• Sonuç bulunamadı

1. BALKANLAR’DA TÜRK-ĐSLAM ĐZLERĐ

1.3. Yugoslavya Dönemi (1918–1945)

Avusturya-Macaristan ile Sırbistan’ın sorunları yüzünden 1914’te I. Dünya Savaşı patlak vermiş, Bosnalı Sırp, Boşnak ve Hırvatlar savaş boyunca Avusturya- Macaristan yönetimine karşı bir faaliyette bulunmamışlardır. I. Dünya Savaşı'nın ardından 1918’de Sırp, Hırvat ve Sloven liderleri, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığını ilan etmiş ve adını Yugoslavya Krallığı koymuşlardır. Bosna da daha sonra adı Yugoslavya olacak olan bu Krallığın bir parçası olmuştur. Kurulan Yugoslavya Devletinin (Sırp- Hırvat-Sloven Krallığı) kurucu halkları Sırplar, Hırvatlar ve Slovenler aynı ulusun- Güneyslav (Yugoslav) ulusunun üyeleri olarak tanınmışlardır. Fakat bu hak yine Güneyslav ırkından gelen Makedon, Karadağlı ve Müslüman Boşnaklara tanınmamıştır. Yeni devlet, Sırp hanedanının hakimiyeti altında kalmıştır. Tamamen Sırp hegomanyasında geçen 1.Yugoslav siyasi tarihinde özellikle Boşnaklar, Arnavutlar ve Türkler ağır baskılar ve eşitsiz uygulamalarla sindirilmeye çalışılmıştır. Sırplar, devletin

303 Bilim Araştırma Vakfı: Türkiye ve Balkanlar,Balkan Ülkelerinde Müslüman-Türk Kültür Mirası, ,Đstanbul, 2003.s.118

kurucu meclisinin onayladığı Anayasa’nın yürürlüğe girmesiyle Sırplaştırma politikalarını yasallaştırmışlardır. Bu dönemde daha çok Hırvat-Sırp siyasi çatışması olmuştur. Tüm baskılara rağmen 1919’da Müslüman azınlık tarafından kurulan Yugoslavya Müslüman Organizasyonu ise 1939 yılına kadar Yugoslavya yönetiminde etkili olmuştur.

Bu tarihte Yugoslav hükümeti Hırvatların yoğun taleplerini karşılamak için Bosna'nın bir kısmını da kapsayan otonom Hırvatistan Banovina bölgesini oluşturmuştur.305 2.Dünya Savaşı esnasında, Yugoslavya’nın geçmişten kaynaklanan içyapısı zayıftı. Bünyesinde etnik farklılıklar vardı. Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Karadağlılar ve Bosnalılar aslen Slav olmalarına rağmen birbirlerinden oldukça farklıydılar.

Özellikle Sloven ve Hırvatlar uzun süre Avusturya’nın yönetimi ve Katolik etkisi altında kalmışlardır. Sırplar ise Ortodoks idiler. Sloven ve Hırvatların alfabesi Latin, Sırpların alfabesi ise Rum benzeriydi. Sırplar, Birinci Dünya Savaşı’nda savaşmışlardı. Hırvat ve Slovenler ise, kendilerini gelişmiş ve üstün görüyorlardı. Đşte bu Hırvat-Sırp çatışması içyapıyı zayıflatmıştı.

Almanya’nın görüşüne göre, böyle bir Yugoslavya dış baskıya direnemezdi. Nitekim Yugoslavya’nın Alman işgaline uğramasından bir hafta geçmeden 6 Nisan 1941’de Belgrad’ı bombalayarak Yugoslavya’ya giren Almanya, kendi güdümünde bir Hırvat-Sloven devleti kurmuştur. Başbakanlığa getirilen Paveliç tarafından Nazi Almanya’sı ile ittifak imzalanmıştır.306

Bu olay karşısında, kral ve hükümet mensupları toplu halde ülkeyi terk ederek sürgünde bir hükümet kurmuşlar, ülkeyi dışarıdan yönetmeye başlamışlardır. Hırvatların Katolik olmaları, Ortodoks Sırp ve Müslüman Boşnaklara karşı cephe almalarını ve Almanlarla birlikte çalışmalarını kolaylaştırmıştır. Hırvatlar kurdukları “Ustashe” adlı örgüt ile, Müslüman Boşnaklara ve Ortodoks Sırplara karşı korkunç bir katliam ve yok etme hareketine girmişlerdir. Müslümanların ve Ortodoksların zorla isim ve dinlerini değiştirmeye çalışmışlardır. Bu olaylar karşısında Yugoslavya halkı dağlara çıkarak etkili bir çete savaşına başlamış ve Alman askerleri dağlara sokulamamıştır. Halkın bu şekilde direnmesi, Đkinci Dünya Savaşı boyunca sürmüştür.

