• Sonuç bulunamadı

1.2 Kendi Kaderini Tayinin Tarihçesi

1.2.1 Kavramın Ortaya Çıkışı ve Ulusal ve Uluslararası Arenada Siyasi Bir Argüman

1.2.1.3 İki Dünya Savaşı Arasında Kendi Kaderini Tayin ve İmparatorlukların

1.2.1.3.1 MC Dönemi

Paris barış görüşmeleri sırasında kendi kaderini tayine mesafeli yaklaşılmış, Wilson’un kendi kaderini tayin konusundaki yoğun çabaları, siyasi istikrarsızlığa ve isyan girişimlerine neden olacağı endişesiyle Avrupalı ülkeler tarafından olumlu karşılanmamış210

ve uygulanması halinde küçük ulusların devlet kurma iddiasıyla ortaya çıkacağı, bu durumun da uluslararası düzeni bozacağı ileri sürülmüştür. Wilson bu yaklaşımı tamamen reddetmiş, takip eden süreçte barışın uluslararası ortak güvenlik prensibi üzerine kurulmasını önererek MC’nin211

kurulmasına öncülük etmiştir.212 Öte yandan barış görüşmeleri esnasında bütün ulusal taleplerin aynı şekilde tatmin edilemeyeceği gerçeği anlaşılmış213

ve kendi kaderini

208

Connor, a.g.e., s. 5.

209 Kissinger, a.g.e., s. 216.

210 Shaw, Malcolm N., International Law, Cambridge Crotious Publication, Third Edition, 1991, s. 172-173.

Duursma, a.g.e., s. 11.

211

MC, I. Dünya Savaşı’nı sonlandıracak olan Paris Barış Konferansı ve 1919 Versay Andlaşması ile I. Dünya Savaşını kazanan müttefik devletlerin liderleri arasında başlayan görüşmeler, dünyada ilk kez oluşturulacak uluslararası bir örgütün temellerini atmış oldu. MC, 10 Ocak 1920 tarihinde andlaşmanın (Miletler Cemiyeti Misakı) yürürlüğe girmesi ile faaliyete geçmiş oldu. Cemiyetin başlıca görevi uluslararası barış ve güvenliği korumak ve uluslararası işbirliğini geliştirmekti. Bu kadar önemli görevleri bulunan uluslararası bir örgütün savaşın galipleri tarafından empoze edilmiş bir barış andlaşması ile kurulması eleştirilmiş ve ardından II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamadığı, savaş öncesi güçlü ülkelerin de örgütten ayrıldığı görülünce 1946 yılında feshedilmiştir. Gündüz, a.g.e., s. 100.

212

Kissinger, a.g.e., s. 216-217.

213 Esasında Wilson’a göre, düzenin kurulmasında meşruluktan daha önemli olan şey halkların adaletiydi.

Sürekli barış, ancak “haklı barış”ın kurulmasıyla sağlanabilirdi. Bu amaçla Wilson kendi kaderini tayini kendisinin başkanlığındaki kurulun oluşturduğu MC Misakı’na koymak istedi. Teklifi ile Cemiyet üyelerinin toprak bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığı ile kendi kaderini tayini bağdaştırma amacı taşıyordu. Fakat özellikle İngiltere, İrlanda sorunu ve sömürgecilik faaliyetleri sebebiyle karşı çıkıyordu. İngiliz Uluslar Topluluğu’nun bir

tayin kavramı ziyadesiyle özelliksiz214 olarak nitelendirilmiştir. Wilson’un kavramı, büyük bir destekçisi olarak, MC Misakı’nın215

bir parçası yapma gayretleri boşa çıkmış216 ve kendisinin başkanlığındaki komisyonun oluşturduğu Misak içinde kendi kaderini tayin açıkça yer almamıştır.217

