• Sonuç bulunamadı

1. BALKANLAR’DA TÜRK-ĐSLAM ĐZLERĐ

2.2. Göçlerin Başlaması ve Yapılması

Önceden olduğu gibi, Balkan Savaşı’nda ve sonrasında, memleketleri düşman istilasına uğrayan veyahut düşman hücumuna maruz kalan Türklerden birçoğu

195 Justin McCarty, Ölüm Ve Sürgün, Đnkılap Kitabevi, 2003.s.23 196 http://www.mersin-targovishte.blogspot.com

kendilerince emin saydıkları Osmanlı Devleti topraklarına, özellikle de Đstanbul’a büyük kitleler halinde göç etmişlerdir. Bu sırada çok sayıda göçmen, bulabildikleri ilk vasıtayla veya yaya olarak önce Đstanbul ile Anadolu’nun belli birkaç limanına gelmişler, sonra iç kesimlere taşınmışlardır. Ayrıca hükümetçe göçmenlerin sevkiyatının düzenli yapılması için bu işlere nezaret etmek üzere becerikli memurlar tayin edilmiştir.

Balkan Savaşı’nın başlamasıyla, müttefik devletlerin, özellikle Bulgarların istilasına maruz kalan yerlerdeki ahalinin çoğu, gördükleri zulüm ve düşmanlık yüzünden Osmanlı memleketlerine göç etmek arzusundaydılar. Bu durum savaşın gelişmesine göre, sınır şehirlerinden içlere doğru ilerlemiş, çünkü Bulgarların Edirne- Çatalca civarına gelmeleriyle Silivri’ye kadar olan yöre halkı Đstanbul veya çeşitli Anadolu şehirlerine çekilmiştir. Bu göç hareketlerinde halkın çoğu ya doğrudan doğruya kendi imkânlarıyla karayolu ile Anadolu’ya geçmeyi tercih etmiş yahut da en yakın liman şehirlerine, istasyonlarına gelerek, oradan gemi ve trenlerle Anadolu’ya geçmişlerdir.

Yine savaşın başlarında, Babaeski civarından arabalarla yüzü aşkın göçmen Marmara Ereğlisi’ne gelmiştir. Bu sırada savaşın devam etmesi dolayısıyla ekmek sıkıntısı baş göstermiş olduğundan, yeterli miktarda un ve ekmeğin hemen gönderilmesi istenmiştir. Bu muhacirlerden başka yeni göçmenlerin gelmesi sıkıntıyı daha da arttırmıştır.

Priştina’ dan gelen göçmenler, Đstanbul’a yerleştirilmiş, Kırklareli, Lüleburgaz ve çevresinden de birçok göçmen gelmiş, bunlardan çoğu Bursa, Đzmir, Karasi ve Bandırma’ya sevk edilmiştir. Ayrıca Kırklareli’ den karayolu ile yola çıkan 400 hanelik göçmen grubu manda arabalarıyla ancak 17-18 günde Đstanbul’a ulaşabilmiştir. Bu göçmenlerden bir kısmı Sirkeci’den Üsküdar’a, diğerleri de Mudanya’ya sevk edilmişlerdir.

Marmara Sahillerinden ve bilhassa Tekirdağ’dan karayolu ile Đstanbul’a çok sayıda göçmen gelmiştir. Lüleburgaz, Çatalca, Tekirdağ, Ahtapolu ve Midye’den Đstanbul’a gelen göçmen sayısı 100.000’e ulaşmıştır. Bu arada Tekirdağ’da bulunan göçmenlerin acıklı bir durumda oldukları ve günde 20-30 kişinin açlıktan öldüğü bildirilmiştir.

Bu yüzden bunlara sarf edilmek üzere acilen 500 liranın gönderilmesi istenmiştir. Bu arada Đstanbul’a çok yakın olan Nakkaş, Baklalı, Çilingir, Haraççı,

Şamlar ve Küçük çekmece gibi köyler ahalisinin de yerlerini terk ederek, Eyüp tarafına gelemeye başlamaları üzerine, bu gibi göçmenler hemen memleketlerine geri gönderilmiştir.