305 Bilim Araştırma Vakfı: Türkiye ve Balkanlar,Balkan Ülkelerinde Müslüman-Türk Kültür Mirası, ,Đstanbul,2003.s. 143

Direnme örgütleri arasında özellikle Tito’nun çeteleri çok güçlü olmuştur. Sırplar bu süre zarfında ülke dışına kaçmış olan hükümete sadık kalmışlar, Nazilere karşı direnişe geçmişlerdir. Sırpları n kurduğu “Yugoslavya Vatan Cephesi,” diğer bir adı ile Chetniks (Çentikler), Hırvatların kurduğu örgütten saldırganlık ve katliamda geri kalmamıştır. Birbirine karşı bu iki örgüt ülkeyi kan gölü haline getirmiştir.307

II. Dünya Savaşı sırasında Bosna da, Alman ve Đtalyan işgal bölgeleri arasında bölünmüştür. Bu dönemde yaşanan yoğun çatışmalar, biraz önce de belirttiğimiz gibi hem işgalci güçler hem de etnik güçler arasında olmuştur. Savaşın devam ettiği yıllarda aşırı milliyetçi Sırp gerillalar (Çetnikler) Bosna'nın köy ve kasabalarına karşı düzenledikleri saldırılarla toplam yüz bin Müslüman’ı katletmişlerdir.

1943 Kasımı'nda, Tito bir Partizan kongresi toplamış ve toplantı sonunda, Güney Slav halklarının eşit olarak katılacağı yeni bir federal Yugoslavya'nın kurulduğu açıklanmıştır. II Dünya Savaşı'nda ülkeyi işgal eden Almanların yenilgiye uğramasının ardından, Yugoslavya’yı Almanlardan kurtaran kişi olarak Tito, büyük bir prestij ve ün kazanmıştır.

Yugoslavya’da 1945 Kasımında yapılan seçimleri Halk Cephesi kazanarak Tito önderliğinde Sovyet modeline uygun bir anayasa hazırlanmış ve altı devletten oluşan Yugoslav Federal Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu Cumhuriyetler; Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Slovenya Sosyalist Cumhuriyetleridir. Böylece Yugoslavya’da 1990’a kadar sürecek olan 45 yıllık “totaliter komünist rejim” başlamıştır.308

Tito bu devletin mareşali ve devlet başkanıdır. Bu kongrede temsil edilen ve Güney Slavları arasında sayılan Bosnalı Müslümanlar çoğunlukla Tito'nun partizanlarına katılmışlardır. Nazi karşıtı direnişte etkin rol oynayan komünistler II. Dünya Savaşı'nın ardından ülkenin yönetimini ele geçirmişlerdir.

Komünistlerin iktidarıyla Müslümanlar üzerindeki baskı politikası yeniden başlamıştır. Đslami vakıflara el konulmuş, cami ve medreseler kapatılmış ve yoğun bir dinsizlik propagandası yürütülmüştür. Baskılar sonucunda Bosna-Hersek Müslümanlarının bir bölümü, Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda

307 Mehmet Suat Đlhan, a.g.e. , s 32,33:Sina Akşin:-Melek Fırat,Balkanlar,Đstanbul,1993,s.99 308 Mediha Akarslan, Bosna-Hersek ve Türkiye, Ağaç Yayıncılık, Đstanbul, 1993, s 23-25:

kalmışlardır. Kosova ve Voyvodina 1946 yılında otonom bölge ilan edilmişlerdir. Sonraki 45 yıl boyunca Bosna, Tito Yugoslavyası'nın bir parçası olmuştur.309

2.BALKANLAR’DA SIRP-BOŞNAK ĐLĐŞKĐLERĐ VE BAĞIMSIZLIK HAREKETLERĐ (1945-1995)

