• Sonuç bulunamadı

Âlemin Bir Muhdisi Olduğunun Ġspatı

II. BÖLÜM

2.4. HUDÛS DELĠLĠNĠN SĠSTEMATĠK FORMU

2.4.3. Âlemin Bir Muhdisi Olduğunun Ġspatı

“Her hâdisin bir muhdisi olduğu” önermesi Ehl-i Sünnet kelamcılarının çoğunluğuna göre bedihi ve zorunlu bir bilgidir. Mu‟tezile âlimlerine göre ise bunun ispat edilmesi gerekir.249

Bâkıllânî‟ye göre âlemin hâdis olduğu ispatlandıktan sonra, yaratılmıĢ ve ĢekillendirilmiĢ olan bu âlemin bir yaratıcısının olmaması düĢünülemez. Çünkü bir yazan olmaksızın yazının, ressam olmaksızın resimin, bina eden biri olmaksızın bir binanın varlığından bahsedilemez. Kâtib olmadan yazının ortaya çıkamaması gibi bir fâil olmadan her hangi bir fiilin ortaya çıkması mümkün değildir. Bu tür fiiller bir insan olmadan ortaya çıkamıyorsa, âlemin de bir Ģekillendiricisinin ve feleklerin hareketini sağlayan bir fâilin bulunması gerekir.250

Âlemin bir muhdisi olması gerektiğine iliĢkin diğer bir delil ise Ģöyledir: Aynı cinsten olan bazı hâdis varlıkların önce, bazılarının ise daha sonra var olduklarını biliyoruz. Diğerlerinden daha önce ortaya çıkan varlığın kendi zatı ve cinsinden dolayı daha önce var olması mümkün değildir. Eğer böyle olsaydı, aynı cinsten bütün varlıkların önce ortaya çıkması gerekirdi. Aynı durum daha sonra ortaya çıkan hâdisler için de geçerlidir. Eğer sonradan ortaya çıkmak onların zâtı ve cinsi gereği olsaydı, bu durumda aynı cinsten olup da önce ortaya çıkanlar için bir

246 Gazzâlî, el-İktisâd, s. 40. 247Gazzâlî, el-İktisâd, s. 43. 248

Gazzâlî, el-İktisâd, ss. 43-45. 249 Topaloğlu, Allah‟ın Varlığı, s. 93. 250 Bâkıllânî, Temhîd, s. 43.

açıklama yapılamazdı. Böylelikle birbirinin benzeri olan bu hâdis varlıkların var oluĢta öncelik ve sonralıkları kendi zâtlarından kaynaklanmadığına göre, onların varlığının önce veya sonra olmasına karar veren bir varlığın mevcudiyetini kabul etmek zorunlu olur.251 Bu ifadelerinden de anlaĢılacağı üzere Bâkıllânî, her bir varlığın ortaya çıkacağı zamanı tayin eden bir muhassıs veya müreccihin gerekliliğine vurgu yapmıĢtır.252

Âlemin muhdisini ispat etmek için Bâkıllânî‟in öne sürdüğü diğer bir delil ise âlemde bulunan cisimlerin mevcut hallerinden daha farklı bir hal ve Ģekil üzere bulunmaların mümkün olmasıdır. Buna göre âlemde bulunan bütün cisimler daha farklı bir terkip ve Ģekil üzere bulunabilirlerdi. Örneğin kare olan yuvarlak, yuvarlak olan kare Ģeklinde olabilirdi. Hayvanlar mevcut suretlerinden farklı bir surete sahip olabilirlerdi. Aynı Ģekilde bütün cisimler mevcut Ģekillerinde daha farklı bir Ģekle intikâl edebilirlerdi. Cismin Ģu an üzere bulunduğu belirli Ģeklin kendi zatından kaynaklanmıĢ olması mümkün değildir. Eğer böyle olsaydı, cismin mümkün olan bütün Ģekilleri, hatta birbirine zıt Ģekilleri de aynı anda taĢıması gerekirdi ve bunlar tek bir cisim üzerinde toplanmalıydı. Bu durum imkânsız olduğuna göre, bütün cisimleri bulundukları hal ve Ģekil üzere te‟lif eden ve böyle olmalarını dileyen bir varlığın mevcûd olduğu anlaĢılır.253

