• Sonuç bulunamadı

1980’Lİ YILLARDA TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’YA BAKIŞI 1 Arap-İsrail Yakınlaşması ve 1980’li Yıllardaki Gelişmeler

1.3. İntifada ve Filistin Devleti’nin Kurulması

Filistin halkı, İsrail Devleti’nin kurulması ile başlayan uzun dönemli savaş yıllarında sürekli yıkımlara, tacizlere ve katliam denilecek saldırılarla karşı karşıya kalmıştı. Bu uzun yıllar boyunca Filistin halkını idare etmeye çalışan Yaser Arafat yönetimindeki El Fetih İsrail saldırılarını tam anlamıyla önleyemiyordu. FKÖ’nün ve Filistin halkının elindeki imkânları İsrail gibi arkasında ABD’nin ekonomik ve askeri desteğinin olduğu bir güce karşı yetersiz gelmekteydi.

İsrail yönetiminin bu baskıcı tutumu ters tepmiş ve İsrail hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmıştı. İntifada ile Filistin halkı 20 yıldır süren işgalin katlanılmaz hayat şartlarına karşı bir başkaldırı gerçekleştirmiştir. Ayrıca yıllarca süren ve Filistin halkı için pek fayda sağlamayan diplomatik girişimlere karşı bir tutum olmuştur intifada. Filistin hareketinin böyle bir eylemi başlatması ve bu eylemi kararlı bir şekilde sürdürmesi elbette kolay değildi. Filistinliler, yıllarca işgal altında yaşamış, daha çok kendini eğitmiş ve bilinçlendirmiş, kendi toplumsal düzenini sağlamış, gönüllü çalışma ve kendi toplumuna hizmet geleneğini oluşturmuş, halk komiteleri ile çalışarak örgütlü bir direniş göstermişlerdir.166

İsrail’in sert tutumu dünyada tepki çekmişti. BM 641 sayılı kararı çıkarmasına rağmen İsrail bütün kararları uygulamamıştır. Baskı ve insan hakları ihlallerine devam etmiştir. Bunun üzerine BM ve dünya ülkeleri İsrail’i kınamıştır. Avrupa Topluluğu’nun 12 devleti İsrail’i ağır şekilde eleştirmiş ve İsrail’e yapılacak bir dizi ticaret anlaşmasına olumsuz tavır almışlardır.167

166 Çubukçu, M. 2002; Bizim Filistin, İstanbul: Metis Yayınları, ss. 61–65.

İsrail ile Filistin’i temsil eden FKÖ arasında arabuluculuk girişimleri pek sonuç vermemiştir. Filistin halkının intifada hareketi ile daha da kenetlenmesi ile Filistin’de kimlik bilinci oluşmaya başlamıştı. Filistin Ulusal Konseyi Cezayir’de 15 Kasım 1988’de Filistin Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. BM’de 8 Kasım 1989’da Filistin’le ilgili kararın tavsiyeler kısmında, “Komite, Filistin Devleti’nin uluslararası topluluk ve BM içerisindeki haklı yerini alması gerektiği düşüncesini ifade eder” şeklinde yer vermiştir.168

İntifada ile Türkiye-İsrail ilişkilerini bu dönemde olumsuz etkileyen gelişme ise Yaser Arafat’ın başında bulunduğu Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından 15 Kasım 1988 tarihinde Filistin Devleti’nin kurulması neticesinde Türkiye’nin bu devleti tanıması olmuştur.169

2.Ortadoğu Su Sorununda Türkiye’nin Tutumu 2.1. Türkiye-Suriye-Irak Tezleri

Üç kıyıdaş ülke arasındaki ilişkiler 1920–1960 yılları arasında uyumluydu. Planlamalar ülkeler tarafından tek taraflı yapıldığı halde, 1960'lardan sonra üç ülke arasında teknik müzakerelere başlanmıştır. Bu dönemde ülkelerden hiçbiri, Fırat-Dicle Nehirleri ve kollarının aşırı tüketilmesine yol açacak bir kullanıma neden olacak büyük projelere başlamamışlardı. Bu yüzden 1960'lı yıllarda, havzadaki suyun daha iyi yönetilmesi ve kullanılması için ortak bir anlayışın geliştirilmesine ihtiyaç duyulmamıştır.170