Göçmenlerin toplandığı şehir merkezlerinde, sürekli yığılma nedeniyle zor durumda kalınmıştır. Bunlardan Edirne acınacak bir durum arz etmiştir. Çünkü civar köy ve kasabaları boşaltmış binlerce kadın, erkek, çocuk Edirne’ye yürüyerek, kale kapısı önüne gelmişlerdir. Binlercesi şehre girdiği halde binlercesi de şehre girmeyi beklemiştir. Böylece Edirne’nin nüfusu 120.000 yükselmiş, bunun sonucu da şehirde erzak sıkıntısı olmuştur. Osmanlı Hükümeti, Edirne ve civarındaki göçmenlerin Đstanbul’a sevkine karar vermiş, Edirne’den Đstanbul’a göçmen nakli sürdürülmüş, hatta gemilerle Đzmir’e de göçmen taşınmıştır.

Edirne’den başka Selanik çevresi ile Makedonya, Bosna ve eski Sırbistan havalisinden Selanik’te Anadolu’ya geçmek üzere 30-40.000 civarında göçmen toplanmıştır. Selanik’te toplanan göçmenlerin de hali perişan olduğundan, bunların problemleriyle ilgilenmek üzere, milletlerarası bir yardım komisyonu kurulmuştur. Buradaki göçmenler için şehir dışında çadırlar kurulmuş, bir kısmı cami ve mekteplere yerleştirilmiş buna rağmen büyük çoğunluğu yine açıkta kalmıştır. Üstelik salgın hastalıklar baş göstermiş ve şiddetli bir şekilde kolera salgını da başlamıştır. Bunlara ilaveten, bu kadar çok sayıda göçmenin Selanik’te toplanması açlık problemini de beraberinde getirmiş, gıda ihtiyacı için Rusya ve Avusturya vapurları şehre önemli miktarda un taşımışlardır..

Sırpların zulmünden dolayı Üsküp, Köprülü ve havalisi ahalisinden 5.000 kişinin aileleriyle birlikte kısmen Selanik ve kısmen Bulgaristan’a geçtiklerinden başka, 15.000 kişinin de harekete hazırlandığı ve bunların Osmanlı Devleti’ne getirilmeleri için ilk olarak 15 bin liranın düzenli bir şekilde verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca Karadağ ve Sırp hudutlarında Osmanlıların yenilgisi üzerine pek çok kişi iç kesimlere göç etmiştir.

Rumeli’de baskı ve zulme dayanamayarak göçe yönelen halk deniz ulaşım vasıtalarından da yararlanmıştır. Özellikle Balkan savaşı sırasında çeşitli baskılardan kaçan kişilerin çoğu gemilere binerek Anadolu’ya ve Đstanbul’a geçmek için kendilerine yakın Kavala, Selanik, Varna, Dedeağaç, Balçık ve Burgaz gibi liman şehirlerine gitmişler, oralarda günlerce aç ve susuz perişan bir halde beklemişlerdir. Böylece bu liman şehirleri göçmen merkezleri olmuşlardır. Selanik Limanından, başta Đzmir ve Đstanbul olmak üzere, Anadolu’nun çeşitli sahil vilayetlerine (Antalya, Mersin,

Đskenderun ve Suriye Limanları) çok sayıda göçmen taşınmıştır. Göçmenlerin naklinde zaman zaman Yunan gemileri de ücretsiz kullanılmıştır.

Rumeli’den Anadolu’ya göç eden halkın bir kısmı da demiryolunu kullanmıştır. Zamanın en önemli kitle taşıma araçlarından olan trenden, özellikle Balkan Savaşı sırasında asker sevkiyatı ve demiryolu yetersizliği yüzünden fazla yararlanılamamıştır. Demiryolu taşımacılığı daha çok Đstanbul’a yakın bölgelerden yapılmıştır. Selanik, Edirne ve Kırklareli bölgelerinden trenlerle getirilen göçmenler Đstanbul ve Çatalca’ya sevk edilmiştir. Tren taşımacılığı sırasında göçmenlerden yolcu ücreti alınmamıştır.

