• Sonuç bulunamadı

AİHS 5. Madde – Özgürlük ve Güvenlik Hakkı

3. Usule ilişkin güvenceler

Megyeri–Almanya davasında (12 Mayıs 1992 tarihli karar, Başvuru No. 13770/88, Seri A No. 237-A, paragraf 22) AİHM şunları ifade etmiştir:

AİHM’nin 5. Madde 4. fıkra hükümleriyle ilgili içtihadında ortaya çıkan ilkeler şunlardır:

[…]

(b) 5. Madde 4. fıkra hükümlerine göre, izlenen usulün adlî bir hüviyeti olmalı ve bu usul, ilgili kişiye söz konusu özgürlükten mahrumiyet tedbirinin türüne uygun güvenceler temin etmelidir; bir kovuşturmada yeterli güvencele-rin sağlanıp sağlanmadığının tespitinde, bu tür bir kovuşturmanın gerçekleştirildiği özel koşulların nitelikleri de dikkate alınmalıdır (bkz. yakın tarihli bir örnek olarak, Wassink–Hollanda davası kararı, 27 Eylül 1990, Seri A No. 185-A, s. 13, paragraf 30).

(c) 5. Madde 4. fıkra hükümlerinde dile getirilen adlî kovuşturmada her zaman 6. Madde 1. fıkra hükümlerinde hukuk ve ceza davaları için öngörülen türde güvencelerin sağlanması gerekli değildir. Yine de söz konusu kişinin mahkemeye erişim imkânının bulunması ve ya şahsen ya da gerekli olduğu hallerde, temsilcisi kanalıyla ifadesinin alınması fırsatına sahip olması esastır.

Öte yandan, zihinsel engelli olmaları sebebiyle kendileri namına tam olarak bir tasarrufta bulunamayan kişilerin menfaatlerinin gözetilebilmesi için özel birtakım usul teminatlarına müracaat edilmesi de gerekebilir (bkz. Winter-werp–Hollanda davası kararı, 24 Ekim 1979, Seri A No. 33, s. 24, paragraf 60).

Psikiyatri kurumlarına yatırılan kişilerle ilgili bir dava olan Winterwerp–Hollanda davası kararında (24 Ekim 1979 tarihli karar, Seri A No. 33, s. 24, paragraf 60) aşağıdaki paragraf yer almaktadır:

[…] Akıl hastalığı bu tür bir hakkın kullanılma şeklini kısıtlayabilir ya da değişikliğe uğratabilir (bkz. 6. Madde 1. fıkra hükümleriyle ilgili olarak, yukarıda belirtilen Golder davası kararı, s. 19, paragraf 39); ancak akıl has-talığı, bu hakkın özüne halel getirilmesini haklı kılmaz. […]

AİHM daha sonra şöyle devam etmiştir (paragraf 66, 61 ve 67):

[…] 5. Madde 4. fıkra, “aklî dengesizlik” sebebiyle bakım altına alınan kişile-rin mahkemeye başvurmak için yasal temsilci temin etme konusunda bizzat inisiyatif üstlenmeleri gerektiği şeklinde bir şart getirmemektedir.

[…]

Davayla ilgili bulgulardan anlaşıldığı üzere, başvuru sahibi hiçbir surette ne şahsen ne de kendisini temsil eden bir kişi vasıtasıyla kendisi aleyhindeki alıkoyma kararlarının verildiği kovuşturma sürecine dahil olmuştur: başvuru sahibine ne bu kovuşturmayla ne de bu kovuşturmanın neticesiyle ilgili her-hangi bir ihbarda bulunulmuştur; ne mahkemede ifadesi alınmış ne de kendi-sini savunma fırsatı verilmiştir.

[…]

Bay Winterwerp, bu çerçevede, 5. Madde 4. fıkra hükümleri ihlâlinin kurbanı olmuştur.

Sözleşme’nin 5. Madde 1. fıkra c bendi hükümleri uyarınca alıkonulan kişilerle ilgili olarak AİHM, Assenov ve Diğerleri–Bulgaristan davasında (28 Ekim 1998 tarihli karar, Başvuru No. 24760/94, Reports 1998-VIII, paragraf 162 ve 165), 5. Madde 4. fıkra uyarınca bir duruşma yapılması gerektiğini ifade etmiştir:

Sözleşme’nin 5. Madde 1. fıkra c bendi uyarınca alıkonulan bir kişi için duruşma yapılması gerekmektedir (bkz. yukarıda belirtilen Schiesser davası kararı, s. 13, paragraf 30-31; Sanchez-Reisse–İsviçre davası kararı, 21 Ekim 1986, Seri A No. 107, s. 19, paragraf 51; ayrıca, Kampanis–Yunanistan davası kararı, 13 Temmuz 1995, Seri A No. 318-B, s. 45, paragraf 47).

[…] mahkemenin bu davada sözlü bir duruşma yapmaması [neticesinde] […]

AİHM, Sözleşme’nin 5. Madde 4. fıkra hükümlerinin ihlâl edildiğini tespit etmiştir.

Geçici bir süre alıkoyma ile ilgili Lamy–Belçika davasında (30 Mart 1989 tarihli karar, Seri A No. 151, s. 17, paragraf 29) AİHM, dava dosyasında bulu-nan evraka erişim ile nizalı dava ilkesini dikkate almıştır. Bu davada AİHM şunları müşahade etmiştir:

Gözaltında tutma ihtiyacının takdiri ile bilâhare suçun değerlendirilmesi arasında, kanunen ikinci davada gerekli olmasına rağmen ilk davada evraka erişim talebinin reddedilmiş olması bakımından, çok yakın bir ilişki bulun-maktadır.

