• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

3.4. TEKĠLLĠK-MA„DUM ĠLĠġKĠSĠ

Fiziğin tüm kuralları geleceğe uygulanabileceği gibi geçmiĢe de uygulanabilir. Evrenin geniĢliyor olması olgusu da bundan istisna tutulamaz. Dolayısıyla evren, Ģimdi geniĢlemekte olduğu gibi geçmiĢte de geniĢlemekteydi. Evrenin geniĢlemesini bir film Ģeridi gibi düĢünüp filmi hızla geriye doğru sardığımızı hayal edersek, geçmiĢe doğru büzülen bir evrenle karĢılaĢırız. Bu büzülme sonuna kadar götürülürse evrendeki tüm maddenin arasındaki mesafenin sıfır olduğu sonsuz yoğunluktaki bir tekil noktaya ulaĢılır.47

ĠĢte büyük patlamanın meydana geldiği bu sonsuz yoğunluk durumuna “Big Bang Tekilliği” adı verilmektedir. Ancak sonsuz yoğunluktaki bir evren, fizik yasalarının, hatta uzay ve zamanın bozulduğu ve geçerliliğini yitirdiği bir tekilliktir.48

Craig‟e göre uzay, zaman ve bütün maddeler, yani evrenin tamamı bu sonsuz yoğunluktaki tekillik durumundan ortaya çıkmıĢtır. Ona göre Big Bang‟den önce ne olduğunu sormak anlamsızdır. Bu tıpkı Kuzey Kutbu‟nun kuzeyinde ne olduğunu sormak gibidir. Aynı Ģekilde Big Bang‟in gerçekleĢtiği mekânı sorgulamak da anlamsızdır. Çünkü evrenin kendisinden meydana çıktığı bu nokta, uzayda bir nesne değildir. Bizzat evrenin ve uzayın kendisinden çıktığı Ģeydir. Dolayısıyla Büyük Patlama her yerde gerçekleĢmiĢtir diyebiliriz.49

Evrenin kendisinden meydana geldiği bu tekillik durumunun tanımlanması noktasında birçok tartıĢma mevcuttur. Bu noktada kelâmdaki ma„dum tartıĢmasına benzer bir tartıĢmanın ortaya çıktığını görmekteyiz. TartıĢmanın odağında bu tekillik durumunun fiziksel bir gerçeklik mi, yoksa sadece matematiksel ve zihinsel bir durum mu olduğu yer almaktadır. Craig‟e göre Big Bang tekilliği tanımlanırken kullanılan “sonsuz yoğunluk” durumu tam olarak yokluğa (nothing) eĢittir. Çünkü gerçek hayatta hiçbir Ģey sonsuz yoğunluğa sahip olamaz. Eğer tekillik herhangi bir kütleye sahip olsaydı sonsuz yoğunlukta olamazdı.50

Yani bu durum açıkça tekilliğin fiziksel bir varlığa sahip olmadığı anlamına gelir. Buradan hareketle Craig Big Bang teorisinin evrenin yoktan yaratıldığını (creatio ex nihilo) ispat ettiğini öne sürer.

47 Uslu, Tanrı Ve Fizik, 48. 48

Silk, Evrenin Kısa Tarihi, s. 78.

49 Craig, The Kalam Cosmological Argument, s. 116. 50 Craig, The Kalam Cosmological Argument, ss. 116-117.

Big Bang‟in bu Ģekilde yorumlanmasını kabul etmeyenler geniĢlemeyi kabul etmekle birlikte ezelî ve değiĢmez evren inancını destekleyecek modeller öne sürdüler. Bunlardan Durağan Modele (steady state) göre evren geniĢledikçe sürekli olarak yeni maddeler yaratılmakta ve böylece evren durağan ve değiĢmez yapısını korumaktadır. Açılıp-kapanan (oscillating) evren modeline göre ise evren sürekli olarak geniĢleme-büzülme döngüsünü yaĢamaktadır ve bu döngü ezelden ebede devam etmektedir. Ancak daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu modellerin bilimsel bir dayanakları olmadığı gibi enerjinin korunumu ve entropi gibi en temel fizik yasalarıyla da çeliĢmektedirler.

