• Sonuç bulunamadı

3. TARİHİ SÜREÇTE MAKEDONYADAKİ TÜRKLÜK

3.1. TARİHSEL SÜREÇTE MAKEDONYA’DAKİ TÜRKLÜK İÇİN ÖNEMLİ GELİŞMELER

3.1.2. Türklerin Balkanlara Yerleşmesi ve Balkanların Kaybedilmesi

Balkanlar coğrafi olarak, kuzeyde Tuna’nın aşağı kesimleri ve Sava ırmağı, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz ve batıda Adriyatik Denizi ile çevrilidir. Bugünkü ülkelerin sınırları düşünüldüğünde yüzölçümü 788.865 km karedir (Ağanoğlu, 2013, s.23)

Balkanların ilk sakinleri İllirler (İlliyalılar) Traklar ve Daçlardır. Tarih boyunca Makedonlar, Gotlar, Bizanslar, Romlar, Arnavutlar, Germenler, Venedikliler, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Slavlar, Yunanlılar ve en son olarak ta Osmanlılar Balkanlarda varlık mücadelesi yapmışlardır.

Balkanlarda Osmanlı öncesi Türk varlığı ilk olarak Hunların 378 de bölgeye gelmesi ile başlamışlardır. 5. yüzyılda Avarlar, 7. yüzyılda Vardar Türkleri, Selanik ve çevresine yerleşmişlerdir. 9. yüzyılda Torbeş, Pomak ve Goran Türklerin ve kültürlerindeki ilk çekirdeklerini oluşturan Peçenek, Uz ve Kuman, Kıpçak kitleleri buraya ulaşmıştır.

Yenilgiye uğrayan (1049) Peçeneklerin binlercesi, Bizans tarafından Niş-Sofya arasına yerleştirilmişlerdir. Peçenekler tarafından yenilgiye uğratılan Uz’ların binlercesi de Bizans tarafından Balkanların çeşitli bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Meriç’in aşağı mecrası Lebenium da Bizans-Kuman ittifakı tarafından yenilgiye uğratılan (1091) Peçeneklerin bir kısmı güvenli Rodop dağlarına sığınarak buraya yerleşirken, bir kısmı da Bizans tarafından Makedonya, Robçoz ve Filibe bölgelerine yerleştirilmiştir.

1340 yıllarında Bizans’taki taht kavgalarında, taht varisi Kantakuzen lehine taraf olan Aydın daki Umur bey, Rodoplara ve Makedonya ya birçok Türkmen yerleştirmiştir. Aydın’daki Çaka bey Semadirek ve Dedeağaç çevrelerinde fiili hakimiyet kurduklarında birçok Türkmeni Orta Rodoplara göndererek oralara yerleşmelerini sağlamıştır (Çavuşoğlu, 2007,s.125).

1065-1340 yılları arasında sadece Anadolu’dan getirtilerek bölgeye yerleştirilen Türkmen sayısı 200 bin civarındadır. Peçenek, Kuman ve Kıpçak Türkleri zamanla Hıristiyanlaşsa bile adet ve geleneklerini korumaya devam etmişlerdir.

Rumeli’deki Türkçenin üç kaynağı olduğunu Polonyalı dil uzmanı Tadeusz Kowalski ortaya koymuştur. Bu Türkçenin ilki Peçenek-Kumanlardan, ikincisi 13. yüzyıl Selçuklu Sultanlığı döneminden ve sonuncusu da Osmanlı zamanından gelen Türkçedir (Karpat, 2010, s.93).

1800’lü yıllara gelindiğinde, Balkanlar stratejik açıdan Slav ve Germen nüfus alanlarının kesiştiği noktayı oluşturmaktadır. Balkanlar birçok uzman tarafından karışık halde bulunan büyük bir antropoloji müzesine benzetilmektedir (Ağanoğlu, 2013, s.25).

Osmanlıların Rumeli de kazandıkları ilk toprak parçası 1352 de ele geçirilen Çimpe Kalesidir.

Orhan Bey zamanındadır. Gelibolu ve çevresi, Süleyman Paşa tarafından alınarak Rumeli’deki akınlar için üs olarak kullanılmıştır. Daha sonra Bolayır’a kadar olan bölge fethedildikten sonra Karesi tarafından Yörük Türkleri iskan edilmişlerdir (Uzunçarşılı, 1982, 155-157).