MC Misakı’nda kendi kaderini tayinin doğrudan esas alındığı herhangi bir madde bulunmadığı gibi, aksine manda ve sömürge uygulamasını düzenleyen 22. madde ile 23. madde b fıkrası ve üye ülkelerin ülkesel bütünlüğü ve mevcut siyasi bağımsızlığına saygı gösterilmesini ve dış tecavüzlere karşı korunmasını şart koşan 10. madde bu hususta dikkat çekmektedir. 10. madde, MC’nin üzerine inşa edildiği temeli oluşturmaktadır. Bu madde, kendi kaderini tayinin barış konferansları öncesindeki konumunu koruduğunu ilan etmiş218

ve Cemiyet üyelerinin, diğer tüm üyelerin toprak bütünlüğüne ve mevcut siyasi bağımsızlığına saygı göstereceği, üyelerin dış müdahalelere karşı korunacağı belirtilerek uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olan devlet egemenliği ve ülkesel bütünlük ilkesine yer vermiş ve önemini vurgulamıştır. Cemiyet üyelerinin birbirlerinin ülke bütünlüklerini korumasıyla ilgili olan Misak’ın bu maddesinin yanı sıra, ulusal yetki alanı içinde görülen kendi kaderini tayin taleplerinin iç savaşa dönüşmesi halinde, üçüncü devletlerin isyancı güçlere yardım etmeme yükümlülüğü219

düzenlenmiştir. 10. madde devletlerin toprak bütünlüğünü açık bir şekilde garanti altına almış olsa da, yine de ülke sınırları içinde kendi kaderini tayinin reddedildiğini iddia etmek güçtür.

üyesi olan Güney Afrika Birliği’nin başbakanı Jan Christiaan Smuts, Wilson’u şöyle diyerek etkiledi: “Emperyalizm dönemi sona erdi. Nasıl geçmişte imparatorluklar halkların bir federasyonu olarak görev yapmışsa, şimdi de ulus devletleri denetleme mekanizması, ‘Commonwealth’den esinlenmesi gereken MC olacaktır.” Oran, a.g.e., s. 124.

214

Kampelman, a.g.e., s. 6.

215 I. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile içinde bulunulan kaos ortamında, öncelikli ihtiyaç olan uluslararası

barışın sağlanması amacı ile girişilen bu geniş kapsamlı Misak’ın maddeleri gözden geçirildiğinde Avrupa’da yüzyıllardır süregelen güç dengesi hassasiyetine dayalı bir paylaşımın meşrulaştırılmasından öteye gidilemediği görülmektedir. MC Misaki tam metni için bkz. The Avalon Project, Documents in Law, History and Diplomacy, “The Covenant of the League of Nations”, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/leagcov.asp Erişim Tarihi: 14/03/2015.

216 Arsava, “Azınlık Kavramı …” s. 8. Wilson, MC Misakı’na kendi kaderini tayini eklemek istemiş, fakat I.

Dünya Savaşı’nın diğer galip devletleri bu girişime karşı çıkmışlardır. Musgrave, a.g.e., s. 30.

217 Şahin, a.g.e., s. 11. Kendi kaderini tayin Misak’da her ne kadar siyasi bir ilke veya bir hak olarak yer

almadıysa da, bir gün yenilen devletlerin eski sömürgelerinin eğer “modern dünyanın ağır şartlarının altından kalkabilirlerse” bağımsız olabilecekleri kabul edilmişti. Şahin, a.g.e., s.12.

218

Pomerance, “Self-Determination ...”, s. 7.

