• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3.3. YOKTAN YARATILIġ

Big Bang teorisi, ortaya konulduğundan beri birçok felsefeci ve teolog tarafından yoktan yaratılıĢın bir kanıtı olarak değerlendirilmiĢtir. Biz de tezimizde konuyu bu açıdan değerlendirmeyi gerekli görmekteyiz. Konuya “yok” ve “yoktan yaratma” kavramlarına yüklenen anlamlara bir açıklık getirmekle baĢlamak yerinde olacaktır.

Yokluğa verilen manaları iki kategoride ele almak mümkündür. Biri varlıkçılık bakımından yokluk, diğeri ise mantık bakımından yokluktur. Varlıkçılık bakımından yokluk iki Ģekilde anlaĢılır. Birincisi mutlak yokluktur ki bununla somut anlamda, mutlak varlığın zıttı anlamında bir yokluk kast edilir. Diğeri ise göreli bir yokluktur ki bununla da var olması düĢünülen, geçmiĢte var olmuĢ ve gelecekte de var olabilecek, ancak her hangi bir sebeple varlığını yitirmiĢ bir Ģey kast edilir. Mantık bakımından yokluk derken de çoğunlukla zihindeki göreli bir yokluk kast edilir.32

30 Düzgün, Nesefî ve İslam Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, s. 66.

31 C. F. Von Weizsacher, “Zamanın BaĢlangıcı Zaman Dâhilinde Değildir”, Henry Margenau-Roy Abraham Varghese, Kosmos, Bios, Teos içinde, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yay., Ġstanbul, 2002, s. 143.

TartıĢmamızın merkezinde yer alan diğer bir kavram olan “yoktan yaratma” (creatio ex nihilo) kavramının da iki Ģekilde tanımlandığını görmekteyiz. Birincisinde yoktan yaratma, “hiçbir Ģey yok iken Tanrı‟nın bir Ģeyleri yaratması” Ģeklinde tanımlanırken, ikinci tanımda ise, “hiçbir malzeme kullanmadan yaratma, maddeye muhtaç olmadan yaratma” Ģeklinde tanımlanmıĢtır.33

Ġslam filozofları ortaya koydukları sudûr ve feyz teorilerinde Tanrı‟nın yaratma esnasında hiçbir malzeme kullanmaması anlamında ikinci tanıma yakın dururken, birincisini kabul etmemektedirler. Bununla birlikte onlar bu ilk tanımı Tanrı‟dan sudûr eden ilk akıl için kullanmaktadırlar. Onlar ayaltı âlem için ise mutlak yokluktan yaratılıĢın söz konusu olmadığını, bütün oluĢ (hudûs)ların “imkân” denilen bir nesne üzerinden meydana geldiğini ifade etmektedirler.34

Kelâmcılar ise hudûs delilinde yaratılanların sonradan yaratılmıĢ (hâdis) olduğunu ısrarla vurgulamaları yönüyle ilk tanıma daha yakın durmaktadırlar. Bununla birlikte kelamcılar muhdesin bir Ģeyden veya bir maddeden meydana geldiğini kabul etmezler. Zira onlara göre yaratmadan önce ne bir madde ne de kendisinden varlığın çıktığı bir nesne mevcuttu.35

Onlara göre böylesi bir kabul kadimlerin çoğaltılması (ta„addü‟d-i kudemâ) anlamına gelir ve bu da tevhid inancına aykırıdır. Bundan dolayı bunu Ģiddetle reddetmiĢlerdir.

Burada ifade edilmesi gereken diğer bir husus da “yoktan yaratma” (creatio ex nihilo)‟dan dinin anladığı Ģey ile bilimin anladığı Ģeyin farklı olduğudur. Dinin yoktan yaratma ile kast ettiği Ģey mutlak hiçlikten yaratılıĢtır. Bilim ise daha çok hali hazırda var olan maddelerin ya da fiziksel anlamda ulaĢılabilecek nitelikte olan olguların niteliksel olarak farklı olan yenilerine dönüĢtürülmesidir.36

Dolayısıyla bilimsel anlamda yokluk (vacuum) aslında mutlak bir yokluk değil, sadece fiziksel bir boĢluktur. Bu boĢluk da bir yapıdır ve bazı yasalara tabidir. Mutlak bir hiçlik değildir.37

33 Uslu, Tanrı ve Fizik, s. 133.

34 Atay, Fârâbî ve İbn Sînâ‟da Yaratma, s. 135.

35 Düzgün, Nesefî ve İslam Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, s. 73. 36

William Stoeger, “Bilimde ve Felsefede Evrenin BaĢlangıcı”, Margenau-Varghese, Kosmos, Bios,

Teos içinde, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yay., Ġstanbul, 2002, s. 240.

