• Sonuç bulunamadı

A. ESERLERDE ANA ÇİZGİLERİYLE VAKA ve HASEKİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ SULTANLARIN DİĞER KARAKTERLERLE İLİŞKİSİ

1. HASEKİ HURREM SULTAN’I KONU ALAN ROMANLAR

1.1. Hurrem Sultan ∗ Romanı

1.1.2. Hurrem Sultan Romanında Haseki Hurrem Sultan’ın Diğer Karakterlerle İlişkisi Karakterlerle İlişkisi

1.1.2.1. Kanuni Sultan Süleyman – Hurrem Sultan İlişkisi

Hurrem, aklını ve gönlünü esir aldığı Kanuni Sultan Süleyman’ı yalanlarıyla Şehzade Mustafa’ya düşman yapmıştır. Şehzade Mustafa’nın tahtta gözü olduğu yalanına baba Sultan Süleyman’ı inandırmıştır. Tıpkı kendi babası Yavuz Sultan Selim’in, dedesi Bayezit’i öldürerek tahta geçtiği gibi, oğlunun da kendisini öldürerek tahta geçeceği korkusuna kapılır. Dedesiyle aynı akıbeti paylaşmamak için de sahte bir İran seferi düzenleyerek oğlunu katlettirir.

Hurrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın ellerini öz oğlunun ve en yakın dostu, sırdaşı veziriazam İbrahim Paşa’nın kanıyla buladıktan sonra huzura ermiş, taht, harem, saray her şey yalnızca ona kaldığı için rahatlamıştır. Tüm saray işlerinde söz sahibi olmak için damadı Rüstem’i vezir yapmış, Şehzade Mustafa’yı öldürterek kendi oğluna veliaht yapmış ve taht yolunu açmıştır. Böylece geleceğin parlak günlerini hazırlayan Hurrem, ne yazık ki yakalandığı hastalığın pençesinden kurtulamayarak bu parlak günleri yaşayamadan gözlerini hayata yummuştur.

1.1.2. Hurrem Sultan Romanında Haseki Hurrem Sultan’ın Diğer

çaldığını herkes anlar ama bu saygısız, kaba, eğitimsiz haliyle nasıl çaldığını bir türlü anlayamazlar.

Kanuni Sultan Süleyman çok ince ruha sahip bir padişahtır. Yoğun duyguları olan ve bu duygularını şiirle dile getirmesini seven biridir. Ama saray ortamında ona bu duyguları yaşatacak bir güzel cariye çıkmaz. Rus kızı onun aşka dair körelmiş olan duygularını yeniden canlandırır. Sultan Süleyman, tek bir emriyle ona sahip olabilecekken onun da sevgisini kazanmaya çalışarak, onun peşinden koşarak, padişahlıktan uzaklaşıp bir mecnun olmayı seçer. Rus kızının güzelliği hayallerini süsler ve ona çok yakınken bile ulaşamıyor olmak Sultan Süleyman’a hüzün ve hasretle karışık garip bir haz verir. Elini uzatsa sahip olabilecekken ürkütüp kaçırmaktan korktuğu için, bu Rus kızını uzaktan sevmeyi tercih eder. Bu hasret dolu günlerini, gecelerini şiirlerinde dile getirir. Rus kızına şiirler yazar. Roksolan onun şiirlerine ilham veren bir peri kızı olur.

Roksolan kendisini seven padişahın kalbine hitap edebilmek için saray adabını öğrenir. Her şeyi eksiz olarak yapmak ister. Kalfası, bir erkek çocuğa sahip olduğu, rakiplerine fırsat vermediği takdirde sonsuz bir itibara ve saadete kavuşacağını telkin eder. Roksolan bu telkinlerle saray içindeki ilişkileri öğrenir ve Hurrem Sultan olma yolundaki ilk adımlarını atar.

Kanuni Sultan Süleyman daha ilk görüşte sevdiği Rus kızına “Hurrem” adını kendisi verir. Sadece bununla da kalmaz. Ona pek çok vaatte de bulunarak Hurrem’in saray içindeki nüfuz ve itibarını arttırır.