Sultan Murad devrinde Lala Şahin Paşa’nin Kavala, Drama, Serez ve Karaferye havalisini almasını müteakip 1374-5 Saruhan daki göçer yörükleri Serez tarafına yerleştirilmiştir. Yıldırım Beyazıd zamanında Menemen ovasında kışlayan Saruhan ilinin göçerleri, tuz yasağını kabul etmediklerinden dolayı Filibe bölgesine yerleştirilmişlerdir. Trakya, Makedonya tarafına yapılan fetihlerden sonra da Anadolu’nun Aydın, Biga ve Karesi gibi yerleşim birimlerinden getirilen 10 bin kadar Türk buralara yerleştirilmiştir. (Aktepe, 1951,300-301)

Paşa Yiğit Bey, Rumeli’nin fetih ve iskan işlerinde önemli rol oynamıştır. Üsküp’ü fetheden Paşadır. (Barkan, 1954, 14-24). Osmanoğulları Rumeli de fethettikleri yerlerin mühim bir kısmını evvela uç beylere teslim etmiş ve geniş yetkiler vermiştir. Sultan birinci Murad, Gümülcine, Serez, Manastır ve Hurpeşte havalisini Gazi Evrenos beye, Filibe havalisini Lala Şahin Beye, Yıldırım Beyazıt ise Plevne ve Niğbolu havalisini Mihaloğullarına vermiştir.

Aktepe, 1951,308-309)

1361 de Edirne’nin alınmasından sonra Osmanlı Balkanlarda doğrudan doğruya hızlı bir yayılma siyasetine girişmiştir. 1363 de Filibe, 1372 de Selanik, 1381 de Sofya, 1386 da Sırbistan’ın anahtarı Niş alınmıştır. (Halaçoğlu, 1988, s.3)

Rumeli’nin Türkleştirilmesinde en önemli etkenlerden biri ordu, diğer de orduyla birlikte hareket eden birçok tarikata mensup idealist dervişlerin ıssız yerlere kurdukları medrese ve zaviyelerde çevrelerine topladıkları insanların iskan işine katkıda bulunmalarıdır.

Çelebi Mehmed Sultan, Samsun’un fethedilmesi üzerine dönüşte İskilip tatarlarını Filibe bölgesine yerleştirmiştir. Fatih Sultan Mehmed Kastamonu ve Sinop fethedildikten sonra İsfendiyaroğullarını bütün cemaatları ile birlikte Filibe bölgesine yerleştirmiştir. (Aktepe,1951, s.312)

Türk milleti ırka değil, kültüre ve ortak dine dayanan bir millet idi ve Türk asıllı olmayan diğer tüm Müslümanları da içine almakta idi. Osmanlı idarecilerinin halka iyi davranmaları ve adil idareleri neticesinde (İstimalet politikası) Balkanlardaki kavimlerden Arnavutlar ve Boşnaklar kendi istekleri ile İslam dinini seçmişlerdir. İslam dinine ilk girenler timar sahibi beyler olmuştur. Tımar sahibi olabilmek için Müslüman olabilme şartı yoktu. XV. yüzyılda Hıristiyanlara da tımar dağıtılıyordu. 1466 senesinde Elbasan, Tesalya Yenişehir gibi merkezler kısa sürede Müslüman Arnavutların merkezi olmuştu. Boşnakların İslam dinine girmelerindeki

önemli sebeplerden biri kendilerinin Bogomil mezhebine tabii olmalarından dır. Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Bogomillik, İslamiyetle çok benzerlik gösteren bir inanıştı. (Karpat, 2010, 15-16)

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1699 Karlofça antlaşması ile ilerlemesi durdurulup, geri çekilme sürecine başlaması ile göç meselesi de buna bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinin ilk olarak muhacir meselesi ile tanışması, başarısızlıkla biten 1683 Viyana kuşatmasının sonrasında 1683-99 yılları arasındaki Osmanlı-Avusturya savaşları esnasında serhat boylarındaki Müslümanların geri çekilmeleri süreçleri ile başlar. Balkanlardaki önemli şehir merkezleri zarar görmüş ve buradaki halk muhacir durumuna düşmüştür. Bu merkezlerden en önemlisi 60 bin nüfusu ile Edirne’den sonra, Müslümanların önemli merkezi olan Üsküp şehridir. Avusturyalı General Piccolomini’nin 1689 de Üsküp şehrini yakması ile, şehrin nüfusunun büyük bir kısmı muhacir durumuna düşmüştür. Hata o dönem İstanbul’a ulaşabilenler Unkapanı Cibali civarında Üsküp mahallesini kurmuşlardır. Üsküp’ten kaçan halk geçici olarak Sofya ve Serez’e doğru göç etmiş ahali ancak 1689 da Fazıl Mustafa Paşa’nın sadrazamlığı zamanında yerlerine döndürülmüşlerdir. (Hoca, 1986,s.124)

