• Sonuç bulunamadı

2.2 Kendi Kaderini Tayin Hakkının Türleri

2.2.1 İçsel Kendi Kaderini Tayin Hakkı

2.2.1.1 İçsel Kendi Kaderini Tayin Hakkına Sahip Olan Halklar

Temsili kendi kaderini tayin hakkı olarak adlandırabilecek içsel kendi kaderini tayin hakkı ile mevcut bir devletin bünyesindeki tüm vatandaşların demokratik bir sistem içerisinde yönetimde söz sahibi olması amaçlanmıştır.448

Bu hak, bir ülke içerisindeki etnik azınlık veya yerli halk gibi ayrı topluluklar için de bir anlam ifade etmekte, genel olarak demokratik yönetim, kültürel halklar ve özerklik gibi kavramlar çerçevesinde uygulama alanı bulabilmektedir. Antidemokratik ve baskıcı rejimlerin yıkılması esnasında geniş halk kitleleri bu hakka dayanmışlardır. Ulusal antidemokratik yönetimlerine karşı ayaklanan gruplar, BM

443 Karaosmanoğlu, “Kendi ...”, s. 154-156. 444

Şahin, a.g.e., s.39.

445 Kurubaş, Erol, “Kuzey Irak’ta Olası bir Ayrılmanın Meşruluğu ve Self-Determinasyon Sorunu”, Ankara

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 59, Sayı: 3, Temmuz-Eylül: 2004, s. 154.

446 Pazarcı, a.g.e., s. 9. 447

Pomerance, “Self-Determination ...”, s. 37.

Şartı’nı tamamlayan ve yorumlayan bir belge olan İHEB’in giriş bölümü 3. paragrafındaki “zulme ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya başvurma” ifadesi ve Dostça İlişkiler Bildirisi de dikkate alınarak desteklenmiştir. Haiti, Güney Afrika Cumhuriyeti ve eski Burma gibi ülkelerdeki halk hareketleri, bu konuda örnek olarak verilebilir.

2.2.1.1.1 Yönetimde Eşit Katılım ve Temsilden Yoksun Olan Halklar

İçsel kendi kaderini tayin hakkı, normal şartlarda tüm halkların hakkıdır. Zira demokrasi, insan haklarının doğal bir görünümü olarak her bir birey için vazgeçilmezdir. Ancak burada kast edilen halk, hukuken kendi kaderini tayin hakkının alıcısı halklardır. Bu bağlamda içsel kendi kaderini tayin hakkı, öncelikle yönetime eşit katılımdan yoksun olan halkların hakkıdır. Buradaki katılma ifadesi, devletin her kademesinde yer alabilme anlamına gelir.449 Adliye, mülkiye, askeriye, bürokrasi yani tüm yasama, yürütme ve yargı organlarında yer almanın yanı sıra, oy kulanma, basın özgürlüğüne sahip olma ve siyasal hayata katılma olarak da adlandırılan devlet yönetimine iştirak etmek anlamına gelmektedir. Bu haklardan mahrum bırakılan bir halkın içsel kendi kaderini tayin hakkı engelleniyor demektir. Engelleme ayrımcılık, ihmalkarlık, yasama faaliyetinde bulunmamak veya devlet tüzel kişiliğine ait kurumların faaliyetlerindeki fonksiyonel diğer aksaklıklar gibi sebeplerle olabilir.450

Ayrımcılık, daha ziyade, anti-demokratik, baskıcı ve ırkçı rejimlerde meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu hak, demokratik olmayan ve baskıcı bir rejimi ortadan kaldırmak için önemli bir halk baskısının olduğu devletlerde anahtar rol üstlenmektedir. Zira ulusalyönetim organmlarında temsilden yoksun, ayrımcılığa ve zulme uğrayan bir halkın son çare olarak ayaklanması, Dostça İlişkiler Bildirisi ve İHEB ile kısmi de olsa desteklenmektedir.451 BM de demokrasinin tesisi ve ırk ayrımcılığının önlenmesini amaçlamaktadır. Irk ayrımcılığına karşı tutumunun bir örneği olarak, 23 Ekim 1984 tarih ve 556 sayılı kararıyla BM Güvenlik Konseyi, Güney Afrika’da ezilen halkın kendi kaderini tayinin hakkının sağlanması ve ırkçı politikalardan kaçınan demokratik dinamiklere sahip bir hükümetin kurulması gerekliliği çağrısında bulunmuştur.452

Burada söz konusu olan içsel kendi kaderini tayin hakkıdır. Güney Afrika halkının ayrımcılığa tabi tutulmaması, dışlanmaması ve tüm ülke halkının ülke yönetime katılımı tavsiye edilerek demokrasi ve insan haklarına vurgu yapılmıştır.

