• Sonuç bulunamadı

3.8. ABD’NİN IRAK’A MÜDAHALESİ VE IRAK SAVAŞI

3.8.3. Irak Savaşı ve Türkiye

3.8.3.1. Yasama ve Yürütme Organlarının Tutumu,

1991’de Körfez Savaşı’nın bitimiyle imzalanan anlaşmaya ve BM kararlarına uymayan Irak’ın rejimini değiştirmeye çalışan ABD bu işi yaparken 1991’deki gibi Türkiye’nin de kendisini desteklemesini istiyordu. Türkiye ise, 1991 müdahalesinde yaşadığı bir toplu göç dalgasıyla yeniden karşı karşıya kalmak istememesi, ABD ve müttefiklerinin Türkiye’nin savaştan doğan zararlarını karşılama vaadini yerine

getirmemesi ve savaş sonunda ekonomik açıdan en fazla etkilenen ülkenin kendisi olması yanında Irak’ın toprak bütünlüğünün kendi güvenliği açısından önemi dolayısıyla ABD’nin Irak’a askeri operasyon seçeneğine sıcak bakmamıştır.

6 Kasım 1998 günü Ankara’ya kısa bir ziyaret yapan ABD Savunma Bakanı William Cohen, ABD’nin Irak’a askeri bir müdahalede bulunabileceği, müdahalenin Saddam Hüseyin ve Baas rejimini devirmeyi hedeflediği ve bu müdahalede Türkiye’nin de ABD’ye aktif desteğinin beklendiğini Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve beraberindeki heyete resmen söyledi (Yetkin, 2004: 13-14).

Irak’a müdahaleyi görüşmek üzere ABD Dış işleri Bakanı Albright, 29 Ocak 1998’de bir hafta sürmesi planlanan Avrupa-Ortadoğu turunun ilk durağı olan Paris’ e uçmuştu. Paristen sonra sırasıyla İspanya, Londra’ya geçecek ve Avrupa ülkeleri ile görüşmeler tamamlandıktan sonra Tel Aviv’e giderek gezisinin Ortadoğu ayağına başlayacaktı. Ortadoğu’da 3 gün içerisinde 5 ülke, İsrail, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Mısır liderleriyle görüşecekti.

Gezi proğramının 28 Ocak 1998’de yukarıdaki şekliyle açıklanması ve proğrama Türkiye’nin dâhil edilmemesi Ankara’yı kızdırmıştı. Başbakan Yardımcısı ve DSP Genel Başkanı Ecevit, Başbakan Mesut Yılmaz’ı arayarak Türkiye’yi bu kadar yakından ilgilendiren bir konuda ABD’nin tavrının kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Hükümet bunun üzerine Dışişleri Bakanı İsmail Cem’i bir iyi niyet girişimi için Bağdat’a göndermeye karar vermiştir. İsmail Cem, 4 Şubat 1998’de Saddam’ın sağ kolu Başbakan Birinci Yardımcısı Tarık Aziz’le görüşmüş ve Baas yönetimini BM kararlarına uyması için ikna etmeye çalışmıştır. Bu girişim de öncekiler gibi sonuçsuz kalmış ve bir buçuk aydır ülkesi bombalanan Saddam Hüseyin “Gidin Amerika’yı ikna edin,” demiştir (Yetkin, 2004: 19).

11 Eylül’de New York’taki ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra, ABD önce Afganistan’ı sonra da Irak’ın işgalini planlamıştır. Bu işgal planlarının uygulanmasında ABD Ecevit hükümetinden istediği desteği alamamıştır. 1991 Körfez Krizi’nde ABD politikalarına karşı olan Ecevit 2003 Irak Savaşı’nda da aynı tutumunu sürdürmüştür. Ecevit ABD’nin tek yanlı ve güce dayanan dayatmacı politikalarının, sorunları

çözmeyeceğini, bu sorunları daha da karmaşık hale getirmekten başka bir sonuç doğurmayacağını ifade etmiştir (Bila, Ed. Doğan ve Nakip, 2006: 355).