“…Seni bir görüşte sevdim. Sarayın en gözde kadını olacaksın. Her sözün haremimiz erkânı tarafından emir sayılacak, arzuların yerine getirilecek, bir dediğin iki olmayacak.”110

“Roksolan da hassas bir sanatkâr ruhu taşıyan genç ve kuvvetli hükümdarı sonsuz bir aşka sevmeye başlamıştı.” 111

Zoraki bir şekilde hareme geldikten sonra burada hiç ummadığı şekilde, hayatı boyunca çok seveceği insanla karşılaşır. Onu öylesine sever ki yanından ayrılmaması için orduyla birlikte sefere gitmesine dahi mâni olmaya çalışır. Onun savaşa gidip

110 Tülbentçi, a.g.e., s. 31

111 Tülbentçi, a.g.e., s.36

yorulmasını, ter dökmesini istemez. Onsuz yaşayamayacağını, hayatının kararacağını söyler. Bu aşkının sonucunda da Kanuni Sultan Süleyman’ı daha da mutlu kılmak için bir çocuğunun olmasını çok arzular. Özellikle de Osmanlı sarayında erkek çocuğun ne kadar değerli olduğunu bildiği için erkek çocuğunun olması için sürekli dualar eder.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Hurrem Sultan’ın erkek çocuğu bu kadar çok istemesinin sebebi görünürde Kanuni Sultan Süleyman’ı memnun etmek olsa da daha mühim bir sebebi de gelecekte iktidarlık için söz sahibi olabilmektir. Gerçi padişahın başka kadınından oğlu olmuştur ama yine de hırsı ona, mücadeleye girmenin bile saltanata sahip olmak için yeterli olacağını düşündürür.

Hurrem Sultan’ın hayalleri ilk çocuğunun kız olmasıyla yıkılır. Ama Kanuni Sultan Süleyman’ın onu teselli eden sözleri, Hurrem’i kalbinde bambaşka bir yere koyduğunu gösterir. Onu, haremindeki diğer kızlardan, diğer hasekilerden çok daha farklı sever. Kanuni Sultan Süleyman onu benimsemiştir, kadını olarak, şiirlerinin, duygularının kaynağı olarak görür. Seferleri esnasında dahi onu aklından çıkaramaması, her an onu düşünüp onu düşlemesi, hasret dolu mektuplar yazması, Hurrem’in, hayatında ne kadar büyük bir sevgi boşluğunu doldurduğunu gösterir. Hurrem Sultan, Süleyman’a, duygularının farkına vardırmayı başarmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’a

“…Sen yalnız gülüm, çiçeğim değil, baharımsın, hayatımsın.” dedirtecek kadar onun hayatına tesir etmiştir.

Hurrem Sultan onlarca güzel cariyeye rağmen kendisine bu kadar sadık olan, hayatıyla eş tutan padişahı mutlu etmek için, haremdeki kızlara fırsat vermemek için elinden gelen tüm gayreti gösterir. Kimi zaman padişahın gururunu okşayacak şekilde kıskançlık yapıp padişahtan hesap sorar, kimi zaman da sevgisiyle onu sarhoş eder. Aşk sarhoşluğu içindeki Kanuni Sultan Süleyman’a tüm saray kanunlarını çiğneterek nikah yaptırmayı dahi başarır.

Kanuni Sultan Süleyman, “Harem bir yana, sen bir yana.” dediği Hurrem Sultan’ı çok sevmesinin, el üstünde tutmasının yanında onun tehlikeli taraflarının da farkındadır. O nedenle bir çok kereler onu devlet işlerinden uzak durması konusunda ikaz etmiştir. Ona sık sık “Sen bu işlere karışma, kınalı parmaklarını devlet işlerine

sokma.”112 dese de, inatçı Hurrem bu sözlere kulak asmaz. Zeki Hurrem devlet işleriyle bizzat ilgilenmese bile Osmanlı İmparatorluğunun tek söz sahibinin aklına da hükmedebildiğinden devlet işlerine dolaylı yoldan müdahale etmiş olur.

