• Sonuç bulunamadı

1.3. S OYLULAŞTIRMA B ASAMAKLARI VE Ö RNEK İ NCELEMELER

1.3.5 Yeni Sömürgeleştirme Biçimi Olarak Soylulaştırma: Hindistan

Soylulaştırma çalışmaları açısından incelenmesi gereken bir diğer önemli örnek Hindistan’dır. Kimi yönleri ile hala geleneksel olan, kast sisteminin hala toplumsal hayat içerisinde etkin rol oynadığı ve sınıf ayrımının sadece sermaye ve emek çerçevesinde değil kimlik kökenli de olduğu dünyanın en fazla nüfusa sahip ikinci ülkesi olan Hindistan’ın yine en kalabalık kentlerinden biri olan Mumbai, tekstil kentinden Bolywood’un film setine doğru evrilirken aslında yüzyıllarca sömürge konumunda kalmış bir ülkenin diriliş mekânı olarak düşünülebilir. Zira 1995 yılına kadar, önce Portekizler Bombaim, ardından İngilizler tarafından Bombay olarak isimlendirilen kentin, 1995 yılında adının, bir Hint tanrıçası olan Mumbai ile değiştirilmesi bunun bir göstergesi sayılabilir. Ayrıca Amerikan kültür emperyalizminin önemli taşıyıcılarından biri olan ve milyonlarca dolarlık bütçeli filmleri dünyaya hükmeden Hollywood’un yerine bu kentte Bollywood gibi yerel öğelerle biçimlendirilmiş ve Hint Sinema kültürünü yansıtan büyük bir film endüstrisinin kurulmuş olması ise yine bu direnişi destekleyen bir diğer gösterge olarak alınabilir. Hindistan’da kapitalin merkezi olan Mumbai’de, gerçekleştirilen soylulaştırma çalışmalarında bir yandan batılı öğelere karşı muhafazakâr ve aynı zamanda muhafaza edilen kast sisteminden kaynaklı bir direniş de beklenebilirken durumun nasıl geliştiği alana ilişkin üretilen akademik çalışmalar ışığında tartışılacaktır.

Mumbai hakkında incelenmesi gereken ilk örnek Dwiparna Chatterjee (2010) tarafından hazırlanmıştır. Chatterjee’nin aktarımına göre Mumbai ilk olarak bir tekstil kenti olarak tasarlanmıştır ve bu nedenle de işçi sınıfı ile işçi kültürünün doğduğu kenttir.

Sanayiye ait geniş alan, fabrikalardan çıkan işçilerin vardiya değişimini haber veren siren, çalışan makinaların çıkardığı sesler ve uzun fabrika bacaları bu alanın görkeminin birer parçasıdır. Fakat 80’lerden itibaren gerçekleşen post-endüstriyelleşme bu kenti de vurmuş ve fabrikaların yer aldığı alan boşalmaya başlamıştır. Birkaç yıl içerisinde hizmet sektörüne geçişle birlikte parça parça başlayıp daha sonra yayılan bir yenilenmeye maruz kalan kent, cam cepheli şık ofislerle ve eğlence mekânları ile çevrilmiştir. Buraya yerleşen kişilerde daha önce Prag örneğinde de gördüğümüz gibi ulus ötesi seçkinler olmuş ve soylulaştırma onların aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Chatterjee, kentteki gündelik hayattaki değişimi de inceleme altına almış ve yaptığı görüşmelerde yer alan konuşmalara yer vermiştir. Katılımcılarından biri Lower Parel ve Currey Road tren istasyonu geldiğinde içinin tamamen boşaldığını ve inen yolcuların fabrikalarda çalışan işçiler olduğunu şimdi ise aynı trenden inenlerin, sanayi sitesinde ofislerde çalıştığını söylemektedir ve yol kenarında yemek yeri bulunan bir dükkân sahibi ile ilgili anekdotunu paylaşmaktadır. Dükkân sahibi ona daha önce fabrikada işçi olan kişiler yol kenarında yer alan mekânlarda yemek yerken şimdi buralarda çalışanlar öğle yemeklerini ya da atıştırmalıklarını Phoneix Alışveriş Merkezi’nde yiyorlar demiştir. Alanda yer alan eski oteller tamamen boşalırken alanlarda yer alan kulelere rağbet artmıştır. Hizmet sektörüne geçiş bu alanın da soylulaştırılmasında merkezi bir konuma sahiptir ve alanda açılan restoran ve kafeler sürecin yansımaları olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer örneklerde de sıklıkla görüldüğü gibi soylulaştırıcılar mekânsal örgütlenmeyi değiştirirken kendilerine özgü alışkanlık ve kültürü de mekâna taşımış ve mekân örgütlemesini gündelik hayatının rutininden çıkarıp, yeni rutinler yaratarak dönüştürmüştür. Dönüşümü de kast sisteminin kendi içerisinden değil dışardan gelen “soyluya” yaptırtmaktadır.

