• Sonuç bulunamadı

Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendi- kendi-sine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve

AİHS 5. Madde – Özgürlük ve Güvenlik Hakkı

2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendi- kendi-sine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve

anladığı bir dille bildirilir.

1. 2. fıkranın kapsamı

Van der Leer–Hollanda davasında Belediye Başkanı, başvuru sahibinin o bölgede bulunan bir psikiyatri hastanesine kapatılması emrini vermiştir. Başvuru sahibi Mah-keme’ye, kendisine bu tür bir tecrit emrinin derhal bildirilmediğini ileri sürmüştür.

Davalı Devlet, “bu davada 2. fıkra hükümlerinin […] geçerli olmayacağını, zira

‘yakalama’ ve ‘suç isnadı’ kelimelerinden de anlaşılacağı üzere, bu maddenin yalnızca ceza davalarına yönelik olduğunu” ifade etmiştir. Ancak Mahkeme aksi görüştedir (Van der Leer–Hollanda davası, 21 Şubat 1990 tarihli karar, Seri A No. 170-A, s.

13, paragraf 27 ve 28):

Mahkeme, 5. Madde 2. fıkra hükümlerinde kullanılan kelimelerin ceza hukuku kapsamındaki anlamlarının bilincindedir. Ancak Mahkeme, bu kelime-lerin “özerk” bir şekilde ve özellikle de 5. Maddenin herkesin keyfî olarak özgürlüğünden mahrum edilme riskinden korunmasına yönelik niyet ve amacına uygun olarak yorumlanması gerektiği konusunda Komisyon’la mutabıktır. Dolayısıyla, 5. Madde 2. fıkrada belirtilen “yakalama”, ceza hukuku bünyesindeki tedbirlerin dışındaki tedbirleri de kapsamaktadır. Benzer bir şekilde, bu fıkrada geçen “her türlü suçlama” (İngilizce: “any charges”, Fransızca: “toute accusation”) ifadesinde Sözleşme’yi kaleme alanların niyeti, bu fıkra hükümlerinin uygulanabilirliği ile ilgili bir koşul getirmekten ziyade, bu tür bir tedbirin olası sonuçlarına işaret etmektir.

5. Madde 2. ve 4. fıkra hükümlerinin yakından ilişkili olması, bu tür bir yorumu desteklemektedir. Alıkonulmasının hukuka uygun olup olmadığına kısa bir süre içinde karar verilmesi için mahkemeye başvurma hakkı olan bir kişinin, bu hakkını etkili bir şekilde kullanabilmesi için özgürlüğünden mah-rum edilme gerekçelerinin en kısa zamanda ve yeterli bir şekilde kendisine bil-dirilmesi gerekir (bkz. gerekli değişikliklerle, X. – Birleşik Krallık davası, 5 Kasım 1981 tarihli karar, Seri A No. 46, s. 28, paragraf 66).

2. 2. fıkra hükümlerinin uygulanması

Verilecek bilginin içerik ve şekli

Murray–Birleşik Krallık davasında (28 Ekim 1994 tarihli karar, Başvuru No. 14310/

88, Seri A No. 300-A, paragraf 76) AİHM, bir yakalama tedbirinin sadece hangi yasa hükmü çerçevesinde gerçekleştirildiğinin belirtilmesinin etkili olmayacağını belirtmiştir:

Yakalama işlemini gerçekleştiren yetkili olan Onbaşı D.’nin, Bayan Murray’e yakalama işleminin 1978 tarihli Yasanın hangi maddesi kapsamında gerçekleştirildiği konusunda bilgi verdiği bilinmektedir (bkz. yukarıdaki 12. ve

36. paragraflar). Tek başına değerlendirildiği zaman, bu şekilde, yakalama işleminin hangi yasa hükmünden kaynaklandığının belirtilmiş olması, 5.

Madde 2. fıkra amaçları doğrultusunda yeterli değildir (bkz. yukarıda belirti-len Fox, Campbell ve Hartley davası kararı, s. 19, paragraf 41).