Gazzâlî‟ye göre “her hâdisin bir muhdisi” olduğunu kabul etmek zorunludur. Çünkü bu akılda zarurî olarak bulunan temel bir ilkedir. Bu durum “hâdis” ve “sebep” kavramlarının analiz edilmesiyle daha iyi anlaĢılır. “Hâdis” ifadesi ile yok iken (ma‟dum) var olan bir varlığı kastediyoruz. ġu halde bu varlığın meydana gelmeden önce var olması ya mümkündür ya da muhaldir. Muhal olması ihtimali geçersiz olur, çünkü öyle olsaydı hiçbir Ģekilde var olmaması gerekirdi. Mümkün ifadesi ile var olması ve olmaması eĢit derecede imkân dâhilinde olan Ģeyi kast ederiz. Onun varlığı kendi zatından da kaynaklanmıĢ olamaz. Çünkü bu durumda var olması zorunlu olurdu. Aksine, var olmak için varlığını yokluğuna tercih eden ve böylece yokluğun varlık ile yer değiĢtirmesini sağlayan bir tercih ediciye (müreccih) muhtaçtır. “Sebep” kavramı ile iĢte bu tercih ediciyi kast ediyoruz. Sonuç olarak

251

Bâkıllânî, Temhîd, s. 43.

252 Kılavuz, Kelamda Kozmolojik Delil, s. 118. 253 Bâkıllânî, Temhîd, ss. 43-44.

âlemin varlığını yokluğuna tercih eden biri olmadıkça, onun yokluğu varlık ile yer değiĢtiremez. ĠĢte herhangi bir delile ihtiyaç duymaksızın “hâdis” ve “sebeb” lafızlarının açıklanmasıyla âlemin bir muhdisi olması gerektiği bu Ģekilde ortaya konmuĢ oldu.254

Nesefî ise bu konuyu Ģu Ģekilde ortaya koyar: Âlem hâdistir ve varlığı câizdir (mümkündür); zorunlu değildir. Zaten eğer varlığı zorunlu olsaydı yokluğu düĢünülemezdi ve kadîm olurdu. Ancak yokluğu imkânsız olmadığına ve varlığı da kadîm olmadığına göre, bu durumda varlığı da yokluğu da eĢit derecede mümkün olur. Bu iki durumdan biri söz konusu olduğuna göre, yani âlem var olduğuna göre yokluğunu varlığına tercih eden bir muhassıs olmak zorundadır. Bu durum tıpkı cisimlerdeki hareket ve sükûn durumlarının ortaya çıkmasını gerektirecek bir manâ olmaksızın o cisimde hareketin veya sükûnun meydana gelmesinin mümkün olmaması gibidir. Eğer yokluk halini varlığa tercih eden bir mana veya belirleyici olmasaydı bu durumda bunların yokluk üzere kalması daha evla olurdu. Çünkü yokluk bir nefy halidir ve yok olmak için bir sebebe veya illete ihtiyaç duyulmaz.255

Yine âlemin Ģu an bulunduğu durumda bulunması ile bu durumdan farklı olması, örneğin Ģu anki halinden daha büyük veya daha küçük olması eĢit derecede mümkün iken, Ģu anki mevcut halinde bulunması, bu halini diğer muhtemel olan hallere tercih eden bir belirleyicinin varlığını gerekli kılar.256

Görüldüğü gibi Nesefî âlemin bir yaratıcısı olduğunu, âlemin var olmasının câiz olmasından hareketle varlığını yokluğuna tercih eden bir muhassısın (belirleyici) var olması gerekliliği ile ortaya koymaktadır.