• Sonuç bulunamadı

Yoksulluğu belirleyen temel unsurlardan biri de, değiĢik yerleĢim alanları arasındaki göçlerdir. GeliĢmiĢ ülkelerde, yoksulluk oranının yirminci yüzyıl boyunca azalmasında kentleĢmenin önemli bir rol oynadığı ileri sürülmektedir. Bu gözlemin geliĢmiĢ ülkelere özgü bir eğilim olarak kalmayıp, 2. Dünya SavaĢı sonrası dönemde, AGÜ‟de hızlanan kentleĢme süreci içinde geçerli olup olmadığı üzerinde durulması gereken bir noktadır.

249

IOM, World Migration 2005, s.179.

250 Fikret ġenses, “KüreselleĢmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk Kavramlar Nedenler ve Temel

Yoksullukla göç arasındaki iliĢki, çeĢitli açılardan ele alınabilecek karmaĢık bir iliĢkidir. DeğiĢik toplum kesimlerinin göç edebilme eğilimleri arasında önemli farklılıklar olabilir. Örneğin, yoksulların diğer kesimlere kıyasla mekansal hareketliliği daha az olabilir. Bunun gibi, değiĢik etnik grupların ve iĢsizler, kendi hesabına çalıĢanlar gibi değiĢik kesimlerin göç etme eğilimleri de farklı olabilir251

.

Göç ile yoksulluk arasındaki iliĢkinin karmaĢıklığını destekleyen birçok örnek bulunmaktadır. Hızlı nüfus artıĢının toprak üzerinde yarattığı baskı sonucunda artan yoksulluk Afrika‟nın güneyinde kentlere göçün artmasına neden olurken BangladeĢ‟te böyle bir eğilim göstermemiĢtir. Bunun gibi yapısal uyum sürecinde, kamu istihdamına azalma ve artan kentsel iĢsizlik, formel sektörde reel ücretlerin düĢmesi, insanların geçinebilmek için birden fazla iĢte çalıĢması ve kentsel alanlarla kırsal alanlar arasındaki kazanç farklılıklarının giderek azalması, birçok ülkede kentlere göçü frenlemiĢ, hatta bazı ülkelerde kırsal alanlara doğru ters bir göç sürecinin baĢlamasına yol açmıĢtır252

.

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin acı ve gerçek sonucu yoksulluk olmaktadır. Yoksulluk, insanların toplumsal hayata katılarak dengeli ve huzurlu bir yaĢam sürdürmelerinin önünde önemli bir engeldir. Toplum içinde eĢitsizlik genelde gelir eĢitsizliği olarak ele alınmakta ve gelir dağılımı ile belirlenmekle beraber, eĢitsizlik, bazen gelir eĢitsizliğinin bir uzantısı olarak, kimi zamanda politik ve sosyal uygulamalarının sonucu olarak ortaya çıkan eĢitsizliktir253

.

ÇalıĢanların etnik kökeni ve göçmen olup olmadıkları yoksulluk oranı üzerinde belirleyici olmaktadır. Toplumda belirli etnik kökenlerden gelen ve göçmen çalıĢanlar arasında yoksulluk, göçmen olmayan ve etnik kökeni genelden ayrılmayan (azınlık olmayan) çalıĢanlara göre daha yaygındır. ABD‟de olduğu gibi, AB ülkelerinde de etnik köken ve göçmen olma temelinde çalıĢan yoksulluğunun daha da belirginleĢtiği kabul görmektedir. Çoğu göçmenler çalıĢan yoksulluğundan

251

ġenses, s.156.

252 ġenses, s.161. 253

Adam Jamrozik ve Luisa Nocella, “The Sociology of Social Problems”, Cambridge University Press, 1998, s.132.

kurtulmak amacıyla anayurtlarından kopup baĢka ülkelere yerleĢmektedir. Ancak, göç onları çoğu durumda yerleĢtikleri ülkede de yoksulluktan kurtarmamaktadır254

.