Kendi kaderini tayinin MC Misakı’nda dolaylı olarak düzenlendiğini öne sürenler vardır.220 Misak’ın örgüte üye olmak için asgari şartlarla ilgili olan m. 1/2’sinde (ekte zikredilmeyen), tam bağımsız devletlerin yanı sıra asamblenin (genel kurul) üçte iki çoğunluğuyla domino veya kolonilerin de (belirtilen şartları yerine getirmeyi kabul etmesi koşuluyla) Cemiyetin üyeliğine kabulünün öngörülmesi221, en azından yenilen devletlerin eski

sömürgelerinin eğer “modern dünyanın ağır şartları altından kalkabilirlerse” bağımsız olabileceklerinin kabul edilmesi222 düzenlenmiştir. Kendi kaderini tayinin MC Misakı’nda dolaylı olarak düzenlendiğini öne sürenlerin düşünsel dayanağını bu madde oluşturmaktaydı. Bağımsızlık ihtimalinin sadece yenik devletlerin sömürgeleri için geçerli olması ve galip güçlerin kendi sömürgelerini kapsamamasının ayırımcılık olduğu açıkolmakla birlikte223

bu hükümden bağımlı halkların kendi kendilerini temsil edebilecekleri çıkartılabilir.

MC manda rejimini benimsemişti. Misak’ın 22. maddesinde I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan halkların modern dünyanın güç şartlarında kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, refah ve gelişmenin medeniyet için kutsal bir emanet teşkil ettiği yaklaşımı çerçevesinde halkların yönetiminin, bu sorumluluğu kabul etmeye istekli olan gelişmiş ülkelere bırakılması öngörülmüştü. Mandater, kendi yönetimine bırakılan ülke hakkında, konseye yıllık rapor vermekle yükümlendirilmişti. Misak’ın 22. maddesinde yer alan düzenleme kendi kaderini tayin ile bağlantılı gözükmektedir, ancak burada manda idaresi altındaki halkların bu durumunun sürekli olmaması temennisinin dile getirildiği söylenmektedir.224

Zira, örgüt sisteminin manda rejimini öngörmesi, sömürgeci güçlere yıllık rapor vermesi dışında bir yükümlülük getirmemesi, halkların nasıl ve ne kadar sürede kendi ayakları üzerinde durmaları sağlanacağının açık olmaması, bu düzenlemenin halkları kalkındırmaktan çok manda rejiminin tesisine dayanak teşkil ettiği de bir gerçektir.

Barış andlaşmalarının genel bir destekçisi olarak MC Konseyi, azınlıklar ve manda rejiminin işleyişini denetlemekle görevlendirilmiş ve nüfus mübadelesi gibi sorunlarda de facto bir başvuru mercii haline gelmiştir. Ancak güçlü devletlerin çıkarlarıyla çatışan

220 MC Misakı, kendi kaderini tayinden bahsetmese ve 10. madde ülke bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığın

varlığını garanti etse de, 1. maddenin 2. fıkrası 10. maddeyi aşındırmış ve kendi kaderini tayine bir kapı aralamıştır. Şahin, a.g.e., s. 16.

221

Şahin, a.g.e., s. 12.

222 Misak’ın manda sistemini düzenleyen 22/1 hükmü, galip güçlerin egemenliği altındaki ülkelere ve

sömürgelere kendi kaderini tayin hakkını veriyordu. Zira, manda sistemi altına konan ülkeler, baştan itibaren egemen sayılmış, mandater güçler ise sadece teknik olarak tasarruf yetkisine sahip olmuştur. Dolayısıyla, bu maddeyi ve kendi kaderini tayini Namibya davasında yorumlayan UAD’nin de belirttiği gibi, bir gün yenik devletlerin eski sömürgelerine kendi kaderini tayini kullanma hakkı tanınabilecekti. Tuncay, a.g.e., s. 8. Fakat bunun için Divan herhangi bir tarih vermemiştir.

223

Şahin, a.g.e., s. 12-13.

anlaşmazlıklarda (Örneğin Japonya’nın Çin’e, İtalya’nın Habeşistan’a, SSCB’nin Finlandiya’ya saldırılarında) Cemiyet seyirci kalmıştır.225

Belirtmek gerekir ki MC’nin azınlık hakları konusundaki tutumunun arkasında yatan neden bazı ulusal grupların kendi kaderini tayinini reddetmenin bir tür telafisi olmasıdır.226

Önüne gelen birçok uyuşmazlığı çözemeyen MC, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına da engel olamayınca genel olarak başarısız bir uluslararası örgüt olarak nitelendirilmiştir. Üyelerden birine karşı olası bir saldırı durumunda hızla müdahale edebilecek ve yaptırım gücüne sahip organların işlerliğinin bulunmayışı da başarısızlığının temel nedenlerinden biri olarak zikredilebilir.

