• Sonuç bulunamadı

ZENGİN OLMAYI GEREKTİREN SEBEPLER

KUR’AN-I KERİM’DE VE İSLAM’DA ZENGİNLİK

2.3. İSLAM’IN MÜLK VE ZENGİNLİĞE BAKIŞ

2.3.3. ZENGİN OLMAYI GEREKTİREN SEBEPLER

“Zenginliğin asgari düzeyine ‘nisab’ denir. Nisab, zorunlu ihtiyaçların dışında, kişinin sahip olduğu zekâta tabi malların herhangi birinden, hadislerle belirtilen miktardaki maldır. Mesela para cinsinden 20 miskal (dinar)(85 gr.) altın, ya da 200 dirhem (641,5 gr.) gümüş veya bu değerlerden birine denk başka para ya da ticaret malı, zekâta tabi diğer mallardan da yine fıkıh kitaplarında bildirilen miktarda mal varlığı olan kişi zengindir. ‘Zorunlu ihtiyaç’ kavramına ; oturulan evler, kullanılan ev eşyaları, giyilen elbiseler, kullanılan silahlar, mesleği olan zanaat için gerekli alet ve edevat, binek olarak kullandığı at, araba vs.. mesleğiyle ilgili olup istifade ettiği her türlü kitap, hizmetçi ve benzerleri dahildir.”206 Bunun sınırların artıranlar olduğu gibi azaltanlarda vardır. Bunlara havaic-i asliyye konusunda değindiğimiz için ayrıntılara girmeden zenginliği gerektiren noktalara değinmek istiyorum.

“Gazâlî, malın dîni faydalarını ise üç maddede özetlemektedir. Bunlar:

1- Kişinin malını ibadetleri yerine getirme (hac, cihad, v.b.) veya ibadete yardımcı olması için (yeme, içme, giyme, barınma) harcamak suretiyle fayda elde etmesi.

2- Kişinin malını insanlara harcamak suretiyle fayda elde etmesi. Bunlar dört

205

Tırmizi, Zühd 26 206

kısımdır. Sadaka, mürüvvet, iffeti korumak ve hizmet gördürdüğü kimselere ücretlerini vermesidir.

Gazâlî, ‘mürüvvet’ tabiriyle zengin ve makam sahibi kişileri ağırlayıp, onlara ziyafet çekmeyi, hediye vermeyi, yardımda bulunmayı kastetmektedir. Bu bir çesit cömertliktir.

‘İffeti koruma’ ifadesiyle, şairlerin hicivlerine, sefih kimselerin dil dolamalarına, sataşmalarına engel olmayı ve onların şerlerini defetmek için mal harcanmasını kastetmektedir.

Gazâlî, insanın ahiret mutluluğunu sağlayacak olan ilim, amel ve zikir dışındaki işlere harcanan vakti zarar olarak görmektedir. Bunun için kişinin günlük işlerden uzak durup daha çok amel, ilim ve zikirle meşgul olabilmesi için bir hizmetçiye ihtiyacı vardır. Hizmet gördürme karşılığında ücret vermesi de kişinin servetinin dini faydasıdır.

3- Faydası umuma ait olan (cami, okul, hastane, köprü v.b.) hayır işlerine harcama suretiyle fayda elde etme.”207

Aslında bir müslümanın zengin, varlıklı, akrabalarına yardım eden, toplumun iyiliği için çalışan biri olması için zengin olması, hiç değilse belli bir miktar parasının olması gerekir ki bu miktar hiçte az sayılmaz. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) her savaştan önce zengin olan Ashab-ı Kiram’ın, parası olmayan sahabelerin askeri ihtiyaçlarını karşılamalarını isterdi. Havaic-i asliyye konusunda da bir nebze değindiğimiz gibi bir müslümanın birtakım ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için malının mülkünün olması, âlimlerimizce normal olarak değerlendirilmiş ve Müslümanlar bu konuda teşvik bile edilmişlerdir.

