• Sonuç bulunamadı

1.2. YAPILANDIRMACI EĞİTİM ANLAYIŞ

1.2.3. Yapılandırmacılığın Türler

Yapılandırmacılık bir öğretim yöntemi değil; öğrenmenin oluşumuna dair bir teoridir. Diğer bir deyişle “insan nasıl öğreniyor” sorusuna verilen yanıttır (Taşpınar, 2004: 112).“Bilgiyi edinme işleminde ne gibi süreçler yaşanıyor?”, “Bilgi insan zihnine nasıl yerleşiyor?” gibi sorular yıllardır, araştırmacıların, eğitim psikologlarının merakı ve araştırma soruları olmuştur(Titiz, 2005: 17).

Bu yolda yapılan araştırmalar sonucunda birçok öğretim yöntemi ve program ortaya çıkmış ve bunların insanlar üzerindeki etkileri incelenmiştir. Etkisi incelenen her yöntemin olumlu yönleri ortaya çıksa da yetersiz kaldığı noktalar da görülmüştür. Bu nedenle “bilgiyi edinme, öğrenme” üzerinde yapılan araştırmalar sürekli devam etmektedir. Yapılandırmacı yaklaşım, bu araştırmaların bir ürünü olarak, kişinin bilgiyi edinme süreciyle ilgili farklı düşünceler ortaya koymaktadır(Kalender, 2006.23).

Yapılandırmacılıkta yapılandırma sürecinin işleyişi, bilginin üretilmesi vb. konulara yaklaşım çeşitlilikleri de gözlenmektedir. Bazı araştırmacılar, çocukların nasıl geliştiği, bilginin nasıl üretildiği gibi konular üzerinde dururken kimileri de, disiplinlerin nasıl oluştuğunu, bilginin yapılandırılması sürecinde toplumsal süreçlerin etkilerini açıklamaya çalışmaktadır.

Bazı yapılandırmacılar bilgiyi bireyin yapılandırdığına, bazı yapılandırmacılar ise bireyin değil toplulukların yapılandırdığına inanmaktadır(Açıkgöz, 2003: 63).

Bilim adamlarının yapılandırmacılığın temel varsayımlarına ilişkin farklı vurgulamaları, yapılandırmacılığa ilişkin farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yapılandırmacı kuramda bilginin nasıl oluştuğuna ilişkin üç farklı anlayış vardır. Bunlar; bilişsel, sosyal ve radikal yapılandırmacılıktır.

Bilişsel yapılandırmacılık, Zihin gelişimi denilince ilk akla gelen Jean Piaget (1896–1980) ve onun kuramıdır. Bilişsel yapıcılığın, öğrenmenin nasıl gerçekleştiği ve bilginin nasıl oluşturulduğu ile ilgili bölümünü onun ortaya koyduğu ilkeler oluşturur(Kılıç;2001). Bunun nedeni ise Piaget'nin tutarlı ve felsefi temellere dayanan bir kuram geliştirmiş olmasıdır. Piaget'nin çalışmalarının ağırlık noktasını bilgi felsefesi oluşturmuştur(Bacanlı, 2001:36).

Piaget bireylerin öğrenmesinin çevresiyle olan fiziksel ilişkileri sonucunda doğal, bireysel ve zihinsel bir etkinlik olduğunu ileri sürmektedir. Öğrenme sırasında, davranışçı yaklaşımın dikkate almadığı, zihin boyutuna oldukça önem vermektedir. Bu nedenle zihinsel yapıcılık yaklaşımının da kurucuları arasında kabul edilmektedir(Ekiz;2001: 25).

