• Sonuç bulunamadı

Yabancı Boyunduruğundaki Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

2.2 Kendi Kaderini Tayin Hakkının Türleri

2.2.2 Dışşsal Kendi Kaderini Tayin Hakkı

2.2.2.2 Yabancı Boyunduruğundaki Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

BM Şartı’nda kendi kaderini tayine paralel olarak saldırı, işgal veya barışın bozulması konularına birçok hükümde yer verilmiştir. Uluslararası barış ve güvenliğin korunması BM’nin en temel amaçlardan biridir. Şart’ın ilk maddesinde bu husus belirtilmiştir.514 1. maddenin hemen ardından 2. maddede kendi kaderini tayin yer almıştır. Başka bir devletin ülkesel bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığına kuvvet kullanılarak zarar verilmesi ya da tehdit oluşturulmasına müsaade edilmeyeceğine ilişkin kuvvet kullanma yasağı BM Şartı m. 2/4’de belirtilmekte ve işgal halklarına 51. madde ile meşru savunma hakkı verilmektedir.515 Bu bağlamda yabancı devlet işgali, işgal edilen ülke halklarının kendi kaderini tayin hakkının da ihlali anlamına gelir. Zira işgalde güce dayalı bir engelleme vardır. İşgal ve güç kullanma, hem insan haklarının hem de kendi kaderini tayin hakkının engellenmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla kısmen ya da tamamen yabancı işgaline maruz kalan halklar dışsal kendi kaderini tayin hakkına sahip olmuştur. BM kararları ve devlet uygulamalarında dışsal kendi kaderini tayin hakkının sadece sömürge halklarına ait bir hak olmadığı, yabancı devlet işgaline maruz kalan halkların da hakkı olduğu açıkça belirtilmişitir.516

Aslında sömürge yönetimi de yabancı işgalinin bir başka şekli olarak görülmüştür. Fakat bu ikisi arasındaki temel fark, kendi kaderini tayin hakkı bağlamında, dekolonizasyon sürecinin zaman sınırlaması olmaksızın uygulanmasına karşın yabancı devlet işgalinin BM Şartı’nın yürürlüğe girdiği 1945 yılından itibaren yasaklanmasıdır. Yabancı devlet işgali altındaki halkların kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili uluslararası güvenceler, sömürgelerin kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili olanlardan daha az olmasına rağmen bu hak hukuki çerçevede giderek önemini artırmaya başlamıştır. Bu yönüyle hak, zımnen Sömürgecilik Bildirsi’nde ve akabinde İkiz Sözleşmeler’in ortak 1. maddesinde desteklenmiştir. Dostça İlişkiler Bildirisi’nde ise, tamamen açıklığa kavuşturulmuştur. Bildiri, sömürge sistemi dışında yabancı devlet boyunduruğu, hakimiyeti ve kullanımı durumunda da hakkın kullanılabileceğini ortaya koymuştur. Ancak buradaki temel sorun yabancı boyunduruğu, hakimiyeti ve kullanımından ne anlatılmak istendiğinde yatmaktadır. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne ek 1977 tarihli 1. Protokol’ün 1. maddesi

514 “…Uluslararası barış ve güvenliği muhafaza etmek ve bu amaçla: barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve

bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak ve barışın bozulmasını yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözülmesini barışçıl yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek...” Gündüz, a.g.e., s. 110.

515

Karaosmanoğlu, “Kendi ...”, s. 153. Meşru savunma konusunda devletler arasında görüş ayrılıkları vardır. Bir kısım devletler sömürge ve işgal altındaki halkların mücadelelerinin bu kapsama girdiğini savunmaktadır. Buna karşın bu hakkın evrensel bir hak olduğunu savunan devletlere göre ise böyle bir durum geçerli değildir. Zira meşru savunma hakkı devletler arası ilişkiler bakımından kabul edilmiş olan bir hak olduğundan, bu hak devlet olmayan birimlere bir hak olacak şekilde genişletilemeyecektir.

