• Sonuç bulunamadı

1990’LI YILLAR SONRASI TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKAS

2.2. Yeni Yüzyılda Filistin Sorunu ve Türkiye

Türkiye bu dönemde diplomatik çabalarını çatışmaların durdurulması doğrultusunda yoğunlaştırmış, ‘kolaylaştırıcı rol’ olarak adlandırılan ve barış sürecine dönülebilmesi için taraflar arasında müzakere sürecinin önünü açacak girişimlerde bulunmuştur. Görüşmelerin kesintiye uğramasını izleyen haftalarda Ankara Ortadoğu’nun en yoğun çalışan diplomatik merkezlerinden birisi olmuştur. 5 Ağustos’ta Yaser Arafat Filistin devletinin ilan edilmesine ilişkin destek aramak, 10 Ağustos’ta İsrail Dışişleri Bakanı Şlomo Ben Ami güncel gelişmelere ilişkin bilgi vermek, 15 Ağustos’ta ABD’li temsilci Ned Walker bölgedeki gelişmeleri değerlendirmek için Ankara’ya gelmiştir. Bu temaslardan sonra Dışişleri Bakanı Cem 23 Ağustos 2000’de Gazze’ ye giderek Başkan Arafat’a Kudüs ve Harem El Şerif konusunda kolaylaştırıcı katkılar içeren bazı mütevazı düşünceler sunmuştur. Cem temasları sırasında ‘tarafların güvenine sahip’ olduğunu vurgulamıştır. 28 Eylül 2000’de Likud lideri Ariel Şaron’un Harem ül Şerif’e yaptığı ziyaret sonrasında başlayan El Aksa İntifadası kısa süre içinde tüm işgal altındaki

264 Alpay, Ş. http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=337023 (30–05–2007) 265http://www.aksam.com.tr/yazarprn.asp?a=69917,10,110 (30–05–2007)

topraklara yayılmıştır. El Aksa İntifadası sırasında izlenen gelişmeler Türkiye-İsrail ilişkilerinde sıkıntılı bir dönemin başlangıcı olmuş, Ankara bu dönemde denge politikası izlemek konusunda güçlüklerle karşılaşmıştır.266

Şaron’un Harem ül Şerif’e yaptığı ziyaret sonrasında başlayan El Aksa İntifadası sonrasında başlayan şiddet olaylarını incelemek için oluşturulan ve 2000 Kasım’ında ABD’li eski senatör George Mitchell başkanlığındaki komisyon tarafından bir rapor hazırlanmıştır. Nisan 2001’de biten raporda taraflar arasındaki karşılıklı güven eksikliğinden en büyük sorun olduğu belirtilmiştir. Tarafların mevcut anlaşmalardan doğan taahhütlerine bağlı kalmalarını, şiddetin derhal durdurulması gerektiği, karşılıklı işbirliğinin yeniden tesis edilerek görüşmelere başlanılmasını istemiştir. Komisyon raporunda Filistin Otoritesi’nden terörizmin kesin engellemesini isterken, İsrail hükümetini ise yeni Yahudi yerleşim yerleri açmayı dondurmasını, Filistinli silahsız gruplara ateş açılmamasını, işten çıkarılan Filistinlilere yeniden iş için izin verilmesini ve 28 Eylül 2000 tarihi öncesi konumuna geri çekilmesine davet etmiştir.267

Sivil hedeflere yönelik “intihar saldırıları” karşısında misillemelere yönelen İsrail’in Filistin hedeflerine nokta operasyonları düzenlemesiyle tırmanan gerginlik karşısında Türkiye’nin bir yandan Filistinlileri destekleyen tutumlar sergilediği öte yandan da İsrail ile ikili ilişkilerini bu gelişmelerden bağımsız bir eksende yürütmeye çalıştığı görülmüştür. Ankara bu dönemde Filistin kentlerinde İsrail Ordusu tarafından gerçekleştirilen operasyonlara karşı eleştirel bir tutum takınmış, İsrail’i ölçüsüz şiddet kullanıldığı gerekçesiyle sık sık kınamış, BM gibi uluslararası platformlarda Filistin yanlısı kararları desteklemiştir.

266http://www.tesev.org.tr/etkinlik/Turkiye-israil_iliskileri.pdf (21–05–2007) 267 Arı, Ortadoğu, ss. 750–751.

