• Sonuç bulunamadı

3. TARİHİ SÜREÇTE MAKEDONYADAKİ TÜRKLÜK

3.1. TARİHSEL SÜREÇTE MAKEDONYA’DAKİ TÜRKLÜK İÇİN ÖNEMLİ GELİŞMELER

3.1.4. Yugoslavya kurulduktan sonra Türkiye’ye olan Göçler

1 Aralık 1918 de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven krallığı 1929 da yılında güney Slavları manasına gelen Yugoslavya Krallığı adını almıştır. 1925 de Dostluk anlaşması ile birlikte Türkiye Yugoslavya diplomatik ilişkileri yeniden başlamıştır. 1923-33 yılları arasında Yugoslavya dan 26.120 aile 108.179 kişi serbest göçmen olarak Türkiye ye gelmiştir. Ayrıca 1934-40 yılları arasında 5.894 kişi de iskanlı olarak gelmiştir. 1934-49 yılları arasında 3.139 kişi serbest göçmen olarak gelmiştir. Türkiye’ye gelen Balkan göçmenlerinin içinde Yugoslavya’dan gelenler %22.3 oranındadır. Yugoslavya–Makedonya topraklarından 1923-30 tarihleri arasında devamlı baskılar sonucu Türkiye’ye göç edenlerin sayısı 350 bin dir. Bu dönemde yaşanan göçlerin en önemli sebebi krallığın Karadağ, Sancak, Makedonya ve Kosova da uyguladığı Osmanlı feodal yapısını kaldırmayı hedefleyen Tarım Reformudur (Agrarna Reformu). Bu düzenleme ile toprakları ellerinden alınan köylüler göç etmeye zorlanmıştır. Topraklarını terk eden Türklerin yerlerine Sırplar yerleştirilerek bölgenin Sırplaşması hedeflenmiştir. Üsküp’ün simgesi Burmalı Camii, Gazi Mustafa Paşa Camii, Harabati Baba Vakfı gibi İslam eserlerine Sırp ordusu tarafından el konulmuştur. Burada ki Müslümanlardan haciz edilen malların 1922-41 yılları arasında Karadağ, Banat ve Srem bölgelerinden getirilen 12 bin Slav ve 5 bin yerli ahaliye verilmesi göç ettirmenin maksadını açıklamaktadır. Yugoslavya da “Türkler Asya’ya” şarkıları söylenerek bu zorunlu göç yapılmıştır. Çoğunlukla din adamları göçe karşı çıkmış, ancak umutsuzluğa kapıldıkları yıllarda da çaresiz durumdaki insanların göç etmelerine ses çıkarmamışlardır. Bu konuda Makedon

Müslümanlarının kullandıkları bir atasözü vardır “En son iman göç eder”.(Ağanoğlu, 2013, 373-374), (Şimşir, 2017, 262-283).

Türkiye ile Yugoslavya arasında resmi olarak imzalanan ilk göç anlaşması 1938 yılında olmuştur. 40 bin aile yani 200 bin kişi 1938 Göç anlaşması kapsamına girmekte idi. 1938 anlaşmasında “Türk dili ve orjini olanlar ve Türk kültürüne sahip Yugoslavya Müslümanları”

göç etme hakkına haizdir kararı verilmiştir. 1936-47 yıllarında göç edenler sadece 2.277 kişidir bu da savaş yıllarında göç edebilmenin ne kadar zor olduğunun bir kanıtıdır. II. Dünya savaşında Üsküp’ün doğu kısmı Üsküp dahil Bulgar işgalinde idi. Bu dönemde Bulgarlar tarafından öldürülen Türk sayısı günde 60 olabiliyordu. İtalya işgali altında Makedonya’nın batı tarafını da Arnavutluk idare ediyordu. Bu yıllarda Arnavut milliyetçileri Türk köylerine sokulmuş ve Türkleri Arnavutlaştırma faaliyetlerine başlamışlardır. (Ağanoğlu, 2013,s.375), (Şimşir, 2017, 262-283).

Savaş sonrası 11 Ekim 1944 de Makedonya Cumhuriyeti Yugoslavya’ya bağlı federe bir devlet olarak ortaya çıktı. Yugoslavya kendisi gibi komünist rejimi kabul etmiş Arnavutlara hoş görünmek için Makedonya’daki Arnavutlara geniş haklar tanımış, onlar da bu yetkilerini Türkleri asimile etmek için kullanmışlardır. O tarihlerde Batı Makedonya da yaşayan Türklerin nüfus cüzdanlarına Arnavut yazdırma kampanyası yürütüldü. Bu arada partizanlar tarafından, gizli mukavemet teşkilatına katılmadıkları için bazı Türkler kurşuna dizildi. Cesetler, ailelere teslim edilmedi. 1946 da çıkarılan soyadı kanunu da bunun bir kilometre taşı oldu. Daha önce Türklerin soyadına eklenen “yeviç” ekiyle Sırp olmuş iken, savaştan sonra “i” eki getirilerek Türkler Arnavut yapılmaya çalışıldı. Tito ile Fuat Köprülü arasında 16 Mart 1953 te Split te imzalanan Centilmenlik Anlaşması ile göç anlaşması için gerekli işlemler tamamlanmıştı.

