• Sonuç bulunamadı

2.3 Katılım Bankalarında Kâr ve Kârlılık Analizi

2.3.6 Risk Yapısı, ÇeĢitleri ve Kâra Etkisi

Risk, kazanma ile kaybetme arasındaki belirsizlik derecesi olarak tanılanabilir. Risk, gelecekte beklenen getirilerin değiĢkenliği olarak da tanımlanabilir. Bu tanım gelecekte gerçekleĢen getirilerin beklenen getirilerden sapma olasılığı Ģeklinde de ifade edilebilir. Risk ile belirsizlik kavramları birbirine karıĢtırılmamalıdır. Belirsizlik, gerçekleĢmesi beklenen durumlara iliĢkin ihtimallerin bilinmediği ortamı ifade eder. Riskte ise ihtimallerin kesin olarak bilindiği ortamda yapılan tahminleri ifade eder (Pamukçu, 1999, s. 158).

Bankalarda çeĢitli kaynaklardan elde edilen fonlar, yatırım alternatifleri arasında dağıtılır. Dağıtım yapılırken dikkate alınacak kriter, her alternatifin risklilik derecesi ve buna karĢılık getiri miktarıdır. Bankacılık sektöründe riskler, genelde likidite yetersizliğinden, faiz oranlarının ya da döviz kurlarının dalgalanmasından, borçların geri ödenmemesinden ve ekonomik değiĢmelerden kaynaklanabilir. Aktif yönetimi, bir bankanın karĢılaĢacağı riskleri çok iyi bilip, ona göre aktif dağılımı yapması demektir.

Bankacılık sektörü risklerle iç içedir. Bankacılık sektöründe karĢılaĢılabilecek riskler, içsel ve dıĢsal riskler olmak üzere iki baĢlık altında incelenebilir. Sektörün kendi yapısından kaynaklanan risklere içsel riskler denilirken, sektörün dıĢındaki olaylardan meydana gelen risklere ise, dıĢsal riskler denilmektedir. Ġçsel ve dıĢsal risklerde, kendi aralarında alt kısımlara ayrılırlar. Bankacılık sektöründe karĢılaĢılan risk grupları içerisinde en önemlisi ise, mali riskler denilen, bankaların ve sektörün kendi yapı ve operasyonlarından kaynaklanan risk grubudur. Bu riskler;

 Faiz riski,  Kur riski,  Kredi riski,  Piyasa riski,

 Sermaye yetersizliği riski,  Likidite riski,

 Operasyonel risk,

Faiz Riski: Bir yatırımın değerinde, piyasa faiz oranlarındaki değiĢmeye bağlı olarak düĢme olasılığını ifade eder. Faiz riski, aktif kalemleriyle pasif kalemleri arasında vade ya da faiz bazında bir uyumsuzluk olması veya değiĢken faizli mali yükümlülüklerin gelecekteki nakit akımları, gelir–gider üzerinde belirsizliğe yol açması halinde ortaya çıkar (Ercan ve Ban, 2005, s. 179).

Katılım bankaları temelde faize karĢı bir yapıdadırlar. Ancak bu bankalarının faiz oranı riskine maruz kalmaması veya riski tamamıyla ortadan kaldırması mümkün değildir. Çünkü faiz oranları; döviz kurları, hisse senedi piyasasındaki dalgalanmalar, genel ekonomik geliĢmeler, istikrar gibi birçok değiĢkene bağlı olarak oluĢur. Faiz oranlarının artması katılım bankalarına yatırım amaçlı gelebilecek mevduatı etkileyebilir. Yükselen faiz oranları ekonominin tüm çarklarını etkiler ve genel bir kâr kaybına sebep olabilir.

Kur Riski: Kambiyo riski de denilen kur riski, döviz kalemlerinin kur dalgalanmalarına karĢı taĢıdığı risktir. Bu risk, kurlardaki değiĢmelerden kaynaklanan kazanç ve kayıplarla ilgilidir. Kur riski, yabancı paraya dayalı iĢlemlerde, yabancı paraların yerli paraya ya da birbirlerine karĢı değerlerinin değiĢmesi halinde ortaya çıkar ve bu da kâr veya zarara yol açar (Eroğlu, 2006, s. 45).

Bir bankanın yabancı para yükümlülükleri, yabancı para varlıklarından fazla ise açık pozisyonda, tam tersi bir durum ise kapalı pozisyondadır. Açık pozisyonda döviz kurundaki bir artıĢ, kapalı pozisyonda ise bir azalıĢ, bankanın zarar etmesine sebep olacaktır. Katılım bankaları hem yurt dıĢı iĢlemlerden dolayı hem de yurt içi yatırımlarında ve toplanan fonlarda dövizli iĢlem yapmaktadır. Dolayısıyla kur riski katılım bankaları açısından dikkate alınması gereken bir risk türüdür.

Kredi Riski: Banka müĢterisinin yapılan sözleĢme gereklerine uymayarak, yükümlülüğünü kısmen ya da tamamen zamanında yerine getirmemesinden dolayı bankanın karĢılaĢtığı durumu ifade eder. Bu risk, potansiyel kayıplar açısından büyük bir önem taĢır. Mali riskler arasında en önemli olanı ve Türk bankalarının yönetiminin en çok dikkat ettiği risk, kredi riskidir (Eroğlu, 2006, s. 45).

