• Sonuç bulunamadı

MAKEDONYA’DA ÇOĞUNLUK-AZINLIK İLİŞKİLERİ VE “ÖTEKİ”KAVRAMI Bölgedeki gözlem ve görüşmelerime göre, Makedonya, Balkanlarda yaşayan çok kültürlülük,

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ARKA PLAN

2.3 MAKEDONYA’DA ÇOĞUNLUK-AZINLIK İLİŞKİLERİ VE “ÖTEKİ”KAVRAMI Bölgedeki gözlem ve görüşmelerime göre, Makedonya, Balkanlarda yaşayan çok kültürlülük,

değerine inanma tavrıdır. Öz saygı iki grup arasında var olan karşılaştırmadan doğar. Sosyal karşılaştırma, sosyal bağlanma sürecinin önemli işlevlerinden biri sayılmış ve grupların oluşumunun açıklanmasında anahtar bir kavram olarak kullanılmıştır. Daha sonra bu kavram

“benlik doğrulanması”, “benlik değerini yüceltme” ya da “öz geçerlilik ihtiyacı” kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir. Üstün olmak isteği de ayrımcılığa yol açar ve stereotipleri daha doğrusu prototipleri oluşturur. Ön yargılardan stereotipler, öz saygılardan ise prototipler ile bağlantılıdır.

Stereotipler kategorilerin kötü bir örneğinden ortaya çıkıyorsa, prototip de kategorinin iyi örneğinden meydana gelir (Erol, 2007, s.27).

Bu bilgilerin ışığında, Makedonya da Makedon olmak istenilen prototip, Türk olma ise istenmeyen bir stereotiptir. Geniş toplumdan kendisi hakkında olumlu mesajlar alamayan gençler, destek bulma ve olumlu tepkiler alma olasılığının yüksek olduğu aidiyet grubuna yönelmekte ve böylece öz saygısını yükseltebilmektedir. Cemaatçiliğinin ve gettolaşmanın, dışlanan gruplarda yaygın olması, bu noktayla ilişkilidir.

Huntington (2004, s.24), insanların kendilerini tanımlamak için ötekine, hatta düşmana ihtiyaç vardır. Ötekine zarar verme isteği, nefret duygusunun artması ve acıma duygusunun olmayışı, insanoğlunun yaradılışından bu yana hiç bitmeyen savaşların, vahşet ve dehşetin sebeplerinden biridir. “Öteki” benimsenip, kabul edilmeye çalışılırsa, kültürel arası zenginlik söz konusu olabilir Aksi takdirde sonu olmayan çatışma ve savaşlar kaçınılmazdır.

Makedonya’da yaşayan Türkler için Makedonlar her zaman bu kaygıyı yaşamışlardır. Bunlar buralardan gitmeden, biz Türklerden kurtulamayız onun için elimizden ne geliyorsa yapalım da bunları buradan kovalım anlayışı ile göç olgusu Makedonya da yaşayan Türklerin kaderi olmuştur. Ama bir Makedonya’daki Türk’e göçü sorarsanız yarı ölmektir cevabını almak çok olasıdır.

2.3 MAKEDONYA’DA ÇOĞUNLUK-AZINLIK İLİŞKİLERİ VE “ÖTEKİ”KAVRAMI

Makedonya ya tarih boyunca çeşitli kavimler yerleşmiştir. Bunlar arasında Traklar, İlyrler, Brigidler, Edonar, Payonlar, Pelagonyalılar, Dorlar, Vandallar, Vikingler, Gotlar, Romalılar, Slavlar ve IV. yüzyıldan itibaren Karadenizin kuzeyinden Balkan yarımadasının en güney noktasına kadar inen Hun, Avar, Bulgar, Oğuz, Kuman ve Peçenek Türkleri de bulunmaktadır.

Bu bölge 1371-1912 yılları arasında tam 541 yıl Osmanlı Devletinin hudutları dahilinde bulunmuştur (Hamzaoğlu, 2004, s.XIII). Yunanlılara göre Makedonya bir Helen Bölgesinin adıdır. Bulgar Anastas Totev’e göre Makedonya İlyrler den kalan bir kelime imiş. Osmanlı devleti döneminde 67.741 km karelik bir alanı kaplayan Makedonya bölgesi Balkan savaşlarının sonunda imzalanan Bükreş antlaşması ile Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan arasında bölüşülmüştür (Evans, 2012,s.24). Bugün kü Makedonya Cumhuriyeti, Makedonya nın sadece Sırbistan verilen %32 lük kısmı üzerinde, Yugoslavya Sosyolist Federatif Cumhuriyetinin (YSFC) kurulması ile oluşan kısmıdır. Makedonya da Türk varlığının veya başka bir söyleşiyle Türkülüğün 1618 yıllık bir tarihi vardır ve üç dönemden geçmiştir (Hamzaoğlu, 2004,s.3).

