• Sonuç bulunamadı

KUR’AN-I KERİM’E GÖRE ZENGİNLİK VE FAKİRLİK

KUR’AN’DA ZENGİNLİK, FAKİRLİK VE İSLAM DİNİNİN YASAKLADIKLAR

3.2. İSLAM DİNİNİN YASAKLADIKLAR

3.1.1. KUR’AN-I KERİM’E GÖRE ZENGİNLİK VE FAKİRLİK

“Yüce Allah yer ve gökleri imkânlarla doldurmuştur. Pek azı müstesna Allah nimetleri insanlara hazır olarak vermedi. Eğer böyle olsaydı insan tembelleşir ve yaratılıştan mevcut yeteneklerini geliştiremezdi. Sonuçta da insan gelişemezdi ve o, hayvandan fazla farkı olmayan bir hayata yönelirdi. Allah ise insanın daima sıçrama yapmasını ve gittikçe daha uzaklardaki nîmet ve imkânlara doğru yönelmesini istemektedir. Eğer mazur görürseniz ben bunu, eğitmek için gittikçe daha yukarda tutulan bir yiyeceğe sıçratmak istediğimiz bir hayvanın durumuna benzetmek istiyorum. Şu kadar var ki Allah'ın insandan istediği onu yiyeceğe tırmanması veya gösteri yapması değil, aksine, yükseldikçe Allah'ın yüceliğini daha iyi takdir etmesi ve insanın kâinattaki yerini daha iyi belirlemesidir. Böylece o, sonsuz yüce Rabbe doğru yönelip gidecektir.”243

Bu, okuma-yazması dahi olmayan birisi nasıl ki ‘ben her şeyi biliyorum’ der, biraz okuma-yazma öğrenince ‘ben çoğu şeyi biliyorum’ der, artık en üst seviye geldiğinde ise ‘ben bir çok şeyi bilmiyorum’ der, işte Allah’ın bizden istediği de budur. Atalarımız ‘Meyvesi olan ağaç eğilir.’ derler. Müslüman, zenginlikte doruk noktaya yaklaştıkça Allah’a daha çok şükretmeli, acizliğini, bir kul olduğunu unutmamalı ve elindeki mala tapmamalıdır. Allah (cc), bizleri bir imtihana tabi tutmaktadır. Zenginin imtihan noktalarından biri de malıdır ve çok çetin bir imtihandır.

Kur’an-ı Kerim, insanın başlı başına bir varlık olması hasebiyle onu çok boyutlu bir yaklaşımla inceler. Çünkü insan, varlık dünyasında Allah’tan sonra ikinci derece de bir yüceliğe sahiptir.

243

ْﺪَﻘَﻟَو

ﻰَﻠَﻋ ْﻢُھﺎَﻨْﻠﱠﻀَﻓَو ِتﺎَﺒﱢﯿﱠﻄﻟا ْﻦِﻣ ْﻢُھﺎَﻨْﻗَزَرَو ِﺮْﺤَﺒْﻟاَو ﱢﺮَﺒْﻟا ﻲِﻓ ْﻢُھﺎَﻨْﻠَﻤَﺣَو َمَدآ ﻲِﻨَﺑ ﺎَﻨْﻣﱠﺮَﻛ

ﯿِﻀْﻔَﺗ ﺎَﻨْﻘَﻠَﺧ ْﻦﱠﻤِﻣ ٍﺮﯿِﺜَﻛ

ًﻼ

“ Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”244 Dolayısıyla insan tabiattaki konumu itibariyle, en yetkili varlıktır.