Üsküp’ün yaşadığı bu büyük sıkıntıdan sonra tekrar canlanması, 1878-88 Rus harbinden sonraya rastlar, bu sefer de çok sayıda muhacirin buraya gelmesi ve demiryolunun tekrar faaliyete geçmesi ile iki yüzyıllık bir duraklamayı şehir terk etmiş ve büyük bir merkez haline gelerek canlanmıştır. 1774 Küçük Kaynarca antlaşmasından sonra Kırım’ın kaybedilmesi ile 1800’lere kadar devam eden süreçte 500 bine yakın insan, Anadolu ve Rumeli’ye göç etmiştir. 1806-12 arasında 200 bine yakın Müslüman muhacir durumuna düşmüştür. 1856-65 yılları arasında iki milyondan fazla göçmenin gelmesi, devletin yaşadığı zorlukları anlama için yeterli bir rakamdır.

29 Temmuz 1878 de Saraybosna’nın Avusturya işgali başlamış ancak ordu birlikleri 22 Ağustos 1878 de Saraybosna’ya girmişlerdir. Avusturya ordu komutanı General Filipoviç hastanelerdeki yaralılara “Burayı boşaltın, ben hastaneye askerlerimin yaralılarını koyacağım” diyerek hastaları hastaneden çıkarmıştır. Saraybosna’dan Boşnakların göçü dini sebepler ile, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun 1881 de çıkardığı zorunlu askerlik yasası ile, Bosnalı erkeklere askerlik mecburiyeti getirmesi ile başlamıştır. İşgale kadar Bosna’nın resmi dili ve eğitim dili Türkçe idi. Türkçe, Boşnakların Osmanlı devleti ile ilişkilerini sağlayan temel unsurdu. Latin alfabesine geçişe zorlandılar. Gazi Hüsrev Bey medresesinde okutulan müfredat öyle

değiştirdiler ki Boşnak öğretmenler sadece din dersine girebilme durumunda kaldılar. Avusturya-Macaristan Katolikleri desteklediler Ortodoks ve Müslümanlar ikinci sınıf muamelesi gördüler, şehrin merkezine büyük bir Katolik kilisesi inşa edildi. Dışardan Katolikler getirildi ve yerleştirildiler. Din değiştirme kanunu çıkarılarak Boşnakları, Hıristiyanlaştırılmaya çalışıldı.

Makedonya’ya Saraybosna’dan çok göçler oldu. Boşnakların göçleri 1900 yılında en yüksek seviyeye çıktı. Tahmini olarak 150 bin Boşnak bu tarihlerde ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Boşnakların göçü Bosna’daki nüfus dengesini Sırpların lehine değiştirdi. Avusturya-Macaristan 5 Ekim 1908 de Bosna-Hersek i ilhak ettiğini ilan etti. Bu ilhakı Osmanlı Devleti 26 Nisan 1909 da tasdik etmek zorunda kaldı. Bosna’daki Müslümanların 2 bini Üsküp’e gelmişlerdir. Vardar’ın sağ tarafında tek katlı küçük evler onlar için yaptırılmıştı. 20.asrın ilk on yılında yeni gelen muhacirler için Üsküp te Muhacir adı verilen bir mahalle kurulmuştu. Kosova da Mitroviçe’de 1891 de Saray Mahallesi oluşturulmuştu. 1910 de gelenler İştip te Fethiye mahallesine yerleştirilmiştir. (Halaçoğlu, 1988, s.41-42)

Yusuf Akçura’nın ifadesi ile 1878 Berlin anlaşması ile Osmanlılık fikri iflas etmiştir. 93 harbi sonrası Osmanlı da Hıristiyanlar da ötekiler muamelesi görerek toplumda kutuplaşma başlamıştır. Anadolu toplumundaki ötekileşmeyi arttıran bir unsur da göçün milletleştirmeyi, milli şuur ve milli tepkinin oluşumunun olumlu yönde etkileyen bir faktör olarak ortaya çıkmasıdır. (Ağanoğlu, 2013, s.45)

Göçmenlerin en büyük kısmı Rumeli’ye yerleştirilmişlerdir. Üsküp’ün 42 mahallesinin 18 ine muhacirler yerleştirilmiştir. Ekim 1880 e kadar 2528 Kumanova, 1757 si İştip, 1305 i Koçana, 1058 i Üsküp olmak üzere Kosova vilayetine 9 bin göçmen yerleştirilmiştir. Resmi kayıtlarına göre Kosova vilayetine yerleştirilen muhacir sayı 60 bindir. Üsküp’ün Cedid Hıristiyan Mahallesi civarına yerleştirilen 55 hane muhacir ailesinden oluşan mahalleye 1884 de Teşvikiye adı verilmesi buna bir örnektir. (Ağanoğlu, 2005, s.197)