• Sonuç bulunamadı

A. ESERLERDE ANA ÇİZGİLERİYLE VAKA ve HASEKİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ

2. HASEKİ SAFİYE SULTAN’I KONU ALAN ROMANLAR

2.3.1. Safiye Sultan Romanında Ana Çizgileriyle Vaka

2. 3. Safiye Sultan Romanı

Üç Türk, bu ziyafet esnasında Baffo’yu bir an yalnız bırakmazlar ve onun iki gün sonra Korfu’ya, babasının yanına gideceğini öğrenirler. Bunun üzerine Kubat Çavuş, Kara Kadı ve Deli Cafer, Korfu’ya yolculuğu sırasında bulunduğu gemiye bir saldırı düzenleyip, Venedik’in en güzel kızını memleketlerine götürmeyi kararlaştırırlar.

Ancak bu güzele kendilerinin mi sahip olacakları, yoksa yaşlı padişaha mı sunacakları konusunda kararsız kalırlar. Sonunda, güzel Baffo’yu Manisa’daki Veliaht Şehzade Murat’a götürmeyi uygun bulurlar.

Baffo, Venedikli asilzadelerle birlikte Korfu’ya doğru yol alırken, bir Türk gemisi tarafından saldırıya uğradıklarını görür. Saldırıyı yapan Türklerin Kubat Çavuş, Kara Kadı ve Deli Cafer olduğunu anlayınca, içinde müthiş bir sevinç ve heyecan duyar. Bilir ki artık o bir esirdir ve kaderi ona, hayallerinde yaşattığı İstanbul şehrinin kapılarını açmak üzeredir. Esir olmasına esirdir ama içinde bundan dolayı hiçbir eziklik veya üzüntü hissetmez. Nazik, anlayışlı ve insanca tavırlarıyla tanıdığı bu üç Türk’ün, esir olduktan sonra da aynı şekilde davranmaları onu hayrete düşürür. Bütün güç ve kontrol, onlarda olduğu halde kendisini hiç incitmemeleri ve gemidekileri serbest bırakmaları onu çok etkiler. Türkler, isteği üzerine kendisini de İstanbul’a götürme ve orada ona, taht yolunu açma teminatını verirler. Aslında bu durum Baffo’ya verilen tavizlerin ve Baffo’nun Türkleri güzelliği ve zekâsı sayesinde avuçları içine alıp, dilediğini yaptırmaya başlamasının ilk örneğini oluşturur.

Baffo çeşitli milletlerden gelen kızların Osmanlı sarayında nasıl muhteşem hayat yaşadıklarını, ne tür ikballere kavuştuklarını bildiğinden dolayı, Türklerin arasında olmaktan, onlar tarafından esir edilmekten içten içe mutluluk bile duyar. Hele hele kendisi gibi esirlikten gelip, bütün dünyaya hükmedecek kadar güçlenen Hurrem Sultan’ı hatırlayınca, başına büyük bir talih kuşunun konduğu kanaatine varır. Onun esir düşmekten memnun görünmesi, vatanından, ailesinden ayrıldığı için hiç elem duymaması, Türk korsanlarına tiksinti verir ve onun “ruhî bir pislik” içinde olduğu yorumunu yaparlar. Hatta esir düşmeye bu kadar kayıtsız duran bu kızı, Türk topraklarına sokmamayı dahi düşünmüşler, ancak verdikleri söz üzerine şehzade Murat’a hediye etmişlerdir.

Şehzade Murat, Baffo’ya bir görüşte aşık olur ve Baffo’nun direnmesine rağmen, onu hemen hizmetine alır. Raziye Kalfa, gece için Baffo’yu hazırlamaya

koyulur. Ancak Baffo’dan dayak yer. Üstelik Şehzade Murat, bu hareketinden dolayı Baffo’yu cezalandırmaz. Raziye Kalfa Venedikli güzele karşı kin beslemeye başlar.