BM Genel Kurulu’nun 20 Ekim 2000 tarihli toplantısında kabul edilen Filistin yanlısı karara Türkiye, İsrail ve ABD’nin muhalefetine karşın olumlu oy vermiştir. Türkiye, Ekim 2000’de BM Genel Kurulunda, çoğunluğu Müslüman ülkelerden oluşan bir grup tarafından hazırlanan ve “Filistinli sivillere karşı aşırı güç kullanan İsrail’i kınayarak, olayları soruşturmak için bir mekanizma oluşturulmasını destekleyen bir karar tasarısı” lehinde oy kullanmıştır. Karar tarafların Şarm-el Şeyh anlaşmasına uyması, şiddete son verilmesi çağrısı yaparken İsrail yerleşimlerinin yasadışı olduğu ve barışa engel oluşturduğunu vurgulamıştır. Bu tutum ABD’nin tepkisine neden olmuş, Dışişleri Bakanı Madeleine Albright Ankara’ya üzüntüsünü bildiren bir mesaj göndermiştir. Buna karşılık İsrail’in Ankara nezdinde herhangi bir tepkide bulunmadığı görülmüştür.268

Daha sonra 21 İsraillinin ölmesi ile sonuçlanan çatışmalar neticesinde bölgeye bu kez CIA Başkanı George Tenet başkanlığında yeni bir rapor hazırlanır. Fakat bu da diğerleri gibi hayata geçirilemez.269

Yeni bin yıla girerken Türkiye, Ortadoğu politikasında daha dengeli bir siyaset izlemeye başlamıştır. Türkiye’nin böyle bir politika geliştirmesinde yalnızlıktan kurtulması, AB’nin Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye aday ülke statüsünü vermesi ve Suriye ile olan sorunlarını çözümlenmesi etkili olmuştur.270

Yeni yüzyılda İsrail hükümetinde seçimler sonucunda savaş ve çatışma yanlısı lider Ariel Şaron başa geçmişti. Şaron Eylül 2000 de El-Aksa’ya ziyaret düzenlemiş ve bunun sonucunda ikinci intifada başlamıştı. Şaron’ un bu hareketi barışı sabote etmeye yönelik bir hareket olarak değerlendirilmişti. Türkiye, bu sorunu doğrudan katılmamaya çalışsa da

268http://www.tesev.org.tr/etkinlik/Turkiye-israil_iliskileri.pdf (21–05–2007) 269 Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, s. 243.

bölgedeki sorunlara kayıtsız kalamamaktadır. Bunun sebebi ise bölgeye tarihsel ve kültürel nedenlerle bağlı olunması idi.271

Ariel Şaron’un iktidara gelmesi neticesinde Ortadoğu barışı tehlikeye girmiş ve İsrail’in Batı Avrupa ilişkileri bozulurken, Türkiye ile ilişkileri devam etmiştir. İlişkiler dış tehditler göz önünde bulundurularak askeri alanda “füze kalkanı projesi” üzerinde çalışmalar başlatılmıştır. İran’ın geliştirdiği Şahap–4 uzun menzilli füzelerini geliştirmesi üzerine her iki ülke füze sistemlerini geliştirmeyi ortaklaşa yürütme kararı almışlardır. Ağustos 2001 tarihinde Ariel Şaron, Ankara’yı ziyaret etmiş ve Arrow–2 füzesavar füze sistemlerinin ortak üretimi konusunda anlaşmaya varılmıştır. 2002 deki bir anlaşmada ise Türkiye’ye ait olan 170 M–60 tankının modernizasyonu İsrail şirketine verilmiştir.272

ABD Başkanı Bush ile İngiltere Başbakanı Tony Blair arasındaki görüşmelerden sonra yapılan açıklamalarda İsrail Başbakanı Ariel Şaron’ dan West Bank’tan çekilmesini ve FKÖ Başkanı Arafat’tan ise terör saldırılarını durdurması yönünde ifadeler yer alır. Bu dönemde ABD politikasındaki değişikliğin sebebi ise ABD’nin Suudi Arabistan’a yakınlaşmaya çalışmasıdır. Çünkü ABD eğer yakında Irak’a düzenlenecek olan harekâtta Suudi Arabistan topraklarını kullanmak istemektedir. Bu nedenle Bush, İsrail’e karşı sert açıklamalarda bulunur. Başkan Bush, Filistin-İsrail sorununu çözmek için BM, AB, Rusya ve ABD’nin yer aldığı bir çözüm girişimi başlatır. “Ortadoğu barışı için yol haritası” hakkında 20 Aralık 2002 tarihinde ortak bir açıklama yapılır. Bu açıklamada şu görüşlere yer verilmektedir: İki taraf arasında yapılacak siyasi, güvenlik, insani ve kurumsal yapılanma çalışmalar Dörtler himayesinde gerçekleştirilecek ve 2005 yılında sonuçlandırılacak şekilde üç aşamalı bir plan uygulanması düşünülür. 7 Nisan 2003’te yayınlanan Yol Haritası ile “Anlaşma, taraflarca kabul edilen şartlarda, İsrail ile yan yana,