Ecevit ve DSP’nin Irak ve ABD politikalarındaki en etkin dönem DSP’nin büyük ortak olduğu DSP-MHP-ANAP’tan oluşan 57. koalisyon hükümetinin son zamanlarına rastlamaktadır. 11 Eylül 2001 saldırılarından kısa bir zaman sonra yani 14- 17 Ocak 2002 tarihlerinde Başbakan Ecevit Washington’a ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarette de Irak konusu gündeme gelmiş, bu konuda Ecevit ve hükümeti yoklanmıştır. ABD Başkanı Bush Türkiye’nin Afganistan olayındaki tutumundan dolayı Ecevit’e teşekkür etmiş ve liderliğini desteklediğini ifade etmiştir. Ecevit ise görüşmede, Irak’a müdahaleye karşı olduklarını ve bu konudaki kaygılarını Başkan Bush’a belirtmiştir (Bila, Ed. Doğan ve Nakip, 2006: 356-357).

Başbakan Ecevit, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve koalisyon ortakları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın mutabakatını alarak ABD-Irak politikasını belirlemiştir. Ecevit bu koşullar altında Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyabilmesi için aktif davranması gerektiğini, gerekirse Kuzey Irak’a girebileceğini savunuyordu. Ecevit, ABD müdahalesini beklemeden Kuzey Irak’taki askeri gücün bir kolordu seviyesine çıkarılmasını önerdiyse de o günlerde hükümet değişikliği gündemde olduğundan bu öneri gerçekleştirilememiştir.

ABD Ecevit’in Irak’a müdahaleye soğuk baktığını bildiği halde Irak Savaşı’na hazırlık niteliğindeki ön taleplerini Ankara’ya iletti. Ecevit ABD’nin listesinde yer alan isteklerinden bir kısmını kabul ederken bir kısmını da zaman kazanmak için ileri tarihe erteledi. Listedeki en önemli istek maddesi, Türkiye’nin Northern Option’a (Kuzey

Seçeneği) izin verip vermeyeceğinin bildirilmesiydi.

ABD Almanya’da bulunan askeri irtibat karargâhı vasıtasıyla Ankara’yı şok eden taleplerini Türkiye Genelkurmayı’na iletmişti. Talepler Türkiye’nin kabul edebileceği gibi değildi. Türk hükümetinden çok büyük bir Amerikan askeri gücünün Güneydoğu’ya konuşlanması ve buradan Irak’a cephe açılması isteniyordu. ABD’nin taleplerinin kabul edilmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yabancı bir ülkenin bulunduracağı en büyük askeri güce izin verilmiş olacaktı. Anadolu’nun hemen hemen tamamı da ABD tarafından askeri bir üs gibi kullanılacaktı. Ecevit ve koalisyon ortakları Bahçeli ve Yılmaz ile Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel ve Dışişleri Bakanlığı

yöneticileri talepleri kabul edilemez bulmuşlardı. Bundan dolayı Ecevit bu taleplere yanıt vermeyerek Washington’u oyalama yoluna gitmiştir (Bila, Ed. Doğan ve Nakip, 2006: 359-360).

3 Kasım 2002 genel seçimlerinde AKP birinci parti olarak çıkmış ve tek başına hükümeti kurabilecek sayıda milletvekili çıkarmıştır. Abdullah Gül başkanlığında 58. Hükümet kurulmuş ve AKP iktidar olmuştur. ABD Irak konusundaki taleplerini AKP döneminde de sürekli gündeme getirmeye devam etmiştir. Ecevit, 19 Kasım 2002 günü Başbakanlık görevini Gül’e devrederken, Abdullah Gül’le ikili bir görüşme yapmış ve bu görüşmede Gül’den Irak’ta savaşa girmemesi ve ABD’nin şok taleplerini geri çevirmesini istemiştir (Milliyet, 20.11.2002).

Abdullah Gül başkanlığındaki 58. hükümet ve Erdoğan başkanlığındaki 59. hükümet dönemleri Irak konusunda ABD’nin baskılarının yoğunlaştığı ve Türkiye’nin hükümetiyle, meclisiyle ve askeriyesiyle net bir tutum içerisine girmek için yoğun bir çalışma içerisinde olduğu zamanlar olmuştur.

3 Kasım 2002’de seçimlerde oyunu kullandıktan sonra bir hafta sürmesi planlanan ABD yolculuğuna çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök temaslarını 10 Kasım 2002’de tamamlayarak aynı gün yurda dönüş yapmıştır. Hilmi Özkök dönüşte yaptığı açıklamasında, “ABD Irak’ı silahsızlandırmakta kararlı, ama nasıl olacağı konusunda henüz karar yok” diyerek, Washington yönetiminin düşüncelerini Ankara’ya yansıtmıştır. AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, 9 Kasım 2002’de Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanmış olan demecinde, “ BM kararı olursa Irak’a yönelik askeri harekatı destekleyebiliriz,” cümlesini kullanmış ve Irak konusunun gündemleri dışında olmadığını göstermiştir (Yetkin, 2004: 89-90).

