• Sonuç bulunamadı

1990’LI YILLAR SONRASI TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKAS

3. Büyük Ortadoğu Projes

3.1. BOP’ de Türkiye’nin Yer

Türkiye, coğrafi olarak üç kıtanın ortasında yer alan Ortadoğu bölgesinde Batılı ülkeler ile ilişkileri iyi olan, demokratik ve laik bir yönetimle yönetilip ekonomisi açık piyasa sistemini benimsemiş ve halkının çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkedir. Ayrıca Türkiye bölgede ABD’nin stratejik ortağı olmasından dolayı BOP’un uygulanmasında katkısı beklenecek ülkelerden biridir.

Türkiye, BOP için gelişmiş ekonomisi, yetişmiş insan gücü, genç ve dinamik nüfus yapısı, laik demokratik ve güçlü bir devlet yapısı ile ABD tarafından, Ortadoğu bölgesine “Ilımlı İslam” modeli olarak lanse edilmiştir. Projenin tasarımcılarına göre, yüzde 99’u Müslüman ve laik bir ülke olarak diğer Ortadoğu halklarına model teşkil edebileceğimiz ısrarla vurgulanmaktadır.283 Çünkü ABD ve bu projeyi destekleyenler ılımlı İslam’ın radikal İslam’a dönüşmemesi için çaba harcamaktadırlar. Radikal İslam, ABD ve Batı dünyası için bir tehdit oluşturmaktadırlar. Bu nedenle radikal İslam’ı etkisizleştirmek ve bölgede onun yerine ılımlı İslam’ı yerleştirmek, ABD ve Batı dünyasının savunduğu bir hareket tarzı haline gelmiştir.284

Türkiye, BOP’ ta örnek gösterilen bir ülke olarak lanse edilmesi ile ABD ile bozulan ilişkileri tekrar rayına oturmaya başlamıştır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip

283 Akar, Yeni Dünya Düzeni”nin, ss. 36–37. 284 Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, s. 410.

Erdoğan, G–8 Zirvesi’ne ‘demokratik ortak” olarak davet edilmiştir. Yapılan açıklamada, G-8’in BOP’ de Türkiye’nin katkısının beklendiği vurgulanmıştır.285

Türkiye ise bu projeye tam destek vermekle birlikte ülke içinde bazı tartışmalar yaşanmıştır. Özellikle ordu kesiminden sert açıklamalar gelmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Alman ZDF televizyonunda yaptığı açıklamada Türkiye’de İslam Cumhuriyeti olarak söz etmesi Türkiye’de eleştirilmiştir. Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon yaptığı açıklamada: “80 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şeklini bilmeyenler, bugünden sonra öğrenirler. Türkiye, temel niteliği laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir. Bu 50 senedir dostumuz ve müttefikimiz olanlar bilmiyorsa, bundan sonra öğrenirler” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Daha sonra Washington’a ziyarette bulunan Genel Kurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ : “Türkiye, Anayasası’nın 2. maddesinde yer aldığı gibi laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu bir model olarak benimsenirse seviniriz. Bazı çevreler, Türkiye ılımlı İslam diye kavramlar üretiyorlar. Hem laik bir devlet hem de ılımlı İslam devleti bir arada olmaz. Böyle bir şey olmaz. Türkiye böyle kuruldu böyle devam edecek” şeklinde açıklamalarda bulunarak Türkiye’nin laik, demokratik düzlemde bir model olabileceğini, aksi takdirde söz konusu bile olamayacağını ifade etmişlerdir.286

2003’ten günümüze kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten AK Parti, BOP’ a destek vermeyi Türkiye-ABD ilişkileri açısından değerlendirmektedir. ABD Başkanı Bush, Türkiye’yle ilişkileri “çok önemli stratejik ilişkiler” olarak nitelendirmiştir. AK Parti’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politika anlayışı, geleneksel çıkarlara paralel olarak çok taraflılık, çok boyutluluk, komşularla iyi ilişkiler ve aktif dış politika ilkelerine dayandığı ileri sürülmektedir. AK Parti’nin dış politikaya bakışı, Türkiye’nin farklı bölgeler arasında

285 Pehlivanoğlu, Ortadoğu ve Türkiye, s. 417. Bağcı, H. Sinkaya, B. “Büyük Ortadoğu Projesi”, s. 25. 286 Şahin, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, ss. 160–161.