271 Arı, Ortadoğu, s. 636.

güvenlik ve barış içinde yaşayacak demokratik bir Filistin devletinin kurulması” gerçekleşecektir. Fakat İsrail’deki seçimler nedeniyle Yol Harita’sının uygulanması ertelenir.273

Türkiye, Ortadoğu Barış Süreci’nin kuvvetli bir destekleyicisi olmuştur. Bu çerçevede her iki tarafın da Yol Haritası’na uyarak çatışmaların, terörün ve şiddetin sona erdirilmesi için iyi niyetle işbirliği yapmaları gerektiğini ve uyuşmazlığın barışçı yollarla çözülmesi gerektiği görüşünü açıklamıştır. Yol Haritası ile ilgili BM Güvenlik Konseyi’nde 19 Kasım 2003 tarihinde alınan karar Türkiye tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.

İsrail ile ilişkiler, İsrail’in Filistin’e karşı uyguladığı olumsuz politikalar neticesinde yavaş yavaş bozulmaya başlarken, Türkiye Filistin sorununun barışçıl yollarla çözümü için çaba sarf etmekteydi. İsrail’in Şeyh Yasin’i ve Abdülaziz Rantisi’yi öldürmesini ve Nisan 2004’te Rafah mülteci kampına yapmış olduğu saldırıyı Türkiye sert ifadelerle kınamıştır. Başbakan Erdoğan İsrail’in tutumunu ve saldırgan politikasını eleştirerek operasyonları devlet terörü olarak nitelemiş ve İsrail’i terör yapmakla suçlamıştı. Bu olaylar nedeniyle Nisan 2004 tarihinde Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e yapacağı ziyaret ertelenmiştir. 2004 Mayıs ayında Türkiye Tel Aviv Büyükelçisini ve Kudüs Başkonsolosunu Türkiye’ye danışma amaçlı olarak geri çağırmıştır.274

Türkiye-İsrail ilişkileri 1949 yılından sonra Türkiye’nin İsrail’i tanımasından sonra gelişerek ve özel önem verilerek devam etmiştir. Resmi (veya gayri resmi) iktidarda kim olursa olsun ilişkiler mutlaka belli bir seviyede tutulmuştur. Özal döneminde Yahudi lobisini kullanmak için biraz daha canlandırılmış, aynı mahiyette Süleyman Demirel ve

273 Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, ss. 244–245.

274 Taştekin, M. 2005; “İsrail’in Su Sorunu ve Çözüm Arayışları”, Der. Yılmaz, T. vd. (eds) Ortadoğu

Tansu Çiller ikilisi sol partilerin desteği ile ilişkiler geliştirilmiş, Necmettin Erbakan döneminde askeriyenin de etkisiyle ilişkilerin gelişmesine engel olunamamış, Anasol-D hükümeti bu ilişkileri en üst seviyeye çıkarmıştır.275 Günümüzde de ilişkiler aynı düzlemde devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye- İsrail ilişkilerindeki bir önemli noktada İsrail lobisinin Amerikan karar alma mekanizmasındaki yeridir. İsrail lobisi ABD’de en etkili, en iyi organize olmuş, finansal açıdan oldukça durumu iyi olan ve karar alma sürecini ve kamuoyunu etkileme bakımından son derece etkili bir lobidir.276 Türkiye İsrail lobisi ile özellikle ABD’de kendi çıkarlarına karşı çıkabilecek kararlara karşı Türk lobileri ile birlikte hareket etmesini sağlayarak olumsuz bir kararın çıkmaması için çalışmalar yapmaktadır. Ermeni, Rum ve Yunan lobilerine karşı Türkiye, İsrail lobisi ile Kongre üyelerini etkilemeye çalışmaktadır. ABD’nin dış politikasında İsrail lobisinin sözünün geçmesi bu çalışmaları daha da artırmaktadır. Üst düzey Türk yetkilileri ABD ziyaretlerinde bu lobi faaliyetlerini yürüten kuruluşlarda konferanslar düzenleyerek olası olumsuz etkileri gidermek için kamuoyunu bilgilendirmektedirler.

İsrail, ABD’de Türkiye için lobi faaliyetlerinde bulunurken aynı zamanda Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirerek bölgede yalnız kalmamakta ve özellikle Arap ülkelerine karşı askeri, ekonomik ve politik işbirliği içinde yer almaktadır. Böylece İsrail bölge ülkelerine karşı Türkiye ile ilişkiler kurarak üstünlük sağlama çabacı içinde bulunmaktadır.

275 Çalış, Ş.H. 2001; “Ulus, Devlet ve Kimlik Labirentinde Türk Dış Politikası”, Der. Çalış, Ş.H. Dağı, İ.D. Gözen, R. Türkiye’nin Dış Politika Gündemi Kimlik, Demokrasi, Güvenlik, Ankara: Liberte Yayınları, s. 10.