29 Kasım 2002’de yani hükümetin TBMM’den güvenoyu aldığı günün ertesinde Başbakan Abdullah Gül ve bakanları ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısı için Çankaya Köşkü’ne çıktılar. MGK’nın gündemini ise, başta Irak olmak üzere Kıbrıs ve AB üyelik süreci konuları oluşturmaktaydı. Toplantının sonlarına doğru önemli bir gelişme olmuş ve Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu, Wolfowitz ve Grossman’ın 3 Aralık’ta Irak konusunda görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye’ye gelmek istediklerini bildirmiştir.

Wolfowitz ve Grossman’ın 3 Aralık’ta Ankara’ya geleceği haberinin alınması üzerine Gül, Yakış ve Özkök köşkte kaldılar ve Sezer’in başkanlığında Irak konusunun ele alındığı özel bir toplantı daha yaptılar. Bu toplantıda ABD’ye verilmesi gereken cevabın ne olması gerektiği konuşulmuştur (Yetkin, 2004: 98-99).

3 Aralık 2002’de Irak konusunda görüşmeler de bulunmak üzere kalabalık bir grup Ankara’ya geldi. Bu grup içerisinde, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman ve Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ve İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw vardı.

Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Gül’le görüşmesinde özetle şunları ifade etmiştir:

Türkiye kabul etmesi durumunda Irak Savaşı’nın ana ikmal ve tali harekât üssü olacak, ikinci büyük komuta merkezi İncirlik’te kurulacak ve Türkiye’deki bazı üs ve limanlar hem ikmal hem de operasyonal amaçlı kullanılacak, kuzey cephesi askerleri Türkiye’de konuşlanacak, Diyarbakır tali koordinasyon merkezi, Silopi taktik harekât merkezi olacak, Türk sınırları ABD ve İngiltere birliklerine açılacaktı. Kabul edilmesi halinde işbirliğinin üç aşamalı olarak yürüyeceğini ve devamında bu aşamaların neleri içerdiğini belirtmiştir. Konuşmasının sonlarında ise, Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını ve tam destek konusunda kararın bir an önce verilmesinin beklendiğini ifade etmiştir.

Başbakan Gül ise, hükümetinin henüz yeni güvenoyu aldığını, ABD ile işbirliğinin zaten devam etmekte olduğunu; fakat tam işbirliği kararı için Meclis’in karar verebileceğini ve bunun için de Meclis’in ikna olması gerektiğini belirtmiştir. (Yetkin, 2004: 99-100).

5 Aralık 2002’de The Times’ta yer alan bir makalede başkan G.W. Bush’un, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, Beyaz Saray’a davet etmesindeki amacının Irak’a yönelik olası bir askeri harekata destek istemek olduğu yazılmıştır.

10 Aralık 2002’de ise, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Washington’da ABD Başkanı George W. Bush, Başkan Yardımcısı Dick Cheny ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile görüşmüştür. Beyaz Saray’da yapılan Tayyip

Erdoğan- George Bush görüşmesi tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştır. Erdoğan “ Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Ürdün’ü de koalisyon’a razı etmeniz bizim için önemlidir diyerek,” Irak’a karşı koalisyona katılacak olan tek Müslüman nüfuslu Türkiye’nin bundan ne kadar rahatsız olacağını ima etmiştir. 1952’den beri NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin bu ülkelere göre tutum belirlemeye çalışması Bush ve ABD yönetimi açısından tam bir hayal kırıklığı olmuştur (Yetkin, 2004: 109).

Türkiye bir taraftan Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde etkin rol almak isterken diğer yandan da sorunu barışçıl yollardan çözebilmek için çaba sarf etmiştir. Irak’ın BM kararlarına uymasını sağlamak için Başbakan Abdullah Gül, 2003 Ocak ayının ilk haftasında Ortadoğu ülkelerinden olan Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır ve İran ile görüşmüş ve Irak’a olası bir askeri operasyon hakkında bu ülkelerin nabzını yoklamıştır. Başbakan Abdullah Gül, Irak’a askeri harekat konusunda dış çevrenin olumsuz tutumuyla karşılaşmıştır.