Kuantum modeli ise büyük patlamanın kendisinden meydana geldiği tekilliğin mutlak bir yokluk olmadığını, buna sebep olan Ģeyin boĢlukta meydana gelen kuantum dalgalanmaları olduğunu öne sürmektedir. Ancak bu model de dalgalanmayı ve dalgalanmaya neden olan Ģeyi açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Kuantum modellerindeki “boĢluk” (vacuum) kavramının hiçlik anlamına gelmediğini daha önce ifade etmiĢtik. Aksine fizikte boĢluk, “fiziksel bir yapı” olarak tanımlanır ve bazı fiziksel yasalara tabidir. Birçok fizikçinin boĢluk için yaptığı tanım “bir deneye imkân tanıyan en küçük alan” Ģeklindedir.51

Öyleyse boĢlukta kuantum dalgalanmaları modelinin tasvir ettiği Ģey hiçlikten bir Ģeylerin meydana çıkması değildir.

Kuantum dalgalanmaları, kuantum yasalarına göre ortaya çıktığı için kuantum yasalarının önceden varlığını gerektirmektedir. Çünkü parçacıkların, boĢluk dalgalanmaları ile kısa süreliğine ortaya çıkmasına belirsizlik ilkesi izin verir. Ayrıca kısa süreliğine ortaya çıkan bu dalgalanmalar ortaya çıkabilmeleri için gerekli olan enerjiyi boĢluktan “ödünç alırlar.” Öyleyse boĢluk sıfır enerjili olmadığı gibi, bu enerjinin yapısında belirsizlik ilkesine imkân veren bir takım fizik yasaları da iĢler haldedir.52

BoĢlukta geçerli olan bu yasaların mutlak hiçlik olup olmadığı ise tartıĢmalı bir konudur. Stoeger‟e göre bu yasalar, sırf matematik ve mantık yasaları olsa bile bu

51 Uslu, Tanrı ve Fizik, s. 157. 52 Uslu, Tanrı ve Fizik, s. 158.

mutlak hiçliğe tekabül etmez.53

Ancak bu yasalara hiçlik demek mümkün olmadığı gibi “varlık” demek de pek mümkün görünmemektedir. Bu yasalar hiçbir varlık yaratılmadan önceki Tanrı‟nın ilmindeki tasarımlar olarak değerlendirilebilir. Kaldı ki tek mesele bu yasaların ne olduğu değildir. Dalgalanmaya neden olan enerjiyi açıklamak gerekmektedir. Ayrıca bu enerjinin bir açıklaması yapılsa bile, bu süreçleri ortaya çıkaran yasaların açıklanması bilimsel açıdan pek mümkün görünmemektedir.

Ġslamî literatürde buna benzer bir tartıĢmanın ma„dum konusu üzerinde yürütüldüğünü görmekteyiz. Temelde ma„duma atfedilen manaları üç maddede ifade etmek mümkündür: 1. es-Salihî‟ye göre ma„dum ne ma„lum (bilginin konusu)dur, ne mezkûr (zihnin bir objesi), ne Ģey, ne zat, ne cevher, ne de arazdır. 2. el-Ka„bi‟ye göre ma„dum ma„lumdur, mezkûrdur, Ģey‟dir, ancak cevher ve araz değildir. 3. el- Hayyat ma„duma cisim denilebileceğini ancak bu cismin hareket halinde olamayacağını söyler.54

Ma„dum‟un cisim olduğunu söyleyen ve yoktan yaratılıĢ fikriyle çeliĢen hatta felsefedeki yaratılıĢın kendisinden gerçekleĢtirildiği bir temel madde (heyula) düĢüncesini çağrıĢtıran Hayyât‟ın görüĢünü bir kenara bırakacak olursak, temelde iki görüĢün ağırlık kazandığını söyleyebiliriz:

