• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği içinde farklı devlet politikaları izleyen, ekonomik ve askeri bakımdan bölgesel birer güç olan Fransa, İngiltere ve Almanya’nın ortak hareket etmesi, AB dış politikasının yönünü tayininde etkili olmaktadır. Fakat Avrupa Birliği kuruluşundan bu yana ekonomik ve siyasal bütünleşme sürecinde özellikle siyasal açıdan ortak bir dış politikayı tam olarak geliştirememiştir. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası politikada ABD’nin daha etkin olması ve AB içindeki ülkelerin bazılarının Amerika’ya daha yakın durması AB’nin ortak bir dış politika oluşturamamasındaki diğer bir etkendir.

Avrupa Birliği’nin kurulduğu yıllarda dünya iki kutuplu bir siyasi arenaya doğru ilerliyordu. AB üyesi ülkelerin II. Dünya Savaşı’ndan büyük yaralar alarak çıkmasından sonra bölgeye ABD yardımları gelmişti. Böylece bölge ülkeleri kendilerini toparlamaya çalışırken ABD’nin de üstünlüğünü kabul etmek durumunda kalmışlardır. Fakat AB üyesi ülkeler başta İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu bölgesiyle tarihten gelen köklü ilişkilerinin bulunması ve bu ilişkileri devam ettirmek istemeleri kutup politikası ile bazen anlaşmazlığa düşmelerine neden olmaktaydı. Soğuk Savaş süresince bu tarihi bağların gerektirdiği ulusal politikalarla küresel çift kutuplu yapılanmanın gerektirdiği blok

72Dağı Z. http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=500881. Ayrıca

politikaları arasında ciddi çelişkiler yaşandı. Bu çerçevede AB üyesi ülkeleri üç farklı politika arayışına yönelmek zorunda kalmışlardı. Bunlar;

- ABD’nin de içinde bulunduğu Batı Bloğu politikası

- Farklı AB üyesi ülkelerin çıkarlarını uyumlaştırmaya çalışan AB ortak dış politikası

- Her ülkenin kendi tarihi, coğrafi ve ekonomik tercihlerini yansıtan ulusal dış politika73

İngiltere’nin ABD ile yakınlaşması, Fransa’nın bu yakınlaşmaya tepkisi ve Almanya’nın kendi ekonomik gelişmesiyle meşgul olması savaş sonrası dönemin dengeleri olmuştur. Bu dönemde öne ABD çıkmıştır. Fakat Almanya’nın ekonomisini toparlaması ve Fransa’nın askeri yönden gelişmesi özellikle AB’nin daha aktif siyaset izlemesine yol açmıştır. Çünkü bu iki güç AB’nin lokomotifi konumundadır. 1990’lı yıllarda Avrupa Birliği’nin uluslararası politikadaki rakibi Fransa ve Almanya açısından ABD olmuştur. Fransa’nın NATO’da Amerikan üstünlüğünü kabul etmeyerek 1966 yılında NATO’nun askeri kanadından çekilmesi ve Almanya’nın güçlenen ekonomisi AB-ABD rekabetinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İngiltere ve Fransa’nın sömürgelerinden çekilmesi ve daha sonra yerinin ABD tarafından doldurulmasından sonra ABD, Ortadoğu’da daha sert politikalar izlemiştir. Arap-İsrail gerginliğinde ABD çok sert bir politika izlerken, Avrupa ülkeleri Ortadoğu’da Arap toplumlarının hissiyatını gözeten bir tavra yönelmiştir. Avrupa ülkeleri özellikle petrol krizi ile eski sömürgeleri ile ilişkilerini yeniden tanımlama ve canlandırma çabası içerisine girerken, bölgede ABD egemenliğini esneten bir Ortadoğu politikası geliştirmeye başlamışlardır. Avrupa artan İsrail etkinliğine karşı Arap uluslarını desteklemeye

