• Sonuç bulunamadı

2.3. PARA POLİTİKASI ARAÇLARI

2.3.3. DOLAYLI PARA POLİTİKASI ARAÇLARI

2.3.3.3. Zorunlu Karşılık Oranları

Merkez bankaları yasaların kendilerine verdiği yetki ile bankaları, minimum miktarda rezervi, nakit olarak kasalarında veya mevduat olarak Merkez Bankası' nda açılan bloke edilmiş hesaplarda tutmaya zorlayabilirler. Zorunlu olarak tutulan bu minimum rezerv miktarı, genellikle, halkın bankalarda tutmuş olduğu çeşitli türlerdeki mevduatın belirli bir yüzdesi olarak ifade edilmektedir. Merkez Bankası tarafından belirlenen bu minimum yüzde zorunlu rezerv oranı olarak adlandırılmaktadır (Kaytancı, 2005: 9).

Zorunlu rezerv oranındaki bir değişiklik ekonomideki toplam rezervlerin miktarını değiştirmez. Merkez Bankası açık piyasa işlemleri aracılığıyla borçlanılmamış rezervleri, reeskont penceresi politikasıyla da borçlanılmış rezerv miktarını belirler. Bu yüzden, zorunlu rezerv oranındaki değişiklik parasal taban

düzeyini etkilemez. Zorunlu rezerv oranında meydana gelecek değişmeler para çarpanı üzerinde etkili olacak ve para çarpanındaki değişiklik de para arzını etkileyecektir. Zorunlu karşılık oranlarının değiştirilmesi, bankaların ödünç verebilecekleri fonların miktarlarını etkilemeyi amaçlayan ve fazla likiditenin sterilizasyonu için kullanılan bir para politikası aracıdır. Merkez Bankası zorunlu karşılık oranını yükselterek, bankaların kredi verme imkanlarını daraltmakta ve Merkez Bankası nezdinde daha büyük miktarlarda hesap tutmaya zorlamaktadır (Önder, 2005: 86).

Zorunlu karşılıklar politikasının etkilerini söyle sıralayabiliriz (Parasız, 2005: 353);

- Zorunlu karşılık oranının değiştirilmesi tüm banka sistemini etkiler ve bu da bazı sakıncalı yönler içerebilir. Şöyle ki, eğer kaydi para yaratımı birkaç büyük bankanın kontrolü altındaysa ve iş hacminin yoğun olmadığı küçük yörelerde para darlığı çekiliyorsa, karşılık oranlarının yükseltilmesi, buralardaki yerel bankaların zaten kıt olan para yaratma olanaklarını daha da kısıtlar.

- Para piyasasında çalışan ve zorunlu karşılık ayırma yükümlülüğü olmayan banka dışı mali aracılar, zorunlu karşılık arttırmalarından etkilenmeyecekleri için, bu karşılık oranlarının artırımı durumunda karşısında imtiyazlı duruma geçerler.

- Zorunlu karşılıklar politikası, esnek bir politika aracı değildir. Yani zorunlu karşılık oranında yapılan değiştirmelerle küçük ölçekli para ayarlamaları yapılamaz. Çünkü karşılık oranlarında yapılacak küçük bir değişikliğin para stoku üzerindeki etkisi büyük olabilir.

- Zorunlu karşılık oranının arttırılması, ellerinde aşırı rezerv (parasal taban) bulunmayan bazı bankaları, portföylerindeki kıymetli evrakları satma durumuyla karşı karşıya bırakabilir. Bu duruma karşılık oranlarının fiyat etkisi demek de mümkündür.

- Zorunlu karşılıkların yükselmesi durumunda bankaların ek karşılık sağlama işlemleri, belli bir zaman alabilir ve bu gecikme beklenen etkinin daha sonra ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durumda ise karşılık oranlarının maliyet etkisi ortaya çıkmaktadır.

Zorunlu karşılık oranları uygulaması, bankaların mevduatlarında oluşacak ani ve aşırı çekilişlere karşı bir yandan mevduat sahiplerinin sisteme olan güvenini artırırken diğer taraftan para arzını kontrolde önemli bir araç olmuştur. Başlangıçta bankalara aşırı mevduat çekilişlerinde likidite sağlamak amacıyla geliştirilen zorunlu karşılıklar, zaman içerisinde bu işlevinin yanı sıra, özellikle para arzını kontrol aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak zorunlu karşılık oranlarının para arzını ayarlamak dışında da amaçları bulunmaktadır. Bunlar ise bankacılık sisteminin kredi ve vade riskini azaltmak, kamu sektörüne fon sağlamak, sektörel kredi dağılımını etkilemek gibi amaçlardan oluşmaktadır. Ayrıca merkez bankaları söz konusu karşılıklara faiz vermemek ya da piyasa faizlerinin altında faiz vermek suretiyle bir gelir elde etmektedir. Böylece zorunlu karşılıkların gelir yaratan bir fonksiyonu da ortaya çıkmaktadır (Bilir, 2006: 58).

Zorunlu karşılık oranları, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklı amaçlarda ve farklı özelliklerde kullanılmasına rağmen, genel kabul görmüş beş temel fonksiyona sahiptir. Bunlar (Gül, 2006: 44):

1. Bankacılık sisteminin riskinin azaltılması,

2. Para arzını ayarlamak (monetary control function),

3. Kısa vadeli faiz oranlarının istikrarına yardımcı olmak (interest rate buffer function),

4. Likidite yönetimini kolaylaştırmak (liquidity management function), 5. Senyoraj geliri elde etmektir (seigniorage income function).