449 Ayhan, a.g.e., s. 119. 450 Ayhan, a.g.e., s. 119. 451

Taşdemir, “Yeni Dünya ...”, s. 55-56.

2.2.1.1.2 Irksal ve Dinsel Halklar

Genel hukuki konsept içinde azınlıklara kendi kaderini tayin hakkı verilmesinin kabul edilemez olduğu düşünülmesine karşın, kimi geleneksel uygulamalarda ve hukuki metinlerde bunun söz konusu olduğu görülmektedir. Örneğin, Dostça İlişkiler Bildirisi’ndeki ilgili hüküm gereğince453

etnik ya da dinsel grupların bu haktan yararlanabileceğine yönelik bir teamül oluşmuştur.454

Hakları çiğnenen azınlıklar bakımından böyle bir hakkın doğacağı Bildiri’de dolaylı olarak kabul edilmektedir.455

Ancak Bildiri, içsel kendi kaderini tayin hakkını yalnızca ırksal ve dinsel halklara vermiş olup, dilsel ve ulusal halklara böyle bir hak tanınmamıştır.

Bu bağlamda BM Güvenlik Konseyi, 23 Ekim 1984’de 556 sayılı karar ile, ırk ayrımı yani

apartheid ile mücedele etmek için Güney Afrika ve Güney Rodezya’ya müdahale etmiştir.

Konsey, Güney Afrika’da ezilen halkın kendi kaderini tayin hakkının tam icrası ve bölünmemiş bir Güney Afrika’da ırkçı olmayan demokratik bir hükümetin kurulması için çağrıda bulunurken, Güney Rodezya olayında daha da ileri giderek aldığı bağlayıcı kararlarla askeri olmayan kapsamlı yaptırımlar koymuştur. Güç kullanılmasına izin vermiş ve ırkçı azınlık rejiminin diğer devletler tarafından tanınmaması çağrısında bulunmuştur. Bu BM uygulamalarından şu sonuçlar çıkarılabilir: Bir devletin hükümet yetkilileri ısrarlı bir şekilde ırksal ve dinsel grupları yönetime katılım hakkından mahrum bırakır, bunların temel hak ve özgürlüklerini sistematik olarak çiğner, mevcut devlet yapısı içinde barışçıl bir çözüme ulaşma olasılığını reddederse, istisnai olarak kendi kaderini tayin hakkının içsel yönü dışsal yönüne bağlanabilir ve bu ırksal ve dinsel gruplar, dışsal kendi kaderin tayin hakkının en radikal biçimi olan ayrılmaya başvurabilir. Ancak ırksal grupların olağanüstü koşullarda ayrılması olanağı henüz teamül hukukunun parçası haline gelmemiştir.456

Zira, halkların dışsal boyutta talepte bulunmaları için, öncelikle içsel boyuta dayanan taleplerinin karşılanmamış olması gereklidir. Nitekim 1961’de Katanga’nın Kongo’dan, 1967-1970 arası Biafra’nın Nijerya’dan ayrılmaya yönelik teşebbüsleri başarısız olmuştur.457

Kimliğini yaşamak ve devam ettirmek isteyen bir azınlığın, çoğunluk nüfus içinde asimile olmama isteği ve kimliğini koruma hakkı vardır. Böyle bir talep, kendisine sadakat bekleyen

453 Bildiri’de “... ırk, din, ya da renk farkı olmaksızın, ülkeye dahil olan tüm halkı temsil eden bir hükümete sahip

olan ve eşit haklar ve halkların kendi kaderini tayin hakkı ilkesine uygun olarak davranan egemen ve bağımsız devletlerin ülkesel bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığını garanti altına almaktadır.” denilmektedir.

454 Taşdemir, “Yeni Dünya ...”, s. 56. 455 Aral, a.g.e., s. 112.

456

Cassese, a.g.e., s. 123.

devlet ile bu halk arasında bir gerilime neden olabilir. Bu gerilimin istenmeyen sonuçlara yol açmaması için devletin birtakım tedbirler alması, adımlar atması kaçınılmazdır. En iyi adım ülkedeki tüm halklara eşit, demokratik bir şekilde davranılmasıdır. Demokratik bir yönetimin varlığı halinde, istenmeyen farklı talepler söz konusu olmayacağı gibi, varsa da bu tür taleplerin bir meşruiyeti de olmayacaktır.