Baffo şehzade Murat’ın kendisi karşısında iradesini yitirdiğini görünce, önce din değiştirme isteğini kurnazca geri çevirir, sonra da tıpkı Hurrem gibi nikâh yapması için baskı yapar.

Daha geldiği ilk günden tüm saray halkı Baffo’nun emrine verilmiştir. Şehzade Murat onu, hasekisi olarak takdim etmiştir. Esirlikten, doğrudan doğruya hasekiliğe yükselen bu Venedikli güzelin eteğini öpmek zorunda kalan gözdeler de ona içlerinden lanetler okumuşlar, şehzade Murat’a da öfke duymuşlardır.

Osmanlı saray kanunlarını alt üst eden Baffo, şehzade Murat’ın isteği üzerine Safiye adını almıştır.

“...Kıza yeni bir ad vermek e bu adı kendisine de beğendirmek istiyordu. ‘Baffo, Baffo, Baffo’ diye, çeşitli ölçü ve boyutta tebessümlerle, buselerle teşvik oluna oluna söylenirken birden ‘Safiye’de karar kıldı. Yine karşılıklı gülüşler ve öpüşlerle değiş tokuş ede ede bu adı tekrarlamaya koyuldu. Bulduğu adın saffetle, safiyetle ilintisini düşünerek, kızı da cisimleşmiş saffet ve cisimleşmiş safiyet kabul ederek, iyi bir keşif yaptığını düşünüyordu. Bu düşünceyi kendi zihnine tamamıyla sindirdikten, hazmettirdikten sonra, sevgilisinin ellerini yakaladı, ‘Artık’ dedi, ‘Baffo yok. Safiye var. Ben Murad, sen Safiye!’

Bu tebliğe, işaretler de kattığı için Venedik dilberi, mesut âşıkının ne demek istediğini anladı. Lakin Safiye’deki şeddeyi kolaylıkla telaffuz edemediği gibi o kelimeden belirsiz bir çağrışımla Safo ismine geçtiğinden, aynı zamanda Baffo soyadının İtalya’da Bafo olarak da kullanıldığını hatırladığından elini kendi göğsüne koydu, kahkahadan kırıla kırıla şu cevabı verdi: ‘Ben Safo, ben Safo!’”202

Böylece Şehzade Murad Bafo’ya uygunluk bakımından kendisine sürekli olarak

“Safo” şeklinde hitab etmeye başlamıştır.

Safo bir süre sonra hamile kalır. Neredeyse bütün Osmanlı tarihini okumuştur.

Bahtının daha da açılması için bir erkek çocuğu doğurmasının gerekliliğini kavramıştır.

Tarih bunun örnekleriyle doludur. Kendinden önce çok parlak bir saltanat süren Hurrem

202 Tan, a.g.e., s. 155-156

Sultan’ın hayatını en ince ayrıntısına kadar öğrenir ve onun yolunda gitmek ama ondan daha üst mevkilere gelmek hırsıyla yanıp tutuşur. Önce, tıpkı Hurrem'in yaptığı gibi nikâh konusunu gündeme getirir. Üçüncü Mehmet’in doğumundan önce de bu isteği şehzade Murat tarafından yerine getirilir. Artık Safiye Sultan Osmanlılar’a karşı zafer elde etmiştir. Safiye Mehmet’in ardından Ayşe ve Fatma adlı iki kız çocuğu daha dünyaya getirerek bir kat daha güçlenir.

Erkek evlat doğurarak geleceğini garantiye alan Safiye Sultan, yavaş yavaş devletin iç ve dış işlerine de el atmaya başlar. Bu konuda da en büyük yardımcıları İstanbul’a yolculuğu sırasında tanıdığı cücelerdir. Cüce Cafer ve Nasuh sarayda olup bitenleri, ordunun yaptığı seferleri, padişahın aldığı kararları detaylı bir biçimde Safiye Sultan’a aktarırlar. Safiye Sultan edindiği bilgiler üzerine yeni oyunlar kurgular.