“Yaşamını sürdürebilmesi için insanın beslenme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçları vardır. Bu yüzden, ekonominin insan yaşamındaki yeri ve önemi hayatidir.” 208

“Maddi refah, insanın uyması için “Allah’ın emirleri” olarak belirli bazı ahlaki davranış kaidelerinin bulunmasını gerektirir. İnsanlar, davranışlarını nesnel ve aşkın

207

Celal Büyük, age, s.51-53 208

yüce bir yasaya dayandırmaz ve bu değerlere bağlılıklarını unutup giderlerse bizzat kendilerinin bireysel ve toplumsal şahsiyetlerinin bütünleştirici ilkesini yavaş yavaş kaybederler. Örneğin, bir toplum yetim ve yoksullarını kollayıp gözetmezse zelil ya da yok olmaya mahkûmdur.”209 Aslında bunun birçok yönü vardır. Özellikle günümüzde çok önemli bir yere sahiptir. Toplumdaki hırsızlığın, içkinin, uyuşturucu bağımlılığının ya da başka bir sorunun temelinde imkansızlıkların yattığı herkesin malumudur. Eğer insanların refah seviyesi biraz daha iyi olsa belki de toplumu sarsan birçok suçun önüne geçilebilir. Şu da çok açık bir şekilde karşımızda durmaktadır ki özellikle Ramazan ayında suç oranlarında yarı yarıya bir azalma söz konusudur. Bunun temel etkenlerinden birincisi insanların fakir fukaraya bu ayda yardım etmeleri bir diğeri de insanın kendi şeytanını dizginlemek için çaba sarf etmesidir. Aslında başkalarına yardım eden insan normal zamanlarda da çeşitli kurum ve kuruluşlar yoluyla da bu yardımlarını gerçekleştirebiliyor. Fakat Ramazan’da yaptığı yardım daha bir özele indirgenmiş olduğundan kişi yaptığı işten zevk alıyor ve sonuçta yapılan davranışın tekrarlanma olasılığı artıyor. Fakir olan insanda unutulmadığını anlıyor ve zengine ve zenginliğe karşı olan hırsını, kinini dizginlemiş oluyor.

Mesela bir kriz döneminde, gayri müslim bir ülkede her şey talan edilip yağmalanırken, Müslüman bir ülkede bu tür sahnelerle karşılaşmıyoruz. Bunun temel sebebi de toplum bilincinin var olması ve toplumsal dayanışma içinde olmamızdır.

Kur’an’ın zekât, sadaka ve infaka yönelik her emri, mal ve servete bağlı her ibadet, aslında zengin olmayı, dolayısıyla, çalışıp kazanmayı amirdir. Sahih rivayetlerde gelen bilgilere baktığımızda da Hz. Peygamber’in çalışıp kazanmayı, kazandıkça da infak etmeyi açıkça teşvik eden söz ve girişimlerinin olduğunu görmekteyiz. Şu bir gerçektir ki “Dünyası iyi olmayan insanları dininden koparmak kolay olduğu gibi onları yönetmek, köleleştirmek de kolaydır. Yoksul olan bir insan kötülük adına her şeyi yapabilme potansiyeline sahiptir. Salim düşünme ve salim karar verme kudret ve imkânına sahip değildir.”210 “İslam’ın, devrimci ümmetin dünyaya özgürlük dağıtan ordusu gittiği bütün yerlerde sadece siyasi özgürlük için

