• Sonuç bulunamadı

4.5. Türkiye’nin Enerji Arz Güvenliği

4.5.4. Enerji Koridoru Pozisyonu ve Arz Güvenliği

Son yıllarda Türkiye’nin enerji kaynakları talebi, doğal gaz ve elektrik ile birlikte hızla artmış ve enerji talebi Çin’den sonra en fazla yükselen ülke haline gelmiştir. Bu verileri ışığında, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişmesini karşılayabilecek miktarda enerji arzı sağlaması gerekliliğini ve buna uygun

20

politikaların uygulanması zorunluluğunun varlığı tartışılmaz bir gerçektir. Hızla artan enerji talebi sebebiyle, yerli üretimin arttırılamaması dolayısıyla Türkiye’nin ithalata olan bağımlılığı da hızla artmaktadır. Türkiye’nin 2011 yılı itibarıyla yerli üretimin talebi karşılama oranı % 28,1’de kalmaktadır. Türkiye’nin enerji stratejisi çerçevesinde kaynak ülke ve güzergâh çeşitliliğine gidilmesi gerekmektedir. Bu politika, ülkenin ithalat çeşitliliğini arttırarak enerji arz güvenliğini katkıda bulunmaktadır. İthalata bağımlılığın azaltılması açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının payı arttırılmalı ve nükleer enerjinin kullanımına başlanmalıdır. Talep yönlü olarak enerji verimliliği arttırılmalı ve enerjinin ekonomik verimliliği arttırılarak enerji esnekliğinde makul seviyeler yakalanmalıdır.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın tahminlerine göre, orta ve uzun dönemde Türkiye’nin enerji talebi hızla artacaktır. Bu süreçte, enerji talebi yaklaşık olarak iki katına çıkacaktır. Artan talebin karşılanabilmesi için büyük miktarlarda yatırım gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Enerji piyasasının serbestleştirilmesi amacıyla, yatırımların özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. Bunun için de yatırım ortamının çekici hale getirilmesi gerekmektedir.

Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve yerli üretimin talebi karşılama oranının arttırılması amacıyla, yerli kaynakların kullanımının enerji bileşimindeki oranının yükseltilmesi gerekmektedir. Türkiye fosil yakıtlar açısından zengin bir ülke olmaması sebebiyle, tek seçenek olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek durumundadır. Türkiye yenilenebilir enerji potansiyeli açısından Dünya’da 7., Avrupa’da ise 1. sırada yer almaktadır. Türkiye’nin 2023 yılı için hedefi, enerji talebinin % 30’unun hidroelektrik dâhil olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanabilmesidir (www.mfa.gov.tr).

Türkiye’nin enerji bileşiminde nükleer enerjinin de bulunması için gerekli adımlar atılmıştır. Bu adımlar neticesinde 2030 yılına kadar Türkiye’de 10.000 MW’lık kurulu nükleer güç inşa edilmesi planlanmaktadır. Nükleer santrallerden ilki Mersin’de, ikincisi ise Sinop’ta inşa edilecektir.

Türkiye fosil yakıt rezervleri açısından şanssız olsa da, bölge ülkeleri için aynı şey söylenemez. Dünyadaki ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık olarak % 75’i Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede bulunmaktadır. Bu bakımdan Türkiye, fosil yakıt ithalatına ihtiyaç duyan Avrupa ile fosil yakıtlar açısından zengin ülkeler arasında enerji köprüsü olabilecek bir jeostratejik konuma sahiptir. Bu durum Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlama noktasında avantajlar sağlamaktadır. Türkiye; Rusya, Norveç ve Cezayir’den sonra Avrupa’nın 4. tedarik merkezi olmayı hedeflemektedir. Türkiye, Hazar bölgesi ve Ortadoğu’nun fosil yakıtlarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletme görevini gerçekleştirmek istemektedir (www.mfa.gov.tr).