Sarayda tecrübe kazanan ve müthiş bir hırsa kapılan Hurrem Sultan, gitgide Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine duyduğu sevgiyi kötü yönde kullanmaya başlar.

Bencilce davranarak gelecekte karşısına engel olarak çıkacak kişilerin tek tek sonunu hazırlar. Kanuni Sultan Süleyman, çok sevdiği dostu İbrahim’i, sonra da öz oğlu Şehzade Mustafa’yı Hurrem için feda etmiştir. Hurrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın içine azar azar zehir akıtarak bu insanlara düşman kesilmesine sebep olmuştur. Önce vezir İbrahim sonra da Kanuni Sultan Süleyman’ın öz oğlu Şehzade Mustafa’yı tahta ortak olmak niyetinde olmakla suçlamıştır. Öldürmek veya tahttan indirilmek düşüncesi beynini kemirdikçe huzuru kaçan padişah da, istemeye istemeye de olsa bu insanların canına kıymıştır. İşlediği günahların müsebbibi olarak Hurrem’i gösterir ama vicdan azabını yalnız kendisi çeker. Hurrem Sultan, rakiplerinden bir bir kurtulduğuna sevinirken padişah Kanuni Sultan Süleyman vicdan azabından kahrolur.

Hurrem’e kızar ama sevgisi, öfkesinden daha ağır bastığından bu kızgınlık Hurrem Sultan’ın entrikalarına engel olmaz. O, rakiplerinin ölümünden gizli gizli sevinç duymaya devam eder.

“Sus, Hurrem sus. Bir şey sual etme. İbrahim artık yaşamıyor, katlini irade eyledik. Cellât Ali biraz evvel onu dünya dağdağasından kurtardı.

Roksolan, sevinçle parlayan gözlerini göstermekten korkuyormuş gibi başını önüne eğdi. Masum bir tavır takındı.”113

Kanuni Sultan Süleyman bazen yaptıkları için pişman olup Hurrem Sultan’a öyle hiddetlenir ki “Sen melek kılığına girmiş bir şeytansın!”114 diye öfkeyle haykırır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın hasekisine duyduğu bu öfke ve sitemkâr tavır özellikle oğlunun öldürülmesinden sonra hat safhaya çıkar. Çünkü Kanuni Sultan Süleyman bu cinayeti tamamen Hurrem’in oyununa gelerek işlediğinin farkına varır.

112 Tülbentçi, a.g.e., s. 217

113 Tülbentçi, a.g.e., s. 244

114 Tülbentçi, a.g.e., s. 245

Kanuni Sultan Süleyman ilk gördüğü anda Hurrem Sultan’ın farklı, kendine güvenen, asi hallerine hayran olmuştur. Kendisini diğer cariyelerden kıskanması, onlarla çekişmeye girmesi gururunu okşamıştır. Bu hareketleriyle sevildiğini ve onu çok sevdiğini anlar. Bu sevgisi yüzünden de saray geleneklerine, kurallarına ters düşen tavizler verir. Sonunda pişmanlık yaşayacağını bile bile onun kışkırtmalarına yenik düşüp insanların canına kıyar.

Yazarın Kanuni Sultan Süleyman’ı eleştirdiği konu da onun Hurrem Sultan’a olan zaafına yenik düşmesidir. Feridun Fazıl Tülbentçi, Sultan Süleyman’ın pek çok meziyetini belirttikten sonra yanlışlarını da şöyle dile getirir:

“En büyük hatâsı, Sultan Yıldırım Bayezid’den beri gelen gelenekleri bozarak, nikâhına aldığı Hurrem Sultan’ın kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmasına engel olamaması idi. Onu hâlâ derin bir aşkla seviyordu. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetli idi ki, bunu kimse koparmamış, koparmağa cesaret edenler, cüretlerini başta İbrahim Paşa olmak üzere hayatları ile ödemişlerdi. Padişahtan sonra, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en büyük nüfuz sahibi, sahib-i devlet diye anılan veziriâzam değil, haseki sultandı.