209

Cemal Ağırman, age, s.32; bkz. Maun 107/2-3 210

çalışmazdı, aksine ekonomik özgürlük, onun misyonunun bir parçasıydı.”211 “Bıçağa benzeyen zenginlik, insanlığa hizmet için kullanılabildiği gibi kötülük için kullanılmaya da müsaittir. Dolayısıyla, zenginliğin hayır ya da şer olması insanın elindedir.”212“Vatan savunması, askerlik hizmetleri, yol, sağlık, eğitim ve buna benzer hususlar, varlıkla yürütülen hizmetlerdir. Devlet bu hizmetleri öncelikle zengin vatandaşlardan aldığı vergilerle yürütür. Devletin zenginliği bireylerin zenginliğine bağlıdır.” Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Peygamberimiz (sav) bizzat kendisi bu taktiği uygulamıştır. Bir örnek vermek gerekirse yine, hicretin ilk yıllarında Müslümanların su sıkıntısı ortaya çıkınca sahabeden rica ediyor ve sahabenin içinden biri, Yahudilere ait olan bir kuyuyu alarak vakıf haline getiriyor, tüm Müslümanlar da bundan istifade ediyorlar.

Maddiyatın ne derece etken ve önemli bir rol oynadığını bizzat Peygamber Efendimiz (sav)’in uygulamalarında da açık ve net bir şekilde görmekteyiz. Bakınız hadis-i şerif’te nasıl geçiyor:

“Bize Muhammed b. Velid rivayet etti. Enes b. Mâlik'den dinledim. (Dedi ki): Mekke fethedildiği zaman Resulullah (sav) ganimetleri Kureyş' in arasında taksim etti. Bunun üzerine Ensâr:

‘Bu, hakikaten şaşacak şey! Bizim kılıçlarımızdan Kureyş'in kanları damlıyor, ganimetlerimiz ise onlara iade olunuyor.’ dediler.

Bu söz Resulullah (sav)’in kulağına varınca hemen onları topladı ve: ‘Sizden kulağıma gelen bu söz nedir?’ diye sordu. Ensar:

‘Ne duydunsa odur.’ dediler. Yalan söyleyemezlerdi. Resulullah (sav) bunun üzerine:

‘Siz, başkalarının evlerine dünyalıkla dönmelerine, kendinizin de evlerinize Resulullah ile dönmenize razı değil misiniz? Bütün insanlar bir vadiyi veya dağ yolunu tutsalar Ensâr da bir vadiyi veya dağ yolunu tutsa, ben, mutlaka Ensâr'ın

211

Ali Şeriati, İslam ve Sınıfsal yapı, s. 115 212

vadisini (yahut Ensârın yolunu) tutardım.’ buyurdular.”213

Resulullah (sav) Efendimiz, Huneyn Gazvesi’nden sonra ganimetleri taksim ederken bazı Ensar gençlerinin sızlanmaları üzerine yaptığı bu konuşmada maddiyata önem verenlerin kalplerini yumuşatmak, ısındırmak istiyordu. Ve bundan dolayı da bu ganimetin büyük çoğunluğunu Müellefe-i Kulub diye isimlendirilen İslam’a yeni girmiş, fakat iyice vukuf kesbedememişlere veya İslam’a henüz girmemiş ama kalbi bir meyli olanlara ve ileri gelenlere vermiştir.

“Bu durumu günümüze aktarırsak şu genellemeye varabiliriz: Güçlü eğitim, güçlü ekonomik yatırımların üstünde boy atar. Ekonomisi güçlü olmayan toplumlar, eğitime yeteri kadar pay ayıramayacaklarından dolayı, ciddi ve ekonomik imkan isteyen araştırmalara girişemezler. Günümüz ve geleceğin dünyasında ekonomik gücü fazla olan ve bu imkanı eğitimde kullanan milletler, eğitime yaptıkları yatırımın tekrar kendilerine ekonomik değer olarak döndüğünü göreceklerdir. Bu sefer eğitime yapılan yatırımın aynı zamanda ekonomiye yatırım olduğunun farkına varacaklardır.”214

“ Herkesin ittifak ettiği bir gerçek vardır ki mal saadet sebeplerinden biridir. Ancak onu iyi yerlerde kullanmak ve ondan hayırlı yolda istifade etmek şartıyla… Zira malın varlığı ictimai durumların istikrarın da en önemli etkenlerden olduğu gibi, ümmetin medeniyette ilerlemesinin ve fikren yükselmesinin en sağlam esaslarındandır.”215 Dünya hayatında insanın hemen hemen her istediğinin, her yaptığının bir karşılığı vardır. Bugün birine gel bizim için şurada çalış ama sana para vermeyecez deseler sanırım bunu hiç kimse kabul etmez.

