• Sonuç bulunamadı

Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tâbi tutulamaz

AİHS 4. Madde – Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı

2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tâbi tutulamaz

[…] dolayısıyla, hizmet koşulları yetişkin askerler için bir kölelik durumu teşkil etmiyorsa, aynı şekilde ebeveyninin rızasıyla hizmet veren reşit olmayan erkek çocukları için de kölelik teşkil edemez.

4. Madde, 2. fıkra – Zorla çalıştırma yasağı

4. Madde 2. fıkrada şu ifade yer almaktadır:

2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tâbi tutulamaz.

AİHM’nin “zorunlu çalışma” kavramını yorumlama olanağını bulduğu Van der Mussele–Belçika davası kararında başvurucu, 1952 doğumlu bir Belçika vatandaşı olup avukatlık mesleğini yürüttüğü Antwerp’te oturmaktadır. Başvurucu 27 Eylül 1976 tarihinde stajyer avukat olarak çalışmaya başlamıştır ve 1 Ekim 1979’de stajını tamamladığı tarihten bu yana da baroya kayıtlıdır. Başvurucu, stajyerliği sırasında bir davada müdafi olarak mahkeme tarafından görevlendirilmiştir. Mahkemenin görevlendirdiği avukatlara herhangi bir ücret ödenmiyor ve harcamaları karşılanmıyordu. Başvurucu, mahkeme tarafından atanmış olduğundan dolayı değil, daha ziyade bu görevi reddetmiş olsaydı bazı müeyyidelerin gündeme gelmiş olacağı gerçeğinden hareketle ve ayrıca kendisine hiçbir ücret ödenmediği ya da masrafları karşılanmadığı için şikâyette bulunmuştur. Bu uygulamanın 4. Madde 2. fıkrayı ihlâl

eden bir “zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışma” durumu olduğunu iddia etmiştir.

AİHM, kararında şu görüşe yer vermiştir (23 Kasım 1983 tarihli karar, Seri A No.

70, s. 16, paragraf 32-36 ve 38):

AİHS’nin 4. Maddesi, “zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışma”yı tanımla-mamıştır; bu konuda Sözleşme’nin hazırlık çalışmalarıyla ilgili çeşitli Avrupa Konseyi belgelerinde de bir açıklama bulunmamaktadır.

Komisyon’un ve ilgili Devletin işaret ettiği gibi, Sözleşme’yi hazırlayanlar, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin taslağındaki 8. Madde’yi kaleme alan-ların izinde, büyük ölçüde, Uluslararası Çalışma Örgütü’ne ait (ILO) daha erken tarihli bir sözleşme olan Zorla Çalıştırma ve Zorunlu Çalışma hakkında 29 no.’lu Sözleşme’ye itibar etmişlerdir.

[…]

Mahkeme, […] Belçika dahil hemen hemen bütün Avrupa Konseyi üyesi Dev-letleri bağlayan yukarıdaki ILO Sözleşmelerini ve özellikle de 29 No.’lu Sözleşme’yi dikkate alacaktır. Aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4.

Madde 3. fıkrasıyla 29 no.’lu Sözleşme’nin 2. Madde 2. fıkrası arasında hiç de tesadüfi olmayan çarpıcı bir benzerlik vardır. 29 no.’lu Sözleşme’nin 2. Madde 1. fıkrasına göre, bu Sözleşme’nin “amacı bakımından” “zorla ya da zorunlu çalışma” terimi, “bir kimseden ceza tehdidi altında yapması istenen ve bu kimsenin kendi iradesiyle yerine getirmediği her türlü çalışma ya da hizmet”

anlamına gelir. Bu tanım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. Maddesi’nin yorumlanmasında bir başlangıç noktası oluşturabilir. Ne var ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, özel nitelikleri ya da “demokratik Devletlerde halen hüküm süren anlayışların ışığında” okunması gereken yaşayan bir belge olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır” (diğer kararların yanı sıra bkz. 6 Kasım 1980 tarihli Guzzardi davası kararı, Seri A No. 39, s. 34, paragraf 95).