1-Osmanlı öncesi Makedonya Türklüğü (378-1370) 2- Osmanlı dönemi Makedonya Türklüğü (1371-1912)

3- Osmanlı sonrası Makedonya Türklüğü (1912 sonrası) (Hamzaoğlu, 2004,s.4).

Osmanlı öncesi dönemde VII. yüzyılda Slavların, Karpatlar ardından Balkanlara, bu vesile ile Makedonya topraklarına göçüne kadar ki dönemde, Makedonya topraklarında Antik Makedonlar ve yukarıda adı anılan ve bugün Güney Slavların içinde erimiş ya da tamamen yok olmuş olan diğer Balkan kavimleri yaşamaktadır. Öyle ki bu dönemde Makedonya’nın verimli topraklarına yerleşen Hun, Avar, Peçenek, Kuman vs Türklerinin “öteki” liği hakkında net bir şey bilinmemektedir.

Bu konuda yapılan bazı çalışmalarda bu Türk kavimlerinin Bizans İmparatorluğundan sığınma hakkı istedikleri ve Vardar kıyılarına yerleşmeyi başardıkları, henüz İslam dinini kabul etmiş olmadıkları ancak savaşçı adetlerini ve göçebe yaşayışlarını bırakmadıklarını, yiğit ve mükemmel cengaver oldukları söylenmektedir (Andonyan, 2016,88-89).

Bazı Makedon çalışmalarında ise, bu Türk kavimlerinin azalmasının sebebi Slavların gelişine bağlanmaktadır. Türklere en büyük baskıyı Slavlar yapmıştır. Onlar tamamen Türkleri eritmeye

ve imha etmeye çalışmışlar ama başaramamışlardır. Vardar Türkleri diye bilinen bu Türklerin adı zamanla unutulmuştur. Çünkü onların önce Hıristiyanlaştırıldığı, sonra da Slavlaştırıldığı veya Rumlaştırıldığı ihtimali vardır. Aralarında az bir kısmı Osmanlı’nın Makedonya’ya gelmesine kadar Türkçe konuşmaya devam etmişlerdir (Vikinson, 1992, s.72).

Bölgedeki izlenimlerime göre bugün Makedonya da yaşayan Müslüman olup Türkçe konuşamayan Torbeş grubu Osmanlı öncesi Türklerin bir devamının yansımalarıdır.

Osmanlı Türkleri, Balkan yarımadasının fethederek, bu topraklara Anadolunun değişik yerlerinden getirilen binlerce Türk ailesiyle 550 yıl bu topraklarda kalmayı başarmışlardır.

Balkanların jeo-stratejik olarak en merkezi bölgesi olan Makedonya ise, Osmanlı idaresinde en uzun zaman kalmış ve Türk kültürü ile en fazla bütünleşmişdir. Diğer yandan da en fazla sorunlar yaşamış bir bölgedir. Bugün bile Balkanlarda en çok Türk etkisi Makedonya da görülmektedir.

Türk’ün Makedonya topraklarına girmesi ve burada kendi devletinin kural ve kanunlarını kurması, Bizans egemenliği altında ve Yunanlaşma süreci içinde bulunan, kendi devletlerini kuramayan Makedonlar için büyük bir tehdit olarak görüldü. Bu defa Hıristiyasn olmayan bir yabancı vardı ve o zamana kadar Yunan ve Bizans tarafından tehdit altında olan milli kimlikleri tehlike altında idi. Ama onlar “öteki Türk” ün gelişini milli kimliklerinden ziyade din kimlikleri tehlike altına giriyorlar diye tehdit olarak algılamaları daha fazla olmuştur.

Bu sebeplerden dolayı o zamana kadar Yunanlaşma hatta Bulgarlaşma politikalarına karşı direnen Makedonlar, bu defa karşı geldikleri diğer etnik grupları, dindaş olarak görmeye başlamışlar ve kendilerince amaçları Hıristiyan olarak Müslüman Türklere kendilerini ezdirmemek ve onları asimile etme politikası konusunda birleşmişlerdir.