“Kur’an ayetlerinde hemen hemen namazın her anılışından sonra fakirlere mali bir yardım olan zekâtın da anıldığını; gönüllü sadaka ve infaka; yetim, fakir, yoksul ve kimsesizlerin yardımına büyük önem verildiğini görmekteyiz. Yoksulluk;

213

Buhari, Megazi 56; Müslim, Zekat 133 214

Bayraktar Bayraklı, Yeni Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, C.9 S.64 215

tavsiye edilen, arzulanan, övülen, var olması istenen bir değer olsaydı, yoksullara yardım etmek emredilmez, yardıma mükâfat takdir edilmezdi.”216

Süfyan-ı Sevri, Mescid-i Haram’da oturmakta olan bir grup müslüman’ı görünce “Niye oturuyorsunuz?” dedi. Dediler ki: “Ne yapalım?” Dedi ki: “Kalkın ve Allah’ın Fazlını ve rızkını talep edin ve çabalayın. Müslümanlara yük olmayın.”217

Günümüze kadar ki tüm insanlık tarihine baktığımızda hiçbir zaman, toplumdaki tüm fertlerin aynı işi yaptıklarını ya da aynı ücreti, maaşı aldıklarını göremeyiz. Her dönemde mutlak fakirler ve zenginler olmuştur. 18. ve 19. yy.larda buna yönelik bazı çalışmalar yapılmışsa da etkili olamamıştır. Zenginler buna karşı çıkmıştır. Derebeyliklerinde rahat bir hayat süren ‘bey’lerde buna karşı çıkmışlardır. Hatta “bireylerin, büyük servetlere sahip olmaları şeklindeki tarihi vakıa, Hz. Peygamber (sav) zamanında da görülmüştür. Öyle ki hem müşrik araplar, hem de müslümanlar, hatta Allah Rasulü’nün yakın arkadaşları arasında son derece varlıklı insanlar bulunmakta idi. Hz. Ebubekir, Hz. Osman (ra) gibi sahabelerin, günün şartlarında bir orduyu tek başlarına techiz edebildiklerini hatırlamak, sahip oldukları servetin miktarı hakkında bilgi vermek için yeterlidir.”218 Fakat onlar şu ayet-i kerime’yi de hiçbir zaman akıllarından çıkarmıyorlardı:

ﺎًﻣاَﻮَﻗ َﻚِﻟَذ َﻦْﯿَﺑ َنﺎَﻛَو اوُﺮُﺘْﻘَﯾ ْﻢَﻟَو اﻮُﻓِﺮْﺴُﯾ ْﻢَﻟ اﻮُﻘَﻔْﻧَأ اَذِإ َﻦﯾِﺬﱠﻟاَو

“ (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”219

İşte bu, yukarıdaki ayetle ilgili olarak Elmalılı M. Hamdi Yazır şöyle demiştir: “Masraf ya bir zaruret veya bir ihtiyaç veya bir güzellik için yapılır. Zaruri olan masraf yapılmayınca yaşamak mümkün olmaz; mesela ölmeyecek kadar yemek bir zarurettir. İhtiyaç duyulan masraf yapılmazsa güçlük çekilir; mesela doyacak kadar yemek, ihtiyaçtır. Güzelleştirme için yapılacak masraf yapılmazsa, güzel

216

Cemal Ağırman, age, s.256 217

Ali Şeriati, İslam ve Sınıfsal Yapı, s. 118 218

Halit Çalış, agm, s.128-129 219

olmaz; hoş yemek gibi. Ferdin ve toplumun kendi kazancına göre bu derecelerden bir sınırı vardır.”220