73 Davutoğlu, Stratejik Derinlik, s.348.

başlamıştır. Özellikle Fransa-Suriye, Fransa-Lübnan, Fransa- Cezayir ve İtalya-Libya ilişkileri bu dönemde yararlı bir şekilde artmıştır.74

Körfez Savaşı’nda ABD’nin izinde giden AB ülkeleri karşı bir diplomatik atağa geçerek Ortadoğu Barış Süreci’nin Oslo-Madrid ekseninde başlatılmasını sağlamışlardır. Bu süreç AB’nin Ortadoğu’da tekrar daha etkin bir politika kurma çabalarının bir göstergesi olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona eren Soğuk Savaş neticesinde iki kutuplu yapı da son bulmuştur. Doğu-Batı Bloklarındaki ülkeler daha esnek bir yapıda karşıt bloktaki ülkelerle ilişkiler geliştirebilmişlerdir. Bu esnek yapı sayesinde AB Ortadoğu’da rahat hareket edebilmiştir. Özellikle AB ülkesi üyelerden Almanya ve Fransa, ABD karşıtı grupta yer alan İran ve Suriye gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirmişlerdir. Ayrıca ABD-İsrail yakın ilişkisini stratejik bir eksen olarak gören Araplar Avrupa’yı bu ekseni dengeleyici bir faktör görmüşlerdir. ABD’nin İsrail yanlısı politikası devam ettiği sürece SSCB’nin boşalttığı bölgeyi dengeleyici olarak AB’nin özellikle ise Almanya ve Fransa’nın doldurması beklenmektedir.75

Avrupa Birliği, Ortadoğu’yu tam kapsamasa bile Akdeniz’e komşu olan ülkeler ile ilişkilerini geliştirmek için 1990’lı yıllarda bir dizi çalışma başlatmıştır. Böyle bir çalışma ile AB hem kendisi hem de kendine yakın olan bu bölgenin kontrolünü ve güvenliğini sağlamayı amaçlamıştır. 1992 yılında Lizbon Zirvesi’yle şekillenmeye başlayan Avrupa- Akdeniz Ortaklığı 1995 tarihli Cannes Zirvesi’nde kabul edilmiş ve Kasım 1995’te Barselona Bildirgesi’yle uygulanmaya başlamıştır. AB ülkeleri ile Akdeniz ülkelerinin (Cezayir, Fas, Filistin Yönetimi, İsrail, Kıbrıs, Lübnan, Malta, Mısır, Suriye, Ürdün, Tunus

74 Davutoğlu, Stratejik Dernlik, s.349–350. 75 Davutoğlu, Stratejik Derinlik, s.351.

ve Türkiye) taraf olduğu Ortaklığın amacı, Barselona Bildirgesi çerçevesinde uygulanacak çalışma programları aracılığıyla bölgede refah, barış, güvenlik ve istikrar sağlanmasıdır.76

Kasım 1995 tarihinde AB üyesi ülkeler ile 12 Akdeniz ülkesi arasında

gerçekleştirilen Barselona Konferansı’nda, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı açısından önemli bir dönüm noktası oluşturan Barselona Bildirgesi kabul edilmiştir. Akdeniz bölgesinin

güvenliğini garanti altına almayı hedefleyen Bildirge’de, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı aşağıda sıralanan üç temel amaç çerçevesinde toplanmaktadır77:

— Siyasi diyalog ve güvenlik ortamının artırılması yoluyla ortak bir barış ve istikrar alanı oluşturmak;

— 2010 yılına dek bir Avrupa-Akdeniz serbest ticaret alanı kurmak;

— Sosyal ve kültürel alanlarda, karşılıklı dinsel ve kültürel hoşgörü temelinde dayanışmayı geliştirmek.

76http://www.ikv.org.tr/sozluk2.php?ID=981 (18–05–2007) 77http://www.ikv.org.tr/sozluk2.php?ID=1026 (18–07–2007)

II. BÖLÜM

DÜNYA SAVAŞLARI ARASINDA FİLİSTİN