Bunlardan biri de sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın üzerinde oynanacak olanıdır.

Sadrazam Sokullu, ikinci Selim zamanından beri, neredeyse padişahın bütün görevlerini üstlenmiş tecrübeli ve başarılı bir devlet adamıdır. Bu başarısı ve devlet işlerindeki ağırlığı, Şehzade Murat’ı gölgede bırakacak dereceye varınca, o da taht kaygısına düşer.

Çevresindekilerin kışkırtmalarıyla Sokullu’ya kin beslemeye başlayan Murat, onun akıbeti konusunu dahi Safiye’ye danışır. Zeki Safiye, Murat’a henüz babası sağken Sokullu’ya düşman olmanın, taht yolunu kardeşlerinden birine açmak olabileceği fikrini verir. Sokullu’nun öldürülmesini o anlık engeller.

Sultan ikinci Selim’in ölümünden sonra Şehzade Murat beş kardeşini öldürterek tahta geçer. Hiç vakit kaybetmeden Safiye Sultan’ı da Eski Saray’dan yanına aldırtır.

Safiye Sultan Topkapı Sarayı’nda yeni bir hayata, ihtişamlı bir karşılamayla başlar. Murat’ın Safiye Sultan’a olan bu bağlılığı ve ona gösterdiği iltifatları gören Valide Nurbanu Sultan ve görümce Mihrimah Sultan, daha ilk günden Safiye Sultan’a karşı menfi duygular beslemeye başlarlar. Yanlarına Sokullu’nun karısı Esmihan Sultan, Raziye Hatun ve Canfeda Kalfa’yı da alarak Safiye Sultan ile mücadele etmeye karar verirler. Safiye Sultan’ı yıkabilecek tek güç olarak, yine kadınları gördüklerinden, her gece haremin en güzel kızlarını padişaha sunarlar. Ancak Sultan Murat’ı, güzel ve genç cariyelerle birlikteyken bile, Safiye’yi düşünmekten alıkoyamazlar.

Bir süre sonra sinirleri bozulup ruhsal bunalıma giren Sultan Murat, her türlü tedaviye rağmen sağlığına kavuşamaz. Valide Nurbanu Sultan bu durumu fırsat bilerek

Safiye Sultan’ın büyü yaptığı iddialarını ortaya atar ve oğlunun gözünden düşürmeye çalışır. Ancak Safiye, bu suçlamalardan kendini kurtarmak için yeni bir plan yürütmeye koyulur. Padişahın iyileşmesi için ona her gün yeni güzeller sunmayı teklif eder. Bunun üzerine de, yaptığı fedakârlıktan dolayı Sultan Murat’ın iltifatını kazanır. Böylece Nurbanu Valide Sultan’ın, onu gözden düşürmek için yaptığı planlar suya düşer.

Ruhsal durumu bir türlü düzelmeyen padişah, iktidara ve hazineye gözünü dikmiş olan Şeyh Şüca ve arkadaşlarının bu kötü emellerini dahi sezemez. Bu insanların çeşitli iftiralarıyla Sokullu hakkında infaz kararı alır.

Sokullu’nun ölümünden sonra Sultan Murad kendini iyiden iyiye içki ve kadın âlemlerine kaptırır. Böylelikle kadınlar arasında Sultan Murat’a nüfuz edebilmek için yapılan mücadelenin yanında, bir de devlet işlerinde nüfuz sahibi olabilmenin mücadelesi yaşanmaya başlar. Ancak bu mücadele uzun sürmez. Valide Nurbanu Sultan’ın bir hastalık sonucu ölmesiyle, saltanat bütünüyle Safiye Sultan’a kalır. Safiye Sultan dış işleriyle ilgilenip, özellikle Venedik’in haklarını koruyucu kararlar alır. İç işlerinde de, orduya karışarak ordudaki düzeni ve huzuru bozar.