MC, kendi kaderini tayini ayrılma hakkı olarak nitelendirmekten kaçınarak devletlerin egemenliği ve ülkesel bütünlüğü çerçevesinde ele almıştır. Dolayısıyla halklara bu hakkı vermek yerine azınlık hakları üzerinde yoğunlaşmayı tercih etmiş, kavrama siyasi bir söylem olarak yaklaşmıştır. Cemiyet döneminde kendi kaderini tayinin uygulama alanı sadece Avrupa ile sınırlı kalmış ve Orta ve Doğu Avrupa’da Çekoslavakya, Macaristan, Polonya ve İrlanda kendi kaderini tayini kullanarak bağımsızlığına kavuşmuştur. 227

Buna karşılık Avrupa dışı coğrafyalarda kendi kaderini tayin uygulanmamıştır. Örneğin, iki savaş arasında Asya’da sadece Irak ve Suudi Arabistan bağımsız olabilmiş diğer ülkeler manda adı altında sömürge mahiyetine sokulmuştur. Bunda kendi kaderini tayinin yalnızca yaşama şansına sahip olduğu düşünülen milletler için geçerli olduğu düşüncesinin228

payı vardır.

Nihayetinde kendi kaderini tayin, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde siyasi bir önerme ve ideolojik bir slogan olarak oldukça popüler olmasına ve modern siyasi düşüncede önemli bir rol üstlenip çok sayıda uluslararası sözleşmede yer almasına rağmen, MC döneminde -daha önce de belirtilidiği gibi mağlup devletlerin sömürgelerinde kendi kaderini tayinin uygulanacağı MC Misakı’nda öngörülmüşse de- tedrici bir gelişme olmuş, ancak kendi kaderini tayini siyasi olarak destekleyecek kanuni bir hüküm ortaya çıkmamıştır.229 Kendi kaderini tayin, uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş bir pozitif hukuk kuralı olarak230 uluslararası kamu hukuku terminolosine girememiş231, politik bir prensip olarak kalmıştır.232

225 Sönmezoğlu, a.g.e., s. 515. 226

Kovacs, a.g.e., s. 433-439.

227 Şahin, a.g.e., s. 13.

228 Hobsbawm, Eric J., 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Osman Akınhay (Çev.), 2. Baskı, Ayrıntı

Yayınları, İstanbul: 1995, s. 49.

229 Şahin, a.g.e., s. 17. 230 Taşdemir, a.g.e., s. 12.

231 Lauwers, Gunter/ Smis, Stefaan, “New Dimensions of the Rights to Self-Determination: A Study of the

International Response to the Kosovo Crisis”, Nationalism & Ethnic Politic (GB), Cilt: 6, Sayı: 2, Yaz: 2000, s. 44.

Bunun bir sonucu olarak da MC Misakı’na dahil edilmemiş ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sömürgelere yayılmamıştır.233

I. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde kendi kaderini tayin uluslararası hukuk kurallarının bir parçası haline gelmemişti. Gerçekten de, kendi kaderini tayine MC Misakı’nda yer verilmemesi, yine Cemiyet önüne getirilen Aaland Adaları sorununu çözmekle görevlendirilen Komisyon’un kararı bu önermeyi desteklemektedir Bununla birlikte, MC Misakı’nda belirtilmemesine rağmen MC, kendi kaderini tayin ile alakalı sorunlarla ilgilenmekten geri duramamış ve Aaland adaları davasını ele almıştır.