“dışsal kendi kaderini tayin hakkı askeri araçlar kullanılarak, bir devletin yabancı bir ülke halkını hakimiyeti altına alması halinde oluşur” demektedir.517

Esasında yabancı boyunduruğundaki halkların kendi kaderini tayin hakkı, 1900’lerin başlarında dile getirilmeye başlanmıştır. Wilson’un 7. noktası bunu vurgulamaktadır:

“Yabancı askerler Belçika’dan çekilmeli ve bu ülke hiçbir kısıtlama olmaksızın bütün öbür özgür ulusların sahip olduğu egemenlik haklarına yeniden kavuşmalıdır.”518

Bu hüküm yalnızca Belçika’ya yönelik gibi olsa da, esasen dışsal kendi kaderini tayin hakkının bir biçimi olan yabancı işgali altındaki tüm halkların da özgürlüğüne kavuşmasını hedeflemektedir.

Bir devletin zor kullanarak bir başka ülkeyi işgal etmesi, BM Şartı’nca benimsenen kuvvet kullanma yasağı ile önlenmek istense de çeşitli işgal olaylarının yaşanmasının önüne geçilememiştir. Buna göre, yabancı boyunduruğu halinde dışsal kendi kaderini tayin hakkının oluşmasına örnek olarak, 1967’de İsrail’in Filistin topraklarını, 1979’da SSCB’nin Afganistan’ı, 1979’da Vietnam’ın Kamboçya’yı, 1982’de Arjantin’in Falkland Adaları’nı, 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali verilebilir. Bu olaylara ilişkin BM’in tepkisi üye devletlerden işgal altında olan ülke halklarının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmesini istemekle sınırlı kalmıştır. Bazı durumlarda da kendi kaderini tayin hakkının tanınmaması çağrısında bulunmuştur. Örneğin, Kuveyt olayında, Konsey 9 Ağustos 1990 tarih ve 662 sayılı Kararı’nda Irak’ın Kuveyt’i işgalini hükümsüz ilan etmiştir. Tanımama çağrısı gibi yaptırımların önemine rağmen, BM yukarıda örnek olarak verilen olaylardan Kamboçya hariç hepsinde kendi kaderini tayin hakkının uygulanmasında başarısız olmuştur.519

Ayrıca, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilan edilmesinden hemen sonra Güvenlik Konseyi, uluslararası hukuka aykırı kuvvet kullanma yoluyla kurulduğu varsayımı çerçevesinde 18 Kasım 1983 tarih ve 541(1983) sayılı Kararı ile KKTC’nin ayrılmasını hukuki açıdan batıl ilan etmiş ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devletin tanınmaması çağrısında bulunmuştur. 11 Mayıs 1984 tarihli ve 550(1984) sayılı Kararı ile de açıkca KKTC’nin tanınmaması çağrısı yapmıştır.520

Güvenlik Konseyi’nin, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinin Garanti Andlaşması’na dayalı olması durumunu ve Kıbrıs Türk toplumunun

517 Taşdemir, “Yeni Dünya ...”, s. 52. Cassese, a.g.e., s. 98. 518 Oran, a.g.e., s. 110.

519

Cassese, a.g.e., s. 98.

kendi kaderini tayin hakkını hesaba katmayan bu Kararı, KKTC’nin Türkiye dışında başka devletlerce tanınmamasının başlıca nedeni olmuştur.

BM, işgal güçlerince kurulan devletlere karşı çıkmıştır. Bu tür devletleri kendi kaderini tayin hakkının inkarı olarak kabul etmiştir.521

Bununla birlikte BM’nin tavrı, işgal altındaki ülke halklarının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmesini istemekle ve uluslararası topluma kendi kaderini tayin hakkını çiğneyerek kurulan devletleri “tanımama” çağrısı yapmakla sınırlı kalmıştır. Ayrıca yabancı işgaline ilişkin hukuki düzenlemelere göre, işgal güçleri, işgal altındaki toplumun mevcut politik durumunda mümkün olduğunca az değişiklik yapmak zorundadır. Çünkü yeni bir millet inşa etme adına yapılan faaliyetler kendi kaderini tayin hakkının en temel argümanlarını hasara uğratabilir. Bunun en açık örneğini ABD’nin Irak’ı işgalinde görmek mümkündür. Ülke işgalden sonra kaosa sürüklenmiştir. Bu kaosa son verilebilmesi için kendi kaderini tayin hakkı ve yabancı devlet işgali arasındaki bağlam akıldan çıkarılmamalıdır.522

Sonuçta olarak, yabancı boyunduruğu altındaki halkların da kendi kaderini tayin hakkına mutlak olarak sahip olduğunun uluslararası toplum tarafından benimsenmesi, hakkın kapsamının netleşmesi adına önemli bir katkı sunmuştur.