Bilişsel yapılandırmacılar, öğrenmeyi Piaget’in öne sürdüğü özümleme, düzenleme ve bilişsel denge teorisiyle açıklamaktadırlar(Özden, 2003:58). Piaget’ye göre birey sahip olduğu bilgilerle ve bilgilerin oluşturduğu bilişsel yapıyla çatışan bir durumla ya da olayla karşılaştığında, düşüncelerini yeniden gözden geçirmektedir

Bireyin o ana kadar sahip olduğu bilgiler ve bu bilgilerin oluşturduğu bilişsel yapı yani denge öğrenmede başlangıç noktasıdır. Birey, yeni bilgiyi önceki bilgileriyle çelişmeden ilişkilendirebiliyor ve bilişsel yapısının içinde özümlüyorsa yeni bir bilişsel dengeye ulaşır. Eğer yeni bilgi bireyin önceki bilişsel yapısıyla çelişiyorsa, birey bilişsel dengesizlik yaşar ve yeni bilgiyi özümseyebilmek için bilişsel yapısında düzenlemeye gitmek zorunda kalır. Bu düzenleme gerçekleştirilirken, yeni bilgi özümsenmekte ve birey yeni bir bilişsel dengeye ulaşmaktadır(Kılıç, 2001:10). Bir bakıma bilgi dışsal gerçekliğin içselleştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasının ürünüdür. Dışsal gerçeklik, içselleştirme sonucu bilişsel süreçlerle birlikte içsel yapılara dönüşmektedir. Dışsal gerçekliğin birey tarafından bilinebileceği iddiası bilişsel yapılandırmacılığı sosyal ve radikal yapılandırmacılıktan ayırmaktadır. Bilişsel yapılandırmacılıkta öğrenmenin odaklandığı üç nokta vardır. Bunlar, öğrenme süreçleri ve bu süreçte gerçekleştirilen işlemler, öğrenilenlerin bireyin zihninde nasıl sembolize edildiği, sembollerin zihinde nasıl organize edilip düzenlendiğidir(ak. Savaş 2006:44).

Piaget’in kuramında öğretmenin rolü önemlidir. Öğretmen sınıfa ilginç materyaller getirmeli, öğrencileri kendi bilgilerini oluşturmaları için yüreklendirmeli ve buluş yeteneğini geliştirmelidir(ak. Karaduman, 2005:28).

Bilişsel eğilimli yapıcı görüş, öğrenmeyi temelde bireysel bir gelişim olarak görmektedir. Her öğrenci önceden edindiği bazı bilgi ve deneyimlerden oluşan zihinsel bir yapıya sahiptir. Öğrencinin yeni edindiği bilgileri nasıl özümseyeceği ve önceden öğrenmiş olduğu bilgilerle nasıl bütünleştireceği öğretimde asıl önemli noktayı oluşturmaktadır. Öğretim sırasında öğretmenin asıl görevi, çeşitli öğrenme görevleri ve sorular yardımıyla öğrencilerde yeni karşılaştıkları bilgilerle varolan zihinsel yapıları arasında bazı çelişkiler yaratmak, ardından da öğrencilerin bu çelişkili durumları çözmelerini sağlamaktır. Öğrencilerin bireysel olarak bilgileri yapılandırması, bu çelişkili durumlara çözüm seçenekleri üretmeleri sırasında gerçekleşmektedir(Scheurman'dan aktaran Deryakulu,2000).

Davranışçı yaklaşımların özellikle gözlenebilir davranışlar üzerinde yoğunlaşmaları önemli ölçüde bu teorinin sınırlandırılmasına yol açmıştır. Davranışçılar organizmanın gözlenebilir davranışları üzerinde odaklanırken, bilişselci okul davranışçılar için tabu olan bir alanı keşfettiler. Bilişselci okul zihinsel süreçleri çalışmalarının birincil konusu yaparak, öğrenme sürecinde zihinsel süreçlerin etkilerini keşfetmeye çalıştılar. Bilişsel teoriler bilgiyi, bireyin beynindeki zihinsel, sembolik oluşturmalar olarak görürler. Dolayısıyla bu teori öğrenmeyi, sembolik temsillerin hafızaya işlenmesi süreci olarak ele almıştır. 1960'lı yıllardan günümüze kadar bilgisayarların "girdi- işleme- çıktı yapısı" ile birlikte gelişimi bilişsel teorilerin 'bilgiyi işleme' modelinden esinlenmiştir. Bilişselci okul davranışçı okulla aynı paralelde olarak bilgiyi kesin ve aktarılan bir olgu olarak değerlendirmiştir(Karadağ ve Korkmaz, 2007:49-50).