Makedon topraklarına Türk’ün ayak basması ve bu topraklara Anadolu’nun Yörük Türk ailelerinin yerleştirilmesi, bununla birlikte otomatik olarak Makedonların azınlık konumuna hatta

“öteki” konumuna getirilmesi, Makedonların milli duygularından çok dini duygularının yükselmesine sebep olmuştur. Onlar için bütün Hıristiyan dünyası kardeşti. Sadece Türkler, Müslümanlar düşmandı. Onlar Osmanlı devletini vatan olarak saymadılar.

Bulgar için vatan Rumeli’nin büyük kısmı, hatta İstanbul’u bile alıp Bulgaristan’a ilhak etmek ve Ayestefanos Bulgaristan’ını kurmaktı amaç. Rum için vatan yine Osmanlı Devletinin Avrupa topraklarının en büyük kısmını, Ege adalarını, İstanbul, Anadolu ve Kıbrıs’ı alıp Yunanistan’a bağlamak ve Büyük Eleda’yı kurmaktı amaç. Sırp için vatan Bosna-Hersek, Sancak, Manastır, İşkodra vb Türk vilayetlerini alıp Sırbistan’a katmak ve hayal ettikleri Çar Duşan veya Büyük Sırbistan’ı kurmaktı amaç. Müslüman Arnavutlar ise 1878 den sonra bağımsız bir Arnavutluk kurma hayalleri en büyük hedefleri idi (Kraftfahrlinien, 1903, s.7). Makedonya da yaşayanlar ise, Balkanlarda büyük İskender’in toprakları diye bilinen eski Makedonya’nın Osmanlı’dan kurtulup bağımsızlığını kazanmasının hayalleri kurmuşlardır.

William M Sloane in ifadesine göre: “Makedonya topraklarında komşu Balkan devletçikleri Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan’ın gönderdiği eşkıyaların yaptıkları cinayet, katliam ve başka baskılarla bugün Yunan olan bir Hıristiyan köyü, ertesi gün Bulgar, başka bir gün Sırp veya başka bir unsurdan olabilmiştir. Bu “değişim” acımasız baskı yöntemleriyle yapılmıştır.

Orada Makedon köylüleri, özellikle kadınlar ve çocuklar o denli çaresiz ve yılgınmışlar ki, küçük bir rüşvetle bile kimliğini değiştiren köylere rastlamak mümkün olmuştur”(Akt., Süleyman Kocabaş, 1984,s.108). Oysaki Osmanlı devletinin Makedon cehennemi denilen bölgesinde azınlıklar, din, mezhep, eğitim, kültür, ekonomik vb. bakımdan tam bir güvence içinde yaşadıkları Osmanlı Devletinin bu unsurlara hoşgörü ile baktıkları, onların din enstitülerine etkinlik, hürriyeti ve imtiyazları tanıdığı dönem hala bugün bile aranır ve sorgulanır olmaktadır.

Höşgörü ile yöneten Osmanlı devleti varken, diğer yandan dini ayrımcılık temellerine dayanan bir kurallar zincir ortadadır.

Aslında Hıristiyan Makedonların gördüğü “öteki” sadece Türk değildi. Türk’e çok yakın gördüğü hatta çoğu kez Türk kimliğiyle özdeşleştirdiği Müslamanlaştırılmış Makedonlar olan Torbeşler, Goralılar, Pomaklar da “öteki” kategorisine girmektedir. Bu gruptakiler Makedonlar ile aynı dili konuşmalarına rağmen Müslüman dinini benimsedikleri için Türk’ten bile kimi yerde daha önemli bir düşman olarak algılanmışlardır. Ama Türkçeyi konuşamadıkları içinde Türklerden de bir adım geride durmuşlarıdır. Bugün bile Makedonya da Müslüman dini kurallarına en fazla yaşamlarında uyan gruplar da bu gruplardır (Ağanoğlu 2001,s.86).

Sir Harry Luke (1936,s58-59) “Modern Türkiye nin inşası” eserinde “Bir tek Türk vardı kimsenin sempatisini kazanamayan. Oysa Avrupa devletleri, Yunanlılar, Romenler, Bulgarlar, Sırplar ve

Ermenilerle yakından ilgilenmekte idiler. Belki de kısmen Türk ün kabahatiydi bu. Kendini Padişah ın baskısı altında ezilen milletlerden biri olarak göstermekte idiler. Bir yandan yabancılar gözünde Türk hükümetinin kusurlarını temsil etmekte idiler. Osmanlı hükümetini eleştirenler, Türk idaresini suçlarken, Türk halkın hükümdarlarının savunucusu olarak nitelemekteydiler” ifadelerine yer vermektedir.