Mahkeme önüne çıkanlar, Bay Van der Mussele’nin Bay Ebrima’ya verdiği hiz-metin AİHS 4. Madde 2. fıkrası ışığında “emek” olduğu konusunda hemfikir-dirler. İngilizce bir sözcük olan “labour” (emek), daha çok dar anlamda el emeği olarak kullanılmaktadır, ancak aynı zamanda Fransızca “travail” (iş) anlamını da taşımaktadır ve bu bağlamda bu son anlamı göz önüne alınmalıdır. […]

Yapılması gerekenlerden biri, ilgili uygulamanın “zorla ya da zorunlu bir çalışma” olup olmadığını belirlemektir. Bu sıfatlardan ilki (“zorla”), fiziksel ya da ruhsal kısıtlama fikrini akla getirmektedir ki mevcut davada kesinlikle böyle bir durum söz konusu değildir. İkinci sıfatta ise (“zorunlu”), yalnızca yasal zorunluluğun ya da yükümlülüğün herhangi bir biçimi kasdedilmez. Örneğin, serbestçe müzakere edilmiş bir anlaşma gereğince yapılması gereken bir işin,

sırf taraflardan biri diğerine bu işi yapmayı taahhüt ettiği ve sözünü tutma-ması halinde müeyyideyle karşılacağı gerekçesiyle 4. Madde’nin kapsamına girdiği düşünülemez. Komisyon’un azınlık görüşünü savunan üyeleri, bu hususta çoğunluğun görüşüne katılmıştır. Burada aranması gereken, “bir kimseden ceza tehdidi altında yapması istenen” ve ilgili kişinin kendi iradesine rağmen yerine getirdiği, yani “kendi iradesiyle gerçekleştirmediği”

çalışmadır”.

[…]

Bay Van der Mussele meşru bir mazeret olmadan Bay Ebrima’yı savunmayı reddetmiş olsaydı, bu reddetme nedeniyle cezai nitelikte bir müeyyideyle karşılaşmayacaktı. Öte yandan başvurucu, adının Baronun stajyer listesinden çıkarılması ya da avukatlık sicil başvurusunun reddedilmesi riskiyle karşı karşıya kalacaktı (bkz. yukarıdaki paragraf 19). Hem tanımda geçen “her türlü” sıfatının kullanımı, hem de bu konuda ILO tarafından benimsenen stan-dartlar (“Abolition of Forced Labour”: General Survey by the Committee of Experts on Application of Conventions and Recommendations, 1979, paragraf 21) ışığında bu ihtimaller, “[bir] ceza tehdidi” teşkil edebilecek düzeyde göz korkutucu ihtimallerdir.

İkinci olarak, başvurucunun söz konusu işi “kendi iradesiyle üstlenip üstlen-mediği” belirlenmelidir.

Komisyon’un çoğunluk görüşüne göre başvurucu, şikâyetçi olduğu duruma önceden rıza göstermiştir ve daha sonra buna karşı çıkması uygun değildir.

[…]

İlgili Devlet tarafından da desteklenen bu görüş, durumu bir yönüyle doğru bir biçimde yansıtmaktadır, ancak AİHM buna belirleyici bir ağırlık verme-mektedir. Kuşkusuz Bay Van der Mussele Belçika’da serbest bir meslek olan avukatlık mesleğine uzun bir geçmişe sahip meslek kuralları gereği bazı hal-lerde ücretsiz hizmet vereceğini ve masraflarının ödenmeyeceğini değerlendi-rerek girmeyi tercih etmiştir. Ancak, bu gerekliliği isteyerek ya da istemeyerek kabul etmek durumunda kalmıştır […].

[…] Mahkeme bu konuda […] bir yaklaşım benimsemeyi tercih etmektedir.

