• Sonuç bulunamadı

Arzdaki ani bir kesinti ve fiyatlardaki artış durumunda, sürecin uzunluğuna bağlı olarak enerji arz güvenliğinin tehlikeye gireceği açıktır. Ancak, fiyat artışı veya arzın kesilmesine yol açacak birçok durum bir tesadüf ile başlayabilir. Böyle bir tesadüfün kendisi değil fakat sonuçları enerji arz krizi için bir tetikleyici rol

ENERJİ ARZ

GÜVENLİĞİ

KULLANILABİLİRLİK EKONOMİKLİK ÇEVRESELLİK GÜVENİLİRLİK

oynayabilir. Geçmişe bakıldığında, büyük üretim problemlerinin fazla etkisi yokken veya başka kaynaklarla kolaylıkla tazmin edilebilirken, küçük dalgalanmaların büyük dalgalanmalara yol açtığı görülmüştür (DGTREN, 2004: 44).

Enerji güvenliğinin mutlak rakamlara dönüştürülmesi kolay değildir. “Hangi seviyedeki arz kesintisi arz güvenliğini ciddi tehlikeye atmaktadır?” şeklindeki soru, cevabın tamamen ekonomik ve politik şartlara bağlı olması sebebiyle pratikte işe yaramamaktadır. Arz güvenliğinin; % 30 – 40 ithalat bağımlılığı durumunda, % 50 – 60 ithalat bağımlığına göre daha yüksek olduğu varsayımı yanlış olabilir. Örneğin ulaştırma ve enerji üretimi sektöründe, tek bir kaynak kullanmak veya bu kaynağın değiştirilememesi, dışa bağımlılık düşük olsa bile arz güvenliğini düşürmektedir. Bir ülkenin risk seviyesi enerji sisteminin ve ekonomisinin arz şoklarına karşı esnekliği ve enerji piyasasının sıkılığı ile ilgilidir. 1980’lerin başında İran ve Irak’tan gelen petrol arzı beklenen seviyenin çok altında kalmıştır. Bunun sebebi ise iki ülke arasındaki savaştır fakat gerçekten dikkate değer bir enerji krizi ortaya çıkmamıştır çünkü OECD ülkeleri, petrol talebini düşüren bir ekonomik küçülme yaşamaktaydılar ve bol miktarda yedek üretim kapasitesi vardı. Genel olarak, büyük üretici ülkelerin birisindeki sektörel problemler, bütün üretimi etkilemediği sürece sorun yaratmamaktadır. Sistemde yedek üretim kapasitesi bulunduğu sürece, üretimin bir şekilde arttırılabilmesiyle kolaylıkla tazmin edilebilir. Ancak; 1978’de İran’da ve 2002/2003 arsında Venezuela’da olduğu gibi sıkı petrol piyasasındaki endüstriyel çatışma ülkedeki derin bir politik problemin bir parçasıdır ve bu endüstriyel çatışma tüketici ülkelerin arz güvenliği için ciddi bir tehdit olmaktadır. Örnekler göstermektedir ki, gelişmelerin krize dönüşüp dönüşmemesi ve kurtarılması piyasa yapısına ve jeopolitik şartlara bağlıdır. Arz güvenliği için risk faktörlerinin belirlenmesi, bu risklerin etkilerinin güvenilir bir şekilde tahminlere dönüştürülmesinden daha kolaydır. Denklemde jeopolitik gelişmeler varsa, karmaşık faktörler krize dönüşme süreçlerinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Muhtemelen sıra dışı ve uç durumlarda etkiler fiyat ve miktara dönüştürülebilir fakat arada kalan durumlarda, bu tür pratikler imkânsıza yakındır (DGTREN, 2004: 44).

Enerji arz güvenliğinin karmaşıklığı sebebiyle, bu güvenliği tehdit eden faktörlerin belirlenmesi faydalı olacaktır. Bu risk faktörlerini politik riskler, ekonomik riskler, teknolojik riskler ve çevresel riskler olarak sıralayabiliriz.