Đkinci Dünya Savaşından sonra, milliyetçi eğilimlerin etnik gruplar arasında gerginliğe en çok yol açtığı bölgelerden biri Bosna-Hersek ve burada yaşayan Müslümanlar olmuştur. Müslüman Boşnakların dini kimlikleri 1946 anayasasınca tanınmasına rağmen, Sırbo-Hırvatça dilini konuşan ve köken olarak Yugoslav(Güney- Slav) olan bu gruba “ukus” statüsü tanınmamıştır. 1948 yılındaki nüfus sayımında Bosna-Hersek Müslümanlarına üç seçenek sunulmuş; “Müslüman Sırp”, “Müslüman Hırvat” ve “etnik hiçbir gruba ait olmayanlar” kategorilerinden birini seçmeleri istenmiştir. Ne var ki ezelden beri Sırplığın Ortodoksluk, Hırvatlığın da Katoliklik ile özdeşleşmiş olması sebebiyle Müslüman Boşnakların büyük bir çoğunluğu üçüncü kategoriyi (etnik hiçbir gruba ait olmayanlar) seçmişlerdir. Toplam 2,566,277 olarak saptanan Bosna-Hersek nüfusunun 788,403 kişisi üçüncü kategoriye kayıt olan Boşnaklardır. Müslüman Sırplar 71,991, Müslüman Hırvatlar da 25,259 kişi olarak belirlenmiştir.

Buradan çıkan sonuç Müslüman Boşnakların çok azının kendilerini etnik Sırp ve Hırvat kimliğiyle özdeşleştirmiş olmasıdır. Sırp ve Hırvat milliyetçiliklerini dengelemek için Yugoslav Komünist Partisi 1961’de Müslümanların ayrı bir “Etnik Müslüman Grubu” kategorisinde yer almalarına izin vermiştir. Tito genel olarak Hırvatistan ve Sırbistan’ın Bosna-Hersek üzerinde hegemonya kurmalarını engellemek için buradaki iki etnik grubun çatışmasını engelleyecek olan Müslüman etnik kimliğinin inşasına bizzat destek vermiştir. Ayrı bir etnik grup kabul edilmelerine rağmen, Müslüman Boşnaklara Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti’nde “kurucu ulus” statüsü verilmemiştir.310

Polis Teşkilatı Şefi Aleksander Rankoviç’in 1966’da görevden alınmasını izleyen dönemde Müslüman Boşnaklar da kendilerine “ulus” statüsü tanınması yönünde taleplerde bulunmaya başlamışlardır. Saraybosna Üniversitesi profesörlerinden

309 http://www.payidar.net, 10.06.2009: Bilim Araştırma Vakfı: Türkiye ve Balkanlar,Balkan Ülkelerinde Müslüman-Türk Kültür Mirası, ,Đstanbul,2003s.26

310 Hasan Samani, Yugoslavya’da Etnik Yapı ve Politika, Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü Yükse k Lisans Tezi, Ankara, 1997, s 68

Muhammed Filipovic Müslüman Boşnakların “ulus” statüsünde kabul edilmeleri fikrini ilk kez 1967’de ortaya atmış ve bu yüzden Parti’den ihraç edilmiştir. Buna rağmen bir yıl sonra 1968’de Federal Parti, yapılan anayasa değişikliği ile Müslüman Boşnakları Yugoslavya’nın altıncı kurucu ulusu ilan etmiştir.

Böylelikle Boşnaklar, Karadağlılar ve Makedonyalılardan sonra Sosyalist Yugoslavya’nın 1.Yugoslavya Krallığından farklı olarak üçüncü yeni ulusunu oluşturmuşlardır (1.Yugoslavya’da sadece Sırp, Hırvat ve Slovenler Yugoslav Ulusları olarak kabul edilmişti).311

Müslüman Boşnakların ayrı bir ulus olarak kabul edilmesi Hırvat ve Sırpları doğal olarak tedirgin etmiştir. Buna ilaveten Müslüman Boşnak kimliğinin kurucu ulus statüsüne en büyük tepkiyi Makedonyalılar göstermiştir. Bunun nedeni de “Müslüman” etnik kimliğinin yalnız Bosna-Hersek’te değil bütün Yugoslavya Federal birimlerinde kabul edilmesi olmuştur.