Ehl-i Sünnet kelâmcıları âlemin yoktan yaratıldığı ve yok‟un hiçbir Ģey olduğu hususunda ittifak etmiĢlerdir. Onlara göre ma„dum hiçbir Ģey olduğundan tanımlanamaz ve ondan haber dahi verilemez. Onlar Mu‟tezile‟nin ma„dumu birĢey olarak tanımlamasına bir tepki olarak bu kavramı kullanmaktan kaçınmıĢ, bunun yerine yoktan yaratmayı ifade etmek için “min lâ Ģey‟” ve “lâ min Ģey” (hiçbir Ģey) ifadelerini tercih etmiĢlerdir. Mu‟tezile âlimlerinin çoğunluğu ise ma„dumun bir Ģey olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun varlığa (mevcud) ait özellikleri taĢımasının söz konusu olmadığını, Ģey olma dıĢına her hangi bir özelliğinin bulunmadığını söylemiĢler; ma„dum için şey, makdur, ma„lûm, ve muhberun anh (kendisinden haber verilen) dıĢında herhangi bir ismin kullanılmasını doğru bulmamıĢlardır.55

Esasında ma„dum tartıĢmalarının temelinde kelâmcıların meseleye ontolojik açıdan yaklaĢması yatmaktadır. Çünkü yok‟un bir Ģey olduğunun savunulması ona

53

Stoeger, “Bilimde ve Dinde Evrenin BaĢlangıcı”, s. 246.

54 Düzgün, Nesefî ve İslam Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, s. 54. 55 Erdemci, Kelâm Kozmolojisine Giriş, ss. 33, 36-37.

somut bir varlık vermeyi ve âlemin bu ezeli somut varlıktan yaratılmasını gündeme getirmiĢtir. Ancak sorunun epistemolojik açıdan ele alınması sorunun çözümünü kolaylaĢtıracaktır. Bakıldığında Mu„tezile de konuyu daha çok Allah‟ın ilmi açısından tartıĢmıĢ ve aslında ma„duma Ģey adını verirken Allah‟ın ilmi ile iliĢkili olarak onun bilinebilir bir Ģey olup olmadığını kast etmiĢlerdir.56

Ehl-i Sünnet âlimleri de –küçük bir topluluk hariç- ma„dumun bilinebileceğini kabul etmiĢlerdir.57 Bu durumda ma„lum tasavvur halinde yani mümkün varlıklar halinde bulunması yönüyle ezelî olarak kabul edilebilir. Ancak bu ma„lumun kendi baĢına bir gerçekliği olduğu anlamına gelmez. Sadece zihinsel bir ezelîlik durumunu gösterir.58 Ancak bu zihinsel ezelîlik durumu Allah‟ın ilminin ezeli olmasını ifade ettiğinden itikâdî açıdan bir problem teĢkil etmemektedir.

Görüldüğü üzere kelâmcılar ma„duma fiziksel bir varlık atfetmemiĢlerdir. Big Bang‟deki tekillik durumunun ise -her ne kadar bugünkü fizik yasaları ile tanımlanamıyor ise de- fiziksel anlamda mutlak yokluk olduğunu söylemek mümkün değildir. Tekillik öncesi için bile, yani tekilliğe neden olan Ģeye iliĢkin kuantum teorilerinde bile tekilliğe neden olduğu öne sürülen boĢluktaki kuantum dalgalanmalarının mutlak yokluktan meydan çıkmadığı açıktır. Bu açıdan karĢılaĢtırıldığında kelâmdaki ma„dum ile tekillik kavramlarının birbirinden farklı Ģeylere karĢılık geldiği görülmektedir.

