• Sonuç bulunamadı

Zümrüt Gözlü Sultan Romanında Ana Çizgileriyle Vaka

A. ESERLERDE ANA ÇİZGİLERİYLE VAKA ve HASEKİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ

1. HASEKİ HURREM SULTAN’I KONU ALAN ROMANLAR

1.1. Hurrem Sultan ∗ Romanı

1.3.1. Zümrüt Gözlü Sultan Romanında Ana Çizgileriyle Vaka

Yazar hemen hemen her olayda Hurrem'in bir parmağı olduğunu, olayların sebebinin ya da sonucunun Hurrem’le ilişkili olduğunu gösterirken her defasında Hurrem'in ne kadar acımasız, ne kadar haris ve kıskanç olduğunu da gösterir. Daha romanın ilk sayfalarında Hurrem'e “güzel Moskof tutsağı”, “murdar kız”, “soyu sopu belirsiz kız” şeklinde hitap edilmesi onun hakkındaki ilk izlenimlerin dahi olumsuz olmasına neden olmuştur. Rus kızı, Haseki Hurrem Sultan olduktan sonra yazar adeta ona olan kini arttırmak ve onun, herkese zarar veren hırsını ön plana çıkarmak için ona sürekli “fettan Hurrem”, “hassas ve dessas kadın”, “kırmızı Rusyalı fettan halayık”,

“hırçın kadın”, “kırmızı Rusyalı Osmanlı imparatoriçesi”, “büyücü Hurrem”, “haris kadın”, “hırs ve cinayet delisi kadın” sözleriyle hitap etmiştir. Yazar bunların yanında Hurrem'e birçok kereler “zeki kadın”, “zeki, hassas ve civelek kadın”, “zeki ve cesur kadın” diye de hitap etmiştir. Ancak bunları Hurrem’i övmek için değil, yine kötülüğünü vurgulamak için kullanmıştır. Bunları kullanarak Hurrem'in zekâsının, cesaretinin yalnızca her insanın düşünemeyeceği, yapamayacağı kadar korkunç ve akıl almaz kötülükleri gerçekleştirmekte faydalı olduğunu anlatmıştır.

1. 3. Zümrüt Gözlü Sultan Romanı

gerçekleşmesi Hurrem Sultan’ı hem hayrete düşürmüş hem de çok sevindirmiştir.

Kendisiyle gurur duymuş ve henüz gerçekleştiremediği şeyler için de cesaret kazanmıştır. Sevenlerin birbirlerine kavuşma arzusuyla yapamayacakları şey olmadığını bildiği için bunu sonuna kadar kullanmayı tasarlar. Herhangi bir hata yapmamak için adımlarını temkinli atar ve en küçük ayrıntısına kadar bu yüzüğü nasıl çaldığını Selim’den öğrenir. Selim korku içindedir. Çünkü Hurrem’in ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir kadın olduğunu anlamıştır ve bu yüzden can güvenliğinden şüphe duyar.

Hurrem sırlarını sakladığı ve kendisine sadık olduğu müddetçe canına dokunmayacağı garantisini verince Selim, yüzüğü nasıl aldığını anlatır. Selim yüzüğü, Veziriazam İbrahim Paşa’nın adamlarından afyon bağımlısı cüce Abdi vasıtasıyla almıştır. Cüce Abdi günlerce, İbrahim Paşa’nın, yüzüğü hangi zamanlarda çıkarıp nereye koyduğunu gözetmiş, sonra da yüzüğü çıkardığı bir zamanda bulunduğu yerden çalmıştır. Cüce, yüzüğü niçin çaldığını bilmez. Yalnızca biraz afyon alabilmek için yapmıştır bu işi.

Afyonunu alıp saraya geri döneceğini sanır ama Selim yüzüğü teslim aldıktan sonra konuşmaması için onu uzak bir dağ köyüne gönderir. Hurrem, Selim’in anlattıklarını heyecan ve hırs içinde dinlerken işin içine bu cücenin de karıştığını duyunca oldukça rahatsız olur. O, planlarına ortak olan kişileri konuşmamaları için ya bir şekilde kendine bağlayıp onları sonuna kadar kullanır ya da hayatlarına son vererek ebediyen sessiz kalmalarını sağlar. Bu sebeple, yaya topçubaşı Selim’in, yaptığı işe bir başkasını karıştırması onun tedirginliğe olmasına ve korkuya kapılmasına neden olur. Kendini tehlikeye atmamak için yapılması gereken tek şey cücenin ölmesidir. Cücenin bulunduğu yeri öğrenmek Selim’den öğrenmek için, Daye’yi aracı olarak kullanır.

