• Sonuç bulunamadı

BĠG BANG TEORĠSĠNĠN ORTAYA ÇIKIġI

1915‟ten önce uzay ve zaman, olayların olup bittiği, ama olanlardan etkilenmeyen değiĢmez bir arenaydı. Yani cisimler hareket ediyor, kuvvetler itiyor ve çekiyor, fakat zaman ve uzay bunlardan hiç etkilenmeden sürüp gidiyordu. Zamanın ve uzayın sonsuz geçmiĢten sonsuz geleceğe sürüp gittiği inancı herkes tarafından tartıĢmasız bir Ģekilde kabul edilmekteydi. Ancak Einstein‟ın Görelilik Kuramı evrenin bir baĢlangıcı ve olası bir sonunun olmasını gerektiriyordu. Bu ise temelinde değiĢmeyen, var olan ve var olmayı sürdürecek olan bir evren görüĢünün, artık geriye dönmemek üzere yerini, dinamik, geçmiĢte sonlu bir zaman önce baĢlamıĢ ve gelecekte de sonlu bir zaman sonra bitebilecek, geniĢleyen bir evren kavramına bırakması anlamına gelmekteydi.163

Einstein ve Hollandalı fizikçi Willem de Sitter (1872-1934) izafiyet teorisi üzerinde ayrı ayrı yaptıkları çalıĢmalarda evrenin geniĢlemesi gerektiğini teorik olarak ortaya koydular.164 Ancak Ġzafiyet teorisi evrenin giderek geniĢlediğini ortaya koysa da Einstein, evrenin statik olduğuna o kadar inanmıĢtı ki bu fikri kabul etmek istemedi. Ayrıca o geniĢleme fikrinin “kozmoloji ilkesine”165

aykırı olduğunu düĢündüğünden denklemine “kozmolojik sabit” adını verdiği bir terim (sayı) eklemek zorunda kalmıĢtır. Bunu karĢı çekim kuvveti olarak, diğer kuvvetlere benzemeyen, belli bir kaynaktan çıkmayan, ama uzay-zaman dokusu içerine yapay olarak yerleĢtirilmiĢ bir kuvvet olarak tanımladı. Bu kuvvet evrendeki maddenin birbirini çekmesini tam olarak karĢılayacak ve böylelikle evrenin statik yapısı korunacaktı.166

Ancak 1920‟lerde Rus matematikçi Alexander Friedman (1888-1925) Einstein‟in kütle çekimi alan denklemleri üzerinde çalıĢmıĢ ve bu denklemlerde

163 Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s.55.

164 Ümit ġimĢek, Big Bang-Kâinatın Doğuşu, Yeni Asya Yay., Ġstanbul, 1980, s. 22. 165

Kozmoloji Ġlkesi: Evrenin izotropik (eĢ yönlü) ve homojen olması demektir. Ġzotropik oluĢu bir noktadan hangi yöne bakılırsa bakılsın evrenin aynı Ģekilde görünmesi demektir. Homojen oluĢu ise evrenin her yerden aynı görünüme sahip olması demektir. Yani iki ayrı noktadan evrene bakan iki kiĢinin gördükleri evren tablosu birbirinin aynısı olacaktır. (ġimĢek, Big Bang, s. 25.) Kopernik‟ten beri kabul edilen bu varsayıma Ġngiliz Astrofizikçi Edward Arthur Milne Kozmoloji Ġlkesi adını vermiĢtir. Buna göre tipik bir gökadadaki gözlemci, hangi tipik gökadaya binmiĢ olursa olsun, diğer bütün gökadaları aynı desendeki hızlarla hareket ediyor görmelidir. Herhangi iki gökadanın göreli hızının, tam Hubble‟ın bulduğu gibi, o gökadaların aralarındaki uzaklıkla doğru orantılı olması bu ilkenin matematiksel bir sonucudur. ( Steven Weinberg, İlk Üç Dakika, çev. Zekeriya Aydın-Zeki Aslan, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 7. bs. Ankara, 1998, ss. 21-22.)

kozmolojik sabite gerek olmadığını ortaya koymuĢtur.167

Einstein da daha sonra yaptığı hatayı fark etmiĢ ve Ġzafiyet Teorisi adlı kitabının ilgili bölümüne bir ek yazarak Friedman‟ın haklılığını kabul etmiĢ, genleĢen uzay fikrinin kabul edilebileceğini belirtmiĢtir.168

Friedman bu fikri ortaya koyarken, evrene iliĢkin çok basit iki varsayımdan yola çıktı: Hangi yöne bakarsak bakalım evrenin aynı görüneceği ve evreni baĢka her hangi bir noktadan gözlemlerken de durumun aynı olacağı. Friedman, sadece bu iki varsayımın kabul edilmesi durumunda evrenin statik olamayacağını öne sürdü. Yani 1929‟da Hubble‟ın gözlemlerle tespit edeceği evrenin geniĢlediği gerçeğini Friedman, 1922 yılında teorik olarak ortaya koymuĢtur.169