Çalışmakta olan veya inşa halinde olan boru hatları, Avrupa’nın enerji arz güvenliğine ciddi katkıda bulunacak ve Türkiye’nin önemli bir enerji dağıtım merkezi haline gelmesini sağlayacaktır. Bu sebeple Türkiye, enerji stratejisini Hazar bölgesi petrol ve doğal gazının Avrupa piyasalarına sunulması üzerine geliştirmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin enerji koridoru pozisyonu, yeni bir İpekyolu olmaya adaydır.

Avrupa Birliği, kullanmış olduğu petrolün % 80’ini, doğal gazın ise % 40’ını ithalat ile karşılamaktadır. Bu sebeple, alternatif sağlamak ve çeşitlendirmek amacıyla, Türkiye ile enerji alanında yeni projeler geliştirmek istemektedir. Türkiye ise, bulunduğu konumu avantaja çevirmek amacıyla, zaten doğal bir enerji koridoru pozisyonuna sahip olmakla birlikte, sürekli bu potansiyelini ve kullanımını arttırmaya çabalamaktadır (Muratoğlu ve Özdemir, 2008: 109).

Türkiye, zengin kaynaklara sahip Ortadoğu, Orta Asya ve Hazar Bölgesi ile ithalata bağımlı olan Avrupa arasında doğal bir köprü konumundadır ve bu sebeple, enerji kaynaklarının talep edildiği piyasalara taşınabilmesi için Türkiye hem coğrafi açıdan, hem de maliyet açısından avantajlı bir pozisyondadır (Soylu, 2007: 1).

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte, Avrupa Birliği artık Hazar Bölgesi enerji kaynaklarına daha rahat ulaşabilme imkânı elde etmiştir. Avrupa’nın enerji kaynaklarının önemli bir kısmı, Kuzey Buz Denizi’nden sağlanmaktadır fakat

kaynakların çeşitlendirilmesi politikası gereği, Hazar Bölgesi ve Ortadoğu’daki kaynaklardan yararlanmak istemektedir. Hazar Bölgesinin kaynaklarının dünya piyasalarına taşınabilmesi ilk başta problem olarak görülebilir. Hazar Bölgesi ülkelerinin denize kıyısı olmaması sebebiyle, boru hatları uygun bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, doğal bir köprü görevi görebilecek iki ülke vardır: Rusya ve Türkiye. Bu doğal durum, Rusya ve Türkiye’yi rakip olarak karşı karşıya getirmektedir (Tunca, 2009: 77).

Türkiye’nin iki önemli boğaza sahip olması, coğrafi konumu ve kültürel olarak hem talep merkezi Avrupa’ya hem de arz merkezi Ortadoğu ve Hazar Bölgesi’ne yakın olması, Türkiye’ye vazgeçilmez bir enerji koridoru olma rolü vermektedir. Bu bakımdan Türkiye, Hazar Bölgesi ve Irak kaynaklarını, Rusya ve İran’a karşı bir alternatif olarak Avrupa’ya sunabilmektedir. Ayrıca Orta Asya ülkeleri ile olan kültürel bağlar da bu bölgenin kaynaklarının batıya aktarılmasında Türkiye’yi bir adım öne çıkarmaktadır (Serin, 2009: 165).

Doğu-Batı doğrultusundaki enerji koridorunun en önemli ayağı Bakü-Tiflis- Ceyhan (BTC) petrol boru hattıdır. Bu hat Azerbaycan petrolünü, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye getirmektedir. Bu boru hattı sayesinde Karadeniz ve Boğazlar da trafik açısından rahatlatılmıştır. Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı ise, Irak petrolünü Türkiye’ye taşımaktadır. BTC ile gerçekleştirilecek petrol alımı ile Türkiye’nin ithalata bağımlılığında bir azalma olmasa da, Türkiye’nin enerji arz güvenliği açısından ciddi bir ilerleme kaydedilecektir. BTC hattındaki ve Ceyhan Terminali’ndeki petrol ile petrol stoklama kapasitesi arttırılacak ve arz şoku gerçekleşmesi durumunda arz esnekliği elde edilmiş olacaktır. Ayrıca, Ceyhan Terminali uluslararası petrol piyasasında önemli bir konum elde etmiş olacak ve İskenderun ve Mersin limanları daha aktif hale gelecektir.