“İnsan ile çevresini saran eşya arasındaki sürekli etkileşimin sonucu olarak, çevresinde ve üretim şeklinde birtakım değişikliklerin olduğu ve buna bağlı olarak insanın, çobanlık, ziraat, sanayi veya başka bir yoldan hayatını sürdürdüğü üretim tarzında bir değişiklikler meydana geldiği açıktır. Fakat bu değişiklik, insanın asıl tabiatında ne derece bir değişikliğe sebep olabilir? Yani insanın köklü fıtri güdüleri değişikliğe uğradı mı? Hayata olan sevgisi… Mal arzusu… Cinsiyet duygusu… Sivrilmek ve kişiliğini ispat etmek tutkusu… Bilgi edinmek isteği… Yeryüzündeki ömrünü uzatma arzusu… Çevresine egemen olma hırsı… Toplumsal yaşam talebi… Güvenlik arzusu… İstikrar arzusu… Mal, mülk sahibi olma isteği… vb. durumlar acaba değişti mi? Evet, insanın bütün bu arzuları değişmemiştir. Değişen, sadece bunları gerçekleştirme şeklidir. Dolayısıyla değişiklik şekildedir, özde değil… İnsan hayatının özündeki değişiklik, olsa olsa, tümüyle farklı bir ölçüye göre ortaya çıkabilir. Söz konusu bu ölçü ise onun hayatını tanzim eden değer yargılarının türüdür. Değer yargıları vahye mi dayalıdır, yoksa beşeri kaynaklara mı? İşte insan benliğindeki asıl muharrik unsur budur.”245 Aslında Kur’an’da dünyanın insanın emrine verildiği, ona musahhar kılındığı belirtilmektedir. Yani insan dünyayı imar etmek, geliştirmek ve dolayısıyla da dünyayı kendi emri altına almakla mükelleftir. Çünkü yaşayan canlılar arasında akletme yeteneği olan tek varlık insandır. Bakınız bu husus ayet-i kerime de nasıl geçmektedir:

ﻲِﻓ ﺎَﻣَو ِتاَوﺎَﻤﱠﺴﻟا ﻲِﻓ ﺎَﻣ ْﻢُﻜَﻟ َﺮﱠﺨَﺳ َﮫﱠﻠﻟا ﱠنَأ اْوَﺮَﺗ ْﻢَﻟَأ

ًةَﺮِھﺎَﻇ ُﮫَﻤَﻌِﻧ ْﻢُﻜْﯿَﻠَﻋ َﻎَﺒْﺳَأَو ِضْرَﺄْﻟا

ٍﺮﯿِﻨُﻣ ٍبﺎَﺘِﻛ ﺎَﻟَو ىًﺪُھ ﺎَﻟَو ٍﻢْﻠِﻋ ِﺮْﯿَﻐِﺑ ِﮫﱠﻠﻟا ﻲِﻓ ُلِدﺎَﺠُﯾ ْﻦَﻣ ِسﺎﱠﻨﻟا ْﻦِﻣَو ًﺔَﻨِﻃﺎَﺑَو

244 İsra 17/70 245

“Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.”246 Burada geçen “Teshir ise: failin, fiilinde istediği gibi tasarruf etmesidir.”247 “Buna göre kainat, bütünüyle, insanın kendisinden yararlanacağı şekilde yaratılıp, onun emrine verilmiştir. Tabiatın bu şekilde yaratılması, dolaylı olarak, insanı çalışmaya teşvik etmektedir.”248 Yani insan, tabiatı, doğayı kendi emrine almak için çalışmalı ve böylece Allah’ın emrini yerine getirmelidir.

ىَﺮَﺗَو ﺎَﮭَﻧﻮُﺴَﺒْﻠَﺗ ًﺔَﯿْﻠِﺣ ُﮫْﻨِﻣ اﻮُﺟِﺮْﺨَﺘْﺴَﺗَو ﺎﯾِﺮَﻃ ﺎًﻤْﺤَﻟ ُﮫْﻨِﻣ اﻮُﻠُﻛْﺄَﺘِﻟ َﺮْﺤَﺒْﻟا َﺮﱠﺨَﺳ يِﺬﱠﻟا َﻮُھَو

َنوُﺮُﻜْﺸَﺗ ْﻢُﻜﱠﻠَﻌَﻟَو ِﮫِﻠْﻀَﻓ ْﻦِﻣ اﻮُﻐَﺘْﺒَﺘِﻟَو ِﮫﯿِﻓ َﺮِﺧاَﻮَﻣ َﻚْﻠُﻔْﻟا

)

14

(

ْا ﻲِﻓ ﻰَﻘْﻟَأَو

َﻲِﺳاَوَر ِضْرَﻷ

َﺪﯿِﻤَﺗ ْنَأ

َنوُﺪَﺘْﮭَﺗ ْﻢُﻜﱠﻠَﻌﱠﻟ ﺎًﻠُﺒُﺳَو اًرﺎَﮭْﻧَأَو ْﻢُﻜِﺑ

)

15

(

َنوُﺪَﺘْﮭَﯾ ْﻢُھ ِﻢْﺠﱠﻨﻟﺎِﺑَو ٍتﺎَﻣﺎَﻠَﻋَو

)