ُﻟﻮُﻘَﯾ َﻦﯾِﺬﱠﻟا ُﻢُھ

ُﻦِﺋاَﺰَﺧ ِﮫﱠﻠِﻟَو اﻮﱡﻀَﻔْﻨَﯾ ﻰﱠﺘَﺣ ِﮫﱠﻠﻟا ِلﻮُﺳَر َﺪْﻨِﻋ ْﻦَﻣ ﻰَﻠَﻋ اﻮُﻘِﻔْﻨُﺗ ﺎَﻟ َنﻮ

َنﻮُﮭَﻘْﻔَﯾ ﺎَﻟ َﻦﯿِﻘِﻓﺎَﻨُﻤْﻟا ﱠﻦِﻜَﻟَو ِضْرَﺄْﻟاَو ِتاَوﺎَﻤﱠﺴﻟا

)

7

(

“ Münafıklar, Allah Rasulü’nün yanında bulunanlara hiçbir infakta (yardımda) bulunmayın ki, dağılıp gitsinler, derler…” 221 Görüldüğü gibi “inanmayanların elinde servetin bir fonksiyonu da, bir baskı aracı olarak kullanılmak suretiyle inananları yıldırmak ve Hak’tan caydırmaktır.”222Bunun en açık anlatımını Yunus suresinde görmekteyiz. Ayette şöyle geçmektedir:

ﱡﻠِﻀُﯿِﻟ ﺎَﻨﱠﺑَر ﺎَﯿْﻧﱡﺪﻟا ِةﺎَﯿَﺤْﻟا ﻲِﻓ ﺎًﻟاَﻮْﻣَأَو ًﺔَﻨﯾِز ُهَﺄَﻠَﻣَو َنْﻮَﻋْﺮِﻓ َﺖْﯿَﺗآ َﻚﱠﻧِإ ﺎَﻨﱠﺑَر ﻰَﺳﻮُﻣ َلﺎَﻗَو

اﻮ

َﺮَﯾ ﻰﱠﺘَﺣ اﻮُﻨِﻣْﺆُﯾ ﺎَﻠَﻓ ْﻢِﮭِﺑﻮُﻠُﻗ ﻰَﻠَﻋ ْدُﺪْﺷاَو ْﻢِﮭِﻟاَﻮْﻣَأ ﻰَﻠَﻋ ْﺲِﻤْﻃا ﺎَﻨﱠﺑَر َﻚِﻠﯿِﺒَﺳ ْﻦَﻋ

َباَﺬَﻌْﻟا اْو

َﻢﯿِﻟَﺄْﻟا

Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."223

Ayet, ekonomik nimetlerin, yani zenginliğin, insanları yoldan çıkarmak için kullandığına işaret etmektedir. Firavun ve çevresindeki seçkinlerin, sahip oldukları zenginliğin insanları yoldan çıkardığına dikkat çekmekte, günümüze ve geleceğe bu konuda ışık tutmaktadır. “Ruhi, ilmi ve bedeni yönden bihakkın yetişmiş, hazırlığını ikmal etmiş davetçiler için son derece mühim olmamakla beraber, sahip olunacak bir takım maddi imkânların, davetin neşrinde müessir olacağı hususu da gözden ırak

220

M. Elmalılı Hamdi Yazır, age. c. 6 s.87 221

Münafigun 63/7 222

Faruk Beşer, age, s.56 223

tutulmamalıdır. Güç ve kuvvetin, insanlar üzerindeki etkisi nazar-ı itibara alınırsa maddi hazırlıkların bir kenara bırakılamayacağı kendiliğinden anlaşılır.”224

Günümüzde insanların para ile yoldan çıkarıldığına şahit oluyoruz, yarın da olacağız. Paranın açmadığı kapı kalmamıştır. Para bütün değerlerin önüne geçmiş durumdadır.

Asırlar önce Hz. Musa, paranın kötüye kullanıldığında insanları yoldan çıkarıcı gücünü görmüştür. Para uğruna inancını, dinini değiştirenlerin çoğalması buna delil teşkil etmektedir.

“Ekonomik değere sahip olan milletler, gruplar kendi inanç ve kültürlerini başka millet ve gruplara ihraç etme imkânına sahip oluyorlar. Yazılı ve görsel basın, internet vasıtasıyla ahlâk dışı ilişkiler ve insanın onurunu zedeleyen müstehcen yayınlar, insanların ruhsal yapısını etkileyip onları manen yoldan çıkarmaktadır. Kitle haberleşme vasıtaları dünyayı küçültmüş durumdadır. İlkel çağlarda kötülükler mahalli kalırken, günümüzde medyanın gelişmesi, işi çığırından çıkarmış, insanların ruhsal yapısını bozmuş ve kirletmiş durumdadır. Bu yayınları yapacak ekonomik güce sahip olanlar, insanları yoldan çıkarmaktadırlar. İşte Hz. Musa'nın yukarıdaki ifadesi bu gerçeği gündeme getirmektedir.”225 “Az veya çok, normal veya anormal, ihtiyaçlarını karşılamak veya bütün zenginliklerin kendisinin olmasını istemek şekillerinden hangisiyle olursa olsun her insanda mutlaka bazı şeylere sahip olma istek ve gayreti vardır. Onun bu nevi istekleri muvacehesinde kendisine yardımcı olmak, yükünü hafifletmek, kişiyi bunları yapana bağlayan psikolojik bir unsur ortaya koyar; taraflar arasında ülfet ve muhabbet, yakınlık ve tanışma, anlaşma ve kaynaşma temin eder. Arap atasözü, bu hakikati şöylece dile getirmiştir: ‘İnsan, ihsanın kölesidir.’ ”226

“Eğitimin gücü ekonomik imkânlarla paralellik arz eder. Hz. Musa, kendi tebliğ faaliyetine, yani eğitimine karşı en büyük engelin Firavun ve onun

224

Ahmet Önkal, Resulullah’ın İslam’a Davet Metodu, Kitap Dünyası Yayınları, 15. Baskı, 2000 Konya, s.142

225

Bayraktar Bayraklı, Yeni Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.9 s.65 226

çevresindeki seçkinlerin sahip oldukları servet olduğunu bu duasında dile getirmektedir. Ekonomik imkânsızlıklar, Hz. Musa'nın tebliğ faaliyetini zayıflatmaktaydı.”227

Onlar bu imkânlarla insanları senin yolundan saptırıyorlar. Ve bu imkânların, bu nimetlerin başkalarında uyandırmış olduğu imrenme yoluyla veya malın zenginlere sağlamış olduğu güçle onlar insanları saptırıyorlar. “Başkalarını kendilerine boyun eğdiriyor veya onları aldatma gücünü elde ediyorlar. Hiç şüphesiz ki, nimetin bozguncuların elinde bulunması; bu nimetlerin bir deneme ve imtihan için verildiğini, ayrıca bu nimetlerin Allah'ın dünya ve ahirette mü'minler için hazırlamış olduğu lütfunun yanında fazla bir değer taşımayacağını kesin bir şekilde kavrayabilecek düzeye kavuşmamış kalpler üzerinde, hayli sarsıcı bir etki yapacaktır. Burada Hz. Musa, tüm insanlar için söz konusu olan realiteyi göz önünde bulundurmaktadır ve bundan söz etmektedir. Onun için bu saptırmanın durdurulması, azgın ve saptırıcı güç odaklarını azgınlık ve saptırmaya yol açan vasıtalardan mahrum etmesini talep etmektedir. Allah'ın bu malları yok ederek, silip süpürerek ortadan kaldırmasını istemektedir. Sahiplerinin onlardan yararlanmayacağı hale getirmesini dilemektedir.”228