Sosyal yapılandırmacılar, öğrenmeyi açıklarken Lev Vygotsky’nin sosyo- kültürel öğrenme kuramını kullanmaktadırlar. Vygotsky, öğrenmede kültürün ve dilin önemli bir etkisi olduğunu savunmuş ve bilginin sosyal etkileşimlerle oluştuğunu öne sürmüştür(Kılıç, 2001:12). Sosyal yapılandırmacılığın doğasında işbirliği ve sosyal etkileşim vardır. İşbirliği ve sosyal etkileşim, bilişsel yapılandırmacılıktaki bireysel araştırmanın yerine geçmektedir. Birey, sosyal etkileşim ve bilişsel süreçler sonunda kendi bilgisini yapılandırmaktadır. Sosyal yapılandırmacılıkta bilginin sosyal etkileşim ve dil kullanımının ürünü olduğu savunulduğundan bireysel deneyimden çok paylaşım sürecine vurgu yapılmaktadır. Sosyal yapılandırmacılıkta gerçeklik bilişsel yapılandırmacılığın savunduğu gibi nesnel ya da radikal yapılandırmacılığın savunduğu gibi deneysel değildir. Sosyal yapılandırmacılıkta bilgi sosyal etkileşimlerle yapılandırılır ve kültürel uygulamaların içinde çok katılımlı çabanın sonucunda oluşur(Doolittle, 1999’dan aktaran Karaduman, 2005:28).

Aynı şekilde, Vygotsky'e göre, bilgi sosyaldir; diğer bir ifadeyle, bilgi, öğrenmek, anlamak ve problem çözmek için girişilen işbirlikçi çabalarla yapılandırılır. Çünkü işbirlikçi çabalarda grup üyeleri, bilgilerini ve fikirlerini

birbirleri ile paylaşırlar, birbirlerinin mantıksal dayanaklarındaki zayıf noktaları keşfederler, birbirlerini düzeltirler ve birbirlerinin anlayışlarına bağlı olarak da kendi kişisel anlayışlarını yeniden yapılandırırlar(Korkmaz ve Karadağ, 2007: 50).

Sosyal etkileşim yoluyla gerçekleşen öğrenme, bireyin diğer insanlarla yaptığı bilgi alışverişleri, tartışmalar ve paylaşımlar oranında artar ya da azalır. Bu nedenle, öğrenme ortamının, öğrencinin birbiriyle etkileşime girebileceği, işbirliği ve dayanışma yapabileceği bir şekilde yapılandırılmalıdır(Aydın, 2002:20). Öğretmen öğrencilerin problemlere yaklaşımlarında onlara rehberlik eder, grupla çalışmalarını destekler, konu ve sorular hakkında düşünmeye yönlendirir ve öğrencileri yüreklendirir. Sosyal yapılandırmacılar, sosyal çevrenin öğrenme üzerindeki etkisinin çok büyük olduğunu vurguladıklarından, eğitimciler çocukların arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle işbirliğini desteklemeli ve yüreklendirmelidir. Böyle bir ortam çocukları bilişsel gelişiminin yanında, diğer gelişim alanlarının (duygusal, sosyal) gelişiminde de oldukça önemli bir rol üstlenmektedir(Çeçen, 2000:25).

Sosyal yaklaşıma dayalı yapıcı öğrenme modelini savunan eğitimciler, öğrenmeyi bireyin içinde yaşadığı toplumsal ve kültürel yapı içersinde gerçekleşen bilinçli bir etkinlik olarak değerlendirmektedirler. Buna göre öğrenciler anlamlı bilgiyi toplumsal ve kültürel çevreleri ile olan etkileşimleri sırasında yapılandırırlar(Deryakulu ve Eşgi 2001:52).

Bu nedenle öğrenme sosyal ortam içerisinde gerçekleşir. Bu sosyal ortam içerisinde bireyler anlamlı bilgiyi sadece bireysel olarak değil, aynı zamanda toplu bir biçimde yapılandırırlar(Demirel, 2000).

Gerek Piaget'nin ortaya koyduğu bilişsel yapıcı yaklaşım teorisi, gerekse Vygotsky'nin sosyal yapıcı yaklaşım teorisi; bilginin kişinin dışında ve aktarılarak oluşturulan bir gerçekler bütünü olmadığını, bireyin kendisi tarafından içselleştirilerek yapılandırıldığını savunmaktadırlar. Bu iki yaklaşımın ayrıldığı nokta ise bilginin nasıl ve ne şekilde yapılandırıldığı noktasıdır.