3.3.1 Jeopolitik Riskler

Uluslararası risk faktörleri ulusal enerji arz güvenliğine; enerji ithal eden ve ihraç eden ülkeler açısından karmaşık bir bakış açısı sunmaktadır. Kuzey Buz Denizi’ndeki petrol yatakları keşfedildiğinde petrolün varil fiyatları sebebiyle makul bir kaynak olarak görülmedi. 1970’lerdeki şoklar petrolün varil fiyatının 10 $ olmasına sebep oldu. Böylece, ülkeler enerji arz güvenliklerini hem arz hem de fiyat açısından sağlamanın yollarını daha yoğun bir şekilde aramaya başladılar. Özellikle de Kuzey Buz Denizi’nden petrol çıkarma hakkı olan ülkeler için, bu bölgedeki petrol yataklarından petrol çıkarma maliyeti yükseldikçe, onların bağımlılıkları da giderek artacaktır (Allen, 2009: 11).

Tabii ki enerjinin yerli kaynaklardan elde edilmesi her zaman yüksek enerji arz güvenliğini garanti etmeyecektir. Burada önemli olan, yerli kaynakların ulaşılabilirliği, kalitesi ve elde etme maliyetleridir. Bu noktada, arz güvenliğinin sağlanabilmesi veya olumsuz arz şoklarından bir süreliğine de olsa korunabilmenin yolu, -akaryakıtlar için- depolama teknolojilerine bağlıdır.

Olumsuz arz şoklarından korunmanın bir başka yolu da, enerji kaynaklarının çeşitliliğinin arttırılmasıdır. Tek bir enerji kaynağına bağımlı kalmak, o enerji kaynağında meydana gelebilecek arz kesintilerinin etkisinin çok büyük olacağı anlamına gelmektedir.

Enerji ithal etmek genellikle enerji arz güvenliği açısından potansiyel bir tehdit olarak görülür. Çünkü ihracatçı haklı veya haksız olarak enerji arzını kesebilir ve bu da arz üzerindeki kontrolün yetersiz olması demektir. Yani dışsal faktörlerin enerji arzını etkileyeceği anlamına gelmektedir. Enerji arzının kesilmesi, enerji ile doğrudan ilgili veya tamamen ilgisiz olabilir. Politik risk işte bu noktada kendisini göstermektedir. Venezuela, Nijerya ve Orta Doğu’daki politik gerilimler, enerji arzını etkileyebilir. Uluslararası ekonomik ve politik faktörler enerji ihraç eden ve

ithal eden ülkeler arasındaki para ve enerji akışını giderek daha çok etkilemektedir. Kaynakları kontrol eden ve bu kaynakları tüketen ülkeler arasındaki dinamikler çok açık ve kesin değildir. İki tarafın da birbirine bağlı olduğu bu durumlarda ortaya çıkacak tepkileri de kestirmek güçtür. Ayrıca, enerjinin taşındığı bölgelerin de önemi giderek artmaktadır (Hoogevneen, 2005).

Ancak, ülkelerin dış destek olmadan enerji arz güvenliklerini sağlamalarının bir alternatifi yoksa ithalat dışında bir seçenek kalmamaktadır.

Enerji arz güvenliğini etkileyen bir diğer nokta ise planlama sürecidir. Depolama tesisleri, çevrim santralleri ve diğer enerji kaynakları yatırımlarının gerçekleştirilmesindeki gecikmeler, piyasada arzın talebe zamanında cevap verememesine sebep olmaktadır.

Politik ve ekonomik sistemlerdeki değişimlerin, enerjinin, özellikle petrol ve doğal gazın erişilebilirliğine derin etkileri vardır. Rusya ve Hazar bölgesinin petrol ve doğal gaz potansiyeli, devlet planlamasının bulunmadığı ülkelere pek açık değildi. Bu bakımdan, Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması ve Batı Avrupa ülkelerinin geçişi ile ekonomik düzen önemli bir değişim geçirmiştir. Bu olay, uluslararası sistemler ve piyasa ekonomileri için enerji kaynaklarını kullanılabilir hale getirmiştir. Çin’in piyasaya açılması ise, uluslararası sistemi değiştiren başka bir olaydır. Ancak bütün ülkelerin sisteme tam olarak katılmadığını da dikkate almalıyız. Ayrıca, Afrika, Latin Amerika ve Asya’da yalnızca kısmi olarak katılım sağlayan ülkeler de bulunmaktadır. Afrika, Rusya, Hazar Bölgesi ve Latin Amerika doğal gazının artan önemi ile bu bölge veya ülkelerin ekonomik veya politik sebeplerle dünya ekonomisine katılmaktan vazgeçmesi veya vazgeçmek zorunda kalması, arz güvenliğine zarar verecektir. Genel olarak, dış politika ve bazen güvenlik politikaları petrol ve doğal gaz ihracatı yapan ülkelerin entegrasyonunu engellemeyecek şekilde düzenlenmelidir (DGTREN, 2004: 43).