Tekilliğin bu Ģekilde tanımlanmasından sonra Big Bang‟in yoktan yaratılıĢı ispat edip etmediği meselesine dönecek olursak, bu noktada Craig‟e katılmak pek mümkün görünmemektedir. Mevcut fiziksel yasalarla büyük patlamanın gerçekleĢtiği tekillik durumunun tanımlanamadığı ve bu yasaların o noktadan sonra geçerliliğini yitirdiği açıktır. Ancak bu durum, bu noktanın hiçbir zaman aĢılamayacağı anlamına gelmez. Günümüzde tekilliğin öncesini ve nedenlerini ortaya koymaya yönelik kuantum fiziğinin iĢletilmeye çalıĢıldığını, hatta kuantum fiziği ile görelilik teorilerini birleĢtirme çabalarının sürdürüldüğünü bilmekteyiz. Ġlerleyen zamanlarda tekillik durumunu açıklayacak ve öncesine iliĢkin bir takım veriler sunacak bir teori (bilim adamları bunu her Ģeyin teorisi = the theory of everything

56

Düzgün, Nesefî ve İslam Filozoflarına Göre Allah-Âlem İlişkisi, s. 49. 57 Erdemci, Kelâm Kozmolojisine Giriş, s. 37.

olarak isimlendirmektedirler) ortaya konulması mümkündür. Dolayısıyla bugünün bilimsel imkânlarıyla ulaĢtığımız son noktada durmak ve buna yokluk demek pek makul görünmemektedir.

ġu anki bilimsel veriler büyük patlamanın gerçekleĢtiği tekillik durumu ve öncesinde görelilik teorisinin geçerliliğini yitirdiğini ortaya koymaktadır. Ancak bunun yerine tekillik için atom ve atomaltı parçacıkların tabi olduğu kuantum fiziği yasalarının geçerli olduğu da tam olarak ortaya konabilmiĢ değildir. Dolayısıyla ne görelilik teorisinden hareketle Big Bang‟in baĢladığı tekillik durumunu yokluk olarak nitelemek, ne de bu tekilliğin kuantum dalgalanmaları sonucu nedensiz bir Ģekilde meydana geldiğini söylemek doğru bir yaklaĢım olacaktır.

Sonuç olarak Stoeger‟in de ifade ettiği gibi Big Bang yoktan yaratılıĢ anını tasvir eden bir teori olarak değerlendirilemez. Fakat Ģuan sahip olduğumuz modellerle uyumlu olan “bilimsel bir baĢlangıç” olarak değerlendirilebilir. Ama yeterli bir kuantum teorisine dayanacak bir model söz konusu olduğunda bu uyumluluk ortadan kalkabilir. Bu “bilimsel baĢlangıç” mutlak baĢlangıç, yani daha öncesinde Tanrı‟dan baĢka hiçbir Ģeyin olmadığı baĢlangıç anı olsaydı bile fizik ve kozmoloji bunun böyle olduğunu ortaya koyamazdı. Çünkü bunun yapılabilmesi için Big Bang öncesindeki varlık durumuna iliĢkin bir yetkinliğe sahip olunması ve bunun zamanın, yasanın, enerjinin ve kuantum dalgalanmalarının olmadığı mutlak bir hiçlik durumu olduğunun gösterilmesi gerekir. Bunu yapmak ise hiçbir bilimsel disiplinin iĢi değildir. Çünkü özelde bilim, genelde ise insanın bilgi kapasitesi, mutlak hiçliğin belli bir anda hüküm sürdüğü bir anı açığa çıkarmaya elveriĢli değildir. Bu nedenle kozmoloji ilk yaratılıĢ anını asla idrak edemez.59

Sonuçta bilimsel olarak ulaĢtığımız bu son noktada bile evrenin en tutarlı açıklaması yine dini ve metafiziksel bir açıklama olacaktır.60

Bu da hiç kuĢkusuz ki yaratılıĢ düĢüncesi, yani evrenin yoktan yaratıldığı Ģeklindeki dinî açıklamadır.

59 Stoeger, “Bilimde ve Felsefede Evrenin BaĢlangıcı”, s. 249. 60

Charles H. Townes, “Sadece Bilimsel Açıdan Bakacak Olursak Köken Sorunu Cevaplanamaz”, Henry Margenau-Roy Abraham Varghese, Kosmos, Bios, Teos içinde, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yay., Ġstanbul, 2002, s. 140.