Geniş ve gizli bir teşkilâta da mâlik olan Hurrem, devletin her umuruna rahatça müdahale edebiliyordu. Akıl hocalarından ders ala ala, ince zekâsını işlete işlete, bazen padişahı bile kendi fikirlerine imâle ettiği oluyordu. Buna ait sayısız misaller ve hâdiseler vardı.”115

Hurrem’in elinin değdiği olayların bahsinden sonra yazar, Kanuni Sultan Süleyman’ın hatasını bir kez daha yineleme gereği duyar. Ona göre Sultan Süleyman imparatorluk için çok çalışmış, çabalamış iyi bir padişahtır ama Hurrem Sultan’ın entrikalarına göz yumması, isteyerek veya istemeyerek bunlara dahil olması yazarı derinden etkilemiştir.

“İşte… İbrahim Paşa’nın idamından sonra geçen ve padişahın saçına sakalına ak düşüren uzun senelerin bilânçosu böyle idi. Bu hesapta, devlet ve millete yaptığı sayısız hizmetler ve iyiliklerle sevap hanesi dolmuş ve taşmıştı.

115 Tülbentçi, a.g.e., s. 253

Hatâ hanesinde ise, sevgili hasekisi Hurrem Sultan’ın kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmasına mâni olamaması vardı. Bu tarihten sonra, hatâ hanesine belki haksız icraat ve kanlı cinayetler de ilâve edilecektir.”116

“…Bak beni nasıl günaha soktun. İki şehzademiz birden gitti.”117 diye Hurrem’e sitemde bulunsa da, uğruna masum insanların günahına girdiği kadını sevmekten vazgeçmez. Ona olan sevgisinin en çarpıcı örneği de Süleymaniye Camii’nin açılış gününün anlatıldığı satırlardır. Sultan Süleyman yıllarca, ölmeden önce bir cuma namazı kılabilmek için dua ettiği camide nihayet namaz kılmak şerefine erişir.

“1557 yılı haziran ayının 7. Cuma günü dünyanın bu en muazzam dini âbidesi merasimle ibadete açılmıştı. Sultan Süleyman, cuma namazını kalabalık bir cemaatle edâ etti. Namazı müteakip ellerini semaya açarak Tanrıya yalvardı.

−Yârabbi, sen hasekime şifa ver.”118

Kanuni Sultan Süleyman gözyaşları içinde hasekisi için dua ederken, Hurrem Sultan da sevgisinin göstergesi olarak çok büyük bir fedakârlıkta bulunur. Hayatı boyunca bir başka kadına tahammül edemeyen Hurrem Sultan, padişaha hoş vakit geçirtmek adına haremin en güzel kızlarını sunar. Yaşamı boyunca yalnız kendisinin olması için uğraştığı Sultan Süleyman’ı, hasta yatağında düşünmüştür. İçi kan ağlar, gelgitler yaşar ama onun mutlu olacağını düşünerek bağrına taş basar. Birbirleri için yaptıkları fedakârlıklar had safhaya ulaşmıştır. Kanuni Sultan Süleyman hasta yatağındaki Hurrem'i, yaptığına karşılık olarak “Hurrem, ben yalnız seni, seni istiyorum güzelim. Bütün haremi hümâyun bir tarafa, sen bir tarafa. Gel kollarıma, gel Hurrem, gel benim meleğim!”119 diyerek onurlandırmıştır. O günden sonra Sultan Süleyman

“Meleğim” diye hitap ettiği hasekisinin başucundan ayrılmamış ve Hurrem Sultan son nefesini verinceye dek onunla kalmıştır.

116 Tülbentçi, a.g.e., s. 267

117 Tülbentçi, a.g.e., s. 300

118 Tülbentçi, a.g.e., s. 312

119 Tülbentçi, a.g.e., s. 317