3.8.3.2. 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM Tarafından Reddi ve Değerlendirmesi (Irak’a Asker Gönderme Girişimi)

Türkiye aslına bakılırsa Irak’a olası bir askeri operasyon fikrine baştan beri karşı olmuş, bunu da resmi ve gayri resmi çevrelerde her fırsatta dile getirmiştir. Türkiye’nin askeri bir operasyona karşı olma gerekçelerinde haklı olduğunun en güzel ispatı I. Körfez Savaşı ve bu savaş sonrasında Türkiye’nin uğradığı ekonomik kayıplardır. Her ne kadar zararın miktarı konusunda uzmanlar arasında tam bir görüş birliği yoksa da uzmanların tamamı uğranılan zararın çokluğu konusunda hemfikirdirler.

Irak’a karşı askeri bir operasyonda destek olması için Türkiye’ye ABD tarafından baskılar yapılmıştır. Türk Hükümeti de en büyük müttefiki olan ABD ile ilişkilerini koparmamak için daha sonra adından sıkça bahsedilecek olan Irak Tezkeresi’ni Meclis’in onayına sunmuştur. TBMM de 1 Mart 2003 günü Irak Tezkeresi’ni milletvekillerinin oylarına sunmuş; fakat bahse konu tezkere TBMM’den yeterli sayıda olumlu oy alamadığı için Meclis’ten geçmemiştir. Böylece ABD Türkiye’nin Kuzeyinden cephe açarak Irak’a askeri operasyon yapma seçeneğini tezkerenin olumsuz olmasıyla beraber rafa kaldırmak zorunda kalmıştır.

Meclis’teki 1 Mart Irak Tezkeresi oylamasına 533 milletvekili katılmış, 264 kabul, 250 ret, 19 çekinser oy kullanılmıştır. Bu oylama sonucu karşısında TBMM Başkanı Bülent Arınç sadece sonucu açıklamakla yetinmiş ve tezkerenin Meclis’ten geçip geçmediği hakkında bir söz söylememiştir. TBMM Başkanı Bülent Arınç, oturuma 10 dakika ara verme gereği hissetmiştir. Aradan sonra CHP sonuca itiraz etmiş ve kararın Anayasa’nın 96’ncı ve Meclis iç tüzüğünün 146’ncı maddelerine göre alınması gerektiğini belirtmiştir. Bu maddeler, Meclis kararının oylamaya katılanların salt çoğunluğu ile alınabileceğini öngürüyordu. 533 vekilin katıldığı oturumda salt çoğunluk 267 oya karşılık geliyordu. Hükümet tezkeresine verilen destek 264’te kalmış ve karar oluşmamıştı. (Yetkin, 2004: 172).

1 Mart Irak Tezkeresi’nin TBMM’den geçmeme nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

1-) Başbakan Abdullah Gül’ün beş Ortadoğu devletiyle görüşmelerde bulunması ve bu görüşmelerde ülkelerin ABD’nin Irak’a yönelik askeri bir operasyonuna sıcak bakmaması,

2-) Türkiye’nin AB’ye girmeye çalışması. AB’nin en güçlü üye ülkelerinden Fransa ve Almanya ABD’nin Irak’a yönelik askeri operasyonuna karşı olmuştur.

3-) 1 Mart tezkeresini reddeden TBMM, ABD’nin askeri operasyonda acele ettiğini ve BMGK kararı olmadan tezkerenin geçmesi halinde uluslararası meşruiyeti olmayan bir operasyona siyasi ve hukuki destek sağlayacak ülke olacağını, bunun ileride Meclis’i ve ülkeyi sıkıntıya düşüreceğini düşünmüştür.

4-) ABD ile Türkiye arasında yapılan askeri ve ekonomik yardım görüşmelerinde ABD’nin Türk Hükümeti’nin taleplerini karşılayacak bir yanıt vermemesi ve verilen sözlerin gerçekleşme ihtimalinin zayıf olması. (Efegil, Ed. Doğan ve Nakip, 2006: 96)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekillerinin çoğu vicdanlarının sesini dinleyerek hükümetin ABD ile yapmış olduğu işbirliği kararına hayır diyerek Irak’ta savaşa karşı olduklarını göstermişlerdir. Bu sonucu muhalefet partisi milletvekilleriyle birlikte hayır oyu veren 100 AK Partili milletvekili sağlamıştır.

3.9. TÜRKİYE’NİN LÜBNAN’A ASKER GÖNDERMESİ