Kelâmdaki yoktan yaratma düĢüncesi ile kastedilen ise mutlak hiçlikten ve yokluktan yaratmadır. Buradaki hiçlik Allah‟ın dıĢında madde, enerji, yasa, kavram, zihin, zaman ve uzayın, hiçbir kuantum salınımının, hiçbir olasılık yasasının, hiçbir mantık ya da düzen bağlamının yani hiçbir Ģeyin olmadığı durumdur.38

Kelâmdaki bu yoktan yaratma düĢüncesi dinin temel kaynakları olan Kur'an-ı Kerim‟de ve hadislerde ifade olarak da eylem olarak da açıkça yer almamaktadır. Ancak yoktan yaratmanın aksi düĢünüldüğünde Allah ile beraber baĢka ezelî varlıkların kabulü söz konusu olacağından (ta„addüd-i kudemâ) özellikle kelâmcılar yoktan yaratma düĢüncesini ispat etmeye çalıĢmıĢlardır. Onlar bu düĢünceyi daha çok Allah‟a sıfat olarak yüklenen “hâlık”, “mübdî”, “muhdis”, “fâtır” vb. bazı fiillerin semantik tahlilinden çıkarmaya çalıĢmıĢlardır. Bu anlamın çıkarılmasına en müsait kelime “halk”dır. Bu kavram sözlükte, bir Ģeyi yok iken var etmek, bir varlığı daha önce benzeri ve modeli olmaksızın, modelsiz meydana getirmek, bir varlıktan baĢka bir varlık meydana getirmek” gibi anlamlara gelir.39

Kur‟an‟da da bu kavram Allah için kullanılırken “eĢi ve benzeri olmaksızın bir Ģeyin var edilmesi ve yaratılması” anlamında kullanılmıĢtır.40

Yoktan yaratma düĢüncesinin kendisinden rahatlıkla çıkarılabileceği ayet ve hadislerin de var olduğunu ifade edelim. Özellikle “İnsan, daha önce hiçbir “şey” değilken (yokken), onu yarattığımızı düşünmez mi?”,41

“(Zekeriyya)! …Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.”42

ayetleri ile “Allah vardı, ondan başka hiçbir şey yoktu”43

hadisi bu konuda temel dayanak noktalarını oluĢturmuĢtur.44 Anılan nedenlerden dolayı “yoktan yaratma” düĢüncesi Kelâm kozmolojisinin temelini oluĢturmuĢtur. Bütün kelâm ekolleri âlemin yoktan (mine‟l- ma„dum) yaratıldığı konusunda ittifak halindedir. Bununla birlikte kelâmcılar âlemin

38

Stoeger, “Bilimde ve Felsefede Evrenin BaĢlangıcı”, s. 243; Erdemci, Kelâm Kozmolojisine Giriş, s. 29.

39 Erdem, Problematik Olarak Din-Felsefe Münasebeti, ss. 50-51.

40 Kelimenin bu anlamda kullanıldığı ayetlerden bazıları: Fâtır, 35/3; A„râf, 7/12; Nahl, 24/45. 41

Meryem 19/67. 42 Meryem, 19/9.

43 Buhâri, Ebû „Abdullah b. Ġsmail; Câmi„u‟s-sahîh, I, thk. Muhibuddin el-Hatîb-Muhammed Fuâd „Abdulbâkî, el-Matba„atü‟s-Selefiyye, Kahire, 1400 H., c. II, Bed„ül-halk, 1, 3191.

kendisinden yaratıldığı yok‟un “bir Ģey” mi olduğu yoksa “hiçbir Ģey” mi olduğu konusunda ittifak sağlayamamıĢlardır.45

Genel olarak Mu„tezile ma„dûmu “varlığı olmayan mâlum” Ģeklinde tarif ederek ona, bilginin objesi olarak bir gerçeklik tanırken Ehl-i sünnet ise, ma„dûmu “hiç bir Ģey değil” (leyse bi-Ģey‟) Ģeklinde açıklamıĢ ve bu suretle yokluğa bir gerçeklik tanımaktan kaçınmıĢtır. Onlara göre varlıkla mâhiyet birbirinin aynıdır; bu sebeple âlem “lâ Ģey”den, yani her bakımdan yokluktan yaratılmıĢtır. „Adem, nefy (olumsuzluk) ile eĢ anlamlıdır; hariçte bir varlığı bulunmayan sırf zihnî bir kavram olup bilinmesi varlığa bağlıdır.46

Bu noktada bir Ģeyin bilinmesinin varlığına bağlı olması Ģartı insan için geçerli olabilir. Ancak Allah için böyle bir Ģart koymak onun her Ģeyin bilgisine sahip olması („âlim) sıfatı ile bağdaĢmaz. Dolayısıyla evren var olmadan önce de Allah‟ın bilgisine konu olması mümkündür. Bu noktada Mu‟tezile‟nin konuya yaklaĢımının daha makul olduğu söylenebilir.

Ehl-i Sünnet kelamcılarının bu konudaki hassas tutumları, ma„duma Ģey‟iyyet vasfı vermenin Allah ile birlikte baĢka kadîm varlıklar ve âlemin kendisinden yaratıldığı bir “temel madde” kabul etmek anlamına geleceği kaygısından kaynaklanmaktadır. Ancak ma„dumun sadece epistemolojik bir varlığa sahip olduğu kabul edildiğinde bu kaygının da yersiz olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak ma„duma Ģey‟iyyet atfeden Mu‟tezile‟nin de onun fiziksel bir varlığa tekabül etmediğini kabul ettiğine göre, evrenin bir zamanlar yok iken yaratıldığı fikrinin kelâmcıların ortak görüĢü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Big Bang teorisinin evrenin ve zamanın bir baĢlangıcı olduğunu bilimsel olarak ispat ettiğini ifade ettik. Peki, bu teori yoktan yaratılıĢ düĢüncesini ne ölçüde desteklemektedir? Kanaatimizce bu sorunun cevabını verebilmek, büyük patlamanın kendisinden meydana geldiği tekillik durumunu tahlil etmek ve bilimin yokluğu (boĢluk=vacuum) nasıl tanımladığını ortaya koymakla mümkün olacaktır.

45 Erdemci, Kelâm Kozmolojisine GiriĢ, s. 29. 46 Yavuz, “„Adem”, s. 356.