1. Bankacılık Sisteminin Riskinin Azaltılması

Bankacılık kesiminin vade ve kredi riskini azaltmak amacıyla, varlıklarının belirli bir oranının risksiz ve likit olarak tutulmasının sağlanması önemlidir. Böylece, bankaların ani ve aşırı mevduat çekilişlerinin bir kısmını kendi kaynakları ile karşılayabilmeleri sağlanmakta, kredi riskleri azaltılmaktadır. Bu şekilde mudilerin korunması ve finansal sisteme olan güvenlerinin arttırılması amaçlanmaktadır. Ancak günümüzde bankacılık sistemindeki risklerin denetimi için etkili önlemler alınarak

merkez bankalarının bünyeleri dışında kuruluşlar da oluşturulduğu için bu amaç önemini kaybederek yerini para arzı kontrolüne bırakmıştır (Önder, 2005: 88).

2. Para Arzını Ayarlamak

Zorunlu karşılık oranlarının para arzının kontrol edilmesi amacıyla kullanılması, para arzının para çarpanı ile belirlendiği varsayımına dayanmaktadır ve bu varsayım, Merkez Bankası' nın sunduğu rezerv miktarındaki değişim ile para arzındaki değişim arasında köprü görevini para çarpanının kurduğu esasına dayanmaktadır. Zorunlu karşılık oranı ise köprü görevini üstlenen para çarpanı büyüklüğünün belirlenmesindeki en önemli unsurdur. Para çarpanının büyüklüğü ise para stokunun belirlenmesinde en önemli faktördür. Zorunlu karşılık oranlarının para arzını etkileyebilmesi için, bankaların atıl rezervlerini minimum düzeyde tuttukları ve zorunlu karşılık oranının tek bir oran olarak uygulandığı varsayılmaktadır. Fakat para çoğaltanının doğru olarak tahmin edilebilmesi için çoğaltanın bileşenlerinin zaman içinde istikrar göstermesi gerekmektedir. Bu şartların sağlanması durumunda, merkez bankaları para arzı üzerinde etkin bir hakimiyete sahip olabilmektedir (Gül, 2006: 45).

3. Kısa Vadeli Faiz Oranlarının İstikrarına Yardımcı Olmak

Likidite koşullarının değişmesine paralel olarak gecelik faiz oranlarının istikrarlı bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunan zorunlu karşılıkların, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin faiz fonksiyonu açısından iki benzer özelliği vardır. Bunlardan ilki, karşılıkların ortalama olarak (haftalık veya aylık) tutturulması zorunluluğudur (averaging). Çünkü bu yolla bankalar karşılık ayırma süresince likidite koşullarındaki kısa vadeli veya dönemsel değişimleri, merkez bankaları nezdinde ayırmış oldukları zorunlu karşılıkların bir kısmıyla karşılamaktadırlar. Bu nedenle daha yüksek zorunlu karşılık dengeleri karşılık ayırma süresi içerisinde günübirlik esnekliği yükselttiği için, bankaların rezerv taleplerini daha istikrarlı hale getirmektedir. Buna karşın daha düşük zorunlu karşılıklar; açık kredi (banka hesabından fazla para çekme) riskinin arttığı ve karşılık ayırma süresinin sonlarına doğru beklenmedik rezerv çıkışları için sığ bir piyasadan fon bulma ihtiyacı doğduğu durumlarda bankaların rezerv yönetimi güçleşmektedir. Fakat birçok Merkez

Bankası, bankaların günlük rezerv tutarlarının ortalama rezerv tutarından sapmasını belirli bir derecede sınırlamaktadır. İkinci benzer özellik ise karşılıkların hesaplanma ve tutturulma süresiyle ilgilidir. Karşılıkların hesaplanma ve ayrılma süresi (maintenance period) arasında zaman farkı olduğunda daha etkin çalışmaktadır. Çünkü bu durumda bankalar ve Merkez Bankası tutulması gereken karşılık tutarını doğru olarak hesaplayabilmektedirler (Önder, 2005: 88-89).

4. Likidite Yönetimini Kolaylaştırmak

Zorunlu karşılıklar, Merkez Bankası rezervlerine olan talebin temel belirleyicisi olduğu için, otonom faktörler yoluyla yaratılan likidite söz konusu karşılıkların ayarlanması suretiyle denkleştirilmektedir. Ayrıca, zorunlu karşılık oranlarındaki değişimlerle para politikası kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Banka kredileri üzerindeki doğrudan kontrollerin kalkmasıyla, likidite kontrolünde geçici kısıtlamalar olarak yüksek zorunlu karşılık oranları uygulanabilmektedir (Önder, 2005: 90).

5. Senyoraj Geliri Sağlamak

Mevduatların bir kısmının merkez bankalarında zorunlu karşılık olarak tutulması ve söz konusu karşılıklara herhangi bir faiz uygulanmaması veya düşük oranlarda uygulanması bankaların kaynak maliyetlerini arttırmaktadır. Merkez bankaları, uyguladıkları para politikası çerçevesinde, söz konusu karşılıklara faiz vermemek ya da piyasa faizlerinin altında faiz vermek yoluyla bir gelir elde etmektedirler. Böylece, zorunlu karşılıkların para politikasının bir aracı olmanın yanında gelir yaratan bir fonksiyonu da ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede zorunlu karşılıklar, bankacılık sistemine uygulanan bir vergi olarak yorumlanabilmektedir. Ancak günümüz dünyasında yatırım alternatiflerinin çokluğu finansal piyasaların gelişmesi ve sermaye hareketlerinin kolaylaşması bankaların karşılığa tabi olmayan mevduat alternatiflerine kaymasına neden olmaktadır. Bu nedenle bu kayışı engellemek için, son yıllardaki genel eğilim, zorunlu karşılık oranlarının azaltılması, zorunlu karşılıkların ortalama olarak tutturulmaları ve zorunlu karşılıklara faiz ödenmesidir (Gül, 2006: 48).