Hurrem bir yandan kendisinin ve çocuklarının geleceğini hazırlamaya çalışırken bir yandan da Kanuni Sultan Süleyman’ı kendine daha da bağlı kılmak için çeşitli büyüler yapar. Yıllar geçmesine rağmen Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine olan sevgisinin, bağlılığının hiç bitmemiş olmasını, aksine günbegün artmış olmasını da bu büyülerden bilir. Sultan Süleyman’ın sevgisinden, itaatinden emin olunca yine entrikalarını çevirmeye devam eder.

Hurrem için yok edilmesi gereken ilk kişi padişaha en yakın kişi olan Veziriazam İbrahim Paşa’dır. İbrahim Paşa’yı padişahın gözünden düşürmek için çeşitli oyunlar düzenler. Bunlardan ilki İbrahim Paşa’nın ihanetini açıkça anlatan sahte bir şiir

hazırlatmasıdır. İbrahim’in, cihanın padişahı olmaya talip olduğunu ifade eden bu şiiri, onun çok yakın dostu olan şair Yahya Bey’in yazdığı yalanını yayar. Bunu yaparken yine Selim’i kullanır. Veziriazam İbrahim Paşa, tüm bunları yapanın ve niçin yaptığının farkındadır. Hurrem'in yok etmek istediği kişiler arasında kendinden sonra Şehzade Mustafa’nın, onun annesi Mahidevran’ın ve kendi eşi Hatice Sultan’ın olduğunu Yahya Bey’e açıkça dile getirir. Yüzüğünün kaybolmasında da Hurrem'in bir parmağı olduğunu düşünür. Şair Yahya Bey ile birlikte Hurrem'e karşı savaşmaktan, dövüşmekten başka yapılacak iş olmadığı kanaatine varırlar ancak roman boyunca Veziriazam İbrahim Paşa’nın Hurrem'e karşı ne savaş verdiği ne de Hurrem'in oyunlarına bir tedbir aldığı görülmez.

Hurrem İbrahim’i yok etmek pahasına bir başka masum cariyesi Gülfem’i de oyunlarına alet eder. Gülfem, Muhsine adındaki bir cariyenin İbrahim Paşa’ya yazdığı aşk mektubunu Hatice Sultan’a götürür. İbrahim’i çökertmek için çok kurnazca bir yola başvuran Hurrem, amacına ulaşır ve Hatice Sultan’ın İbrahim’den kuşku duymasını başarır. Hatice Sultan, yaya topçubaşı Selim'in yardımıyla Muhsine’nin kaldığı yeri öğrenir ve oraya gidip aldatılmanın intikamını alır. Genç ve masum Muhsine’yi kayığa alıp denizin ortasına attırır. Selim, Hurrem'in sebep olduğu ve kendinin de ortak olduğu bu cinayetlerden bıkıp usanmıştır. Ne var ki, sevdiği Daye için katlanmaya kendini mecbur hisseder. Daha pek çok masum insanın kanına girileceğini de bilir.

Hurrem, Muhsine meselesinde Hatice Sultan’ı kışkırttığı gibi Kanuni Sultan Süleyman’ı da İbrahim’e karşı kışkırtır. Kardeşi Hatice Sultan’ın üzerine kapatması olduğunu ve yıllardır onu kandırdığını, neredeyse kendi padişahlığını ilan ettiği bir şiirin halk arasında dolaştığını, kendini padişahtan bile üstün tutarak ondan habersiz kararlar aldığını anlatarak padişahta İbrahim’e karşı olumsuz fikirler oluşturmaya çalışır. Ancak padişahı can yoldaşı, sırdaşı, İbrahim’den soğutması kolay olmaz.

Padişahı İbrahim’den vazgeçiremeyen Hurrem geleceğiyle ilgili kaygı duymaya başlar.

Hele padişahın, kadınlarından Gülfem Hatun’a olan ilgisi yüzünden Hurrem, gözden düşme korkusuyla perişan olur. Hemen bir çare düşünüp Gülfem’i ortadan kaldırmayı kafasına koyar. Padişahın gece hizmetine Gülfem’i istediği bir gün Hurrem, ondan nöbetini Mihrican adındaki cariyeye satmasını iyi niyetli bir halde ister. Böylelikle yaptırdığı camii tamamlayabilmesi için gerekli olan parayı, Mihrican’dan nöbet

karşılığında aldığı parayla temin edebileceğini söyleyerek, Gülfem’i kandırır. Gülfem, padişahın nöbetini satmanın ne kadar büyük bir suç olduğunu bildiği ve bunu kabul etmek istemediği halde Hurrem'in elinden kurtulamamıştır. Zaten daha önceden Mihrican’la anlaşmış olan Hurrem, Gülfem’i ikna ettikten sonra, Mihrican’a padişah huzuruna çıktığında Gülfem aleyhinde söyleyeceği sözleri öğretir. Mihrican padişaha, Gülfem’in ısrarla nöbetini satmak istediği şeklinde yalanlar söylediğindeyse Gülfem’in ölüm fermanı çoktan yazılmıştır. Zavallı Gülfem öldükten sonra da Hurrem Sultan’ın elinden kurtulamamıştır. Ölümü bir başkasının ölümüne zemin hazırlamıştır sadece.