Makedon halk ve yazılı edebiyatın da Osmanlı döneminde ki Türk kimliğinin olumsuz olarak algılanması, yazılanları doğrulamaktadır. “Makedon Kanlı Düğün” tiyatro eserinde, Türk zalimliklerine karşı gelen, Türk beyi tarafından zorla haremine kaçırılan, başkahraman bir yanda Makedon kızının namusunu simgeleyen prototip Tsveta’nın “Öldüm ama Türk olmadım”

kelimeleri ya da “Lanetlenmiş Türkler en güzel bir kızı aldılar/ ellerini bağladılar” halk türküsü bunun sadece iki örneğidir. Diğer yandan Türk eserlerinde, Makedonların en çok ayaklandıkları, Türklere karşı direndiği 1903 Makedonya’sında Türklere yapılan zalimlikler anlatılmıştır. Necati Cumalının “Makedonya 1900” adlı eserinde “1903 de kanlı İliya gününde, Makedonya’nın yüzlerce Türk köyünde, kasabasında hep birden çıkarılan yangınların, öldürülen erkeklerin, ırzına geçirilen kadınların, kızların hesabı niye sorulmuyordu” denilerek serzeniş dile getirilmiştir.

1875-1878 Büyük Doğu Bunalımından sonra Makedonya Türkleri, Osmanlı devletinin yıkılmakta oluşunun tedirginliğini ve yakın bir zamanda topraklarını kaybetme korkusu yaşamışlardır. Bu korku Balkan savaşlarında doruğa çıkmıştır. Osmanlı’nın geri çekilmesinden sonra geride kalan Türkleri yeni sosyal ve siyasi koşullar beklemektedir. Bu özellikle 1944 de YSFC (Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti) nin kurulması ile daha büyük bir önem taşımıştır. Ondan önceki Sırp Hırvat Sloven krallığında hiç tanınmayan ve zoraki göçlere itilen Makedonya’daki Türkler o dönem gündeme bile alınmamışlardır. Zaten adı geçen krallık döneminde Makedon milli kimliğin de göz ardı edilmiş Makedonya da yaşayanlar Sırp olarak kabul edilmişlerdir. Türkler bu dönemde 26.120 aile toplam 108.179 kişi ile serbest göçmen statüsü ile 1923-33 Sırp Hırvat Sloven krallığı döneminde Türkiye’ye gelmişlerdir. Bu sayıya 1934-49 yılları ardında 5.894 kişi de eklenmiştir.

Öteki olarak görülen Türkler Osmanlı sonrası bir gerçekle karşılaşmışlardır GÖÇ ile. 1941 yılında Sırp Hırvat Sloven (SHS) krallığının yıkılışı ve Kral Aleksandar Karacorceviç’in kaçışından sonra bu topraklar Almanlar için hedef noktası olmuşlardır. Hitler ile beraber faşist

İtalya ve Bulgaristan bu topraklara saldırmışlardır. 1945 yılında 4 yıl süren Halk Kurtuluş Savaşından sonra 1945 yılında 6 cumhuriyet (Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya) ve 2 özerk bölge (Kosova ve Voyvodina) oluşan Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti (YSFC) Mareşal Yosip Broz Tito tarafından kurulmuştur.

Tito, Sovyetlerin desteği ile kendi halkının başında partizan birlikleri ile savaşı bizzat kendi yürütmüştür. Bu savaşın kazanılmasında Yugoslavya da yaşayan Türklerin büyük önemi vardır.

Türklerin özellikle yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde faşist işgalcilere karşı yürütülen savaşlara ne denli kitleler ile katıldıklarını 1944 yılında IV Partizan Tugayına “Müslüman Tugayı” hatta

“Türk Çetesi” adının verilmesi çok iyi göstergedir. Görünüşte sosyal komünizm ilkelerine dayanan Yugoslavya hukukunda en esas ilke olarak “kardeşlik-birlik” ilkesi ile bütün yaşayanlar din, dil, ırk ayrımı yapmadan bu toprakların özgürlüğü için savaştıysa bundan sonra da herkes eşit olup, kardeşlik ve birlik ilkesi içerisinde yaşayacaktı. “Herkes Yugoslavya’dır ve Herkes eşittir”. Bu ögeler bir kere Yugoslav (Güney Slavlar) ifadesi ile çöpe atılmıştır. Söylenen ile uygulanan hiçbiri birbirini tutmamıştır.

