• Sonuç bulunamadı

1. BALKANLAR’DA TÜRK-ĐSLAM ĐZLERĐ

3.2. Ekonomik ve Sosyal Baskılar

Balkanlarda genel olarak işgal edilen arazideki Müslümanların mal ve mülkünü Hıristiyan halka mal etmeyi ve yarıcılıkla geçinen bir takım çiftçiye Türklerin terk edeceği araziyi vermeyi planlamışlardır..

Yunanistan, Romanya, Sırbistan ve Bulgaristan’daki Müslüman halk da aynı gayeyle göçe mecbur edilmiş, bunun sonucunda da buralarda Türklerin sayısı gittikçe azalmıştır. Yine göçmenlerden alınan bilgilere göre Bulgar ordusu, Türk topraklarının işgali sırasında, Keşan, Đpsala, Babaeski, Selanik, Malkara ve Sofuluda sadece 13 kişinin 395.060 kuruş değerindeki mal ve gayrimenkulünü, Sırp ordusu ise Priştine Sancağı’nda toplam dört kişinin 16.000 kuruşluk mal ve hayvanını gasp etmişlerdir.204

Gerek Yunanistan, gerekse Bulgaristan, göçe mecbur kalan Türklerin topraklarına, büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nden gelen Rum ve Bulgarları yerleştirmeye başlamışlardır. Nahideromus gazetesinin özel olarak çektiği bir telgrafta, Bulgaristan’ın, Batı Trakya’daki Müslüman ve Rum ahalinin içine 120.000 Bulgar göçmeni yerleştirdiği bildirilmiştir.

Bu arada adı geçen devletler işgal ettikleri yerlerdeki Hıristiyanların başka bölgelere göç etmesini de yasaklamıştır. Böylece barış için masaya oturduklarında,

202 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s 41 203 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s 41,42 204 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s 42

Avrupa kamuoyuna buralarda Türklerin azınlıkta kaldığını ispatlamayı ve işgal ettikleri toprakların kendilerine bırakılmasını sağlamayı hedeflemişlerdir. Bunda da bir ölçüde başarıya ulaşmışlardır.205

205 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e., s 43

1.BALKANLAR’DA TÜRKLER’E YAPILAN BASKI VE ZULÜMLER 1.1. 19.Yüzyıl Sonları ve 20.Yüzyılın Başlarında Balkanlar’da Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Ruslar’ın Türklere Karşı Mezalimin Altında Yatan Gerçekler ve Sebepleri

Yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti tebaası olarak Türk idaresi altında yaşayan milletlerin hiçbir kültür erozyonuna uğramadan, kimliklerini olduğu gibi koruyabilmiş olmaları, hatta kendilerine her türlü insani ve vicdani hürriyeti alabildiğine tanımış olan Osmanlı Devleti’ne karşı emperyalist devletlerin kışkırtmaları ile zaman zaman isyan etmeleri, milliyetçilik duygularının her zaman diri tutulmasından kaynaklanmıştır.

Bu fikrin tarihin eski bir döneminde kalmış bir yaklaşım olduğunu düşünmek ise büyük bir yanılgı olur. Nitekim bunun uzantısı olan Türk düşmanlığı günümüzde Batılı devletlerce son derece canlı tutulmaktadır.

Türk Milleti, kurmuş olduğu devletlerin çatısı altında yaşayan Türk olmayan unsurlara, kendi kültürel değerlerini yaşama ve geliştirme imkân ve hürriyetini her zaman tanımıştır. Bu sınırsız hoşgörünün benzerini tarih boyunca başka milletlerde görebilmek mümkün değildir.

Batılı ülkelerdeki Türk azınlıklara karşı şiddet eylemleri düzenleyen ve savunmasız durumda olan pek çok Türk grupları acımasızca katledilmiş ve Türk düşmanlığını bir ideoloji olarak benimsemişlerdir.

Türk düşmanlığı, önce Osmanlı’nın duraklama devrinde ‘’Türkler Avrupa’dan silinip atılmalıdır’’ diyen Avrupalı devlet adamları ile başlamış, ardından Osmanlı’nın parçalanmasını hedefleyen 19. yüzyıl emperyalizminin temel düşüncelerinden biri halini almıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de bu Türk düşmanı fikirler Avrupa başkentlerinde büyük etki uyandırmıştır Kendilerini sözde ‘’ ileri ve medeni milletler’’ olarak gören kimi Avrupalılar, Türk Milleti’ni ve medeniyetini olabilecek en uzak coğrafyaya kadar sürülmesi gereken güya “barbar’’ bir unsur olarak görmüşlerdir.

