• Sonuç bulunamadı

Yeni Bölgesel /Yerel Kalkınma Yaklaşımları

BÖLÜM 2 :BÖLGESEL/ YEREL KALKINMA

2.7. Eski ve Yeni Bölgesel/ Yerel Kalkınma Yaklaşımları

2.7.2. Yeni Bölgesel /Yerel Kalkınma Yaklaşımları

1980 sonrası ortaya çıkan dönemde devlet eliyle yürütülen kalkınma modelinin yerini bölgesel/yerel girişimlere dayalı ve her bölgenin içsel potansiyelini ortaya çıkarmaya yönelik kalkınma yaklaşımları almıştır. Bu dönemde Endojen Bölgesel Kalkınma Yaklaşımı ile Cazibe Merkezi Modeli yeni bölgesel/yerel kalkınma yaklaşımları olarak karşımıza çıkmıştır.

2.7.2.1. Endojen Bölgesel Kalkınma Yaklaşımı

Özellikle 1980 sonrası dönemde üretim biçimi olarak fordist üretim örgütlenmesinden post-fordist üretim örgütlenmesine geçiş ve neo-liberal kalkınma ideolojisinin egemen olmasıyla birlikte her bölgenin içsel potansiyelini ve görece üstün yönlerini ortaya çıkarmak endojen bölgesel kalkınma yaklaşımına ilham kaynağı olmuştur.

Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımı devlet eliyle yürütülen bir kalkınma modeli yerine, bölgesel/ yerel girişimlere dayalı kalkınmayı benimsemektedir. Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımında esas amaç, bölgelerin kendi öz kaynaklarına dayanarak bölgesel- refah yaratıcı mekanizmaları ortaya çıkarmak; bölgelerin kendi kalkınma süreçlerine egemen olmalarını ve bu sürecin özneleri konumuna gelmelerini temin etmektir (Çakmak ve Erden, 2004:82).

Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımında olmazsa olmaz olan ve birbirini iten dinamiklerden söz edilebilir. Bu dinamikler; aralarında karşılıklı ve çok yönlü ilişkiler mevcut olan, çevre, yenilikçi çevre, yenilik ağları, yerel aktörler ve yerel üretim sistemleri olarak gösterilebilir. Çevre, bölgesel bazlı düşüncelere hayat veren ve itibar kazandıran önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevre, yerel sistemdeki

66

aktörlerin davranışlarını yönlendiren çeşitli kurallar, standart ve değerleri belirleyen temel bir dinamik olduğu için yerel üretim sistemlerinin de lokomotifi durumundadır. Yenilikçi çevre, teknoloji ve piyasa gelişmeleri karşısında yerel üretim sistemleri ve yerel aktörlere kendisini geliştirme ve dönüştürme imkanı sunan yenilikçi süreçleri için gerekli tüm unsur ve faaliyetler üzerinde durmaktadır. Ayrıca, yenilikçi çevre, sinerjik faaliyetlerin ve kolektif öğrenme sürecinin gelişmesine ön ayak olduğu için yaratıcı ve dinamik yeniliklerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Yenilik ağları ise, bir yandan yenilikçi çevrenin yenilik kapasitesinin güçlenmesine yardım ettiği gibi, diğer yandan da, kollektif öğrenme yeteneğini geliştirdiğinden hem bölge içi hem de bölgeler arası ilişkileri güçlendirmektedir (Çetin, 2004: 46-47). Böylece, birbirini itici rol oynayan bu dinamiklerle bölgesel kalkınmanın sürekliliği mümkün olabilecektir.

Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımı, bu dinamikleri açıklarken, gelişmede oldukça önemli olan artan verimler, beşeri sermaye ve teknoloji faktörlerinin bölgeler arasındaki eşitsiz dağılımını dikkate almaktadır (Özgür ve Erdal, 2003:366-367).

Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımının en çok eleştirilen yönleri şunlardır:

Kalkınma modeli konusunda literatürün teorik ağırlıklı olması ve henüz yeterince yerleşim birimleri üzerinde uygulama yapılmamış olması,gelişmenin talep yönünü ihmal ederek aşırı arz yönlü olması, bölgeler arasında artan verimler yasasının mutlak gerekli olmaması ve kurumsal altyapının eksikliği bu teorinin dezavantajı olarak değerlendirilmektedir (Özgür ve Erdal, 2003:367).

Endojen bölgesel kalkınma yaklaşımının üzerinde durduğu yerel aktörler ve diğer dinamiklerin organizasyonu ile bölgenin kendine özgü içsel potansiyeli ortaya çıkarılacak ve bölgeye özgü çözüm yolları üretilebilecektir. Böylece, bölgelerin kendi kalkınma süreçlerinde söz sahibi olmaları ve bu sürecin bizzat öznesi olmaları sağlanacaktır.