Hindistan üzerine hazırlanan ve incelenemesin de fayda bulunan ikinci örnek Sapana Doshi’ye aittir. Doshi’ye (2005) göre Hindistan’da eşitzsizliğe dayalı bir biçimde gerçekleştirilen kentlerdeki dönüşümün beş unsuru bulunmaktadır: Bunlardan ilki

kalkınmacı kent politikaları, ikincisi gayri resmi yöntemlerle kent reformlarını gerçekleştirmek ve yönetmek, üçüncüsü kentteki elitleri ve orta sınıfı kullanarak yeni kent düzenlemeleri yapmak, dördüncüsü çelişikli isteklerle ve parçalanmış deneyimlere dayalı dezavantajlı konumdaki kişileri dışlayıcı yapıda hareket etmek, sonuncusu ise kimliğe dayalı şiddetin rol aldığı dışlamaya dayalı bir yerinden etme politikası ile gerçekleştirilmeye dayalıdır ve post-kolonyal bir yapısı vardır. Hindistan’da kentsel dönüşüm, ulusal bir politika halini alırken, 2005 yılında milyonlarca dolar, Hindistan’da dünya standartlarına uygun modern kentlerin inşa edilebilmesi için ayrılmıştır. Mumbai, birinci sınıf yolları ve köprüleri, tren yolları, bölük pörçük kümelenmiş slum iyileştirme projeleri ve çevreyi korumaya yönelik düzenlemeleri bulunan büyük işletmeleri, oldukça pahalı ve uçucu bir arazi piyasası ile bu projelerin taşıyıcısı durumundadır. Fakat kenti dönüştürmeye ve uluslararası yatırıma açık, ekonomik açıdan büyük gelişmeler ve fırsatlar barındıran silikon vadisi vb. projeler düşük gelirli ailelerin aleyhine hareket etmekte ve onların yaşadıkları çevreyi sınırlandırmaktadır.

Doshi’ye göre Hindistan’daki kentsel dönüşüm ve rehabilitasyon projeleri yerinden etme ve yer değiştirmeye dayalıdır. Kayıt dışı ve değişken politikaların, elit gücün sahip olduğu devlet aygıtının, aşağılayıcı arzuların ve politik katılımın ve esasında yabancı düşmanlığına dayalı politikaların çerçevesini çizdiği bir kentsel dönüşüm süreci işlemektedir ve soylulaştırma olgusu bu dönüşümün anahtar kavramıdır.

Hindistan’daki soylulaştırma çalışmaları, Mumbai örneğinde olduğu gibi kolonyal geçmişe dair bir direnişi sembolize ediyormuş gibi gözükse de aslında post-kolonyalliğe geçişin bir örneğidir. Ülke dışından gelen destekle birlikte gerçekleştirilen teknolojik atılım ve teknoloji yatırımları dışa bağlılığın yeni bir türü olmuş ve elitler yabancı elitlerle birlikte “dünya” standartlarını uygun bir kentleşme pratiğini soylulaştırma aracılığıyla gerçekleştirirken mağdur fabrikalar, fabrikalarda çalışan işçiler, slumlar ve alt gelir grubundaki yabancılar olmuştur.

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE SOYLULAŞTIRMA TARTIŞMALARI

2.1. TÜRKİYE’DE ÜRETİLEN TEZLERİN ORTAK NOKTALARINDAN

YOLA ÇIKARAK DEĞERLENDİRİLMESİ VE AKADEMİDE

SOYLULAŞTIRMA TARTIŞMALARI

Türkiye’de soylulaştırma üzerine hazırlanan akademik çalışmalar farklı disiplinler tarafından gerçekleştirilmiş olmakla birlikte diğer ülkelere göre oldukça geç bir dönemde başlamış ve çokta gelişememiştir. Konuya ilişkin ilk çalışmalara Nil Uzun’un aktarımıyla 1980’lerin ortasından itibaren rastlanırken tez olarak daha detaylı incelemelerin ilk örneği 2003 yılında bir yüksek lisans tezi olmuştur. Soylulaştırma olgusu hakkında üretilen çalışmalar alana yeni bir boyut eklemekten ziyade daha önce farklı örnekleri görülen uygulamaların Türkiye’deki uyarlamalarını içermekte ve pek çoğu soylulaştırmanın eleştirel boyutunu ihmal etmektedir. Türkiye, devlet eliyle gerçekleştirilen, özel sektör kaynaklı ya da uluslararası aktörler tarafından desteklenen soylulaştırmanın oldukça önemli örneklerini içerirken ve uygulamada soylulaştırmanın tarihi oldukça erken dönemlerde de incelenebilecekken çalışmalar belirli bir zaman aralığında belirli bir mekânlarla sınırlı kalmaktadır.