Fox, Campbell ve Hartley–Birleşik Krallık davasında (30 Ağustos 1990 tarihli karar, Seri A No. 182, s. 19, paragraf 40) AİHM, yakalanan kişilere verilecek bilginin hem fiilî hem de hukukî konularla ilgili olması gerektiği hükmüne varmıştır:

5. Madde 2. fıkra hükümlerinde, yakalanan herkesin hangi sebeple özgürlüğünden mahrum edildiğini öğrenmesi gerektiği şeklinde temel bir güvence bulunmaktadır. Bu hüküm, 5. Maddenin ihtiva ettiği koruma anlayışının ayrılmaz bir parçasıdır: 2. fıkra hükümlerine göre, yakalanan her-kese, basit, teknik olmayan ve anlayabileceği bir dille, yakalanmasına ilişkin temel hukukî ve fiilî gerekçelerin bildirilmesi şartı getirilmiş, bu sayede de yakalanan kişi uygun gördüğü takdirde, aynı madde 4. fıkra hükümleri çerçe-vesinde yakalanmasının hukuka uygunluğu konusunda bir mahkemeye başvurabilmesine imkân sağlanmıştır (bkz. Van der Leer davası kararı, 21 Şubat 1990, Seri A No. 170, s. 13, paragraf 28).

Öte yandan, yakalanan kişiye verilecek bilginin belirli bir şekilde olması gerek-memektedir. Soruşturma amacıyla yöneltilen belirli sorular, söz konusu kişinin özgürlüğünden mahrum edilmesine ilişkin gerekçeler hakkında bilgi edinme-sini sağlayabilir; ayrıca, bir kişinin suç üstü yakalanmış olması da, diğer unsur-larla birlikte değerlendirildiğinde, bu kişinin kendisine isnat edilen suç hakkında yeterince bilgilendirildiğine işaret eder. AİHM’nin Dikme davasında (11 Temmuz 2000, Başvuru No. 20869/92, paragraf 54-57) verdiği karar bu hipotezi ortaya koymaktadır:

Mevcut davada Mahkeme, birinci başvuru sahibinin yakalanma sebebinin, polisin yaptığı kimlik kontrolü sırasında sahte evrak ibraz etmesi olduğuna işaret eder. Mahkeme söz konusu fiilin cezaî ve kasdî boyutunu dikkate alarak, birinci başvuru sahibinin yakalanarak 10 Şubat 1992 tarihinde saat 07:30’da polis karakoluna götürülme sebebini anlamamış olduğunu ileri süreme-yeceğini düşünmektedir (bkz. yukarıdaki 12. paragraf).

Aynı durum, birinci başvuru sahibinin polis karakolunda bekletilmesi ve gerçek kimliğini açıklaması için polis memurları tarafından sorgulandığı ileri sürülen şubede gözaltına alınması için de geçerlidir (bkz. yukarıdaki 12. paragraf).

Birinci başvuru sahibi, daha sonra, gözaltında tutulduğu onaltı gün boyunca sorgulandığını söylemiştir. Sorgulamayı başlatan polis memurlarının

“Dev-Sol’la Mücadele” timi mensubu olduklarını (bkz. yukarıdaki 12. paragraf) ve ilk sorgulamadan sonra, saat 19:00 civarında, bir gizli servis mensubunun kendisini şu sözlerle tehdit ettiğini söylemiştir: “Sen Devrimci Sol üyesisin, eğer bize istediğimiz bilgileri vermezsen buradan önce ayakların çıkar!” (bkz.

yukarıdaki 13. paragraf).

Mahkeme’nin kanaatine göre, bu ifade birinci başvuru sahibi hakkındaki şüphelere dair oldukça net bilgiler vermektedir. Bu çerçevede, ayrıca söz konusu örgütün yasadışı mahiyette olması, başvuru sahibinin kimliğini giz-lemiş olması ve polisten korkmasına (başvuru sahibinin kızkardeşi polisle çatışma esnasında öldürülmüştür – bkz. yukarıdaki 23. paragraf) ilişkin sebep-leri de dikkate alarak Mahkeme, Bay Dikme’nin o aşamada Dev-Sol gibi yasak faaliyetlere katıldığından şüphelenildiğini anlaması gerektiğini ya da anlamış olduğunu düşünmektedir.