Tito döneminde sosyalist düzen içinde, değişik topluluklar arasında hayranlık verici uyum kurulmuş gibi bir manzara vardı ama gerçek böyle değildi. Komünizmin kurallarına bağlı olarak Osmanlı dönemi ve sonrasında mal sahibi olan Türk ailelerin topraklarına el konulup, Türk evleri devletin malı olarak kabul edildi. Türkler de kendi evlerinde kiracı olarak yaşamaya başladılar.

Doğu Makedonya da yaşayan Yörük Türklerinin tek geçim kaynağı keçi yetiştiriciliği idi keçi beslenmesi yasak edildi. Türk topluluğu ideolojik baskılar altında yaşamaya mecbur edildi.

Slavlarla zorunlu evlilik yapmaya itildiler. Camiler kapatıldı, depoya dönüştürüldü. Orhi’deki tarihi Osmanlı hamamı bar yapıldı. Dini tatiller kaldırıldı. Komünizmin ilkelerine bağlı kalan Türkler herkesle “eşit haklara” sahip olup bir nevi kolayca asimilasyona uygun olmuşken, karşı çıkanlar faili meçhul olarak yok edilmişlerdir. Tito’nun meşhur “Goli Otok” adası bunun en güzel göstergesidir (Ağanoğlu, 2001,s.320).

Tito rejimi propaganda amaçlı olarak komünizmin başarısızlığı olarak görüleceği ve rejimin iç durumu hakkında göç edenlerin bilgi vermesi korkusu nedeni ile başlangıçta göçe izin vermemiş olsa da Türklere yapılan psikolojik baskılar göçleri kaçınılmaz hale getirmiştir.

1945 yılında yayına geçen Birlik gazetesi, Halklar tiyatrosu Türk Dramı, Makedon Televizyonu içerisinde yayın yapan Türkçe Radyo ve Televizyonu bütün baskılara karşı varlıkları sürdürmüşlerdir. Birlik gazetesi bütün şehir isimlerini Türkçe vermeyi bir ilke olarak devam ettirmiştir. Makedonya da asırlardan beri beraber yaşayan Türk ve Makedon etnik grupları komşu ilişkileri içinde birbirlerini etkilemişlerdir. Makedon dilinde bugün kullanımda olan 3000’e yakın Türkçe kelime bulunmaktadır. Makedon adetlerinin Türk adetlerinden ögeler içermesi bunun göstergesidir. Türk kızına kavuşamayan Makedon gencinin acıklı ağıtları ve Türk kızının “Gelin Gölüne” kurban etmesi yürekleri hoplatan destanlardan bazılarıdır.

XX. yüzyılın sonlarında 1990 yılında Makedonya Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını kazanmıştır. Makedonya da resmi kaynaklara göre 80 bin civarında Türk nüfusu olduğu söylense bile bu rakamın 150-200 bin dolayında olduğu ifade edilmektedir.

Ülke halkının çoğunluğu Hıristiyan olmakla birlikte Makedonya da çok sayıda Müslüman ve küçük bir Yahudi cemaati da bulunmaktadır.

(http//www.kubcami.com/konular/mus_ulke/Makedonya.htm, 18.09.2007).

Makedonya da yapılan gözlem ve görüşmelerde edinilen bilgilere göre, 2015 yılında Türkiye Cumhuriyetinin hazırladığı Türk bayrağı, Kuranı Kerim ve Türkçe sözlük setinden oluşan kitap seti Makedonya da her aileye bir adet verilmek üzere dağıtıldığında 30 bine yakın kitap setinden yararlanmak isteyen aile olduğu tespit edilmiştir. Bu durum günümüzdeki Türk nüfusunun tahmin edilmesinde bir veri olabilir.

1990 yılında Makedonya Cumhuriyeti kurulduktan sonra Makedonya ismi ile onu tanımayan Yunanistan’ın yurt dışında ki en büyük yatırım yaptığı ülke Makedonya’dır. Makedonya içerisinde birçok Yunan firması faaliyetlerini sürdürmektedir.

Makedon devletini tanıyan ama Makedon halkını tanımayan Bulgaristan son dönemde Makedonların Bulgar orjinli olduklarını kabul ettikleri ifadesi ile Bulgar vatandaşlığı vermiştir.

Buna sebep de Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’ın konumu dolayısı ile birçok Makedon’a Avrupa vatandaşlığı alırız düşüncesi ile Bulgar vatandaşlığı cezbetici gelmiştir. Son dönemde Bulgar vatandaşlığına geçen Makedon sayısı 100 binin yukarısındadır.