Adında, soylulaştırma geçen toplam 15 adet tezin bulunurken soylulaştırmayla ilgili ilk tez Türkiye’de 2003 yılında İstanbul’da Galata örneğini incelediği çalışması ile Tolga İslam tarafından üretilmiştir. İslam, yüksek lisans tezi olan çalışmadan 6 yıl sonra gerçekleştirdiği doktora tezinde yine soylulaştırmayı incelemiş fakat başlık

“soylulaştırma” yerine “soylulaşma”ya dönüşmüştür. Devlet tarafından gerçekleştirilen soylulaştırmanın incelendiği 2009 tarihli çalışmada “Devlet Eksenli Soylulaşma Örneği:

Sulukule” isminden kaynaklı failin belli olduğu düşünülerek bu tür bir isimlendirmeye gidildiği düşünülebilmekle birlikte bu isimlendirme soylulaştırmanın buyurganlığını

kırmaktadır. İlgili tezlere değinmeden önce bu kavram kargaşasına değinmekte fayda bulunmaktadır. Türkiye’de “gentrification” kavramı akademik çevreler tarafından:

mutenalaşma, mutenalaştırma, kentsel süzülme, seçkinleştirme, soylulaşma ve soylulaştırma gibi farklı isimlendirmelerle kullanılmaktadır. Seçkinleştirme isimlendirmesi ise tez olarak İlker Kütükoğlu: Mimarlıkta Seçkinleştirme Örneği adı altında 2006’da yüksek lisans tezi olarak kullanılmıştır.

Soylulaştırma, soylulaşma ve seçkinleştirme başlıkları altında İstanbul Cihangir dört kez tez konusu olurken, Fener-Balat üç, Galata ve Sulukule ise iki kez tez konusu olmuştur. Tezlerde, İstanbul dışında iki kez Ankara (Hamamönü ve Çukurambar) bir kez de İzmir (Alaçatı) yer almıştır. Cihangir, Alaçatı ve Çukurambar örneklerinden yola çıkılacak olduğunda Türkiye’de yazılan tezlerde özellikle öncülerin(pioner), “hipsters”

ve ünlülerin soylulaştırıcı olarak yer aldığı alanlara yöneldiği söylenebilir. Bu tür alanların seçilmesi tezin oturduğu ana mekânı tartışmasız bir şekilde soylulaştırmanın konusu haline dönüştürmekte ve kanıtlama riskini ortadan kaldırmaktadır. Fakat bu durum aynı zamanda tartışmaları kısır bir alana sıkıştırmakta tek tipleştirmekte ve bu nedenle de soylulaştırmanın hem geçmişinin hem de geleceğinin incelenmesini güçleştirmektedir. (Örneğin Fener Balat gibi bir alandaki soylulaştırmayı ele alırken günümüzdeki yasal dönüşümden hareketle incelemek bir yolken ve birçok kez denenmişken alanın Osmanlı’dan günümüze etnik kimliğe dayalı soylulaştırmanın da önemli bir örneği olduğu göz ardı edilmektedir. Ya da Cihangir’i veya Ankara kent merkezini inceleyen çalışmalarda 1915 sonrasını takip eden üç yıl içinde ahşap binaların yanarak mahallelerin neredeyse tamamının kül olmasının dönemin koşulları içerisinde etnik kimlik politikaları ve soylulaştırma çalışmaları ile bağını kurmadan alanı incelemek geçmişle olan bağı koparmanın yanı sıra öncül soylulaştırma hareketlerini görmeyi zorlaştırmaktadır). Çalışmaların ayrıntılarını değinemeden önce özetle söylenmesi gereken şudur ki mekânsal ve zamansal sınırın dar tutulduğu çalışmalar bir taraftan tez

yazımını kolaylaştıran önemli bir noktayken aynı zamanda hem yurtdışında üretilen hem de Türkiye’de benzer mekânda üretilen çalışmaların “evet, aynısı burada da var”

denmesinden çokta öteye gidememektedir. Fakat %75’inden fazlası yüksek lisans tezi olmasından kaynaklı olarak durum anlaşılır olarak değerlendirilebilmektedir.

Soylulaştırma çalışmalarının nitel sorunlarının yanı sıra nicel olarak da az sayıda olması ise konun öneminin tam olarak anlaşılmamış olmasına ve soylulaştırmanın araçlarından sadece bir tanesi olan kentsel dönüşüme (bu adın yer aldığı 292 adet tez bulunmaktadır.) soylulaştırma boyutu göz ardı edilerek incelenmesinde aranabilir.

Tablo 1. Tezlere Göre Dağılım

İsimlendirme Soylulaştırma Soylulaşma Seçkinleştirme Mutenalaştırma

Toplam 15 1 1 - anabilim dalında hazırlanmıştır. Çalışmanın adı “Soylulaştırma Projelerinin Çift Yönlü Simetrik Model Kavramları Çerçevesinde Değerlendirilmesi: Sulukule Ve Fener-Balat Örnekleri”dir. Çalışma soylulaştırmayı müzakere, iletişimsel eylem ve çift yönlü simetrik halkla ilişkiler modeli üzerinden tartışmaktadır. Çalışmada soylulaştırma ile birlikte