• Sonuç bulunamadı

4.5. Türkiye’nin Enerji Arz Güvenliği

4.5.2. Yenilenebilir Enerji ve Arz Güvenliği

Türkiye’nin özellikle kış aylarında zaman zaman yaşadığı ve yaşaması olası doğal gaz krizleri, hem o dönem için ısınma, hem de elektrik arzında sıkıntılar yaratmaktadır. Türkiye bu koşullar altında doğal gaz rezervlerini arttırmayacağına göre, elindeki yenilenebilir enerji potansiyelini sonuna kadar kullanması belki ekonomiklik açısından değil ancak arz açısından bir ilerleme sağlayabilir. Rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarında, Türkiye potansiyelinin çok altında bir kullanım oranına sahiptir. Özellikle Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, Türkiye’nin rüzgâr enerjisi kullanımı açısından ne kadar geride olduğu görülebilir. Son dönemlerde rüzgâr enerjisine yönelik yatırımların cazip hale gelmesi ile Türkiye’nin rüzgâr enerjisi

kullanımı artmıştır fakat yine de herhangi bir yakıt maliyet olmayan, sürekli olan tek giderinin bakım maliyetleri olan bu teknolojinin Türkiye gibi birincil kaynaklar açısından fakir bir ülke tarafından kullanımı yetersiz kalmaktadır.

Hidrolik kaynaklarda ise yine potansiyelin değerlendirilmesi açısından oldukça gerilerden kalan Türkiye, son yıllarda tamamlanan hidroelektrik santralleri ve planlananlarla birlikte bu açığı kapatmaya oldukça yaklaşmaktadır.

Güneş enerjisinde ise, Türkiye dünyada iyi bir konumda olmakla birlikte, güneş enerjisinin elektrik üretiminden ziyade ısıtma amaçlı kullanılması, bu teknolojinin tam olarak kullanılamadığını göstermektedir.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli, enerji ihtiyacını karşılayabilecek düzeydedir. Tabii ki bu teorik olarak gerçekleşebilir. Bu noktada asıl avantaj sağlanacak alan, elektrik üretimi için kullanılan doğal gazın mümkün olduğunca azaltılması ve doğal gazın yalnızca ısınmada kullanılmasıdır. Böylece elektrik üretimi için ithalata gerek duyulmayacaktır. Ayrıca, elektrik her türlü enerjiyi ikame edebileceğinden, uzun vadede elektrikli araçların da yaygınlaşması ile günümüze göre daha da önemli bir girdi haline gelmesi beklenen elektriğin arz güvenliğinde de önemli oranda iyileşme gerçekleşecektir.

Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılabilirlik açısından ele alındığında, genellikle coğrafi koşullar belirleyici olmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları doğadaki su, rüzgar ve güneşi yakıt olarak kullandığından, bu teknolojiden yararlanmak isteyen bir ülkenin yeterli ve uygun akarsulara, optimum rüzgar potansiyeline veya yeterli güneş ışınımına ihtiyacı vardır. Yine Türkiye bu açılardan, özellikle güneş enerjisi açısından şanslı bir ülkedir. Dünyada ışınım seviyesi yüksek olan ülkelerdendir ancak bu potansiyelini henüz sıcak su üretiminden başka bir

alanda kullanamamıştır. Dolayısıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının

kullanılabilirliği, coğrafi özellikler ve teknoloji belirlenmektedir.

Yenilenebilir enerji kaynakları güvenilirlik açısından ele alındığında, ne yazık ki enerji arz güvenliğine geleneksel enerji kaynakları kadar katkı yapmamaktadır. Bu olumsuz durum, yenilenebilir enerji kaynaklarının çevresel olmasının bir bedeli

olarak görülebilir. Yenilenebilir enerji teknolojileri doğal süreçler ile enerji ürettiğinden, bu doğal süreçlerde gerçekleşecek bir değişim, enerji üretimini de etkileyecektir. Rüzgârın yavaşlaması veya durması, havanın bulutlu olması ve günlerin kısa sürmesi, akarsu rejimlerinin değişmesi gibi faktörler, bu kaynaklardan elde edilen enerji miktarlarını etkileyecektir. Somut bir örnek vermek gerekirse, güneş enerjisinden elektrik elde eden sistemler, elektriğin en fazla kullanıldığı akşam saatlerinde çalışmayacaktır. Elektrik depolanamadığı için de gündüz saatlerinde üretilen elektriği akşam kullanma gibi bir seçenek de henüz yoktur. Dolayısıyla yenilenebilir enerji teknolojileri şimdilik geleneksel teknolojiler ile beraber kullanılabilecek sistemlerdir. Bu açıdan bakıldığında, yenilenebilir enerji kaynaklarından bazıları, sürekli faaliyette bulunacak ve aynı miktarda elektrik üretebilecek teknolojide değillerdir. Dolayısıyla baz yük sağlayamazlar. Yenilenebilir enerji kaynaklarının, günümüz teknolojisi ile elektrik tüketimindeki dalgalanmaların karşılanmasında kullanılması daha mantıklıdır. Enerjinin depolanması ve daha sonra tekrar kullanılması ile ilgili teknolojiler yavaş yavaş gelişmekte olsa da, henüz istenilen seviyede değildir.

Ekonomiklik açısından yenilenebilir enerji kaynakları, diğer geleneksel enerji kaynaklarına göre enerji arz güvenliğine daha az katkı yapmaktadır. Nispeten yeni bir teknoloji olmaları ve bu sebeple verimlilikle ilgili problemlerinin olması, çevrim ve kapasite faktörlerinin düşük olması, yüksek miktarda enerji arz edememelerine ve bu sebeple fiyatlarının pahalı olmasına sebep olmaktadır. Yine bu sebeplerle yatırımlarının ve faaliyetlerinin gerçekleşebilmesi için devletin teşviklerine ihtiyaç duymaktadırlar. Her ne kadar teşvikler ile piyasa fiyatının üzerindeki fiyat devlet tarafından finanse edilse de, bu finansmanın maliyeti yine toplumun üzerine vergiler yoluyla yüklenmektedir. Bu sebeple bütün dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teşviklerin azaltılması vasıtasıyla geleneksel enerji kaynakları ile rekabet edebilecek gelişimi sağlaması amaçlanmaktadır. Çünkü bu haliyle, en azından güneş enerjisi kaynakları, ekonomik olarak sürdürülebilir değildir.

Yenilenebilir enerji kaynakları, çevresellik açısından enerji arz güvenliğine en yüksek katkıyı yapan kaynaklardır. Diğer enerji üretim sistemlerinin aksine

Karbon salınımı gerçekleştiren yakıtlar kullanmamaları sebebiyle, herhangi bir çevre kirliliğinden bahsedilmemektedir. Ancak yine de, bu teknolojilerin üretim sürecinde gerçekleşen bir kirlenmeden bahsedilebilir. Bunun yanında, rüzgâr türbinlerinin ses kirliliği yapması, hidroelektrik santrallerinin ekolojik dengeyi bozması, güneş panellerinin verimli arazilerin üzerine kurulması durumunda toprağın güneş almasını engellemesi ve biyoyakıt teknolojilerinin plansız olması durumunda gıda güvenliğini tehdit etmesi, yenilenebilir enerji teknolojilerinin % 100 çevreye zararsız denilmesini engellemektedir.