1960'lara kadarki bu uyumlu durum ülkelerin Fırat-Dicle Nehirleri' ne uygulayacakları su kaynaklarını geliştirme projelerini hayata geçirmesiyle bozulmuş ve su

168 Karaman, Filistin Sorunu, s. 244.

169 Öztürk, Batı Faktörünün Etkisinde, s. 195.

sorunu bölgesel gündeme yerleşmiştir. I960'dan sonra Türkiye ve Suriye, Fırat-Dicle sisteminin sularının enerji ve sulama amaçlarıyla kullanımını mümkün kılacak geliştirme planları ileri sureye başlamışlardır. Irak' ta aynı dönemde kendi sulanan alanının genişletilmesi için yeni planları olduğunu bildirmiştir. Bu projeler Türkiye' deki Güneydoğu Anadolu Projesi ve Suriye' deki Fırat Vadisi Projesi'dir.171

Türkiye, diğer ülkelerin düşündüğü gibi su zengini bir ülke olmayıp, su kaynaklarının büyük kısmını sulama ve elektrik enerjisi elde etmek için kullanmaktadır. Ayrıca hala Türkiye' de sulamaya muhtaç geniş tarım arazileri ve enerji sıkıntısı çeken bölgeler vardır. Bu açık kapatılmadan elindeki sınırlı su ile sınırsız harcama lüksü yoktur Türkiye’nin.172 Türkiye, Fırat ve Dicle Nehirleri'ni Suriye ve Irak tarafından ifade edildiği gibi "uluslararası akarsular" olarak değil, "sınır aşan akarsular" olarak görmektedir. Bu nedenle Türkiye' ye göre suya kaynaklık eden ülkeler ile aktığı ülkeler arasında eşit egemenlik ve eşit paylaşım hakkından söz etmek mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, Fırat ve Dicle Nehirleri paylaşılabilir, doğal kaynak olarak düşünülmemelidir.173

Türkiye’nin uluslararası hukukta söz konusu nehirlerin suları üzerinde egemenlik hakkını kısıtlayıcı bir kural yoktur. Dicle ve Fırat egemen kaynaklar olup kendi sınırları içinde kalan kısımları üzerinde Türkiye istediği şekilde faydalanma hakkına sahiptir. Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde kuracağı tesisler ile bunların önceliklerine Türkiye kendisi karar verir.174

171http://www.stradigma.com/index.php?sayfa=makale&no=39

172 Erciyes, E. 2004; Ortadoğu Denkleminde Türkiye-Suriye İlişkileri, İstanbul: IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, s. 87.

173 Durmazuçar, V. 2002; Ortadoğu’da Suyun Artan Stratejik Değeri, İstanbul: IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, s. 131.

Türkiye iyi komşuluk ve dürüstlük prensiplerine en üst düzeyde saygılı göstererek hareket etmektedir. Suyun artan önemi nedeniyle, bölgesel işbirliğinin birleştirici unsuru olarak değerlendirilmektedir. Türkiye her zaman işbirliğine hazırdır. Ancak bu, Türkiye’nin kendi önceliklerine göre ve kendi potansiyel sınırları içinde gerçekleştirilebilir.175

Türkiye bu çerçevede suyun daha iyi kontrolü ve kullanımı için bir plan hazırlamıştır. Planın adı, "Fırat-Dicle havzası sınır aşan sularının hakça, akılcı ve optimum kullanımı için Üç Aşamalı Plan'dır.176 Planın referans noktası Dicle ve Fırat Nehirleri'nin tek havza olduğudur. Plan sırasıyla şu aşamalardan oluşmaktadır.177

—Bu bölgede Türkiye, Suriye ve Irak ortaklasa havza planlayarak, sulanabilir araziyi ortaklaşa tespit etmeli, toprak etütleri yapılmalı.