Yoksulluk göçmenler de yoğun bir Ģekilde görülmektedir. Hatta göç ve yoksulluk olgusu birlikte değerlendirilmektedir. Göçmenlik kronik yoksulluğu hem arttıran hem de azaltan bir olgu olarak görülmektedir. Buna göre göç, göçmenler için olmasa da onların çocukları için yoksulluktan kurtulmanın en önemli unsurlarından biri olurken, diğer taraftan, bir yerden bir diğer yere göç etmek bireyleri daha iyi yaĢam koĢullarına taĢımazken, bazıları için yoksulluğu daha da derinleĢtirmektedir. Bu durum günümüzde göçmenliğin bir paradoks içinde olduğunu göstermektedir. Güney Asya ve Sahra Altı Afrika'da yoksulluğu kabul edip çalıĢan pek çok göçmen geçici ve mevsimsel iĢlerde çalıĢmaktadır. Ücret ödemelerinde düzensizlik, kısa süreli, güvencesiz, eğreti ve düĢük ücretli iĢlerde çalıĢan göçmen iĢçiler, kendilerini devamlı biçimde borçlarını geri ödeme ve hane halkının temel tüketimini sağlama mücadelesi içinde bulmaktadır. Göçmenler, iĢgücü piyasasında sıkça ayırımcılıkla karĢı karĢıya kalmakta, sağlık, eğitim, barınma ve diğer hizmetlere eriĢimde önemli sorunlar yaĢamaktadır255

.

Göçün nedenleri konusunda en önemli bulgu yoksulluk ve iĢsizlik üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Özellikle konuya göç alan ülkeler açısından bakıldığında, göçmenlerin gittikleri ülkelerde istihdam ücretleri olumsuz yönde etkilediği ve gittikleri ülkede yerli halkla göçmenler arasında çatıĢmalara zemin hazırladığı görülmektedir. Bu geliĢme daha çok yoksulluk ayrımcılık ve sosyal dıĢlanmayı beraberinde getirir. Çünkü göçmenler yerli halkın iĢlerini ellerinden alacağını ve ücret düzeylerini düĢüreceğini düĢündüklerinden göçmenlere tepki göstermektedirler. Göçe maruz kalanların yoksulluktan kurtulmaları konusundaki çabalar yetersiz kalmıĢ ve bunun sonucunda yoksulluk daha da artırmıĢtır. Ayrımcılığa karĢı her ne kadar AB Mevzuatında yasaklayıcı ve caydırıcı hükümlere yer verse de 90‟lı hatta 2000‟li yıllarda dahi bunun gerçekte tam olarak önlenebildiğini söylemek gerçekleri görmezden gelmek olacaktır. 1990‟lı yıllar dünya tarihine, ırkçılık akımlarının ve din

254 Recep Kapar, ”Sendikal Notlar”, S. 29, Kasım 2005, s.52-75.

255 H. Ejder Temiz, “Dünyada Kronik Yoksulluk ve Önleme Stratejileri”, ÇalıĢma ve Toplum

eksenli kutuplaĢmaların yeniden canlandığı yıllar olarak geçmektedir. Özellikle, komünizmin çöküĢüne paralel olarak Sovyetler Birliği‟nin dağılmasıyla birlikte Avrupa, Asya ve Afrika gibi dünyanın birçok yerinde yüzlerce etnik kökenin kendi kimliklerine dönme çabaları ile çöken ideolojinin doğurduğu arayıĢlar, dünyayı dini kamplaĢmaların eĢiğine getirmiĢtir256

.

1960‟lı yıllarda ABD‟de özellikle zencilerin iĢgücü piyasasında süregelen yoksulluk sorununu açıklamak için ortaya atılmıĢ olan “Ġkili ĠĢgücü Piyasası Teorisi”, iĢgücü piyasalarının “birincil” ve “ikincil” sektörler olarak iki parçaya bölündüğünü, birincil sektördeki iĢlerin nispeten gelir düzeyi yüksek, devamlı ve iyi çalıĢma koĢulları sunan iĢler olduğunu; buna karĢılık ikincil sektördeki iĢlerin, güvencesiz, düĢük ücretli, yükselme olanaklarının kısıtlı olduğu iĢlerden oluĢtuğunu ileri sürmektedir257

. Birincil sektörde yer alan “iyi” iĢlerdeki kadrolar genellikle içsel piyasalar tarafından doldurulurken ikincil piyasadaki “kötü” iĢlerde ise ağırlıklı olarak göçmen iĢçiler çalıĢtırılmaktadır. Burada göçmenlerin ne tür iĢler yaptıklarına bakmak da önem taĢıyor. Genellikle göçmenler yerlilerden çok daha fazla oranlarda niteliklerinin altındaki iĢlerde çalıĢmaktadırlar. KuĢkusuz bunun pek çok nedeni bulunmaktadır. ĠĢverenler yurtdıĢında kazanılmıĢ diplomaları tanımıyor ya da bunların yerli diplomalarla denkliğini belirleyemiyor olabilir. Ayrıca göçmenler yerel dili yeterince bilmemekte ve bu durum onların bir yandan yerel sosyal çevreyle bağlarının sınırlı düzeyde kalmasına, diğer yandan da uygun iĢ olanaklarından haberdar olmalarına engel oluĢturabilir258

.