(Ağanoğlu, 2013, s.378), (Şimşir, 2017, 262-283).

Göçün sebepleri Mali sebepler, 100 dekardan büyük toprak sahibi olanların topraklarına el konulması, ticaretin tahdid edilerek esnafın malının müsadere edilmesi, işçilere ideolojik ayrım yapılması, verginin takdire tabii oluşu, Türklere yüksek oranda vergi uygulamaları bunlardan bazıları idi. Sosyal sebepler, Türk evlerinin mahremiyetlerine saygı duyulmaması, kadının örtüsüne müdahale edilmesi, Slavlarla yaptırılmak istenen zorunlu evlilik, Türklerin Slav köylerine iskan mecburiyeti, okullarda komünist propagandası. Dini ve Milli sebepler, dini tatillere hürmetsizlik, camilerin kapatılarak depo, işyeri vb olarak kullanılması, camiye

gidenlerin hapsedilmesi, dini mekteplerin kapatılması vb. sıralanabilir. 1951 yılında ferace yasaklanmış “İnanç kitlelerin afyonudur” İslamiyetin komünist toplumun gelişimi açısından olarak bir tehdit olarak gösterilmesi. Müslümanlara “artık bize burada hayat kalmadı”

düşüncesine sevk ediyordu. Türklerin milli benliklerini koruyacak teşkilatları kapatmak, kurulmasını engellemek gibi örnekler göçün en önemli sebeplerindendi. (Ağanoğlu, 2013, 72-101), (Şimşir, 2017, 262-283).

Bosna da Ali İzzetbegoviç’in kurucuları arasında bulunduğu Genç Müslümanlar Teşkilatı, Prizrenli Türklerin kurduğu Genç Türkler ve Üsküp te kurulan Yücel Teşkilatı bu baskıların odak noktasını oluşturmakta idi. Özellikle Üsküp Türklerinin en seçkin eğitimli gençleri ve eşrafı tarafından 1944 yılında kurulmuş olan Yücel teşkilatı Türklük ve Türkiye aşkı üzerine faaliyetler göstermek için kurulmuş ve faaliyetlerini daha çok kültürel düzeyde sürdüren bir teşkilattı.

Teşkilat üzerinde gerçekleştirilen mahkeme ve idam süreci bölge Türklerinin moralini derinden sarsmıştı.1948 yılında cereyan eden mahkeme, hoparlörler aracılığıyla Üsküp meydanlarından dinletilerek Türklere karşı adete bir psikolojik savaş uygulanmıştır. 27 Şubat 1948 tarihinde Yücel Teşkilatı Başkanı Şuayip Aziz İshak ile merkez komitesinden Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Adem Ali Adem’in idamı ve çoğu öğretmenlerden oluşan 60 Türk gencinin madende sürgün cezasından, 20 yıl ağır hapse kadar değişen cezalara çarptırılması, bölge insanında büyük üzüntü yaratmıştır. Türkiye’nin Yücel davası esnasında sessiz kalması dikkat çekmiştir. Türkiye’nin bu tutumu, Makedon Türklerinin Makedonya’da sahipsiz olma hissine kapılmalarına neden olarak Türkiye’ye göç etme arzularını arttırmıştır.

http://www.fikirdebirlik.org/yazdir.asp?yazi=200802010.

1949 yılında göç meselesini gündeme getirmesine rağmen Tito tarafından bu istek ancak 1953 de ele alınmıştır. 1950-58 yılları arasında gelen 104.372 göçmen, Türkiye’nin Ege, Marmara ve Trakya bölgelerini tercih etmişlerdir. Bunlardan 56.624 ü İstanbul’a yerleşmişlerdir. Maalesef göç edenler, serbest göçmen olmaları sebebi ile basında fazla yer almamışlardır. 1966 yılında Yugoslavya İçişleri Bakanı Rankoviç zamanında Türk ve Müslümanlara karşı yürütülen baskı ve zulümler üzerine birçok Türk, Boşnak, Arnavut, Sancak, Kosova ve Makedonya bölgelerinden Türkiye’ye göç etmişlerdir. 1952-67 yılları arasında tamamı serbest göçmen olmak üzere 175.392 göçmen gelmiştir. 1950 de kurulan Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği göçmenlerin dertlerinin ortadan kaldırılması için çalışmalarını sürdürmüştür. Serbest göçmen

oldukları için devletten herhangi bir iktisadi yardım almamışlardır. Vatandaşlığa alınmaları iki yıldan fazla süren göçmenlerin sıkıntıları katlanarak artmıştır.(Ağanoğlu, 2013,382-34), (Şimşir, 2017, 262-283).