Venedikli Baffo kırk beş yaşındayken Sultan Murat’ın ölümü üzerine, koskoca bir imparatorluğun en yetkin kişisi, imparatoriçesi, olur. Sultan Murat’ın yerine geçen Sultan Mehmet de onun bu hâkimiyetini sınırlamayı hiç düşünmez, aksine daha tahta çıkar çıkmaz hangi işi yapacağını, nasıl yapacağını imparatoriçeye sorarak hem onun iktidarını kabullenir, hem de kendisinin imparatorluğa hâkim biri olamayacağını belli eder.

Sultan Üçüncü Mehmet, dedeleri gibi ordunun başında sefere gidip savaşa katılmak yerine, babası gibi ordu savaştayken zevk ve sefa âlemlerinde olmayı tercih eder. Ancak yeniçeriler buna rıza göstermeyerek padişahın da sefere katılması için ısrar ederler. Üçüncü Mehmet, bu durumda yine büyük bir korku ve panik içinde validenin eteklerine sarılır. Safiye Sultan yeniçerileri kızdırmanın nelere mal olacağını tahmin edebildiğinden, zorla da olsa oğlu Sultan Mehmet’i ordunun başında savaşa gönderir ve ocaklıyı bir süreliğine susturmayı başarır.

Safiye Sultan, oğlunun devlet işlerine duyarsızlığını fırsat bilerek tüm idareyi eline almıştır. Hazine onun emrindedir. Saray halkı onun emrindedir. Devletin üst

makamlarına dilediğini getirip dilediğine azil kararı verir. Kısacası Safiye Sultan, imparatorluğun asıl hükümdarı olmuştur.

Safiye Sultan’ın siyasî, idari ve malî işlerde kendi bildiği gibi hareket etmesi, kendisinin ve adamlarının sahtekârlıkları, vergi alımında adaletsiz davranmaları ve ordunun üst üste aldığı yenilgiler, hem halkın hem de ordunun bir kez daha ayaklanma çıkarmasına sebep olur. Safiye Sultan yine zekice davranarak kendi yaptığı yolsuzlukların gün yüzüne çıkmaması için suçlu olarak en sadık yardımcısı Kira’yı gösterir. Onu, çocuklarıyla birlikte orduya teslim ederek feci şekilde öldürülmelerine göz yumar. Yeniçerilerin bu isyanından ucuz kurtulan Safiye Sultan, bu kez de sipahilerin isyanıyla karşı karşıya kalır. Sipahiler de memleketin kötü gidişatından duydukları memnuniyetsizliği belirtmek ve bunun sorumlularının cezalandırılmasını istemek için sarayın kapısına dayanırlar. Sultan Mehmet, her zamanki gibi öldürülmek endişesiyle onlarla görüşmek, konuşmak istemez. Fakat Safiye Sultan’ın, yeniçerilerin desteğini almasıyla, Sultan Mehmet sipahilerle konuşmayı kabul eder. Bu görüşme sonunda yalnızca piyon görevinde olan kişilerin, iki hadım köle ve dört kadının, hayatına Safiye Sultan’ın emriyle son verilir. Safiye Sultan sipahilerin tatmin olmadığını görünce durumun ciddiyetini anlar. Sipahileri bir an evvel ortadan kaldırmazsa hem tahtından hem de canından olacağının farkına varır. Safiye Sultan hemen seferdeki ordunun başında bulunan Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’ya bir yazı göndererek sipahinin kendisini öldürmeyi planladığını, acilen İstanbul’a dönmesi gerektiğini söyler. Yemişçi Hasan Paşa arkasına yeniçerilerin desteğini de alarak sipahilere meydan okur. Sipahiler şeyhülislamdan, vezirin katline fetva almış olduklarından dolayı, yeniçerilerin elinden veziri almak için silahlara kuşanırlar ve Sultan Ahmet Meydanı’nda toplanırlar. Ancak sipahiler, hem yeniçerilerin sayıca kendilerinden üstün olmaları hem de Yemişçi’nin kellesinin, iki ocağın arasının açılmasına değmeyeceğini düşünmeleri sonucunda, kanlı bitecek bir çarpışmadan vazgeçerler. Yeniçeriler bu durumu fırsat bilerek, dağılmış olan sipahi askerlerini nerede görürlerse öldürmeye başlarlar.