bir köprü olduğu yaklaşımını veya bir çevre ülkesi olduğu yaklaşımını reddederek Türkiye’nin “merkez ülkesi” olduğunu savunur.287

AK Parti, Türkiye’yi küresel güce dönüştürme arzusunu taşıdığı için, Türkiye’nin uluslararası itibarını, özellikle Ortadoğu’da ve İslam dünyasında artırmak için çaba göstermektedir. Bunda AK Parti’nin Ortadoğulu ve İslam birliğinin de etkisi vardır. Bu etki kendini BOP’ de göstermektedir. AK Parti’nin çalışmaları sonucu ilk defa bir Türk Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu 2004 yılında İKÖ’ nün genel sekreterliğine seçilmiştir. Ayrıca AK Parti, Batı’da 11 Eylül’den sonra oluşan İslamofobi’ye yani İslam korkusuna karşı çalışmalar yapmaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’ne baskı yaparak Avrupa’da İslamofobiye karşı mücadele etme kararı aldırmıştır. Türkiye bu dönemde İspanya ile birlikte “Medeniyetler İttifakı” girişiminin eş başkanlığını da üstlenmiştir. 288

AK Parti hükümetinin BOP’ a nasıl bir bakış açısıyla baktığını Başbakan Erdoğan şu sözlerle ifade etmektedir: Nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye bu bölgede evrensel değerlerin yayılması ve gelişmesi için katkıda bulunmaya devam edecektir. Türkiye demokratik yapısı, zengin tarihsel mirası ve kimliği, ekonomik potansiyeli ve Batılı kurumlarda üyeliğinin bir sonucu olarak bu sorumluluğu hissetmektedir.289 AK Parti hükümeti Ortadoğu’da daha aktif, sıcak ve iyi ilişkiler kurmak için çalışmalarını sürdürmektedir. Özellikle tezkerenin geçmemesinden dolayı Arapların Türkiye’ye sıcak bakmaları bu ilişkilerin daha da gelişmesini sağlamaktadır. Fakat daha önceden de belirttiğimiz gibi Türkiye’deki askeri kanat bu ilişkilere sıcak bakmamaktadır. Ulusalcılık söylemleri290 çerçevesinde askerler, Türkiye’nin bölünmeye doğru gittiğini

287 Bağcı, H. Sinkaya, B. “Büyük Ortadoğu Projesi”, s. 27. 288 Bağcı, H. Sinkaya, B. “Büyük Ortadoğu Projesi”, ss. 30–31. 289 Bağcı, H. Sinkaya, B. “Büyük Ortadoğu Projesi”, s. 33.

290http://www.liberal-dt.org.tr/index.php?lang=tr&message=article&art=538 (30–05–2007) Ayrıca bkz.

vurgulayarak dış ilişkilerde daha izolasyonist, içe kapanık bir politik yaklaşım benimsemektedirler.

SONUÇ

Ortadoğu geçmişten günümüze kadar uluslararası politikada her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Üç kıtayı birleştiren bir yer olmasından dolayı tarih boyunca önemli tarihsel olaylara sahne olmuştur. Petrolün bulunması ile Ortadoğu stratejik bir öneme kavuşmuştur. Bu stratejik konum özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra daha da değer kazanmış ve iki kutuplu bir dönemde kutup liderlerinin karşılaşma alanı olmuştur. Bunda bölgedeki güç dengesizliklerinin etkisi de olmuştur. Çünkü bölgede öyle bir süper gücün bölgeye tek başına hâkim olması petrolün ve doğal gazın tek bir elde bulunması anlamına gelecektir. Bu yüzden özellikle ABD ve Rusya Federasyonu bu bölgedeki bir devletin o derece güçlenmesini istememekte ve bölgedeki devletleri kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca süper güçler rakip gücün de etki alanını mümkün olduğunca daraltarak bölgeye hâkim olmasını engellemek için stratejiler geliştirmektedirler. Yani Ortadoğu uluslararası aktörlerin önemli çekişme ve çatışma alanlarından biridir.

Türkiye, Ortadoğu’nun merkezinde yer alan bir ülke olarak bölgedeki olaylardan etkilenmektedir. Diğer taraftan, Türkiye’nin stratejik konumu da bölgede söz sahibi olmak isteyen süper güçleri etkilemektedir. Bir başka ifade ile Türkiye, Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasında ve ABD’nin bölgedeki ülkeleri kontrol altında tutma girişimlerinde kilit noktada yer almaktadır.