Makedonya’nın kuzeyinde ve batısında yaşayan Arnavutlar “Büyük Arnavutluk” rüyası ile Makedonlar ile 2001 yılında yaşanan iç savaşın en büyük nedeni olmuşlardır. Ülke, Ohri çerçeve antlaşmasından sonra iki halklı bir yapıya girmiştir.

Makedonya da 27 azınlık grubu yaşamaktadır bu etnik yapılardan ne büyükleri Müslümanların oluşturdukları Arnavutlar ve Türklerdir. Türkler, Makedonya’nın her yerine yayılmışlardır (Karpat, 2007). Gettolaşmamışlardır ve Makedonlarla hatta Arnavutlar ile iç içe yaşamaktadırlar.

YSFC döneminde Tito, Moşa Piyade, Lazar Kolişevski gibi komünist idareciler Makedonya’yı ve Yugoslavya’yı Türklerden biraz boşaltmışlardır ama tamamen temizleyememişlerdir.

Makedon Türk’ü bugün Arnavut siyasi ittifakının, belirli durumlarda ise Makedon-Arnavut anlaşmazlığının kurbanı olmaktadırlar. Makedon-Makedon-Arnavut anlaşmazlığının yaşandığı dönemde, Makedon gençler hedef olarak Arnavut kimliğini değil Müslüman kimliğini seçtikleri için Pirlepe ve Manastır da evleri yakılan Camileri yıkılan Arnavutlar değil Türkler olmuşlardır.

Ohri çerçeve antlaşması ile Arnavut hakları tamamen güvence altına alınırken bu kapsamın dışında tutulan Türklerin hakları olmuştur. Bu antlaşmadan sonra önceden Arnavutlarla eşit hakları olan Türkler, haklar konusunda bir alt kademeye düşmüşlerdir. Zaten sayıları az olan ve dağınık yaşayan Türk kimliği için bu yok olmaya yol açan bir durum yaratmaktadır. 1948 de Türklerin toplam nüfusa göre oranları %8.3 iken, 2002 yılında yapılan son nüfus sayımlarında oranları %3.8 e kadar gerilemiştir. Makedonya Cumhuriyeti milli azınlıklar kanununda, milli azınlıkların kanun önünde eşitliği ve eşit derecede korunması, ayrıca kültürel, ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmede sayısal eşitlik söz konusu olsa bile yine de Türk azınlığının durumunun, yaşam standartlarının, siyasal hayatta kapsamını pek parlak olmadığı belirtilmektedir (Erol, 2007,s.61).

Doğu Makedonya’da yaptığım gözlem ve görüşmelerden elde ettiğim bilgilere ve yaptığım tespitlere göre, bu bölge de yaşayan Türklerin büyük kısmı kırsal kesimde çok kötü şartlarda yaşamaktadırlar. Tüm köylerde (Kauçitsa, Alikoç, Kızıldoğan, Kılavuzlu gibi) altyapı (su tesisatı ve kanalizasyon, yollar gibi) eksiklik görülmektedir. Bu gibi koşullarda yaşayan Türk topluluğu birçok bulaşıcı hastalıklarla savaş etmek zorunda kalmışlardır. Köylerin çoğunda ilkokul mevcut değildir. İlkokulu olan köylerde ise eğitim birden dördüncü sınıfa kadar sürmektedir. Birçok Türkçe ders Türkçe bilen öğretmen olmadığı için Makedonca yapılmaktadır. Kırsal kesimdeki

Türk halkının sosyo-ekonomik durumları çok kötüdür, Ailelerin çok az bir kısmı sosyal yardım almaktadırlar.

Son yıllarda TİKA nın çalışmaları ve destekleri ile bu ihtiyaçlar giderilmeye çalışılırken, Yunus Emre vakfı sayesinde de yok olmaya yüz tutam kültürel zenginlikler yaşatılmaya çalışılmıştır.

Osmanlı’dan sonra kalan “Kötü Türk” imajı her ne kadar çeşitli dönemlerde değişmişse de hiçbir zaman silinmemiştir. Makedon tarihçilerinin en çileli dönem olarak kabul ettikleri dönem Osmanlı–Türk dönemidir. Ama Osmanlı sonrası Osmanlıyı çok aratır olmuştur. Bugün Makedonya da yaşayan Türkler de onların temsilcileri ve mirasçılarıdır. Bir asırdır süren zülüm Makedonya da bitmemiştir. Osmanlı esasında Rumeli’den çekilerek toprak değil, vatan kaybetmiştir.