2.7.2.2.Cazibe Merkezi Modelleri(Attraction Models)

Yeni dönemde ortaya çıkan bölgesel kalkınma yaklaşımlarından birisi de cazibe merkezleri teorisidir. Bu teoriye göre bir ülkede herhangi bir bölge diğer bölgelere kıyasla şu veya bu nedenle daha fazla cazibeye sahipse diğer bölgelerden bu bölgeye doğru bir girişimci, işgücü ve sermaye akımı kaçınılmaz olacaktır. Aynı teori

67

çerçevesinde, bir bölge diğer bölgelere göre nispi cazibesini kaybedecek bir durumla karşı karşıya kalırsa bu bölgelerden diğer bölgelere bir sermaye ve nüfus akımı olacaktır. Burada bir bölgenin diğer bölgeler lehine azgelişmiş kalması söz konusudur. Böyle bir durum, cazibe dengesini daha da değiştirebileceği için bu akımlar daha sonraki aşamalarda da devam edebilecektir. Bu çerçevede bazı bölgelerin daha fazla gelişmiş olması ve bazılarının daha az gelişmiş olması, bir tarafın gelişmesinin hızlanmasına diğer tarafın az gelişmişliğinin derinleşmesine yol açabilecektir (Türkkan, 2000: 379-380).

Bu teorinin altında yatan temel varsayım, bir yerleşim biriminin, sanayicilere sübvansiyon ve teşvikler teklif ederek piyasadaki payını değiştireceği üzerine kurulmuştur. Buradan yola çıkılarak, fabrikalardan ziyade müteşebbis ruhlu insanları, nitelikli işgücünü ve belirli sosyo-ekonomik grupları yerleşim birimine çekmek amaçlamış, yerleşim birimleri ilgilerini firmaları çekmeden insanları çekmeye odaklamıştır (Özgür ve Erdal, 2003:356).

Cazibe merkezleri teorisi ile, geri kalmış yörelerin kalkınmasının başlatılabilmesi için bu bölgelerde belli cazibe merkezlerinin oluşturulmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bu merkezlerin işlevi, göçün durdurulması ve doyuma ulaşmış cazibe merkezlerinden insan gücü ve sermayenin geriye çekilmesidir (Türkkan, 2000:380).

Dünya’daki pek çok yerleşim birimi alanlarını yatırımcılara, firmalara, yeni göçlere ve müteşebbislere çekici hale getirmek için programlar ve politikaları uygulamaya koymuşlardır. Cazibe modelleri teorisi, Yerleşim birimlerinin kendilerini sergilemeleri ve benzer yerleşim birimlerine mukayeseli üstünlük elde etme amacına yönelik olarak, pazarlamaya önem vermeyi ve yerleşim birimlerinin üstün taraflarını öne çıkarmayı tavsiye etmektedir. Bu kapsamda altyapı yatırımlarının önemi büyüktür (Özgür ve Erdal,2003:357).

Bölgesel kalkınmayı yönelik olarak cazibe merkezleri oluşturabilmek için; yerel idareler ve/veya bölgesel kalkınma teşkilatlarınca kredi temini, arazi tahsisi, organize sanayi bölgeleri kurulması, iş merkezleri yapılıp kiralanması, standart fabrika binaları, hatta işletmelerin iş, eğlence, haberleşme, araştırma, ulaşım gibi her türlü ihtiyacını karşılayacak özel şehirlerin kullanılması gibi enstrümanlara başvurulmaktadır

68

(Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2000:172,http://ekutup.dpt.gov.tr/bolgesel/oik523.pdf).

Ancak bu noktada gözden kaçırılmaması gereken durum; cazibe merkezleri modelinde mukayeseli üstünlüğe sahip olmak tek başına yeterli olmamakta, bu üstünlüklerin yatırım yapmayan firmalara tanıtımı da aynı derece önem taşımaktadır.

Yine bu noktada özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yerel birimlerin harekete geçirilmesinde ve özelliklerinin ortaya çıkarılmasında ulus-devletin ve makro ekonomik politikaların önemi gözden kaçırılmamalıdır (Özgür ve Erdal,2003:35).

69

BÖLÜM3 :BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI BAĞLAMINDA

DÜNYA VE AVRUPA BİRLİĞİ UYGULAMALARI

Günümüzün hakim iktisadi anlayışı olan neo-liberal iktisat kalkınma politikalarında önemli bir dönüşüm yaratmıştır. Bu dönemde kalkınmanın ekseninin ulusal düzlemden bölgesel düzeye kayması kalkınma parametrelerinin aşağıdan yukarıya yönetişimci bir anlayışla belirlenmesi, fordist üretim örgütlenme biçiminden post-fordizme geçiş ile birlikte bölgesel farklılıkların giderilmesinde uygulanacak araçlarda da değişiklik meydana gelmiştir. Sözü edilen dönüşümün en önemli yansımalarından birisi olarak bölgesel kalkınma ajansları karşımıza çıkmaktadır.

3.1. Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Tanımı, Örgütlenme Özellikleri, İşlev ve