Hurrem Sultan, Gülfem’in ölümünden sonra, çeşitli yalanlarla padişahın gözü önünde onun sandığını açtırır. Sandığın içinden, yine kendisinin koyduğu, Veziriazam İbrahim Paşa’nın yüzüğü çıkar. Hurrem o yüzüğü sandığa kendi koyduğu halde, gördüğünde çok şaşırmış rolü yaparak padişahın öfkesini daha da arttırmaya çalışır. İbrahim'in yüzüğünü Gülfem’in sandığına koyarak İbrahim’le Gülfem’in seviştikleri, gizli gizli buluştukları şeklinde bir hikâye uydurur ve padişahın, İbrahim’in öldürülmesi için emir vermesine sebep olur.

Yıllar geçmiştir. Daye ve Selim saraydan ayrılmışlardır. Çocukları olmuştur.

Yine de Hurrem’in pençesinden kurtulamamışlardır. Hurrem elli yaşını bulmasına rağmen istediklerine kavuşamadığı için gözü açık gideceği düşüncesindedir.

Gençliğinde olduğu gibi bu dönemde de sürekli olarak, kendine mahkûm ettiği Daye ile dertleşir, ona planlarını anlatır ve kocası Selim’den de bu planları uygulamasını ister.

Daye’ye, sevdiği erkeğe bağışlayıp çırağ ettiği günleri, onları ev bark sahibi yapmasını, verdiği altın takıları, tehdit edercesine hatırlatarak, isteklerini yapmadıkları takdirde hepsinin ellerinden gidebileceğini ve sonlarının çok vahim olabileceğini ima eder. Daye ve Selim de Hurrem'in tüm cinayetlerini, entrikalarını, yaptıklarını ve yapacaklarını bilmelerine rağmen, bu gözü dönmüş kadının bir gün tüm heveslerine ulaştığında, elde edecekleri mutluluğu ve çocuklarının hayatlarını düşünerek sessiz kalırlar.

Hurrem ilk zaferini, İbrahim’e karşı kazanmıştır ama henüz istediklerini tam anlamıyla elde edememiştir. Hurrem için İbrahim’den sonra sırada, oğullarının ve kendisinin istikbalinde en büyük tehlike olarak gördüğü Şehzade Mustafa vardır.

Hurrem Şehzade Mustafa’nın yok edilmesi için yine Daye ve Selim’i seçmiştir. Hem onların gözünde kendini haklı göstermek hem de kendi vicdanını rahatlamak için

Daye’ye sürekli olarak yaşamak için öldürmek gerektiğini tekrar eder durur. Hurrem kendince bu cinayetlerin işlenmesini elzem kılan sebepler bularak bunları Daye’ye de kabul ettirmek ister. Şehzade Mustafa padişah olursa kendisini ve başta kocası Selim olmak üzere, kendisine yardım eden herkesi cellâtlara teslim edileceklerini, bir saray gibi olan evlerinin, çocuklarının hallerinin müşkül duruma düşeceğini söyleyerek Daye’nin kendisine hak vermesini ve kocasını da yardım etmesi konusunda ikna etmesini sağlamaya çalışmıştır.

Hurrem Sultan, bir maşa olarak kullandığı Daye ve Selim’den başka aşk ateşiyle yanan bir gönlü daha kendi emellerine alet etmeyi tasarlar. Bu gönül, torunu Şah Sultan’a âşık olan Zal Mahmut’un aşk ateşiyle yanan gönlüdür. Sıradan bir saray hizmetlisi olan Zal Mahmut, bir sultana âşık olmuştur ve ona mektuplar yazmıştır. Zal Mahmut’un Şah Sultan’a yazdığı aşk mektubu tesadüfen Hurrem Sultan’ın eline geçer.

Hurrem Sultan, bu fırsatı kaçırmadan tıpkı Selim’in Daye’ye olan sevgisini kullandığı gibi Zal Mahmut’un bu karşılıksız sevgisini de kendisi için kullanmayı amaçlar. Bu nedenle hemen şehzade Cihangir’in sarayında görevli olan Zal Mahmut’u görmeye gider ve istediklerini yaptığı takdirde onu, sevdiği Şah Sultan’a kavuşturacağı sözünü verir. Zal Mahmut’un aşkı öyle büyüktür ki, Hurrem’in kölesi olmaya, Şah Sultan için, ölmeye ve kim olursa olsun öldürmeye hazırdır.

