak, yatarak vs.) harcanan zaman belirlenmektedir. Fiziksel aktivite düzeyini belirlemek MET (Metabolic Equivalent of Task) yöntemi ile yapılmaktadır. 1MET= 3,5 ml / (kg x dk), istirahat halinde iken her kişi 1 kg başına bir dakikada 3,5ml oksijen tüketmektedir. IPAQ’de ağır fiziksel aktivite = 8,0 MET, orta fiziksel aktivite = 4,0 MET, yürüme = 3,3 MET olarak harcandığı kabul edilmektedir. Her bir kişinin haftada kaç gün ve ne kadar süre ile ağır fiziksel aktivite, orta fiziksel aktivite ve yürüyüş yaptığını tespit ederek bu üç farklı fiziksel aktiviteden harcanan toplam MET miktarı hesaplanmaktadır. Fiziksel aktivite düzeyi düşük, orta, ileri düzey olmak üzere üç kategoride belirlenmektedir.

METOD:Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 22 (IBM SPSS, Türkiye) programı kullanıldı. Çalışma parametrelerinin normal dağılıma uygunluğu Shapiro Wilks testi ile değerlendirilmiştir. normal dağılım göstermeyen parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.

BULGULAR: Tablo 1. Grupların fiziksel aktivite açısından değerlendirilmesi

Osteoporotik Sağlıklı

p

n (%) n (%)

Fiziksel Aktivite

(28)

28

Orta 16 (%28,1) 12 (%25)

Yüksek 3 (%5,3) 2 (%4,2)

Ki-kare Test

Gruplar arasında fiziksel aktivite yapma düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).

Tablo 2. Gruplara göre L1-4, femur total, femur neck T-Skorları, ağır, orta, yürüyüş ve toplam MET değerleri karşılaştırılması

Osteoporotik Sağlıklı

p Ort±SS (medyan) Ort±SS (medyan)

Ağır Fiziksel Aktivite

MET 14,49±105,49 (0) 23,15±111,04 (0) 0,505

Orta Fiziksel Aktivite

MET 68,15±156,61 (0) 120,36±243,5 (0) 0,412

Yürüyüş MET 229,81±277,2 (147) 205,41±280,75 (0) 0,470

Toplam MET 282,69±309,37 (167) 271,27±312,11 (146) 0,766

Mann-Whitney U Test p<0.01

Gruplara göre olguların ağır, orta, yürüyüş ve toplam MET ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).

TARTIŞMA :Angın ve ark. menopoz sonrası OP ve osteopenide grup egzersizlerinin etkinliğini araştırmak için tanısı DXA yöntemi ile konulan 16 osteoporotik , 17 osteopenik hastayı iki grup halinde çalışmaya dahil etmişlerdir. Her iki gruba 21 hafta boyunca, haftada üç gün bir saat süre ile, fizyoterapist eşliğinde, solunum, ısınma, germe, kuvvetlendirme, denge, stabilizasyon ve soğuma egzersizlerini kapsayan grup egzersiz programı uygulamışlardır. Yirmi bir haftanın sonunda her hastanın KMY’si DXA ile tekrar değerlendirilmiştir. Her iki grupta egzersiz sonrasında T-skoru, KMY’de artış görülmüştür. Egzersiz sonrasında OP grubunda olguların %43.8’inde osteopeni için geçerli T değerlerine; osteopeni grubunda ise olguların %23.5’inde sağlıklı kişiler için kabul edilen T değerlerine ulaşılmıştır. Tedavi sonrası değişimler açısından gruplar arasında anlamlı farka rastlanmamıştır.

James ve ark. bir meta-analizinde postmenopozal kadınlarda kemik mineral yoğunluğunun korunmasında yürümenin etkisini değerlendirilmiş, araştırmaya sedanter yaşayan postmenopozal kadınlar arasında radyografik tekniklerle ölçülen femur boynu, lomber vertebra ve total kalça KMY’sine

(29)

29

yürümenin etkilerinin değerlendirildiği randomize ve nonrandomize kontrollü çalışmaları kabul

etmişlerdir. Aerobik ve fitness yapan sınıflar gibi aktif popülasyondan kadın örneklerin alındığı çalışmalarda, fiziksel aktivitenin zaten KMY’yi artırabileceği katılımcıları çalışma dışı bırakmışlardır. Tek başına yürüme egzersiz tedavisi olan çalışmalar dahil edilmiştir. Femur boynundaki pozitif etki anlamlı iken, postmenopozal kadınlarda lomber vertebra KMY’sinin korunmasında düzenli yürümenin anlamlı etkisi olmadığı sonucuna varmışlardır.