Türkiye’nin Ortadoğu politikasında İsrail her zaman önemli bir yer edinmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında geliştirilen politikalar ve buna dayalı ilişkiler günümüzde de sürmektedir. 15. yüzyılda, Yahudilerin Avrupa’nın değişik ülkelerinden çıkarılmasından sonra Osmanlı topraklarının değişik yerlerine yerleştirilmişlerdir. Bundaki amaç hem insanlık adına yardım, hem de Yahudilerin büyük bir kısmının ticaretle

uğraşmasından dolayı onların ticari faaliyetlerinden faydalanılarak Osmanlı ekonomisinin geliştirilmesi olmuştur. Fakat Yahudilerin özellikle Osmanlı’nın zayıfladığı dönemlerde Osmanlı’dan yurt edinmek için toprak talep etmeleri ilişkilerin soğumasına neden olmuştur. II. Abdülhamit’in, Yahudilerin para karşılığı toprak taleplerine olumsuz cevap vermesi ile Yahudiler tekrar Avrupa ülkelerine yönelerek sıcak ilişkiler kurmak ve bu sayede Yahudilerin emellerini gerçekleştirmek için yeni politikalar geliştirmişleridir.

II. Dünya Savaşı ile değişen uluslararası yapı beraberinde ülkelerin kendi devlet çıkarlarından çok, blok çıkarlarının gözetildiği bir dönemi getirmiştir. İki kutuplu yapıda Türkiye, SSCB’nin toprak talepleri karşısında Batı ile sıcak ilişkiler geliştirmeye çalışmıştır. Bu çerçevede NATO gibi güvenlik kuruluşları ile ABD’nin desteklediği Bağdat Paktı gibi oluşumlarda yer almıştır. Bu dönemde Arap-İsrail çatışmalarının yaşanması ile Türkiye Ortadoğu’da denge politikası izlemeye ve daha pasif bir dış politika oluşturmaya çalışmıştır. Fakat Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği Kıbrıs sorunu konusunda Batının ve özellikle ABD’nin sert tepkileri üzerine dış politikasını yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissetmiştir. Soğuk Savaş yıllarında Arap- İsrail çatışmalarında daha çok Arapların yanında yer almıştır. Bunda Batının tutumu yanında yaşanan enerji krizi ve ekonomik bunalımı aşma kaygılarının da önemli etkileri vardır.

Türkiye, Arap İsrail sorununun hiç yaşanmamasını istemiştir. Türkiye, Camp David ve Oslo Görüşmeleri gibi Filistin-İsrail Barış çalışmalarını her zaman desteklemiştir. Çünkü Türkiye halkının büyük bir kısmının Müslüman olması ve Filistin bölgesi ile tarihten gelen kültürel bağlılık nedenleriyle Filistinlilere uygulanan şiddet olaylarında Arapları desteklemiştir. İsrail ile olan stratejik işbirliği ise bu dönemlerde zayıflamış ve ilişkilerde soğuk havalar esmiştir. Türkiye İsrail ile daha çok Arapları ve kuzeyden

gelebilecek olan Sovyet Rus baskılarını dengelemek için ilişkiler geliştirmiştir. Öte yandan İsrail de Müslümanların yaşadığı bir bölgede yalnız kalmamak için Türkiye ile işbirliğine sıcak bakmıştır.

Türkiye için 80’li yıllar pasif dış politikadan aktif dış politikaya geçiş yılları olmuştur. Türkiye’nin dış politikada aktif yolu seçmesinde tabiî ki Başbakan ve daha sonra Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın etkisi büyük olmuştur. Özal, dış politikaya ekonomik yaklaşım doğrultusunda bakmış ve başta komşu ülkeler olmak üzere diğer ülkelerle ticareti geliştirmenin yollarını aramıştır. İran-Irak Savaşı’nda bile bu ülkelerle ilişkisini kesmemiş ve her iki ülke ile ticaret hacmini genişletmiştir. Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez Krizi’nde Batılı müttefiklerinin yanında yer alarak kazananların safında yer almak zorunda kalmıştır. Bu da Türkiye için orta ve uzun vadede iyi sonuçlar getirmemiştir. Irak’a uygulanan uluslararası ambargo neticesinde Türkiye büyük ekonomik kayıplara uğramıştır.