Bilgi hangi noktada temin edilmelidir

Fox, Campbell ve Hartley–Birleşik Krallık davasında başvuru sahipleri, “kendilerine, yakalandıkları anda yakalanmalarına dair esaslı gerekçelere ilişkin yeterli ve anlaşılır bilgi verilmediği”nden şikâyetçi olmuşlardır. AİHM bu davada verdiği kararında (30 Ağustos 1990, Seri A No. 182, s. 19, paragraf 40), 5. Madde 2. fıkra hükümlerini şu şekilde yorumlamıştır:

5. Madde 2. fıkra hükümlerinde, yakalanan herkesin bunun sebebini öğren-mesi gerektiği şeklinde temel bir güvence bulunmaktadır. Bu bilginin “en kısa zamanda” (İngilizce: “promptly”, Fransızca: “dans le plus court délai”) veril-mesi gerekveril-mesine rağmen, tümüyle, yakalama anında yakalama işlemini gerçekleştiren yetkili tarafından bu bilginin verilmesi zorunluluğu vardır denilemez. Verilen bilginin içeriğinin yeterli olup olmadığı ve en kısa süre içinde bu bilginin verilip verilmediği, her davanın özelliklerine göre değerlen-dirilmelidir.

Bu davada AİHM, davanın şartları itibarıyla başvuru sahiplerinin, yakalanma-larından birkaç saat sonra ifadeleri alınırken yakalanma sebepleri hakkında bilgilendi-rilmiş oldukları kanaatindedir. Dolayısıyla, 5. Madde 2. fıkrada öngörülen şartların yerine getirildiğine hükmetmiştir (a.g.e., s. 19-20, paragraf 41-43):

Gözaltına alındıktan sonra Bay Fox, Bayan Campbell ve Bay Hartley’e, kendi-lerini yakalayan yetkili tarafından 1978 tarihli Yasanın 11. Kısım 1. fıkrası uyarınca, terörist olduklarından şüphelenilmesi gerekçesiyle yakalandıkları söylenmiştir (bkz. yukarıdaki 9. ve 13. paragraflar). Yakalamanın bu şekilde yalnızca hangi kanun hükmüne istinaden gerçekleştirilmiş olduğunun

belirtil-mesi, davalı Devletin de ikrar ettiği üzere, 5. Madde 2. fıkra maksadı doğrul-tusunda yeterli değildir.

Ancak, yakalanmalarından sonra başvuru sahipleri, haklarında belirli suçlara karıştıklarına dair ve yasak örgütlere üyelikleri doğrultusunda duyulan şüphe-lere ilişkin olarak (bkz. yukarıdaki 9., 10. ve 14. paragraflar) polis tarafından sorgulanmışlardır. Bu sorgulamanın, başvuru sahiplerinin yakalanma sebeple-rini anlamalarına imkân vermediğini varsaymak için hiçbir gerekçe bulunma-maktadır. Dolayısıyla, başvuru sahiplerinin terörist olmalarından şüphelenilme sebepleri sorgulanmaları sırasında kendilerine aktarılmıştır.

Bay Fox ve Bayan Campbell, 5 Şubat 1986 tarihinde saat 15:40’ta Wood-bourne RUC istasyonunda yakalanmışlar ve daha sonra aynı gün saat 20:15 ile 22:00 arasında Castlereagh Emniyet Müdürlüğünde ayrı ayrı sorgu-lanmışlardır (bkz. yukarıdaki 9. paragraf). Bay Hartley ise, 18 Ağustos 1986 tarihinde saat 07:55’te evinde yakalanmış ve Antrim Polis Karakoluna getirile-rek 11:05 ile 12:15 arasında sorguya çekilmiştir (bkz. yukarıdaki 13. parag-raf). Mevcut dava kapsamında, yakalama ve sorgulama arasındaki birkaç saatlik süreler, 5. Madde 2. fıkra hükümlerinde getirilen en kısa zaman sınırları dışında addedilemez.

Dolayısıyla, her üç başvuru sahibiyle de ilgili olarak, Sözleşme’nin 5. Madde 2. fıkrasının ihlâl edilmediğine karar verilmiştir.

Bu arada, daha önce X.–Birleşik Krallık davasında (16 Temmuz 1980 tarihli karar) AİHM’nin hasta bir kişiye hastaneye getirilir getirilmez derhal bilgi verilmesi gerektiğine işaret etmiş olduğunu da hatırlamak gerekir. Daha yeni bir başvuru ola-rak bkz. H.B.–İsviçre davası kararı, 5 Nisan 2001, Başvuru No. 26899/95, paragraf 44-49.

5. Madde 3. fıkra hükümleri şu şekildedir:

1. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar