• Sonuç bulunamadı

MALI ZAYİ ETMENİN HÜKMÜ

KUR’AN’DA ZENGİNLİK, FAKİRLİK VE İSLAM DİNİNİN YASAKLADIKLAR

3.2. İSLAM DİNİNİN YASAKLADIKLAR

3.2.1. MALI ZAYİ ETMENİN HÜKMÜ

Bir malın zayi olabilmesi için, yani onun çarçur edilebilmesi için öncelikle o malın elde edilmiş olması gerekir. Her şeyi mal olarak değerlendirmek ve ona göre bir hüküm vermek yanlış olur. Bu yüzden bir şeyin mal olarak değerlendirilebilmesi için bir takım şartlar gerekmektedir.

“Zira Hanefilere göre bir şeyin mal sayılabilmesi için;

a)Biriktirilebilecek/saklanacak şekilde maddi bir varlığının olması b)Normal (mutat) olarak faydalanılabilir olması gerekir “373

Eğer bu iki nitelik bir malda yer almıyorsa biz ona “mal” ifadesini kullanamayız. Mecellede de değinildiği gibi mal olarak ifade edilen bir şey, ihtiyaç günleri için saklanabilmeli, biriktirilebilir niteliklere sahip olması gerekmektedir. Yani illa da onu kazandığımız anda harcamamız gerekmiyor. İlerideki sıkıntılı günler için biriktirilebilir olmalıdır.

372

Celal Büyük, age, s.56 373

“Mülk, başkasını ondan meneden ve şer’i bir mani olmadığı takdirde sahibine doğrudan doğruya tasarruf imkânı veren bir aidiyettir.”374

Zira İslami anlayışa göre Yüce Allah insanı, kendisine kullukta bulunması için yaratmıştır. Bu yaratılış gayesinin bir gereği olarak kişi, sınırlı ömrü boyunca sürekli kulluk imtihanından geçmektedir. “İşte bu imtihan alan ve araçlarının en önemlilerinden birini de, mülkiyet/servet oluşturmaktadır. Kişinin sahip olduğu mali değerleri, kendisine bu nimetleri/ imkânları bahşeden Yüce Yaratıcı’nın istediği şekilde kullanıp kullanmayacağının test edilmesi ve bu noktada kulun ileri sürebileceği herhangi bir mazeretin de bulunmaması açısından fertler, özel mülklerinde tam yetkili kılınmıştır.”375 İnsan bu yetkisini akıllı bir şekilde kullandığı ölçüde tam yetkiye sahiptir. Eğer aklını kullanmayıp gerekli olan işlemleri yapmaz ya da gereksiz işler yaparsa elindeki tam tasarruf yetkisi sınırlandırılabilir. Her türlü tasarruflarında serbest olmaları akil ve baliğ olmalarına da bağlıdır. Nisa suresi 5. Ayet-i kerimede değinildiği gibi Allah (cc) mallarınızı sefih kimselere vermeyin demektedir. Bu sefih kimselerle ilgili tefsircilerimiz akil-baliğ olmayan ya da nasıl harcaması gerektiğini bilmeyen insanlardır şeklinde yorumlarda da bulunmuşlardır. Mahmut Topbaş bu noktada şunlara değinmiştir;

“Sefih insanlara mallarınızı vermeyiniz. Sefih; kârını zararından ayırt edemeyen ve malını meşru olmayan yollarda saçıp savuran adama denir. Sefih; İslam hukuku yürürlükte olmuş olsaydı, bu âyet-i kerîmeye göre; hani Hilton'da bir gecede şu kadar şişe patlatmış, şu kadar içki parası vermiş denilen adamların malına devlet el koyar. Devletin malına, zimmetine geçirtmez. Yine adamın malıdır, fakat o adamın o mal üzerindeki tasarrufunu önler. Oraya devletin de o adamın da razı olabileceği bir velî, bir kayyim tayin eder. O adam aklını başına alıncaya kadar, onun adına devlet, o malı yönetiverir. Yani gayri meşru yollarda malın saçıp savrulmasını böylelikle engeller. Buradan şu hüküm çıkar; Herkesin İslam hukukuna göre mülk edinme hakkı vardır. Ama herkes kendi malına, bu mal benimdir diye istediği gibi haram yolda tasarrufta bulunamaz. Meşru yollarda tasarrufta bulunur. Malının