Dünyanın petrol tüketiminin hemen hemen % 3,7’si Türkiye’deki İstanbul ve Çanakkale boğazları vasıtasıyla taşınmaktadır ve bu sebeple Türkiye’nin enerji güvenliği ile ilgili unsurlardan da birisi, boğazlardaki enerji trafiğidir. Bu yoğun enerji ve dolayısıyla tanker trafiği fiziksel olarak da boğazlar tehlike yaşamaktadır. Artan trafik sebebiyle yükselen kaza ihtimali, boğazları tehlike altında tutmaktadır.

Bu sebeple boğazlardaki trafiğin azaltılması gerekmektedir. Türkiye üzerinden Avrupa’ya petrol ve doğal gaz taşıyan boru hatları, boğazlardaki tanker trafiğine bir alternatif oluşturmaktadır (www.mfa.gov.tr). Türkiye, boğazlardaki trafiği azaltabilmek amacıyla kuzey-güneş hattında bir başka projeyi, Samsun-Ceyhan petrol boru hattını hayata geçirmeyi planlamaktadır. Bu boru hattı sayesinde, Karadeniz’deki petrol taşımacılığı en aza indirilebilecektir. Ceyhan’ın altyapısı, ek bir yatırıma ihtiyaç duyulmasını engelleyecektir. Böylece Karadeniz petrolleri, Türkiye boğazlarına ihtiyaç duymadan doğrudan Akdeniz’den tankerlere yüklenip Avrupa pazarlarına ulaşabilecektir. Böylece Avrupa, Türkiye’den gelecek petrole bir miktar da olsa bağımlı olacak Rusya da Avrupa’ya petrol ihraç edebilmek için Türkiye’ye ihtiyaç duyacaktır.

Bu projelerle birlikte, küresel petrol sevkiyatının yaklaşık olarak % 7’si Türkiye tarafından gerçekleştirilecek ve Ceyhan çok önemli bir enerji terminali haline gelecektir.

Mavi Akım Doğal gaz Boru Hattı, Rusya ile Türkiye arasındaki enerji ilişkisinin en önemli unsurudur. Bu proje, Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmayı başlatmıştır. Bununla beraber, Mavi Akım’ın devreye girmesi ile birlikte Türkiye’nin Rusya’ya olan doğal gaz bağımlılığı artmıştır. Ayrıca Mavi Akım projesi ile Türkiye’nin o dönem içinde Türkmenistan ve Azerbaycan’dan gelecek doğal gazın önü kesilmiştir (Tunca; 2009: 81).

Halen faaliyette bulunan Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğal gaz boru hattı, Hazar Denizi doğal gazının Türkiye’ye ulaştırılmasını sağlamaktadır. Azerbaycan ile yapılan anlaşmaya göre yılda 6,6 milyar m3

doğal gaz alımı planlanmıştır. Hazar Bölgesi ve Ortadoğu’daki doğal gaz kaynaklarının Avrupa’ya taşınması için tasarlanan doğal gaz boru hatları, Türkiye’nin ithalat çeşitliliğini arttırmakta ve bu bölgelerdeki kaynakların Avrupa’ya taşınmasını sağlamaktadır. Bu sebeple Türkiye, kendi bölgesinden Avrupa’ya enerji taşınmasının sağlayacak her türlü projeye destek vermektedir.

Türkiye, Ortadoğu ve Hazar bölgesinden almış olduğu doğal gazı, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşımayı planlamaktadır. Bu amaçla, Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı, 2007 yılında hizmete girmiştir. Ayrıca İtalya ile Yunanistan da bir anlaşma imzalayarak, işbirliğini genişletmişlerdir. Hazar Bölgesinin doğal gazının Avrupa’ya taşınması konusunda, Trans-Anadolu Boru Hattı Projesi (TANAP)’ne ilişkin bir anlaşma, Türkiye ile Azerbaycan arasında 2011 yılının sonunda imzalanmıştır. Bu boru hattı, doğal gaz sevkiyatında Türkiye’nin şebekelerini kullanmadan doğrudan Avrupa’ya doğal gaz akışını gerçekleştirecektir (www.mfa.gov.tr).