Savaş sonrası, artık bu karışıklığın sona erdiği söylenmişse de, Bulgarların kendilerine terk edilen araziyi işgale teşebbüs etmeleri ve bu sırada Bulgar askerlerinin öldürme, çalma ve yağmada bulunması, Edirne’ye her gün binlerce göçmenin gelmesine yol açmıştır.

Yine bu dönem göçmenlerinin sayısı hakkında gerek arşiv kaynaklarında, gerekse dönemin yayın organlarında kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak bir arşiv vesikasında, Đstanbul’da mevcut olan 200.000’e yakın göçmenin hazineye ait arazi ve çiftliklerde iskanı hakkında bilgiler bulunmaktadır.

itekim sadece Balkan Savaşında toplam 440.000 kadar Türk, Makedonya ve Trakya’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Bilal Şimşir ise bu dönemde Balkanların başka yörelerinden kopan göçmenleri de hesaba katarak, yaklaşık bir milyon kadar Rumeli Türkünün yurtlarından söküp atıldığını, bu kitlenin 200 bin kadarının da savaş sırasında can verdiğini, geri kalanın ise Anadolu’ya sığındığını söylemiştir. Tarihte Türk-Bulgar Đlişkileri isimli eserde de 1885 yılı ile 1923 yılı arasında Türkiye’ye sadece Bulgaristan’dan toplam olarak 500.000 kadar Türk’ün göç ettiği bildirilmiştir.

Özellikle Bulgar, Sırp ve Yunanlılar gerek düzenli ordu birlikleri gerekse çeteler olarak sivil Müslüman-Türk ahaliye karşı çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bir imha savaşı yürütmüştür. Talan, soygun, işkence, cinayet ve tecavüzle Balkanlardaki Türk izi kökünden silinmek istenmiştir. Bu savaşlarda 413.000 Müslüman Türk evlerini barklarını bırakarak Osmanlı Devleti bölgelerine ulaşmıştır. 1911’de Balkanlarda 2.315.293 Müslüman yaşıyordu. Kalan Müslüman nüfus 1270.114 dür. 413.000 göç ettiğine göre 632.408 sivil imha edilmiştir.

Bütün bu saldırılar, tecavüzler, yağmalar, cinayetlerin nasıl olduğu belgelere dayanmaktadır. Düzmece olay ve belgelerle Ermeni meselesini dillerine dolayanlar milyonlarca Türkün kanını, canını, malını, toprağını kaybetmesini önemli

bulmamaktadır. Hangi demokrasi ve insan hakları şampiyonu Batı Ülkesi ve parlamentosu o zaman veya şimdi kesinlikle bir soykırımı olan bu savaşlar hakkında bir karar almıştır. Balkanlar’da milyonlarca Türk öldürülürken ve yüzlerce yıldan beri oturduğu topraklardan atılırken insan hakları savunucusu Avrupalıların sesi hiç çıkmadı? Şunu bilelim, Avrupa, Türk’ü Haçlı Seferlerinden beri bir tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle, Türk dün de, bugün de Avrupa da ailesinden sayılmamaktadır. Türkler ne yaparsa yapsın dün de bu gün de Avrupa’ya yaranamamaktadır. Rumeli’nin kaybında olduğu gibi, Anadolu’ya sığınmış Türk milleti üzerine de tuzaklar, bölme, yıkma planları yürürlüğe konmuştur.

3.BALKANLAR’DA BASKI VE ZULÜMLER

Balkanlarda Türklere karşı kurulan komitacılık, Balkan Harbinden çok daha önce başlamış, bu yüzden Türklerde huzur ve sükun kalmamış, önce Edirne ve oradan da Đstanbul’a doğru göçler hızlanmıştır. Balkan Savaşı’nın başlaması ve Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine acı tablolar sergilenerek başlayan göçler, Balkan facialarının en acıklı safhasını teşkil etmiştir.