374

Vehbe Zuhayli, İslam Fıkıh Ansiklopedisi,(Ter; Ahmet Efe; Beşir Eryarsoy; H. Fehmi Ulus; Abdurrahim Ural; Yunus Vehbi Yavuz; Nurettin Yıldız), Risale yay,1994,İstanbul, C.5, s.49 375

tamamını çok hayırlı bir müesseseye, İslam yolunda verebilir. Ama bunu gayri meşru bir yolda kullanma hakkını dinim ona vermez. O malda, toplumun hakkı vardır. Onun için, yönetimini devlet kendisi üstleniyor. Ve o adam adına yönetiyor. Yalnız, hani dinimde komünistlikte olduğu gibi mala el koymak yoktur. O şahıs adına devlet, o malı yönetiyor. O adam derse ki; ‘Ben bu işleri yapmaktan vazgeçtim. Aklımı başıma aldım, bu tür şeylere bir daha girmeyeceğim.’ dediği ve bunu da ispat ettiği takdirde, yine o malı kendisine iade ediliyor. Onun için Allah (c.c), «Onların mallarını vermeyin» dememiş. Mallarınızı sefih insanlara vermeyiniz ki; Allah sizi onlar üzerine yönetici kılmıştır. Kayyım kılmıştır. Onların malını siz yönetin. Bu arada onları da aç bırakmayın tabi. ‘O mallarından onları rızıklandırınız.’ Yani o adamın eski durumunu da nazar-ı itibara alarak. Yani malın sahibi olarak evini işçilerini, kendi yediğini içtiğini de gözetleyerek, yani sosyal durumunu da nazar-ı itibara alarak, onun geçimini temin ediniz. ‘Onları (sosyal durumuna uygun bir şe- kilde) giydiriniz’ ‘Ve onlara güzel sözler söyleyiniz.’ Yani kırıcı da olmayınız.”376

Birde şu nokta vardır ki, eğer mülk sahibi malını gerekli yerlere ve gerektiği gibi harcayamıyorsa, buna akli melekesi yetmiyorsa ya da başka bir nedenden dolayı bunu yerine getiremiyorsa o kişinin malına devlet el koyar. Yani “Şayet mülk sahibi, mülkiyetin tabi olması gereken şartlara ehemmiyet vermezse, mülkiyet üzerindeki kayıtları sağlamlaştırmak için adil devlet reisinin müdahaleye hak ve selahiyeti vardır.”377 Buradan biz şunu anlıyoruz ki kişi malının, mülkünün zekatını vermezse ya da onu normal olarak kullanmazsa, yani kişi kendi malını kullanmaya ehil değilse (akil-baliğ değilse) onun malına devlet el koyabilir ya da aile büyükleri onun tasarruflarını sınırlandırabilir. Bu tamamen kişinin malının korunmasına yöneliktir. Ne zaman malını kullanmayı öğrenir, israf etmez ya da lüzumsuz yerlere harcamazsa kendi malının üzerindeki tam tasarruf hakkına yeniden sahip olur.

İsra suresinde şöyle geçmektedir:

ْﺠَﺗ ﺎَﻟَو

اًرﻮُﺴْﺤَﻣ ﺎًﻣﻮُﻠَﻣ َﺪُﻌْﻘَﺘَﻓ ِﻂْﺴَﺒْﻟا ﱠﻞُﻛ ﺎَﮭْﻄُﺴْﺒَﺗ ﺎَﻟَو َﻚِﻘُﻨُﻋ ﻰَﻟِإ ًﺔَﻟﻮُﻠْﻐَﻣ َكَﺪَﯾ ْﻞَﻌ

376

Mahmut Toptaş, age, c. 2, s.223-224. 377

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) çaresiz kalırsın.”378

“Eli boyna bağlamak, cimrilikten; büsbütün açmak da savurganlıktan kinayedir. Gerek cimrilik, gerek savurganlık, insanın mutsuzluğuna sebep olur. Cimri insanı halk kınar, onun insanlar yanında saygınlığı kalmaz. Gereksiz yere malını harcayıp tüketen de başkalarına muhtaç olur. Her iki halde de insan üzüntü içine düşer. Ayetin sonundaki: ‘Kınanmış olarak üzüntü içinde oturursun’ cümlesinde ‘melûm: kınanmış’ sözcüğü, cimriliğin getireceği sonuca, ‘mahsur: üzgün’ sözcüğü de savurganlığın getireceği sonuca işaret etmektedir.”379

Sonuç olarak denilebilir ki malın zayi olması demek, sefih, aklı ermeyen kişilerin eline geçmesi ya da bizzat sahibi tarafından hiç alakası olmayan, gereksiz yerlere harcanması demektir. Bununla ilgili bir çok örnek verilebilir. Ancak hükmün ruhu şudur ki bir Müslüman, malını İslam’ın uygun görmediği yerlere harcamamalı ve olabildiğince tasarruflu olmalı. Bunun yanında toplum söz konusu olduğunda, toplumdaki fakir-fukarayı gözetmeli ve onların haklarını zayi etmemelidir.