Bankalar iyi bir kredi yönetimine sahip olmalıdır. Çünkü verdikleri kredilerin ödenmemesi kârlılıklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Kredi riskinin asgariye inmesi için portföy çeĢitlemesi yapılmalı, ayrıca kredilerin sağlam teminatlar karĢılığında kullandırılması gerekmektedir. Katılım bankalarında kredi verme iĢlemi daha çok bir ticari iĢlem veya üretim desteği Ģeklinde olmaktadır. Krediler ne için kullanılacaksa katılım bankası krediyi kullanacak kiĢi adına satıcıya parayı öder, krediyi kullananı da vadeli olarak borçlandırır. Katılım bankaları kredi kullandırırken yarım yapılacak iĢin getirisini ve kredi kullanan kiĢiyi iyice analiz etmesi gerekmektedir (Aydın, 2004, s.243).

Piyasa Riski: Piyasadaki fiyat hareketlerinin neden olduğu risktir. Sabit getirili borçlanma araçlarında, kurlarda, mal ve hisse fiyatlarında alınan pozisyonlarda yaĢanan dalgalanmalardan kaynaklanır. Piyasa likitse ve uzun vadeli beklentiler olumluysa faiz oranları düĢebileceğinden, sabit fiyatlı borçlanma araçları tutan bankalar bu faiz düĢüĢlerinden alacaklı iseler kârlı, borçlu iseler zararlı çıkacaklardır (Ercan ve Ban, 2005, s. 178).

Sermaye Yetersizliği Riski: Bankaların mevcut sermayeleri ile gerçekleĢen risklerinden oluĢan kayıplarını telafi edebilme gücünü ifade eder. Borçların öz kaynaklara oranı, büyük kredilerin öz kaynaklara oranı, duran varlıkların öz kaynaklara oranı gibi oranlarla ölçülebilmektedir. Burada amaç; banka sermaye tabanının risk ağırlıklı aktifleri ne ölçüde karĢıladığını ölçmektir. Eğer mevcut sermayesi, söz konusu risklerin sebep olduğu kayıpları karĢılamaya yeterliyse, risk düĢük demektir. Eğer mevcut sermaye, kayıpları karĢılayamayacak durumda ise, risk büyük demektir (Akdoğan ve Tenker, 2001, s.618).

Likidite Riski: Bankanın likidite durumundaki olumsuzluklar nedeniyle yükümlülüklerini zamanında ve önemli kayıplara maruz kalmadan yerine getirememesi nedeniyle banka gelirleri ve sermayesi üzerinde meydana gelebilecek kayıp riskidir. Likidite riski, özellikle kısa vadeli varlıklarının yine kısa vadeli taahhütlerini karĢılayamama durumunda ortaya çıkar (Yücedağ, 2009, s. 100).

Operasyonel Riskler: Operasyonel risk bankaların karĢılaĢtıkları en eski risk türüdür. Yeni kurulan bir banka, kredi iĢlemleri veya piyasa pozisyonuyla ilgili karar vermeden önce operasyonel risklere maruz kalır. Bankanın faaliyetleri devam ederken karĢılaĢtığı risklerdir. Kredi veya piyasa riskleri altında sınıflandırılamayan diğer tüm risklerdir. Burada üst yönetimin stratejik bir hatası veya daha alt kademelerin yaptıkları uygulama hatalarından meydana gelebilir (Boyacıoğlu, 2002, s. 51).

Dolandırıcılık, teknoloji riski, suiistimal riski, yasal risk, ahlaki risk, yetersiz iç denetim ve yetki karmaĢası hatalarından ortaya çıkan gecikmelerin yol açacağı zararlar ile mevzuata bilerek veya bilmeyerek ters davranılmıĢ olması, deprem, yangın, sel gibi felaketlerden kaynaklanabilecek kayıplar ya da zarara uğrama ihtimali de bu riskin içindedir. Bilgisayar sistemlerindeki hataları da bu gruba dâhil edebiliriz (Eroğlu, 2006, s. 46).

Diğer Riskler: Hisse senetleri fiyat değiĢim riski, takas-teslim riski, yoğunlaĢma riski, yasa ve düzenlemelerden, politika değiĢikliklerinden, siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanan riskler olarak sıralamak mümkündür. Zaten ekonomik istikrarsızlık sebebi olarak da saydığımız bu etkenlerin ortaya çıkması, yukarıda saydığımız sorunları da beraberinde getirmektedir (Eroğlu, 2006, s. 46).

Risk ile getiri arasında aynı yönde bir iliĢki bulunmaktadır. Yapılan yatırımın riskliliği arttıkça, yatırımdan beklenilen getiri oranı da yüksek olmaktadır. Getirinin artması kârı maksimize edecektir. Dolayısıyla risk ve kâr arasında da aynı yönde bir iliĢki olduğu söylenebilir.

Risk ve getiri, yatırım kararlarının temel unsurları olmaktadır. Optimum bir yatırımda getiri oranının maksimum, risk oranının ise minimum olması arzulanan bir durumdur. Bunu sağlamak kolay olmamakla beraber, yatırımda çeĢitliliği arttırarak riski dağıtmak mümkündür. (Ercan ve Ban, 2005, s. 177).

Finansal kurumlar, organizasyonlarının herhangi bir seviyesinde ve herhangi bir çapraz bölüm çalıĢmasında kendi risk yönetimi rakamlarını üretmek zorundadırlar. Bunun sebebi Ģudur: Risk seviyeleri, toplulaĢtırıldıkları sürece değiĢir ve bu yüzden, verilerin çapraz bölüm ölçümlerinin hesaplanmasını yapamayan sistemler, maruz kalınan bazı belirli risklerden dolayı ciddi kayıplara uğrayabilirler (Clarke, 2001, s. 2).