Osmanlı zamanında geçerli olan “Millet sistemi” dolayısı ile Rumeli topraklarında “Müslüman”

adı altında kabul edilen Türk, Arnavut, Boşnak, Torbeş, Goran kimlikleri Birinci Dünya savaşından günümüze toplumların milli benliklerine kavuşmasıyla ayrı kimlikler haline gelmiştir. Osmanlı bakiyesi bu toplumlar arasında kendini, bölgede İslamiyet ile aynı manada kullanılan “Türk” görme eğilimi azalsa bile günümüzde de devam etmektedir. 1930 lu ve çoğunlukla 1953 ten sonra Bosna-Hersek ve özellikle Sancak bölgesinden Türkiye’ye göç etmek isteyen Boşnaklar, Üsküp ve çevresine yerleşip bir müddet yaşadıktan sonra konsolosluklara

“Türk” olduklarını kabul ettirip davet mektubu “vesika” temin etme gayretine giriyorlardı.

Bunlar göç eden Türklerin mülklerini alıyorlar, Makedonya da Üsküp, Köprülü ve Pirlepe de bağlı 26 köye yerleşmişlerdi. Bunlardan bir kısmı davet mektubu alamadıkları veya başvuruları kabul edilmedikleri için Makedonya da kalmış ve buradaki Boşnak azınlığı oluşturmuşlardır.

1971 yılında bu insanlar 1100 aile civarında 5 bin kişi idiler. Makedonya Devlet istatistik kurumuna göre 2002 yılında Boşnakların sayısı 17.018 kişidir. Türkiye nüfus sayımlarında anadilden sonra bilinen ikinci dil sayımlarından yola çıkarak 1953-66 yılları arasında göç eden 151 bin Yugoslavya göçmenlerinin 90.907 si Türk, 29.465 Arnavut, 26.500 Boşnak ve 4.940 Torbeş’ti. Yugoslavya’dan gelenler arasında kaygan kimlik fenomeni bugün Makedonya’da da görülmektedir.(Ağanoğlu, 2013, s.389), (Şimşir, 2017, 262-283).

Makedonya’daki Türklüğün etnik Türk olmadığı, kültürel Türklüğün Makedonya hala çok yaygın olduğu bir gerçektir. Göç sırasında yaşanan sıkıntılar çok fazla idi. Önce bir davet mektubu gerekiyordu. Bürokratik zorluklarla altı ay ya da bir seneye kadar bu süreç uzuyordu.

Belediyeler, Türklerin mallarını satın almada öncelik sahibi idi ve dilediği fiyata alabiliyorlardı.

Belediye satın almazsa, sıra Sırplara geliyordu. Mesela Sancak bölgesinden gelip Üsküp’te mülk almak isteyenlere müsaade edilmiyordu. Bundaki maksat mülkün değerini düşürebilmekti.

Gayrımenkul ancak üçte bir dörtte biri fiyatına satılabiliyordu. Buna ilaveten satış bedelinin

%25-30 undan fahiş bir vergi alınmaktaydı. Ayrılış müsaadesi verilirken nüfus başına 12 bin dinar vatandaşlıktan ayrılma vergisi alınmıştı. Göçmen malını satma imkanı bulamazsa emlakı resmen Yugoslavya hükümetine hibe ettiğine dair bir sözleşme imzalamadıkça ve bu

sözleşmenin yüksek harçlarını bizzat ödemeden Türkiye’ye göç edemezlerdi. Türkiye’ye gelenler vergiden beş yıl muaf oldukları için fabrikalarda çalışmayı tercih edilmişlerdi.

Muhacirlerin özelliklerinden biri kök salmak istediğidir. Mart-Nisan 2001 tarihinde Makedonya da başlayan ve Haziran 2001 de devam eden olaylar sonucunda Makedonya Ordusunun Kalkandelen ve Kumanova şehir ve köyleri çevresinden Arnavutlara karşı giriştiği askeri hareket neticesi, Arnavut ve Türk bir kısım göçmen Türkiye’ye gelmiş ancak savaşın bitmesinden sonra gelenlerin çoğunluğu Makedonya’ya geri dönmüşlerdir.(Ağanoğlu, 2013, 380-381), (Şimşir, 2017, 262-283).

Yugoslavya’nın yıkılıp federe devletler bağımsızlıklarını ilanından sonra da Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova ve Makedonya’dan akrabalık yüzünden gerekse ekonomik kültürel vb sebeplerden kitlesel olmasa bile bireysel ve aile bazında göç azalmış olmakla beraber halen devam etmektedir. 2004 yılında eski Yugoslavya Cumhuriyetlerinden 164 kişinin ülkemize göç etmesi buna örnek olarak verilebilir. Türkiye nin 1/5 i kadar nüfusunun Rumeli kökenlidir.

Balkan ülkelerinden göç azalsa bile “Mekik Göçü” olarak adlandırılan bir ülkeye kısa süre gelen kendi ülkesiyle ilişkisini sürdüren bir göç türünün halen devam ettiği tesbit edilmektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2000 yılında bu sayı 1.238.200 iken 2005 yılında 2.805.400 e yükselmiştir. Bu tür göçte kendi içinde bazı sorunlar getirmiştir (Ağanoğlu, 2013, s.397), (Şimşir, 2017, 262-283).