Osmanlı Đmparatorluğunun duraklama devrinde; 1830 yılına kadar hiçbir probleminin olmadığı görülmektedir. Bu tarihten itibaren Osmanlı tebaası olarak yaşayan Yunanlıların, kukla devlet kurdurularak bağımsızlığa kavuşmalarından sonra, Balkan coğrafyasında huzur ve güven kalmamıştır. Nitekim kurulur kurulmaz bir

genişleme ve yayılma politikasını takip eden Yunanistan, sadece Osmanlı Devleti’ne ve Türk milletine karşı değil, etrafında Yunan olmayan unsurlara karşı da, saldırgan ve sömürgeci bir yaklaşım sergilemiştir. Her fırsatta Türkleri barbarlıkla suçlayan Yunanlıların gerçek yüzlerinin teşhir edilmesi için, kedi dinlerinden ve mezheplerinden olan coğrafi komşularına reva gördükleri zulmü, işledikleri cinayetleri, yaptıkları yağma ve hırsızlıkları öğrenmek ve anlamak için arşiv belgelerin bakmak yeterli olacaktır.

Türklere karşı girişilen her türlü baskı, asimilasyon ve zulüm hareketinin en acımasız örnekleri Balkanlarda yaşanmıştır. Rusların önderliğinde yapılan bu vahşet, sadece Türk Milletinin değil, bütün dünyanın nefretini ve tepkisini toplamıştır.

1877-1878 Osmanlı –Rus harbi sonucu Balkanlardaki Osmanlı toprakları Ruslar tarafından işgal edilmiş, buralarda yaşayan Türkler büyük baskı ve zulme maruz kalmıştır. Rus işgal güzergâhında bulunan Türk köylerinin tamamı yerle bir edilmiş, yakılmış ve yıkılmıştır. Rusların silahlandırıp öne sürdükleri Bulgar komitacılar, 350 binden fazla Türk’ün öldürülmesine, binlerce kızımızın ve kadınımızın namuslarının kirletilmesine, 1 milyon civarında Türk’ün göçüne, yüzlerce köy, kasaba ve şehrin yakılıp yıkılmasına sebebiyet vermiştir. Türklerin kökünü Balkan topraklarından kazımak için insanı insanlığından utandıracak çirkinlikte bir zulme girişmişlerdir.

Ruslar saldırdıkları Türk köyleri ve kasabalarında, önce paraları ve bütün malları aldıktan sonra evleri ateşe verip halkı katletmişlerdir. Örnek olarak Ziştovi kazasına bağlı Müslüman bir köy olan Batak köyünde Rus süvarileri, halkın silahlarını, paralarını ve bütün mallarını zorla almış, evlerini ateşe vermiş, ardından köy halkının tamamını katletmişlerdir. Rus süvarileri daldıkları Türk köylerinde Türklerin bütün silahlarına el koymuş, bu silahları hemen Bulgar komitacılarına dağıtılmış ve aynı silahlarla Türkleri katletmişlerdir.

Ruslar saldırdıkları yerlerde sadece Müslüman mahallerini ve Türk köylerini yakıp yıkmış genellikle diğerlerine dokunmamışlardır. Bu bir nevi haçlı ittifakının göstergesidir. Bir taraftaki memedeki çocukları katletmişler, öbür tarafta Hıristiyanlara hiç zarar vermemişlerdir. Bu hareketleriyle Đslamiyet’le bütünleşmiş Türklerin şahsında gerçek saldırdıkları aslında Đslam dini olmuştur.

Bu amaçla 7 Temmuz 1877’de Kestan ve Belovan köylerinden gelen Rus Tümeni, Müslüman halkın silahlarını toplamış, daha sonra bu silahlarla Müslümanları katlederek sözde Müslümanlar katliam yapmış gibi göstermeye çalışmışlardır.

Katliamlar, yağmalar çok büyük boyutlara varmıştır. Girilen köylerde bırakın insanları, hayvanlar bile öldürülmüştür. Hiç canlı bırakılmamış, malları gasp edilen kişiler hemen orda çoğu zaman işkencelerle öldürmüşlerdir. Genç kızlar ve kadınlar ahalinin gözü önünde kirletilerek öldürülmüşlerdir.

20.Yüzyılın sonlarında Bosna-Hersek’ te ve Kosova’da olduğu gibi, Osmanlı’nın yıkılış dönemi olan 19.Yüzyıl sonları ve 20.Yüzyılın başlarında Balkanlar’da özellikle Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Ruslar gerek düzenli ordu birlikleri gerekse çeteler olarak sivil Müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir imha savaşı yürütmüştür. Türklere karşı girişilen her türlü baskı, asimilasyon ve zulüm hareketinin en acımasız örnekleri Balkanlar’da yaşanmıştır. Talan, soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Müslüman Türk izi kökünden silinmek istenmiştir.206 Balkan müttefik devletleri ortak katliamlarda da bulunmuşlar, işgal ettikleri yerlerde bulunan Müslümanlara tarihte örneğine rastlanmayacak saldırılarda bulunmuşlardır.207