Makedonyalılar, Hırvat ve Sırplar gibi dinin tek başına ulus olma kriteri olamayacağını belirtmişleridir. Boşnaklar, dini-kültürel temelin “ulusal kimlik” için yeterli olduğunu ileri sürerken, Makedonyalılar, kendi cumhuriyetleri içindeki Slav Müslümanların Bosna-Hersek Müslümanları ile hiçbir etnik bağı bulunmadığını kabul ettirmeye yönelik çabalarında “ulusal kimliklerin” tanınmasında “dil” ve “etnik bağ” unsurlarını öne çıkarmaya çalışmışlardır. Kısaca Makedonyalılara göre Makedonca konuşan herkes Makedonyalı idi.312

Bütün bu tepkilere rağmen Müslümanlar 1971 nüfus sayımında ilk kez “ulus” olarak ayrı bir kategori oluşturmuşlardır. Yani 1971’e kadar süren “Müslüman” tartışması, bu tarihte Müslümanların ayrı bir kimlik (etnik) olarak nüfus sayımında yer almasıyla sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Müslüman milliyetçi eğilimlerinin Hırvat ve Arnavutlar gibi kitlesel gösterilere dönüşmese bile arttığı görülmüştür.

Boşnaklar, Bosna-Hersek anayasasında yer alan “Bosna-Hersek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek Uluslarının (Hırvatlar, Sırplar ve Müslümanlar) ve burada yaşayan diğer ulusallıkların devletidir” ifadesini diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi en geniş etnik grubun öncelikle ifade edildiği şekilde (örneğin; Karadağ Sosyalist Cumhuriyeti, Karadağ Ulusunun ve burada yaşayan diğer ulus ve ulusallıkların devletidir) değiştirmeye yönelik taleplerde bulunmaya başlamışlardır. Bazı kesimler de

311 Hasan Samani, a.g.e. , s 68,69 312 Hasan Samani, a.g.e. , s 69

Boşnakçanın ayrı bir dil olduğunun kabul edilmesi yönünde istekte bulunmaya başlamışlardır.313

Đkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde, Tito'nun önderliğindeki Yugoslavya'da etnik gerilim geçici de olsa bastırılmış, ancak Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte eski ön yargılar, özellikle de fanatik Sırp milliyetçilerinin baskıcı zihniyeti yeniden su yüzüne çıkmıştır.

1968’de Boşnak Müslümanların ayrı bir millet olarak kabul edilmesini hazmedemeyen Sırplar, Tito’nun ölümü ile beraber Müslümanları karalamaya başlamışlardır. 1987’de Sırp basını, Müslüman Boşnakların Đkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle işbirliği yaptığı iddialarını ve Almanların, Boşnaklardan oluşan “Hançer” isimli bir SS örgütü kurmuş olduğu iddialarını yeniden gündeme getirmeye başlamışlardır.314

1980 yılında Tito'nun ölümünün ardından, ülke içinde büyük bir çözülme ve karışıklık dönemi başlamıştır. Özellikle Slovenya ve Hırvatistan'daki çözülme, Sırp Başkan Miloseviç'in radikal Sırp milliyetçiliğini körüklemesi ve Sırpların merkezi otoritedeki gücünü artırmak istemesi, Sırp olmayanların tepkilerini artırmış, etnik gruplar arasındaki gerilim tehlikeli bir seviyeye ulaşmıştır. Sırpların 1989 yılından itibaren diğer Yugoslav Cumhuriyetlerini kontrol etmek için girişimlere başlaması da gerilimi iyice artırmış ve korkunç olayların başlamasına yol açmıştır.315

1990'da gerçekleşen seçim sonuçlarına göre, Yugoslavya'yı oluşturan altı cumhuriyette de milliyetçi partiler çoğunluğu kazanmıştır. Kasım 1990’da Bosna- Hersek Cumhuriyeti’nde de seçimleri “Demokratik Eylem Partisi” kazanmış ve Aliya Đzzetbegoviç Bosna-Hersek devlet başkanı seçilmiştir. Ancak Bosna-Hersek’te yapılan bu serbest seçimler, buradaki etnik bölünmelerin ne denli kesin çizgilerle belirlendiğini ortaya çıkarmıştır.

Seçimde kullanılan oyların %38’ini alan Aliya Đzzetbegoviç’in “Müslüman Demokratik Eylem Partisi” 240 sandalyeden 86’sını elde etmiştir. Radovan Karadziç’in “Sırp Demokrat Partisi” %30 oyla 72 sandalye, Mate Boban’ın “Hırvat Demokratik Birliği” ise %16 oyla 44 sandalye kazanmıştır.