Friedman, Einstein‟in hatasını düzeltip, evrenin statik olamayacağını ve genleĢebileceğini ortaya koyduktan sonra, 1927 yılında bu gerçeği çarpıcı bir Ģekilde ifade eden diğer bir kiĢi Belçikalı astronom Georges Lemaitre (1894-1966) olmuĢtur. O, kırmızıya kaymanın evrenin geniĢlemekte olduğunun bir kanıtı olabileceğini ve bu kırmızıya kaymanın galaksilerin uzaklıklarıyla orantılı olması gerektiğini ileri sürdü.170 Ayrıca evrenin “kozmik yumurta” adındaki küçük bir hacmin patlamasıyla oluĢtuğunu iddia etti. Kozmik yumurtanın patlaması için, 1948 yılında “Big Bang (Büyük Patlama) tabirini ilk kullanan kiĢi Rus Fizikçi Gamow (1904-1968) olmuĢtur.171

Big Bang tabirini meĢhur yapan kiĢi ise, bu teoriye Ģiddetle karĢı çıkan Fred Hoyle (1911-1995) olmuĢtur. Katıldığı bir radyo programında geniĢleyen evren teorisi ile alay etmek için Big Bang tabirini kullandı. Bu isim bir anda çok yaygınlaĢtı ve teorinin gerçek adı haline geldi.172

Günümüzde ise William Lane Craig gibi bazı felsefeciler tarafından fizikteki Big Bang Teorisi yoktan yaratılıĢın bir kanıtı olarak yorumlanmaktadır. Bu Ģekildeki yorumuyla birlikte “Standart Büyük Patlama Modeli” olarak isimlendirilen bu modele göre evren, sonlu bir geçmiĢte ve belli bir zamanda, çok yoğun ve sıcak bir

167

Weinberg, İlk Üç Dakika, s. 34.

168 Albert Einstein, İzafiyet Teorisi, çev. Gülen AktaĢ, Say Yay., Ġstanbul, 2010, ss. 121-122. 169 Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s. 64.

170 Silk, Evrenin Kısa Tarihi, s. 62. 171

Yalçın Ġnan, Kozmos‟tan Kuantum‟a -Bir Patlamanın Sonuçları-, Doruk Yay., Ġstanbul, 2003, s. 23; Weinberg, İlk Üç Dakika, s. 116.

noktadan (tekillik), büyük bir patlama ile meydana gelmiĢtir.173 Patlama anından bugüne kadar da belli bir hızla düzenli olarak geniĢlemeye devam etmektedir. Ancak burada “geniĢleme” ve “patlama” derken neyin kastedildiğinin açıklanması gerekmektedir.

Evrenin oluĢum anındaki bu patlama bildiğimiz gibi, belirli bir merkezden baĢlayıp dıĢa doğru yayılarak çevredeki havanın gittikçe daha çoğunu kapsayan bir patlama gibi değildi. Aksine her yerde aynı anda meydana gelen, baĢından beri tüm uzayı dolduran, her maddesel parçacığın diğer bütün parçacıklardan hızla uzaklaĢtığı bir patlamaydı.174

Yani bu patlama öncesinde bildiğimiz uzay yoktu. Uzay ve madde ancak bu patlamanın sonucunda meydana gelmiĢtir.

Bu durumda patlamanın nerede ve ne zaman gerçekleĢtiği Ģeklindeki bir soru da anlamsız kalmaktadır. Çünkü bütün uzaylar ve mekânlar patlamayla birlikte ortaya çıkmıĢtır. Dolayısıyla patlamanın gerçekleĢtiği bir mekândan söz etmek mümkün değildir. Yine de bu soruya cevap verilecekse bu patlamanın “her yerde” gerçekleĢtiği Ģeklinde olmalıdır.175

Patlamanın gerçekleĢtiği zaman için de aynı Ģey geçerlidir. Zaman denilen Ģey patlama ile ortaya çıkan bir olgu olduğu için, patlamanın zamanından bahsedilemez.

Evrenin geniĢlemesi ile kast edilen Ģey nedir, yani geniĢleyen Ģey tam olarak nedir? Yerküre, güneĢ sistemi ve hatta Samanyolu Galaksisi geniĢlememektedir. Çünkü bu madde toplulukları, bileĢenleri arasındaki kimyasal ve kütle çekimsel kuvvetlerle –ki bu kuvvetler geniĢleme kuvvetinden daha güçlüdür- birbirlerine bağlıdır. Bu nedenle geniĢleme derken galaksi ve gezegenlerin bizzat kendilerinin geniĢlemeleri değil, birbirlerinden uzaklaĢmaları kast edilmektedir. Bu durumu ĢiĢen bir balonun yüzeyindeki toz zerreciklerini düĢünerek daha basit bir Ģekilde gözümüzde canlandırabiliriz. Balon geniĢleyecek ve toz zerrecikleri birbirinden uzaklaĢacak, ancak zerrecikler bireysel olarak geniĢlemeyecektir.176

ĠĢte bu Ģekilde

173 Uslu, Tanrı ve Fizik, s. 20. 174

Weinberg, İlk Üç Dakika, s. 2. 175 ġimĢek, Big Bang, s. 38.

önceden var olmayan evren (uzay/zaman) patlamayla birlikte var olmuĢ ve ĢiĢen bir balon gibi giderek geniĢleyerek bugünkü halini almıĢtır.177