Yazar, yeniçeri-sipahi çatışmalarının anlatıldığı kısımlarda aralara girerek bu olaylarla ilgili, bir takım bilgiler verir. Özellikle de iki askerî grubun aralarında çıkan husumetin sebebini, sipahilerin Türk askerlerden, yeniçerilerinse devşirmelerden

meydana gelmiş olmasına dayandırır. Osmanlı’nın değişik alanlarda olduğu gibi, ordusunda da bozulma ve dağılmaların başlayışının, bünyesindeki yabancı asıllı kişilerden kaynaklandığını vurgular. Yazarın bu bilgiler doğrultusunda anlattığı en çarpıcı olay da sipahilerin en önemli adamlarının, “halis Türk” olarak nitelediği Poyraz Osman ve Öküz Mehmet’in, bizzat sipahi ağası Mustafa tarafından yakalanıp saraya teslim edildiği olaydır. Sipahi ağası Türk değildir ve bu nedenle de sipahi ocağına ihanet etmesi kaçınılmaz bir durum olarak gösterilmiştir.

Yemişçi Hasan Paşa, sipahilerin dört tehlikeli adamından ikisine, gurur içinde kıydıktan sonra, saraya karşı isyan başlatabilecek olan diğer sipahi Kâtip Cezmi’yi aramaya koyulur. Cezmi şehrin bütün kapıları kapalı olduğu için, bir tabutun içinde ölü taklidi yaparak dışarı çıkmayı başarır. Bu planın işlemesinde bir lokma ekmek parası için İstanbul’a gelen yedi fakir adamın yardımını alır. Fakat bu yedi adam Cezmi’nin altınlarına göz koyarlar ve Cezmi’yi öldürüp altınları aralarında paylaşma kararı alırlar.

Bir gece Cezmi çadırda uyurken aldıkları bu kararı uygularlar. Cezmi’nin ölüm haberi saraya bir müjde olarak ulaşır. Onun ölümünden sonra Vezir Yemişçi Hasan Paşa, padişahı ve Safiye Sultan’ı ikna ederek Hüseyin Kalfa adındaki sipahinin de öldürülmesinde etkili olur.

Safiye Sultan sipahi tehlikesini yok ettikten sonra iktidarını tehlikeye sokacak saray içindeki rakiplerini yok etme çabası içine girişir. İlk olarak torunu Mahmut ve annesi üzerine türlü iftiralar atar. Padişahın kendi öz çocuğuna ve onun annesine düşman kesilmesine ve onları boğdurtmasına sebep olur. Artık onun için tek bir engel kalmıştır; Yemişçi Hasan Paşa. Safiye Sultan tahtta gözü olduğu gerekçesiyle padişahı Yemişçi Hasan Paşa’ya karşı kışkırtmış ve kendi ikbaline ortak olabilecek güçlü bir rakipten daha kurtulmuştur. Tüm bu cinayetlerden sonra Sultan Mehmet buhranlar, iniltiler, kabuslar arasında ölür ve Safiye Sultan da istediği saadete ulaşamadan Eski Saray’a geri gönderilir.

Safiye Sultan ihtişamlı geçen yıllardan sonra Eski Saray’ın karanlık ve soğuk duvarlarına fazla dayanamaz ve ruhsal dengesi bozularak kısa süre sonra ölür.

2.3.2. Safiye Sultan Romanında Haseki Safiye Sultan’ın Diğer Karakterlerle