Hükümet için, Müslüman Demokratik Eylem Partisi, Sırp Demokrat Partisi ve Hırvat Demokratik Birliği koalisyon yapmışlardır. Đki Müslüman, iki Sırp, iki Hırvat ile

313 Hasan Samani, a.g.e. , s 69,70

314 Mehmet Suat Đlhan, a.g.e. , s 34,35: Đlhan Uzgel; Balkanlarla Đlişkiler,Đstanbul,2004,s.491 315. Đlhan Uzgel; Balkanlarla Đlişkiler,Đstanbul,2004,s.491

Macar, Arnavut ve Karadağlı azınlıkları temsilen de bir kişi olmak üzere yedi kişiden

meydana gelen Başkanlık Kurulunun Başkanlığına (Bosna-Hersek

Cumhurbaşkanlığına) Aliya Đzzetbegoviç seçilmiştir.316

Haziran 1991’de, Slovenya ve Hırvatistan Yugoslavya’dan ayrılacaklarını ilan edince, %70’i Sırp ve Karadağlılardan oluşan Federal Yugoslav Ordusu önce Slovenya’ya müdahale etmiştir. Ama daha sınırda bir direnişle karşılaşınca, Sırp azınlıklar olmadan bir şey yapamayacaklarını anlayıp geri çekilerek Hırvatistan’a girmişlerdir. Yüzlerce Hırvat’ın öldüğü çatışmalarda, Hırvat topraklarının %30’u Sırplar’ın kontrolüne geçmiş ve Hırvat endüstrisinin %40’ı tahribe uğramıştır. Birleşmiş Milletler, Barış Gücü gönderme kararı alınca Miloseviç Batı’yı daha fazla karşısına almamak için geri çekilmiştir.

Bu dönemde, Batı’nın, bağımsızlığını ilan eden Cumhuriyetleri tanımama yönündeki tavrını Almanya bozmuş ve AT kararlarına rağmen Hırvatistan ve Slovenya’yı tanıyacağını açıklamıştır. Bu karar, Avusturya ve Macaristan tarafından şiddetle kabul görmüştür. Çünkü bu devletler arasında tarihten gelen bir birlik vardı. Almanya’nın bu tavrı sonucu Avrupa Topluluğu da Ocak 1992’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını tanımıştır.317

Bundan cesaret alan Makedonya da Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Ancak Yunanistan’ın çabaları sonucu, Maastrich sürecinde problem çıkmasını istemeyen AT Ülkeleri Makedonya’yı tanımamışlardır. Amerika ise Bush Hükümetinin Başkanlık seçimi öncesinde, Rum seçmenleri küstürmek istememesi yüzünden Makedonya’yı tanımaktan uzak durmuştur. Batı’nın takındığı bu anlamsız tavrın, bölgedeki istikrarsızlığı arttırmada rol oynayacağı daha sonra görülmüştür. Ama asıl problem, 9 Ocak’ta Sırp azınlığın ve Şubat’ta ise Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilan etmesi ile ortaya çıkmıştır. Sırplar; “Bosnalılar Müslümanlaşmış Sırplardır.” diyerek olayların bugünkü seyrine ulaşmasına sebep olmuşlardır.318

Bosna-Hersek Cumhuriyeti de bir referandum sonucu Mart 1992 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Sırpların boykot ettiği bağımsızlık referandumunda Müslüman ve Hırvatların tamamı bağımsızlık yönünde oy kullanmışlardır. Yugoslavya’nın kurucu liderlerinden ve daha sonra da yönetimle ters düşen Milovan Cilas 1990 yılının sonlarından itibaren, Yugoslavya’daki bir iç savaşta en vahim

316 Mehmet Suat Đlhan, a.g.e. , s 35

317 Burak Taşkent, Bosna’ya Müdahale’ye Avrupa Engeli, Zaman, 21 Ocak 1993 318 Burak Taşkent, a.g.e.s.13

çatışma alanının Bosna-Hersek’te olacağı korkusunu seslendirmeye başlamıştır. Cilas öngörüsünde yanılmamış ve Bosna-Hersek bir insanlık dramına dönüşecek savaşın içine gömülmüştür.319