SSCB’nin dağılması ile iki kutuplu sistem çökmüş ve yerini tam bir belirsizlik almıştır. Devletler bu döneme alışmak ve yeni stratejiler geliştirmek için çalışmalar yaparken 1. Körfez Krizi patlak vermiştir. Bu olay daha çok uluslararası aktörlerin Ortadoğu bölgesinde güçlenmek isteyen Irak’a karşı beraber hareket etmeleri sonucunu beraberinde getirmiştir. Türkiye bu savaştan büyük ekonomik kayıplarla çıkarken, bunun yanında bir de Kuzey Irak’ta gelişen PKK terörü ile baş etmek durumunda kalmıştır. Türkiye’nin güvenlik endişelerinin hat safhaya çıktığı bu dönemde Türkiye uyguladığı sert politikalarla tepki çekmiştir. Özellikle AB bu konuda Türkiye’yi eleştirmiştir. Türkiye’nin bu dönemde komşuları ile ilişkileri biraz soğuk geçmiştir. 1980’li yıllarda Türkiye-Suriye ilişkileri Suriye’nin PKK’yı desteklemesi ve su sorunundan dolayı iyi değildi. Hatta 90’ların sonuna doğru savaşa yol açabilecek bir duruma kadar gelmiştir. Türkiye, Filistin- İsrail Barış Görüşmeleri’nin iyi gitmesi neticesinde İsrail ile ekonomik ve askeri işbirliği

anlaşmaları gerçekleştirmiştir. Bu gelişmeler Arapları ve Türkiye’ye komşu olan ülkeleri tedirgin etmiştir. Türkiye anlaşmaların kesinlikle bir ülkeye karşı güç birleşimi olmadığını izah etse de Arapları ve komşu ülkeleri tatmin edememiştir.

11 Eylül saldırıları uluslararası güç mücadelesinde ABD’nin artık tek başına hegemon güç olduğunu tüm dünyaya ilan etmesini sağlamıştı. ABD, BM karalarını bile hiçe sayan bir tutumla Irak’ı işgal etmekten çekinmemiştir. Türkiye bu süreçte ABD’nin yanında koşulsuz olarak yer almakta tereddüt etmiş, bu nedenle de ABD ile ciddi sorunlar yaşamıştır. Türkiye güvenlik endişelerinden ve Kürt Devleti çalışmalarından rahatsızlık duymuş ve böyle oluşumların karşısında kesinlikle duracağını açıkça deklare etmiştir. Öte yandan ABD’nin Büyük Ortadoğu Politikası çerçevesinde Ortadoğu’ya demokrasi getirme çalışmalarında Türkiye’ye önemli görevler yüklenmekteydi. ABD, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin demokratik yapısını örnek göstermiş ve diğer ülkelerin Türkiye türü bir demokrasiye geçmelerini tavsiye etmiştir.

Türkiye Hükümeti BOP’ ne destek vermekle birlikte iç siyaset tartışmalarında belli sorunlarla karşılaşmıştır. Özellikle ulusalcı kesiminden gelen tepkiler Türkiye’nin laik, demokratik yapısının korunması gerektiği konuları üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu dönemde Türkiye’ de iktidar olan AK Parti Hükümeti, Türkiye’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olduğunu vurgulamış ve Ortadoğu’daki demokratikleşme çabalarına Türkiye’nin desteğinin devam edeceğini belirtmiştir. AK Parti’nin İslamcı ve muhafazakâr kimliği bu tartışmaların nedeni olmuştur.

Türkiye’nin 1990’lı yıllardaki Ortadoğu politikaları, bir taraftan tarihi olayların diğer taraftan da uluslararası gerçeklerin gölgesinde şekillenmiştir. Her bakımdan önemli bir bölge olan Ortadoğu’ ya komşu olmak ya da Ortadoğu’nun içinde olmak zaten

Türkiye’ye hayati sorumluluklar yüklemektedir. Bütün bu nedenlerle, ilişkilerde realite- değerler çatışması yaşanmakta, Ortadoğu’da istikrar ve denge adına bir ortayol ve uzlaşma zemini yakalama adına politikalar üretilmektedir. Osmanlı’nın mirası ve güncel siyasal- ekonomik sorumluluklar Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif katılım sergilemesini gerekli kılmaktadır. Ancak bu aktif tedbirler kapsamında değişik hükümetlerin farklı önceliklerle hareket ettikleri de bir vakıadır.

KAYNAKÇA