16

(

َنوُﺮﱠﻛَﺬَﺗ ﺎَﻠَﻓَأ ُﻖُﻠْﺨَﯾ ﺎَﻟ ْﻦَﻤَﻛ ُﻖُﻠْﺨَﯾ ْﻦَﻤَﻓَأ

)

17

(

ﱠنِإ ﺎَھﻮُﺼْﺤُﺗ ﺎَﻟ ِﮫﱠﻠﻟا َﺔَﻤْﻌِﻧ اوﱡﺪُﻌَﺗ ْنِإَو

ٌﻢﯿِﺣَر ٌرﻮُﻔَﻐَﻟ َﮫﱠﻠﻟا

)

18

(

“Taze etinden yemeniz ve mücevherini çıkarıp takınmanız için denizi hizmetinize veren de O'dur. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki, bu da O'nun lütfuna nail olmanız ve O'na şükretmeniz içindir. 0, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz. Daha nice işaretler koydu. Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar. Şimdi yaratanla yaratamayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz? Allah'ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Allah gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir."249

“Burada açıkça yer ve göklerdeki nimetlerden söz edildi ve bu arada insana faydası olup da çıplak gözle görülmeyen nice nimetlere dikkat çekildi. Denizdeki gemiyi insan nasıl evirip çeviriyor, dilediği faydayı temin için onu istediği yere götürüyorsa insan bunun gibi tabiat güçlerine, denizlere, nehirlere hâkim olabilir, ay,

246

Lokman 31/20 247

Tabatabai, M. Hüseyin, el-Mizan, Tahran 1393/1973 248

Orhan Atalay, age, s.42 249

güneş ve göklerden de faydalar temini yoluna gidebilir. İşte Kur'an'da bütün bunların hepsi için ‘emrine ve istifadesine verme’ anlamında aynı ‘tashîr’ fiili kullanılmıştır. Buna göre en azından nehir suları gibi güneş ışınlarının da bir yere toplanmasıyla nice faydalar temini mümkün olacaktır ki günümüzde güneş enerjisi üzerinde yapılan çalışmalar herkesin malumudur.”250

ْﻦِﻣ ْﻢُﻛَﺄَﺸﻧَأ َﻮُھ ُهُﺮْﯿَﻏ ٍﮫَﻟِإ ْﻦِﻣ ْﻢُﻜَﻟ ﺎَﻣ َﮫﱠﻠﻟا اوُﺪُﺒْﻋا ِمْﻮَﻗﺎَﯾ َلﺎَﻗ ﺎًﺤِﻟﺎَﺻ ْﻢُھﺎَﺧَأ َدﻮُﻤَﺛ ﻰَﻟِإَو

ﻲﱢﺑَر ﱠنِإ ِﮫْﯿَﻟِإ اﻮُﺑﻮُﺗ ﱠﻢُﺛ ُهوُﺮِﻔْﻐَﺘْﺳﺎَﻓ ﺎَﮭﯿِﻓ ْﻢُﻛَﺮَﻤْﻌَﺘْﺳاَو ِضْرَﺄْﻟا

ٌﺐﯿِﺠُﻣ ٌﺐﯾِﺮَﻗ

“Semud milletine kardeşleri Salih'i gönderdik. "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret dileyin, sonra da O'na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir" dedi.”251

“Yeryüzünü bayındır hale getirmek için, gerekli mali potansiyele sahip olmanın ve ilgili sanat dallarını öğrenmenin farz-ı kifaye olduğuna hükmeden ulema, bu ayetten delil getirmişlerdir.”252 Bu o kadar önemli bir husustur ki Allah (cc) müslümanın devamlı kazanmasını istemiş ve bu noktada birçok teşvik yapmıştır. Bakara suresinde şöyle gelir:

ْﻀَﻓ اﻮُﻐَﺘْﺒَﺗ ْنَا ٌحﺎَﻨُﺟ ْﻢُﻜْﯿَﻠَﻋ َﺲْﯿَﻟ

ًﻼ

اَذِﺎَﻓ ْﻢُﻜِّﺑَر ْﻦِﻣ

َا

َﻓ ٍتﺎَﻓَﺮَﻋ ْﻦِﻣ ْﻢُﺘْﻀَﻓ

َﺪْﻨِﻋ َﮫﱠﻠﻟا اوُﺮُﻛْذﺎ

َﻦِﻤَﻟ ِﮫِﻠْﺒَﻗ ْﻦِﻣ ْﻢُﺘْﻨُﻛ ْنِاَو ْﻢُﻛاَﺪَھ ﺎَﻤَﻛ ُهوُﺮُﻛْذاَو ِماَﺮَﺤْﻟا ِﺮَﻌْﺸَﻤْﻟا