“[Bir] ceza tehdidiyle” karşılaştırılabilir bir riskin mevcut olduğu (bkz.

yukarıdaki paragraf 35) ve başvurucunun “önceden gösterdiği rızayla” ilgili sava belirli bir ağırlık verilmesi gerektiği (bkz. yukarıdaki paragraf 35) görüşünde olan Mahkeme, Bay Van der Mussele’den istenen hizmetin zorunlu çalışma yasağına girip girmediğini belirlemek için, davanın bütün koşullarını AİHS’nin 4. Maddesi’nin ortaya koyduğu başlıca gayeler ışığında dikkate ala-caktır. Belirli bir mesleği edinmek için gerekli görülen hizmetin, bu hizmetin

önceden isteyerek kabul edilmiş sayılamayacak kadar aşırı bir külfet getirmesi ya da mesleğin ileride sağlayacağı getirilerle orantısız olması halinde (örneğin söz konusu meslekle ilgili olmayan bir hizmet talep edilmesi durumunda) bir çalışma yasağı söz konusu olabilir.

AİHS’nin 4. Maddesi’nin yapısı bu konuda açıklayıcı niteliktedir. 3. fıkra, 2.

fıkrada güvence altına alınmış hakkı “kısıtlamayı” değil, 2. fıkrayla bir bütün oluşturduğu ve neyin “‘zorla ya da zorunlu çalışma’ sayılmayacağını” (ce qui

“n’est pas considéré comme ‘travail forcé ou obligatoire’”) belirttiği için, bu hakkın içeriğinin “sınırlarını çizmeyi” amaçlamıştır. Bu nedenle 3. fıkra, 2.

fıkranın yorumlanmasına yardımcı olmaktadır.

3. Fıkranın dört bendi, farklılıklarına rağmen kamu yararı, toplumsal dayanışma ve normal ya da mutat şartlar dahilindeki hususlara ilişkin fikirlere dayandırılmıştır. “Normal yurttaşlık yükümlülüklerinin bir parçası olan çalışma ya da hizmeti” zorla ya da zorunlu çalışma kapsamından hariç tutan sonuncu bent, yani d bendi, bu dava açısından özel bir önem taşımaktadır.

AİHM bu nedenlere dayanarak ve başvurucunun içinde bulunduğu durumu göz önüne alarak, özgür iradeyle seçilmiş bir meslek bağlamında talep edilen ücretsiz yardımın zorla çalıştırma sayılmayacağı sonucuna varmıştır. Kararın devamı aşağıdaki gibidir (s. 21, paragraf 40):

Mahkeme, Bay Van der Mussele’nin şikâyet konusu uygulamadan haberdar olarak avukatlık mesleğine isteyerek girdiğini hatırlatır. Bu durumda, avukat olmak amacı ilâ bu amaç doğrultusunda üstlenilen yükümlülükler arasında kayda değer ve makul olmayan bir dengesizlik olması, tek başına, Bay Van der Mussele’den talep edilen müdafi yardımı hizmetlerinin kendi rızası hilâfına talep edilmesine rağmen zorunlu olduğu sonucuna varmayı gerektirebilecektir.

Mahkeme’ye ibraz edilen deliller, bir ücret ya da masraf ödemesi olmamasına rağmen (ki bu da zaten tek başına tatmin edici olmaktan uzaktır) böyle bir dengesizlik bulunduğuna işaret etmemektedir.

Ayrıca, halen Belçika’da ve diğer demokratik toplumlarda söz konusu olan standartlar dikkate alındığında, bu davada AİHS’nin 4. Madde 2. fıkrası hükümleri anlamında zorunlu çalışma tespit edilmemiştir.

4. Madde, 3. fıkra – İstisna hükmü

4. Madde 3. fıkrada şu ifade yer almaktadır:

3. Aşağıdaki haller bu maddede sözü geçen “zorla