3.3.2. Ekonomik Riskler

Enerji politikaları uzun yıllar piyasa güçlerine bırakılmıştır. Ancak, 2008 yılındaki kriz ile birlikte enerji sektörü de yara almıştır. Sıkı bütçe politikalarının

uygulanması, enerji talebini ilk başta düşürmüştür. Azalan küresel enerji talebi, bir arz fazlası yaratmıştır. Talepteki azalma, resesyon ile birlikte enerji yatırımlarını da etkilemiştir. Tüketiciler için enerji üretimi ve tedariki enerji arz güvenliği için kırılganlık yaratmıştır. Kırılganlık sebebiyle ortaya çıkan yatırımlardaki yavaşlama, gelecek yıllarda arz yönünde bir daralma ile kendisini gösterebilir (Wicks, 2009). Bu noktada akla gelen en basit ve mantıklı çözüm, arzı arttıracak yatırımların yapılmasıdır. Ancak piyasa ve politikalar bu yatırımlar için uygun değilse, enerji fiyatlarının yükselmesi söz konusu olacaktır. Enerji talebinin karşılanması konusunda önemli yeri olan nükleer enerji santrallerinin yatırımları zaten uzun sürmektedir ve son yıllarda kendisini iyice hissettiren çevre bilinci sebebiyle, nükleer enerjiye alternatif kaynaklar aranmaktadır. Eğer yenilenebilir enerji kaynakları gibi alternatifler göz ardı edilirse, artan enerji talebinin karşılanması zorlaşacaktır.

3.3.3. Teknolojik Riskler

Enerji sisteminin güvenliğinin arttırılması için gereken en önemli şeylerden birisi, kaynak çeşitliliğinin arttırılmasıdır. Çeşitlilik, tedarikçilerin çeşitlendirilmesi veya enerji altyapısının farklı enerji kaynaklarından faydalanabilmesini sağlayacak şekilde geliştirilmesi şeklinde olabilir. Buna verilebilecek en güzel örnek, 1980’lerin başında kömür madencilerinin yaptığı grev sebebiyle İngiltere’nin termik santrallerden doğal gaz ve nükleer santrallere geçiş için attığı adımlardır (Parker, 1995).

Enerji sistemlerinin planlanması, hem geleceğin, hem de kaynakların seviyelerinin bilinmemesi sebebiyle değerlendirilmesi zor bir süreçtir. Enerji sistemlerinin karmaşıklığı, belirli bir teknolojiye yapılan yatırımın diğer politikalarla çelişmesine sebep olabilmektedir. Kyoto protokolü gereğince sera gazları salınımının azaltılması taahhüdü sebebiyle, enerji arz güvenliğine katkıda bulunacak olan termik santral yatırımları, bu çelişkiye bir örnektir.

3.3.4. Çevresel Riskler

Enerji arz güvenliğini sağlamaya yönelik her türlü eylem iklim değişikliğini de etkileyecektir. İklim değişikliği suyu, ekosistemi, gıdayı, sahilleri ve sağlığı

etkilemektedir. Bu etkiler ortalama küresel sıcaklığı arttırmaktadır. Artan seller ve kuraklıklar yağmur rejiminin değişmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu yalnızca su sistemini değil, aynı zamanda zirai sistemi de etkileyecektir. Sert iklim, bitki örtüsünü ve tarım ürünlerini de değiştirecektir. Enerji tüketimindeki artış yalnızca gıda sistemini etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda sektörün kırılganlığını da arttıracaktır.

Yaz aylarındaki sıcaklık artışı altyapının bozulmasına sebep olacak ve insan sağlığına da olumsuz yönde etki edecektir. İklimdeki bu değişiklikler gıda ve enerji talebini de değiştirecektir. Son yıllarda, yaz aylarında normalin üzerinde seyreden sıcaklıklar sebebiyle artan klima kullanımı da yine enerji talebini arttırmaktadır. Görülmektedir ki, enerji arz güvenliğinin çevresel riskleri altyapı yoluyla fiziksel etkiler oluştururken, sosyal yönden de bireylerin hayat şartlarını değiştirmektedir.