Dalsky ve ark. postmenopozal kadınlarda ağırlık kaldırma egzersizinin lomber bölge KMY’ye etkisini araştırmak amaçlı 55-70 yaş arası 35 postmenopozal kadını çalışmaya almış, hastaların %90’ı haftada 3 gün olan egzersiz programına uymuştur. Kontrol grubunda değişiklik olmazken 9 aylık programdan sonra egzersiz grubunun KMY’si ortalama %5,2 , 22 aylık programdan sonra ise %6,1 artmıştır.

SONUÇ: Katılımcıları fiziksel aktivite seviyelerine göre sınıflandırdığımızda osteoporotik grubun %66,7’si düşük, %28,1’i ota, %5,3’ü yüksek fiziksel aktivite grubunda, sağlıklı grubun ise %70,8’i düşük, %25’i orta, %4,2’si yüksek fiziksel aktivite grubunda tespit edildi. Her iki grup arasında fiziksel aktivite düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Aynı zamanda iki grubun ağır, orta, düşük fiziksel aktivite ve yürüyüş MET değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı.

Sonuç olarak; çalışmamızda postmenopozal osteoporoz olan ve olmayan gruplar karşılaştırıldığında iki grubun da fiziksel aktivite düzeyi düşük bulundu. Fiziksel aktivite düzeyi ile osteoporoz gelişimi arasında ilişki bulunmaması çalıştığımız populasyonun fiziksel aktivite düzeyinin düşük olmasına bağlandı. Ayrıca erken yaşlarda yapılan fiziksel aktivitenin doruk kemik kitlesini arttırarak ileri yaşlarda osteoporoz oluşma riskini azaltacağı öngörülmektedir.

Birinci basamağa başvuran hastalara sistemik kemik hastalıkları dahil olmak üzere kas iskelet sistem hastalıkları ve diğer bedensel ve ruhsal hastalıklar açısından koruyucu, tedavi edici hekimlik adına fiziksel aktivitenin önemi anlatılmalı, hastalar düzenli egzersize teşvik edilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Kemik mineral dansitesi, osteoporoz, egzersiz, menopoz

OP 016 - KENTSEL ALANDA TOPLUM İÇİNDE YAŞAYAN YAŞLILARDA UYKU KALİTESİ İLE AĞIZ SAĞLIĞI İLİŞKİSİ: KESİTSEL ÇALIŞMA

1. Elif Deniz Şafak, Yard. Doç. Dr, Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği A.D., Kayseri. 2. Sibel Akın, (M.D.), Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Geriatri Bilim Dalı, Kayseri, Turkey.

Şekil

Tablo 1. β-HCG pozitif olanlarda Hb düzeyleri
Tablo I: Akademik Personelin Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Dağılımı
Tablo  2.  Gruplara  göre  L1-4,  femur  total,  femur  neck  T-Skorları,  ağır,  orta,  yürüyüş  ve  toplam  MET  değerleri karşılaştırılması
Tablo 1: Toplum içinde yaşayan yaşlılarda uyku kalitesi ile ağız sağlığı parametrelerinin karşılaştırılması
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Temmuz ayında toplam 11,2 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık toplam 12,3 milyar TL’lik iç borçlanma yapılması programlanmaktadır. 2017 yıl sonu

• Bir okuldaki kız öğrenci sayısının erkek öğrenci sayısına oranı 4:5’tir.. Aynı özelliklere sahip kitapları okuyan beş arkadaşın okuduğu kitap sayıları ve her

Öğrenci için gerektiğinde psikolojik danışman, akraba, arkadaş gibi davranabilmek için öğrencilerin gelişim özelliklerini çok iyi

Özel ticaret sistemine göre ihracat, 2020 yılı Ağustos ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre %5,9 azalarak 11 milyar 759 milyon dolar, ithalat %20,4 artarak 18 milyar 145

Garanti süresi ürünün teslim tarihinden itibaren başlar. Garanti süresi 6502 sayılı kanun kapsamına giren tüketiciler için 2 yıl’dır. Garanti süresi içerisinde

Name/Surname  Company  E‐mail  Phone . Pınar Gürer  YADA Vakıf 

Ailesinin esas gelir kaynağı kadının kendi ailesi ve kocasının ailesinin geliri ile kocasının emekli maaşı olan kadınlara göre, kendisinin ve kocanın kazancı olan

Aşı Reaksiyonlarında Tanı ve Aşıya Karşı Aler- jik Reaksiyon Şüphesi Olan Çocuğun Aşılanması Aşı uygulaması sonrasında gelişen alerjik reaksiyon- larda erken