Bunun yanında, birçok ülkede göçmenler arasında da bir kademelenme ortaya çıkmıĢtır. Buna göre, göçmenler arasındaki hiyerarĢiye bağlı olarak en az sevilen topluluklar en kötü iĢleri yapmaktadırlar. Örneğin Hollanda‟da Antiller‟den gelenler dili iyi konuĢup, iyi eğitim gördükleri için genel nüfusla aynı iĢleri yaparlar. Onları izleyen Surinamlı göçmenler Hollanda dilini iyi konuĢmalarına karĢın eğitim düzeyleri fazla yüksek olmadığı için sanayi ve hizmet sektöründeki büro iĢlerini

256

Yusuf Engin, “Sendikacılık-Sivil Toplum ve Yeni DuruĢlar”, Öz Ġplik-ĠĢ Sendikası, Eğitim Yayınları, s. 362.

257 Biçerli, s. 267.

yürütürler. En alttaki grupta yer alan Türkiye ve Fas‟tan gelen göçmenlerin ise %85‟i sanayideki vasıfsız ve yarı vasıflı iĢleri üstlenmiĢtir259

.

2002 yılı itibariyle, ABD‟de nüfusunun %11‟ini oluĢturan göçmenler, iĢgücünün %15‟ini ve düĢük gelirli hane halklarının da %20‟sini meydana getirmektedir. Ayrıca, göçmenlerin sadece %26‟sı çalıĢtıkları iĢten dolayı sağlık sigortasına sahip bulunmaktadır. ABD‟deki göçmen iĢçilerin ücret düzeyleri de nispi olarak düĢüktür. 2002 yılında, göçmen kadın iĢçilerin %13‟ü asgari ücretin altında gelir elde ederken, bu oran göçmen olmayan kadın iĢçilerde %9‟dur. Göçmen erkek iĢçilerin de %9‟u asgari ücretin altında bir ücret düzeyinde çalıĢırken, göçmen olmayan erkek iĢçiler için aynı oran %6‟dır. Aynı Ģekilde ABD‟de siyahlar ve hispanik kökenli çalıĢanlar için de yoksulluk riskinin nispi olarak yüksek olduğu görülmektedir260

.

AB ülkelerindeki göçmen iĢçilerin de nispi olarak yoksul oldukları söylenebilir. Bir çok Avrupa ülkesindeki göçmenlerin yerli iĢçilerin aynı koĢullarda istihdam edilmedikleri ve iĢgücü piyasasında sık sık ayrımcı tutumlarla karĢılaĢtıkları bilinen bir gerçektir. Bu durum, aynı zamanda göçmen iĢçilerin nispi olarak düĢük eğitimli olmaları ve bunun sonucunda da düĢük nitelikli iĢlerin ve enformel ekonominin gözde iĢçileri haline gelmelerinin de bir sonucudur. Nitekim AB ülkelerinde çalıĢan göçmen iĢçilere bakıldığında, düĢük eğitim gerektiren, konjonktürel dalgalanmalardan en fazla etkilenen, geçici ve düĢük ücretli iĢlerde yoğunlaĢtıkları ve çok çocuklu ailelerde yaĢadıkları görülmektedir. ĠĢteki konumlarıyla bağlantılı olarak Avrupa‟daki göçmenlerin yerli iĢgücüyle kıyaslandığında, doğal olarak düĢük gelirli oldukları söylenebilir.

Örneğin Almanya‟da hükümetin yoksulluk ve zenginlik üzerine yaptırdığı araĢtırmada, ortalama gelirin %50‟si ve daha altında kalan gelir düzeyi olarak tanımlanan göreli yoksulluk sınırının altındaki Alman hanelerin oranı 1995‟te %14 iken, göçmen hanelerde %33,1‟dir. Bu oranlar 1998‟de Alman haneler için %11‟e,

259 Toksöz, Uluslararası Emek Göçü , s. 67.

260 Naci Gündoğan, “ÇalıĢan Yoksullar”, Anadolu Üniversitesi Yayınları No.1727, EskiĢehir, 2007,

göçmen haneler için %26,4‟e düĢmüĢtür. Her iki grupta da olumlu geliĢme izlense de aralarındaki farkın büyük olduğu ve her dört göçmen hanesinden birinin göreli yoksulluk sınırının altında kaldığı görülmektedir261

.

Sonuç olarak, göçmenler arası yoksulluk profili ülkeden ülkeye bir takım farklılıklar gösterse de göçmenler arasındaki yoksulluğun birçok ortak özelliğinin olduğu söylenebilir.