َﻦﯿِّﻟﺎّۤﻀﻟا

“(Hac mevsiminde) Rabbinizden rızık isteyerek ticaret yapmanız size günah değildir. Arafat’tan sel gibi taşarak döndüğünüzde Meş'ari'l-Haram yanında, Allah'ı zikredin. O'nu, size doğrusunu öğrettiği gibi zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten yolunu şaşırmışlardan idiniz.”253

Rivayetlere göre Cahiliyye döneminde Mekke’de Ukaz, Mecenneh ve Zu’l Mecaz adında çeşitli pazarlar vardı. Müşrikler Hacc mevsiminde bu pazarların açık

250

Celal Yeniçeri, age, s.426-430 251

Hud 11/61 252

Orhan Atalay, age, s.46 253

olmasını günah addederek, ticareti yasaklamışlardı. Bu cahiliye mantığını ortadan kaldırmak için de yukarıdaki ayet nazil olmuştur.

Hacc mevsiminde, normal zamanda helal olan bazı şeylerin, ihramdan dolayı yasaklanmasına rağmen, ticaretin teşvik edilmesi son derece dikkat çekicidir.

Canlı bir ticaret merkezi olan Mekke ortamında filizlenen İslam kendinden önceki iktisadi faaliyetleri çoğunlukla yasaklamamış ıslah etmiştir. İnsanlar umumiyetle ihtiyaç duyduklarından daha fazla maddi varlığa sahip olmak isterler. İmam-ı Gazali'ye göre bunun birinci sebebi gelecek korkusudur. "Korkan insan, kötümser olur. Dolayısıyla, mevcut ihtiyaçlarını karşıladığı anda bile, uzun hesaplar (tul-i emel) yapar. Hatırına, ihtiyacına yeten malın telef olabileceği ve başkasına muhtaç duruma düşebileceği gelir. Bir kere bu hatırına gelince de gönlüne korku dolar ve korkunun verdiği rahatsızlığı, herhangi bir afet halinde başvurabileceği başka bir malının da olduğunu bilmekten ileri gelen bir güvenlik duygusundan başka şey dindiremez olur. Artık o, geleceği için beslediği korkudan ve hayata olan sevgisinden dolayı, habire uzun bir ömrü, hücum eden ihtiyaçları, malların afetlere maruz kalma ihtimalini hesap edip durur.”254 Tüm bunlar Gazali’nin yapmış olduğu tahminler ve varsayımlardır. Her konuda bu tür varsayımlara ve tahminlere ulaşmak mümkündür. Ancak elde kesin deliller varsa hiçbir zaman varsayımlara göre hareket edilmemelidir.

“Gerçekten Kur’an-ı Kerim, servet ve dünyalıkla ilgili güzel şeyler söylemektedir. Öyle ki onu adeta nazlandırmaktadır. Ona çiçek diyor; üstünlük diyor; ihsan diyor; bereket diyor. Servete yönelik bu Kur’ânî yaklaşım; insanlara bu dünyada verilen şeylerin kıymetini ve bu şeylerin insan için ne derece önemli olduğunu ortaya koyması yönünden önemlidir”255

Bakınız Sa’d suresi 35. ayette şöyle geçmektedir;

ُبﺎﱠھَﻮْﻟا َﺖْﻧَأ َﻚﱠﻧِإ يِﺪْﻌَﺑ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺄِﻟ ﻲِﻐَﺒْﻨَﯾ ﺎَﻟ ﺎًﻜْﻠُﻣ ﻲِﻟ ْﺐَھَو ﻲِﻟ ْﺮِﻔْﻏا ﱢبَر َلﺎَﻗ

254

Yunus Hüdayi,http://www.ilkadimdergisi.com/153/kapak-yunushudayi.htm 255

“Süleyman ‘ Rabbim! Beni bağışla; benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen daima bağışta bulunansın”256

“Bu ayet-i kerîme fevkalade anlamlıdır. Bir Peygamber olarak Hz. Süleyman, Allah’tan, kimseye nasip olmayacak bir mülk ve servet talebinde bulunmuştur. Gerçi bir kısım müfessirler, bu talebin ahirete yönelik olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak bunun dünyaya yönelik bir istek olduğunu ayetlerin devamından anlamaktayız. Hz. Süleyman’ın bu niyazı dünyaya yönelik faaliyetlerin, dünyayı ve içindekilerini talep etmenin ne kadar tabii olduğunu göstermektedir.”257