Hurrem bir yandan kendine yandaş toplarken bir yandan da Şehzade Mustafa’ya karşı harekete geçmiştir. Yaya topçubaşı Selim’le birlikte Şehzade Mustafa’ya, Koca Ahmet Paşa’nın kaleminden çıkmış gibi gösterilen sahte mektuplar gönderir. Bu mektuplarda padişahın çok yaşlandığı, artık savaşlara dahi katılamaz olduğu, bu nedenle de kendisinin tahta geçmesinin yakın olduğu, fakat Veziriazam Rüstem’in bu durum karşısında hiç iyi şeyler düşünmediği yazılıdır. Şehzade Selim tüm bunları öğrendikten sonra, mektupta yazılanları düşünür o da karşılık olarak bir mektup yazar ama onun yazdığı mektuplar hiçbir zaman yerine ulaşmaz.

Mektuplar dışında daha pek çok cepheden Mustafa’ya saldırılır. Hurrem’le birlikte bir yandan da Rüstem, padişahı Mustafa’ya karşı kışkırtır. Rüstem padişaha yeniçerilerin ve halkın şehzade Mustafa’yı saltanat sevdasına düşürdüklerini, Mustafa’nın da, babası padişahı tahttan indirmek düşüncesinde olduğunu aktarır.

Padişah başta söylenenlerin bir dedikodudan ibaret olduğunu düşünmüşse de daha sonra

Hurrem'in sürekli olumsuz telkinleriyle, canının oğlu tarafından tehlikeye girdiğini düşünmeye başlar ve öz oğluna ölüm cezası hükmünü verir. Daha sonra da nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda Hurrem'le işbirliği halinde hareket etmiştir. Hurrem kendisine sunulan bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmiş ve oynadığı oyunlara Kanuni Sultan Süleyman’ı da katmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Hurrem'in gösterdiği yolda giderek Mustafa’yı elinden kaçırmadan, yeniçerilerin ve halkın tepkisini çekmeden onu ortadan kaldırmayı hedefleyen bir plan hazırlar. Bu plana göre İran’a sözde bir sefer düzenlenecek ve bu sefer sırasında orduya katılan şehzade Mustafa dikkatleri çekmeyecek şekilde öldürülecektir. Hurrem şehzadeyi öldürme görevini, sadakatlerine en çok güvendiği, sevdikleri için, her söylenileni en iyi şekilde yerine getireceklerine inandığı iki kişiyi, öncelikli olarak görevlendirir: Yaya topçubaşı Selim ve Zal Mahmut.

Selim, seferin Şehzade Mustafa’yı öldürmek için düzenlendiğini bilmesine ve Şehzade Mustafa için çok üzülmesine rağmen elinden bir şey gelmez. Çünkü Hurrem bir mektupla karısının ve çocuklarının yanında olduğunu, sağlıklarının da kendisine bağlı olduğunu bildirerek tehdit etmiştir. Zal Mahmut ise aşkın sarhoşluğu içinde, hiçbir şeyin farkında olmaksızın verilen görev her ne olursa olsun yapmak düşüncesindedir.

Yaya topçubaşı Selim, Zal Mahmut, Şemsi Ağa ile Dayıoğlu Hasan ve Sarı Mehmet adlı iki dilsiz adam şehzadenin geldiği haberiyle birlikte padişahın otağında, önceden belirledikleri yerlerine geçerler. Babasının elini öpmek, onunla hasret gidermek düşüncesinde olan Şehzade Mustafa neyle karşılaşacağından habersiz, heyecan içinde otağa girdiğinde bu beş cellâtla boğuşmaya başlar. Haykırışları, babasından yardım dileyişleri sonuçsuz kalır, Zal Mahmut’un sırtına ve göğsüne vurduğu hançer darbeleriyle bedeni kanlar içinde kalır ve son nefesini padişah otağında verir.

Bu cinayetten sonra Selim ve Zal Mahmut, Hurrem'e karşı görevlerini yerine getirmiş olarak İstanbul’a gönderilirler. İstanbul’a gelirken padişahtan Hurrem'e ulaştırılması istenen bir yüzük Selim’e verilir. Selim bu yüzüğü Daye’ye verir, o da Hurrem'e götürür.

Selim ve Daye, Hurrem'in cinayetin nasıl işlendiğini soracağını, bunu büyük bir zevkle dinleyeceğini tahmin etmişlerdir. Ancak Daye, Şehzade Mustafa’nın öldüğünü müjdeleyen yüzüğü Hurrem’e verdiğinde, bekledikleri sevinci, hırsı, zafer coşkusunu onun yüzünde görememiş, tam aksine derin bir üzüntüye düştüğünü görmüştür. Bu

kederli halden sonra da Daye, Hurrem'in hırsı için işlediği onca kötülükten, aldığı masum canlardan duyduğu pişmanlığa ortak olmuştur.

1.3.2. Zümrüt Gözlü Sultan Romanında Haseki Hurrem Sultanın Diğer