Kraliyet Savcısının tüm dosyaya vâkıf olmasına rağmen usule göre başvuru sahibinin kendisinin gözaltında tutulmasına ilişkin gerekçelere gerektiği şekilde itiraz etme fırsatı bulunmamaktadır. Silâhların eşitliği sağlanamadığı için,

izle-nen usul gerçek anlamda nizalı değildir (bkz. gerekli değişikliklerle, daha önce belirtilen Sanchez-Reisse davası kararı, Seri A No. 107, s. 19, paragraf 51).

Dolayısıyla, 5. Madde 4. fıkra hükümleri ihlâl edilmiştir.

(Aynı şekilde, Nikolova–Bulgaristan davası kararı, 25 Mart 1999, Başvuru No.

31195/96, Reports 1999-II, paragraf 61; Sanchez-Reisse – İsviçre davası kararı, 21 Ekim 1986, Seri A No. 107, s. 19, paragraf 51; Toth–Avusturya davası kararı, 12 Aralık 1991, Seri A No. 224, s. 23, paragraf 84; Kampanis–Yunanistan davası kararı, 13 Temmuz 1995, Seri A No. 318-B, s. 45, paragraf 47; Wloch-Polonya davası kararı, 19 Ekim 2000, paragraf 127.)

Lietzow–Almanya davası kararında AİHM, 5. Madde 4. fıkra hükümlerinin, alıkonulan bir şüphelinin soruşturmanın çok külfetli olması tehlikesi ortaya çıkabi-leceği gerekçesiyle belli belgelere erişiminin engellenmesini önlediğine hükmetmiştir (13 Şubat 2001 tarihli karar, Başvuru No. 24479/94, paragraf 47-48):

Mahkeme (AİHM), Savcının dosyada bulunan belgelere erişim talebini Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 147. Madde 2. fıkra uyarınca reddettiğini, gerekçe olarak da aksi takdirde devam eden ve son derece karmaşık olduğu ve çok sayıda başka şüphelinin de dahil olduğu soruşturmaların başarıyla sonuç-lanması açısından bir risk ortaya çıkabileceğini ileri sürdüğünü müşahade etmiştir. Bu görüş, Frankfurt Temyiz Mahkemesinin 24 Nisan 1992 tarihli kararında da yer almaktadır (bkz. yukarıdaki 19. paragraf).

Mahkeme, ceza soruşturmalarının etkili bir şekilde gerçekleştirilmesi ihti-yacının bilincindedir; bu ihtiyaç gereği soruşturma esnasında toplanan bilgile-rin bir bölümünün şüphelilebilgile-rin delilleri tahrip etmesinin ve adâletin selâmetine zarar vermesinin önlenmesi amacıyla gizli tutulması da söz konusu olabilir. Ancak, bu meşru amaç, savunma haklarıyla ilgili önemli kısıtlamalar pahasına güdülemez. Dolayısıyla, bir kişinin alıkonulmasının hukukîliğinin tes-pitinde esas teşkil eden bilgilerin şüphelinin avukatına da uygun şekilde açıklanması gerekir.

Bu şartlar altında ve Bölge Mahkemesinin Bay W. Ve Bay N.’nin ifadelerinden yola çıkarak ileri sürdüğü ve başvuru sahibine iletilmediği için başvuru sahibi-nin gerektiği şekilde itiraz edemediği gerekçesahibi-nin taşıdığı önem itibarıyla, başvuru sahibinin tutuklu olarak alıkonulmasını inceleyen Frankfurt Bölge Mahkemesinin izlediği usulde Sözleşme’nin 5. Madde 4. fıkra hükümlerinde öngörülen güvenceler sağlanmamıştır. Dolayısıyla bu madde hükümleri ihlâl edilmiştir.

Son olarak, 5. Madde 4. fıkra hükümlerine göre, bu madde çerçevesinde alıkoyma tedbiri bir “mahkeme” tarafından incelendiği takdirde temyiz şartı

getirilmemiş olduğu da dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede, 10 Ekim 2000 tarihli Grauzinis–Litvanya davası kararına (Başvuru No. 37975/97, paragraf 32) atıfta bulunulabilir:

Sözleşme’nin 5. Madde 4. fıkrasında “temyiz” (“appeal”) değil, “kovuşturma”

(“proceedings”) ifadesi kullanılmıştır ve bu madde hükümlerine göre alıkoyma tedbirine ya da bu tür bir tedbirin süresinin uzatılmasına ilişkin bir kararın temyize götürülmesi gibi bir hak güvence altına alınmış değildir. İzlenen usulün adlî bir hüviyet taşıması ve ilgili kişiye söz konusu özgürlükten mahru-miyet türüne uygun güvenceler temin etmesi kaydıyla, tek bir merciin müda-halesi, 5. Madde 4. fıkra hükümlerinin yerine getirilmesini sağlayacaktır (bkz.

yukarıda belirtilen Jecius davası kararı, paragraf 100). Ancak, iç hukukta bir temyiz sistemi bulunması hâlinde temyiz merciinin de 5. Madde 4. fıkra hükümlerine uyması gerekir (bkz. Toth–Avusturya davası kararı, 12 Aralık 1991, Seri A No. 224, paragraf 84).

5. Madde, 5. fıkra