Maide suresindeki şu ayetten yola çıkılarak da bazı yorumlar yapılabilir. Ayet-i kerime şöyledir;

اوُﺪَﺘْﻌَﺗ ﺎَﻟَو ْﻢُﻜَﻟ ُﮫﱠﻠﻟا ﱠﻞَﺣَأ ﺎَﻣ ِتﺎَﺒﱢﯿَﻃ اﻮُﻣﱢﺮَﺤُﺗ ﺎَﻟ اﻮُﻨَﻣَآ َﻦﯾِﺬﱠﻟا ﺎَﮭﱡﯾَأ ﺎَﯾ

ﱡﺐِﺤُﯾ ﺎَﻟ َﮫﱠﻠﻟا ﱠنِإ

َﻦﯾِﺪَﺘْﻌُﻤْﻟا

“Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.”258

“Kur’an-ı Kerim’in beyanlarından anlaşıldığına göre, yerde ve gökte yaratılanların hepsi insan içindir. Amaç bu olunca, insanların bütün bu yaratılanlardan, yine Kur’an tarafından sınırları belirlenen meşru ölçüler çerçevesinde yararlanması Yüce Allah’ın tanıdığı ve ihsan ettiği bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır.”259

“İlim adamlarımız derler ki: Bu âyet-i kerime ile, ona benzeyen diğer âyetler ve bu anlamda varid olmuş hadis-i şerifler, aşırı giden zühd taslayıcıları ile mutasavvıflar arasından işi tembelliğe vuranların yaklaşımları reddedilmektedir. Zira bunların her birisi kendi yolundan uzaklaşmış ve maksadını gerçekleştirmekten uzak düşmüştür. Taberî der ki: Bir Müslüman bunları kullanmaktan dolayı bir dereceye

256

Sa’d 38/35 257

Ali Soylu, age, s. 68 258

Maide 5/87 259

kadar zorluk ve sıkıntılar ile karşılaşacağından korksa bile Allah'ın mümin kulları için helal kılmış olduğu şeylerden herhangi bir hoş ve temiz yiyeceği, giyeceği veya evlenmeyi haram kılması hiçbir müslüman için caiz değildir. İşte bundan dolayı Peygamber (sav) Osman b. Maz'un'un kadınlardan uzak durmak isteğini reddetmiştir. İşte, bununla da Allah'ın kulları için helal kılmış olduğu herhangi bir şeyi terk etmekte fazilet olmadığı sabit olmaktadır. Fazilet ve iyilik, Allah'ın kullarını teşvik ettiği şeyleri, Rasulullah (sav)'ın yapıp, ümmeti için sünnet kıldığı ve Raşit imamların (halifelerin) izinden giderek tabi oldukları şeyleri yapmaktır. Zira yolun en hayırlısı Peygamberimiz Muhammed (sav)'ın yoludur. Durum böyle olduğuna göre, helalinden pamuk ve ketenden yapılmış elbise giymeye gücü yettiği halde kıldan ve yünden yapılmış elbiseleri tercih edenlerin, aynı şekilde kadınlara ihtiyacının arız olmasından çekindiği için ve benzeri yiyecekleri terk edip bayağı şeyleri yemeyi tercih edenlerin yanlışlığı böylelikle ortaya çıkmaktadır. Yine Taberî der ki: Kaba şeyleri giyip, yemenin, nefse ağır gelmesi ve ikisinden artan değeri ihtiyaç sahiplerine harcamak dolayısıyla hayrın söylediğimizden başka yolda olduğunu kim zannederse, hiç şüphesiz yanılmış olur. Çünkü insana öncelikle gerekli olan, kendi nefsinin salâhı ve Rabbine itaat hususunda nefsine yardımcı olmasıdır, Bayağı şeyler yemekten daha çok vücuda zararlı hiçbir şey yoktur. Çünkü bu bayağı şeyler kişinin aklını bozar, Allah'ın kendisine itaate sebep kıldığı organlarını zayıf düşürür.”260

“Tam manasıyla ruhbanlık; hoş ve güzel şeylerden kaçınmak, kalp ve beyin gibi ana organları zayıflatır. Bunlar zayıflayınca düşünce bozulur, akıl karışır. Şüphesiz ki en mükemmel mutluluk, en büyük ibadet, marifetullah’tır. Açıkladığımız tarzdaki ruhbanlık bunu engellediğine göre, kendisinden menedilmesi tabiidir. Nitekim Peygamberimiz (sav) Osman b. Maz’un’un evinde ashabına kıyamet gününün korkunç hallerini anlatırken şöyle diyor: ‘Tam bir ruhbanlık; dünyanın harap olmasını, ekinin ve neslin kesilmesi neticesini doğurur. Taat, muhabbet ve

260

Kurtubi, Muhammed b. Ahmed el-Ensari, El-Camiu Li Ahkami’l Kur’an, Müessesetü Abdu’l Hafiz el-Bisat, Beyrut 1965, c.3, 6.kısım, s.262

marifetle beraber ruhbanlığı terk etmek ise dünya ve ahireti kazanmaya yardım eder. Bu hal daha iyidir.’ ”261

ِﻓ اﻮُﻨَﻣَآ َﻦﯾِﺬﱠﻠِﻟ َﻲِھ ْﻞُﻗ ِقْزﱢﺮﻟا َﻦِﻣ ِتﺎَﺒﱢﯿﱠﻄﻟاَو ِهِدﺎَﺒِﻌِﻟ َجَﺮْﺧَأ ﻲِﺘﱠﻟا ِﮫﱠﻠﻟا َﺔَﻨﯾِز َمﱠﺮَﺣ ْﻦَﻣ ْﻞُﻗ

َﻣﺎَﯿِﻘْﻟا َمْﻮَﯾ ًﺔَﺼِﻟﺎَﺧ ﺎَﯿْﻧﱡﺪﻟا ِةﺎَﯿَﺤْﻟا

َنﻮُﻤَﻠْﻌَﯾ ٍمْﻮَﻘِﻟ ِتﺎَﯾَﺂْﻟا ُﻞﱢﺼَﻔُﻧ َﻚِﻟَﺬَﻛ ِﺔ

“De ki: ‘Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?’ De ki: ‘Onlar dünya hayatında müminlere yaraşır; kıyamet gününde ise yalnız onlara mahsus olacaktır.’ İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.”262

“Taberî (VIII, 163-164), Şevkânî (H, 230) gibi önde gelen müfessirler bu âyeti açıklarken, haram olmayan güzel ve değerli nimetlerden uzak kalmayı zühd ve fazilet sayanların hatalı olduklarını belirtirler.”263 “Bu ayetin tefsirinde Kurtubi temiz ve güzel şeylerin teşvik edildiğini, peygamber, sahabeleri ve takva ehli imamların buna titizlikle riayet ettiklerini zikrettikten sonra, yiyeceğine ve giyeceğine değer vermeyen, bunlara dikkat etmeyen ve bu tavrıda sufilik adına yaptıklarını söyleyenleri kınayarak, Hasan Basri vb. tasavvuf otoritelerini örnek göstererek, asıl tasavvufi hayatın iç ve dış kıyafetin güzel, temiz ve estetik olmasının gerektiğini vurgular.”264

“Hz. Peygamber’in her halini bir sünnet kuralı olarak değerlendirmenin de bazı aşırı yorum ve zorlamalara neden olduğu bir gerçektir. O’nun (sav) zaman zaman yaşadığı yoksulluklar zühde, fakirliğin zenginlikten daha üstün olduğuna mesnet olarak ele alınmış; Peygamberin çektiği yokluklar örnek olarak sunulmuştur. Oysa Peygamberin yaşadığı yokluk ve sıkıntılar sünnet kuralı değildir. Helal olan meşru bir şeyin yokluğu sünnet kuralı olarak ele alınamaz.”265 “Temim ed-Dâri de bin dirheme bir elbise almış ve bununla namaz kılarmış. Malik b. Dinar da kaliteli Aden elbiselerini giyermiş. Ahmed b. Hanbel'in elbisesi yaklaşık bin dinara satın alınırmış.

261

İbn Kesir, İsmail b. Kesir el-Kureşi, ed-Dımeşki, Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, Daru’l İbn Kesir Yay. 1994, Beyrut, c.2 s.113

262

A’raf 7/31-32

263

Taberi, Ebi Cafer Muhammed b. Cerir, Tefsiru’t Taberi, Mustafa el-Babi Matbaası, 2. Baskı, Mısır 1904, c.7, 8.kısım, s. 159-165

264

Kurtubi, age, c.4, 7.kısım, s.185 265

Şimdi bunlar nerede, keten ve yün gibi kaba elbiseleri tercih edip bu sözü edilen tutumlardan yüz çeviren, onlara iltifat etmeyen ve: ‘Takva elbisesine gelince o daha hayırlıdır.’ (el-A'raf, 7/26) diyenler nerede. Heyhat! Acaba sözünü ettiğimiz bu kimseler takva elbisesini terk etmiş kimseler miydi? Allah'a yemin ederim ki hayır, bilakis onlar, hem takva sahibi kimselerdi, hem bilgili ve akıllı kimselerdi. Onun dışında kalanlar ise kuru iddiaların sahibi kimselerdir. Kalplerinde takva namına bir şey yoktur.”266

“Dünya ne mutlak övülmüş bir yerdir, ne de mutlak olarak yerilmiş bir yerdir. İyiliği, övülmüşlüğü veya çirkinliği ancak insanların hal ve hareketlerine göre muteber olur. Bu dünyaya şimdiye kadar gelip geçenlerden birçokları iyi itikat, sabır, sebat ve Allah’ın emirlerine boyun eğmek sayesinde yüksek derecelere ulaşmışlardır. Niceleri de mal, mülk ve gösterişe aldanıp pişmanlık deresine düşmüşlerdir. Dünyanın içindekiler geçici olduğu gibi bir gün kendisi de yok olacaktır. Bu mana da dünya, emanet bir eşyadan farksızdır. Zerre kadar akıl ve dirayeti olan ona sevgi beslemez… Bu ifadelerimizden mal ve serveti kötülemekte olduğumuz sanılmasın. Bizim anlatmaya çalıştığımız husus hırs ve tamah ile dünyanın gösterişine kapılarak hakkı unutup yanlış yollara sapmaktır. Yoksa hırs olmaksızın ve eğri yollara sapmaksızın servet sahibi ve zengin olmanın hiçbir zararı yoktur.”267 Yani bir insanın helal yollardan çalışıp kazanmasında ve kazandığından belli ölçüde biriktirmesinde bir sakınca yoktur. Bu hususta haram veya mekruh denmesi de mümkün değildir. Nitekim ‘Haram’; dinî bir terim olarak, ‘Şâriin, yapılmasını kesin ve bağlayıcı bir ifade ve üslupla yasakladığı fiil”268 anlamına gelir. Eğer “Şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan tarzda istediği fiil ve davranışlardır.”269Hakkında yasaklayıcı hiçbir delil bulunmayan fiiller ise ne haram ne de mekruh sayılmayıp mubah ve helâl kabul edilir. Bir fiilîn helâl kabul edilmesi için dinî kaynaklarda bu yönde bir açıklama bulunması gerekli değildir. Çünkü "Eşyada asıl olan mubah olmasıdır." Buna göre ölçüsüz dindarlık duygusu, şahsî tercihler, ortalıkta görülen kötülüklerle

266

Kurtubi, age, C.7 s. 325-326 267

Ahmet Rıfat, Tasvir-i Ahlak, (Ter: Hüseyin Algül), Tercüman 1001 Temel Eser, trs. İstanbul, s. 57- 58

268

İlmihal, c.1, s.174

269

mücadele arzusu gibi -iyi niyetli de olsa- kişisel hassasiyetlerin etkisiyle dinin izin verdiği alan içinde kalan tutum ve davranışları, yiyecek, içecek, giyecek gibi nesneleri haram, sakıncalı ve günah olarak nitelendirmek bu ayetin hükmüne aykırı ve yanlıştır. Hatta Müfessirler, ayetin "De ki: O nimetler dünya hayatında müminlere yaraşır" mealindeki kısmından hareketle, bunların esas itibariyle müminlere lütuf olmak üzere yaratıldığını, fakat kâfirlerin de onlar sayesinde bu nimetlerden yararlanmalarına imkân verildiğini belirtirler. “Ayetin anlatımına göre manevî kemal ve güzellikler gibi birey ve toplumun refah, sağlık, güvenlik ve esenliğine katkıda bulunacak her türlü maddî imkânlar da öncelikle müminlere yaraşır. Bu imkânlarda geri olan bir toplum, Kur'an bakımından ideal bir toplum değildir. Zühde ve kanaate teşvik eden açıklamalarla bu yöndeki uygulamalar ise, dünya nimetlerini araç olarak görmek yerine amaç kılmayı hedefleyen eğilimleri önlemeye yöneliktir.”270 “Ancak, ne yazıktır ki, zühd adına zenginliğin aleyhine uydurulmuş pek çok asılsız rivayet İslami literatüre girmeyi başarmıştır.”271

“Aşağıda zikredilecek ayet ise dünya nimetleri ve dünya güzelliğinin insana sevdirildiğini belirtmektedir. Bu durum tabiidir. Aslında insan, nefsini ve neslini devam ettirebilmek için bütün bu nimetlerden faydalanmak zorundadır. Ancak istenen ve beklenen, bunlara kul köle olmamasıdır. ”272

ِﺔﱠﻀِﻔْﻟاَو ِﺐَھﱠﺬﻟا َﻦِﻣ ِةَﺮَﻄْﻨَﻘُﻤْﻟا ِﺮﯿِﻃﺎَﻨَﻘْﻟاَو َﻦﯿِﻨَﺒْﻟاَو ِءﺎَﺴﱢﻨﻟا َﻦِﻣ ِتاَﻮَﮭﱠﺸﻟا ﱡﺐُﺣ ِسﺎﱠﻨﻠِﻟ َﻦﱢﯾُز

َو ِﺔَﻣﱠﻮَﺴُﻤْﻟا ِﻞْﯿَﺨْﻟاَو

ِبَﺂَﻤْﻟا ُﻦْﺴُﺣ ُهَﺪْﻨِﻋ ُﮫﱠﻠﻟاَو ﺎَﯿْﻧﱡﺪﻟا ِةﺎَﯿَﺤْﻟا ُعﺎَﺘَﻣ َﻚِﻟَذ ِثْﺮَﺤْﻟاَو ِمﺎَﻌْﻧَﺄْﻟا

“ İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan bu gibi şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedi hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.”273

Bu ayetle ilgili olarak Fahruddin Er-Razi ise şöyle demiştir;

270

Kur’an Yolu, c.2, s.410-411 271

Cemal Ağırman, age, s. 193 272

Ali Soylu, age, s.77 273

“ Altın ve gümüş bütün eşyanın bedeli olabilecekleri için sevilmektedirler. Binaenaleyh, bunlara sahip olan kimse, adeta her şeye sahip olmuş gibidir. Bir şeye sahip olmak (Malikiyet) sıfatı, kudreti ifade eder. Kudret ise bir kemal sıfatıdır. Kemal ve mükemmellik ise, zatı itibarıyla sevilen bu kemalin elde edilmesinin en mükemmel vesilesi olduğu ve mahbuba götüren vesile de mahbub olduğu (sevildiği) için, işte bu iki şey de sevilmektedir.”274

Ayrıca Tefsir-i Kebir’de Razi, Mutezile’nin bu konudaki görüşünü de aktarmıştır;

“Lezzet veren bu şeylerden istifade etmek, ahiret menfaatine götüren birer vesiledir. Allah Teâlâ, bu vesilelere başvurmayı teşvik etmiştir. Dolayısı ile bunları süsleyen Allah olmuştur. Biz, bunlardan istifade etmenin, ahiret mükâfatına götüren vesileler olduğunu söylüyoruz. Bu, şu bakımlardan olur:

1- İnsanın malını tasadduk etmesi bakımından… 2- İnsan, bunlar sayesinde Allah’a itaat ve güç kazanır.

3- İnsan, bunlardan istifade edip, bunların ancak Allah’ın yaratması ve yardımı ile müyesser olduğunu bildiğinde, bu, kulun büyük bir şükür eda etmesine sebep olur.

4- Bu güzel ve leziz şeylerden istifade edebilen, bunları bırakıp, kullukla meşgul olunca ve kulluk yolunda çeşitli sıkıntılara katlanınca daha büyük mükâfatlar elde eder. Böylece bütün bu izahlardan, o güzel şeylerden istifade etmenin, ahiret mükâfatını elde etmeye birer vesile olduğu sabit olur.” 275

Bu ayet-i kerimedeki süsleme fiilinin kim tarafından ne şekilde yapıldığı tartışma konusudur. Kimisi bu süsleme işini Allah’ın yaptığı, çünkü bu tür nimetlerden yararlanmanın mübah olduğunu dile getirirken kimisi de bu süslemeyi şeytanın yaptığını, ve insanları yoldan çıkarmak istediğini dile getirmişlerdir. Bizce, bu süslemeyi Allah Teala, bizzat kendisi yapmıştır. Allah’ın Rasulü olan Peygamberimiz (sav), evlenmeyi teşvik eden birçok söz söylemiştir.276 Eğer süsleyen

274 Razi, age, C.7, s.211