“Bu durum üzerine Hz. Musa, onlara bu ekonomik gücün niçin verildiğini sorarak duasını yapmaktadır. Aslında Hz. Musa'nın Firavun ve etrafındaki seçkinlerin sahip oldukları servette, nimette, yani ekonomik imkânlarda gözü yoktu ve onları kıskanmıyordu. Ama Hz. Musa şunu tecrübesi ile gördü: Firavun ve etrafındaki seçkinlerin sahip olduğu servet onun önüne büyük bir engel olarak çıktı. Kendisinin ekonomik imkânsızlıkları da tebliğinin gücünü azaltıyordu. Böylece zenginlerin toplumdaki baskınlığını fark etti ve bu duasını yaptı. Hz. Musa, kendisi için dua ediyordu ama, bu duası Firavun ve etrafındaki seçkinler için beddua oluyordu.”229 Ekonominin önemini şu hadisede de görmek mümkündür:

“Mekke fethi esnasında Halid b. El-Velid’in karşısına dikilerek girişi

227

Bayraktar Bayraklı, age, C.9 s.64 228

Seyyid Kutup, Fi Zilali’l Kur’an, (Ter: Salih Uçan, Vahdettin İnce, Mehmet Yılmaz), Dünya Yayıncılık, 1991 İstanbul, c.5 s.561-562

229

engellemek üzere hadise çıkaran sonra kaçıp saklanan, Hz. Peygamber’in kendisine 4 ay mühlet ve eman vermesi üzerine İslam ordusuna ödünç zırhlar da vererek onlarla birlikte Huneyn Gazvesi’ne katılan, henüz iman etmemiş Safvan b. Ümeyye idi. Safvan Ci’rane’de toplanan ganimetlere, kızıl cins develere iştah ve arzuyla bakıyordu. Peygamber Efendimiz (sav) bunu sezdi ve O’na 100 deve verdi. Arkasından bir 100 deve daha ve yine 100 deve daha verdi. Safvan, tüm bu olanlara inanamıyordu. Ve bunu şöyle dile getirdi: “ Vallahi Resulullah (Sav) bana verdiğini verdi. Ama kendisi bana insanların en menfuru idi. Bana vermekte devam etti. Nihayet nazarımda insanların en sevimlisi oldu”230

“Belirtmeye dahi lüzum yoktur ki iktisat her medeniyette önemli bir yere sahip olmuştur; tabii eğer iktisattan insanın mal üretmesi, servet biriktirmesi, çalışması, ticaret yapması, mal değiş-tokuş, vb. gibi faaliyetleri anlıyor isek. Diğer geleneksel medeniyetlerde olduğu gibi İslam’da da iktisat hiçbir zaman ayrı bir disiplin veya faaliyet alanı olarak görülmemiştir. Bu nedenle Arapçada ekonomi sözcüğünün karşılığı yoktur; iktisat terimi klasik Arapçada modern bir terim olan ekonomiden çok farklı bir anlama sahiptir. Onun ekonomi (economics) karşılığı olarak kullanılışı daha yenidir; asıl anlamı Gazzâli’nin ünlü el-İktisad fi’l-İtikad adlı eserinden anlaşıldığı üzere öncelikle vasat ve itidali korumak demektir.”231 “Şükreden zenginlerin üstün olduğunu savunanların tutundukları delillerin özü de şudur: Allah Teâlâ, Kitab-ı Kerîm’inde iyi amelleri methetmiş ve sahiplerini övmüştür. Zekât ve hayır yollarında infak, malla Allah yolunda cihat etmek, mücahitleri teçhiz etmek, muhtaçlara yardım etmek, köleleri azad etmek, açlık zamanında yemek yedirmek gibi iyi ameller, ancak zenginlikle yapılır. Fakirin sabrı nerede, ölmek üzere bulunan fakire yardım edip, onu kurtaran ve onu sevindiren zenginin yaptığı nerede? Fakirin sabrı nerede, malıyla Allah’ın dinine yardım ederek kelime-i tevhidi yükselten ve düşmanları kahreden zenginin faydası nerede? Ebu Zerr (r.a.) ‘ın fakirlik üzere sabrı