Bu arada çok büyük insan kütlesinin birden Bulgaristan’dan ayrılması, ülkenin ekonomik durumunu felce uğratmış, bunun üzerine Bulgar Hükümeti göçleri engellemek için Türkiye’ye göç etmek isteyen Türklerden çok fazla vergi talep etmeye başlamış, bu yüzden birçokları göçten vazgeçmiştir. Daha sonra alınan bir kararla Müslümanların göçleri yasaklanmış, buna rağmen Kırcaali ve Tamraş taraflarından birçok Müslüman kaçmak suretiyle anavatana gelmişlerdir.

Balkan Devletlerinin Nevrekob, Menlik ve Petriç’te yaptıkları mezalimin “engizisyon mezalimine rahmet okutacak derecede” olduğu, hükümetçe büyük devletlere vesikalarıyla beraber sunulmuştur. Bulgar komitacıları, ayrıca Davud, Topuklu ve Maden köylerini tahripleri esnasında, yalnız kadın ve ihtiyarları değil, beşikteki çocukları bile parçalamışlar, Radovişte’de ise, bütün erkekleri katletmişler, bu arada da göç eden kafilelere saldırarak binlerce masum insanın kanına girmişlerdir. Yine Bulgarlar, Đskeçe, Komanova, Üsküp, Siroz, Kavala ve Razlık’ta birçok göçmen ve yerli Đslam ahalisini öldürerek katliam yapmışlardır.198

Balkan Savaşları sırasında Yunanlılar ve Sırplarca da Türklere baskılar yapılmış ve göç etmelerine sebep olunmuştur. Sırplar, Arnavutlar hakkında, Yunanlılar ise başta

Selanik ve işgal ettiği Türk topraklarında, Türklere karşı zulüm ve katliam yapmışlardır. Yunanistan, Selanik’te Bulgarlarca yapılan taşkınlıklara göz yumduğu gibi kendisi de Bulgarların bile çok bulduğu mezalime başlamıştır.

Bu hususu Hikmet Gazetesi “Yunanlıların Selanik’te hususiyle Türk mahallesinde yaptıkları vahşetler iblise rahmet okutacak derecededir” şeklinde yorumlamıştır. Selanik’e bağlı köylerin çoğu Yunanlılarca yakılmış ve çok sayıda ölüm olayı meydana gelmiştir. Bu arada şehirdeki bütün Türk gazetelerinin neşri de yasaklanmıştır.199

Sırplar da aslında hiç derecesinde olan kuvvet ve nüfusunu sözde yüceltmek için Türkler ve Arnavutlara karşı her türlü mezalimi yapmaktaydılar. Sırplar özellikle Arnavut ahali hakkında Makedonya’da birçok kanlı harekâta girişmişlerdir. Sırpların 5 Aralık 1912 tarihine kadar yalnız Kosova vilayetinde 20.000 kadar insanı katlettiğini Avrupa yayın organları yazmıştır. Priştina civarında da çoğunluğu Arnavut olmak üzere 5.000 kişi Sırplarca katledilmiştir. Yine Edirne’nin kuşatılması sırasında Sırp Askerleri Hilal-i Ahmer Heyeti’ne karşı çeşitli mezalimlerde bulunmuşlardır. Karadağlılar da bazı Müslüman köylerini yakıp, Arnavut ahalisine türlü zulümler yapmışlardır.200

Bütün bunların yanında, Balkan müttefik devletleri ortak katliamlarda da bulunmuşlar, Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri, işgal ettikleri yerlerde bulunan Müslümanlara tarihte örneğine rastlanmayacak saldırılarda bulunmuşlardır. Örneğin Dedeağaç’ta Bulgar ve Yunan çetelerinin katliamları Cuma gününden Pazar gününe kadar devam etmiştir. Sırp, Bulgar ve Yunanlılar Arnavutluk’ta Müslüman halktan 100.000 kişiyi katletmişiler, Yine Bulgar ve Yunanlılar Makedonya’da yaşayan Müslümanlardan ise 150.000 kişiyi türlü işkencelerle yok etmişlerdir.201