—Üç ülke teknik işbirliği ile sulamayı verimli hale getirmeli ve sahip olunan toprağa göre uygun üretim yapılmalıdır.

—Üç ülke ortaklaşa su kullanma yöntemleri geliştirmelidir.

Öte yandan, Irak ve Suriye, Türkiye'nin petrole karşı su kozunu kullanmaya çalıştığı, fazla suya sahip olduğu ve suyu servet olarak değerlendirme yolunu seçtiği tezini sıkça dile getirmektedirler. Ayrıca Türkiye’nin su fazlasına sahip olduğunu söylemektedirler.178

Suriye ve Irak, Fırat ve Dicle Nehirleri'nin Türk tezlerinin aksine uluslararası akarsular olduğunu savunmaktadırlar. Dolayısıyla Türkiye bu nehirler üzerinde tam

175 Durmazuçar, Ortadoğu’da Suyun, s. 131.

176 Şalvarcı, Y. 2003; Pax Aqualis, İstanbul: Zaman Kitap, s. 130. 177 Erciyes, Ortadoğu Denkleminde s. 87–88.

egemenlik hakkına sahip değildir. Fırat ve Dicle'nin suları uluslararası hukukun öngördüğü esaslar çerçevesinde üç ülke arasında yapılacak bir anlaşma ile adil bir şekilde paylaştırılmalıdır.179

Bu nehirler Suriye ve Irak için olmak ya da olmamak sonucudur. Türkiye bu nehirlerden uluslararası hakkının üstünde su kullanımına gitmemelidir. Nehirler üzerindeki barajlar sıkma aleti olarak kullanılmamalıdır. Ayrıca Türkiye suyu satarak ekonomik bir meta olarak görmemeli, bir silah veya politika aracı olarak kullanmamalıdır.180

Suriye ve Irak, Fırat ve Dicle Nehirleri'nin tek bir su sistemi veya müşterek bir havza olarak mütalaa edilmemesi gerektiğini savunmaktadır ve görüşmelerde ayrı ayrı ele alınmasını belirtmektedir. Irak ve Suriye' ye göre Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde konulacak bütün tesisler ile öncelik sıraları üç ülke tarafından müştereken karalaştırılmalıdır.181

Suriye ve Irak, uluslararası bir suyun paylaşımında çıkacak her türlü anlaşmazlık BM, Uluslararası Adalet Divanı gibi milletlerarası kuruluşlarda uluslararası düzeyde ve bu kuruluşların hakemliğinde tartışılmalıdır demektedir. BM, uyuşmazlığın olduğu havzalara gözlemci göndererek paylaşım kurallarına uymayan ülkeye yaptırım uygulanmasını istemektedirler.182

Suriye'nin ve Irak’ın ortaklaşa savunduğu diğer bir görüş ise, bu iki nehir uluslararası suyollarıdır. Kıyıdaş ülkeler arasında "ortak kaynaklar" niteliğindedir. Bu yüzden Fırat ve Dicle' nin su kaynakları kıyıdaş ülkeler arasında matematiksel formülle paylaşılmalıdır. Matematiksel paylaşıma göre:

179 Erciyes, Ortadoğu Denkleminde. 180 Durmazuçar, Ortadoğu’da Suyun, s.134. 181 Durmazuçar, Ortadoğu’da Suyun. 182 Şalvarcı, Pax Aqualis, s.135.

—Her ülke iki nehirden ihtiyacı olan su miktarını ayrı ayrı bildirecektir.

—Her ülkede nehirlerin kapasitesi ayrı ayrı saptanacaktır.

—Kıyıdaş ülkenin belli bir nehirden almak istediği suyun toplam miktarı o nehrin debisinden fazla olursa, geri kalan miktar, oransal olarak her bir ülkenin talep ettiği miktardan düşülecektir. Böylece nehir suları paylaşılır.183