230

Müslim, Fedail, 59 231

Seyyit Hüseyin Nasr, Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi, (Ter: Şehabettin Yalçın),İz Yay. 1995 İstanbul, s. 280-281

nerede, Allah uğrunda eziyet edilenleri alıp azad eden ve İslam dinine yardım için malını harcayan Ebubekir Sıddîk’ın şükrü nerede? ”232

“Mehmet Akif ise (1873-1936) meselenin bir başka yönüne ve bir başka açıdan bakar:

‘Bilir misiniz servetin nazar-ı İslam’daki mevkii nedir? Hayat-ı ümmetin en büyük rüknü, terakkî-i milletin en kavi medârıdır.’ ”233

“Fıkıhçıların birçoklarına ve sûfilere göre şükreden zengin, sabreden fakirden daha üstündür.”234

Bi’setin 6. Yılından itibaren 3 yıl boyunca maruz kaldıkları muhasara neticesinde yüzleştikleri bu duruma karşın Peygamber (sav) Efendimiz, hiçbir zaman bu 3 yıldaki açlığı, susuzluğu öven bir şey söylememiştir. Açlığın, fakirliğin iyi bir şey olmadığı ve istenmemesi gerektiğini Nahl suresinde şöyle anlatılmaktadır;

ﱠﻨِﺌَﻤْﻄُﻣ ًﺔَﻨِﻣَآ ْﺖَﻧﺎَﻛ ًﺔَﯾْﺮَﻗ ﺎًﻠَﺜَﻣ ُﮫﱠﻠﻟا َبَﺮَﺿَو

ْتَﺮَﻔَﻜَﻓ ٍنﺎَﻜَﻣ ﱢﻞُﻛ ْﻦِﻣ اًﺪَﻏَر ﺎَﮭُﻗْزِر ﺎَﮭﯿِﺗْﺄَﯾ ًﺔ

َنﻮُﻌَﻨْﺼَﯾ اﻮُﻧﺎَﻛ ﺎَﻤِﺑ ِفْﻮَﺨْﻟاَو ِعﻮُﺠْﻟا َسﺎَﺒِﻟ ُﮫﱠﻠﻟا ﺎَﮭَﻗاَذَﺄَﻓ ِﮫﱠﻠﻟا ِﻢُﻌْﻧَﺄِﺑ

“ Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.”235

“ Yüce Allah'ın verdiği bu örnek daha önce yaşamış olan gerçek bir toplum

olabileceği gibi, tasarlanan örnek bir toplum da olabilir. Eğer bu ülke gerçek bir ülke ise o zaman Fecr Sûresinin 6-8. âyetlerinde geçen, direkleri olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehri kastedilmiş olabilir. Ama Yüce Allah, Müslümanların teşkil edeceği bir ülkenin durumunu da anlatmış olabilir. Bunlardan hangisi olursa olsun önemli değildir, önemli olan o ülkenin önceki durumu ile oradaki kötü manada köklü değişimin sebepleri ve sonuçlarıdır.

232

Faruk Beşer, age, s.79-80 233

Faruk Beşer, age, s.81 234

İbn Kayyım, İ’lâmü’l muvakkîn 1/34, Akt. Prof. Dr. Faruk Beşer, age,81 235

‘Bu ülke güvenli, huzurlu idi, ona rızkı her yerden bol bol gelirdi.’

Medenî bir ülkenin sahip olması gereken üç önemli özellik burada gündeme getirilmektedir:

a) ‘Güvenli idi’

Dikkat edilirse Yüce Allah emniyeti, yani güveni birinci sıraya almıştır. Bir