Bilişsel yapıcılar bilginin kişinin kendisi tarafından zihninde yapılandırıldığını söylerken, çevre faktörünün de varlığım kabul ederler. Ancak sosyal yapıcılar, öğrenmeyi bile açıklarken sosyal etkileşimi kullanırlar(Deryakulu, 2001:36).

Diğer taraftan, Piaget'e öğrenmenin gerçekleşebilmesi için bilişsel ve biyolojik gelişmenin önceliğinin gerektiği üzerinde dururken, Vygotsky gelişim ile öğrenmenin birbirinden ayrılamayacağını, öğrenmenin gelişme ile birlikte işleyen bir süreç olduğunu belirtmiştir(Ekiz,2001:33).

Sonuç olarak, bilişsel yapıcılık ile sosyal yapıcılık teorileri her geçen gün birbirine yaklaşmaktadır ve bilginin bireyin zihninde, yaşadığı çevrenin etkileşimi altında yapılandığı görüşü kabul görmektedir(Kılıç, 2001).

Radikal yapılandırmacılar, bireyin zihninde kendi gerçeğinin yine kendisi tarafından oluşturulduğunu belirtmektedirler. Birey edindiği bilgileri kendi deneyimleri ve düşünceleri ile yapılandırmaktadır. Bireylerin deneyimleri farklı olduğundan, sunulan bilgi de farklı yorumlanabilmekte; bu nedenle, bireylerin oluşturduğu gerçekler birbirine ya da dış dünyadakine benzemeyebilmektedir. Bireyin öğrendikleri birebir dış dünyanın yansıması olmamaktadır(Aydın, 2002, s.20).

Stahl’a (1995) göre radikal yapılandırmacılığın dört ilkesi vardır. Bu ilkeler şöyle sıralanabilir:

• Bilgi duyular aracılığıyla edilgen bir biçimde alınmaz, iletişim yoluyla dışsal kaynaklardan doğrudan transfer edilemez.

• Bilgi öğrenen tarafından etkin olarak yapılandırılır. • Bilişin temel işlevi uyum sağlamadır.

• Biliş öğrenenin dünyasını düzenlemesine yardım eder. Bilişin amacı gerçeği keşfetmek değil, kişinin deneyimlerini düzenlemektir.

Radikal yapılandırmacılığa göre, bilgiyi yapılandırma bireysel bir etkinliktir. Bireyler geçirdikleri yaşantılardan kendi özgeçmişlerine dayalı olarak bazı anlamlar

çıkarırlar. Bu anlamlar bireyden bireye farklılık gösterir, birbirinin ve dış dünyadakinin aynısı olmasa da hepsi değerlidir. Bilgi, dış dünyayı yansıtmak zorunda değildir. Önemli olan bilginin yaşayabilirliğidir. Yaşayabilirlik için bilginin; (1) önceki yapı öğeleri, (2) diğer bilişsel organizmalar, (3) yaşantı alanı ve (4) bilgiyi oluşturan bilişsel yapı ağlarının tümü gibi sınırlılıkları aşması gerekmektedir. Radikal yapılandırmacılık, çok bireysel olduğu ve öğrenenin toplumsal yönüne önem vermediği için eleştirilmektedir. Bu tepkilerin sonucu olarak toplumsal yapılandırmacılık ortaya çıkmıştır(ak. Açıkgöz, 2003: 63).

Bilişsel yapılandırmacılık yapıyı, sosyal yapılandırmacılık anlamı, radikal yapılandırmacılık her ikisini vurgulamaktadır. Yapılandırmacı yaklaşıma yönelik bu üç yaklaşım öğretme-öğrenme süreçlerine ilişkin önemli ipuçları sağlamaktadır. Bu üç yaklaşımın eğitimsel çıkarımları doğrultusunda düzenlenen öğretme-öğrenme süreçleri öğrencinin kendi bilgisini, çevresi ile etkileşime geçerek kalıcı bir şekilde zihninde yapılandırmasını kolaylaştırmaktadır(Karaduman, 2005:29).